3 sene sonra
Aşk sizi sarar. Size ummadığınız bir hayat verir. Sizi şefkate boğar. Sizden can almaz can verir.
Zorlukları beraber aşarsınız. Ne olursa olsun o mutlu olsun istersiniz. Size zarar vermez. Koruyup kollar, sahip çıkar size.
İşte benim hayatımda da sahip çıktığım bir ailem vardı.
Çocuklarım ve eşim.
''Anneeğ bebii uf oyduu'' diyerek yanıma geldi Güneş.
Nazlı'nın hastalığından sonra, zorluklarımızda güneş gibi doğmuştu hayatımıza. Işık saçmıştı hayatımıza.
Güneş 3 yaşına girmişti. Nazlı ve Yiğit 11 yaşındalardı.
''Gel birlikte bakalım'' diyerek dizlerimin üzerinde yere çöktüm ve elindeki bebeği aldım.
Kolu çıkmıştı bebeğin.
Bebeğin kolunu takmaya uğraşırken kapı çaldı.
Yerimden kalkıp kapıya doğru ilerlerken Güneş ''Baba baba'' diye zıplayarak kapıya koştu.
Kapıyı açtığımda Nazlı ve Yiğit ellerindeki poşeti yere bıraktılar.
''Hoşgeldiniz'' dedim gülümseyerek.
''Anne baba yook abi bar'' diyerek ellerini iki yana açtı Güneş.
''Evet kızım abi gelmiş'' dedim.
''Bende geldim Güneş'' dedi Nazlı.
Güneş bana tekrar dönerek ''Anne abya deymiş'' dedi ve güldü.
''Hadi içeri girin üşüyeceksiniz'' dedim ve poşetleri aldım.
''Anne babamda aşağıda. Birkaç poşet daha var yardım edeyim'' dedi Yiğit.
''Bende geleyim'' dedi Nazlı.
''Sen gelme yoruldun''
''Yardım edeyim''
''Nazlı. Eve gir'' dedi ve asansöre bindi.
''Anne senin bu oğlun çok gıcık'' dedi Nazlı söylenerek ve eve girdi.
Birbirleriyle çok kavga da etseler çok seviyorlardı birbirlerini.
Kedi köpek gibiydiler. Güneş de aralarında fareydi.
Elimdeki poşetleri mutfağa götürüp Güneş'in bebeğinin kolunu takmaya çalıştım fakat kırıldığı için takılmıyordu.
Önünde diz çökerek elini tuttum ''Annecim kırılmış bu'' dedim.
Dudaklarını büzerek ''Taak'' dedi.
''Annecim kırılmış ama takılmıyor''
Ağlamaya başlamıştı. Ve evet yine başlıyorduk.
2 yaş sendromu..
Hayır yani bizde bu kadar duygusalda yoktu ki.
Var mıydı acaba?
Iı sanırım vardı..
''Annecim babaya söyleriz yenisini alır''
''Mananee'' diyerek daha çok ağlamaya başladı.
''Anne neden ağlıyor yine'' diyerek yanıma geldi Nazlı.
''Bebeğinin kolu kırılmış takılmıyor''
''Bebeğin kolunu kırmayı nasıl başardı acaba çingene''
''Nazlııı'' dedim uyararak. Güneş her ağladığında ona böyle hitap ediyordu.
Zil çaldığında gidip kapıyı açtım.
Güneş'te ağlayarak pıtı pıtı arkamdan geliyordu.
Kapıyı açtığımda ''Hoşgeldiniz'' diyerek Yiğit'in elindeki poşetleri aldım.
''Hoşbulduk sevgillim'' diyerek eve girdi Umut Ali.
Elindeki poşetleri bırakmak için mutfağa gittiğinde Güneş ördek gibi bu sefer onu takip etmeye başlamıştı.
Umut Ali elindeki poşetleri bırakıp ''Güzel kızım niye ağlıyormuş'' diyerek kucağına aldı Güneş'i.
''Baba bebek'' diyerek yerdeki bebeği gösterdi.
Umut Ali gözyaşlarını silip saçlarından öptü ve yerdeki bebeğe baktı.
''Ben prensesime daha güzelini aldım'' dediğinde Güneş, Ali'ye döndü.
''Narin'im poşeti verir misin?'' diyerek poşeti gösterdiğinde içerisinde hediye paketini çıkartıp verdim.
Güneş'in gözleri parlıyordu resmen.
''Baba?'' dedi şaşırarak.
''Baban sana kurban olur boncuğum'' diyerek alnından ve boynundan öptü.
Güneş paketi açamayınca bana uzattı.
Elinden paketi alıp açtığımda gördüğü barbie bebekle ''Bebiii'' diyerek elimden aldı.
''Anne bak bebii'' diyerek sevindi ve Umut Ali'ye sarıldı.
Umut Ali, Güneş'i öpücük yağmuruna boğarken kapıda Nazlı belirdi.
Güneş elindeki bebeği Nazlı'ya göstererek ''Abya bak bebii'' dedi.
''Çok güzelmiş'' dedi Nazlı bebeğe bakarak.
''Hatun neler yaptın'' diyerek yanağımdan öptü.
''Yemekler hazır sevgilim sofrayı sereceğim'' dedim.
''Ben kurt gibi açım''
''Sen duşa gir istersen bende şuraları toparlayıp hazırlayayım hemen''
''Olur'' diyerek başımın üstünden öptü ve kapıda bekleyen Nazlı'yı da öperek gitti.
Ve tekrar geldi.
''Nazlı'm''
''Efendim baba?''
''Neyin var güzelim?''
''Bir şeyim yok baba''
Umut Ali elinden tuttu. ''Ben kızımı tanımıyor muyum?''
''Gerçekten bir şeyim yok baba''
''Güzelim'' dedi Umut Ali ve Nazlı'nın yüzündeki saçını kulağının arkasına koydu.
''Güneş'in bebeği güzelmiş'' dediğinde ikimizde sebebini anlamıştık.
Nazlı babasını çok kıskanıyordu. Umut Ali de hiç ayrım yapmamıştı bu zamana kadar. Her birini el üstünde tutmuştu. Üçünü de aynı sevgiyle sevmişti.
''Sen odana baktın mı?'' dediğinde Nazlı da Güneş'le aynı tepkiyi vermişti.
''Bak bakalım odana koş'' diyerek odasına yönlendirdi.
Gülümseyerek onları izlediğim sırada Nazlı'nın sevinç çığlığını duyduk.
''Baba çok çok çok teşekkür ederim'' diyerek Ali'ye sıkıca sarıldı.
Ali kolları arasına alarak saçlarına üst üste öpücükler kondurdu.
''Ne bağırıyorsun sen yine'' diyerek saçlarına toka takılmış Yiğit geldi bu sefer. Ve peşinden de Güneş geldi.
Bu çocuğun saçlarından ne istiyorlardı.
''Senin bu halin ne?'' dedi Nazlı gülerek.
''Güneş'le oyun oynuyorduk'' dediği esnada Güneş yanıma gelip kollarını uzattı.
Kucağıma aldığımda kafasını omzuma koyup benimle beraber izlemeye başladı.
''Yiğit bak babam bana ne almış'' diyerek elindeki kemanı gösterdi.
''Baba sen bunu alarak hiç iyi yapmadın'' dedi Yiğit.
''Sus be'' dedi Nazlı, Yiğit'e dil çıkartarak.
''Nazlı'' dedi Ali uyararak.
''Canım babamm teşekkür ederim'' diyerek tekrar sarıldığında ''Yağcı'' dedi Yiğit.
''Sen de baktın mı odaya'' dedi Umut Ali.
''Kim ben mi?'' dedi Yiğit şaşırarak.
''Evet sen''
''Bakmadım oturma odasındaydım''
''Git bak o zaman'' dedi Umut Ali.
Yiğit odasına gittikten birkaç dakika sonra tekrar geri geldi.
''Baba ne gerek vardı?'' dedi ama onun da gözleri parlıyordu.
İkisinin de çok istediği şeyi almıştı.
Birisine keman, birisine oyun konsolu.
