Keyifli okumalar
💙
[][][]
Saat kaç gibi gözlerimi araladığımı hatırlamıyordum. Gerçi güneş doğmamış, bulutlar bir türlü kaybolmamıştı. Havanın açık olacağını bile zannetmiyorum. Bugünkü ruh halim gibiydi havada; parçalı bulutlu.
Uyandığımdan beri yaptığım tek şey yanımda yatan Ada'ya rahatsızlık vermeden odadaki büyük penceremden dışarı bakmaktı. Pencerenin dışından görünen soğuk havadan dolayı ağaçların rüzgarda savruluşunu izliyordum. Böyle bir oda ve pencerem olduğu için çok şanslıydım. Evin arka bahçesinde ki muhteşem yeşilliğe bakıyordu çünkü.
İlk uyandığımda nerede olduğumu anlayamamıştım çünkü gördüğüm rüyalar ile gerçek mi hayal mi artık çözemiyordum. Günden güne daha sık görür olmuştum bu rüyaları. Bu durumum ev ahalisi tarafından da görülüyordu ama hiç umrumda değildi. Hala anlamlandıramadığım şeyler vardı.
O gün bizi kaçırdıkları günün sonrası hiç geçmez olmuştu. Evden çıkmıyordum. Okulu bırak aşağı yemek yemeye bile gitmiyordum. Bu kadar bitkin olduğum bı dönem daha olmamıştı. Odada bütün günümü geçirip rüyalar izin verdikçe uyuyordum. Ama şu anda çok uykum vardı.
Onun dışında yaptığım tek şey test çözmekti. Kaç gün olmuştu bilmiyorum ama okula gitmediğim için vicdanımı rahatlamak ister gibi büyük sınava hazırlanıyordum. Yine hakkımı yemek istemem bu kafayla bile güzel sonuçlar çıkıyordu.
Ada yatakta ben tarafa dönünce düşüncelerimden kurtuldum. Pencerede ki bakışlarım ona döndü.
Ada son zamanlarda üstüme düşen kişilerden biriydi. Sanki tek işi benmişim gibi sürekli yanıma geliyordu. O yüzden Merve hanımda dün evde kalması için teklifte bulunmuştu. Kabul eden arkadaşım ise yanımdan bı dakika ayrılmamıştı.
Yattığım yerden biraz doğrularak yastığa yasladım kendimi. Oda da boş gözlerle baktım etrafa. Bir şeyler yapmak istiyordum ama ne halim vardı ne de mecalim. Belli ki artık uykum da yoktu ki böyle ayaklanmıştım. Daha fazla yatakta durmayı redderek yorganı üzerimden çektim. Ayaklarımı aşağı sarkıttığımda sıcak olmasına rağmen hafif bir serinlik iyi gelmişti. Yataktan kalktığım gibi yavaş adımlarla banyoya girdim. Elimi yüzümü yıkayıp havlu ile kurulamış tekrar odaya geçmiştim. Ne yapacağımı bilemez bir şekilde etrafa bakındım. Durumum hiç iyi değildi biliyordum ama ne yapacağımı bile bilmiyorken durmumu nasıl düşünecektim.
Tekrar yatmanın mantıklı olduğunu düşünerek tekrar yatağa yönelmiştim. İşte o an bir ses duydum. Bir şeyin bir şeye çarpma sesi. Başta sesin ne olduğunu anlayamadım çünkü öyle büyük bir ses çıkmamıştı. Etrafıma bakarken tekrar aynı sesi duymuş sesin geldiği tarafa yani pencereye doğru bakmıştım. Biraz önce pencereme taş mı atılmıştı?
Temkinli ve yavaş adımlarla pencereye doğru yaklaştım. Evin içindeyken bir şey olmazdı ama daha yeni kaçırılmış biri olarak her şeye temkinli davranıyordum. Pencerenin yanına geçerek etrafa baktım ama kapalıyken tam göremediğim için kulpunu tutup yavaşça açtım. Ne kadar istemesem de gözlerim direkt karşıya gitti. Orada elini heyecanla sallayan kişiyi görmem ile kalbim atmayı unutmuş gibi tekledi.
Elini heyecanla sallayan kişi Denizden başkası değildi.
Onun ile kaçırılma olayından sonra hiç yüz yüze gelmemiştim. Açıkçası bu durum beni kötü hissettiriyordu. O gün sadece benim yanımda olduğu için zarar görmüş olması beni gerçekten çok kötü etmişti. Benim yüzümden kimsenin acı çekmesine dayanamazdım.
Deniz elini sallamayı bırakmış eliyle bana dışarıya gel işareti yapıyordu. Aslında bağırsa duyardım ama belli ki kimseyi uyandırmak istemiyordu. Ne kadar onu yakından görmek istesemde bunu yapamazdım. Durduran şeyler vardı. İstemeyerek de olsa kafamı iki yana hayır anlamında salladım. Zaten kabul etsem bile bu saatte asla dışarı çıkamazdım. Belki de kimse uyanamamıştı.
Benim hareketim ile eli aşağı inen Deniz bir süre yüzüme baktı. Nedenini mi sorguluyordu acaba? Bir süre bana baktıktan sonra yürümeye başladı. Bizim bahçenin kıyısına daha çok yaklaşıp çiftlere tutundu. Atik bir hareketle çiftlerden atladığında gözlerim kocaman olmuştu. Ne yapıyordu o öyle. Pencereye dağa çok yaklaşıp kafamı aşağı eğdim. Benim pencerenin olduğu yere doğru yaklaştığında oda kafasını kaldırdı.
"Nisan." Çok bağırmıyordu ama yine de sesi yüksek çıkıyordu ki bu beni korkutmuştu. Şimdi biri uyanıp bu halimizi görse ne derdi? Hele de evde beş tane erkek varken.
"Deniz git." dedim sesimin çok çıkmamasına özen göstererek. Yan odam Kuzey diğer tarafımda Karan duruyordu benim. Yani biraz bağırsam duyma ihtimalleri yüksekti.
"Sen aşağı inene kadar hiç bir yere gitmiyorum." sarf ettiği kelimeler ile şaşkınca ona bakıyordum. Sabah sabah derdi neydi bunun.
"Gerçekten yürekli çocuk." hemen yanı başımdan gelen ses ile yerimden sıçradım. Ada yanımda uykulu gözlerle aşağı Deniz'e bakıyordu. Ne ara uyanmıştı bu. Ben elim ile damağımı kaldırırken oda bana döndü.
"Ya da sabah sabah yürek yedi."
Söylediği cümleler ile kaşlarım çatıldı.
"İnsan öyle gelir mi Ada. Ödüm koptu."
Ada kocaman esnerken eli ile aşağıyı gösterdi.
"Eğer bu çocuk biraz daha durursa o zaman kopsun ödün. Çünkü beş erkekli evde normal şeyler olmaya bilir. "
Söylediği cümlelerin doğruluğunu kavrayıp tekrar aşağı baktım. Israrla orada duran Deniz ile Ada da kafasını çıkartmış ona bakıyordu.
"Birader karga bile bu saatte bokun yenmeyeceğini biliyor. Sen niye ısrarla yemeye geldin."
Ada'nın cümlesi ile sinirle ona baktım.
"Ada!"
"Ne be haksız mıyım sabahın köründe ne derdi varmış."
"Arkadaşına sor onu Ada. "
Deniz'in sözleri ile yine ikimiz de aşağı baktık. Bana öyle bir bakıyordu ki kendimi suçlu hissetmiştim. Halbuki bu onun iyiliği içindi.
"Sormama gerek yok tahmin edebiliyorum. "
Ne kadar aşağı inmemi istese de inemeyecek olmam beni de üzüyordu. Bir kaç hafta olmuştu onu tanıyalı ama farklı şeyler hissediyordum. Ve geçtiğimiz olaylar sonunda da yanımda olmamasına karar vermiştim. Elbet ucu bucağı ona dokunacak ve canı yanacaktı. İşte bunu istemiyordum.
"Nisan konuşmak istiyorum. Lütfen gelir misin?"
Naif ses tonuyla kurduğu cümle ile alt dudağımı ısırdım.
"İstesem de gelemem bu saatte. Ne diye çıkacağım dışarı?"
Kendimce bir top atmıştım ortaya ama attığım top Ada tarafından bana geri yollamıştı.
"Ben hallederim."
Deniz Ada'nın cümlesi ile genişçe gülümsedi. Dudağının kıyısındaki yok olmaya yüz tutmuş yaraya kaydı bakışlarım. Canı çok yanmıştı. Aklıma geldikçe kalbimi biri sıkmış gibi hissediyordum.
"Lütfen." dedi yumuşakça. Yutkundum. Kabul etmek istemeyen ben kafamı sallarken buldum kendimi. Bir de bunun sonunda gerçek bir gülümseme gelince bende mutlu olmuştum.
Benim olumlu yanıtımı alan Deniz geldiği yerden tekrar gidince dışarı yola doğru yöneldiğini gördüm.
Ada da bir süre çocuğun arkasından bakmış bana dönmüştü.
"Geleceği görüyorum galiba." dedi gülerek. Sabahları galiba biraz tuhaf oluyordu kendisi.
"E nasıl çıkacağım." dedim. Benim aklım durmuştu çünkü. Eli ile üzerimi gösterip dolabı işaret etti.
"Önce bir üzerini değiştir. Temiz hava almaya çıkıyoruz deriz olur biter." dediği şey ile kafamı sallayıp hemen dolaba ilerledim. Ada da benim gibi yanıma gelip dolaptan kendine göre bir şeyler seçmiş banyoya girmişti.
Üzerime mavi bir sweet ve siyah bı eşofman giymiştim. Başıma Karan'ın bana hediye ettiği bereyi takıp siyah montumu da üzerime geçirdim. Ada da banyodan çıktığında üzerinde siyah bir sweet ve siyah bir pantolon vardı. Saçlarını toplayan Ada oldukça güzel görünüyordu. Çabasız bir güzelliği vardı onun. Yanıma kadar gelip uçları dağınık olan saçlarımı eliyle düzeltti. Oda askıda olan montunu alıp ikimizin de telefonlarını komidinin üstünden alıp benimkini bana doğru uzattı. Her seferinde unutuyordum telefonu.
Deniz ile görüşmeye isteksiz olup bir o kadar istekle hazırlandıktan sonra odadan çıkmış aşağı inmiştik. Etrafta ses seda yoktu. Belliki en erken kalkan kişi bizdik. Yine de salona bakmam lazımdı. Ada ile birlikte salona geçtiğimizde beni gören Kontes yattığı yataktan kalkıp ayaklarımın dibine gelmişti. İki üç kez üst üste havlayan Kontes'in başını okşamak için dizlerimi kırıp yanına eğildim.
"Oğlum günaydın." benim cümlelerimi anlıyor gibi o da iki kez havlamıştı. Oda bana kendi dilinde günaydın demiş bu da beni gülümsetmişti.
Salonda adım sesleri duyulduğunda kafamı kaldırdım ve salonun girişine baktım. Mahir bey hiçbir zaman üzerinde çıktığını görmediğim takım elbisesi ile kapıdan bize bakıyordu. Bu kadar erken kalkmasını beklemediğim için şaşkınca ayağa kalkıp ona döndüm. Ada da yanımda biraz gergince bana bakmıştı.
"Günaydın kızlar." Mahir Bey'in yanımıza kadar gelmesi ile Ada yüzünde eğreti duran gülümsemesi ile Mahir Bey'e cevap verdi.
"Günaydın Mahir bey ne kadar etkencisiniz."
Yanımıza kadar gelen Mahir bey Ada'ya bakıp nazikçe gülümsedi;
"Genelde erken uyanırım Ada."
Ada gergince kafasını sallamış anladığını belirtmişti. Ada da olan gözleri bana dönünce bende ona baktım. Benim odadan çıkmamı beklemediği belliydi çünkü ilk gördüğünde beni kaşları kalkmıştı.
"Kızım odandan çıkmanı beklemiyordum."
Ev halkı olarak bu geçen günlerde üzerime çok düşer olmuşlardı ama hiçbir şekilde de üstüme gelmiyorlardı. O günün sonrası en çok düşündüğüm şey Mahir Bey olmuştu. Bunun sebebi o adamın ısrarla mafya olduğunu dile getirmesiydi. Tam da Mahir Bey'e alışmış, baba hasretimi gidermeye ramak kalmışken bana denilenler kafamı karıştırmıştı. O çok iyidi. Karısına, oğullarına, bana ve en önemlisi değer verdiğim her şeye çok nazik şekilde karşılıyordu. Böyle bir insanın mafya olması hala kafamı karıştırıyordu.
Bir yandan da tabi ilk tanışmamızda bana anlattıkları vardı. Kan davası olayı. O olayı yaşayan kişilerinde mafya olması çok normal geliyordu. Ama mafya olsalar bu çok belli olurdu. Mahir bey çok iyi bir insandı.
"Ben... Ada ile hava almak için çıkmıştık."
Anladığını belirten bir şekilde kafasını salladı.
"Beraber çıkabiliriz isterseniz?"
Ada kafasını iki yana sallayarak gülümsedi.
"Çok naziksiniz Mahir Bey ama kız kıza biraz oturmak istemiştik. "
Ada gerçekten durumu o kadar güzel koordine ediyordu ki benim olaya el atmama gerek bile kalmıyordu. Mahir Bey anladığını belirterek kafasını salladı tekrardan. Yanıma gelip önce bacaklarıma sürten Kontes'in başını okşadı nazikçe sonra bana dönüp saçlarımın üstünden öptü. Bu yaptığı hareket gözlerimi doldurmuştu. Alt dudağımı dişlerim ile ezdim. Gerçekten baba gibiydi.
"Dikkat edin. Siteden çıkmayın."
Dalgınca kafamı salladım ve Ada ile birlikte dışarı çıktım. Evin kapısından çıktığımızda bahçe kapısını da korumalar açmıştı. İkimizde yolda sağa sola baktık. Burası küçük bı semtti. Sokak ve evlerin birbirine uyumu ile büyük bir kasabayı andırıyordu.
Yolda bir sağa bir sola bakmıştım ama Deniz'i görememiştim. Ada koluma girip beni yönlendirirken konuşmaya başladı.
"Karşıda gel." Onun yönlendirmesi ile karşıya geçmiş küçük bir ağaçlık alana gelmiştik. Selvi ağaçları ile dizili park gibi bir yürüyüş alanı vardı burada. Daha önce ilk kez görüyordum burayı. Yavaşça ilerlerken onu görmüştüm. Ağaca yaslanmış bir şekilde bana bakıyordu. İstemsizce olduğum yerde durmak zorunda kaldım. Onun ile bulunduğum durum geldi aklıma. Acı çekişi, küfürleri ve beni telkin etme çabası. O benim yüzümden acı çekmişti. Bu gerçek yüzüme sert bir şekilde çarpmıştı.
Ada ile Deniz'in yanına kadar gelmiştik ama kafamı kaldırıp yüzüne bakacak cesareti kendimde bulamamıştım.
"Sizi yalnız bırakıyorum ama şurada bekleyeceğim ona göre konuşun."
Ada omzuma destek vermek ister gibi sıkıp biraz daha ileride olan banka doğru yol aldı.
Bense kafamı kaldırmıyordum. Ellerimi sweetimin cebine sokup yerdeki taşlara bakıyordum. Ne için konuşmak istediğini az çok tahmin ediyordum. Bana o kişilerin kim olduğunu soracaktı ya da ne gibi bir şeyin içine girdiğimi. Bende bile cevabı olamayan şeyler için de ne diyeceğimi bilmiyordum.
"Nisan."
İsmimi telaffuz ediş şekli çok değişikti. Onda çok farklı bir şey vardı ama hala çözemiyordum. Onu gizlice izlediğim den utandığımı söyleyip duruyordum ya da o bornoz olayı ama daha farklı bir şeyler vardı. İnsanın eli ayağı titrer miydi? Her bana baktığında içime ağır bir şeylerin oturması normal miydi? Neydi nedendi algılayamıyordum.
"Efendim?"
"Bana bakar mısın?"
Daha cümlesini bitirir bitirmez utançla yüzüne baktım. Bana dikkatlice bakıyordu. Bütün yüzümde gezdi o bakışları ve en son dudağıma baktı. Neden bakmıştı ki?
"Dudağın acıyor mu?". Ben dudağıma olan bakışlarına takılmış düşünüyordum ama sonradan aklıma gelmişti benim de dudağımda küçük bir yara vardı. Onun sebebi ise adamın bana okkalı bir tokat vurmasıydı. O zaman fark bile etmemiştim patladığını.
"İyiyim sorun yok." dedim kendimden emin bir şekilde. Bunu söyleyen de bir haftadır odadan çıkmıyordu. Ama bunu bilmesine gerek yoktu tabiki.
"Ama ben değilim."
Ben iç dünyamda hesaplar yaparken söylediği cümle ile kalakaldım. Başımı kaldırıp o kahverenginin en yumuşak tonlarına baktım. Hüzünlü görünüyordu. Benim yüzümden dedi yine iç sesim. Benim yüzümden yaşamadığı kalmadı.
"Özür dilerim Deniz. Seni böyle olaylarla karşı karşıya getirmek istemezdim gerçekten. Her şey benim suçum."
"Ne?"
Ben kaptırmış Deniz'e özür dilerken onun bana şaşkınca bakması ile bende ona baktım. Neye şaşırmıştı ki şimdi. İyi olmaması o olaydan kaynaklı değil miydi? Neye şaşırıyordu şimdi?
"Özür dilerim diyorum. Benim yüzümden başına çok şey geldi."
İki elini de durmamı ister gibi havaya kaldırdı.
"Nisan dur yanlış anladın. Ben onu kast etmiyordum."
Anlamayan gözler ile ona baktım. Ne anlatmak istiyordu?
"Şöyle oturalım mı?"
Hemen yanımızda olan bankı gösterildiğinde kabul ettim. Beraber bankta yan yana oturduk. Ellerimi ceplerimden çıkartmış bacaklarımın üzerine koymuştum. Hava biraz soğuktu. Deniz ise sanki hiç üşümüyor gibiydi.
"Öncelikle o olay ile ilgili asla seni suçlamıyorum. Beni bırak kimseyi o duruma senin sokmadığını anlayacak yaştayım. Belli ki birilerinin sizin ile sorunu var ve babanın en zayıf noktasını seçmişler."
Sakince konuştukları konuda haklı oluşu suçluluk duygumun gitmesine engel olmuyordu.
"Ben bir haftadır seni görmüyorum. Hastanede uyanınca seni görmek istedim ama gitmişsin hemen. Buraya kadar geldim odandan bile çıkmıyormuşsun. Sana nasıl ulaşacağımı bilemedim. Aslında sabah pencerene taş atarken uyanmanı bile beklemiyordum."
Uyumuyordum ki.
"Neden içine kapandın?"
Ellerimi pantolonuma sürttüm. Ne diyeceğimi bilmiyordum.
"Ben."
Cümle kurma yetimi kaybetmiş gibi hissediyordum.
"İçime kapanmadım. Sadece düşünmeye ihtiyacım vardı."
Vardı evet. Bulunduğum durumu sürekli düşünmüş durmuştum. Sadece yaşadığım olay da değil. Ablamı da düşünmüştüm. Neden öyle insanlar ile birlikteydi anlamaya çalışıyordum ama anlayamıyordum. Bir de bana vurmadan önce özür dilemesi daha çok kafamı karıştırmıştı.
"Anlıyorum."
Bir süre daha sessizce oturduk. O da sanki gergin gibiydi. O kadar benim ile konuşmak istiyordu ama doğru düzgün cümle bile kuramıyorduk.
"Peki sen neden kötüsün?"
Aklıma gelen şey ile ona döndüm. Bana kötüyüm demişti. Neden demişti merak ediyordum.
"Aslında bende bilmiyorum ama iyi hissetmiyorum. Tek bildiğim seni görmek, iyi olduğunu bilmek ve konuşmaktı. Şimdi ise aklıma bir şey bile gelmiyor."
Kuruduğu cümlenin samimiyeti ile gülümsedim. Belliki gerçekten oda ne konuşacağını bilemiyordu.
Gözlerim yumuşak kahve gözlerinde takılı kaldı. Onun da yüzü yumuşamış gülümsüyordu. Ona gülmek yakışıyordu gerçekten. Gözlerinin kıyısının hafif kırışması ve yanaklarında beliren küçük ama güzel gamzesi ile çok yakışıklıydı.
Düşündüklerim ile titredim. Ne demek yakışıklı. Kendime gelmeliydim hemen. Kaptırmış gidiyor oluşum hiç hayra alamet değildi. Daha Deniz'i tanımıyordum bile.
Kendime gelme amaçlı Ada tarafına bakmıştım. Ada karşıda dibinden ayrılmayan kediyi uzaklaştırmaya çalışıyordu galiba çünkü agresif agresif kedi ile didişiyordu. Ama onun yan tarafında hala bana baktığını hissediyordum. Bu gittikçe utanmama sebeb oluyordu.
Düşüncelerimi cebimde çalan telefonum böldüğünde Mahir Bey'in olabileceğini düşünerek çıkarttım. Ama onun aksine Haydar abimin arıyor olması da şaşırtmıştı beni. Sabahın yedisinde asla aramazdı beni Haydar abim.
Kaşlarım çatılı bir şekilde açtım telefonu.
"Nisan."
Sesi sakin gelen Haydar abim ile yerimde dikleştim.
"Efendim abi. Bu saatte bir şey mi oldu?"
Karşı taraftan yorgun bir nefes sesi geldi.
"Ali."
Sadece Ali'nin ismini duymam ile yerimden kalktım. Benim ile birlikte Deniz de kalkmıştı.
"Ne oldu Ali'ye bir şey mi oldu?"
"Sakin ol çok büyük bir şey yok. Şu an hastanedeyiz."
"Ne! Hangi hastane. Hemen geliyorum."
Haydar abimin hastane ismini söylemesi ile telefonu kapatmıştık ama bir süre nefeslenme ihtiyacı hissettim.
"Nisan ne oldu?"
"Nisan."
Ada da yanıma gelmiş Deniz ile birlitke bana sesleniyorlardı ama aklım sadece Ali'yi merak ediyordu. Hemen Ada'ya döndüm.
"Hastaneye gitmem lazım. Hemen."
Ne oluğunu anlamıyor gibiydi ve hızlı şekilde kafasını salladı. Yutkunmam istiyordum ama boğazımda bir el varmış gibiydi. Aklıma çok şey geliyordu. Birinin ona zarar vermesi gibi. Ya oda kaçırılmış ise. Uzun zamandır görmüyordum onu ve bu beni çok kötü yapıyordu.
"Bana bak Nisan. Sakin ol tamam mı? Gidiceğiz hastaneye."
Yanaklarıma elini koyan Deniz ile bir süre nefes alışverişimi kontrol etmeye çalıştım. Sakin olmam gerekiyordu. Benim için çok zordu ama yapmam gerekiyordu.
"Tamam. Tamam sakinim Ali hastanede gitmem lazım. "
"Tamam benim arabam ile gidelim hemen."
Deniz'in yönlendirmesi ile onların evinin önünde duran arabaya koştuk hepimiz. Belki hemen yanında duran evime girip Mahir Bey'in bizi götürmesini isteyebilirdim ama zaman kaybı olurdu. Arabaya hemen binmiş hangi hastane olduğunu da söylemiştim. Hastaneye varana kadar içimden bir sürü dua etmiş ve ağlamıştım. O benim bu zamana kadar olan tek gerçeğimdi.
Ada her seferinde sakin olmam ile ilgili bir sürü şey söylemiş Deniz ise hızlı kullandığı araba yüzünden tek kelime etmemişti. Ama dikiz aynasından ara sıra bana baktığını hissediyordum.
Hastaneye geldiğimizde Deniz arabayı durdurur durdurmaz indim hemen. Koşarak hastanenin içine girdiğimde danışmaya doğru yöneldim.
"Ali. Ali Tekin nerede."
Kadın hemen önündeki bilgisayara bir şeyler yapıp bana döndü. " Ali bey şu an ikinci katta 45 numaralı odada hanımefendi. "
Hemen oradan ayrılıp ikinci kat için merdivenlere yöneldim. Asansörü bile bekleyemeyecek kadar bile zamanım yoktu. İkinci kata geldiğimde sağa sola bakmış 45 numaralı odayı bulmuştum. Önünde bekleyen Haydar abimi görünce de hemen koştum yanına.
"Abi."
Sesimi duyan Haydar abim eğdiği başını ben tarafa çevirmişti hemen. Ona doğru koştuğumu gören abim kollarını açıp ilk beni kucaklamış ve sırtımı sıvazlayarak sakin olmamı söylemişti.
"Abi Ali iyi mi? Neden hasataneye geldi bir şey mi oldu?"
Haydar abim beni kendine bakmak için biraz geriye çekmiş yüzüme bakmıştı.
"Sakin ol kardeşim. Ali iyi şu an odaya alındı. Tam olarak ne olduğunu bende bilmiyorum. Birisi dövmüş mü öyle bir şey dendi. Ama araştıracağım merak etme."
Abim beni yatıştırıcı sözler ile telkin etse de aklımda kimin dövdüğü geçiyordu. Kim Ali'ye zarar vermişti.
Koridorda bize doğru gelen Deniz ve Ada ile beynimde şimşek çaktı. Bizi kaçıran adamlar. Onlar yapmıştı. Gerçekten dediklerinde ciddi olmalılar ki canımızı yakmaya çalışıyorlardı. Ali'yi de ablam sayesinde biliyor olmalılardı. Çünkü ablam Ali'ye ne kadar değer verdiğimi bilirdi ve görürdü.
Parçaları birleştirmiş olmak içimde kocaman bir öküzün oturması ile sonuçlanmıştı. Etrafımdaki insanlar benim ve şu anda içinde olduğum ailenin yüzünden zarar görüyordu ve artık bu dayanılmaz olmuştu. Ben Deniz acı çekti diye ne hale gelmiştim. Ali de bin katını çekerdim ve sınırı aşmışlardı. Benim sahip olduğum en büyük dostluk, kardeşlik, ailemin geçmişi ya da yaptığı işler yüzünden zarar göremezdi.
Ne kadar oturduk odanın önünde bilmiyorum ama odaya doktor ve bir hemşire girmişti. Kontrol etme amacı ile geldiklerini öğrenmiş yerimde dikleşmiştim. İşlerini halleden doktor yanımıza gelmiş ve şu an iyi olduğunu ve Ali'yi görebileceğimizi söylemişti. İçimden şükrettim. İyi olduğu ve olacağı için.
Odaya Haydar abim ile ben girmiştim Deniz ile Ada dışarıda bekleyeceklerini söylemişlerdi. İçeri girdiğimizde istemsizce ağzımdan bir şaşırma nidası çıkmıştı. Beyaz örtünün altında olan vücudu halsizdi. Üzerindeki mavi tişörtten gördüğüm kadarıyla kollarında yara izleri vardı, kafasında bir bez ve bir kaç tane daha yara izi.
Kim yapmıştı bunu ona?
"Ali." Sesim ile gözlerini açan Ali ne hareket etmişti ne de bir tepki vermişti. Sadece bana bakıyordu. Bakışlarından bir şey anlamıyordum ama orada bir yerlerde yalnız bir çocuk görüyordum. Bir zamanlar benim gözlerimin içinde de olan o çocuk.
Yavaşça yanına yaklaştım ve yatağın kıyısına oturdum. Gözleri ile beni takip ediyordu. Ama başka bir tepki asla vermiyordu. Neden bu kadar tepkisiz di. O an aklıma gelen gerçek tokat gibi çarptı yüzüme. Benim yüzümden bu halde.
"Ali noldu sana." Ağlamak için zaten yer arayan gözlerimden bir bir dökülmeye başladı yaşlar. Onun bu şekilde olması beni sarsmıştı. Ali hiçbir zaman güçsüz değildi. İlk defa böyle görüyordum onu.
"Nisan."
İsmim dudaklarından çıktığında fısıltı şeklinde ulaştı kulaklarıma. Belki dudaklarını okumadan anlamayacaktım ismimi söylediğini.
"Ağlama lütfen." Heceleyerek kurduğu cümle ile bir hıçkırık kaçtı dudaklarımdan. Ona sarılmak istiyordum ama pek mümkün durmuyordu.
"Ali çok özür dilerim yanında olamadığım için."
Elini tutmuş yüzüme karşı çıkmıştı kelimelerim. Çok suçlu hissettiriyordu bu durum. Asla ona zarar gelmesine dayanamazdım.
"Nisan ağlama güzelim. Şu an kendini yıpratıyorsun. Bak Ali de üzülüyor yapma. "
Ali'nin gözlerine baktığımda gerçekten de üzüldüğünü görüyordum. Ağlamamı sevmezdi o. Ne zaman ağlasam beni güldürmeyi ya da sakinleştirmeyi kendinde görev bilmişti.
Haydar abimin cümleleri ile gözümdeki yaşları elimin tersi ile sildim. Şimdi güçsüz duramazdım.
Haydar abim Ali'nin diğer elini tutup ona döndü.
"Ali sana bunu kim yaptı koçum?"
Haydar abimin sorusu ile merakla baktım yüzüne. Ama Ali kafasını iki yana sallayıp bir şey demedi. Neden susuyordu. Kim yapmıştı bunu ona. Gözlerim hüzünle yüzünden hastane yatağına düştü. Yorganın kıyısındaki ellerine baktığım da şok geçirdim. Bileği sanki bir iple bağlanmış şekilde morluk vardı. Biri onu bağlamış mıydı? Bu yaraların hepsi şimdi mi oluyordu?
Suçluluk duygusu gittikçe içimde nefrete dönüşüyordu. Çok sinirleniyordum.
Haydar abim, Ali'nin konuşmayacağını anlayınca çıkmıştı odadan ama ben çıkmamıştım. Gerçi bana da bir şey dememiş sadece elimi tutmuştu. Ben eli ile oynarken yavaşça uyuya kalan arkadaşım ile ayağa kalktım. Elim ile dağılmış saçlarına dokundum. Asla dışarıya saçlarını taramadan çıkmazdı arkadaşım. Şimdi ise birbirine girmiş teller güçsüz duruyordu avuçlarımda. Bu durum beni çok üzüyordu.
Ali'nin uyanması için sessizce çıktım odadan kapı girişinde oturan Deniz benim çıkmam ile ayağa kalktı. Ada ve Haydar abim görünmüyordu ortalıklarda. Deniz'in kalktığı yere kendimi bir külçe gibi atmıştım. Bı kaç dakikada yaşlandığımı hissediyordum. Denizde yanıma geldi ve oturdu. Bir süre sessizce oturduk. Bana hiçbir şey sormadı belki de beni biraz rahat bırakmak istemişti. Kendine gelsin demişti belki de.
Küçüklüğümden bana kalan tek doğru şey Ali'ydi benim için. O benim değişmeyen ailemdi. Herkes yalansa bile Ali gerçekti. Onu son zamanlarda o kadar çok boşlamıştım ki. Bu durum kendimden nefret etmemi sağladı. Her anında her kötü bir şey olduğunda yanımda olan arkadaşımın yanında olmamıştım. Gözlerimden yaşlar akmaya başladı usulca. Hıçkırıklarımı içime attım sessizce. Nefesim yetmedi ciğerlerime tekrar soludum havayı. Burnunun ucunu yakan hastane kokusu midemi bulandırdı. Elimi istemsizce boğazıma attım.
"Nisan?"
Deniz bir şey oldu sanmış olmalı ki bana doğru dönerek boğazımda ki elimi tuttu. Nazikçe elimi boğazımdan çekti.
"İyi misin?"
Kafamı iki yana salladım
"Nefes." dedim.
Hemen beni oturduğum yerden kaldırıp hastanenin dışına doğru yöneltti. Kötü olduğumu anlamış olmalı ki acele ediyordu. Aksayan adımlarım ile hastane dışına kadar Deniz'i takip ettim. Sesim çıkmadan beni kapıdan dışarı çıkartmasını izledim. Dışarıda soğuk hava yüzüme çarpınca kendime geldim. Derince soludum havayı. Sabah olduğu için ayaz serinliği vardı. Üzerimde mont olmasa çoktan donmuş olurdum.
Deniz yine beni peşinden ilerleyerek boş bir banka oturttu. Oturduğum bankta demirden olduğu için buz gibiydi. Montumu altıma gelecek şekilde koyup tekrar oturdum. Ellerimi cebime sokup hastane bahçesini izlemeye başladım.
"Haydar bey ve Ada kantine gitti su almak için ."
Deniz'in cümlesi ile kafamı salladım. Kafamı aşağı eğip ayaklarıma baktım sessizce. Bir süre de konuşmak istemiyordum. İçimde hüzünden daha çok öfke vardı ve her an patlayabilirdim. Öfkeliydim çünkü bıkmıştım artık. Her gün bir gün önceden daha kötü oluyordu. Eskide kalan hayatım bitti sanarken şimdi daha kötü şekilde devam ediyordu. Bitmiyordu. Çekeceğimiz acıların ardı arkası kesilmiyordu. Ne istiyordu insanlar bizden. Bu zamana kadar bir kişiye bile zararımız dokunmamıştı bizim. Hala neyin ceremesini çekiyorduk.
Deniz'e de o an minnettardım ses çıkartmadığı için. Çünkü yanlışlıkla ona patlamaktan korkuyordum. Zaten O da benim yüzümden zarar görmüştü. Bir de kalbini kırmak istemiyordum.
"Nisan!"
Ellerim bacaklarımın üstünde banka Deniz ile yan yana oturmaya devam ederken ismim Mahir Bey'in sesi ile yankılandı boş hastane bahçesinde. Sakin bir şekilde kafamı kaldırdım ve ona baktım. Yanında Ömer ve Karan da vardı. Ama benim gözüm Mahir beyden başkasını görmüyordu. Aklıma o pislik adamın dedikleri geçiyordu. Mafya kelimesi sanki kafamın üstünde daire şeklinde dönüyordu. Öfke bütün damarlarımı ele geçirmiş gibiydi.
"Kızım noldu Ali iyi mi?"
Yerimden bir hışım ile kalkıp yumruk yaptığım elimi göğsünün üstüne attım. Yumruğum zerre işlemezken vücuduna ben ardı ardına yumruk atmaya devam etmiştim.
"Her şey senin yüzünden. Senin yüzden Ali içeride yatıyor. Senden nefret ediyorum. Nefreett."
Sinirle ağlayarak kurduğum cümleler sanki Mahir Bey'e değilde kendime söylüyormuş etkisi vermişti bana ama hiçbir yumruğum da sendelemeyen Mahir Bey cümlelerim ile bir adım geriye sendelemiş bende dengemi bulamadığım için yere düşmüştüm.
Dizlerim yere değdiğinde acısa da hissetmemeye çalıştım. Asıl acı içimde vardı ve bitmiyordu.
"Yeter artık yeter. Bıktım bu hayattan da, insanlardan da. Her gün şiddet her gün bir pislik. Yoruldum yaşamaktan. Ağır geliyor içimde taşıdığım ruhum. Yeter yeter."
Kafam aşağı düşmüş şekilde ağlarken Deniz yanıma gelmişti. Ne Karan ne Ömer ne de Mahir Bey şaşkınlıklarını üzerlerinden atamamış gibi duruyordu.
"Nisan güzelim yapma."
Deniz'in elimden tutup düştüğüm yerde oturur pozisyona getirmesi ile Mahir Bey ile göz göze geldim. O inatla ve üzüntü ile bana bakarken ben gözlerimi ondan çekmiştim. İlk kendine gelen kişi Karan sonra da Ömer olmuş yanıma gelerek Denizi uzaklaştırmışlardı. Tekrar banka oturmuş ve ellerim ile yüzümü kapatarak biraz daha ağlamıştım. Mahir Bey hala ona vurduğun yerde dururken içimde soğumayan öfke kimseye üzülmemeyi tercih ediyordu.
"Nisan." Ada'nın sesi ile ona döndüm. Bana merakla bakıyordu.
"Noldu sana iki dakika da. Niye bu kadar ağladın be kızım." Ada yanıma gelip yanımda oturan Ömer'i kaldırmış boş kalan yere oturup bana sarılmıştı. Ada'ya sarılıp bir süre daha ağlamaya devam etmiştim.
"Ali seni sordu istersen onu görelim hadi."
Ada bana gülümseyerek konuştuğunda kafamı salladım. Ben kalktığımda peşimden diğerleri de gelmişti. Karan ne kadar bana sarılmak istese de şu an gözüm onu bile görmüyordu. Ali'nin odasına girdiğimde diğerleri de girmişti. Belki biraz kalabalık olmuştuk.
"Ali."
Yatakta dik konuma getirilmiş olan Ali arkamda Mahir Bey'i görmüş olmalı ki yattığı yerden kalkmaya çalıştı. Çalıştı diyorum çünkü vücudunun acısı ile tekrar kalktığı yere yattı.
"Yat evlat ."
Mahir bey babacan tarzda omzuna dokundu. Yüzünde ne kadar tebessüm olsa da o yüzündeki şaşkınlık gitmiyordu.
Mahir bey odada gözlerini gezdirdi. Herkese tek tek baktı bende biraz fazla oyalandı ama arkamdakilere yönelik konuşmaya başladı.
"Gençler bizi yalnız bırakır mısınız?"
Arkamda onaylama sesleri gelmiş çok geçmeden odada ben, Mahir Bey ve Ali kalmıştı.
"Özür dilerim evlat benim yüzümden başına böyle bir şey gelmesini istemezdim. Ama merak etme bundan sonra benim korumam altında olacaksın. "
Mahir Bey'in cümleleri ile Ali kaşlarını çatmış bende normal şekilde dinliyordum.
"Mahir Bey ne diyorsunuz?" Ali anlamayan gözlerle bakıyordu Mahir Bey'e. Belliki başına gelenlerin Mahir Bey tarafından olduğunu bilmediği içindi bu şaşkınlık.
"Başına gelen durum için evlat affet diyorum."
Ali tekrardan anlamaz şekilde baktığında konuştu.
"İyi de babamın yaptığı bu durumdan neden sizi sorumlu tutacağım?"
Ali'nin cümlesi ile kazık yutmuş gibi kalakaldım. Babası mı?
"Baban mı?"
Mahir Bey de benim gibi şaşkınca Ali'ye bakıyordu. O da benim gibi Ali'nin kaçırılma ihtimalini düşünmüştü. Ben bu olaydan başka bir şey olamayacağını tahmin ederken meğersem her şeyin suçlusu babasıydı.
Gözlerim yavaşça Mahir Bey'e kaydığında yüzüm de pişmanlık akan bir ifadeye bürünmüştü. Ona bahçedeki sarf ettiğim sözler ve yumruklar dan pişman olmuştum. Bir saat öncesine kadar haklıyken haksız olmuştum.
"Babam evet. Kavga ettik ve durum bu oldu. "
Ali'nin babası hep sorunlu bir insandı tek artı yönü yılda bı iki kez uğrardı eve. Arada para bırakır yine giderdi. Tır şoförüydü kendisi. Geldiğini bile bilmiyordum.
Gözlerimde ki pişmanlık ile Mahir Bey'e baktım. O bana bakmıyordu. Doğal olarak bir şey diyemiyordum. Ali'yi dinlemeden hüküm vermiş cezayı da Mahir Bey'e kesmiştim. Ali'nin babası ile bi kavga yapacağı aklıma bile gelmemişti.
"Evlat neden baban ile kavga ettin?"
Mahir Bey, Ali'ye yönelik sorduğu soru ile bende Ali'nin yanına oturup elini tuttum. Neler çektiğini az buçuk bildiğim için kendimi suçlu hissediyordum.
"Babam hep böyledir Mahir Bey. Yılda iki üç kez gelir sorun yaratmadan gitmez. Annem öldükten sonra zaten hiç eve uğramaz olmuştu. Bu aralar çok şık gelmeye başladı. Evlenmiş. Çocuğu böle varmış. Eve getirecekti kavga ettik. Sonrası bu işte. "
Ali'nin ve benim ailem genelde sudan sebeplerle kavga çıkaran insanlardı. Asla ne hissettiğimizi ya da nasıl hissetmek istediğimizi önemsemeyen kişilerdi. Belli ki Ali'nin babası da evlenerek ve yeni çocuk yaparak bunu kanıtlıyordu. O sırada Ali'nin nasıl hissettiğini anlayabiliyordum. Ben şanslıydım ki o aileden kurtulmuştum. Ali ise babasının gölgesinden çıkmak için uğraşıyordu hala. Ve o an bana kurtarıcı olan insanın sesi duyuldu.
"Merak etme evlat bundan sonra senin sesini bile duyamayacak. Bundan sonra benim kanatlarımın altındasın."
Ali ile birbirimize baktık. Ona sıcak bir gülümseme sundum. Ve kendime tekrar bir söz verdim. Ali'yi bir daha yalnız bırakmayacaktım.
[][]
Ali'nin hastaneden çıkması ile hep birlikte eve gelmiştik. Yanımızda tabiki Ali de vardı. Onu yalnız bırakmayı aklımdan geçiremiyordum ama Mahir bey zaten anlamış gibi evde bir oda hazırlatmış ve Ali'nin bizim ile kalmasını sağlamıştı.
Ali'yi dinlenmesi için odasına yaptırmıştık. Bana bu konu da yardım edenlerde Kuzey ve Ömerdi. Merve Hanım da sağ olsun Ali'nin yiyebileceği şeyler hazırlatmış ilaçlarını içip yatmıştı arkadaşım.
Deniz ise hastaneden çıkarken ailem ile kalmamı söylemiş tekrar konuşuruz diyerek gitmişti. Bu konuşmada Mahir bey ise ters bir bakış atmıştı Deniz'e. Bir de Mahir bey konusu vardı. Ona haksızlık etmiştim ve konuşmam gerekiyordu. O kadar hızlı peşin hükümlü biri değildim ama yaşadığım şeyler beni bu hale itiyordu ve birim beni de çok üzüyordu.
Ada ile birlikte evin arka bahçesine geçmiş güllerin önünde oturuyorduk. Bana Ali ile ilgili sorular sormuş konu bitince yan yana güllere bakarak oturmuş kalmıştık. Hava soğuktu ama işlemiyordu.
"Mahir beyden özür dilemem gerekiyor." dedim dalgınca. Ada da güllere bakarak karşılık verdi.
"Normalde özür dilemene gerek var derdim de. Son zamanlarda yaşadıklarını göz önüne de alıyorum kötü olman normal geliyor bana. Özür dilemesen bile bir konuş derim. Sonuçta o günden sonra hiç konuşmadın. Hayır adam seni sıkıştırırdı ama Deniz ile konuştuğu için biraz da senden bekliyor olabilir."
Deniz'in ismini duyunca kafamı ona çevirdim."Deniz ile mi konuştu?"
Kafasını salladı.
"Sen tabi odadan hiç çıkmayınca tabi adam da Deniz ile konuşmuş Merve hanım anneme anlatırken duydum."
Demek ki Deniz den istediği cevabı almış olmalı ki beni pek bu konu da rahatsız etmemişti. Ama bu konuları konuşmamız gerekiyordu çünkü benim de içime sığmıyordu hiçbir şey. Bana iyi davranan adamın kötü bir adam olmasını içimde kaldıramayacak boyuta gelmiştim.
Ani bir kararla yerimden kalktım hemen. Ertelemenin anlamı yoktu zaten. Adayı arkamda bırakmış bahçe kapısından içeri girmiştim. Salonda Karan ve Emir oturuyordu. Beni gördüklerinde ayaklandılar ama konuşmalarına izin vermeden ben konuştum.
"Mahir Bey nerede?"
"Çalışma odasında. Ne oldu ki?"
Sorularına cevap vermeden hemen üst kata çıktım. Koridorun sol tarafı odalarken diğer tarafı ise Mahir Bey'in odasına bakıyordu.
Odanın önüne geldiğimde derin bir nefes alıp çaldım kapıyı. İçeri girmem için komut aldığımda açtım kapıyı. Mahir bey, Ömer ve Kuzey odada koltuklara oturmuş hepsi bana dönmüştü. Belli ki toplantı yapıyorlardı ama benim konum beklemeyecek kadar önemliydi.
"Nisan kızım?"
Mahir Bey'e yaklaşıp konuştum
" Benim sizin ile konuşmam gereken bir konu var."
Mahir bey merakla bana bakarken Kuzey ve Ömer'e başı ile işaret verdi. Odadan çıkarken saçımı dağıtan Ömer ile gülümsedim.
Herkes çıktıktan sonra yerinden kalkan Mahir Bey bana doğru yaklaşıp önümde durdu.
"Tam olarak ne konuşacaktık kızım?"
Derin bir nefes çekip elimle büyük koltuğa oturmak için işaret verdim.
"Oturalım mı?" beni onaylayarak koltuğa oturmuş bende yanına oturmuştum.
"Öncelikle sizden özür dilerim. Hastanede yaptığım o saçmalık yüzünden. Ali'yi daha dinlemeden sizi suçladım." derin bir nefes çektim içime.
"Sorun değil kızım. Seni anlıyorum. "
Devam etmek için ona doğru döndüm.
"Biz o gün kaçırıldığımız da başta sebep neydi bilmiyordum. O adam karşımıza çıktığında bana bu halde olmamızın sebebinin sen olduğunu ve nedeni de senin bir mafya babası olduğunu söylemesi. Uzun zamandır sizin ile yaşıyorum ama o kadar babacan birisiniz ki böyle bir şeyi kabul etmedim. Ben hadi dedim neyse ama benim yüzümden Deniz ve Ali'nin o duruma düşmesi beni çok kötü yaptı. O an Ali'nin durumu da sizin mafya olmanızdan kaynaklı zannettim. Özür dilerim."
Bedeni gerilen Mahir Bey bana kasları çatık bir şekilde bakıyordu.
"Benim yaptığım iş başka insanlara normal gelse de ben kos koca bir ismi taşıyan biriyim. Sadece ev yapmıyoruz ya da iş makinası üretmiyoruz. Her kulvarda parmağımız var. Bu kadar işin içinde olmak da beraberinde büyük sorumluluk ve tehlikeyi getiriyor. Kaç kez bir ihaleden çekilmem için bana şantaj yapıldı ya da ailem ile tehdit edildim. Kendimi ve ailemi korumak içinde mecburen güçlü olmam gerekiyor. Benim yaptığım iş de çocuk oyuncağı değil ve kimseye de pabuç bırakacak değilim. Bazen canını yaktıklarım oldu. Bazen kafa kafaya verip düşman olduklarım. O yüzden bana bu lakabı vermelerine şaşırmıyorum. "
Anlattıklarını büyük bir ilgi ile dinledim. Söyledikleri çok mantıklı gelmişti. Mafya olarak dile getirmeleri bu yüzdendi belli ki. Daha önce iş hayatının zor olduğunu anlatmıştı Merve hanım. Verdiği açıklama bana yeterli gelmişti ve bir nebzede olsa içimi rahatlamıştı.
"Bu yüzden mi benden uzak duruyordun."
Bana dönen bakışları ile ben de ona döndüm. Gözlerinde hüzün vardı ve bunu hiç saklama gereği duymamıştı. Bakışlarımı dizlerimin üzerindeki ellerime çevirdim.
"Ben küçüklüğümden bu yaşıma kadar hep aile içi şiddete maruz kaldım. Annem hiç bir zaman anne olarak davranmadı bana, babam ise ondan daha kötüydü. Baba bile demeyi bırakmıştım. Eğer siz beni kurtarmasaydınız ben yakında evden kaçacaktım. Korktum. Yine aynı şeyleri yaşamaktan çok korktum. O günün üstüne Ali de hastanede dediklerinde yine aynı kişiler olduğunu düşündüm. Ama yanlış yaptım kimseyi dinlemeden peşin hükümlü oldum. Özür dilerim. "
Saçlarımın üzerinde elini hissettiğimde bakışlarım tekrar ona döndü.
"Bana hiçbir zaman baba gibi hissettirmesi o adam. Çok uğraştım bir bağımız olsun diye ama hiç olmadı. Ama ondan yıllardır görmediğim babalığı sizden iki ayda görmek bana ağır geldi. Nasıl davranacağımı bilemedim. Çok istiyorum sizin ile baba kız ilişkimiz olsun ama korkuyorum."
Gözlerim dolu dolu kurduğum cümlem bitince Mahir Bey beni kolları arasına alıp sıkı sıkı sardı. Belki o benim için Bey sıfatı ile konuştuğum kişi değildi artık. O gerçekten bir babaydı. Bu kadar hissettirmesi bir yana güven veriyordu. Kollarının arasındayken hiçbir şey yanlış gelmiyordu. O içimde ki hiçbir zaman tamamlayan yanım tamamlanmış gibi hissediyordum ve bu çok güzel hissettiriyordu. Artık bir şeylere başlamanın ve ertelememem gerektiğini düşünerek çatallaşan sesim ile Mahir Bey'in göğsünde tekrar konuştum.
"Sana Baba diyebilir miyim?"
Saçlarımı okşayan el bir anlığına olduğu yerde durduğunda bu soruyu beklemiyor olmalıydı. Ama artık ne gerek vardı. O ve diğerleri benim ailemdi. Kabullenmiş ve sevgilerini hissetmiştim.
Omzumdan tutarak biraz geri çekilen Mahir bey emin olmak ister gibi sulu gözlerime doğru baktı. İrisleri oldukça büyük duruyor ve ifadesi doğru mu duydum der gibi bakıyordu. Doğru olduğunu hissettirmek için ağlamama zıt dudaklarım gülümsemek için kıvrıldı.
"Doğru mu duydum ben?"
Başımı onaylar şekilde sallayıp gülümsedim. Benim cevabım ile gözlerinin dolduğunu görmek bana o kadar samimi ve iyi hissettirmişti ki kollarımı iri bedenine dolayıp kafamı göğsüne sakladım. Ve tekrar yıllardır dudaklarım arasından sevgi ile çıkmasını istediğim kelimeyi söyledim.
"Baba."
[][]
Bölüm sonu
Sevgiyle kalın 🤍
Okur Yorumları | Yorum Ekle |