E ben böyle hayal etmemiştim ama.
O kadar yolu tek kelime etmeden yürümüştük. Bomboş sokağı aydınlatan sokak lambalarının altında ilerlerken etraftaki tek ses kedi, köpek ve adım seslerimizdi.
Hayır, yıllardır herkesten uzak durduğum için konuşma başlatmayı unutmuş olabilirdim ama ya o? Cengizhan neden susuyordu? Günde binbeşyüz kişiyle sohbet eden insanın kelimeleri bana gelince mi tükenmişti?
Bak şimdi sinirlendim ha.
Pekâla aslanım, madem konuşmuyorsun biz de konuştururuz.
"Neden abimden ders alıyorsunuz?"
"Alıyorsunuz?"
"Sen ve Metehan. İkiniz de başka branşlarda zirvedeyken neden dövüş sanatlarında ders aldığınızı hiçbir zaman anlamadım.Turnuvalarda sadece tek dalda yarışabilirsiniz."
"Neden kendimizi geliştirmeyelim ki?" Yürümeyi bıraktım ve yanımda yürüyen Cengizhan'a döndüm. Benim durmamla o da durmuş ve kaşlarını kaldırarak bana bakmaya başlamıştı.
"Geleceğiniz için kendinizi geliştirmeniz gereken tek şey ana dallarınız olmalı."
"Kavga etmede yani dövüşmekte ne kadar iyi olursan o kadar zirveye çıkarsın." Kollarımı göğsümde bağladım ve boş sokakta yankılanacak desibelde bir kahkaha attım.
"Peki sonra?" Tavrım sinirini bozmuş olacak ki kaşlarını çatarak derin nefesler alıp vermeye başlamıştı.
"Ne saçmalıyorsun kızım sen?"
Pekâlâ, az önce gözümden bir yıldız kayıp yok oldu arkadaşlar. Cengizhan'ın bu kadar yakışıklı olmasının nedeni kafasız olmasıymış. Yüce rabbim bi yerden alıp diğer yere vermiş.
"Asıl bu semtteki insanlar ne saçmalıyor? Sik kadar aklınız yok ha! Zirveye çıkmakmış! Pekâlâ altın çocuk, şimdi o kulaklarını dört aç ve beni iyi dinle çünkü sadece bir kez söyleyeceğim. Ettiğin kavga da aldığın zaferler de sadece lise hayatın boyunca devam edecek. Üniversiteye geçtiğin an bir hiç olacaksın! Bu semtte olan bu semtte kalacak. Bak abime, mezun olduktan sonra tek bir kavgaya karıştığını duydunuz mu? Hayır, duymadınız çünkü abim mezun olduktan sonra tek bir insanla bile kavga etmedi. Ne sanıyorsunuz ki? Liseden mezun olunca bu yaptıklarınıza devam ederek gittiğiniz her ortamdaki insanlardan saygı göreceğinizi mi? Ah ne salaklık!"
Ve ilerledik. Cengizhan bana bir cevap verememişti. Bunun yerine kaşlarını çatarak burnundan nefes verip sinirli adımlarla ilerlemeyi tercih etmişti.
Çocuğun ayarlarıyla güzel oynadım yav.
Bunun dışında aramızda bir konuşma geçmemişti. Mekana geldiğimizde kapıyı açtığım gibi içeriye girmiş ve soyunma odasından telefonunu aldığı gibi teşekkür etme gereği bile duymadan çekip gitmişti. Sanırım şu saatten sonra da dönüp bir daha bana bakmazdı.
Aman, kıçımın kenarı.
Haspam.
Mekanın kapısını kilitledim ve geldiğim yolu ellerimi cebime sokarak ilerlemeye başladım. İşte bu semtte katlanamadığım şey buydu. Ne çocuklar ne de aileleri ileriyi düşünemiyorlardı. Sanki tüm hayatları bu semtte devam edecekmiş gibi saçma sapan bir yarışın içerisindeydiler.
Çocukken abimin nasıl hayatını mahvettiğini izleyerek büyümüştüm. Bu semtin saçmalıklarına kendini o kadar kaptırmıştı ki her gün yaptığı tek şey kavga ederek eve gelmek olmuştu.
Abim liseye başlamadan önce yan yana uyuduğumuz gecelerde hayallerimizden bahsederdik. Ben psikolog olmak isterken o polis olmak istiyordu.
Ama olamamıştı.
Bu semt onu içine çekmiş abim de batmakta fazla hevesli davranmıştı. Geleceğini, hayallerini hiç etmişti. 3 ay çocuk cezaevinde yattığı için polislik sınavlarına girememişti. O gün abimin gözlerindeki yıkımı görmüştüm. Babam onu başka bölümlere yönlendirmek istese de abim bunu reddetmiş ve gidip mahallede bir spor salonu açmıştı. Zaten battım, en dibi de görürüz kafasında ilerliyordu.