''O nasıl laf öyle. Beğendin mi?'' dedi Ali kafasını okşayarak.
''Çok beğendim teşekkür ederim''
''Güzel günlerde kullanın. Ayrıca senin dersin haftaya başlıyor'' diyerek Nazlı'ya baktı.
''Senin de oyun bilgisayarın birkaç güne gelir'' dedi Yiğit'e dönerek.
''Aslan babam'' diyerek sarıldı Yiğit. Zaten sarılmış olan Nazlı da daha çok sarıldı.
''Baba men'' diyerek kafasını kaldırdı Güneş.
''Gelin bakalım sizde'' diyerek bir kolunu da bize açtı.
Bizde kolunun altına girdiğimizde bir kez daha varlığına şükrettim.
''Sizden bir isteğim var çocuklar'' dediğinde üçü de Ali'ye baktı.
Güneş'in burnuna vurup konuşmaya başladı.
''Bunu bir şeyin karşılığı olarak görmeyin. Ben sizin babanızım ve isteklerinizi yerine getireceğim. Fakat bunlara bağlanıp derslerinizi aksatmayın sakın. İkiniz de okuyup meslek sahibi olacaksınız. Anlaştık mı?''
''Anlaştık'' dedi ikisi de.
''Aynaştık'' diyerek de kafasını salladı Güneş.
Hepimiz yaptığı harekete gülerken Güneş'te şebeklik yapmaya devam etti.
''Hadi bakalımm. Sıra yemek yemeye geldi'' dediğimde Umut Ali çocukları öptü ve beni de öperek banyoya gitti.
Güneş'i de yere indirip ''Oğlum Güneş'le biraz oynar mısın sofrayı hazırlayayım'' dediğim de Güneş'in elini tuttu ve ''Biz zaten oyun oynuyorduk'' diyerek gitti.
Nazlı’da ''Anne kemanımı bırakıp geliyorum'' dedi ve odasına gitti.
Bende alınan malzemeleri yerleştirmeye başlamıştım.
Nazlı'nın yardımıyla sofrayı da kurduktan sonra ''Ellerine sağlık meleğim'' dedim ve sarıldım.
''Bir şey yapmadım ki annem'' dedi ve sarılmama karşılık verdi.
''Bence gidip çağırmalısın''
''Tamam'' diyerek içeriye gittiğinde bende çorbaları koymuştum.
Güneş önde, Nazlı arkada, Yiğit onun arkasında, Umut Ali ise en arkada sırayla gelmişlerdi.
Halleri çok komikti.
Güneş'i sandalyesine oturtup yemeğini önüne koydum.
''Ellerine sağlık annem'' dedi Yiğit yemeğe başlamadan önce.
Her zaman böyle yapardı. Yemeğe başlamadan önce ve yemekten sonra ''Ellerine sağlık'' derdi.
Yemesi için ne hazırlarsam aynısını yapardı.
''Afiyet olsun oğlum'' dediğimde yemeye başlamıştı.
Üçü de o kadar çok acıkmışlardı ki konuşmadan yemeğe gömülmüşlerdi.
''Hiç mi yemek yemediniz bugün'' dedim gülerek. Nazlı çok istediği için buz patenine gitmişlerdi. Oradan AVM’de dolanıp alışveriş yapıp gelmişlerdi.
Güneş biraz hasta olduğu için ben gitmemiştim.
''Yedik aslında ama senin elinin lezzeti farklı'' dedi Ali göz kırparak.
''Baba bak bitti'' dedi Güneş önünde biten tabağı göstererek.
''Ohh şifa olsun prensesime. Bunu da al bakalım'' diyerek salatanın içinden doğranmış küçük salatalığı uzattı.
Güneş onu da alıp yemeye başladığında bende ellerini sildim.
''Annem su verir misin?'' dedi Yiğit.
''Kalk kendin al'' diyerek sataştı Nazlı.
''Ya sen sussana''
''Yemeğini yiyor kadın kalk kendin al. Hatta bana da ver''
''Laflarınızla birbirinizi yemeyin yemeğinizi yiyin'' dedim ve kalkıp su verdim.
''Hatun bana da verir misin?'' dedi Umut Ali.
Bir bardak su doldurup ona uzattığımda Güneş ''Anne men'' diyerek kendini gösterdi.
Küçük bardağıyla ona da doldurup verdiğimde çiçek gibi hepsini sulamıştım.
''Ellerine sağlık sevgilim'' dedi Ali.
''Ellerine sağlık anne çok güzel olmuş'' dedi Nazlı.
''Bir insan bu kadar güzel yemek yapabilir mi şu ellere bak'' diyerek elimi tuttu ve öptü Yiğit.
Saçlarını okşayıp aşkla yüzüne baktım.
Ben bu çocuklara aşıktım.
''Anne evde yağ eksikse Yiğit'ten alabilirsin. Yağ satıyor'' dedi imayla.
''Kıskanma'' dedi Nazlı'ya dönerek.
Güneşi yine her zamanki gibi kıskançlığıyla ''Anne menn'' dedi kendini göstererek.
Elimi uzatıp elini tuttuğumda esnemeye başladı.
''Prensesimin uykusu gelmiş. Yavrum istersen sen yatır Güneş'i, biz hallederiz buraları'' dedi Ali.
''Olur bende duş aldırıp yatırayım'' dedim ve kalkıp Güneş'i alarak banyoya gittim.
Oyun oynayarak Güneş'i ve ördeklerini yıkadıktan sonra üzerini kalınca giydirdim ve ilaçlarını almak için mutfağa gittim. Odaya dönecekken oturma odasından gelen gülme sesleriyle oraya gittim ve bizim küçük firar ilk fırsatı yine babasının kollarında almıştı.
''Anne bak baba'' dedi Ali'nin sakallarına elini koyarak.
''Evet annecim baba. Ama bizim uyumamız lazım''
''Hayıy baba'' dedi boynuna sarılarak.
Umut Ali fırsattan bilerek uzun uzun öptü Güneş'i.
İlaçlarını içirmeye başladığım esnada ''Bugün yine ateşi çıktı mı?'' dedi Ali.
''Akşam üzeri biraz çıktı ama sonra düştü''
''Hastaneye götürelim mi? Endişeleniyorum''
''Şuan iyi. Öyle yüksek ateşi olmadı ilaçla düştü''
''Aman Narin'im nolur dikkat edelim'' dedi elimi öperek.
Nazlı'nın hastalığından dolayı çok tedirgin davranıyordu. En ufak bir hastalıkta bir sorun olmadığına defalarca kez emin olmak istiyordu.
''Merak etme sevgilim'' dedim ve yanağını okşadım.
Güneş doğduktan sonra işi tamamen bırakmamıştım fakat ilk zamanlar işe aldığımız kızlardan birisini mağaza sorumlusu yapmıştım. Bende Güneş'in iyi olduğu zamanlardan uğruyordum.
Butiği biraz daha büyütmüştük onun sayesinde.
Güneş, Ali'nin omzunda uyuyakaldığında Ali odasına götürüp yatırdı. Tabi bu süre zarfında biz de büyük eve çıkmıştık. Çocukların kendine ait odası vardı. Diğer evi de kapatmıştık öyle duruyordu.
''Bence uyku vakti geldi küçük kuzular'' dedim.
''Anne şu film bitse öyle yatsak'' dedi Yiğit.
''Ne izliyorsunuz ki?'' dedim merakla televizyona bakarak.
''Babamla açtık çok sarıyor bak sende izle'' diyerek yanıma geldi ve dizime başını koydu.
Eğilip saçlarını öptüm ve saçlarıyla oynamaya başladım.
''Ama ben ne olacağım'' dedi Nazlı.
''Gel sende benim yanıma'' diyerek koltuğa oturdu Ali. Nazlı hemen yanına gidip başını Ali'nin göğsüne yasladı.
Film gerçekten sarmıştı. Kavgalı, aksiyonlu bir filmdi.
Filmin sonuna doğru Nazlı uyuyakaldığı için Ali onu da odasına götürdü.
Yiğit dizime daha çok sokulduğunda ‘'Annecim üşüyor musun?'' dedim.
''Biraz'' dediğinde alnına dokundum.
''AVM’de montunu mu çıkarttın sen yine?'' dedim sitemle.
Çok çabuk daralıyordu. Bu yüzden üzerinde hırka mont ne varsa umursamadan çıkartıyordu.
''Şey sıcaktı biraz''
''Annecim hasta olacaksın''
Yerinden kalkıp dizlerinin üstünde durdu ve ellerimi tuttu.
''Hasta olursam bakmaz mısın?'' dedi.
Gözlerimi kısıp yüzüne baktığımda gülümsedi.
''Tamam tamam bakma öyle annelerin bir tanesi'' diyerek boynuma sarıldı ve yanağımı öptü.
Üzerindeki tişörtü düzeltip belini örterek bende ona sarıldım.
''Ben size ömrümün sonuna kadar bakarım ama hasta olmanızı istemiyorum'' dediğimde Ali tekrar geldi.
Nazlı bazen babası onu taşısın diye bilerek uyumuş numarası yapıyordu.
Ali de tabi ki memnuniyetle bu isteğini yerine getiriyordu ve öperek yatağına yatırıyordu.
''Oo beyefendiye bak yokluğumuzu fırsat bilmiş'' diyerek az önceki yerine tekrar oturdu.
''Baba sen çok şanslısın'' dedi bir anda.
''O niye annecim'' dediğimde Ali de ''Biliyorum'' dedi.
''Anne niyesi mi var senin gibi birisiyle evli. Büyüyünce bende senin gibi birisiyle evleneceğim''
''Asıl ben şanslıyım annecim. Baban gibi birisiyle tanıştım ve sizin gibi minik kelebeklerim var''
Sıkı sıkı birbirimize sarılıyorduk. Yiğit'le bazen böyle sevgi pıtırcığı oluyorduk.
''Baba''
''Söyle oğlum'' dedi dikkatini Yiğit'e vererek.
''Anne''
''Söyle birtanem'' dedim saçlarıyla oynayarak.
''Ben sizi çok seviyorum''
''Bizde seni çok seviyoruz'' diyerek alnını öptüğümde Ali'de yanımıza geldi.
Yanıma oturduğunda sırtımı göğsüne yasladım.
Ben Ali'ye yaslanmıştım, Yiğit’te bana sarılmıştı.
Ali ikimizi de kolları arasına almıştı.
''Yarın babamda gelecek mi?'' dedi Yavuz abimden bahsederek.
Yiğit biraz zorlansa da kabul etmişti abimi. İlk zamanlar ne diye hitap edeceğine karar veremese de Ali'yle konuşup en doğrusunun 'Baba' demek olduğuna karar vermişti.
Bu konuda her düşüncesine saygı göstermiştik. Yiğit yaşıtlarına göre farklıydı. Olgun tavırları, hareketleri vardı.
Yavuz abim Yiğit’le konuşup kendisinde kalmasını teklif etse de Yiğit gitmek istememişti. Bizde gitmesini istemiyorduk fakat gitmek istese de engel olmayacaktık.
''Gelecek oğlum'' dedi Ali.
''Başka kim gelecek?''
''Hakan dayınlarda gelecek''
''Babaannem''
''Onsuz olur mu?'' dedi Ali tekrar.
''Ben artık yatabilir miyim?'' diyerek izin istedi.
''Tabii ki annecim. Gel yatırayım'' diyerek ayağa kalkacakken izin vermedi.
''Ben artık büyüdüm anne kendim yatabilirim''
''Büyüdüğünü biliyorum annecim ama hasta gibisin ilaç vereceğim''
''Neyi var?'' dedi Ali.
''Bir şeyim yok baba''
''Narin?'' dedi bana dönerek.
''Sizle dışarıdayken montunu çıkartmış ya orada soğuk kaptı ya da Güneş'ten geçti''
''Nasıl hissediyorsun kendini. Gidelim mi hastaneye?'' dedi Yiğit'e dönerek.
''İyiyim merak etmeyin bir şeyim yok''
''En ufak bile kendini kötü hissedersen yanımıza gel hemen tamam mı?'' diyerek tembih etti.
''Tamam baba'' dedi ve odasına gitti.
''Yatırıp geleyim'' diyerek ilaç aldım ve odasına gittim.
Kapıyı tıklattıktan sonra ''Gel'' sesiyle içeriye girdim.
''Annecim'' diyerek yatağının kenarına oturdum ve ilaçlarını içirdim.
''Beraber yatmamızı ister misin?''
''Hayır annem''
Tekrar alnını kontrol edip üzerini güzelce örttüm.
''Canın bir şeye sıkılmadı dimi senin?'' dedim kolunu okşayarak.
''Hayır o nereden çıktı?'' dedi kaşlarını çatarak.
''Kafana bir şey taktığın zaman da hastalanıyorsun. Moralin falan mı bozuk''
''Hayır anne. Sadece babamın aldığı bilgisayar ve oyun konsolu için canım sıkıldı''
''Neden beğenmedin mi yoksa. Söyleyelim istediğin hangisiyse onu alsın''
''Hayır bu yüzden değil. Çok para harcamıştır''
''Annecim sen bunları düşünme'' dedim saçlarını okşayarak.
''Boş yere vermiş oldu ama o kadar parayı''
''Baban bunu duyarsa üzülür biliyorsun dimi?''
''Biliyorum'' dedi kafasını sallayarak.
''O sizin için her şeyi yapıyor. Gelir durumumuzda gayet iyi. Sen böyle şeyleri kafana takıp moralini bozma. Bilgisayarın gelince masasını da kurarız. Hatta eksik malzemeleri varsa gidip alırız''
''Sizi seviyorum''
''Bizde seni seviyoruz annecim'' dedim ve yanaklarından öptüm.
''Kendini kötü hissedersen yanımıza gel hemen olur mu?''
''Tamam anne'' dedi ve o da beni öptü.
Gece lambasını açarak ışığı kapattım ve odadan çıktım.
Oturma odasının ışığı da kapalıydı.
Nazlı'yı ve Güneş'i de kontrol ettikten sonra yatak odasına ilerledim ve yavaşça içeri girdim.
Üzerimi değiştirip yatağa gireceğim sırada ''Kapıyı kilitlesene'' dedi çarpık gülüşüyle.
''Ali, çocuklar''
''Uyuyorlar. Açarız sonra özledim seni'' dediğinde kapıyı yavaşça kilitledim.
Yattığı yerden doğrulup gece lambasını yaktı.
Bende ışığı kapatıp yanına gittim ve yerime girip göğsüne başımı koydum.
''Ali'm''
''Söyle Narin'im''
''Ben seni çok özledim''
''Bende seni çok özledim güzelim'' dedi ve alnımdan öptü.
Ali işten kaynaklı 1 haftadır eve geç ve yorgun geliyordu.
Elleri vücudumda dolanmaya başladığında bir anda üzerine oturdum.
''Sen çok fenasın'' dedi sırıtarak.
''Ne var özledim kocamı'' dedim ve dudaklarını öptüm.
İştahla öpüşüme karşılık vermeye başladığında elleri kalçamı tuttu. Giydiğim geceliği bir çırpıda çıkartarak belimden tuttu ve beni yatağa yatırdı.
''Sana olan açlığım ve özlemim hiç gitmiyor'' dedi kulağıma fısıldayarak.
''Teninin her bir zerresini öpmek istiyorum. Doymuyorum'' diyerek göğüslerime indi.
Bir eliyle okşuyor bir yandan öpücüklerini bırakıyordu.
''Sevdiğim'' dedi kasıklarıma inerek. ''Kendini bana bırak'' diyerek iç çamaşırımı da çıkarttı.
Nefesinin tenime çarpmasıyla derin bir iç çektim.
Sesimin çocuklara gitmemesi için biraz daha dikkatliydim. Duvarlar ne kadar ses geçirmez olsa da tedbiri bırakmamak lazımdı.
Önce beni çıldırtmak için yavaş hareketler etse de kafasını bastırmam sonucunda hızlanmıştı.
“Alii” diyerek inledim ve saçını tuttum.
