Keyifli okumalar
Başlamadan oy verebilir misiniz rica edeiyorum. Şimdiden teşekkürler✨
[][]
Etrafta duyduğum kuş cıvıltıları bana küçük yaşta gittiğim köyü anımsatmıştı. Orada da hep bir kuş neşeyle cıvıl cıvıl öter söylediği şarkılar ile içimize huzur katardı.
Gözlerim kapalı çimlerde uzanıyordum. Üzerimde beyaz uçuş uçuş yazlık bir elbise, üstümde bana göz kırpan güneşin sıcaklığı, yakınlarda akan şelalenin sesi ve kuş cıvıltıları... Cennet tanımıydı bana göre.
Mutluydum hemde hiç olmadığım kadar. Burası neresiydi bilmiyordum ama beni mutlu ediyordu. Hiç gitmek istemedim buradan. Ellerimi yerde çimlerin üzerinde gezdirip havaya çıkan kokusunu içime çektim. İşte huzur buydu.
Rahatlamanın verdiği etkiyle kapattığım gözlerim acı ile çıkan bir çığlık ile açıldı. Yerimden hafif doğrulup etrafa bakma gereği duymuştum ama görünürde kimse yoktu. Ben kalkınca yanımda neşe ile öten kuş da kalkmıştı . Tekrar yerime yatacakken tekrar duydum o çığlık sesini. Bu bir erkek çığlığıydı.
Yerimden hızlıca kalkıp nereden geldiğini anlamaya çalıştım. Tekrar eden çığlık sesleri şelale tarafından geliyordu. Çıplak ayaklarım beni şelale tarafına doğru götürdü. Omzuma konan güzel sesli kuşum ile sesi bulmaya çalıştım. Elimin biri hızlı atan kalbimin üzerinde ilerliyordum. Sonunda şelalenin yanına gelmiş etrafa tekrar bakmıştım. Uçuruma yakın yerde duran ağaç ve altında biri vardı. Elleri önünde bir şey tutuyor ve ara ara çığlık atarak ağlıyordu. Ne olmuştu neden ağlıyordu bilmiyorum ama yavaş yavaş kafası aşağı eğik olan adama yaklaştım. Ellerinde tuttuğu şeyi hala göremiyordum ama üzerinde bir şey vardı.
Kan...
Kolları, üzeri ve yer kan doluydu. Gözlerim dehşet ile açıldı omzumda duran kuşum ürkekçe bana sokuldu. Çıplak ayaklarım ile adamın yanına geldiğimde elindeki şeyin bir kuş olduğunu görmem beni dehşete düşürmüştü. Kuşun gövdesinde kanlar birikmiş kafası arkaya düşmüş şekilde yatıyordu. O kanlar içinde bile muhteşem görünen kuş içimi daraltmıştı.
"Afedersiniz."
Daha fazla sessiz duyamayarak konuştum. Kafasını eğerek ağlayan kişi yavaş yavaş kaldırmış bu beni daha da şaşırtmıştı.
"Deniz?"
Gözleri yaşlı her zamanki haline göre gözleri çökmüş bir şekilde bana bakıyordu. Neden bu durumda olduğunu bile sorgulamadan çöktüm hemen yanına. Ellerinde tuttuğu ölü kuşu bana doğru uzattı.
"Öldü." dedi
Sesi bu gerçeği kaldıramıyor hatta ne yapacağını bilemiyor şekilde güçsüz çıkmıştı. Elim istemsizce bana uzattığı kuşa gitti. Tuttum kan içindeki kuşu. İncinmesinden korkar gibi tuttum. Ama zaten çoktan incinmiş bir kuştu o.
"Benim yüzümden ."
Deniz acı içinde tekrar konuştu. Gözlerim doldu. Onu böyle görmek içindeki bir şeyleri yıkmış ve sanki kalbimi elleri arasında sıkışmış gibi hissettim. Bir elimde kuş diğer elim ile onun elini tuttum. Onun ellerindeki kan ellerime bulaşmıştı. Bu beni korkutmadı, kötü hissettirmedi.
Omzumda duran kuşum daha fazla orada duramamış Deniz ile birleşen ellerimiz üzerine konmuştu. Sıkıca tuttum elini benden güç almasını ister gibi.
"Senin yüzünden ölmedi. "
Nedenini bilmiyordum ama onun yüzünden olmadığını biliyordum. Hissediyordum.
"Kendini suçlu hissetme. O böyle olmasını istemezdi."
Deniz yaşlı gözleri ile bana baktı. Küçük varla yok arası bir tebessüm sundu bana.
"Bir daha kuşum ötmeyecek Nisan."
Söylediği cümle ile derin bir nefes çektim. Diğer elimde tuttuğum kuş gerçekten de artık ötemeyecekti.
Birleşen ellerimizin üzerinde ki kuşum kanatlarını çırparak Deniz'in kucağına kondu ve başını ona yasladı. Deniz bunun ile birlikte boşta kalan eli ile incinmesinden korkarak tüy kadar hafif bir şekilde sevdi başını.
"Seni sevdi." dedim gülümseyerek.
Deniz kuşun başını severken bana döndü.
"Ya onu da incitirsem?"
Korkularını anladığım için elimde ki ölmüş kuşu aramıza yere koydum. Ve elimi Deniz'in yanağına koydum.
"Ben sana inanıyorum. Sen benim kuşumu incitmezsin. "
Kuşum da benim dediklerime inanması için ötmeye başladı. Deniz kuşumun bı hareketi ile güzel bir gülümseme bahşetti bize. Yanağında ki küçük gamze elimin altında kendini belli etti.
"O artık bizim kuşumuz."
[][]
Uykumdan derin bir nefes çekerek uyandım. Terden yüzüme ve enseme yapışan saç tellerim beni daralmıştı. Hızla çarpan kalbimin üzerine koydum elimi.
Ben ne görmüştüm öyle?
Gördüğüm rüya beni o kadar etkilemişti ki hala rüyanın içinde gibi hissediyordum. Nefesim bana yetmiyordu. Hiç düşünmeden yatağımdan kalkıp kapıya yöneldim. Saat daha erken olmalıydı ki hiç ses yoktu evin içinde. Hızlıca odadan çıkıp alt kata indim. Oradan evin dış kapısını açıp bahçeye çıktım. Kapının önünde bekleyen iki koruma benim aniden çıkmam ve üzerimin halimi görmüş olmalı ki endişe ile bana yöneldiler.
"Nisan hanım iyi misiniz? Bir şey mi oldu?"
Elimi hayır der gibi salladım. Diğeri hala kalbimin üzerindeydi.
"Yok bahçeye çıkmak istedim."
Onları arkada bırakıp arka bahçeye doğru giden yola girdim. Dün Deniz'i gördüğüm tam da penceremin altı olan yere geldiğimde oturdum yere.
Derin derin nefesler almaya çalışıyordum ama bana yetmiyordu. Neden öyle bir rüya görmüştüm ben? Her şeyden öte ben rüyamda sadece eski babamın bana yaptıklarını görürdüm. Ve hiç bir zamanda kurtulamazdım bu rüyalardan. Şimdi ise o kadar tuhaf bir rüya görmüştüm ki. Tarif edemiyordum bende bıraktığı hissi.
O yattığım yerin güzelliği, omzumda olan kuşum, Deniz'in o uçurumda ki hali, ellerinde ölen kuş ve o son bakışı...
Hepsi tekrar tekrar net bir şekilde hatırlamak başımı ağrıtıyordu. Serin havanın etkisiyle biraz daha iyi nefes alıyordum ama hala bunalıyordum. Kalbime ne olmuştu da bu kadar hızlı atıyordu. Oturduğum yerde biraz dikleştim. Sakinleşmeye ihtiyacım vardı.
Sabahın erken saatleriydi büyük ihtimalle. Hava daha yeni yeni aydınlanıyordu. Hava da oldukça soğuktu. Üzerimde ince pijamalarım vardı. Büyük ihtimalle yere de çiğ yağmış olmalıydı çünkü altım ıslanmıştı. Ama hiçbirini umursamadım. Orada, çimlerde oturmaya devam ettim.
"Nisan?"
İsmimin seslenilmesi ile korkuyla yerimde sıçradım. Sesin nereden geldiğini anlamadığım için eve doğru baktım.
"Buradayım, çitin arkasında."
Tekrar gelen ses ile çitlere doğru baktım. Deniz'in meraklı gözleri ile karşılaşınca gözlerim büyüdü. Bu saatte onu burada görmeyi hiç beklemiyordum. Rüyamın üzerine görmek çok değişik hissettirmişti.
"Bu saatte burada ne yapıyorsun?"
Sorduğu soru ile yutkundum. Nasıl derdim seni gördüm rüyamda, el ele tutuştuk, konuştuk kuşumu paylaştım diye. Onun yerine geçiştirerek cevap vermeyi seçtim.
"Asıl sen ne yapıyorsun burada?"
İki bahçenin arasında belki benim ile aynı boyda olan çitlerin arkasından bana bakıyordu. Arkasında kocaman büyüyen ağaç benim bulunduğum bahçeye kadar uzamış güzel bir görüntü veriyordu. Dün akşam Deniz'in oturduğu o büyük ağaç.
"Uyku tutmadı bahçeye çıkmıştım. Seni görünce merak ettim bir şey mi oldu?"
Kafamı iki yana salladım.
"Yok bir şey olmadı. Uyku tutmadı beni de bir dışarı çıkayım dedim. "
Anladığını belirterek başını salladı. Sonra çitlerden biraz geriye gitti. Bende gidiyor sanmıştım ama ellerini tahta çitlerin üzerinde koyup ağırlığını kollarına vererek benim bulunduğum bahçeye atladı. Gözlerim kocaman olmuş oturduğum yerden kalkmıştım.
"Dikkat etsene."
Hiçbir sorun olmadan yanıma gelip ellerinde ki tozları birbirine vurarak çırptı.
"Bir şey olmaz merak etme."
Tamam anlamında salladım başımı. İkimiz birbirimize ayakta bakarken ikimizden de ses çıkmıyordu. Neden böyle oluyordu bilmiyorum. Deniz yanımda ya da etrafımda iken ne sesim çıkıyordu ne de aklımdan bir şey geçiyordu. Üzerinde dün onu gördüğüm tişört vardı. Üşümüyor muydu bu haliyle?
"Üşümüyor musun?"
Sorum ile üzerine baktı, sonra da bana.
"Üşümüyorum alışkınım soğuk havaya. Peki sen üşümüyor musun?"
Donuyordum.
Hemde öyle bir donuyordum ki.
"Hayır üşümüyorum."
Gülerek bana baktı.
"Emin misin burnun ve ellerin kıp kırmızı olmuş."
Dediği ile burnuma bakma gereği duymuştum ve gözlerin şaşı halini almış olmalı ki bir anda gülmeye başladı.
"Şapşal."
Dediği ile kendime geldim. Utanmıştım ve eminim ki daha da kızarmıştım. Sonra bir şey yaptı. Elinin içini burnumun üzerine koydu. Elleri sıcacıktı ve burnuma çok iyi gelmişti. Heyecandan kendini belli eden kuş kalbinim içinde tekrar kanat çırpmaya başladı.
"Nefes al."
O diyene kadar nefes alamadığımı fark bile etmemiştim. Dediği şey ile derin bir nefes çektim. Burnumun üzerinde ki elinin kokusu doldu ciğerlerime. O kadar güzel bı koku geldi ki burnuma daha da solumak istedim ama utandım. O da daha fazla orada tutmadı elini ve indirdi. Heyecandan elimi ayağımı nereye koyacağımı bilemedim. Oldukça heyecanlanmıştım.
"Nisan."
Gözlerine bakmayı reddetsem de ismimi seslenmesi ile tekrar gözlerine baktım. Aramızda çok bir mesafe yoktu ve bu beni daha da geriyordu. Ne kadar inkar etsem de ondan hoşlanıyordum. Uzak durayım derken daha da yakınımda buluyordum.
"Efendim."
Küçük bir adım daha attı bana doğru. Ellerime uzanan elleri ile vücudum titredi. Soğuk ellerim sıcak elleri arasında mayıştı ve mutluluk ile titredi. Ne oluyordu böyle ne?
Ellerimizin birleşmesi ile kafamı kaldırdım. Deniz ile oldukça yakın olmamız bedenime iyi gelmiyordu. Bir kere nefes alamıyorum. Sıtma olmuş gibi titriyordum.
Biraz önce üşüyorum mu demiştim ben?
Yanıyordum şu anda!
"Üşümüşsün. Bir de hayır diyorsun."
Peki ben neden yanıyordum. Yanaklarıma sıcak kan gelmiş gibiydi. Ellerim üşüyorsa yanaklarım iki kat yanıyordu.
Şu an cevap vermeyi bırak nefes bile zor alıyordum. Bundan dolayı hala ona bakmaya devam ettim.
"Keşke ceket alsaydım. Hem bu sefer Karan da yok etrafta."
Gülümseyerek kurduğu cümle ile ne demek istediğini anlamaya çalıştım. O an aklıma geldi. Geçen akşamdan bahsediyordu. Karan'ın bizi yakaladığı.
"O gün için tekrar özür dilerim. Karan bazen biraz korumacı olabiliyor. "
"İnan hiç sorun etmedim. Bende kardeşlerime karşı korumacı olabiliyorum. "
Anlayış ile karşılaması beni mutlu etmişti. O gün mahcup hissetmiştim ama Karan'ı da bozmak istememiştim. Deniz ellerimi tutmaya devam ederken, ben gözlerine dalmışken bir ses duyuldu. Galiba ölüm fermanım yayınlanma sesiydi.
"Nisan, Deniz?"
Annemin sesini duymam ile korku ile arkama dönemeye çalışmış, ellerimin Deniz'in ellerinde olmasını unuttuğum içinde onun ile birlikte yeri boyamıştım. Deniz altta ben üstte yere düşmüştük. Deniz'in üzerinden kalkarken göz göze gelince kendime lanet ettim. Rezil olmuştum.
Yakınlığın verdiği utançla yutkunmuş öylece kalakalmıştım. Gözlerimizin arasında beş altı santim vardı ve ilk defa bu kadar yakındık.
"Bakışmanız bittiyse kalkın ve önüme düşün."
Annem tekrar konuşunca Deniz'e tutunarak ayağa kalktım. Aynı şekilde Deniz de ayağa kalkıp yanımda durdu. Annem ellerini beline koymuş, tek kaşı havada bize bakıyordu.
"Hadi." dedi eve doğru ilerleyip.
Deniz ile birbirimize baktığımız da gülerek kafası ile gidelim işareti yaptı.
Ben neden her seferinde bir şey yapmışım gibi aile fertlerine yakalanıyordum.
Deniz önde ben arkada eve girdik. Annem mutfağa doğru ilerlediği için bizde oraya girdik. Deniz evi biliyor gibiydi. Mutfağa girdiğimizde Neslihan abla da buradaydı. Annem bana ve Deniz'e oturmamız için mutfak taburelerini gösterdi. Beraber ses etmeden oturduk.
"Pek bı erken kalkıvermişsiniz."
Neslihan ablanın neşeli sesi ve o güzel şivesi bile gerginliğimi almıyordu. Benim aksime Deniz oldukça rahattı. Anneme bakıyordu sakince. Benim ona baktığımı anlamış gibi bana dönmüş sıcak bir tebessüm sunmuştu.
"Evet sabahın köründe ne işiniz vardı bahçede bakalım?"
Annemin sorusu ile yine aklıma gördüğüm rüya geldi. İşlerin buraya geleceğini bilseydim aşağı iner miydim? Asla.
"Ben bir rüya görmüştüm. Uyandığımda nefes alamıyor gibi hissettim. Daraldığım için çıkmıştım dışarı. "
Annem merakla yanıma gelmiş elini çeneme koymuştu.
"Bu aralar çok görüyorsun bu rüyaları. Senin ile bu konuyu sonra konuşacağız. Şimdi iyi misin peki?"
Kafamı salladım
"İyiyim."
Annem yanağımı okşayıp saçlarıma bir öpücük kondurdu. Geriye çekildiğinde bu sefer Deniz'e bakmıştı.
"Peki genç adam sen neden bu kadar erken uyandın. Ve siz neden öyle el eleydiniz?"
Sorduğu soruyla gözlerin büyüdü.
"Merve abla beni bilirsin zaten uyku düzenim hiç yoktur. Erken uyanırım. Bahçede dolanırken Nisan'ı gördüm. Kötü görünüyordu merak ettim yanına geldim. O el ele durma şeyi üşümüştü ellerini ısıtmak istedim."
Hiç teklemeden konuşmuştu. Sadece elimi ısıtmak için. O kadar basit bir şey gibi demişti ki her gün yapıyor gibi. Onun bu kadar basit anlattığı bu konu heyecandan benim kalbime inmeler indirmişti. Acaba ben yaptığı hareketleri başka şeylere mi yoruyordum. Yoksa bana karşı bir şey hissetmiyor muydu? Her ağzını açtığında bana karşı o kadar güzel cümleler çıkıyordu ki daha önce kimseden duymadığım cümleler gibi hissettiriyordu. Ya da yaptığı hareketleri. Ellerimi tuttu diye ben bu sabah kalp krizi geçirecektim. Ama o sıradan bir şey gibi anlatmıştı. Galiba yol yakınken vaz geçmeliydim. Belli ki beni hiç o gözle görmüyordu. Zaten kimseyi de zorla gösterecek değildim. Yine de bu duruma üzülmedim değil.
"Nisan bu olayı ben değil baban ya da abilerin görseydi farklı bir konuşma olabilirdi. Sana ne kadar iyi davranışlarda bulunsalarda Deniz'e farklı davranabilirler belli olmaz. Eğer aranızda bir şey varsa kimseden saklamanıza gerek yok bunu baştan söyleyim."
Annemin söylediklerinin yarısı beni şaşırtmış yarısı da haklı olduğumu kanıtlamıştı.
"Deniz ile aramızda bir şey yok anne."
Sesim biraz asabi çıkmıştı. Deniz kaşları çatık bir şekilde bana baktı. Ama dönmedim ona. Annem de aynı şekilde bana baktı.
"Yani genel olarak dedim canım. Hayatında biri olursa bize söylemekten çekinme lütfen."
"Tamam anne."
"Ben kalksam iyi olur. "
Deniz'in sesi ile dikkatimi verdim. Kalkacaktı ama asla istemiyordum gitmesini. Bende yanar döner gibi bir öyleydim bir böyle. Kendi kendime trip atmıştım ama kimsenin haberi yoktu. Dağ tavşan olayına dönmüştü durum.
"Hayır Denizcim. Babanlar haber vereyim bugün beraber kahvaltı yapalım. Lütfen sende otur."
Annemin dedikleri ile Deniz kafasını sallamış yardım etmek istediğini söylemişti. Bende üzerimi değiştirmek için odama çıktım. Odama girdiğimde ilk işim banyoya girip bir duş almaktı. Hem üşüdüğüm için iyi gelir diye düşündüm. Biraz uzun süren duştan sonra üzerimi giyinmek için kalın bir sweet ve pantolon seçtim. Saçlarıma da havlu doladım. Sehpanın üzerindeki telefonumu alıp bir arama mesaj var mı diye baktım. Yoktu.
Saçlarımı da tarayıp, havluyla ıslaklığını aldım. Son kez aynada kendime bakıp aşağı indim. Sofra hazırlanıyordu ve salonda Güral bey, Kuzey abim ve babam oturuyordu. Mutfağa doğru ilerledim.
Annem ve Sevgi Hanım sohbet ederek bir şeyler yapıyorlardı. Yanlarında Deniz'i görmemiştim. Merakla girdim içeriye.
"Merhaba."
Sevgi Hanım gülümseyerek bana döndü. Kıvırcık saçları tepeden toplamış bazı tutamlar anlına düşmüş oldukça güzel duruyordu. Atletik bir vücut yapısı vardı Sevgi Hanımın.
"Günaydın Nisancım. Annen kahvaltıya çağırdı çok mutlu olduk. "
"Hoşgeldiniz, afacanlar yok mu"
"Deniz ve Emir ile birlikte bahçede oynuyorlardı. Senin köpeğin varmış onun ile birlikteler."
Anladığımı belirterek mutfaktan çıktım. Tekrar salona doğru ilerledim. Beni ilk gören babam öldü. Gülümseyerek baktı bana.
"Günaydın kızım."
"Günaydın baba."
Bende gülümseyerek yanına gittim ve oturdum. Aslında bahçeye çıkacaktım ama biraz oturabilirdim.
"Bugün biraz okula geç kalabilirsiniz. Hanımlar bugünü kahvaltı günü yapmışlar. "
"Sorun değil baba. Benim ilk dersim zaten seçmeliydi. "
Biraz daha yanlarında oturmuş bahane ile bahçeye çıkmıştım. Bahçede beyaz mobilyaların yanına geçip baktım. Kumru ve Doğan neşe ile çığlık ata ata Emir abim ve Denizden kaçırıyorlardı. Kontes de etraflarında konuşturuyordu. Kumru Kontes'in boynuna sarılıp onu kendine doğru çekti.
"Ya sen ne güzelsin ya. Benim olmak ister misin?"
Bu dediği ile gülmüştüm. Küçük Kumru köpeğimi sevmişti belli ki.
Kontes anlamış gibi boynunu çekmeye çalıştı.
"Ya neden gidiyorsun ya. Tamam olma benim tamam."
Akıllı köpeğim Kumru'nun dedikleri ile iki kez havlamıştı. Bir iki adım daha onlara yaklaştığımda beni ilk fark eden Deniz sonra da Kontes olmuştu. Kumru dan kurtulan Kontes bana doğru koşup bacaklarıma dolandı. Bir kaç kez etrafımda dolanıp havlafı. Yanına doğru eğilip başını sevdim, sarıldım. Köpeğim benden aldığı sevgi ile kendini yere atmış bacaklarını havaya kaldırmıştı.
"Bu hergele kardeşime göz koymuş."
Emir abimin dediği ile güldüm. Kontes bana aşık bir köpekti ve bunu da asla göstermekten çekinmezdi.
"Ay Nisan gelmiş canım güzelim."
Kumru'nun neşeli konuşması ve bana doğru koşması bir olmuştu. Kollarıma geldiğinde bende ona sarıldım.
"Nasılsın küçük hanım?"
Kıvırcık saçları bugün biraz daha dağınıktı. Belliki taranmış öyle bırakılmıştı. Kocaman kahverengi gözleri ise hala aynı yerinde aynı ifade ile duruyordu.
"İyiyim. Neden hiç bize gelmiyorsun. Kuzey yorgun olduğunu söylüyor doğru mu?"
"Okuldan gelince yoruluyorum biraz."
Kumru ile sohbet ede ede evin içine girmiştik. Deniz'e bir kez bile bakmamıştım. Ya da bakmamayı tercih etmiştim. Hep beraber tekrar salona girdiğimizde annem hepimizin sofraya geçmesini söylemişti. Kumru, Doğan, Emir abim ve Deniz ellerini yıkamaya gitmiş bende köpeğime mamasını ve suyunu vermiş öyle geçmiştim sofraya. Herkes sofraya otururken en son gelen Karan tuhaf tuhaf sofradakilere ve Deniz'e bakmıştı. Yanıma otururken samimi bir gülümseme ile konuştu.
"Hoşgeldiniz kusura bakmayın karşılayamadım."
"Sorun yok Karancım. Bizde plansız geldik biraz."
Güral beyin konuşması ile Karan başını sallamış tekrar hoşgeldiniz diyerek önüne dönmüştü. En başa babam yan tara Güral bey yanında eşi Sevgi abla, diğer tarafta annem, Kuzey abim, Ömer abim karşıda Emir abim, benim yanımda Karan ve tam önümde de Deniz onun yanında Doğan benim yanımda da Kumru oturmuştu. Kafamı bile kaldırmadan önüme bir kaç bir şey almış kahvaltıya başlamıştım.
Ara sıra edilen sohbetler ile kahvaltıya başlamıştık. Bir ara babam ve Sevgi ablanın ortaklığı, hafta sonu olacak davet konuları açılmıştı. Bizim ise haftaya okulun son günüydü. Sınavlar bitmişti ve şu an sadece denemeler yapıyorduk. Gerçekten çok ilgili bir okuldu. Okul bittikten ertesi gün ise Uludağ gezisi için yola çıkacaktık. Üç günlük güzel bir gezi olacaktı.
"E çocuklar sizin okul nasıl gidiyor?"
Babamın sesi ile Karan, ben ve Deniz kafamızı tabaklardan kaldırıp baktık.
"Güzel gidiyor baba." Karan hepimiz adına cevap vermişti. Zaten doğruydu. Güzel gidiyordu.
"Deniz sende Uludağ gezisine gidiyor musun?"
Deniz, babamın ne demek istediğini anlamamış gibi bir ona bir de bize baktı.
"Ne gezisi?"
Babam, Deniz'in geziden haberdar olmamasını beklemiyor olmalıydı ki kaşları çatılmıştı. Bende beklemiyordum. Okul grubunda yok muydu?
"Karan ve Nisan yarıyıl tatilinde Uludağ'a gidecekler okul son sınıflar için yapıyormuş. Senin haberin yok muydu?"
Deniz kafasını sallayarak onayladı.
"Ege söylemişti bir kaç şey kaçırmışım demek ki. "
"Ne güzel bir etkinlik oğlum sende git hem Karan ve Nisan da orada yalnız kalmazsın. Hatta Ege 'ye söyle oda gelsin sizin ile."
Deniz babasını dinleyip bize döndü. Karan ile o gece olan gerginlikten sonra hala konuşmamışlardı. Ondan belliki Karan ve bana bakması bundandı.
"Evet Güran amca haklı. Bizim ile gelebilirsin."
Deniz, Karan ile iyi arkadaştı ve bu benim yüzümden olan gerginlik beni hiç mutlu etmiyordu. Dalgınca tabağımda ki yiyecekleri didikliyordum. Galiba gittiğim yere bela saçmaktan başka bir işe yaramıyordum belli ki.
Kafamı kaldırdığımda Deniz ile göz göze geldim. Kafamda ki soru işaretlerini gidermek istiyordum. Mesela Deniz neden hem ilgili hemde değilmiş gibi davranıyordu. Onun ile ilk karşılaşmamızdan beri hep ilgili gibi duruyordu. Ama neden her şey sıradan, hatta arkadaşım manası veriyordu. Ben mi yanlış anlıyordum?
Ada ile konuşmam gerekiyordu bu konuyu. Saçma bir umudun peşinden gidemezdim sonuçta. Daha hiç aşkı tatmadan tepetaklak olmayı kaldıracak kadar güçlü mentalim yoktu.
Edilen kahvaltıdan sonra babam beni, Karan'ı ve Deniz'i okula bırakmıştı. İlk dersi kaçırmıştık. Zaten seçmeli olduğu için sorun olmamıştı. Okula geldiğim de üstümde hala ne olduğunu bilmediğim sıkıntı vardı. Ada , Ali hatta Timur bile fark etmişti.
Şu an üçüncü derste bitmesini bekliyordum. Kimya hocası çözmemiz için test vermişti ama ben çoktan bitirmiş teslim etmiştim. Biraz yalnız kalmalıydım. Eğer çıkmazsam zaten Ada yalnız bırakmazdı.
Bu yüzden hocadan tuvalete gitmek için izin almış kimseye bakmadan çıkmıştım sınıftan. Üzerimde cevapsız soruların gerginliği vardı. Adımlarım sert sert kütüphaneye doğru ilerledim. En yalnız kaldığım yer burası oluyordu.
Kütüphaneye girip en köşe en görünmeyen masaya ilerledim. Üzerimde ki ceketi çıkartıp masanın üzerine koydum ve bende o hırkanın üzerine yattım. Elime masanın üzerindeki her hangi bir kitabı aldım.
Soğuk Zemin.
Kitabın ismi bana eski babam yüzünden o soğuk odada kaldığım günleri hatırlattı. O soğuk zeminden kalkmaya çalışmış ama başaramadığım günleri. Aciz gibi birinin yardımını beklediğim o iğrenç günleri.
Eski hayatım yoktu artık ya da eski hayatımda ki telaşlarım yoktu. Mesela artık ev geçindirmek için çalışmıyordum ya da dayak yer miyim korkusu yoktu. Onların yerini okul telaşı, arkadaş çevresi ve belli olmayan hoşlantı almıştı. Tatmadığım güzel duygulardı bunlar. Ve tatmak da mutlu ediyordu.
Ama şu an değil. Ben sevmezdim berlisizliği. Bir konu varsa neticeye kavuşmalı ve hallolmalıydı. Erteleyerek bir yere varamıyordum.
Tamam kabul ettim. Denizden hoşlanıyorum belki fazla belki az. Bilmiyorum ama adı geçince bile kalbim tekliyor. Yüzüne öylece bakmak istiyorum. Ve ilk defa istiyorum bunları.
Rüyam aklıma geldi yine. Hep karşıdan izlediğim, gülerken yanağında çıkan o gamze rüyamda ellerimin arasındaydı mesela. Parmaklarımın altında kalmış ve bende okşamıştım orayı.
Sonra bahçede ellerimi tutuşu nasıl da güzel ve sıkı tutmuştu. Benim ile konuşma çabaları geldi aklıma, dışarı çıkmam için penceremi taşlaması, Ali hastanedeyken beni bir kez bile yalnız bırakmaması, üşüdüm diye ceketini giydirmesi, o bakışlarımız.
Bunların hepsi bir beni mi etkiliyordu? O etkilenmiyor muydu?
Acaba ona göre güzel bir kız mı değildim?
Ya da bakımsız?
Belki de sarışın sevmiyordu?
