"Acaba atlarsam kurtulur muyum yoksa bu bir kaçış yolu mu olur?" diye düşündüm. Tam bir adım daha atacaktım ki vazgeçtim. "Ben bana yapılanların intikamını almadan ölüm yok bana," diye kendime söz verdim. Arkamı döndüm, uçurumdan uzaklaştım. Sonra beni kaçıran adamlardan biri beni gördü.
"Gel buraya, kaçamazsın!" diye bağırdı.
Koşmaya başladım ama en sonunda bir şeye takılıp düştüm. Ayağım çok kötü ağrıyordu, kalkamıyordum. Adam yanıma geldi, kolumu tutup kaldırdı ve bana bir tokat attı.
"Sen kim oluyorsun da bana vuruyorsun?" diye bağırdım.
"Kapat o çeneni yoksa daha kötüsü olur," dedi adam.
Hiçbir şey diyemeden beni sürüklemeye başladı. Ayağım çok kötü ağrıyordu, üstüne zorla basıyordum. En sonunda yine o depo gibi olan yere geldik. İçeri girdik, beni yine sandalyeye bağladı ve sonra çıktı. Aradan 10 dakika geçti, geri geldi ve bana vurdu.
"Ne yapıyorsun be?" diye sordum.
"Eğer kaçmasaydın şu an o paralar bende olacaktı ve siz olmayacaktınız," dedi.
"Ne yapsaydım, öylece bekleseydim mi?" dedim.
"Evet, bekleyecektin. Senin yüzünden yakalanmak üzereyim," dedi.
"Ne diyorsun be, ben ne yaptım?" diye sordum.
"Eğer kaçmasaydın ailen seni bu kadar erken bulamazdı, bana zaman kaybettirdin. Baban olacak o adam 'Kızımı görmeden para yok,' dedi. Hepsi senin suçun, eğer kaçmasaydın şu an paralar bende olacaktı," dedi ve bana bir daha vurdu.
"Lan sen mal mısın? Ne yapsaydım, geri zekâlı?" diye bağırdım.
Birkaç dakika boyunca bana vurdu. Dudağım patladı, burnum kanıyordu. Kısacası perişan bir haldeydim. Karşılık veremiyordum. Gözlerim yavaş yavaş kapanıyordu. Tam o sırada içeri biri girdi ama ben kim olduğunu göremeden karanlığa teslim oldum.
Yazarın Anlatımı
Yıldırım Ailesi, Gökçe'yi her yerde arıyordu ama bulamıyorlardı. "Nerede, nerede bizim kardeşimiz?" diye soruyorlardı. "İyi mi?" bilmiyorlardı bile, "Sağ mı?" diye düşünüyorlardı. Hepsi kafayı yemek üzereydi. Tam o sırada Kenan Bey'in telefonu çaldı, o adam arıyordu.
"Para hazır mı?" diye sordu adam.
"Hazır," dedi Kenan Bey.
"Sana atacağım konuma getir ama sadece sen geleceksin. Senden başka kimse gelmiyor, yoksa kızın ölür," dedi adam.
"Kızımı göremeden vermem sana o parayı! Kızımı göster, parayı al," dedi Kenan Bey.
"Bence benle pazarlık yapacak durumda değilsin. 3 saat içinde para attığım konumda olsun," dedi adam.
"Kızımı göster bana!" diye bağırdı Kenan Bey.
"Parayı ver, kızı al," dedi ve kapattı. Herkes birbirine bakıyordu, ne yapacaklardı? Onlar için para önemli değildi, ya kızına, kardeşine bir şey yaptıysa diye korkuyorlardı.
"Gökçe'yi göstermediğine göre Gökçe onunla değil," dedi Kaan. "Ya kaçtı ya da bu adam Gökçe'ye bir şey yaptı. Ben yine ormana gidiyorum, biraz daha arayacağım. Kerim, sen babam ile gideceksin ama onu uzaktan izle. Poyraz, Polat, siz benimle gelin. Güney, siz de sakın evden çıkmayın ve sakın itiraz etme. O adam size de bir şey yapabilir. Kapıda korumalar var ama siz yine de burada oturun, birinizden ayrılmayın. Bir şey olursa arayın."
Dedi ve kapıya yürüdü. Arkasından diğerleri geliyordu. Kaan kendi arabasına bindi ve yola koyuldu. Poyraz ve Polat da diğer arabada geliyordu. Ormana gelince Kaan, "Siz bu tarafa bakın ve sakın birbirinizden ayrılmayın," dedi. "Ben bu taraftan gidiyorum. Bir şey olursa bu telsizden söyleyin, telefon burada çekmiyor," dedi ve gitti.
Kenan Bey konuma doğru gidiyordu, arkasında Kerim onu uzaktan takip ediyordu. Kenan Bey hiç olmadığı kadar korkuyordu, çocuklarının başına bir şey gelmesinden. "Kaan olmasa ne yapardım?" dedi içinden. "Onu zamanında dinlemedim, şu an çok pişmanım ama artık iş işten geçti. Şu an tek derdim kızımı kurtarmak," diye düşündü. Konuma geldi ve adamın aramasını bekledi.
Kaan, ormanda Gökçe'yi arıyordu. En sonunda depo gibi olan bir yere geldi. Kapıda 2 kişi vardı. Gidip onları bayılttı, sonra yavaşça kapıyı açtı. Bir kız sandalyeye bağlıydı, bir adam da o kıza vuruyordu. Kaan'ın kalbi çok kötü acıdı çünkü o kız onun kardeşiydi, tek kız kardeşiydi ve o adam kardeşine vuruyordu. Hemen içeri girdi. Tam o anda kardeşi bayıldı. Ona bakmıştı o güzel gözleriyle, sonra bayıldı. Kaan, adamı tuttu, vurmaya başladı, hiç durmadan hem de.
"Sen kime vuruyorsun lan piç? Gücün bir kızamı yetti ha?" diye bağırdı.
En sonunda adam bayıldı. Kaan, sandalyede baygın olan kıza baktı. Yine kalbi ağrıdı çünkü yüzü mahvolmuştu, her yeri kan içindeydi. Hemen Gökçe'yi çözdü, kucağına aldı. Sonra telsizden Poyraz'a haber verdi.
"Poyraz, arabaların oraya gel hemen, Gökçe'yi buldum," dedi Kaan.
"Abi, hemen geliyoruz. Durumu nasıl?" diye sordu Poyraz.
"Baygın, hemen gel, çabuk," dedi Kaan.
"Tamam abi," dedi Poyraz.
Kaan arabaların olduğu yere doğru koştu. Korkuyordu, bir şey olmasından çok korkuyordu. Onu o halde görünce mahvoldu. "Nasıl yapardı o adam bunu kardeşine?" diye düşündü. Arabaların olduğu yere gelince Poyraz ve Polat çoktan gelmişti. Poyraz, Gökçe'yi o halde görünce biraz afalladı ama sonra toparladı. Hemen Gökçe'nin nabzına baktı.
"Nabzı çok yavaş," dedi Poyraz. "Hemen hastaneye gitmemiz lazım."
Kaan, Gökçe'yi kendi arabasına koydu. Poyraz da bindi, Kaan sürücü koltuğuna geçti. Arabayı çalıştırıp yola koyuldu. Çok hızlı sürüyordu. En sonunda hastaneye geldiler. Hemen sedye istedi, Poyraz da içeri girdi, Gökçe'ye müdahale ediyordu. Kaan dışarı çıktı. "Ben neden bu kadar endişelendim? Benim o kızdan nefret etmem lazımdı ama ben ona bir şey olacak diye korkuyorum," diye düşündü. Arkasından bir ses geldi. Gelen babası, annesi, Kerim, Polat ve Güney'di. Polat onlara söylemiş olmalıydı.
"Oğlum, kızım nasıl?" diye sordu Leyla Hanım.
"Poyraz bakıyor," dedi Kaan.
"Durumu nasıl?" diye sordu Kenan Bey.
"Bilmiyorum, onu bulduğumda baygındı," dedi Kaan.
"Kenan, kızım... Ona bir şey olmasın, ben yaşayamam," dedi Leyla Hanım.
"Olmayacak Leyla, o çok güçlü bir kız, o bizim kızımız. Olmayacak," dedi Kenan Bey.
Tam o sırada Poyraz çıktı. "Durumu şu an iyi, uyanmasını bekleyeceğiz," dedi.
"Oh, çok şükür," dedi Leyla Hanım.
"Ben sana dedim Leyla, o bizim kızımız, çok güçlü," dedi Kenan Bey.
Aradan bir saat geçti. Herkes Gökçe'nin uyanmasını bekliyordu. Çıt bile çıkmıyordu. En sonunda Gökçe gözünü açmaya başladı.
Gökçe'nin Uyanışı ve Kaan ile Karşılaşması
Gözümü açtığımda bir ışık vurdu gözüme, geri kapattım. Sonra o ışık kapandı. Tanımadığım bir ses, "Gözünü açabilirsin," dedi. Ben de gözümü açtım. Herkes buradaydı ama benim gözüm sadece bir kişiye bakıyordu. Bana çok benziyordu ama bu kimdi? Annem, ona baktığımı fark edince, "Kızım, o senin en büyük abin Kaan, seni o kurtardı," dedi.
Şimdi hatırladım. Ben kaçırıldım, hem de hepsi üvey ailem yüzünden. Bana hâlâ zarar veriyorlardı, bir türlü onlardan kurtulamıyordum.
"İyi misin kızım?" diye sordu Kenan Bey.
"İyiyim," dedim.
"Emin misin, değil mi? Bir yerin ağrıyor mu?" diye sordu Poyraz.
"İyiyim ama çok üşüyorum," dedim.
"Ateşin hâlâ var, birazdan düşer," dedi Poyraz.
O konuşmadan sonra konuşan olmadı. En sonunda annem, "Oğlum, ne zaman çıkacak Gökçe?" diye sordu.
"Anne, normalde birkaç gün burada kalması lazım ama serum bitsin eve götürüp ben bakacağım," dedi Poyraz.
"Tamam oğlum," dedi annem.
Sonra yine sessizlik oldu ama benim gözüm hâlâ Kaan'daydı. En büyük abim. Neredeydi bu zamana kadar? Niye hiç gelmedi ve neden şimdi geldi? Kafam çok karışıktı. Onlara her şeyi anlatsam mı yoksa biraz daha beklesem mi? Ne yapsam hiç bir fikrim yoktu. Öte yandan üvey aileme ceza çektirmek istiyordum, bana yaptıklarını onlara yaşatmak istiyordum ama bu bir yandan da canice geliyordu.
"Gökçe, iyi misin?" diye sordu Poyraz.
"İyiyim," dedim.
"Tamam ben serumu çıkartıyorum, sonra eve gideriz," dedi Poyraz.
"Tamam," dedim.
Poyraz serumu çıkarttı, beni kucağına aldı, merdivene doğru gidiyordu.
"Kaçıncı kattayız?" diye sordum.
"10. katta. Ne oldu?" diye sordu Poyraz.
"10. kattan aşağı kadar beni mi indireceksin?" diye sordum.
"Evet, zaten hafifsin," dedi.
Biraz mutlu olmuştum ama bunu ona yapamazdım, zaten yorgun görünüyordu.
"Niye merdivenden iniyorsun, asansöre binin," dedi Kaan.
"Abi, Gökçe kapalı alandan korkuyor," dedi Poyraz.
"Siz inin. Gökçe'yi bana ver sen. Biz diğer asansör ile ineceğiz," dedi Kaan.
"Ama abi..." diyecekken, "Ve dedim Poyraz, sözümü dinle. Siz inin, ben Gökçe'yi getireceğim zaten, aynı yere gideceğiz," dedi Kaan.
Poyraz bana baktı, sonra beni Kaan'a verdi. Üstümde hâlâ okul formam olduğu için etek biraz açıldı. Kaan bunu fark etti, bir şey dedi ama anlamadım. Sonra Poyraz tam gidecekken, "Poyraz, ceketini Gökçe'nin dizine koy. Hayır, bu eteği niye böyle kısa alıyorsunuz?" dedi Kaan.
Poyraz ceketini dizimin üstüne serdi. Sonra asansöre bindi ve gitti. Kaan diğer asansörün düğmesine bastı.
"Sen beni bırak, ben yürüyebilirim ve ben asansöre binmem," dedim.
"Çok konuşma. Bu halde yürüyemezsin, ayağını burkmussun, üstüne basamazsın," dedi Kaan. "Kapalı alan korkuna gelince, onu da yenmen için ilk adım bu olacak. Korkular zayıflıktır ve yenmezsen o seni mahveder. Bu yüzden sus."
Bir şey diyemedim, korkuyordum çünkü daha tanımıyordum, bana ne yapacağını da bilmiyordum. Kerim olsa bu kadar korkmam, en azından onu tanıyorum ama Kaan'ı tanımıyorum.
"Korkma, seni yemem," dedi Kaan.
"Korkmuyorum bir kere," dedim.
"Eminim öyledir. Şu an titriyorsun," dedi Kaan.
"Normal değil mi? Kapalı alan korkum var ve şu an asansördeyiz," dedim.
"Yenmen için buradayız," dedi Kaan.
"Sen nereden bileceksin ki? Zaten boş ver," dedim.
"İnan bana, senden daha iyi biliyorum. Şimdi sus ve derin derin nefes al yoksa yine bayılacaksın," dedi.
Dediğini yaptım. Tam o sırada kapı açıldı. Biz indik. Ve 10 yıl sonra ilk defa asansöre bindim. Küçükken babam beni döver, sonra bir yere kapatırdı. İşte bu korku da o zaman ortaya çıktı. Dışarı çıktık. Kaan beni kendi arabasına bindirdi, kendisi de bindi. Sonra arabayı çalıştırdı.
"O adamı tanıyor musun?" diye sordu Kaan.
"Hayır," dedim.
"Peki senden ne istedi?" diye sordu.
"Şu an zamanı değil. Ben kendimi hazır hissedince anlatırım," dedim.
"Peki, küçük hanım," dedi Kaan.
"Ya siz bana neden durmadan 'küçük hanım' diyorsunuz? Ben küçük değilim," dedim.
"Başka kim diyor?" diye sordu.
"Poyraz," dedim.
"Poyraz mı?" diye sordu.
"Evet," dedim.
"Abi nerede? O senden büyük," dedi.
"Ben henüz daha kimseye 'abi' demedim," dedim.
"Niye?" diye sordu.
"İlk geldiğimde annem dışında bana kimse iyi davranmadı. Ondan ona da zaten çok olmadı 'anne' diyeli," dedim.
"Peki neden sana öyle davrandılar?" diye sordu.
"Hazal yüzünden. Onun yaptığını ben ödedim, hâlâ da ödüyorum," dedim.
"Hâlâ derken, sana kötü mü davranıyorlar yoksa hâlâ..." diye sordu.
"Hayır ama neyse, boş ver. Eve gidince anlatacağım zaten," dedim.
"Neyi?" diye sordu.
"Evde öğrenirsin," dedim. "O zamana kadar düşüneceğim."
"Neyi düşüneceksin?" diye sordu.
"Evde anlatacaklarımı nasıl anlatsam diye. Ve daha fazla soru sorma, evde duyarsın zaten," dedim.
Kaan başını salladı ve arabayı çalıştırıp yola koyulduk.
Yazarın Notu
"Evet arkadaşlar, bir bölümün daha sonuna geldik. Nasıl oldu bilmiyorum. Sizce bundan sonra ne olacak? Oy verip yorum yapıp takip eder misiniz? Diğer bölüm bugün gelecek. Sizi seviyorum, iyi geceler."
Okur Yorumları | Yorum Ekle |