9. Bölüm

9

🌺
geceninhanimii

​​Canlarım siz okuyorsunuz ama ne oy veriyorsunuz ne yorum yapıyorsunuz. Bu beni çok üzüyor ve yazma perilerimi etkiliyor. Lütfen oy verip yorum yapın❤️

✨️✨️

 

Akşam yemek masasında derin bir sessizlik vardı. Sıkıntıyla önümdeki yemekle oynarken tüm gün kaşlarımı çattığım için de başım ağrıyordu. Göz ucuyla keyifle yemeğini yiyen abime baktığımda yüzümü buruşturdum.

Arizona kertenkelesi!

Tüm gün boyunca bana yapışıp kalmıştı. Önce onun spor salonuna gitmiştik, bana zorla mekanın camlarını sildirmişti! Ondan kaçıp babama sığındığımda daha büyük bir ihanet yaşamıştım. Babam beni gördüğünde önce güzelce süzmüş daha sonra da çatık kaşlarıyla hiçbir şey söylemeden elime süpürgeyi tutuşturmuştu.

Biri cam sildirir öbürü yer süpürttürür. Resme psikolojik baskı görüyordum!

"Kızım? Neden yemeğini yemiyorsun?"

"Doydum baba."

"Hiçbir şey yemedin ki?"

"Tokum." Omzumu silkip elimdeki çatalı masaya koydum ve arkama yaslanıp küçük bir çocuk gibi kollarımı göğsümde birleştirdim.

"Madem doydun bi' koşu benim salona gitsene yavrum? Çırak mesaj attı çıkarken şalterleri indirmeyi unutmuş. Ne olur ne olmaz işimizi sağlama alalım, açık kalmasınlar."

Şimdi bu keriz ciddi ciddi ona bu iyiliği yapacağımı düşünüyor muydu ya? Tüm gün beni insanlıktan çıkardıktan sonra gerçekten bunu yapacağıma inanıyor muydu? Tam ağzımı açıp ona cırlayacaktım ki aklıma gelen detayla duraksadım.

Ya Arza oradaysa? Dün akşam bu saatlerde mahallesinde kedileri besliyordu, ya yine oradaysa? Tam hevesle olur diyecektim ki son anda kendimi dizginledim. Dün gece resmen kendi topuğuma sıkmıştım. Şimdi heyecan yaptığımı belli etmemem gerekirdi.

Aynı hatayı iki kez yaparsam bana da yazıklar olsundu.

Yüzümü buruşturdum ve en cazgır modumu açıp abime çemkirmeye başladım.

"Oldu paşam başka bir isteğin var mı? Tüm gün beni çalıştırdıktan sonra bir de bu saatte o kadar yolu mu yürüteceksin? Git kendi işini kendin gör!"

"Kızım bilmeyen diyecek dokuz dönüm araziyi sürdürdüm anasını satayım, alt tarafı iki cam sildin. Üstelik o kadar yol dediğin yer de üç sokak ileride."

"Madem üç sokakcık ileride kalk kendin git!"

"Ya keyfimden sen git demiyorum herhalde maç var bu akşam, on dakikaya başlayacak. Gitsen ölür müsün!"

"Aynen öyle, ölürüm!"

"Aman be şu çeneyi çekeceğime koşa koşa beş dakikada gider gelirim daha iyi!"

"Hayır gidemezsin! Ben gideceğim!" Telaşla ayağa kalkarak bağırdığımda içimden kendime sövmeye başlamıştım.

Ulan aynı hatayı ikinci kez yapan bana da yazıklar olsundu.

Hem istemem yan cebime koy taktiğinin bokunu çıkarmış hem de telaş yaparak karşımdaki iki erkeği şüphelendirmiştim.

"Ne oldu kızım? " Babam tek kaşını kaldırarak sorgular bakışlar attığında abim gözlerini kısmış "ne bok yiyor bu yine" bakışlarını takınmıştı. Yüzümü buruşturarak babama dönüp abimi işaret ettim.

"Buna çok pis ayar oldum baba. O yüzden ne dese tersini yapmak istiyorum, içimdeki o cazgır karıyı durduramıyorum." Abime döndüm ve ona en ters bakışlarımı atarak "ben giderim!" diye bağırıp cevap vermelerine izin vermeden koşarak kapıya ilerledim. Ayakkabılarımı giyip anahtarlıktan anahtarları aldıktan sonra kendimi dışarı attım.

Asansörün aynasından kendimi şöyle bir inceledim. Üzerimde krem rengi bir eşofman takımı vardı. Saçımdaki tokayı çıkarıp bileğime taktım. Saçlarımı iki üç kez havalandırdıktan sonra açık bırakmaya karar verdim.

Güzeldim güzel....

Apartmandan çıkıp seke seke ilerlerken onu gördüğüm yerde esen yeller adımlarımı yavaşlatmış, içimdeki o çocuk heyecanını katletmişti.

Ne büyük hayal kırıklığı!

Ayaklarımı sürüye sürüye spor salonuna ilerlerken omuzlarım düşmüş, içim hüzünlenmişti.

Meğer onu görebilecek, ona denk gelebilecek olma ihtimalim içimdeki o aşık kız çocuğuna nefes aldırıyormuş.

Spor salonuna vardığımda düşük omuzlarımla kapıyı açıp içeri girdim. Kapının yanında duran şalteri indirip geri çıktığımda beynimin içinde 'yine yangınlar yine ben" çalıyordu.

Kapıyı kilitleyip geldiğim yolu geri yürümeye başladığımda omuzlarım iyice düşmüş, kafam öne eğilmişti. Ellerim ceplerimde yavaşça yürürken bir yandan da yerdeki küçük taşa hafifçe vuruyor, benimle birlikte ilerletiyordum.

"Karadenizde gemilerin mi battı elma şekeri?" Duyduğum sesle şaşkınlıkla kafamı kaldırıp etrafa bakındım. Ve bankta oturmuş bana sakin bir gülümsemeyle bakan Arza'yı gördüm.

Bankta rahatça oturmuş dikkatle bana bakıyordu. Bir elinde sigarası varken diğer eli kucağındaki yavru kediyi seviyordu. Ayaklarının dibinde dört kedi yerdeki mamaları yiyordu.

Gülümseyerek ilerledim ve aramızda biraz mesafe bırakarak yanına oturdum.

"Sen her akşam burada aynı saatte kedileri mi besliyorsun?"

"Yok, yani evet besliyorum ama her akşam aynı saatte, burada değil. Dışarı çıkmamın belli bir saati yok. Müsait bir zamanımda çıkıp akşam yürüyüşü yaparken gözüme kestirdiğim yerlere mama döküyorum."

"Anladım, kedileri çok seviyorsun değil mi? Çocukken bir kedin vardı diye hatırlıyorum?"

Hayır, bir kedisi yoktu. Annesinin kedi, köpek tüyüne alerjisi olduğu için çok istese de bir hayvan sahiplenemiyordu ama küçükken peluş bir oyuncak kedisi vardı. Anasınıfında uyku saatlerinde ona sarılmadan uyuyamıyordu.

"Ah hayır, annemin alerjisi olduğu için bu güzelliklerden birini eve alamıyorum maalesef."

"Ya öyle mi? Benim aklımda bir kedi kalmış ama..." Muzip bir şekilde konuştuğumda yüzünü buruşturarak gözlerini kısıp bana tehditkâr bir bakış atmıştı. Oyuncak kediden bahsettiğimi fark etmiş ama hiçbir şekilde zamanında "jelibon" olmadan uyumam diyerek haykıra haykıra ağladığı oyuncağını kabullenmemişti.

Evet, o oyuncağa jelibon adını koymuştu.

Gülmeye başladığımda gözlerini yüzümden çekerek esen hafif rüzgarla yüzüme gelen ve üçüncü kez zapdetmeye çalıştığım saçlarıma dikmişti.

"Tokan var mı?"

"Hmm, var." Bileğimdeki siyah tokamı çıkarttım. Saçlarımı toplamak için kollarımı kaldırmıştım ki elimdeki tokayı çekip aldı.

"Saçlarını toplayalım o zaman." Kucağındaki kediyi yavaşça eline alıp yere bıraktığında ayağa kalkıp arkama geçmişti.

Ben şu an ne yaşıyordum?

Siktir, saçlarımı mı toplayacaktı?

Saçlarıma mı dokunacaktı?

Parmakları saçlarımın arasına mı karışacaktı?

Parmaklarını saçlarımın arasında hissettiğimde gözlerim doldu. Kalbim maraton koşusuna katılmaya karar verip gümbür gümbür atarken soluklarım hızlanmıştı. Derince yutkunduğumda titrememek için kendimi kasmaya başladım.

Rabbim sana geliyorum!

✨️✨️

İki adam karşısındaki ikiliyi soluksuz bir şekilde izliyordu.

"O lavuk benim kardeşimin saçlarını mı okşuyor yoksa ben mi yanlış görüyorum?

"Doğru görüyorsun oğlum. O velet kızımın saçlarını okşuyor."

"Ağzına sıçarım ben bunun lan!" Ali bir adım atmıştı ki babası omzunu tutarak onu geri çekmiş ve kolunu tutarak eve doğru sürüklemeye başlamıştı.

İki adam da Doğa'nın hareketlerini şüpheli bulmuş ve kendilerine engel olamayarak kızı takip etmişlerdi. Ama gördükleri sahneyi ikisi de beklemiyordu. Doğrusu ne göreceklerini de bilmiyorlardı ama bu ihtimal... Bu ihtimal ikisinin de aklının ucundan geçmemişti.

"Baba öylece eve mi gideceğiz?"

"Aynen öyle yapacağız, sakın ha kardeşine tek kelime etmeyeceksin. Bu gördüklerini unut, bir daha da sakın kardeşinin peşine düşme."

"Ama... Ama neden! Bakışlarını görmedin mi? Baba... Doğa'nın... Şey.. Doğa şey gibi bakıyordu. Yani nasıl diyeyim..."

"Gözlerinin içi gülüyordu değil mi Ali? Sanki... İçi gider gibi bakıyordu kardeşin o el oğluna." Ali'nin omuzları yenilgiyle çökerken adam yürümeyi bırakıp oğlunu durdurdu ve elini omzuna koydu. Göz göze geldiklerinde oğlunun yüzündeki tedirgin ifadeye gülümseyerek baktı.

"Kardeşinin yanındaki çocuğu tanıyor musun oğlum?"

"Tanıyorum. Kıraç Lisesinden Asaf Arza Bozkır. Benden sonra tekvando müsabakalarında her maçta birinci olan çocuk."

"Ben de tanıyorum bu çocuğu." Ali şaşkınlıkla babasına bakarak "nereden tanıyorsun" diye sorduğunda hayatında ilk defa babasının susmasını istemişti. İlk defa sorduğu bir sorudan pişman olmuştu.

İlk defa küçük kız kardeşini nasıl koruyacağını bilememişim çünkü bu sefer kardeşinin fiziksel bir korumaya ihtiyacı yoktu. Korunması gereken onun güzel kalbiydi ve ne yazık ki bir kalbi, o kalbin içindeki kişiden başka kimse koruyamazdı.

"Asaf, Doğa'nın çocukluğu Ali. Doğa anasınıfına başladığı günün akşamı okul çıkışı koşa koşa yanıma gelip küçücük elleriyle Asaf'ı işaret edip baba bak ben ona aşık oldum demişti. Tüm dönem boyunca her akşam bana o çocuğu anlatıp durmuştu. Beslenme çantasına bir elma koysam iki tane koy diye ağlardı. Bazen kıskanır tek elma koyardım, akşam geldiğinde ikiye bölüp onunla elmasını nasıl paylaştığını anlatırdı. Sonra... Birinci sınıfın ikinci döneminde durdu. O eve gülerek gelen kızım bir gün ağlaya ağlaya geldi. Kollarımı açtım, ilk kez bana sarılmak yerine acıyla bakıp odasına kapandı. Küçücük çocuk acıdan ne anlardı ki? Ufacık bir çocuğun kalbi ne kadar kırılabilirdi? O kırgınlık kaç saat, kaç gün sürerdi? Asaf'la kavga ettiğini anladığımda bir iki gün sonra barışırlar diye düşünmüştüm. 1 ay... Tam bir ay ağzından onun adını duymadığımda en sonunda bir akşam ona sordum. Asaf'ın adını andığımda bana bir bakışı vardı, yıllar geçse de unutmadım o bakışını Ali. Ufacık kızımın bakışlarında iki çocukla onu terk edip giden karısınının arkasından bakan halimi görmüş gibi oldum. O gün anladım ki çocuk diyip geçemezdik. Bir çocuğun sevgisi bir yetişkinin sevgisinin on katı oluyormuş çünkü onlar çıkarsız seviyordu. Hiçbir beklentisi olmadan sevginin en saf halini yaşıyorlardı. Biz yetişkinler sevgimiz yüzünden üzüldüğümüzde nefreti kendimize siper edip hayatımıza bakabiliyorduk ama bir çocuk bunu yapamıyordu. Bir çocuğun avuçlarında kalan tek şey sevgisinin parçaları oluyordu. Ne yaşadıklarını bilmiyorum ama o günden sonra Doğa onun adını hiç anmadı. Kardeşine karışma Ali, bildiğini de belli etme. Bu saatten sonra olacak her şey Doğa ve kalbi arasında. Bize ihtiyaç duyana kadar kendi köşene çekilip sessiz kal."

Bölüm : 26.12.2024 22:28 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Hikayeyi Paylaş
Loading...