Kafama gelen sorular gittikçe beynimi yoruyordu. Gözlerimi kapatıp biraz dinlendirmek istedim gözlerimi. Uyuyacağımı bilseydim hiç kapatmazdım.
Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama o kadar güzel uyuyordum ki. Uykumun arasında saçlarımın okşandığını hissettim. Birisi saçlarımı okşuyordu. Seviyordu. Beni uyandırmamak için yavaş yavaş yapıyordu. Arada yanağımda tüy kadar hafif bir dokunuş. Uyku ile uyanıklık arasında olduğum için gözlerimi açmam biraz zaman almıştı.
Yavaşça gözlerimi açtığım daa görüş açıma bir gövde vardı. Ve hala saçlarımı okşuyordu. Burnuma gelen koku hiç yabancı hissettirmiyordu. Aksine beni daha da mayıştırmıştı. Üzerimde bir ceket vardı. Tek sıkıntı belim biraz ağrımıştı.
Sonra saçlarımdan çekti elini, kollarını masaya koyup üzerine de başını koydu. Göz göze geldik yatınca baktı bana öyle derin derin. Dudaklarım açılmıyordu belki ama gözlerimden okusun istedim. Anlasın istedim. İçime sığmadığını, taşacak kadar dolduğumu anlasın istedim.
"Çok güzelsin." dedi ilk onun konuşması beni mutlu etmişti. Çünkü konuşacak kadar güçlü değildim.
Deniz tekrar yattığı yerden konuştu.
"İpek gibi olan saçların, bir Deniz gibi bakan gözlerin. Sana baktığımda yanaklarının elma gibi kızarması, ellerinin titremesi, kalbinin güzelliği. Masumluğun çok güzel. "
Söylediği cümleler ile beni utandırmıştı. Şanslıydım ki ellerim ile kapalıydı yanaklarım.
"Herkesin görebileceği bir güzelliğin var. Ve ben bu güzelliği soldurmaktan korkuyorum."
Son söylediği cümle ile kaşlarım çatıldı. Yavaşça yattığım yerden kaldırdım başımı. Ben kalkınca oda kalktı. Sırtımdaki ceket doğrulamam ile belime doğru kaydı.
"Ne demek istiyorsun?"
Deniz sorum ile öylece bana baktı. Bakışlarında ki mânayı çözemiyordum.
"Görüyorum Nisan. Bakışlarını, bana olan o gizle bakışlarını görüyorum. "
Gözlerim hayretle büyüdü. Ona olan hislerimi biliyordu. Ama neden bildiğini söylememişti. Sormaya cesaret edemedim. Alacağım cevaptan korktum ama Deniz devam etti.
"Ben zaten çoktan çekildim sana. Ne ara, ne zaman, nasıl inan bilmiyorum. Bildiğim tek şey baktığımda gerçekten beni gülümseten tek varlıksın. Ama olmaz Nisan."
Deniz'in anlatmak istediği şeyi az çok anlıyordum ama sebebini anlamıyordum. Ve aklımda dönüp duran o cümle ise kendini sürekli belli ediyordu.
Ben sana çekildim dedi.
Yani bana karşı bir şeyler hissediyor.
Benden hoşlanıyor.
Deniz'in cümleleri ile hem heyecandan hem korkudan kalbim çıkacaktı.
"Deniz anlamıyorum seni."
Elini kaldırıp yanağıma koydu. Hafifçe okşadı yanağımı. Oraya bakarken istemeyerek konuştu.
"Bizden olmaz Nisan. Benim ile olursan üzülürsün. Ve ben bunu asla kaldıramam. En son isteyeceğim şey bile değil bu."
Cümleleri tek tek beynime gidiyor karşılık vermek için cümle arıyordu. Ama yoktu. Ne saçmalıyordu. Deniz'i tanıdığım günden bu zamana kadar ilk defa saçmalarken görüyordum.
"Ne saçmalıyorsun. Aksiyon kitabında mıyız, film mi çekiyoruz. Neden senin ile oldum diye üzüleyim ben Allah aşkına ya."
Sesim biraz sert ve yüksek çıkmıştı. Şanslıydım ki galiba kütüphanede biri yoktu ki kimse de uyarmamıştı.
"Özür dilerim Nisan. Sana da bir şey olmasından korkuyorum. "
Beni kendinden uzaklaştırmak için cümleler kuruyordu. Ama duracak değildim. O benden hoşlanıyordu ve bunu dile getiriyordu. Gerisi önemli değildi.
"Bana bak benim umrumda değil sebebi de nedeni de. Ben hislerimden ve kendimden eminim. Bunun ne ara olduğunu bilmiyorum ama oldu."
Bana çok güzel bakıyordu.
"Deniz."
Elini tuttum. Birleşen ellerimize baktı sonra bana baktı. Biraz daha yaklaştım ona. Nereden geldiğini bilmediğim cesaretim ile.
"Efendim?"
Aramızda olan kısa mesafede gözlerinin en derinine bakarak konuştum.
"Ben senden hoşlanıyorum. Hemde çok hoşlanıyorum. Daha önce kimseye bu duygular ile gitmedim. Ama senin benim ile konuşurken ki bir cümlen bile beni heyecandan öldürüyor. Bir dokunuşun ellerimin titremesine sebeb oluyor. Ben daha fazla içimde tutamam bunu."
Deniz parlayan gözlerle bana bakıyordu. Heyecanla baktım ona. O güzel bakan gözleri yavaş yavaş bir şey hatırlamış gibi söndü. Ellerimin arasında olan elini yavaşça çekti. Göz temasını kesti ne olduğunu bile anlamdım.
"Nisan. Özür dilerim."
Bana bakmadan kurduğu cümle ile içimde bir şeyler yıkılmıştı. Bir anda şişerek büyüyen cesaretim ve güvenim balon gibi patlamış ellerimin arasına düşmüştü.
Özür dilerim.
İstemiyordu beni. Ona hislerimi en yalın hali ile açmıştım. Eğer onda da aynı durum olmasa açmazdım zaten. Bana hem benden hoşlandığını söylüyordu hemde olamayacağını söylüyordu.
"Neden?"
Deniz hala bana bakmıyordu.
"Öyle gerekiyor. Beraber olmamamız gerekiyor. Anla beni. Ve unutmaya çalış."
Saçma bir sebeb sunduğunda artık konuşmanın gereksiz olduğunu düşünerek kalktım oturduğum yerden. Masanın üzerinde ki ceketimi ve kitabı aldım. Hırsla çıktım oturduğum bölmeden.
"Nisan!"
Deniz'in arkamdan gelen sesini umursamadım. Aşk için attığım ilk adımda aşağı düşmüştüm. Ne diye açmıştım ki hislerimi. Bilmesine gerek mi vardı. İçimde öldürüp gömerdim ben. Şimdi hem biliyor hem istemiyor gibi oluyordu . Gözlerim dolmuştu ve görüşüm bulanıktı. Kütüphaneden tam çıkacakken kolumdan tutuldum.
"Bırak beni."
Hırçın bir şekilde kolumu çekmeye çalıştım ama bırakmadı.
"Nisan bir dinle beni lütfen."
Kolumu hızla çekip ittim onu.
"Ne dinleyeceğim seni ya. Güzel güzel konuşup beni de konuşturuyor bir de. Ne oldu şimdi senden hoşlandığımı öğrendin ne oldu. Egonu mu tatmin ettin."
Hem göğsüne vurup hemde itiyordum onu. Elleri ile acıtmadan kollarımı tuttu. Debelendiğim için beni kütüphanenin duvarına yasladı.
"Nisan sebeplerim var anla beni. Şu an ne seni üzmek istiyorum ne de kırmak. Sana zarar gelirse kendimi bu sefer asla affetmem. "
Gözlerimden akan göz yaşımı parmağının ucu ile sildi yavaşça. Şu hareketiyle bile içimi titretiyordu.
"Ya sana ne sana ne. Zarar gelirse de bana geliyor. Ben belki kabul eidyorum."
Hırsla söylüyordum bunları. Neden zarar gelecek bunu bile bilmiyordum ki. Korkusu tam olarak ne onu bile anlamıyordum.
"Asla sana zarar vermem Nisan'ım anla beni. Emin ol böyle olmasını istemezdim ama olamayız."
"Ama veriyorsun."
Söylediğim cümle ile bana üzgünce baktı. Bende sinirle tekrar çıktım kütüphaneden. Doğruca tuvaletlere.
Tuvalete girdiğimde tuttuğum o göz yaşları bir bir akmaya başladı. Hıçkırıklarım bu anı bekliyor gibi çıktı ağzımdan.
İstemiyordu beni.
Belki söyleyiş tarzı farklıydı ama giden yol aynıydı. Hoşlanıyordum, hoşlanıyordu ama istemiyordu. Neden istemiyordu beni. Neyin zararı dokunacaktı bana. Beni kandırmak için mi demişti öyle. Yoksa bana nasıl zarar verecekti ki?
Daha fazla okulda kalmak istemediğim için tuvaletten çıktığım gibi bahçeye attım kendimi. Oradan da açık olduğunu gördüğüm dış kapıya yöneldim. Okuldan tamamen çıktığım da aklımda hiçbir şey yoktu. Ne yapacağım ne edeceğim. Bir telefonum vardı yanımda bir de kitabım. Çantam nerede onu bile bilmiyordum. Okulun yan sokağına ilerlediğimde zengin ama sakin yerlerde girdiğimi fark ettim. Ama ne sağıma baktım ne soluma ağlayarak ilerledim kaldırımda. Zaten kimsede yoktu. Bu gündüz vakti bile bomboştu.
Bakışlarım yerde yeni yeni dinen göz yaşlarım ile yürümeye devam ederken bir bedene çarptım. Kafam hafif acımıştı. Elim ile kafamı ovdum. Önümde kime çarptığımı görmek için bakışlarım karşımda ki kişiye döndü. İri gövdesi, sarışın ve mavi gözleri ile bu tanıştığım Kadir di. Merakla bana bakıyordu ama ben onu umursamadan yanından geçmek istedim. Bir de millete dert anlatamazdım.
"Nisan."
İsmimi bile hatırlamasını beklemiyordum. Ona döndüğümde hemen yanıma gelip çenemden tuttu. Bu dokunuşu ile kendimi geri çektim.
"Ne yapıyorsun sen?"
Sesim sert ve sinirli çıkmıştı. Zaten morelim bozuktu bütün sinirimi ondan çıkartacaktım yoksa.
"Ağlamışsın."
Söylediği cümle ile istemsizce dudağım büzüldü. Bu hareketim ile ne kadar çirkin olduğumu biliyordum ama kendimi ağlamaktan anlamıyordum. Daha fazla dayanamayarak kaldırımın kıyısına oturup ağlamaya başladım. Ağlamak istemedikçe ağlıyordum bir de. Fazla duygusal olmanın kötü yanları buydu.
"Ufaklık neden ağlıyorsun biri bir şey mi yaptı? Söyle ki yardımcı olayım."
Hala başımda konuşan Kadir ile kafamı kaldırıp ona baktım.
"Kimse bir şey yapmadı rahat bırak beni."
Cümlem ona ulaşmamış gibi kaşlarını çattı.
"Kim lan bu gözyaşlarının sebebi. Yoksa?"
Kaşlarımı çatıp baktım ona.
"Yoksa?"
"Ne kadar inşallah değildir desem de sevgilin yüzünden mi?"
Söylediği cümle ile öylece bakakaldım. Ne sevgilisi diyordu bu ya?
"Ne sevgilsi?"
Deniz daha sevgilim olamamıştı. Gerçi olmak istediği de söylenemezdi.
"Sevgilim var demiştin ya. "
Sonra cümlesini bitirmeden kafasını salladı. "Beni kandırdın sevgilin yok değil mi?"
Yok anlamında kafamı salladım. Söylediğim yalanı bile hatırlamıyordum ki şu an umrumda bile değildi.
"Kalk hadi seni evine bırakayım. "
Bana elini uzattığında tabiki elimi ona vermedim. Sert ve ters ters ona bakıp konuştum.