Elimi iki yanımda tutarak yatağa bastırdığında ona dokunamıyordum.
Bacaklarımı kapatmaya çalışsam da buna izin vermiyor resmen sömürüyordu.
“Ahh Umutt” diyerek titremeye başladığımda kendini benden ayırmadı.
Kasılmalarım bittikten sonra geri çekilip eliyle dudağının kenarını sildi ve dudaklarıma yapıştı.
“Tadın çok güzel. Ölüyorum sana” diyerek geri çekildi ve üzerini çıkarttı.
Yerimden kalkarak yatması için müsaade ettiğimde sıra bendeydi.
Çapkınca gülümseyip aşağı indiğimde beni izliyordu.
Seneler geçmesine rağmen hala alışamamıştım utanıyordum.
Kasıklarıyla oynamaya başlayarak biraz vakit geçirdiğimde “Nariin buraya gel” dedi inleyerek ve kendine çekip yatağa yatırdı tekrar.
İkimizde hazırdık artık.
Yavaş yavaş içime girdiğinde tırnaklarımı sırtına batırdım.
“Şarap gibisin kadın. Yıllandıkça tadın bambaşka oluyor” diyerek alnımı öptü.
“Her zerrene aşığım” dedi hareketlenirken.
“Ali, seni çok seviyorum” dedim zevkle.
Yüreğimde sevgi o kadar büyüktü ki ona karşı saatlerce, günlerce, haftalarca sevişsek doyamıyordum.
Birkaç farklı atraksiyondan sonra ikimizde rahatlamıştık.
Göğsüne uzandığımda ''Uğruna can kurban'' diyerek saçlarımdan öptü.
Aşk sarhoşluğuyla gözlerimi kapattığımda göz kapaklarımı öptü.
''Biz bir çocuk daha mı yapsak acaba?'' diyerek üzerime eğildiğinde gözlerimi açtım.
''Bu sefer sen doğuracaksan olur''
''Olur hatunum doğururum''
''Ali'm'' diyerek yüzünü avuçlarım arasına aldım ve yanaklarını öptüm.
''Narin'im''
''Seni çok seviyorum. İyi ki hayatıma girdin''
''Bende seni çok seviyorum güzel karım'' diyerek dudaklarımdan öptü ve komodinin çekmecesinden bir kutu çıkartıp kolunun üstünde bana doğru yattı.
‘’Bu ne?’’
‘’Herkesin hediyesini verdim sıra sende’’ diyerek kutuyu açtığında yüzük vardı.
Çok zarif ve çok şık bir yüzüktü.
İçerisinden alıp parmağıma taktı ve dudaklarımdan öptüğü esnada banyo kapısı açılıp sertçe kapandı.
''Ali kalk'' dediğimde üzerimden kalkıp ışığı açtı ve üstünü giydi.
Bende üzerimi giydiğimde odadan çıkıp banyoya gittik.
Kusma sesi geliyordu.
İçeri girdiğimde Yiğit yere çökmüş bir vaziyette kusuyordu.
''Annecim'' diyerek yanına gittim.
Bir süre kustuktan sonra yorgun gözleriyle bana baktı.
''Annem sizi de uyandırdım özür dilerim''
''Birtanem o nasıl laf öyle. Gel bakalım'' diyerek kolundan tuttum ve ayağa kaldırdım.
Ali yanımıza gelip Yiğit'i tutarak odasına götürdüğünde bende ilaç alıp peşlerinden gittim.
Baygın bir şekilde yattığında yanına giderek ilaç içirdim.
''Annecim'' diyerek saçlarını okşadığımda elimi tuttu.
''İyiyim ben anne gidip yatın''
''Hastaneye gidelim mi?'' dedi Umut Ali.
''Ateşi çok yüksek''
''Ben bi duşa gireyim sizde hazırlanın'' dedi
''Çocuklar ne olacak?''
''Anne iyiyim ben, uyumak istiyorum sadece''
''Ateşin çok yüksek annecim''' dedim ve üzerindeki geceliği çıkarttım. ''Baban seni de yıkasın kalk''
''Anne hayıırr''
''Kalk hadi oğlum'' dedi Ali ve Yiğit'i kaldırıp banyoya götürdü.
Bende Yiğit'in kıyafetlerini hazırladıktan sonra odaya geçerek bizim kıyafetlerimizi ayarladım.
Yiğit banyodan çıktıktan sonra üzerini giyindi ve yatağına yattı.
Ali'de duştan çıktıktan sonra bende hızlıca duş alıp üzerimi giyindim.
O esnada babaannem gelmişti.
''Narin'im ben iniyorum aşağı arabayı ısıtayım''
''Tamam sevgilim'' diyerek Yiğit'in odasına giderek montunu giydirdim.
Ateş'i hiç düşmemişti.
''Anne gitmesek'' dedi uykulu sesiyle.
''Baban aşağıda bekliyor''
''Anneee''
''Annecim'' dediğimde itiraz etmeden yürümeye başladı.
Ayakkabılarımızı giyip aşağı indiğimizde Ali arabada bizi bekliyordu.
Yiğit arka koltuğa uzandığında bende ön koltuğa oturdum ve yola çıktık.
Ali saçlarıma dokunup ''Kurutmamışsın sende hasta olacaksın'' dedi.
''Zaman yoktu''
''Beklerdik birkaç dakika'' dedi ve elimi tutup öptü.
''Anne midem bulanıyor'' dediğinde arabayı sağa çektik. Yiğit aşağı inip kustuğunda bizde indik.
''İyiyim'' diyerek tekrar arabaya bindiğinde bende yanına oturdum.
Dizime yattığında alnından öpüp saçlarından öptüm.
''Annem''
''Oğlum''
''Ben seni çok seviyorum''
''Bende seni çok seviyorum. Canımdan çok hem de'' elinden tutup öptüğümde gözlerini kapatıp dizime sarıldı.
Hastaneye geldiğimizde ''Annecim kalk hadi birtanem geldik'' dedim.
Arabadan indiğimizde koluma başını koydu.
İçeri girip bekleme salonuna oturduğumuzda Ali'de sıra almaya gitmişti, biraz kalabalıktı. Sanırım salgın vardı çocuklar arasında.
''Oğlum bir şey istiyor musun? Alıp geleyim mi?'' diyerek yanımıza geldi Ali.
Yiğit olumsuz anlamda kafasını salladığında Ali' de başımızda beklemeye başladı.
İsmimiz ekranda yandığında doktorun yanına girdik.
Yiğit'i kontrol edip birkaç ilaç ve serum yazmıştı.
Hemşire gelip serumu takarken ''Annem sende uykusuz kaldın'' dedi ve elimi tuttu.
''Senden önemli değil annecim'' diyerek elini öptüm ve yanına oturdum.
Ali ödeme işlemlerini halledip yanımıza geldiğinde ''Baba'' dedi.
''Söyle oğlum''
‘’Çok yük oldum bugün’’
Ali kaşlarını çatarak baktığında ‘’Bu konuyu konuşmuştuk ama annecim’’ dedim.
Kafasını salladığında Ali’ye baktım. ‘Neler oluyor?’ der gibi yüzüme bakıyordu.
‘Bir şey yok’ der gibi kafamı salladım.
Yiğit gözlerini kapatarak uyuduğunda Ali’de sandalyeye oturmuştu.
Derin bir iç çekip başını elleri arasına aldı.
Ödü kopuyordu bize bir şey olacak diye. Belli etmemeye çalışsa da anlıyordum.
Bir elimle Yiğit’in elini tutuyordum bir elimi de Ali’nin omzuna koymuştum.
Kafasını kaldırıp bana baktığında ‘’Bir şeyi yok. İyi olacak’’ dedim.
Elimi elleri arasına alarak uzunca öptü.
Bir saate yakın serumun bitmesini beklemiştik. Ardından doktora tekrar görünüp hastaneden çıktık.
Tam kapıda üvey babamı görmüştüm.
Sarı saçlı bir kız çocuğu Nazım’ın (üvey babam) kollarında baygın bir şekilde yatıyordu. Hemen hemen 4-5 yaşlarında falandır.
Koşarak içeri götürdüğünde peşlerinden baktık. Ebru yanlarında yoktu.
Ali’ye dönüp baktığımda belimden tutarak arabaya yönlendirdi.
Aklım kalmıştı ama gidemezdim yanlarına.
Arabaya binerek eve geldiğimizde Yiğit hemen uykuya dalmıştı.
Babaannem ısrarla eve gitmek istediği için Ali onu eve bırakmaya gitmişti.
Bende yatağa yatıp o küçük kıza ne olduğunu düşünmeye başlamıştım. Acaba Nazım ona da bir şey yapmış mıydı?
Uykuya daldığım sırada kolların belime dolanmasıyla kendimi bıraktım.
Sabah erken saatte uyanıp güzelce yıkanmış ve hazırlanmıştım.
Kahvaltı hazırlamaya başladığım esnada Nazlı uyanıp yanıma gelmişti.
‘’Günaydın anne’’
‘’Günaydın prensesim’’
‘’Yardım edeyim mi?’’
‘’Ben hallederim annecim’’
‘’Odamdayım o zaman’’ diyerek odasına gittiğinde bende kahvaltıyı hazırlamaya devam etmiştim.
Her şey hazır olduğunda Güneş’in odasına gidip perdeleri açtım.
Beşiğinde oturmuş bir şekilde Ali’nin dün aldığı bebekle oynuyordu.
‘’Günaydıınn’’ diyerek yanına gittiğimde emziğini çıkartıp ‘’Günadı’’ dedi.
‘’Anne bak bebi uyadı’’ (Anne bak bebek uyandı)
‘’Evet kızım bebeğe de günaydın’’ diyerek kucağıma aldım.
Geceliklerini çıkartıp üzerini giydirdim, saçlarını topladım ve lavaboya götürüp elini yüzünü yıkadım.
Bebeğiyle etrafta dolanırken ben onun yatağını toplamış ve Nazlı’nın odasına gitmiştim.
‘’Annecim sofra hazır’’
Nazlı’da yatağını toplamış masasında test çözüyordu.
‘’Tamam anne geliyorum’’
Oradan çıkıp Yiğit’in odasına gittiğimde yorgana sarılmış bir şekilde uyuyordu.
Perdeleri ve camı açtıktan sonra yanına gittim.
‘’Yiğit. Annecim kalk hadi’’
‘’Anne 5 dakika daha’’ diyerek yorganı kafasına kadar çekti.
‘’Kahvaltı hazır ama’’
‘’Annee’’ dedi homurdanarak.
Yorganın altından alnına dokunarak ateşine baktığımda ateşinin olmadığını anladım.
‘’Tamam sen uyu sonra hazırlarım sana bir şeyler’’ dedim ve camı kapatarak odadan çıktım.
Sıra Ali’yi uyandırmaktaydı.
Odamıza girdiğimizde zaten uyanmıştı ve Güneş’le bebek oynuyorlardı.
‘’Günaydıınn’’ diyerek odaya girdim.
‘’Günaydın güzelim’’
‘’Seni uyandırmaya gelmiştim fakat birileri erken davranmış’’
‘’Dün bebekle oynayamadık napalım’’ dedi gülerek.
Dediğiyle bende güldüm ve odayı toparlamaya başladım.
Ali’de Güneş’i alıp odadan çıktığında yatağın çarşaflarını da değiştirdim.
Yiğit hariç hepimiz masaya oturduğumuzda Güneş’in tabağını verdim.
‘’Yiğit uyanmadı mı?’’ dedi Ali.
‘’Yok uyanmadı biraz daha uyuyacakmış’’
‘’Ateşi mi var?’’
‘’Ateşi yok ama yorgun. Ben sonra çorba hazırlarım ona’’
‘’Yiğit hasta mı?’’ dedi Nazlı.
‘’Evet annecim dün gece kustu hastaneye götürdük bizde’’
‘’Beni neden uyandırmadınız’’
‘’Sende yorgundun annecim. Hemen gidip geldik zaten’’
‘’Güneş’te mi geldi sizinle?’’
‘’Yok babaanneni çağırmıştık o kaldı sizin yanınızda’’ dediğimde kafasını sallayıp kahvaltısına devam etmişti.
Sohbet eşliğinde yemeğimizi yemiştik ve hep beraber sofrayı toparlamıştık.
Bugün yılbaşı gecesiydi ve herkes bize gelecekti.
Ben hazırlıklara başlarken Ali’de çocuklarla ilgileniyordu.
Yiğit uyandığında çorbasını vermiştim ve dinlenmeye devam etmişti.
Dün geceye göre toparlanmıştı.
Öğlene kadar hazırlıklara devam ederken Hakan abimler gelmişti.
‘’Hoşgeldiniz’’ diyerek kapıyı açtığımda ‘’Hoşbulduk’’ dedi Bahar.
‘’Hoşbulduk hala’’ diyerek sarıldı Ateş.
Hakan abimin kopyasıydı resmen. Hem tip olarak hem de karakter olarak.
Ellerindeki poşetleri mutfağa bırakıp oturma odasına geçtiler.
Biz Bahar’la hazırlıklara devam ederken babaannemde gelmişti.
Akşam olunca sofrayı sererek Yavuz abimi bekledik.
‘’Ee nasılsın Narin’’ dedi Hakan abim’’
‘’İyiyim abi sen nasılsın’’
‘’Sağol. Sen nasılsın Hacer teyze’’
‘’Bende iyiyim oğlum’’
‘’Sağol bende iyiyim’’
‘’Oo Nazlı prenses sen nasılsın’’
‘’İyiyim dayı sen’’
‘’Sağol. Aslan Yiğit sen nasılsın’’
‘’Dayı’’ dedi Yiğit.
‘’Sağol bende iyiyim’’ dedi Hakan abim. Verdiğimiz cevapları dinlemiyordu. Motora bağlamıştı resmen.
Yaptığına anlam veremeyerek onu izlediğimizde devam etti.
‘’Sen nasılsın karıcım’’ dedi Bahar’a dönerek.
Bahar cevap vermeden Ateş’e döndü bu sefer.
‘’Oğlum sen nasılsın’’
Gülmemek için kendimi tutuyordum resmen. Hele ki Ali’nin bakışları o kadar komikti ki.
Ateş’in cevap vermesini de beklemeden Ali’ye dönmüştü.
Ali’nin çatık kaşlarını görüp ‘’Ee damat sen nasılsın’’ dedi koltuğa yaslanarak.
‘’Devam edecek misin daha. Hızını alamadıysan binayı gez’’ dedi Ali.
Abim bana dönerek ‘’Bak Narin hala geç değil ben sana daha iyisini bulurum’’ dediğinde Güneş ‘’Dayi bak bebi’’ diyerek bebeğini göstermişti.
‘’Kız bu da dayı diyor bunu da mı siz yaptınız’’ dediğinde ‘’Abii’’ dedim.
‘’Ben sana diyorum daha iyisini bulayım sen bana diyorsun al bu da bizim çocuğumuz olmaz ama böyle’’ dedi ve Güneş’i kucağına aldı.
‘’Zilli de tatlıymış ama’’ dedi ve Güneş’i öptü.
‘’Ziyi’’ dedi Güneş abime bakarak.
‘’Evet kızım zilli. Senin adın zilli’’
‘’Abi öğretme şöyle şeyler’’ diyerek isyan ettim.
‘’Sus kız karşılık verme abine’’
Kapı çaldığında gidip kapıyı açtım.
Yavuz abimdi. Çok yıpranmıştı. Sakallarını uzatmıştı, saçlarını da eskisine göre uzun kullanıyordu.
‘’Hoşgeldin abi’’ diyerek sarıldım.
‘’Hoşbuldum güzelim’’ dedi ve içeri girdi.
Montunu alıp astığımda oturma odasına geçtik.
Herkesle görüştükten sonra çocuklara hediyelerini verdi.
Yiğit’in yanına geçip oturduğunda Yiğit kalkıp elini öpmüştü.
‘’Neyin var?’’ dedi abim.
‘’Bir şeyim yok’’ dedi Yiğit ve yerine oturdu.
Yavuz abim bana bakıp sorgulamıştı.
‘’Bir şeyi yok merak etme ufak bir salgın’’
‘’Hastaneye götürdünüz mü?’’ dedi endişeyle.
‘’Gece hastanedeydik serum taktılar’’
‘’Bana neden haber vermediniz’’
‘’İyiyim çünkü haber vermeleri gerekmiyordu’’ dedi Yiğit.
Abim Yiğit’in cevabıyla susmuştu.
‘’Yiğit’’ dedim uyarırcasına.
Hala kırgınlığı vardı. İnadını yenemiyordu bir türlü.
Hakan abim koltukta kıpırdanıp ‘’Ee abi nasılsın’’ dedi.
Yine başlamazdı umarım.
‘’Sağol sen nasılsın’’ dedi Yavuz abim.
‘’Sağol. Ee Narin sen nasılsın?’’ dediğinde ‘’Başlama lan yine’’ dedi Ali. Hepimiz güldüğümüzde ‘’Sofraya geçelim mi?’’ dedim.
Oturma odasına büyük masaya kurmuştuk.
Hepimiz sırayla oturduğumuzda yemeğe başlamıştık.
Yavuz abim bir köşede babaannem diğer köşeye oturmuştu. Karşımızda Hakan abim, Ateş ve Bahar oturuyorduk bu köşede de sırasıyla Yiğit, ben, Nazlı ve Ali oturuyorduk. Güneş’te Ali’nin kucağındaydı.
Karınlarını güzelce doyurmaları için ikisinin de tabaklarını doldurmuştum.
Hakan abimin anlattığı saçma olaylar sayesinde keyifle yemeğimizi yemiştik.
Yavuz abimde bir yandan Yiğit’i yediriyordu.
‘’Ben kendim yerim’’ diyerek geri çekildi Yiğit.
Elimi Yiğit’in dizine koyduğumda ‘’Ama anne sevmiyorum’’ dedi.
Gergindi biraz. Neden böyle olduğuna anlam verememiştim. İlk fırsatta konuşmam lazımdı.
Abim yanlış bir şey yapmış gibi geri çekildiğinde ‘’Birinin bana yemek yedirmesini sevmiyorum’’ diyerek açıklama yaptı Yiğit.
Anladım dercesine kafasını salladı abim ve yemeğine devam etti.
Yemekler bittiğinde masayı toparlayıp gece için meze hazırlamıştık.
Çocuklar içinde orta sehpaya atıştırmalıklarını koymuştuk.
Son hazırlıkları yaparken Yiğit yanıma gelip ‘’Anne bir gelir misin?’’ dedi.
Kafamı sallayıp peşinden gittiğimde odasına yöneldi.
‘’Annecim bir sorun mu var?’’ dedim endişeyle.
‘’Kendini iyi hissetmiyorsan hastaneye gidelim mi?’’
‘’Yok anne iyiyim ama birazcık gergin gibiyim’’
‘’Neyin var birtanem’’ diyerek yatağına oturdum ve ellerini tuttum.
Yanıma oturarak ‘’Bilmiyorum’’ dedi.
‘’Yavuz abimden dolayı mı bu kadar gerginsin?’’ dedim.
Gözlerime bakarak kafasını ağır ağır salladı.
Daha önce de beraber vakit geçirmiştik, aynı ortamda bulunmuştuk fakat böyle tepkiler göstermemişti.
‘’Bir sebebi var mı?’’ dedim.
‘’Bilmiyorum anne. Nasıl davranacağımı da bilmiyorum’’
‘’İçinden nasıl geliyorsa öyle davran annecim. Kendini bir şey için zorlama. Sarılmak istiyorsan sarılabilirsin. Mutlu da olur’’
‘’İstemiyorum’’ dedi net bir şekilde.
‘’Aklıma beni bıraktığı gerçeği geliyor. Konuşmak bile istemiyorum’’
‘’Annecim konuştuk ama bunları seninle. Geçmişte yaşananlara bakarak yaşayamayız ki’’
‘’Biliyorum ama engel olamıyorum kendime’’
‘’Evet seni bize emanet etmişti ama onun da durumunu biliyorsun iyi dönemlerden geçmiyordu’’
‘’Beni bırakmasaydı onları da yaşamazdı’’
‘’Değiştirebilir miyiz bu durumu?’’
‘’Hayır’’
‘’Peki böyle mi yaşamak istiyorsun. Hep soğuk davranarak’’
‘’Bilmiyorum. Kızgınım ona’’
‘’Affetmeyi deneyebilirsin’’
‘’Olmuyor’’
‘’Senin böyle davranmanın bir diğer sebebi de Ali olabilir mi?’’
‘’Babam mı?’’ dedi şaşırarak.
‘’Evet baban’’
‘’Neden böyle düşündün?’’
‘’Ona yanlış yapacağını düşündüğün için engelliyorsundur belki de kendini’’ dediğimde önüne dönerek düşünmeye başladı.
‘’Ali seni çok seviyor. Yavuz abimde seni çok seviyor. İkisinin sevgisini ve yaptıklarını kıyaslama annecim. Eğer öyle yaparsan birisinden hep uzaklaşmak isteyeceksin. Yanlış yaptığını düşüneceksin. Bunun yerine ikisini de olduğu gibi kabul et. İstersen Yavuz abimle de yaşayabileceğini biliyorsun. Biz senin verdiğin her kararın arkasındayız. Üzülürüz gitmeni istemeyiz ama sen öyle uygun gördüysen seni hep destekleriz.’’
‘’Gitmek istemiyorum’’
‘’Git diye söylemedim annecim’’ diyerek elini tuttum tekrardan. ‘’Sadece verdiğin kararların arkasında duracağımızı belirtiyorum. İkisini de olduğu gibi kabul et. Birisi yanında birisi yanında değil ama ikisi de seni canından çok seviyor. Suçlama sakın hak vermeye çalış’’
‘’Sende beni seviyor musun?’’ dedi.
Konuyla alakalı verecek cevap bulamadığında konuyu çeviriyordu.
Şimdi de yaptığı gibi.
‘’Hem de çok’’
‘’Bende seni çok seviyorum’’ diyerek sarıldığında kapı çalmış ve ardından Ali girmişti odaya.
‘’Narin’im nereye kayboldunuz?’’
‘’Oğlumla biraz sevgi seline ihtiyacımız vardı’’ diyerek Yiğit’in saçlarından öptüm.
Ayağa kalkıp oturma odasına tekrar döndüğümüzde sofrada bizi bekliyorlardı.
Umut Ali’yle yan yana oturduk. Bahar ve Hakan abimde karşımızda oturuyordu.
Bir uçta Yavuz abim diğer tarafta da babaannem oturuyordu.
Umut Ali kadehleri doldurduğunda hepimiz bardağımızı kaldırıp tokuşturduk.
‘’Güzel günlere’’ diyerek ilk yudumlarımızı almıştık.
Çocuklar da diğer masaya oturmuş aldıkları yeni oyunu oynuyorlardı.
Güneş ise oyuncaklarıyla bir köşede oynuyorlardı.
Mutluyduk.
Yiğit bazen kendini kötü hissetse de atlatacaktık. İnattı ve kinci bir çocuktu. Unutamıyordu.
‘’Yiğit hadi bakalım bir de seni dinleyelim’’ dedi Hakan abim.
‘’Dayı boğazım kötü’’ dedi Yiğit.
‘’Hadi hadi nazlanma’’ dedi abim.
‘’Çocuklar oyun oynuyor rahat bırak’’ dedi Ali.
‘’Oynarlar yine almadık ya ellerinden’’
‘’İlla bozacaksın’’ dedi Bahar gülerek.
‘’Sesi güzel şerefsizin’’ dedi abim.
Yiğit odasına giderek bağlamasını aldı ve geri geldi.
Umut Ali çaldığında hep heveslenmişti. Bizde kursa göndermiştik. 8 yaşından beri kursa gidiyordu. Profesyonel bir biçimde çalamasa da gayet iyiydi ve abimin de dediği gibi sesi güzeldi.
Yiğit, Umut Ali’nin yanına gelip bağlamayı uzattı. Ali bağlamanın akordunu yaparken bende gidip Ali’nin bağlamasını getirmiştim.
Yiğit, Ali’nin yanına sandalye çekip oturduğunda Nazlı’da yanına geldi ve elini Yiğit’in omzuna koydu.
Ali kendi bağlamasını da ayarladıktan sonra Yiğit’e baktı. Yiğit bağlamanın tellerine vurduktan sonra Ali’de hafif hafif eşlik ediyordu.
Sen bir aysın ben kara gece
Gel derim gel derim gel derim
Bu can senin sersebil ettim
Al derim al derim al derim
Sorsan bağın yaresini de
Gül derim gül derim gül derim
Şerbet diye zehirde versen bal derim
Yiğit sözlere girdiğinde mest olmuş bir şekilde onu dinliyordum. Ara nağmeyi çalmaya başladıklarında Ali’ye bakarak eşlik etmesi için işaret verdi.
Ali onaylayarak nakarata girdiğinde ikisi de söylemeye başladı.
Ben bozkırım sen yağmursun
Gel hadi gel hadi gel hadi
Kuru dalım bana da çiçek
Ol hadi ol hadi ol hadi
Ben ağlayım yeter ki sen gül
Gül hadi gül hadi gül hadi
Gitme sakın kal orda biraz kal derim
Kilim gibi ser beni yola
Ser beni ser beni ser beni
Garip çiğdem gibi de dağdan
Der beni de beni der beni
Bir kerem'den bir köroğlu'ndan
Sor beni sor beni sor beni
Anlatsınlar şu dertliyi bil derim
Türkü bittiğinde hepimiz alkışlamıştık.
‘’Ağzına sağlık aslanım’’ dedi Hakan abim.
Yiğit, Yavuz abime baktığında ‘’Sesine sağlık oğlum’’ dedi abim.
‘’Maşallah’’ diyerek ekledi babaannem.
‘’Çal bir tane daha hadi’’ dedi Hakan abim.
‘’Ne çalayım ki?’’ dedi Yiğit bize bakarak.
‘’Şeyi çalsana. Iıı neydi adı. Hani şu geçende çalmıştın’’ dedi Nazlı araya girerek.
‘’Bir sürü şey çaldım Nazlı hangisinden bahsediyorsun’’
‘’Ya Yiğit hep çaldığın varya’’ dediğinde Yiğit anlayarak ‘’Tamam Nazlı. Türkçene bayılıyorum senin’’ dedi ve güldü.
Nazlı, sinirlenerek Yiğit’in omzuna vurduğunda Yiğit yüzünü buruşturdu.
‘’Acıdı mı?’’ dedi ve vurduğu yeri öptü Nazlı.
‘’Yok ya bozmayın biz bekleriz böyle’’ dedi Hakan abim laf atarak.
‘’Siz biraz daha kavga edin hatta Yiğit sen Nazlı’nın saçını yol, Nazlı sen tekme at sonra barışın falan. Acele etmeyin biz bekliyoruz’’
‘’Baba abarttın’’ dedi Ateş gülerek.
‘’Bu da benim oğlum mu senin mi belli değil. Sen beni tutacaksın safları karıştırma’’ dedi gülerek ve Ateş’in saçını dağıttı.
Güneş bebeğini de alarak Umut Ali’nin yanına geldiğinde Ali bağlamayı bırakıp Güneş’i kucağına aldı.
‘’Sen çal’’ dedi Yiğit’e dönerek.
Yiğit tellere vurduğunda Nazlı’nın ne demek istediğini anlamıştım. İsmini getiememeişti bir türlü
Yiğit bu türküyü çok seviyordu. Eline her bağlamasını aldığında bunu çalmadan bırakmıyordu.
Şu garip hâlımdan bilen şiveli nazlım
Göğnüm hep seni arıyor, neredesin sen?
Datlı dillim, güler yüzlüm, ey ceylan gözlüm
Göğnüm hep seni arıyor, neredesin sen?
Neredesin sen?
Yavuz abimde eşlik etmeye başladığında ikisi beraber söylediler.
Ben ağlarsam ağlayıp gülersem gülen
Bütün dertlerimi anlayıp göğnümü bilen
Sanki kalbimi bilerek yüzüme gülen
Göğnüm hep seni arıyor, neredesin sen?
Neredesin sen?
Yiğit, Ali’ye baktığında o da eşlik etmeye başlamıştı. Hakan abimde söylemeye başladıklarında dördü birden son nakaratı söylüyorlardı.
Sinemda gizli yaramı kimse bilmiyo'
Heçbir tabip yarama melham olmuyo'
Boynu bükük bir garibim, yüzüm gülmüyo'
Göğnüm hep seni arıyor, neredesin sen?
Neredesin sen?
Datlı dillim, güler yüzlüm, ey ceylan gözlüm
Göğnüm hep seni arıyor, neredesin sen?
Neredesin sen?
Neredesin sen?
Neredesin sen?
Yavuz abim masadan kalkarak balkona gittiğinde Yiğit’te bağlamasını bana verip balkona gitti.
Yazar’dan
Yavuz, İzel’in de burada olduğunu düşünmüştü. İçi içini yiyordu. Ne vardı sanki o da burada olsaydı. Oğluyla beraber mutlu olsalardı.
İzel öldüğünden beri kendini toparlayamamıştı. Yiğit yanında olsa belki toparlanırdı ama gitmek istememişti. Oğlu onunla gelmek istememişti.
Balkona çıkıp ellerini balkon demirlerine yaslayarak gözlerini kapattı ve kafasını havaya kaldırıp derin bir nefes çekti içine.
Kapının açılmasıyla o yöne baktığında Yiğit’i gördü.
‘’Hava soğuk. Hastasın zaten üşüme’’
‘’İyi misin?’’
‘’İyiyim. İçeri geç geliyorum bende’’
‘’Baba’’
Yavuz, Yiğit’in ağzından dökülen iki kelimeyle kalbinden tekrar dökülmüştü. Yiğit kolay kolay ‘Baba’ demezdi. Genelde hitap etmeden konuşurdu.
‘’Oğlum’’ dedi Yiğit’e dönerek.
‘’Eşini mi özlüyorsun?’’ dedi Yiğit yanına gelerek.
‘’Annen’’
‘’Onu mu özlüyorsun?’’
‘’Evet’’
‘’Seni affetmek istiyorum ama yapamıyorum’’ dedi dürüstçe.
‘’Neden?’’ dedi Yavuz ne diyeceğini bilemeyerek.
‘’Sana ihtiyacım varken beni bıraktığın aklıma geliyor. Ne yapsam bu düşüncemi engelleyemiyorum’’
‘’Özür dilerim’’
‘’Bir şey değiştirmeyecek’’ dedi demirlere yaslanarak.
‘’Ne yapabilirim bu durumun değişmesi için. Söyle ne istersen yaparım’’
‘’Bir çikolatayla oyuncakla değişecek bir konu olsa keşke. Veya alındığında düzelecek bir şey olsa. Geçmişi geri al düzelt demek istiyor muyum onu da bilmiyorum. Eğer o zaman beni bırakmasaydın annemi Ateş gibi sevecektim. Halam olduğu için sevecektim. Ya da babamı amcam olarak sevecektim. Bir zamanlar olduğu gibi. Bunu ister miydim bilmiyorum’’
Yiğit’in bu tarz olgun konuşmaları karşısında Yavuz lal olmuştu. Dili düğümlenmişti. Ne diyeceğini bilmiyordu. Karşısında 11 yaşındaki çocuktan ziyade kendi yaşıtında birisi vardı sanki.
‘’Bir şey demeyecek misin?’’ dedi Yavuz’a dönerek.
‘’Kelimelerim tükeniyor karşında’’ dedi itiraf ederek.
‘’Merak etme bende bazen öyle oluyorum ne diyeceğimi bilmiyorum. Neyse içeri geçelim çok beklettik’’ dedi ve kapıyı açarak içeri girdi Yiğit.
Narin’in yanına gelerek yanağından öptü ve tekrar yerine oturup bağlamasını aldı.
Yiğit, Narin’i çok seviyordu. Her fırsatta sevdiğini söylüyordu. Öpüyordu, sarılıyordu. Hiç ummadık bir anda bile ansızın gelip öpüyordu.
Narin bu durumu seviyordu şikayetçi değildi. Yiğit’in sevgisi bir farklıydı. Sevdiğini çok sever, sevmediğine öyle soğuk davranırdı ki karşısındaki anlardı bu durumu.
Yavuz gelip yerine oturduğunda Yiğit son bir türkü daha söyledi.
Sarı saçlarına deli gönlümü
Bağlamışım, çözülmüyor, Mihriban
Mihriban
(2x)Ayrılıktan zor belleme ölümü, ölümü
Görmeyince sezilmiyor, Mihriban
Mihriban, Mihriban
Yâr deyince kalem elden düşüyor
Gözlerim görmüyor, aklım şaşıyor
Şaşıyor
(2x)Lambada titreyen alev üşüyor, üşüyor
Aşk kâğıda yazılmıyor, Mihriban
Mihriban, Mihriban
Tabiplerde ilaç yoktur yarama
Aşk deyince ötesini arama
Arama
(2x)Her nesnenin bir bitimi var ama, var ama
Aşka hudut çizilmiyor, Mihriban
Mihriban, Mihriban
Türküsü bittiğinde çocuklarla yerine geçip oyununa devam etti.
Bir süre sonra Hakan tombala getirmelerini söyledi.
Herkes kendine kart çektiğinde Nazlı torbadan sayı çekmeye başladı.
‘’7’’
‘’Bende’’ dedi Ateş.
Nazlı tekrar elini torbanın içerisine daldırdı. ‘’45’’
‘’Bende’’ dedi Umut Ali.
Tekrar tekrar tekrar sayıları çektiklerinde en sonda Bahar tombala yaparak birinci olmuştu.
İkinci Ateş, üçüncü Yavuz, Dördüncü Nazlı, Beşinci Hacer hanım, altıncı Yiğit, yedinci Umut Ali olmuştu. Sona Hakan ve Narin kaldığında ikisinin de beklediği son bir sayı vardı.
Hakan ‘’52’’ sayısını bekliyordu, Narin ise ‘’53’’ sayısını bekliyordu.
Nazlı’nın torbasında da sadece 2 sayı vardı.
‘’Ben senin abinim pes et’’ dedi Hakan gözlerini kısarak.
‘’Asla’’ dedi Narin’de gözlerini kısarak.
‘’Çok büyük kapışma var’’ dedi Ateş. ‘’Hadi taş kağıt makas yapın’’
İkisi de birbirlerine gözlerini kısarak meydan okuyorlardı.
‘’Taş kağıt makas’’ diyerek hareket yaptıklarında Hakan kağıt yapmıştı, Narin ise taş yapmıştı.
Hakan gülerek torbanın içerisinden taşı çıkarttığında Nazlı ‘’53’’ diyerek bağırdı.
Narin sevinçle Hakan’ın elinden taşı alarak kağıdına koydu ve ‘’Tombalaa’’ dedi.
‘’Sen küçüksün diye abilik görevimi yaptım’’ dedi Hakan
‘’Hıhı tabi’’ diye karşılık verdi Narin.
‘’Tabi öyle hatta ben diğer taşı alacaktım elimden düştü’’
Bahar elini Hakan’ın omzuna koyarak ‘’Kocacım sen gönlümün birincisisin’’ diyerek gönlünü aldı.
Zaman geçiyordu. Geçen zamanda yaşadığımız bir sürü olay vardı. Kimisi güzel kimisi kötü.
Yaşadığımız olaylara takılı kalmayarak önümüze bakmamız gerekiyordu.
Kendimizi geçmişe ne kadar hapsedersek yaşadığımız ömrü o kadar boşa harcardık.
Dakikalar geçiyordu ve yeni yıla giriyorlardı.
Kimisi yaralıydı, eksikti. Kimisinin acıları vardı, ama mutluydular.
‘’Son 10 saniye’’ diyerek bağırdı Nazlı.
Şapkalarını takıp düdüklerini de almışlardı.
‘’9’’
‘’8’’
‘’7’’
‘’6’’
‘’5’’
‘’4’’
‘’3’’
‘’2’’
‘’1’’ dedikleri esnada düdükleri üflediler ve dışarıda havai fişekler patlamaya başladı.
Herkes birbirleriyle sarıldılar. Yeni yılın onlara güzellik getirmelerini dilediler.
Yıllar Sonra
Ben Nazlı Kara;
Hekimlik mesleğinin bir üyesi olarak;
Yaşamımı insanlığın hizmetine adayacağıma,
Hastamın sağlığına ve esenliğine her zaman öncelik vereceğime,
Hastamın özerkliğine ve onuruna saygı göstereceğime,
İnsan yaşamına en üst düzeyde saygı göstereceğime,
Görevimle hastam arasına; yaş, hastalık ya da engellilik, inanç, etnik köken, cinsiyet, milliyet, politik düşünce, ırk, cinsel yönelim, toplumsal konum ya da başka herhangi bir özelliğin girmesine izin vermeyeceğime,
Hastamın bana açtığı sırları, yaşamını yitirdikten sonra bile gizli tutacağıma,
Mesleğimi vicdanımla, onurumla ve iyi hekimlik ilkelerini gözeterek uygulayacağıma,
Hekimlik mesleğinin onurunu ve saygın geleneklerini bütün gücümle koruyup geliştireceğime,
Mesleğimi bana öğretenlere, meslektaşlarıma ve öğrencilerime hak ettikleri saygıyı ve minnettarlığı göstereceğime,
Tıbbi bilgimi hastaların yararı ve sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi için paylaşacağıma,
Hizmeti en yüksek düzeyde sunabilmek için kendi sağlığımı, esenliğimi ve mesleki yetkinliğimi korumaya dikkat edeceğime,
Tehdit ediliyor olsam bile, tıbbi bilgimi, insan haklarını ve bireysel özgürlükleri çiğnemek için kullanmayacağıma,
Kararlılıkla, özgürce ve onurum üzerine,
ANT İÇERİM.
Ben Yiğit Kara;
BARIŞTA VE SAVAŞTA, KARADA, DENİZDE VE HAVADA
HER ZAMAN VE HER YERDE
MİLLETİME VE CUMHURİYETİME
DOĞRULUK VE MUHABBETLE HİZMET,
KANUNLARA VE NİZAMLARA VE AMİRLERİME
İTAAT EDECEĞİME VE ASKERLİĞİN NAMUSUNU,
TÜRK SANCAĞININ ŞANINI CANIMDAN AZİZ BİLİP
İCABINDA VATAN, CUMHURİYET VE VAZİFE UĞRUNDA
SEVE SEVE HAYATIMI FEDA EYLEYECEĞİME
NAMUSUM ÜZERİNE
ANT İÇERİM.
------- 🦋 ------- 🦋 ---------
Yeni yılınız sağlık, huzur, mutluluk ve bol bol para getirsin bizlere🤍
Yılbaşını birazcık geçmiş olsa da yepisyeni bir bölümle geldiimm.
Masanın altında üzümler yenildi mi😄
Narin’i özlediniz miii??
Yorum yapmayı, oy vermeyi, düşüncelerinizi paylaşmayı unutmayın lütfen 🙏🏻 ❤️🔥
Yeni kitabım hakkında hala uğraşıyorum şuan da 2 kitap üzerinde yazıyorum.
En kısa sürede sizlerle olacakk.
Kısa bir not geçeyim; Yiğit'in soy isminin Kara olmasının sebebi Yavuz, Yiğit'i emanet ettiğinde henüz yeni doğmuştu ve kimliği yoktu. Umut Ali'de kimliğini çıkartırken kendi adına çıkartmıştı.
Sizleri seviyorum🫶🏻
Hoşçakalın🩷
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
140.51k Okunma |
8.47k Oy |
0 Takip |
64 Bölümlü Kitap |