Gökçe'nin Anlatımı
En son uykum geldiği için uzanıp uyudum. Birinin bana "Uyansana abla," demesi üzerine uyandım. Erdem'di. "Abla, senden bir şey istesem yapar mısın?" diye sordu. "Ne istediğine bağlı," dedim.
"Abla, hani babam benim telefonumu aldı ya..." dedi. "Evet, eee?" diye karşılık verdim. "Şey, ben senin telefonundan hesabıma girsem? Çok sıkıldım." "Kenan Bey anlamaz mı?" diye sordum. "Yok abla, benim aktifliğim kapalı," dedi. "İyi ama bak, yakalanırsan benim telefonumdan girdiğini söylemeyeceksin," diye uyardım. "Yok abla, söylemem," dedi. "Tamam o zaman bakabilirsin, şifre 121212," dedim. Uykum kaçtığı için masama geçtim, ders çalıştım. Aradan 2 saat geçti. Erdem'in telefonumu masaya koymasıyla başımı kaldırdım. "Yemek 5 dakika sonra hazır olur. Ben aşağı iniyorum," dedi. "Tamam," dedim. Birkaç soru daha çözdüm. Sonra telefonuma "Kargonuz dağıtıma çıkmıştır," diye bir bildirim geldi. Test kitabı sipariş etmiştim, o olmalıydı.
Aşağı indim, yemek odasına gittim. Tam oturacaktım ki kapı çaldı. Galiba kargo gelmişti. "Ben bakarım. Test kitabı sipariş etmiştim, o geldi galiba," dedim. Kapıyı açtım, karşımda Kaan vardı. Ama o sabah gitmişti. "Ama sen gitmiştin," dedim. "Çok istiyorsan gidebilirim," dedi. "Yok, gitme," deyip kenara geçtim. "Şaşırdım sadece," dedim. "Vallahi bana ne yaptın bilmiyorum ama gidemedim," dedi. Ona gülümseyerek baktım. İçeri geçtik, yemek odasına gittik. Annem bizi görünce ayağa kalktı. "Oğlum," deyip sarıldı. Kaan da anneme sarıldı. Sanki yılların hasretini gideriyorlardı.
Kenan Bey, "Oğlum, affet beni ne olur. Hata yaptım sana inanmayarak. Belli, o zaman inansaydım şu an hem sen yanımdaydın hem de Gökçe'yi daha önce bulurduk. Affet ne olur oğlum, çok pişmanım," dedi.
Kaan, "Affettim baba. Artık Gökçe burada, geç de olsa ailemiz bir arada," dedi.
Kenan Bey bu sözden sonra hemen Kaan'a sarıldı. Kerim, "Biz de affet abi," dedi. Polat, "Biz de affet abi," dedi. Poyraz, "Biz de affet abi," dedi. Kaan, "Gelin lan buraya, ben ne zaman size kıydım ki?" dedi ve onlar da ona sarıldı. Sonra bize döndü. "Siz de gelin," dedi. Ben, Erdem ve Güney de sarıldık. Sonra ayrılıp yerimize geçecekken kapı çaldı. Bu sefer kargo olmalıydı. "Ben bakarım," dedim. Annem, "Tamam kızım," dedi.
Gidip kapıyı açtım. Karşımda 24-25 yaşlarında biri vardı. "Buyurun," dedim. "Ben Poyraz'a bakmıştım. Galiba sen kardeşi olmalısın. Ali ben, Poyraz'ın arkadaşı," dedi. "Evet, Poyraz içeride," dedim. İçeri geçtik, yemek odasına gittik.
Poyraz, "Kardeşim, sen ne zaman geldin?" diye sordu. "Bugün geldim kardeşim," dedi Ali. Poyraz, "Söyleseydin gelip alırdık seni," dedi. Ali, "Böylesi daha iyi oldu, hem sürpriz yapmış oldum," dedi. Poyraz, "İyi de yaptın, özledim lan," dedi. Annem, "Hoş geldin Ali oğlum," dedi. Ali, "Hoş buldum Leyla teyze," dedi. Annem, "Hadi geç sofraya," dedi. Ali sofraya geçti.
Ben tam oturacakken kapı çaldı. "Ben bakarım," dedim. Gidip kapıyı açtım. Bu sefer Egeler gelmişti. "Bir dakika, ne?" dedim kendi kendime. "Evet, Egeler gelmişti." "Hoş geldiniz efendim, buyurun," dedim. Ege'nin annesi Sıla Hanım, "Hoş bulduk kızım, nasılsın?" diye sordu. "İyiyim Sıla Hanım, siz?" diye sordum. "İyiyim. Ve bana 'hanım' demene gerek yok, 'teyze' diyebilirsin," dedi Sıla Hanım. "Tamam, buyurun içeri geçin," dedim. Sıla Teyze, "Anneler yemek odasında mı?" diye sordu. "Evet," dedim.
Yemek odasına gittik. Sonra hoş geldin fasılları. Birkaç tane daha sandalye getirdik. Tam yemek yiyecekken yine kapı çaldı. Ben yine ayağa kalktım.
Erdem, "Abla, sağ ol," dedi. "Ne için?" diye sordum. "Şu bir test kitabı için kaç kere gidip o kapıyı açtın. Ben olsam söve söve giderdim," dedi Erdem. "Ben sen değilim Erdem," dedim ve kapıyı açmaya gittim. Bu sefer gelen kargoydu. Sonunda paketi masaya bırakıp yemek odasına gittim. Bir kaşık alabildim yemekten sonra abi takımı ve Kenan Bey, bir de Ege'nin babası Serkan Amca iş konuşuyorlardı. Annemgiller ise kendi aralarında konuşuyorlardı. Ben sıkılmıştım. Ege yanıma geldi.
"Nasıl oldun?" diye sordu Ege. "Anlamadım," dedim. "Hani en son okulda kaçırıldın ya," diye açıkladı. "İyiyim ama sen nereden biliyorsun?" diye sordum. "Babam ve baban çok yakın arkadaş, annelerimiz de öyle. Size sürekli gelip giderler, siz de aynı şekilde bize. Sadece bu aralar senin alışman için durmuşlardı," dedi. "Anladım," dedim. "Sen sıkıldın, değil mi?" diye sordu. "Evet," dedim. "Dışarıda gezelim mi biraz? Zaten geç gideceğiz, belli," diye teklif etti. "Olur ama önce anneme sorayım," dedim.
Annemin yanına gittim. "Anne, biz Ege ile dışarı çıkabilir miyiz?" diye sordum. "Çıkın ama babana da söyle sen yine de," dedi annem. Kenan Bey'in yanına gittim. "Bir şey mi oldu kızım?" diye sordu. "Hayır, biz Ege ile dışarı çıkıp gezeceğiz biraz," dedim. Kaan, "Bu saatte?" diye sordu. "Evet," dedim. Kenan Bey, "Çıkın ama dikkat edin birinize," dedi. Tamam anlamında kafamı salladım, yukarı odama gidip üstümü değiştirdim.
Kabanımı da alıp aşağı indim. Ege beni görünce yanıma geldi, baştan aşağı süzdü. "Üşürsün bence böyle," dedi. "Üşümem, hadi çıkalım," dedim. Ege tamam anlamında başını salladı. Sahil kenarına geldik. "Şu an o kadar mutluyum ki size anlatamam," diye düşündüm. "Ege ile vakit geçirdiğim için o kadar mutluyum ki!" İlk önce bir yere gidip bir şeyler içtik, sonra sahile gittik, bir yere oturduk. Sonra müzik sesi geldi. Biz de o tarafa gittik. Bir adam şarkı söylüyordu. Biraz onu dinledik.
"Duyduğuma göre senin sesin de güzelmiş," dedi Ege.
"Bilmem, öyle mi? Hem sen nereden biliyorsun ki?" diye sordum.
"Nereden bildiğimi boş ver, sen de söylesene," dedi.
"Saçmalama Ege," dedim. "Gayet ciddiyim, hadi ne olur söyle sen söyle ben de söylerim sonra." Ege'ye baktım, ciddi duruyordu. Tamam anlamında başımı salladım. Ege gidip şarkı söyleyen çocukla bir şeyler konuştu, sonra bana "Gel," diye işaret yaptı. Ben de gittim. "Ne söyleyeceksin?" diye sordu. Biraz düşündüm, sonra "Yaşlı Amca, İstanbul Beyefendisi," söylemeye başladım. Şarkı bitince etraftan alkış sesi geldi. Mikrafonu Ege'ye uzattım. "Sıra sende," dedim.
"Ben söylemesem?" diye tereddüt etti. "Olmaz, söyleyeceksin," dedim. Ege tamam anlamında başını salladı. Sonra çocuğa bir şey söyledi ve o da gitarı çalmaya başladı. Şarkı bitince etrafta yine bir alkış sesi geldi. Ege'ye döndüm. "Sesin çok iyi," dedim. "Seninki daha güzel, aynı senin gibi," dedi. "Anlamadım," dedim. "Senin de sesin çok iyi. Hadi gidelim, geç oldu sonra bir de abinlerden azar yemeyelim," dedi ve elimi tuttu. "Bir dakika, ne? Elimi tuttu, değil mi o?" diye düşündüm. "Şu an kalbim o kadar hızlı atıyor ki yerinden çıkacak gibi." Kalabalıktan baya bir uzaklaştık. Ege bana döndü, sonra elimize baktı. "Pardon, fark etmedim," dedi. "Sorun yok," dedim. Ege elimi bıraktı. O elimi bırakınca üzüldüm ama belli etmedim.
Eve vardık. Kapıyı çaldık. Kaan kapıyı açtı, "Hele şükür," der gibi baktı. Sonra içeri geçtik. Annem bizi fark etti. "Ha, geldiniz mi çocuklar? Geçin şöyle, ben size sıcak bir şeyler getireyim," dedi.
Poyraz, "Hayır, bu havada neden çıkıyorsunuz ki dışarı?" dedi.
Annem elinde tepsiyle geldi. "Sana ne oğlum, canları sıkıldı demek ki, çıktılar," dedi.
Poyraz kollarını birleştirdi. "Hasta olunca da gel bak Poyraz. Hele bir hasta olun, ben o zaman görüyorum sizi," dedi. Dediğiyle herkes güldü, sonra Poyraz da güldü. Biz çayları içip sohbet ediyorduk. Zaman çok hızlı geçmişti. Egeler gitti, biz de odalara çıktık. Üstümü değiştirdim. Yarın okul vardı ve matematik dersi de vardı. Yine o cadı bana bir şeyler yapacak kesin. "Neyse, hayırlısı olsun," diye düşündüm.
Sabah alarm ile uyandım. Banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım. Sonra okul formasını giydim. Çantamı alıp aşağı indim, yemek odasına geçtim, yerime oturdum. Kenan Bey "Afiyet olsun," deyince yemeğe başladık.
Kaan, "Bugün ben sizi götüreceğim," dedi.
Güney, "Baba, bence artık benim araba anahtarını versen de her sabah bizi birinin götürmesine gerek kalmasa," dedi.
Kaan, "Güney, sus. Kahvaltını yap sen. Erdem ile o konuyu gelince konuşacağım, hatırlattığın iyi oldu," dedi.
Erdem, "Abi, o çeneni iki dakika tutamadın, değil mi? Ne olur tutsan," diye söylendi.
Güney, "Sus Erdem, yemeğini ye," dedi. Erdem ona göz devirdi ve yemeğine devam etti. Yemek bitince okula gitmek için ayağa kalktım.
Kaan, "Bu formanın hali ne böyle Gökçe?" diye sordu. "Ne olmuş? Daha sabah giydim," dedim. "Çok şey olmuş, bunun yarısı nerede?" dedi. "Bu kadar hepsi," dedim. "Bence biz okul formasını değiştirelim. Kaç yıldır bu?" diye sordu. Erdem, "Geçen sene değişti ya abi," dedi. Kaan, "Bula bula siz de bunu mu buldunuz?" diye sordu. Poyraz, "Hepsi o Hazal yüzünden, o illa tutturdu 'Ben seçeceğim,' diye," dedi. Kaan, "Ben senin aklına Poyraz," diye söylendi.
"Ne var şu formaya? Biri bana da söylese," dedim.
Erdem, "Ay benim saf ablam, formanın üstünde bir şey yok, boyunu diyorlar," dedi. "Ne var ki boyda? Gayet uygun," dedim.
Kaan, "Gökçe, bence sen gidip onu değiştir, beden eğitimi kıyafetiyle git bugün. Sonra sana biraz daha uzun bir şey alırız," dedi. "Değiştiremem, hem onlar kirli ve yedeğim yok. Hem de bugün o cadı ile dersim var. En son bir test kitabı verdi, şimdi giymedim diye 2 tane verir, hiç gerek yok. Hadi gidelim, bakın ilk ders onunla, bu sefer ceza alırsam bunu size yaptırırım," dedim.
"Ne cezası?" diye sordu Kaan.
"Arabada anlatırım. Hadi gidelim, hadi," deyip yemek odasından çıktım. Kabanımı giydim. Kaan gelince arabaya bindik. "Ne cezası, küçük hanım? Anlat bakalım," dedi.
Şimdi şöyle deyip olan her şeyi anlattım. Kaan arada "Sabır," çekti. "Tamam, ben konuşacağım bugün," dedi. Tamam anlamında başımı salladım. Okula varmıştık. Arabadan ineceğim sırada Kaan, "Gökçe, o kaban bugün üstünden çıkmayacak," dedi. "Saçmalama, okulda bunla gezecek halim yok," dedim. "Sen bilirsin. Kamera kayıtlarına bakarım, eğer çıkarırsan ceza alırsın," dedi. "Ciddi misin?" diye sordum. Gayet ciddi duruyordu.
Arabadan indim. Dersin başlamasına son 2 dakika kalmıştı. Hemen sınıfa girdim, yerime geçtim. Ege de gelmişti. "Günaydın," dedi. "Günaydın," dedim. "Nasılsın?" diye sordu. "İyiyim, sen?" diye karşılık verdim. "Ben de iyiyim," dedi. Sonra hoca geldi, yani cadı kadın. Bana bakıp yerine geçti.
"Gökçe, tahtaya gel. Bugün sözlü olacaksınız. Senden başlayalım," dedi hoca.
Ona değişik bir bakış attım. Ege de aynı bakışı atıyordu. Benim ona baktığımı fark edince bana baktı ve güldü. Ben de ona bakıp tahtaya geçtim. Hoca beş soru yazdı. Ben de çözdüm. Bana kızgın gözlerle baktı, sanki "Ne yaptım ben sana?" der gibi.
"Çözmesen şaşardım zaten," dedi.
"Efendim hocam?" diye sordum.
"Yok bir şey, hadi yerine geç. Listenin başındaki kimse o gelsin," dedi ve yine soru yazdı tahtaya. Biri geçti. 1 soru çözmedi diye kıza o kadar bağırdı ki artık ben bile dayanamadım.
"Hocam, yeter, bir soru!" diye bağırdım.
"Sana ne kızım? Sen benim işime burnunu sokma. Okul sahibinin kızı olman sana bu hakkı vermez. Şimdi gel tahtaya şu soruyu çöz. Bundan sonra da sen yazacaksın, bir de sizin için kendimi yormam," dedi ve masasına oturdu. Ben de sabır dileyerek tahtaya gidip ilk soruyu çözdüm. Sonra test kitabını aldım, soruları yazmaya başladım ama şunu da fark ettim: Bu cadı kendine yalakalık yapanlara ya kolay soru yazdırıyor ya da "Sen çözme, yaparsın," deyip geçiyordu. En sonunda zil çaldı. "Hele şükür ya," dedim içimden. Cadı sınıftan çıktı. Fidan, Ege ve o kız da yanıma geldi.
Kız, "Merhaba Gökçe, ben Dilek. Sana çok teşekkür ederim," dedi. "Ne için?" diye sordum. "Beni savunduğun için," dedi Dilek. "Ben doğru olanı yaptım Dilek," dedim. "Olsun, yine de sağ ol," dedi. Fidan, "Hadi kantine gidelim," dedi. Hepimiz olumlu anlamda başımızı salladık.
Fidan, "Gökçe, sen üşüyor musun?" diye sordu. "Hayır, aksine şu an terden ölüyorum," dedim. Dilek, "Niye çıkarmıyorsun ki o kabanı?" diye sordu. "Eteğim çok kısaymış. Kaan da dedi ki, 'Eğer bu kabanı çıkarırsan ceza alırsın," dedim.
Ege beni baştan aşağı süzdü. "Kaan abi haklı, bu ne?" dedi. "Etek Ege, tanıştırayım," dedim. "Bu niye bu kadar kısa?" diye sordu. "Değil," dedim. "Kısa," dedi. "Uf," diyerek sıraya girdim. 8 tane çikolata aldım. Ege'ye, Fidan'a ve Dilek'e birer tane verdim. Sonra bir tane alıp yedim. Sonra bir tane daha yedim. Ege, "Gökçe, yeter. İki tane yedin zaten," dedi. "Ben yerim zaten, sinirliyim," dedim. Fidan, "Nasıl yani? Sinirli olunca çikolata mı yiyorsun?" diye sordu. "Evet," deyip bir paket daha açıp ısırdım. Ege bana "Sabır," der gibi baktı. Sonra zil çaldı, sınıfa gittik. Hoca geldi.
"Evet, sözlüye devam. Gökçe, gel tahtayı sil sonra soruları yaz," dedi.
Sessiz bir şekilde, "Taktı bana kafayı. Ben sana yapacağımı iyi biliyorum ama dur sen," diye söylendim.
Ege, "Gökçe, sakın bak. İyice bulaşır. Bir ders kaldı, sabret," dedi.
Ege'ye tamam anlamında başımı salladım. Onu kıramıyordum, neden ben de bilmiyorum. Ama o ne derse yapsım geliyor. Onu her gördüğümde ya da sesini duyduğumda bana huzur geliyor.
Hoca, "Gökçe, bir şeyi anlaman için sana illa iki kere mi söyleyeceğim?" diye sordu. "Hayır da..." diye cevap verdim. "Das'ı ne Gökçe? Gel çabuk hadi, zaman gidiyor," dedi.
"Das'ı şu hocam," dedim. "Bakın hocam diyorum, sizin işiniz ben neden yapıyorum? Maaşınızı bana verin o zaman ben seve seve yaparım."
"Ne diyorsun sen?" diye bağırdı hoca.
"Şunu diyorum: Siz öğretmensiniz, ben öğrenci. Sizin işinizi ben neden yapıyorum? Hayır, bir kere olsa neyse ya da arada, siz hep bana kendi işinizi yaptırıyorsunuz. İsterseniz okula da gelmeyin, ben sizin yerinize ders anlatırım," dedim.
"Gökçe, düzgün konuş, ben senin öğretmeninim," dedi.
"Ben göremedim ama. Geldiğimden beri sizin işinizi ben yapıyorum," dedim.
"Gökçe!" dedi ve kapı çaldı. Nöbetçi öğrenci geldi. "Hocam, müdür sizi çağırıyor," dedi. "Tamam, geliyorum," dedi hoca. Bana baktı. "Seninle sonra görüşeceğiz Gökçe," dedi. "Her zaman," diye karşılık verdim. Bütün sınıf bana şaşkın gözlerle bakıyordu. "Ne var? Hak ediyor, değil mi?" diye düşündüm.
"Vay be," dedi Ege.
"Ne oldu?" diye sordum.
"Valla, cesaretin çok iyi," dedi.
Sonra oradan bir kız konuşmaya başladı: "Ne cesareti olacak Ege? Onda. Sırf okul babasının diye öyle yapıyor."
"Herkes senin gibi değil Melisa," dedi Ege.
Adının Melisa olduğunu öğrendiğim kız yine konuştu: "Aşk olsun Ege, benim ne zararımı gördün?"
"Acaba sen ve Hazal kime zarar vermediniz ki?" diye sordu Ege.
Melisa, "Hak edenlere hakkını verdik," dedi. Ege, "Aynen Melisa, aynen. Ben de bunu yedim," dedi. Melisa susup önüne döndü.
"Ben bu kızı gebertirim," dedim Ege'ye.
"Gökçe bir dur, yeter. Ne olsun, dur iki dakika," dedi Ege.
"Ben duruyorum, onlar dursun," dedim.
Ege sabır dileyip telefonunu çıkardı ve bakmaya başladı. Ben de test çözdüm. Zil çaldı, teneffüs oldu. Fidan ve Dilek yanımıza geldi.
"Sende ne cesaret var kızım," dedi Dilek.
"Hak edene hak ettiği gibi davrandım. Ben onun yerine işini yapayım, o para alsın. Yok ya!" dediğimde dördümüz de güldük. Sonra biz lavaboya gittik. Çok sıcaktı artık. "Dayanamıyorum," deyip kabanı çıkardım. "Hem bence Kaan kamera kayıtlarına bakmaz," diye düşündüm. Sonra zil çaldı, sınıfa gittik. Ders coğrafyaydı. Hoca geldi, yoklama aldı, derse başladı. Dersin bitmesine 10 dakika kala kapı çaldı. Nöbetçi öğrenci geldi yine.
"Hocam, müdür Gökçe'yi çağırıyor," dedi.
Ben de müdürün odasına gittim. "12 senedir bu kadar çok gitmedim bu okulda. Ne oldu bana böyle?" diye düşündüm. Müdürün odasına gidip kapıyı çaldım. "Gir," sesi geldi. İçeride cadı hoca, müdür ve Kaan vardı. "Bir dakika... Ben bittim, kaban yok!" dedim kendi kendime. Kaan bana sinirli gözlerle bakmaya devam ediyordu. "Şimdi naneyi yedin sen," dedim ve içeri girdim.
Yazar Notu
"Evet arkadaşlar, bir bölümün daha sonuna geldik. Yeni bölüm de bugün gelir. Sizi seviyorum, yorum yapıp takip edip oy vermeyi unutmayın."
Okur Yorumları | Yorum Ekle |