"Gerek yok. Ayrıca sen iki de bir neden karşıma çıkıp duruyorsun. Kimsin sen ya?"
"Zamanı gelince öğrenirsin. Ayrıca tesadüfen karşılaştık. "
"Sende kötü bir yalancısın."
"Senden daha kötü olamam."
"Kötü olsam sevgilim var dememe inanmazdın. İyiyimişim demek ki."
Pes edercesine ellerini havaya kaldırdı. Bende onun ile daha fazla uğraşmamak için cebimde ki telefonu çıkarttım. Rehbere girip Haydar abimin numarasını çevirdim. İkinci çalışta açılmıştı.
"Nisoş unuttun sandım beni. "
Haydar abimin neşeli sesi ile gülümsemeye çalıştım.
"Abi restoranta geliyorum. Orada mısın?"
"Evet restoranttayım. Sen okulda değil miydin?"
Başımda hala bana merakla bakan Kadir'e ters bir bakış atıp cevap verdim.
"Okuldan çıktım ben gelince konuşuruz olur mu?"
"Olur güzelim bekliyorum ."
Telefonu kapatıp ayağa kalktım. Buralardan taksi geçmiyordu. Otobüs durağı da biraz ilerideydi ama restorant kısmına gitmiyordu. Hala bana bakan Kadir'e döndüm.
"Katil misin?"
Hayretle bana baktı.
"Hayır."
"Sapık?"
"Hayır."
"Uyuşturucu?"
"Hayır."
"Güzel o zaman beni bir yere bırakabilir misin?"
Bana tuhaf tuhaf bakarak kafasını salladı. Birlikte elli altmış metre yürümüştük. O sırada bende babama mesaj attım. Haydar abimlerde olduğumu belirten bir mesaj. Kesin bu yaptığım sorumsuz davranış için bir konuşma yapacaklardı ama umursamadım.
Arabaya bindiğimizde adresi vermiş arkama yaslanmıştım. Bana arada bakış atan Kadir'e döndüm.
"Bugün çok fazla saçma şey yaptım babam beni kesecek." dedim korkuyla. Bunu neden dediğimi bilmiyordum ama o an söylemek gelmişti içimden.
Hafif bir gülümseme geçti dudaklarından.
"Merak etme bir şey demezler. Ayrıca başka ne yaptın ki?"
Kafamı iki yana salladım. Ağlamaktan gözlerim şişmişti ve eminim ki çirkin bir kız çocuğuna dönüşmüştüm.
"Dersi astım, okula geç gittim, habersiz okuldan çıktım, tanımadığım bir adamın arabasına bindim daha ne olsun."
Dediklerim ile küçük bir kahkaha attı.
"Küçükken sadece bunları yapmış olsam babam herhalde benim ile gurur duyardı. Hem ayrıca biz tanıştık. "
Dedikleri ile tersçe ona baktım. Sanki kırk yıllık tanışığım gibi konuşuyordu.
Kafamı sallayıp arkama yaslandım. Arada bana sorular sorsa da geneli ile beni rahatsız etmemişti. Değişik biriydi. Hayatıma dahil değildi ama sanki öyle gibi davranıyordu. Sert bir tipi vardı. Ama benim ile konuşurken neşeliydi.
"Kaç yaşındasın sen?"
Sorduğum soru ile bana döndü.
"27 neden sordun?"
"Merak ettim. Badigard falan mısın? Çok güçlü duruyorsun?"
Söylediklerim hoşuna gitmiş gibi güldü.
"Hayır badigard değilim. Ve spor yapa yapa böyle oldu."
"Anladım."
Yolun devamında konuşmadım hiç. Birkaç kez telefonum çalmıştı ama onun dışında canımı sıkan bir durum yoktu. Ve her sessizleşen ortam da aklıma Deniz'in cümleleri geliyordu. İstemediğini söylüyordu açık açık bana. Olmaz bizden diyordu. Aslında çok güzel olurdu ama kendimi daha fazla rezil etmek istemiyordum. Yoksa kafasına vura vura aklını başına getirirdim.
Biraz zaman sonra restoranta yakın bir yerde durmuştu araba.
"Teşekkürler."
Bana dönem Kadir baş selamı verip konuştu.
"Her zaman. Ve rica ediyorum dikkat et."
Dediği ile gülümseyerek indim arabadan. Restoranta girdiğimde alıştığım kalabalık ile gülümsedim. Kaç yılımı burada çalışarak geçirmiştim. Benim yuvam olmuş çıkmıştı.
Mekana girip ikinci kata çıkmak için büyük adımlar ile ilerliyordum. Merdivenlere geldiğimde iki basamak çıkmıştım ki biri ile çarpıştım. Daha ne olduğunu anlamdan düşmeyi beklerken belimden tutulan geniş kollar ile ufak bir çığlık atmıştım. Saçlarım yüzüme dolmuş geriye doğru durmamın etkisi ile aşağı doğru iniyordu.
Kafamı kaldırıp beni tutan kişiye baktım. Yeşil gözleri yüzümde dikkatle dolanırken bende mavi gözlerim ile ona bakıyordum. Yüzü bir yerden tanıdık geliyordu ama tam olarak bilemiyordum da. Belki de restoranın daimi müşterilerinden biriydi. Düşüncelerimi bir kenara bırakarak kendime geldim. Ellerim ile destek alarak dikleştim. Kollarımı onun omzundan çekmek için tamamen düz bir konuma geldim. O da belimden destek vermişti. Kollarımı omzundan çektiğimde oda belimden çekti ellerini.
Kaşlarını hafif çatıp bana baktı. İşaret parmağını önümde sallayıp sinirle yeşil gözlerini kısmıştı. Sert sesi ile konuştu.
"Dikkat etsene."
[][]
Keyifli okumalar.
Nasıl gidiyor sizin için. Tam olarak bilmiyorum ve yorumlarda belirtirseniz çok mutlu olurum .
Çokça kalp ve sevgiler
🤍✨🌼
Okur Yorumları | Yorum Ekle |