Battıkça batmak diye buna derim.
Abimi o kadar çok seviyordum ki onun hayallerine asla ulaşamayacak olması içimi yakıyordu. Aynı şekilde abimin de beni sevdiğini biliyordum.
Aslında abimin hiçbir zaman bir kavgaya karışıp onlara uymamı istemediğini biliyordum. Buna hevesli gibi görünse de sadece dalga geçtiğini anlayabiliyordum. Abim benim açımdan rahattı çünkü benim onun yaptığı hataları yapmayacağımı biliyordu. Bugün ıslığı duyduğu zaman koşa koşa yanıma gelmesinin nedeni de buydu. İleri gidecek olsam beni durduracağını biliyordum. İkinci ıslığı sadece dikkat dağıtıp olayı kapatmak için çaldığını da biliyordum.
Orada dedikleri... Okulun ilk günü bir gün kavga edeceğime dair iddiaya girdiğimizi söylemesi... Sadece insanların gözünü boyamak için bunu yapmıştı. İnsanlarım benden korkması ve bu kavga muhabbetleri yüzümden yanıma yanaşmamaları için bunu yapmıştı çünkü biz abimle böyle bir iddiaya girmemiştik.
Abim liseye başlayacağım gece yanıma gelmiş ve benimle uzun bir konuşma yapmıştı. Beni hiçbir kavgaya karışmamam için uyarmış ve kendinden örnek vererek geleceğini mahvetme demişti. Bu akşam odama gelerek bana uzun nasihatler vererek kavga ettiğim, dikkat çektiğim için kızacağını da biliyordum.
İçim sıkıntıyla dolunca oflayarak çevreme bakındım ve bir sokak lambasının altında onu gördüm. Adımlarım istemsizce dururken kalbim hızlandı, boğazım kurudu.
Sokak lambasının altında eğilmiş çevresindeki kedilere mama koyuyordu. Yeterince mama döktüğünü düşünmüş olacak ki elindeki poşetin ağzını kıvırarak üzerindeki kapşonlu ceketin cebine koyarak mama yiyen kedilerin başlarını ürkütmek istemez gibi sakin hareketlerle okşamaya başlamıştı.
Titrek bir nefes aldım, nefesin boğazımda takıldı kaldı.
Onu çocu zaman görürdüm, hayır doğrusu onu kendimi bildim bileli görürdüm ve her gördüğümde şuan olduğu gibi kitlenir kalırdım.
Sokak lambasının izin verdiği kadarıyla gülümseyen yüzünü incelemeden edemedim. Simsiyah saçlarının uçları kaşlarına değecek kadar uzamıştı. Büyük ihtimal iki güne gidip alnına kadar kestirirdi. Yeşil gözleri sokak lambasının ışığında daha da parlak duruyordu. Keskin yüz hatları yüzüne sinen merhametin altında yumuşamış gibiydi.
O, Kartal ve Şahin Lisesinin 3 yıldır tekvando müsabakalarında yenemediği Kıraç lisesinin altın öğrencisiydi.
Yıllardır bu semtte hiçbir kavgaya karışmayan ikinci kişiydi. Onu benden ayıran tek şey benim aksime spor müsabakalarına katılarak okuluna götürdüğü tekvando madalyaları olmuştu.
Bunun dışında biz kelimenin tam anlamıyla birbirimizin kopyası sayılırdık. İkimiz de bu semtteki kavga ve popülarite saçmalığından uzak dururduk. Onun da benim gibi resim çizmeyi sevdiğini zamanında peşinde takıntılı bir psikopat gibi gezdiğim zamanlardan biliyordum. Aynı tarz kitapları okuduğumuzu da bu sayede öğrenmiştim. Ve benim Lise'ye başlarken özellikle Kıraç lisesine gitmek istememin tek nedeni oydu.
Çünkü o Kartal Lisesi'ne gidecekti.
Çünkü o Asaf Arza Bozkır'dı.
Çünkü o beni hiç görmeyen ilk aşkımdı.
Çünkü o benim en masum yanımdı, çocukluğumdu.
Anaokulunda elmamı paylaştığım, kutu kutu pense oynarken elini tutabilmek için diğer kızları ittiğim, özel günlerde yapışacak olan gösterilerde onun eşi olmak için öğretmene saatlerce ağladığım ve büyüdükçe sevgisi canımı yaktığı için onu kalbimin en kuytu köşesine bırakıp orada terk ettiğim çocukluk aşkımdı.
Asaf Arza Bozkır bu semtte beni görmediği için yüreğimi yakabilen tek insandı.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |