Şu an ne yapıyorum, biliyor musunuz? Yazılı kâğıtlarını okuyorum ama sorun bu değil. Ben bu kâğıtları okurken Kübra Hoca tırnağını törpülüyor ve bana alaycı bakışlar atıyor. Bizimle birlikte birkaç hoca daha var, onlar da sınavları okuyor ve hepsi Kübra Hoca'ya garip garip bakıyor, tıpkı benim gibi. "Hayır, madem yardım etmeyeceksin bari şu tırnağınla oynama kadın!" diye düşündüm.
"Gökçe, bana çay getir," dedi Kübra Hoca.
Ama yeter artık! İki saattir kâğıt okuyordum ve bu sırada benden en az on kere çay, kahve istedi. Ona ters bir bakış atıp bardağı aldım. Kantine gidip doldurdum. Bu sefer diğer hocalara da kahve koydum, onlar da burada iki saattir bekliyordu. Tepsiyi alıp yukarı çıktım. Kübra Hoca'ya çayı verdim, sonra diğer hocalara kahve verdim. Hepsi bana teşekkür etti. Ben yerime geçtim.
Son bir sınıf kalmıştı. On sınıf vardı, hepsini ben tek başıma okumuştum. Cevap anahtarı bile yoktu. Bir tane matematik hocası çıkardı bana, o bile acımıştı bana ya! Ve iki saattir çalan telefonum yine çaldı, bu sefer Kenan Bey arıyordu ama açmadım, telefon Kübra Hoca'daydı. En sonunda bir hoca, "Hocam, bari bırakın, telefonla konuşsun. Belki ailesi merak ediyordur," dedi.
"Siz benim işime karışmayın, hocam," dedi Kübra cadısı.
Hoca sabır diledi, aynı benim gibi. Son iki kâğıt kalmıştı ve çok şükür onlar da bitti ama ben de bitmiştim. Daha eve gidip o testi çözmem lazımdı. Of!
"Hocam, bitti. Ben artık gidebilir miyim?" diye sordum.
"Emin misin, değil mi? Tek bir kâğıt okunmamış olsun, bu sefer e-okula da sen girersin," dedi.
"Eminim, hocam, bitti. Ben artık gideyim, hem merak ettiler beni," dedim.
Kübra Hoca bana telefonu uzattı, aldım. İlk önce kabanımı giydim, sonra çantamı aldım ve aşağı doğru indim. Tam o sırada yine telefon çaldı. Bu Poyraz'dı. Telefonu açtım.
"Alo?" dedim.
"Hele şükür, Gökçe! Nerdesin sen? Saat kaç oldu?" dedi Poyraz.
"Okuldan şimdi çıktım. Erdem'e söyledim. Ben size de söyledim değil mi?" diye mırıldandım.
"Söyledi ama bu kadar geç kalacağını tahmin etmedim ve bu telefon neden kapalıydı Gökçe? Kaç kere aradım seni!" dedi.
Sesi hem kızgın hem endişeli çıkıyordu.
"Ben de bu kadar olacağını tahmin etmedim. Yoldayım, geliyorum," dedim.
"Ne ile geliyorsun?" diye sordu.
"Ne ile olacak? Taksiyle geliyorum," dedim.
Poyraz, "Tamam, direkt eve gel," dedi.
"Başka nereye gideceğim? Tövbe yarabbim," dedim.
"Gökçe, düzgün konuş! Ben senden büyüğüm," dedi.
"Sen kapatmadın mı?" dedim.
"Hayır," dedi.
"Tamam, ben kapatıyorum o zaman. Hadi bay," dedim.
"Gök..." Lafını bitiremeden kapattım.
Oh, iyi oldu sana! Siz miydiniz bana kötü davranan? Hepsinin öcünü alacağım sizden, böyle göreceksiniz! Aradan on dakika geçti, eve geldim. Kapıyı çaldım, Meryem Abla kapıyı açtı.
"Hoş geldin, kızım," dedi Meryem Abla.
"Hoş buldum, Abla," dedim.
"Kenan Bey sizi içeride bekliyor ve misafirler var kızım," dedi.
"Tamam Abla," deyip içeri doğru yürüdüm. Derin bir nefes alıp verdim. "Hadi bismillah," deyip içeri girdim.
"Kızım, çok korktum. Niye açmıyorsun telefonunu?" dedi Leyla Hanım ve bana sarıldı. "Hem sen neden ceza aldın?" diye sordu.
Ben şimdi ne diyecektim? "Hocaya 'Neee?' diye bağırdığım için mi?" diyecektim. Tam o sırada arkadan bir gülme sesi geldi, Fidan'dı ama onun burada ne işi vardı?
"Ben söyleyeyim Leyla Abla. Hocaya 'Neee?' diye sesini yükseltti, ondan aldı ve aldığı tek ceza o değil," dedi.
Elimdeki test kitabını alıp "Bunu iki gün içinde çözmek," dedi.
Fidan bunu deyince hepsi bir ağızdan "Neee?" diye bağırdı. Fidan güldü.
"İşte Gökçe de sizin gibi bir tepki verdi ve Kübra Hoca ona yazılı kâğıtlarını okuma cezası verdi," dedi.
Ben Fidan'a ters ters baktım, o da bana güldü.
"Gülme Fidan, gülme! Vallahi bak, zaten sinirliyim, hırsımı senden çıkarmayayım. Zaten kadın beni bugün hizmetçi gibi kullandı resmen. Onun maaşını ben almalıyım," dedim.
Herkes bizi şaşkın gözlerle izliyordu, "Ne oldu?" dercesine. Ben Poyraz'a döndüm. Bugün bu siniri birinden çıkarmam lazımdı ve bu Poyraz olacaktı.
"Hepsi senin suçun," dedim.
"Ben ne yaptım?" dedi Poyraz.
"Ben sana 'Derse girmeyeyim,' dedim değil mi?" dedim.
"Niye, kötü mü oldu?" diye sordu.
"Oldu! Kadın bugün ders işleyeceği yerde geldi bana soru çözdürdü hem de kaç tane biliyor musun? Yüz tane! Sen eğer beni o derse zorla koymasaydın, ben şu an ceza almazdım," dedim.
"Benim ne suçum var?" dedi.
"Sen gidince 'Ben sana otur dedim mi?' dedi, beni tahtaya çağırdı, sonra soru yazdı birkaç tane."
"Eeee?" dedi Poyraz.
"Bir dinle! Sonra zil çaldı, ben de yerime geçtim. 'Ben sana yerine geç dedim mi?' dedi. Ben 'Zil çaldı hocam,' dedim. O da bana 'Pabuç kadar dilin var,' dedi ve bu testi verdi. 'İki gün içinde çöz,' dedi. Ben 'Nee?' diye sesimi yükselttim, o da bana 'Bu okulun sahibinin kızısın diye sana ceza vermeyeceğim anlamına gelmez,' dedi. Ben tam bir şey diyecektim ki 'Sus,' dedi. 'Bugün okuldan geç çıkacaksın ve yazıları okuyacaksın,' dedi. Hayır, sustum. Bir de hepsini bana okuttu. Yetmedi, çay kahve istedi ve ben orada yazılı okurken o ne yaptı biliyor musun?" dedim.
"Ne yaptı?" dedi.
"Tırnağını törpüledi, iki saat boyunca!" dedim sinirle.
Bunu dememle herkes güldü. Ben onlara sinirli sinirli baktım, sonra mutfağa gittim.
"Meryem Abla, çikolata var mı?" diye sordum.
"Var kızım, dolapta," dedi.
Gidip açtım, üç tane aldım, geri salona geçtim, koltuğa oturdum.
"Gökçe, yeter. Bugün okulda da çok yedin," dedi Fidan.
"Sus Fidan, zaten sinirliyim. Hâlâ ben o testi nasıl yapacağım ya?" dedim.
"Gökçe, bırak o çikolatayı. Yeter artık," dedi.
"Kaç tane yedin?" dedi Poyraz.
"Ne?" dedim.
"Kaç çikolata yedin?" diye sordu Poyraz.
"Çok değil, yirmi tane yedim herhalde," dedim.
Hepsi bir ağızdan "Ne?" dedi. Ben umursamadan diğer çikolatayı açtım, onu da yemeye başladım.
"Gökçe, ver o çikolatayı bana," dedi Poyraz.
"Olmaz," dedim.
"Gökçe, hadi ver o çikolatayı. Çok yemişsin zaten, bak zararlı," dedi.
"Olmaz," dedim tekrar.
Poyraz sabır çekip üstüme doğru gelince ben de ayağa kalktım ve koşmaya başladım.
"Gökçe, gel buraya! Çocuk musun sen?" dedi.
"Gelmem," dedim.
O sırada Fidan çantama doğru gidiyordu. "Fidan, çantamdan uzak dur!" dedim.
Fidan çantamı aldı, açtı ve içindeki çikolataları çıkardı. Birkaç tane de çöp vardı, onları takside gelince yemiştim. Herkes şaşkın gözlerle bana bakıyordu. Ben Fidan'a "Sen bittin," bakışı attım ve yukarı çıkmak için hamle yapacağım sırada Poyraz beni tuttu ve koltuğa oturttu.
"Bu ne Gökçe? Hepsini nasıl yedin bunların?" dedi.
"Sinirli olunca genelde hep yerim," dedim mahcup bir sesle. Ama bu sefer gerçekten abarttığımın farkına varmıştım.
"Farkına varman ne iyi," dedi.
Tam o sırada Meryem Abla geldi. "Kenan Bey, yemek hazır," dedi. Ben tam o sırada fark ettim, içeride bizim dışımızda bir kadın ve bir erkek daha vardı. Herkes yemeğe geçerken ben hâlâ oturuyordum. Neden? Çünkü şu an hem karnım ağrıyordu hem de çikolatayla karnımı doyurmuştum. Poyraz bana baktı. Gelmediğimi görünce, "Hadi gel Gökçe, niye oturuyorsun? Dur, ben söyleyeyim: Hem karnın ağrıyor hem de aç değilsin," dedi Poyraz.
Bir şey diyemedim, haklıydı. Geldi yanımda durdu, kolumdan tutup kaldırdı.
"Ben yemesem," dedim.
"Olur mu hiç öyle, canım kardeşim? Hem sen daha ilaç içeceksin ve o ilaç için sağlıklı bir şey yemen lazım," dedi.
"Ben senin kardeşin falan değilim. Bugün beni korudun diye seni affetmedim," dedim.
"Affet diye yapmadım zaten. Ben ağabeylik vazifemi yaptım ve kardeşimi korudum," dedi.
"Keşke daha önce de korusaydın, sessiz kalmak yerine," dedim.
"Haklısın. Sessiz kalmam hataydı ama şu an bunu konuşmayalım. İçeride misafir var, söz sana, kendimi affettireceğim," dedi.
"Göreceğiz, Poyraz Bey, göreceğiz," deyip kalktım ve Fidan'ın yanına oturdum.
"Seninle görüşeceğiz, Fidan Hanım," dedim.
"Gökçe, ben senin iyiliğin için yaptım. Ya Gökçe, sen bugün çok yedin. Uyandım ama dinlemedin. Kusura bakma ama bir çikolata yüzünden hastanelik olmana izin veremem, canım kankam," dedi.
Ben bir şey demedim, haklıydı. Benim için yapmıştı. Yemeklere baktım, iştahım yoktu... Ta ki mantıyı görene kadar. Tabağıma mantı koydum. Şu an hiçbir şey umurumda değildi, en sevdiğim yemek vardı. Bir kaşık ağzıma attım, ta ki Poyraz'ın dediğiyle...
"Ege kim Gökçe?" dedi Poyraz.
Yediğim mantı boğazımda kaldı, öksürdüm. Fidan sırtıma vurdu ve su verdi.
"Anlamadım," dedim.
"Anladın ama neyse, Ege kim?" dedi.
"Onu anladım da Ege ne alaka, onu anlamadım," dedim.
"Bugün o kızlar sana 'Ege'den uzak dur,' diyor. Sen 'Anlamadım,' diyorsun ya, o Ege'den bahsediyorum. Hani kavga sebebi olan çocuk, kim ve senin neyin?" dedi.
Bunu dedikten sonra herkes bana döndü.
"Ege kim kızım? Soyadı ne?" diye sordu Kenan Bey.
"Ege kim, canım kardeşim?" diye sordu Poyraz.
"Arkadaşım. Ve ne oluyor? Niye bana öyle bakıyorsunuz hepiniz birden?" dedim.
Poyraz, "Fidan?" dedi.
"Efendim Poyraz Abi," dedi Fidan.
"Ege kim ve soyadı ne?" dedi Poyraz.
"Kar..." dedi.
Fidan'ı dürttüm, sus işareti yaptım. Fidan da sustu.
"Eğer Ege hakkında bir şey dersen, ben de seni ispiyonlarım. Deniz'i sevdiğini biliyorum," dedim.
"Ama Gökçe, ben seni kurtarayım, sen beni tehdit et. Bu nasıl bir arkadaşlık?" dedi.
"Vallahi karar senin. Sen beni ispiyonlarsan ben de seni söylerim Fidancığım, sen bilirsin," dedim.
Ege'yi seviyor muyum, bilmiyorum ama onun kokusu bana huzur veriyor, rastlanıyor. Bu yüzden onunla oturmak beni çok mutlu ediyor.
"Fidan, söyle bak hadi abicim, bakma sen bu cadıya. Bir şey yapamaz," dedi Poyraz.
Ben Fidan'a baktım, o Poyraz'a. En sonunda Leyla Hanım, "Ya size ne? Rahat bırakın kızları. Sizin yüzünüzden bir de kavga etmesinler," dedi.
Feyza Abla (Fidan'ın annesi), Faruk Amca (Fidan'ın babası)
"Bence de abarttınız. Rahat bırakın kızları," dedi Feyza Abla.
"Bir dakika Feyza. Kızım, Deniz kim?" dedi Furkan Amca.
Aha, şimdi hapı yuttum. "Hayır amca, sen nasıl duydun oradan burayı?" diye düşündüm.
"Gökçe, sen bittin kızım. Babam dudak okuyabiliyor," dedi Fidan.
"Ben nereden bileyim be kanka, senin babanın dudak okuduğunu?" dedim.
Fidan bana ters ters bakıyordu.
"Kızım, Ege kim?" dedi Kenan Bey.
"Kızım, Deniz kim?" dedi Furkan Amca.
Biz birbirimize baktık, ne yapacağımızı bilemiyorduk.
"Fısır fısır konuşmayın, söyleyin kurtulun. Eğer söylemezseniz ben öğrenirim, beş dakikanız var," dedi Poyraz.
"Yeter, aynı çocuk gibisiniz," dedi Leyla Hanım.
"Leyla haklı, çocuk gibisiniz. Onlar genç, ister sevgilisi olur ister olmaz, siz buna karışamazsınız," dedi Feyza Abla.
Kenan Bey ve Furkan Amca, Poyraz, Kerim, Güney, Polat, Erdem hepsi aynı anda "Karışırız," dedi.
Biz hâlâ Fidan'la birbirimize bakıyorduk, ne yapacağımızı düşünerek.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |