Beğeni ve yorum yapmayı unutmayın. İyi okumalar dilerim. ❤️
〢 ╹ ╻ ╷
Kadere inanır mısınız? Aşka inanmayan ben ilginçtir ki kadere inanırdım. Olaylı tanışmamızdan bugüne kadar geçen süre de Koray Abiyi bana getiren, beni ona getiren şey kader miydi? Kafamın sislerle kaplı olduğu durum bir kenarda dursun, dudaklarım pürüzlü avcun içine baskı uygularken bunları düşünüyor olmam çok garipti.
Ne o elini çekti ne de ben dudaklarımı. Zamanın durduğu bir arafın içine düşmüş gibiydik. Gözlerim sıkı sıkıya kapalı ve açmaya niyetim yoktan ziyade yorgun hisseden göz kapaklarımı açamayacak kadar tembeldim.
"Gülbahar." dedi fısıltı eşliğinde. Günlük konuşmasına nazaran sesi çok yumuşaktı.
"Gülbahar, kendine gel." dedi bu sefer daha kararlı daha sertleşen bir tonda. Elinin üzerindeki elimi, boşta kalan eliyle kavrayıp elinden uzaklaştığında hiç vakit kaybetmeden dudaklarıma değen elini hızla çekti.
Dudaklarıma esen soğuk rüzgar yordamıyla gözlerimi yavaşça açtım. Karşımdaydı fakat benden birkaç adım uzağa kaçmıştı. Tek eli şakaklarını ovuyor ve kaşları ölümüne çatıktı.
"Neden çektin?" diye sorarken dahi mantıksal düşünemiyordum. Aklım tamamıyla mantığa ters sorular sormakta kararlı gibiydi.
Yüzümü baktı, gözleri kısa saniyeliğine dudaklarıma kaysa da anında gözlerini, gözlerime çevirdi. "Bu olanları sarhoşluğuna veriyorum."
Parmağımı havaya kaldırıp sallarken ayıplarcasına cıkladım. "Bu olmadı işte. Bu hiç olmadı." deyip parmağımı göğsüne bastırdım. "Filmde kadın elini öpüyordu ve adam karşılık veriyordu. Bu yaptığın klişelere aykırı!" diye bağırdım.
Etrafına bakınıp göğsüne dokunan elimi baskı uygulamadan kendinden ittirdi. "Gülbahar, yeter."
Konuşmak için dudaklarımı aralamıştım ki arkamdan gelen tanıdık bir sesi işitmemle ağzım geri kapandı. Yüzümü döndürmemle Hilal'in koşmaktan dağılmış saçlarını, şişip inen göğsünü yarım yamalak gördüm.
Gözlüğümün gözümde olmamasından ötürü mü bulanık görüyordum yoksa ayakta zor duruşumdan ötürü bir o yana bir bu yana hafif hafif beşik gibi sallanan bedenimden miydi kestiremiyordum.
"Her yerde seni arıyordum kızım ya!" diye hem öksürüp hem konuşmaya çalıştığında bulanık gören gözlerimi kıstım ve sırıttım.
"Eee burdayım işte." deyip parmaklarımla kendimi işaret eder etmez dengemi bir kere daha kaybetmenin eşiğindeyken omuzlarıma sabitlenen iki iri elin sahibi olan Koray abiye baktım.
Yüzünün aldığı şekli tam seçemediğimden kafamı Hilal'e döndürdüm. "Sen niye geldin ki şimdi?"
Yüzünü tam seçemiyor oluşum gözlerinden çıkan aleve mani değilmiş gibi görünüyordu. Gözlerimi kısıp sanki ufuğa bakar gibi baktım görüşümü netleştirmek için. Hatta birkaç adımla yanına ulaştım. Omuzlarımdaki ellerden kurtulmuş oluşumla yine sendelesemde umursamayıp "Hilal, senin gözlerin yanıyor." dedim.
"O gördüğün yangın öfkemden geliyor seni de yakmadan evvel düş önüme de eve gidelim." diye çıkıştı.
Kolumdan tutup bedenimi bedenine yasladığında otomatik olarak kafamı göğsüne koydum. Gözlerimi artık açık tutmak zor hale geliyordu.
"Koray abi, bu gece olanlar aramızda kalırsa sevinirim." diyen Hilal'in sesini duyuyordum ama ne cevap verebiliyordum ne de gözlerimi açıp etrafıma bakınabiliyordum.
"Sıkıntı yok, siz gidin hadi geç oldu."
"Sağol abi, iyi geceler."
"Size de."
Uzaklaşan adım seslerini duyar duymaz bedenimi sarmalayan Hilal'in ellerini hissettim. "Allah'tan annem erken uyuyor. Yoksa naneyi yemiştik." diye söylenip "Gülbahar seni eve kadar sürükleyemeyecek kadar yorgunum bu yüzden sakın uyuyayım deme." dediğini ve bir kolumu boynundan geçirip belime sarılarak adım atmasına karşılık verdim. Gözlerim önümü biraz görecek kadar açılmıştı.
O an aklımdan geçen tek şey, filmin yarıda kalması oluşuydu...
╏ ║ ╎ ┇
Eğer bir dilek hakkım olsaydı o hakkı dün geceyi yaşanmamışçasına silmek için kullanırdım. Bilhassa uyandığımdan beri beynimin içi dün geceyle doluydu. keşke sarhoştum hatırlamıyorum bahanesi benim üzerimde de çalışıyor olsaydı da ben o haltları yediğimi hatırlamıyor olsaydım. Adamın avcunu öpmüştüm. ÖPMÜŞTÜM!
Yanı başımda oturan Hilal'in bana katlanma kotası dolmuş olacak ki elime sertçe vurdu.
"Yeme şu tırnağını."
O söyleyene kadar stresten tırnaklarımı yediğimi bile fark edememiştim. Alelacele gözlerimi ona döndürdüm. "Hilal ben ne yapacağım? adamın yüzüne nasıl bakacağım?" derken yüzümdeki telaş sesime yansımıştı. Dün gece yaşananları Hilal'e anlattığımda ilk birkaç dakika benimle dalga geçmiş sonra benim utançtan ağladı ağlayacak sıfatı eşgalimi görünce de dalga geçmeyi bırakmıştı.
Gayet rahat bir tavırla koltukta bağdaş kurdu. elindeki televizyon kumandasını ustalıkla bir tur döndürüp bana baktı. "Abartıyorsun artık. Adamda sarhoş olduğunun farkındaydı bu kadar kasma."
içim içimi yiye yiye "Çok utanıyorum."
"Utanman normal sonuçta hiç yapmadığın bir şeydi. Bir erkeği, erkek gözüyle görüp ilk kez o tepkileri vermen açıkçası beni de şok etmedi desem yalan olur. söz konusu sen olunca insan inanamıyor."
"Bilerek yapmadım." diye nedendir bilmiyorum koruma kalkanlarımı devreye sokmuştum.
Bıkmışçasına nefes alıp verdi ve bütün gövdesini bana döndürerek ellerimi ellerinin içine aldı. "Gülbahar yeter bacım yeter. Daha fazla kendini strese sokmaktan vazgeç. İnsanlar sarhoşken olup olmadık şeylere takılabiliyor olay illa duygularla ilerleyecek diye bir kaide yoktur. Bak sen kendi ağzınla dedin izlediğin film seni o kadar etkilemiş ki sarhoşken fark etmeden kafanda dönen tek şey filmin kareleri olmuş. Yani Dünya'nın sonuymuş gibi davranmaktan vazgeçmelisin. Eğer Koray abi bu mevzuyu takmış olsaydı şu an olacağımız senaryoyu az çok tahmin edebilirsin değil mi?"
Beni ikna etmeye çalışıyordu içimi rahatlatmaya çalışıyordu biliyorum ama işte yine de rahatsız olmuştum. Ya ona karşı bir şeyler hissettiğimi düşünürse? Keza hissetmiyordum. Bunu düşünmek bile beni ölesiye korkutuyordu. Yine de üstelemek yerine bu düşünceleri rafa kaldırma kararı alarak Hilal'i kafamla onayladım.
O esnada kapı izi çaldı. Hilal ayağa kalkıp salondan çıkarken ben de son kez kendi kendime unutmam gerektiğini tembihlercesine mırıldanıyordum.
"Sen ne ayak?"
"O ne biçim bir soru öyle. Evine gelen misafiri böyle mi karşılıyorsun?"
Diyen sesleri duymamla koltuktan kalkıp salondan çıktım. Dış kapının önünde dikilen bedeni gördüğümde Hilal'in hiç haz etmediği baba tarafından akrabasının geldiğini fark ettim.
Hilal ellerini göğüs altında birleştirip yüzündeki o tiksinme belirtisiyle "Senin gibi kapitalizmin köpeği, erkek avcısı bir kadının benim fakirhanemde ne işi var sadece onu merak ettim. Normal değil mi sorum?"
Platin saçları , vizon rengi pahalı kürkü ve mini eteğiyle kapı ağzından dikilen süslü bu kadın, Hilal'in halasının üvey kızı Cemre'ydi. Hilal'in halası Nergis abla köyde yaşamaktan nefret ediyordu ve sırf şehre yerleşebilmek için çocuğu olan zengin dul bir adama kaçmıştı. Haliyle ailesiyle uzun süre küs kalmış en nihayetinde buzlar erimişti. Fakat Hilal'i bu kıza karşı hırçın yapan şey elbette olduğu konum değildi. Cemre, Hasan abiye kancayı takmış kızlardan sadece biriydi lakin o kızlardan onu ayıran asıl can sıkıcı neden ise Hasan abiye zorla sahip olma çabalarından kaynaklanıyordu. Geçtiğimiz yaz yine buraya gelip gecenin bir vakti Hasan abinin odasına kışkırtıcı bir gecelikle girmeye çalışınca ve o sırada Hilal tarafından enselenince olanlar olmuştu. Hilal kızı saçından tuttuğu gibi evden atmış başka bir akraba kaosuna davetiye çıkartmıştı.
"Babaannem çağırdı da Hasan köye gidecekmiş dedi sende onunla gel bende kıramadım tabi yaşlı kadın."
Cılız bir sesi vardı. Gözleri etrafında gezerken beni görmesiyle yarım ağız dudak büküp "Maşallah sen de ne zaman gelsem buradasın." derken bile sesinden benden haz etmediğini çok belli ediyordu. Hasan abi beni çok severdi ve hep ilgisini belli ettiği için Cemre'nin hasetle dolu bakışlarının rotası olurdum.
"Teyzemin evi?" derken bile onunla muhattap olma niyetinde değildim çünkü aşırı sinir bozucu bir tipti.
"Bırak şimdi onu da ne köyünden bahsediyorsun sen onu açıkla?"
"Bilmiyor musun baban köydeki işler aksadığı ve yetiştiremediği için ağabeyini köye çağırmış hatta yanında birkaç erkekte getirmesini istemiş ormandaki makta işi için."
Hilal ellerini serbest bırakıp dilini bir tur dudaklarında gezindirip ellerini beline attı ve bana döndü. "Görüyorsun değil mi? Sonra bana bu kız niye celalleniyor diyorlar. Abim köye gidecek taa ebesinin nikahındaki kız bunu biliyor ben en son duyanlar arasında yer alıyorum."
Sinirden gülerken Cemre daha fazla bizimle uğraşmak mı istemedi nedir topuklu ayakkabılarını çıkarır çıkarmaz içeriye girdi. o koridorda gözden kaybolurken Hilal her an üstüne atlayacakmış kavga çıkaracakmış gibi arkasından baktı.
Sonra ne olduysa askılıktaki ceketini alıp "Yürü gidiyoruz." dedi
"Nereye?" diye sorsamda bana cevap vermediğinden oflayarak askılıktaki hırkamı bir hışımla aldım ve ayakkabılarımı alelacele giydim. O ön de ben arka da ilerliyorduk.
"Hilal yavaşlar mısın bir ya! nereye gidiyoruz?"
"Abimin yanına tabiki. Sorucam ona bunun hesabını." diye yanıtlar yanıtlamaz kendi kendine konuşmaya başladı. Tabi ben de sonunda ona yetişip yanı başında yürümeye başlamıştım.
"Şuraya bak elin kokonasından öğreniyoruz olan biteni. Ama o babaannemde az değil bakma bilerek bu kızı çağırıyor abime yamalayacak elin kaşmerini." diye hem söylendi hem sövüp durdu ben ise bir şey demek yerine sadece dinledim. Hilal böyle şeyleri sevmezdi. Olayların her zaman arka planında kalıp zorunluluktan öğrenilen kişi olmayı şu zamana kadar hiç sevmedi. Aslında eskiden böyle değildi ama Cemre aile içlerine fazla girdiğinden beri kızla rekabet eder duruma gelmişti.
O söylene söylene ben ise sadece dinlemekle yetindiğim dakikalar sonunda taksicilerin meskeni olan kahvehaneye yaklaşmıştık. Hasan abi dışarıdaki taburelerden birine oturmuş karşısındaki Ali abi ile bir şeyler konuşup çay içiyordu. Etrafına bakınırken bizi fark etti. Kaşlarını sorarcasına havaya kaldırıp, oturduğu tabureden ayaklandı ve o da bize doğru adımladı. O sırada Hilal ise "Gel hele gel." diyerek ona seslendi.
"Hayırdır Hilal yürek mi yedin kahvaltıda ne bu tavırlar?" diyerek yanımıza yaklaştı.
"Yedircem şimdi ben sana bir şey. Sen niye köye gideceğini bana söylemiyorsun? Niye ben bunu fingirdek Cemre'den duyuyorum?" diyerek resmen Hasan abinin üstüne atıldığında Hilal'i tutmak için çok geç kalmıştım.
Hasan abi, Hilal'i bileklerinden yakalayıp kaşlarını çattı. Tüm kahvehanedekiler bize bakıyordu. "Hilal, sabrımı zorluyorsun sınırı aşma. Düzgün anlat ne derdin varsa?"
Hilal sinirliyken konu anlatımında kelimelerini küfürden yana tuttuğu için devreye girme zorunluluğunu kendimde bulup bir adım öne çıktım. "Biz daha demin ev de otururken kapı çaldı. gelen de Cemre'ydi. Niye geldin falan teranesi derken bu bize senin köye gideceğini babaannenizinde Cemre'yi köye çağırdığını ve seninle birlikte gideceğini söyledi. Haliyle bizim kızda bunu Cemre'den duyunca delirdi."
Hasan abi duyduğu isimden sonra yüzünün aldığı şekil birden değişti. "Şaka?"
"Gerçekler." dedim kısaca.
Hasan abi, oldum olası sevmezdi Cemre'yi. Adını bile duysa cin görmüşe bağlayıp nas felak okurdu o derece bir geri vitesi vardı kıza karşı. Cemre2nin bir ara istediğini almaya çalışıp namus meselesi ayağına yatacağı o gecede Hilal uyanık olmasaydı şu an sırf kızın adı çıkmaması için onunla evlenmiş olurdu. Bu yüzden bu iki abi kardeşin Cemre'ye karşı garezleri vardı.
Hasan abi, Hilal'in ellerini serbest bırakıp "Of babaanne of. Başıma bela mısın sen ya!" diye serzeniş ederken Hilal "Müstahak sana. Ben dedim dimi o kızın yediği haltları bizimkilere söyleyelim diye sen naptın yok ayıptır yok adı çıkar deyip susturdun beni. Aldın mı şimdi başına belayı?"
"Yav sus zaten benim derdim bana yeter. Nasıl kurtulacağım ben bu kızdan?" diye karşılık verince ben de olaya dahil oldum. "Aslında alternatif bir yol var." der demez didişen abi kardeşin suratları bana döndü. Onlar konuşmaya başlamadan "Giderken Hilal'i de al yanına. Gündüzleri sen zaten makta da olacaksın. Geceleri de Hilal ve Cemre'yi aynı odaya koydurttun mu kız zaten istediğini alamadığı için pes edip gider. Zaten biliyorsunuz oldu olası köyü de sevmiyor Hilal içinden geçer onun."
Hasan abi aydınlanma yaşamış gibi yüzüne bir nur indi. "Aferin kız civciv iyi söyledin. Bu tazıyı yanımda götürürsem Cemre istese de yaklaşamaz bana." derken yüzünde bir memnuniyet vardı.
Aynı şeyi Hilal için söyleyemeyecektim. Bana pis pis bakıyordu ve gözünün biri sanırım seğriliyordu. "Oradan bakınca benim badyguarda benzer bir halim mi var?"
Yalan yok aşırı derecede evet diyesim vardı ama dudaklarımı dişleyip susma daha cazip geldi ve tatlı tatlı Hilal'e baktım sanki daha demin onu öne sürmemişim gibi. Hilal'in tatlı şeylere zaafı vardı ve ben çok tatlıydım.
İlk başlarda bakışlarımın tesiri olmasada o çatık kaşları ölümcül zehir zemberek yüz ifadesi yumuşamaya başlayınca doğru yolda olduğumu düşünmüştüm ki aniden Hasan abiye dönüp beni işaret etti. "Gülbahar da gelecek. Gelmezse beni unut."
"Ben ne alaka ya?"
"Bu boku başıma sen sardın daha 1 dakika öncesinde, flashbacke gerek var mı yoksa hatırlamayı mı tercih edersin?" derken Hilal'in tehdidiyle omuzlarım düştü.
"Civciv, abine yap bir güzellik hadi. Bak sen gelmezsen şimdi bu Cemre'yi hakkın rahmetine falan kavuşturur sonra sen vicdan azabından kahrolursun benden söylemesi."
Bir Hasan abiye bir Hilal'e baktım. İstediklerini yaptırma konusunda ikisi de aynıydı. Hep yumuşak karnımı hedef alıyorlardı üç kağıtçılar. Somurttum hiç gitmek istemiyordum. Çünkü Hilal'in babaannesi, Hilal ve benden aşırı derece de gıcık alıyordu. Kadın bu Dünya'ya milletin başına dert açmak için gelmiş gibi bir şeydi.
"Bıktım sizden." derken aslında kabullenişimin bir göstergesiydi. Yüzlerindeki o memnuniyete aşırı derecede tüküresim olsa da yapmadım.
"Annenden izin alma işini bana bırak. Halledicem ben, siz şimdilik gidin." diyen Hasan abiyi arkadaki taksici arkadaşlarından biri çağırdığında apar topar yanımızdan sıvıştı.
Hilal, abisinin arkasından bakmak yerine bana dönüp sinsice "Yanarsak beraber yanarız."
Ben yanmayaydım iyiydi diyemediğimden sadece gülümsedim. Bu aralar annemle de aram iyi değildi nasıl izin alacaklar bilemesem de gitmek istemiyordum. Hilal'in babaannesi ve dedesi 1 saatlik uzaktaki köyde yaşıyorlardı arada sırada ziyaret ve hastane haricinde kasabaya ve merkeze uğramazlardı. Hilal'in babası da maktacı olduğu için genellikle sonbahar ve kışa kadar köyde kalırdı. Anca kışları kasabadaki evine geri dönerdi o da kışları ormanda yapılacak iş olmamasından ötürüydü. Büyük ihtimal makta işi kışa yetişemediğinden ek olarak adama ihtiyacı olacak ki oğlunu çağırıyordu.
Neyse artık, madem alternatifi ben sundum başıma geleceklere razı kalmak zorundaydım. Bilhassa ben, Hilal ve Hasan abi birdik. Birimiz diğerini bıraksa fırtınaya kapılıp giderdik...
"Köy dönüşünden sonra hatırlatta terapiye falan gidelim. Babaannen sağolsun olan psikolojimizin içinden geçeceği için..."
Sadece güldü. Moralinin biraz da düzeldiğini gördüğümden ötürü bende güldüm ama içim kan ağlıyor desem yeridir.
╏ ║ ╎ ┇
Servisten iner inmez omzundan düşen çantayı tekrar omzuma konumlandırıp tenhalaşmış yolda ilerlemeye başladım. Hilal ve Hasan abi ile konuştuktan sonra birkaç saat daha Hilal'le takılıp ardından teyzemin evine geri döndüm ve eşyalarımı toparladım. Sonrasında vedalaşıp evin yolunu tutmuştum.
Kafam hala dün gece olan sahnelerde olduğundan ötürü yüzüm somurtuktu. Çok şükür bugün onunla hiç karşılaşmamıştım yoksa yüzüne nasıl bakardım bilemiyordum. Dükkanı şansıma da kapalıydı adam sanki bugün bile isteye arazi olmuş gibi ortalıklarda yoktu ve biz Hilal'le sırf Cemre onlarında evinde diye akşama kadar dışarlarda bir orada bir burada gezip durmuştuk.
Aniden durup "Sanane Gülbahar. Neredeyse nerede sana mı kaldı sorgulamak?" diye kendi kendime mırıldanıp kendi içimdeki sorulara tepki gösterdim esnada arkamda tanıdık bir ses "Gülbahar." diye seslenmişti.
Kafamı ona ne kadar çevirmek istemesem de oturduğum sokağa gelmiştim ve burada hır gür çıkartmak istemiyordum. Allah'tan bu saatlerde sokaklar boştu. Çoğunluğun yaşlı kesim olduğu bir sokakta oturuyor oluşuma ilk kez şükredip arkama döndüm.
Yasin, pür dikkat gözleri ile beni süzüyordu. Yüzünde anlamsız bir öfke barındırması kaşlarımın çatılmasına sebebiyet olurken dudaklarım düz bir şekilde "Ne istiyorsun?" diye sordum.
Yanıma gelip "Konuşmak istiyorum." dediğinde sadece "Ben istemiyorum." diyerek yürümeye başlamıştım ki bileğime sarılan elin gücüyle geriye doğru sürüklendim. Beni iki ev arasındaki tenha boşluğa, tam olarak evimin karşısında kalan annemin, onu Kevser'le yakaladığı o karanlığa çektiğinde göğsümü esir alan telaşla etrafı titreyen kirpiklerimle izledim.
"Senin derdin ne?" diyerek hınçla kolumu çektiğimde bileğimi hiçbir kuvvet uygulamadan serbest bırakan Yasin'e "Başkaları ile fingirdediğin bir tenhaya ne münasebetle beni getiriyorsun?"
Gözleri beni süzüyordu. İlk kez birinin yanında durmaktan bu kadar rahatsız olmuştum. Her an annemin burada beni Yasin'le göreceğinin verdiği korku ise rahatsızlığımı daha da harlıyor korkum ise gözlerimden okunuyordu.
"Ne o? Yoksa birisinin bizi yan yana görmesinden korkuyor musun?" diye fısıldadı.
Eli çeneme gidecekken yarı yolda o eli karşılayıp nefretle elimle elini ittim. "Senin derdin ne Yasin?" diye sorumu tekrarladım.
Nefretimi görüyor ama ona rağmen bana yaklaşmaktan geri de durmuyordu. Üzerime gelmeye başladığında geri geri adımlar atmış ve sırtımı duvarda bulmuştum. Onunla duvar arasında sıkıştığımda dişlerimi birbirine bastırdım.
Gözleri gözlerime değdiği an da bile irkiliyor, bedenim kendimi koruma iç güdüsüyle dolup taşıyordu.
"Benimle bir anlaşma yapmak zorundasın."
Kaşlarım gerildi. "Ne saçmalıyorsun?"
Ceketinin cebinden çıkarttığı telefonun ekranını açar açmaz parmakları ekran da bir süre oyalandı. Ben ise çok gerilmiştim. Ne yapmaya çalıştığına anlam veremiyordum. Telefonu bana çevirdi ve ben gördüğüm o görüntüyle beynime ilk kurşunu yemiştim.
Koray abinin avcunu öptüğüm, bedenlerimizin birbirine çarptığı bir resimdi gözlerimin önüne serilen gerçek. Felç geçirmiş gibiydim. Hiçbir mimiğim oynamıyor hiçbir kasım işlemiyordu. Duygularımı bile hissetmiyordum.
Parmak boğumları boynumu okşamaya başladığında korkmaya hazır halde bekledim. Gözleri boynumdaydı ama benim karşı atak yapacak mecalim yoktu. Yalvarırcasına ona baktım.
"Sakın bana bunu yayacağını söyleme?" derken dahi sesimdeki çaresizliği hissedebiliyordum.
Yüzünde şeytani bir sırıtışla bana baktı. "Yaymamam için tek yapman gereken bana bir şans vermek Gülbahar."
Olumsuzca kafa salladım. "Senin gibi birine mi?" dedim alayla.
Benden uzaklaştı ve omuz silkti. "Koray'ın benden bir farkı varmış gibi konuşuyorsun. Fakat Gülbahar, Koray bir uçurum. Onun gibi bir uçurumda senin hayatta kalabileceğini düşünüyor musun?"
Karşı cevap vermek için atak yapmak istedim. Koray abi ile aramda hiçbir şey olmamasına rağmen bu ima hoşuma gitmemişti. Tam ağzımı açmıştım ki Yasin tekrar konuştu.
"Sana 2 gün mühlet. İyi düşün."
Yanımdan uzaklaşan tenhayı terk eden adım seslerinden sonra dizlerimin bağı çözülmüştü. Kendimi yerde buldum. Gözlerim korkudan açılmıştı.
"Allah'ım ne yapacağım ben?"
〢 ╹ ╻ ╷
YAZAR; Sonunda yine sahalara döndüm. İnstagramda oy çokluğu ile sizlerle bir karar almıştım. Bölümler gelmeye devam edecek ama bölüm içi kısa olacak. Malum Kasatura ile eşit gidebilmesinin tek yolu maalesef bu.
Köy macerasına hazır olun 😁 güzel şeyler olacak.
Beni instagramdan takip etmeyi unutmayın.
İnstagram; Draculessaa
Yeni bölüme kadar aşk ve sağlıkla.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |