"Var hocam," dedi Fidan.
"Nerede? Göster," dedi müdür.
Fidan telefonunda bir şeyler yapıp müdüre uzattı. "Buyurun hocam," dedi.
Müdür videoyu izledi. Videoda Pınar'ın sesi geliyordu: "Ege'den uzak duracaksın." Sonra benim "Anlamadım," dememle devam ediyordu. Fidan her şeyi kaydetmişti. Ona minnettar gözlerle baktım, o da tebessümle baktı. Sonunda her şey ortaya çıkmıştı ve benim onlara vurmadığım, onların bana vurmaya çalıştığı ortaya çıkmıştı. Pınar, Pelin ve Esra, bana ve Fidan'a sinirli gözlerle bakıyordu.
"Ben özür dilerim, Poyraz Bey," dedi müdür.
"Benden değil, Gökçe'den özür dileyeceksin. Bu bir. İki; ben sana 'Bu okuldaki bütün öğrenciler eşittir, bu okulun sahibinin kızı veya oğlu fark etmez,' dedim mi? Dedim. Peki sen ne yaptın? Kendi kızının sözüne inandın ve Gökçe'yi dinlemeden direkt suçlu gördün. Hani daha demin bana bağırarak konuştun ya, 'Ben burada bir veli ve müdür olarak bağırıyorum,' dedin ya, şimdi ben bir veli olarak üçünün de disipline gitmesini istiyorum," dedi Poyraz.
"Peki Poyraz Bey. Pınar, Pelin ve Esra, üçünüz de disipline gidiyorsunuz," dedi müdür.
"Ama müdür bey, çocuklar kendi aralarında şakalaşmış, disipline gitmeleri saçma," dedi Esra'nın annesi.
"Bence de şakalaşmışlar, abartmayalım," dedi Pelin'in annesi.
"Eğer o video olmasaydı, siz benim kızımı disipline gönderecektiniz ve 'Şaka' dediğiniz şey sizin kızlarınızın benim kızıma vurmaya çalışması. Eğer kızıma bir şey olsaydı o zaman böyle rahat olacak mıydınız?" dedi Leyla Hanım.
"Ama olmadı. Bence bu seferlik affedelim," dedi Pelin'in annesi.
"Bence de," dedi Esra'nın annesi.
"Af falan yok müdür," dedi Poyraz.
"Efendim Poyraz Bey," dedi müdür.
"Dediğimi yaptın mı?" diye sordu Poyraz.
"Evet, Poyraz Bey. Kanıt olduğundan dolayı hemen işleme girdim," dedi müdür.
"Güzel. Şimdi ben bu okulun sahibiyim ya?" dedi Poyraz.
"Evet, Poyraz Bey," dedi müdür.
"İşte bundan dolayı seni kovuyorum," dedi Poyraz.
"Ama Poyraz Bey, ben bilmiyordum. Bilsem böyle yapmazdım," dedi müdür.
"Orası beni ilgilendirmez. Ben daha demin burada bir veliydim, şimdi bu okulun sahibi olduğum için seni kovuyorum. Çık dışarı!" dedi Poyraz.
"Peki, Poyraz Bey," dedi müdür.
"Siz üçünüze gelince... Bu kaçıncı oldu, yeter artık. Üçünüzü de okuldan atıyorum," dedi Poyraz.
"Ama..." dedi Pelin'in annesi.
"Aması yok. Kızlarınızı alın, hemen çıkın," dedi Poyraz.
Onlar da gitti ama ben yanlış görüp duymamıştım değil mi? Poyraz beni savundu ve onları bu okuldan kovdu. Vay be! Ben Fidan'a döndüm.
"Teşekkürler Fidan," dedim.
"Önemli değil, hak ediyorlar zaten. Neyse, ben gideyim. Biliyorsun, ders matematik. 'Lavaboya' diye çıkmıştım, şimdi yaygarayı basar zaten," dedi.
"Bence biz bu derse hiç girmeyelim," dedim.
"O ne demek Gökçe? Derse gireceksiniz," dedi Poyraz.
"Yok, ben girmem. Zaten kadın bana kafayı taktı, bence hiç gerek yok," dedim.
"Emin ol, girmesen haftaya daha kötüsü olur," dedi Fidan.
"Of, kurtuluş yok mu kadından?" dedim.
"İkiniz de düşün önüme, derse gireceksiniz," dedi Poyraz.
"Ama..."
"Aması yok Gökçe, hadi," dedi Poyraz.
"Leyla Hanım, ben sizle eve geleyim mi? Hem karnım yine ağrıyor," dedim, belki bir umut götürür diye.
"Yemezler, küçük hanım. Hadi düşün önüme," dedi.
Yapacak bir şey yoktu. Leyla Hanım bana gülümseyerek baktı, ben de ona baktım. "Bence artık 'anne' deme vakti geldi," diye düşünüyordum. Poyraz, ben ve Fidan bizim sınıfın önünde durduk.
"Bence çok geç değil, dönebiliriz," dedim.
Ve Poyraz direkt kapıyı açtı. Artık çok geçti.
"Yavrum, bura Dingo'nun ahırı mı? Kapıyı çal öyle gir," dedi hoca.
Deyip bize baktı. "Siz ikiniz..."
Tam o sırada Poyraz kapının arkasından çıktı. "Çocukların bir suçu yok, ben açtım kapıyı," dedi Poyraz.
Bize "hadi" der gibi baktı. İstemeye istemeye yerimize geçtik. Fidan en arkada oluyordu ne güzel, ben ise önde, çünkü önle aramızda iki sıra vardı. Poyraz kapıyı kapatıp gitti. Hoca hemen kendine gelip bana döndü.
"Ben sana yerine geç dedim mi?" dedi.
Aha, yine başladı. Ben bu kadından nefret ediyordum, hem de bugün ilk kez görmüştüm. Bir sene bununla nasıl geçecekti? Ayağa kalkıp tahtaya geçtim.
"Şu soruyu çöz," dedi.
Soruya baktım ve çözmeye başladım. "Hayır, başka öğrenci mi yok?" diye isyan ettim. "Yemin ederim bıktım ya!" Soruyu çözüp hocaya baktım. Bana kızgın gözlerle bakıyordu. "Hayır, ne yaptım ben?" Yine bir soru yazdı. "Hayır, çözemedim," diyeceğim, benimle iki saat daha geçer ve sınıfa rezil ederdi. "Of," çekerek soruyu çözmeye başladım.
"Of'lama, soruyu çöz," dedi.
Bir şey demedim, soruyu çözdüm. Bir soru daha yazdı ve tam o anda kurtuluş biletim olan zil çaldı. Kalemi bıraktım, tam yerime geçiyordum ki, "Ben sana yerine geç dedim mi?" Bu kadını öldürmek istiyordum.
"Zil çaldı," dedim.
"Bana ne bundan? Cezalısın," dedi.
Bana bir test kitabı verdi ama bayağı kalındı. "Bu test pazartesi bitmiş olarak gelecek," dedi.
Bir teste bir ona baktım. Bu kadın kafayı yemiş. "Neee, hocam? Saçmalamayın! Bu test iki günde değil, iki ayda zor biter," dedim.
"Beni ilgilendirmiyor. Artık sabahlar çözersin. Ve daha demin bana bağırdığın için okul çıkışı benimle kâğıt okuyacaksın. İtiraz istemiyorum," dedi.
Deyip gitti. Ben bu testi nasıl bitirecektim iki günde? Fidan yanıma geldi, elini omzuma koydu.
"Vallahi, bu okuldaki en ters hocaya nasıl bulaştın sen? 'He de geç,' niye zıtlaşıyorsun ki?" dedi.
"Fidan, bak zaten sinirliyim, sinirimi senden çıkarmayayım," dedim.
Bana bakıp gülümsedi. "Benim Erdem'in yanına gidip haber vermem lazım. Bir de okul çıkışı beni beklemesinler. Gelecek misin?" diye sordum.
"Olur, oradan kantine gideriz," dedi.
"Tamam," dedim.
Fidan ile dokuzuncu kat olduğu için geldik. Şimdi şöyle bir sorun vardı, ben Erdem'in sınıfını bilmiyordum. "Arayayım," diyeceğim, numarası yoktu.
"Sınıf şubesi ne?" dedi.
"Bilmiyorum," dedim.
"Tamam, ara o gelsin," dedi.
"Numarası yok," dedim.
Fidan bana şaşkın gözlerle bakıyordu. "Nasıl numara yok? Siz kardeş değil misiniz?" dedi.
"Daha yeni geldiğim için kimsenin numarası yok bende. Bir tek Kenan Bey'in numarası var," dedim.
"Aman ne güzel! Şimdi ne yapacağız? On tane sınıf var, hepsine tek tek bakacak mıyız?" dedi.
"Maalesef, öyle görünüyor," dedim.
Bir sınıfa girdik, orada yoktu. Bir sınıfa daha girdik, orada da yoktu. Diğer sınıfa gireceğimiz sırada Erdem bizim yanımıza geldi.
"Kimi arıyorsun, abla?" dedi Erdem.
"Seni," dedim.
"Niye?" dedi.
"Ben bugün sizle gelmeyeceğim," dedim.
"Niye?" dedi.
"Ceza aldım," dedim.
"Ne? Kimden?" dedi.
"Matematik hocası," dedim.
"Hangi matematik hocası? Üç tane var," dedi.
"Kübra Hoca'dan," dedi Fidan.
"Abla, yandın. Nasıl o kadına bulaşıyorsun? Ne derse 'He de geç'," dedi Erdem.
"Erdem, bak, zaten sinirimden şurada oturup ağlayacağım, bir de sen gelme üstüme. Kimse bana 'O hocaya bulaşma,' demedi," dedim.
"Tamam abla da ne yaptın ki?" dedi.
"Evde anlatırım. Kantine gideceğiz daha, zil çalmak üzere," dedim.
"Tamam abla, hadi görüşürüz," dedi Erdem.
"Görüşürüz. Evdekilere söyle, ne zaman geleceğimi bilmiyorum. Taksiyle dönerim ben," dedim.
Erdem "tamam" anlamında başını salladı. Biz de Fidan ile kantine gittik. O yemek aldı, ben de yedi çikolata aldım.
"Gökçe, onların hepsini bir arada yemeyeceksin değil mi?" dedi Fidan.
"Tam da öyle yapacağım," dedim.
"Saçmalama Gökçe," dedi.
"Fidan, sus. Zaten sinirden yiyeceğim. Gidip birkaç tane daha alıp gelmemi istemiyorsan sus," dedim.
"Tamam, sustum ama senin için diyorum ben," dedi.
Fidan'a ters bir bakış attım, sustu. Sınıfa çıktık, yerimize geçtik. Şimdiki ders tarihti. Hoca gelince herkes ayağa kalktı.
"Oturu çocuklar," dedi hoca.
Gidip yoklamayı aldı, sonra derse başladı. İyi bir hocaydı, dersi güzel anlatıyordu. Böyle böyle gün geçti. Şu an son dersteydik ve dersimiz edebiyattı. Zil çaldı, o da bitti. Herkes çantasını topladı, ben de topladım. Matematik hocası sınıfa geldi, beni çağırdı. Öğretmenler odasına geldik. Bütün öğretmenler buradaydı. Tarih hocası Ayşe Hoca, "Hayırdır hocam, ne oldu? Neden Gökçe'yi getirdin?" dedi Ayşe Hoca.
"Yok bir şey hocam, siz devam edin. Gökçe bugün cezalı, benimle birlikte sınav kâğıtlarını okuyacak," dedi Kübra cadısı.
Deyip dolaptan kâğıtları çıkardı ve önüme koydu. "Hadi," der gibi baktı. Sabır çekip sandalyeye oturdum.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |