UZUN BİR ARADAN SONRA TEKRAR SİZLERLEYİM. UZUN BİR ARA OLDU ÇÜNKÜ SİZ SINIRI GEÇMEYİ DÜŞÜNMÜYOR GİBİYDİ NİZ
Garip bir bölüm olucak, eğleneceksiniz, şaşıracaksınız biraz üzülüceksiniz ve heyecanında olduğu bir bölüm olucak
SINIR: 40 OY/ 65 YORUM
İyi Okumalar 🎉🎉🎉
Kapı açılma sesi geldiğinde kasayı kapatıp ayağa kalktım, ses hemen yan odadan yani yatak odasından gelmişti, adım sesleri yaklaşırken ben de etrafa bakmaya devam ettim.
Kapı açıldığında odaya yeni girmişim gibi etrafa bakınıyordum ki Mourir gülümseyerek kapı da dikilmeye başladı.
"Odayı sana ben gösterecektim. Niye girdin? "
Ona doğru yürürken "Merak ettim, aslında odaları karıştırdım ve burayı buldum." dediğimde bana sarılıp boynumdan öptü.
"Odayı karıştırmışsın belli" derken üstümde ki kıyafete baktı hâlâ onun gömleği üzerimde duruyordu.
"Adrien aşağıda tek mi?"
"Gönderdim." dedikten sonra elimi tutup büyük rafa doğru götürdü ve benim az önce bundan kapı açılmaz dediğim bir ansiklopediyi hareket etirdiğinde raf önce içeri sonra da yana gitti ve kapı açıldı.
Ekrem bunu nasıl biliyordu?
"Oha" dediğimde sırıtıp "Burada bir şey yok aslında" deyip içeri girmemizi sağladı içeri diğer gizli odaya kıyasla aşırı küçüktü çünkü içerisinde sadece silahlar ve daha önce görmediğim türde bombalar ve ateşli mühimmat vardı.
Ağzım bir karış açılmışken beni omuzlarımdan tutup girdiğimiz kapıya çevirdi ve kapanan kapı ardında duran koca bir tabloda duran portrem ile daha çok şaşırdım.
Fotoğrafta gözlerim kapalı ve gülümserken Mourir de resime hayranlıkla bakıyordu. "Fransa'da yaptırmıştım." dedikten sonra benden cevap bekledi ama ben anın şokuyla sadece tabloya bakabiliyordum.
O kadar güzeldi ki.
"M... Aşkım b- burası çok güzel."
"Burayı güzel yapan bu tablo" derken kolu belime dolandı ve boynumdan öptü.
Kendini bana yasladığında beni tabloya yapıştırıp önümü bedeniyle kapattı. "Peki sen burayı neden arıyordun? "
Korku tüm bedenimi sardığında geri de çekilemiyordum çünkü zaten duvara yapışıktım ve üstümde kararmış gözlerle bana bakan koca cüsseli biri duruyordu.
"Yanlışıkla gi-"
Gözlerini kapatıp "Yalandan nefret ettiğimi biliyorsun" diye sert bir tonda konuşurken ben eriyip gitmenin bir yolunu arıyordum.
Yandan çıkacağım sırada elini önüme koydu.
"Gizli odayı aramanın bir sebebi olmalı." üstüme daha fazla eğildiğinde de nefesini yüzümde hissediyordum ama ona bakamıyordum.
"Sadece"
"Sadece ne? "
Korkumun bir diğer sebebi ise Mourir'in arkasında yüzlerce silahın duruyor olmasıydı ve bu aşırı tedirgin ediyordu.
Aklıma söyleyecek hiçbir şey gelmediğinde Mourir'i itip odadan çıkmaya karar verdim ama girişimim başarızlıkla sonuçlandı çünkü yerinden dâhi oynatamamıştım.
"Mourir ne oluyor? Çekil önümden, yanlışlıkla girdim ve güzel bulduğum içinde odayı gezmek istedim. "
Bu sefer önümden çekildi ve ben ana odaya geçtiğimde diğer kapıyı kapatıp ardımdan yürüdü ve ben bakışlarının sırtımı dediğini biliyordum.
"Maya yukarı bak" dediğinde durup göz ucuna tavana baktım ve Mourir'in eli kafama geldi ve başımı bir yöne çevirdi o an kamera ile göz göze geldim.
Resmi olarak sıçmıştım.
Tüylerim diken diken olmuştu ama belli etmemeye çalışıyordum çünkü yakalanamazdım, yakalanmamalıydım.
Mourir'e dönüp "Bak gerçekten kötü bir amacım yoktu." dediğimde belimden tutup çalışma masasının üzerine oturttu ve dinlemeye devam etti.
"Başta gerçekten bu odayı yanlışlıkla buldum ama içeri girince diğer gizli oda gibi bir dolap gördüğümde bunda da vardır deyip işte oda da kitapların arasında odayı açabilecek bir şey aradım, sen gelince de kızarsın diye de söyleyemedim."
Tek nefeste söylediğim şeyden sonra başta aklıma küçük kasa gelse de onu görmediğini umduğum için o konuya girmek istemedim.
Mourir'in elleri bacaklarımda gezindikten sonra bacaklarımı aralayıp araya yerleşti. "Benden habersiz bir şey yapma."
"Yapsam da affedersin ama değil mi? "
Sırıttı. "Her şeyi değil".
Elimi gömleğine uzatıp düğmelerle oynarken "Mavi Kartları gönderen kişi bulmak için bir şeyler yapsam? "
"Başarısız olmadığın sürece affederim."
Yani babasıyla konuştuğumu öğrendiğinde kızacak ama mavi kartları göndereni bulduğum için affedebilecek.
Harika bir haber.
Eli bacağımdan yukarı çıkarken gözlerini benden ayırmıyordu. Parmakları iç çamaşırıma geldiğinde başım istemsizce geriye düştü ve ona yaslandım.
"Nikah için gün aldım. " dedikten sonra elini kaldırıp gömleğinin düğmelerini çözmeye başladı. "Buna gerek yoktu biliyorum ama annen her şeye çok dikkat ediyor."
Gömleğin düğmeleri bittiğinde bakışları yüzümden ayrılıp çıplak kalmış bedenime döndüğünde bir utanç dalgasıyla ona sokuldum.
"25 Haziran"
Ona baktığım da "Tarihi 25 haziran" diye de ekledi.
Sadece 2 ay kalmıştı evlenmemize yıllardır beklediğimiz şeyin gerçek olmasına yalnızca 2 ay kalmıştı.
"Sana dokunmak istiyorum ama kıyamıyorum, sadece izliyorum. "
Gömleği kollarımdan da çıkarıp attığımda elini tutup üstümde gezdirdim.
🌺🌺🌺
2 Hafta Sonra
Mourir ile yaşamaya o kadar alıştım ki annem beni eve geri çağırdığında bıyık bir boşluğa düşmüştüm.
Her şeyiyle harika 2 hafta geçirmiştim.
Hatta arttırıyorum. Hayatımda ilk defa bu kadar uzun süre hiçbir kötü olay yaşamadan mutlu kalmışımdır.
Evlendiğimizde de böyle olucaksa ben nikah tarihini öne bile almak isterim.
Ama ufak bir sorun var hatta sorun değil minik bir pürüz.
Ben bu 2 hafta içerisinde Ekrem ile bayağı ciddi konuştum ve gerçekten Mourir'i sevdiğine inadım ve inanıyorum.
Gerçekten de oğlunu istiyor çünkü yalnız ölmek istemiyormuş.
Bu yüzden ona yardım edip ikisinin arasını yapmak için elimden geleni yaptım ve küçğk kasadan çıkan doğum belgelerini ona götürdüm.
Başka bir kopyasını da çıkarıp Mourir'in kasasına geri yerleştirdim.
Bir kaç belge daha götürdüm ve yine de güven duymadığım için onların da birer kopyasını çıkarıp doğum belgesinin aksine kopyasını Ekrem'e verdim.
Belgeleri hazırılayıp Mourir'in karşısına çıkacağını söyledi ve o buluşma bu geceydi.
Tekrar bir şirket lansmanı vardı daha doğrusu bu sefer ki bir maskeli balo.
En sevdiğim, en sevdiğim.
Çok eğlenceli olacağını umuyorum.
Sadece aile ile gitmemek için Çağla, Ecrin, yırt dışından yeni dönen Kaan' ve Can'ı davet ettim çünkü neden olmasın.
Lucas, Burak ve Merak tabiki de geliyor ve ben bu fırsatı hem Burak ile barışmak hem de Burak'ın eski neşesini geri getirmek için çabalayacaktım.
Mourir ile bugün hiç konuşmadım çünkü beni ilk gördüğünde şaşırmasını istiyorum ve babası ile karşılaşacağı sürprizini ağzımdan kaçırmamak için konuşmamak daha iyi olucaktır.
Aynadan son kez kendime bakıp ayağa kalktım.
Yüzünde maske olacağı için hafif bir göz makyajı ile tüm makyajımı tamamlamıştım.
Siyah, uzun, her zaman olduğu gibi transparan ve yırtmaçlı bir elbise bir de bu elbiseye uygun zarif uzun dantel detaylı eldiven takmıştım ve gümüş bir kolye ile hazırlığım bitmişti.
Mourir, uyumlu olmamız için maskeleri bir tasarımcıya yaptırdığı için ben seçememiştim. Ama onun zevkine güveniyorum.
Yalnızca maskelerin kırmızı-siyah olduğnu bildiğim için Louis Vuitton yerine Louboutin Heels seçtim.
Muhtemelen Mourir onu giymiştir.
(Mourir-Maya)
Ben kapıyı açtığımda Hazar da açılan boşluktan içeri girdi.
Siyah bir takım elbise ile gözünde ki gözlüklerini çıkarıp "Selam şekerim, gidelim mi? " dedi ve elimi tuttu.
İşte benim eğittiğim erkek böyle olur. Gelecekte evleneceği kadın çok şanslı olucak çünkü bir centilmen yetiştirdim.
"Abimler ne zaman geldi? "
"Ohooo biz çoktan geldik" dedikten sonra işaret parmağıyla beni gösterdi. "Sen burada oyalanırken aşağı da neler oldu neler. "
Garip bir heyecanla odadan çıkarken "Anlatamayacak mısın? " diye sordum ve Hazar sahte bir hüzünle "Sözde mutlu bir haber verdiler. "
"Sözde? "
"Aşağı da öğrenirsin arı" dediğinde bir an Mourir'e dönüştüğünü düşündüm.
Bu aralar fazla yakınlar.
"Ama ben senden dinlemek istiyorum. "
Başta ofladı, sonra derin bir nefes alıp yumruğunu sıkarken "Anlatamam ama ipucu verebilirim. "
"Peki, ver bakalım. "
"Tahtım devriliyor be güzelim, artık tahtımda gözleri var."
Hiçbir şey anlamadım. Ama nedensizce komik geldiği için güldüm ve Hazar buna alınarak "Komik bir şey söylemedim. " dedi tek kaşını kaldırarak.
Anında gülümsememi silerken aşağıya inmiştik ve herkes yüzünde bir tebessüm ile Clara ve abimle konuşuyordu.
Hâlâ anlamadım ne olduğunu.
Koltuğun yanından aldığım kırlenti tutup abimin suratına fırlattığımda havada yakalayıp geri suratıma fırlattı ve ben görmediğim için yüzüm ile buluşan kırlent yüzünden koltuğa düştüm.
Abim kahkaha atarken ben yüzüme çok bi' makyaj yapmadığım için çokta üzülmemiştim.
"Ee Hazar niye sinirli" dediğimde Babam merdivenlerden inerken "Torunumu üzmeyin demiştim" diyerek o da ortama giriş yaptı.
Abim ayağa kalkarken yıllardır olduğu gibi gülümsemesi yerini ciddiyette bıraktı. "Maya'yı almaya geldik Baba." dedi ve annem araya girerek "Clara hamileymiş, Hazar onun için üzgün" dedi.
Ha, devrilen taht bu taht mı?
İçimden kahkaha atarken babam, abim ve Clara'ya sarıldı ve tebrik ettikten sonra ben Clara'ya sarıldım ve kulağıma "kız olursa sana benzesin istiyorum." diye fısıldadığında içimden geldiği gibi "Bunun da erkek olacağını hissediyorum" diye cevap verdim.
Clara kocaman bir gülümseme ile benden ayrılırken abim kolunu omzuma attı. "Bugün çok mutluyum"
"Bebek haberi için mi? "
"Yok, o da var ama bir şey daha var. " diye fısıldadığında ona döndüm ve kafamı "ne" dercesine salladım.
"Bugün maskeli baloya, senin çirkin suratını daha az görücem onun için seviniyorum." dediğinde onu itip ensesine yapıştırdım.
"Pisliksin" dediğimde kafama vurup "Düzgün konuş abinim ben" diyerek övünerek Clara'nın yanına oturdu. Annem ve Babamın yokluğumu fırsat bilerek karşımda öpüşme yeni başladılar.
Ayıp, gerçekten ayıp.
Aile var burada, masum düşüncelerimin katilleri.
Az önce çalan kapıdan Mourir geldiğinde ekip tamamlandı diye düşünürken ardından Çağla, Kaan ve Ecrin de girdi.
Ben Mourir'e sarılırken Lucas ve Burak da içeri girdiler.
Abim ayağa kalkmadan arkasını dönüp "Çıkalım" dedi ve tekrar Clara'yı öperken ben Mourir'e döndüm ve o an onun arkasında gözüme iki kişi takıldı.
Ecrin ve Lucas. Ecrin kollarını bağlamış bizim evden çıkmamızı beklerken Lucas onun hemen arkasında durmuş kollarını arkasında bağlamış ve bir şeyler söyledikten sonra benimle göz göze geldi ve Ecrin'in yanından ayrılıp Burak'ın yanına geçti.
Oha, benim için şuan, birlikte olmuşlar gibi bir şey oldu.
Ama Lucas ile yakışırlar. Lucas'ın sarışın karizması denen bir karizması var ve Ecrin de çok sevmesem çok güzel.
Mourir benim baktığım yere bakıp "Hayırdır" diye sorduğunda kollarımı boynuna dolayıp "Lucas ve Ecrin yakışıyorlar sankii"
Mourir sırıtarak Lucas'a bir bakış attı sonrasında bana bakarak kulağıma "Lucas'ın robot olduğundan şüpheleniyorum. Yıllardır beraberiz ve herhangi bir kadınla samimi bir şekilde sohbet dahi ettiğini görmedim. " diye fısıldadı.
Ellerimi çözüp yanından uzaklaştığımda tek kaşı kalkmış şekilde bana baktı.
"Ne dedim ben şimdi"
"Hepsi hayatlarını bir kadın alıyor ama sen" dedikten sonra daha da uzaklaşıp gidip Kaan ve Çağla'nın yanına oturdum.
Burak'ı soruyorum hayatına giren tek kadın Meral, Lucas'ı soruyorum hayatına hiç kadın girmemiş diye biliyor ama onu sorunca isimlerini bile bilmediği kadınlarla birlikte olduğunu söylüyor.
Tamam bunu direkt olarak söylemiyor ama benden önce onlarca kadın varmış.
Mourir sıratarak abimin yanına oturunca bende Kaan ve Çağla'ya döndüm.
"Sen niye haber vermeden gidiyorsun? "
"Haber verseydim havalimanına gelir miydin?" diye sorduğum soruyu bana yöneltti Kaan.
"Gelirdim"
"Gelmezdin hatta arttırıyorum unuturdun."
"Saçmalıyorsun" dedikten sonra kollarımı göğsümde bağlayıp arkama yaslandım.
Niye unutayım, tamam B12'im var çoğu şeyi unutuyorum ama en yakın arkadaşlarımdan olan birini unutmazdım -herhalde-.
"Beni de çok merak etmemişsiniz, ben gittikten iki hafta sonra yokluğumu fark etmişsin. " dediğinde gülme tuttu çünkü doğruydu. Bunu unutmuştum ve nişan günümde ortalıkta olmadığını fark etmiştim.
Çağla da her şeyi anlatmış, rezil oldum.
"Sen yokken çok şey oldu, nişanımı kaçırdın, yeni kartlar geldi, ben Mourir'e taşındım falan filan" dediğimde Kaan kadın gibi "Aaa" deyip bacağıma vurdu ve taklide devam ederek "Baştan anlat gızz" dediğinde ben kahkaha attım ve Mourir ters ters bize baktığında Kaan da utanıp normal hâline döndü.
Lisede ki hâlinden eser kalmamış ama olgunlaşmış.
"Nişan günü ben hazırlanırken o maviş benim pencereden çıktı ve bana silah doğrulttu" dediğimde Çağla araya girip "Aşağıya silah sesi geldiğinde zaten hepimiz yukarı çıktığımzda adam kaçmıştı ama Mourir onu omzundan vurdu."
Böyle de anlatılmaz ki ama ya.
Ben derim bir nefes alıp Burak olayını atlayarak yeni bir olaya girdim. "Kart bırakmıştı odama ya işte orada da yine evlenmenize izin vermem gibi saçma sapan şeyler yazılmıştı." dediğimde Çağla tekrar kendi hikâyesiymiş gibi anlatmaya başladı.
"Hayır, niye evliliğe karşıyor ki." sonra zaten onu dinlememe rağmen kolumu sürtüp "Senin annen gibi, ağzı açılıyor evlenmeyin diyor" diye kahkaha attı.
Annem de arkadaydı.
O kahkaha atarken ben de çaresizce gülümsedim ve herkes ona baktığında yüzü düştü ama annem her şeyi duymuştu.
Annem sabır dileyerek yanımıza otururken ben de söyleneni düşündüm ve saçma geldi.
Çağla aslında kötü biri değil yalnızca saf ve nerede ne söyleyeceğini bilemeyecek kadar heyecanlı.
Mourir'e telefon geldiğinde ayağa kalkıp "Hadi" dedi ve herkes kalkarken ben oturduğum için gelip elini uzattı.
"İstemez" deyip kendim kalktığımda yanıma yaklaşıp kulağıma "Herkesin içerisinde, kucağımda arabaya gitmek istemiyorsan trip atmayı bırakmalısın."
"Saçmalama" dediğimde yanağımdan öpüp elimi tuttu.
Hazar da söylene söylene önümüzden geçerken abimin önünden geçerken bize dönüp "En azından siz bana ihanet etmiyorsunuz" dedi ve tekrar arkasını dönüp koşarken abim kahkahalarla gülmeye başladı.
Dışarı çıktığımızda Mourir arabadan mat siyahlıkta bir kutu çıkarıp iki maske çıkardı.
(Kanalda sizin tarafınızdan seçilmiştir)
Herkes kendi arabasına binerken Lucas'ı tekrar Ecrin'in yanında gördüğümde aptal bir şekilde sırıttım.
Olmuşlar olmuşlar.
Kaan ise yıllardır olduğu gibi motoruna atlamışken Burak da kumam olduğu için tabi ki bizim arabada geliyordu ama bu aralar ona kızamazdım.
Mourir arabayı çalıştırdığında Burak telefonuna girdi ve ben de aklıma gelen ilk şeyle Mourir'e döndüm.
Tiktokta olan çilek tarlası akmını deneyecektim.
"Aşkım bir sorucam"
"Senin bu cümlenden hep korkuyorum. Sor"
Kendimi biraz daha ona çevirip "Şimdi " dedim ve gülümseyerek "Diyelim ki"
"Evet" diye mırıldandığında "Sen böyle açlıktan ölmek üzeresin tamam mı? "
"Böcek mi oldun bu sefer" dediğinde omzuna vurup "Bu öyle birşey değil" dedikten sonra nefes alıp devam ettim.
"Bir yoldasın, açlıktan ölmek üzeresin ve yürüyorsun sonra bir tarlaya denk geliyorsun" dediğimde Burak kıkırdadı çünkü Meral ona bunu denemişti.
"Ne karıştırıyorsunuz bilmiyorum ama Eee" diye devam etmemi istedi.
Mourir çilek yemeyi severdi eğer yanlış bir şey bir cevap verirse muhtemelen çilekten soğuyacak.
"Tarla çilek tarlası, yaşlı bir adam yetiştiriyor ve bunları satıyor ama o an orada değil."
"Ee? "
"Sen çilek yer miydin? " dedim kendimi gösterip gülümseyerek, çünkü kafasının karışmasını istiyordum.
"Açlıktan ölüyorum ve yolda tarla buluyorum ne kadar da saçma bir soru lan bu? "
"Saçma değil Mourir, cevap ver. Yer miydin yemez miydin? "
Yerim diyenlerin aldatma olasılığı daha fazlayken yemem diyenlerin aldatma olasılığı yok denecek kadar azmış.
"Zaten yürüyorum, yani yürüyebilirsem yemem dayanırım. " dediğinde Burak "oha" diyerek aradan bize yaklaştı.
Mourir yanlış cevap verdiğini düşünsün diye "yemezsin haa" diyerek başımı salladım ve devam ettim.
"Diyelim ki yedin."
"Yemem."
Tekrar onu ve içimdeki mutlu çocuğu susturup "Diyelim ki yedin. " dedim ve o cevap vermeden "Kaç tane yersin? "
Burak buna doyana kadar yerim demişti ve Meral dayanamayıp tokat atmıştı.
"Lan bana niye zorla yediriyorsunuz? "
"Aşkım soru böyle, kaç tane yerdin? "
Burak tüm ciddiyetini toplamış Mourir'in söyleyeceklerini dinliyordu.
"Bak yemem, açlıktan ölsem beni çilek mi doyuracak yani ama illa yiyeceksem de sadece yanıma alırım ve lazım olursa kullanırım"
Burak "Vay anasını" derken arkasına yaslandı ve dinlemeye devam etti.
"Ya yemek zorundasın"
"Ya yemiyorum kardeşim, alırım bir kaç tane yanıma alırım hatta yanıma da almam orada tarla varsa evde vardır, girer evin kapısını çalar oradan yemek isterdim."
Hayır, öyle bir cevap verdi ki böyle bir cevap yok.
Şoklardayım.
Burak'a dönüp "Tıkandım" dediğimde Burak da donmuştu "Ben hiç bilmiyorum, ben zaten en başta elenmiştim." diyerek güldü ve Mourir hâlâ anlamamıştı.
"Tamam geri alıyorum. Ev falan yok onu unut. Sen diyelim ki 2 tane çilek yedin ve yaşlı adam geldi ve sana niye yedin diye bağırmaya başladı."
"Yemedim niye zorla yediriyorsunuz lan" diye bağırdığında korkup susmak yerine "Cevap ver işte ne zorluyorsun? " diye üstüne bağırdığımda sessizleşip "tamam" dedi.
Adam ol.
"Ne yapacaksın"
"Çıkarır parası neyse veririm bir daha bağırırsa çakarım suratına"
"Geri alıyorum sen yine açlıktan ölüyorsun, yine gelirken bu sefer tarlanın etrafına çit sarılmış ama bu sefer çok daha açsın ve bir şey yemek zorundasın." dediğimde delirmiş gibi gülüp devam etmemi bekledi. "Çit aşıp çilek yer miydin? "
Burak buna da evet demişti ama çit uzun olursa gitmem demişti. Çit burada nefsini korumak oluyor. Nefsini terbiye edebiliyor mu edemiyor mu geçerse edemiyor ama geçmezse ve kalırsa edebilir miş.
"Ya aşkım, Maya'm lütfen mantıklı düşün ben açlıktan ölüyorum zararı yürüyorum nasıl çiti aşayım."
Bu niye bu kadar mantıklı cevaplar veriyor.
"Aşar mısın aşmaz mısın"
"Aşmam"
Bunu da kendi mantığı doğrultusunda geçti.
Soru bittiği için bir şey daha eklemek istiyordum çünkü garip bir atmosfer oluşmuştu.
"Yaşlı adam geldi ve senin yediğini düşündüğü için gelip yine sana bağırıp çağırdı ne yapacaksın? "
"Sikerim artık onu da tarlasını da " dedi ve geldiğimizi gösterdi.
Yaşlı adam da burada ben oluyordum. Hikayede bile beni bulup sikerdim dedi ya ben daha başka bir şey demek istemiyorum.
Gelip kapımı açtığında trip atmak için fazla müsait bir ortam oluşmuştu ama sınavı geçmişti.
Onun kolunu girip girişe yürüdüğümüz de "Bu test aslında bir aldatma testiydi" dediğimde yerinde dönüp şokla bana baktı.
"Tarla ile aldatma ne alaka? Bunu ne zaman uydurdunuz? "
"Uydurmadım, psikologlar tarafından yszılmış bir hikaye bu"
"Adamlar sarhoşken bir şeyler karalıyor sizde inanıyorsunuz."
İçeri girdiğimizde artan müzikle etrafa hayranlıkla bakınmaya başladım.
Eski bir banka binasından dönüştürülmüş bu lüks mekân, bu gece sıradan bir toplantı salonu olmaktan çıkmış, adeta bir maske balosuna dönüşmüştü. Kristal avizelerden sarkan ışık, zemindeki parlak mermerde yankılanıyor, şampanya kadehlerindeki altın sarısı yansımalarla dans ediyordu.
Girişte, kırmızı halı misafirleri karşılıyor, fotoğraf makinelerinin flaşları havada patlıyordu. Medya buradaydı—kameralar, en prestijli iş adamlarını ve gölgelerin arasına karışmış güçlü figürleri yakalamaya çalışıyordu. Gazeteciler, ellerindeki not defterlerine hızlıca bir şeyler karalıyordu ve Mourir'in en nefret ettiği şey kameraların sürekli etrafta olmasıydı.
Salonun ortasında, büyüleyici bir orkestra sahne almış, hafif tempolu klasik müzik mekânın içine tatlı bir gerilim yayıyordu.
Bana kalsa bir mezdeke ile etrafa neşe yayardım.
Kadınlar, şık gece elbiseleri içinde, elmaslarla süslenmiş maskeleriyle salonun içinde süzülüyor -hepsi birbirinden güzeldi-; erkekler, özel dikim smokinleri ve koyu renk kravatlarıyla birer satranç taşı gibi dikkatlice konumlanıyordu.
Burada ki her şey yüzlerce kez planlanmıştı.
Fakat burada herkesin bildiği bir şey vardı: Bu bir balo değil, bir güç gösterisiydi. Altın varaklı koltuklara yayılmış iş adamları, pahalı içkilerini yudumlarken derin sohbetlere dalıyor. Masaların üzerindeki zarif porselen tabaklar ve gümüş çatal bıçaklar, bu dünyada yalnızca bir dekor görevi görüyordu; çünkü herkesin asıl açlığı, güç ve kontrol içindi.
Mekânın arka tarafında, özel bir VIP alanı oluşturulmuştu. Perdelerle çevrili bu bölümde, asıl kararların alındığı, maske ve smokinlerin ardında gerçek yüzlerin belirdiği bir toplantı sürüyordu.
Gazetecilerin girmesi yasaktı, ama meraklı gözler, kapının aralığından içeriyi görmeye çalışıyordu.
Bir sonra abim, Mourir, Burak ve Lucas VIP alana gittiler geriye kalan kadınlarla burada beklemeye ve sohbet etmeye başladı.
Hepsi yine sıkıcı, kalıplaşmış konularda konuşurken gazeteciler dışarı çıkardı ve toplantının bittiğini gösteren görevli perdeleri açtı.
Gece ilerledikçe şampanya yerini koyu viskilere bıraktı.
Diğer kadınlar gibi ben ve Clara da oraya doğru ilerlerken gözüm salonun ucunda duran Ekrem'e ve konuştuğu adama takıldı.
Gelmişti yani birazdan ya batıcaktım ya da çıkacaktım.
Mourir'in yanına oturduğum da Clara'da abimin yanına baş koltuğa ilerledi.
Abimin babamın işlerinin başına geçmesinden nefret ediyorum. Biz yıllarca bundan şikayet ettik, çünkü ailemizi görmüyorduk şimdi ise abim orada oturuyordu.
Mourir ise farklıydı o böyle mafyacılık oyunlarına bulaşmazdı daha açık hareket eder, ve süslü cümleler ile tehtid yaymak yerine bir gece ansızın gidip öldürmek onluktu ama şuan abim mi daha avantajlı yoksa Mourir mi bilmiyorum.
Etraftaki garip görünen çoğu adamla bende iş anlaşması yapmıştım bu yüzden çekinmeden oturabiliyordum ve yakında ben de abimin yanına geçecektim.
Mourir kolunu belime sarıp beni daha da kendine yakınlaştırdı ve boynumdan öptüğün de garip bir utançla uzaklaşmaya çalıştım ama kaçamadım.
"Tarladan devam et, nasıl oluyor? "
"Bak çilekler orada kadınları gösteriyordu"
"Yemedim yani, ne diye zorla ağzıma sokuyordunuz? " diye fısıldadığında gülümsedim ve ayaklarımı üst üste atarken "Şansımı denedim. Neyse çit senin nefsini gösteriyordu onu da geçtin. Ama"
"Ne aması zaten bu kadar sormuştun" dediğinde kendini dikleştirip "değil mi? " diye de destek aradı.
"Bir yerde kaldın"
"Kalmadım, seni aldatmam ben."
"Sen o yaşlı adama para uzatıp bağırdın"
"Hakketti" dediğinde ayağımla ayağına vurdum. "Bana bağırdın" dediğimde güldü ve başını eğdi "sen yaşlı adam mıydın yani? " dedi başını kaldırmadan ve ben "evet" dediğimde bana bakıp "Hakk etmiştin, yemedim diyorum, zorla yedirip yedin diyorsun"
"Sen bana bağırdın ama bu gerçekte de var. Ve sen onu yeseydin seni gerçekten öldürme ihtimalim vardı. "
"O değil de, sonda bana küfür ettin" dediğimde kaşını kaldırdı. "Tarlasını da sikiyim amcasını da dedin" dediğimde sırıttı "evde olacakları fragman geçmişim küfür değil bu"
Geriye yaslanıp açığa çıkan bacağımı kapatıp "Düzgün giyin artık, her yerin ortada yine. "
"Davette ne giymemi bekliyordun? "
"Daha kapalı bir şey" dedikten sonra yırtmacı kapatmaya devam etti. "Tek sorun yırtmaç değil ki" dediğimde gözleri üstüme kaydı.
"Maya yapa şunu, delirtme adamı düzgün şeyler giy."
"Güzel olmamış mıyım? " deyip parmağımı çenesinde gezdirdiğimde "İşine gelince etrafı bahane ediyorsun insanların içinde yaptığına bak" diye söylenip bana bakmayı keserek eriye yaslandı.
Erkekler maskelerini çıkarmıştı ama kadınlar da hâlâ maske varken Mourir çözmek için uzandığında geri çekilip izin vermedim. Yakışmıştı ve kombinim bozuluyordu.
Bir süre daha Mourir'i çileden çıkarmak için uğraşırken kapıya kitlendi ve abim de aynı şekilde oraya bakarken döndüğümde Ekrem ile göz göze geldim.
Abim onun bize yaklaştığını görünce ayağa kalktı. "Oğlum, görüşmeyeli uzun zaman oldu."
Mourir yumruğunu sıkıp ayaklanırken abim bizi dışarıya çıkarıp "burada konuşun. İçerisi olmaz" diyerek arkaya ilerletti.
Ben, Mourir'in yanında yerimi alırken Ekrem'in yanına bir adam yaklaştı ve iç cebinde polis kartını çıkarıp gösterdiğinde hepimiz şok içerisinde izlemeye başladık.
Planda polis ile alakalı bir şey yoktu sadece konuşması gerekiyordu.
Polis, Ekrem'e bir dosya uzatınca pis pis sırıttı. "Oğlum gerçekten böyle karşılaşmamız bir facia gibi görünüyor ama değil. " dedi ve dosyayı uzattı. "Şirketime sahip çıktığın için teşekkür ederim" dediğinde hiçbir şey anlamadım.
Ne şirketi, konu şuan neden aile değil.
"Ne saçmalıyorsun sen, bunu nasıl üstüne geçirdin." diye bağırdı Mourir ve Ekrem beni işaret etti. "Ufak bir yardım aldım"
Şirket için miydi bunca çaba?
Ortamda bulunan herkesin bakışları beni buldu ve ben yok olmayı diledim.
Evvet, bir bölümün daha sonuna geldik ve ben yine kaçarotiiii
kendinize iyi bakın.
Kanala katılarak oylamalar, alıntılardan haberdar olabilirsiniz
https://whatsapp.com/channel/0029Vb2qjA505MUdjFdXHb1T
bu bölümü ChatGptye atIp içersinde ki linki aktifleştir derseniz size linki verir kolaylıkla katılabilirsiniz
ya da karekod okutabilirsiniz
HERKESİ BEKLİYORUMM.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
82.59k Okunma |
8.89k Oy |
0 Takip |
65 Bölümlü Kitap |