Ballarım ben geldimm
Nasılsınız, özlediniz mi beni:') (ben özledim de ondan)
Bu bölümümüz de yok yok sanki. Ağlamak mı dersiniz, gülmek mi dersiniz ne derseniz deyin ama bu bölüm oldukça karmaşık bir bölüm olacak orasını bilin yanii
Bazılarınız bölümler biraz daha uzun olsun istiyor ama ben uzun bölüm yazamıyorum ballarım. Bilemiyorum neden böyle ama o kadar uzun yazamıyorum.
Öyle yani, düşüncelerinizi belirtirseniz çooookkkk mutlu olurmuşummm
Girye 🤍⚖️♟️, Spotify çalma listesini açmayı unutmayın ballarım :)
Bölüme en az 230 yorum gelse olur mu, ben öyle olunca çok seviniyorum da...
KEYİFLİ OKUMALAR BALLARIMM
******
"Annemden sonra, seni ev olarak bildim."
Zihnimin her bir yanında yankılanan kelimeler ile nefesimi tutmuş bir şekilde bekledim.
Neyi beklediğimi bile bilmeden öylece kala kaldığımda Tuğkan çoktan benden uzaklaşmış ve karşımda bana donuk bir bakışlar bakıyordu. Gözlerimi onun gözlerine çevirdiğim de birkaç saniyelik boş bir bakış ile karşılaşmıştım.
"Kaşınıyorum." Dedi en sonunda. Kısık bir sesle söylediği şeyle ne demek istediğini anlamam çok uzun sürmedi. "Hallederim ben Sarı." Bana, varla yok arasında bir tebessüm gönderip daha sonrasında ise arkasından hızla ona yaklaşan Hasan'a döndü.
O an büyük bir tehlike hissinin kapılarını açtığımızı hissetmiştim. Ve hissetmekle haklıymışım gibi bir izlenim oluşmuştu etrafta.
Çünkü Tuğkan'ın yüzüne sert bir darbe inmişti.
Etraf büyük bir sessizliğe gömüldüğünde ise Tuğkan'ın yüzü tam anlamıyla benden tarafa dönmüştü. Olaylar oldukça hızlı geliştiğinde ise gözlerim şokla birlikte iyice aralandı. Ellerimin uyuştuğunu hissettiğim de Hasan'ın sesi kulaklarıma doldu.
"Şerefsiz!" Diye kükrediğinde Tuğkan'ın yakalarından kavradı. Onla birlikte etrafta birkaç kişiden ses yükseldiğinde Hasan, Tuğkan'ın tırlatırca benim olduğum tarafa iteklediğinde güçlü bir kol beni kendine çekti.
"Parla!" Gizem ve Fadime'den aynı anda yükselen sesle beni kimin çektiğine baktığım da bu kişinin Kadir olduğunu gördüm. Bana şaşkın bir bakış attı.
Koşuşturma sesleri geldiğinde Kadir gözlerini benden çekip hızla Tuğkan'a ilerledi. "Tuğkan!" Kadir'i izlediğim de koşarak Tuğkan'ın yanına varmıştı bile.
Hızla yanıma gelen Fadime ve Gizem'e baktığım da onların da yüzünde şokla karışık bir ifade buldum. "İyi misin?" Fadime bana karşı korku dolu bir bakış attı.
Kafamı yavaşça salladığım da tekrar görüş açıma Tuğkan ve Hasan girdi. Dışarıdan koşturarak gelen bir grup daha vardı.
Lala ve arkadaşları.
"Hasan!" Diye yükseldi Lala. Tuğkan'a yaklaşmaya çalışan Hasan'a doğru ilerledi. "Sikerim belanı lan!"
Lala'nın Tuğkan'ı korumaya çalıştığını anlasam da gözlerim asla Tuğkan'dan ayrılmadı. Dudağından çenesine doğru akan kan ile dişlerimi birbirine bastırmak zorunda kaldım. Fakat o kanı umursamıyormuş gibi bakışlarını direkt Hasan'a odakladı.
Koridorda ise Hasan'ın tehdit nidaları dökülüyordu. "Sana uzak dur dedim! Kimse elimden almayacak lan seni!" Onu tutmaya çalışan Lala bir yandan bağrıyor, Hasan'ı oldukça Tuğkan'dan uzallaştırmaya çalışıyordu. "Orospu çocuğu!"
Hasan'ın dudaklarından dökülen son sözler ile gözlerim hızla tekrar Tuğkan'a döndü. O an çoğu kişi fark etmese bile ben fark etmiştim. Tuğkan'ın bakışları değişmişti.
Az evvel çatık olan kaşları o sözlerden sonra düz bir şekil aldı.
"Hasan!" Diye tekrar yükseldi Lala. Bazı şeyleri biliyor gibi Hasan'ı susturmaya çalışırken etrafa hocalar dolmuştu bile. Fakat bunun için çok geç gibiydi.
Tuğkan, onu tutmaya çalışan Kadir'den kolunu kurtarmaya çalıştı. "Bırak lan!" Diye yükseldi Kadir'e. Fakat onu bırakmamaya yemin etmiş olan Kadir daha sıkı sarıldı koluna. "Kadir bırak!" Yerimdem sıçramama neden olan ses ile yutkunmak zorunda kaldım.
Tuğkan kendini hızla Kadir'den çekip hiç beklemeden Hasan'a doğru ilerlediğinde nefesimi tutmuş bir şekilde izliyordum ikisini de.
"Tuğkan," Döküldü dudaklarımdan, sessizde olsa oldukça şaşkın bir şekilde izliyordum ikisini de.
O an gerçekten beni şaşırtan bir şey ile karşılaşmıştım. Tuğkan ne Lala'yı ne etrafta ki hocaları ne de lisansıno umursamadan Hasan'a karşı oldukça sert bir yumruk atmıştı.
Tuğkan'ın gözü dönmüş gibiydi. Her şeyin bir kopma noktası vardı ve Tuğkan'ın da kopma noktası Hasan'ın son sözleri olmuştu.
Tuğkan'ın hassas noktası annesi.
Zihnimde dolanıp duran sözler ile ortasında kaldığım kavgaya ait sesler oldukça geriden gelmeye başlamıştı. Tuğkan, onu tutmaya çalışan dört kişiye rağmen Hasan'a art arda yumruklar savurmaya devam etti.
Araya giren Önder hoca Hasan'ı uzaklaştırmaya çalışırken Kadir ise, Tuğkan'ı durdurmak adına yüksek sesle bağırıyordu.
"Lisans yanacak Tuğkan! Yeter oğlum bırak!.. Tuğkan kendine gel!" Sesi o kadar yüksekti ki, tam olarak ne olduğunu anlayamamıştım bile. Gizem ve Fadime beni daha da geriye çektiğinde elimde kalmış olan kazağı iyice sıkmıştım.
Kavganın olduğu yere herkes toplanmış Tuğkan ve Hasan'ın kavgasını izlerken benim de onlardan bir farkım yoktu. Fakat benim izlediğim kişi Hasan değil, direkt Tuğkan'ın kendisiydi.
Gözü dönmüş bir şekilde Hasan'a atılan Tuğkan.
"Yeter!" Tuğkan'ı uzaklaştıran müdür yardımcısı direkt gözlerini Tuğkan'a dikti. "Ne bu kepazelik? Ahır mı burası hayvan herifler?!" Sonra Hasan'a baktığında burnundan kan geldiğini görüp yüzünü buruşturdu. "Müdür odasına!" Diye gürledi bir anda.
Tekrar Tuğkan'a baktığım da nefes nefes bir şekilde kendini Kadir'in elinden kurtarmaya çalışıyordu. "Bırak lan sende!" Diye Kadir'i kendinden uzaklaştırdığında Kadir söyleneni yapıp Tuğkan'dan uzaklaştı. Tuğkan'ın bakışları ise hala Hasan üstündeyken derin nefesler alıp vermeye devam etti. Ağzından akan kanlar daha da çoğalmıştı.
Hasan ise elini burnuna götürüp akan kanı elinin tersiyle sildi. "Görüşeceğiz." Dedi dudakları arasından. "Burada kalmaz bu." Diye Tuğkan'ı kışkırtmaya devam etti Hasan.
Ona uyan Tuğkan ise ona doğru atıldı ve duyabileceğim tonda soludu. "Senin ecdadını sikmezsem en adi şerefsizim Hasan." Sözlerinin devamını kesmesini sağlayan şey Mustafa hocanın, Tuğkan'ın yakasından kavrayıp sertçe ileri iteklemesi ile son buldu.
"Bir de tehdit ediyorlar lan birbirlerini!" Mustafa hoca diğer kavga edenlere baktı. "Sizde müdürün odasına!" Hepsi teker teker önünden geçip giderken Tuğkan ile son kez göz göze gelmiştik.
Önümden geçerken hızlı nefes alış ve verişlerini, dudağının kenarından akan kanı görebilmiştim. Bana karşı olan bakışları iyice donuklaşırken önüne dönerek yoluna devam etmişti.
"Sizde dağılın! Sınıflarına herkes!" Mustafa hocanın gür sesi, tüm koridoru doldurduğunda herkes denileni yapıp teker teker sınıflarına gitmeye başlamıştı.
Koluma giren Gizem ile merdivenlere doğru ilerlemeye başladık. "Parla, iyi misin sen?" Endişeli sesi ile ona dönüp onayladım.
"O, olanlar neydi öyle?" Merve'nin şok olmuş sesi ile içime dolan sıkıntının farkına varabilmiştim.
Merdivenlere vardığımızda bizimle birlikte çıkan öğrencilerin hepsi olay hakkında konuşuyordu. "Tuğkan bir anda kendini kaybetti sanki." Fadime'nin sesi ile gözümün önüne Tuğkan'ın o ifadesi geldi.
Gizem derin bir nefes veririrken önümüzde çıkan kişilerin arada bana baktıklarını fark ettiğimde elimde ki kazağı sıkmaktam başka çağremin olmadığını hissettim.
"Şerefsiz.." Üst kata vardığımızda ağzımdan dökülen kelimeler ile burnumdan sert bir nefes verdim. "Tuğkan'ın annesine küfür etti, duydunuz değil mi?" Merve ve Gizem'e baktığım da ikisinin de yüzünde nefret içerine bir ifade vardı.
"Orospu çocuğu." Diye mırıldandı Fadime. "Kışkırtıyor işte piç!" Sinirle kaşlarını çattığında sınıfa doğru ilerlemeye başldık. Bazı sınıflar çoktan derse başlamıştı bile. "Var ya," Diye fikrini öne sürdü Fadime. "Tuğkan ona yumruk atsın diye yaptı. Çocuğun lisansı yanacak."
Doğru. Lisansı vardı Tuğkan'ın. Ve büyük ihtimal Hasan'ın burnundan akan kan da Tuğkan'ın boks kariyerinin bitmesine neden olacaktı.
"Gerçekten..." Diyebildim sadece. Tuğkan, Dünya Şampiyonasına hazırlanacaktı. "Dünya şampiyonasına hazırlanıyordu." Sınıfa vardığımızda Gizem sıkıntılı bir şekilde mırıldandı.
"Okul söylemez belki. Disiplin işlemezlerse almazlar lisansını?" Sesinde ki umut dolu tınıyı bende dahil hepimiz fark etsek de bunun pek mümkün oladuğunu düşünmüyordum.
Sınıftan içeri girdiğimizde, sınıfta ki herkesin birbirileri ile konuştuklarını fark edebiliyordum. "Okul söylemese bile Hasan net söyler. O söylemese de okuldan herhangi biri söyler. Her türlü Tuğkan'ın lisans yanacak." Merve'nin iç karartıcı sesi ile sertçe yutkunmak zorunda kaldım.
İçimde ki sıkıntı yüreğimi dağlarken gözlerim sınıfın içinde geizindi. Herkesin gözü üstümüzdeyken sessizlik eşliğinde yerimize oturduk.
Birkaç saniye sonra ise, "Parla, Tuğkan ve Hasan senin için mi kavga ettiler?" Ses Ecem'e ait bir sesti. Sesinde hem merak hem de alay vardı. "Yazık, Tuğkan'ın lisansı da yanacak." Benim yüzümden değil. Sakin ol Parla senin yüzünden olmadı.
"Ne alaka?" Benim yerime söylenen Fadime ile gözlerim arkada ki ona döndü. "Boş bir dedikodu çıkartmayın okulda. Kendi mevzularıydı, Parla bir şey yapmadı." İçimde ki sıkıntı daha da çoğalmıştı.
Ecem bir süre sessizliğini sağladığında, "Ee, Tuğkan değil miydi Parla'yı öpen? Eski arkadaşının, eski sevgilisi sonuçta. Hasan'ın o tepkisi normaldi." Ecem'in yanında oturan Fatmanur'dan yükselen sesle derin bir nefes verip dudaklarımı birbirine bastırmak zorunda kaldım.
"Bunu eski sevgilisinin kuzeni ile sevgili olan kız mı söylüyor?" Gizem'in sıkılmış tavrı ile kafamı ona çevirdim. "Parla'yla uğraşmak yerine herkes en önce kendisine baksın." Gizem'in sesi ile yüzüme küçük de olsa bir tebessüm yerleştirdim.
Sınıftan olan bazı erkeklerden gülüşme ve şaşkınlık dolu sesler yükselirken Fatmanur yerinden kalktı. "Ne diyorsun be sen? Sen de Parla'nın avukatı kesilmişsim iyice Gizem." Sesinde ki siniri fark ettiğim de Merve ve Fadime'nin güldüğünü işittim.
"Niye senin, seni savunacak avukatların yok mu?" Merve'nin alaylı sesi ile tam anlamıyla Fatmanur'un yanında oturan Ecem'e itaf yaptığını fark etmek uzun sürmemişti.
Gizem sınıfa büyük bir kahkaha bıraktığında sınıfta olay çıkması muhtemel gibi görünüyordu. "Bak bu iyiydi Merve." Arkasına dönerek Merve ile el sıkıştığında Fadime de gülmüştü.
"Yok, benim ağzım var. Parla'nın yok gibi. Baksana susuyor." Fatmanur'un sesi ile gözlerim ona doğru döndü. "Demek ki var vöyle bir şey. Öyle değil mi?"
Kaşlarımı çatmama engel olamazken, "Varsa da bunu sana açıklamayı tercih etmiyorum Fatmanur." Sözlerimle büyük bir şoka girmiş gibi söylendi.
"Tuğkan'ın elinden lisans alınınca da pişman olur musun acaba? Şimdi pek pişmanmış gibi değilsin." Bama aşağlayıcı bir bakış attığında orta sıradan Cavit konuştu.
"Yalakalığını yaptığın Hasan, Tuğkan'ın annesine küfür etmeseysi bu halde olurlar mıydı sence salak Fatma?" Alaylı sesi ile yanında ki Furkan ile gülüştüler. Her ne kadar ortamı yumşatmaya çalışsa bile bana arka çıktığını bilerek gülümsedim.
Fatmanur, tam ağzını açmış bir şeyler söyleyecekken içeri giren Hüsna hoca ile susarak ayağa kalkmıştık.
Hüsna hoca derin nefesler eşliğinde içeri girdiğinde hiç bize bakmadan oturmamızı işaret etti. "Oturun gençler." Söyleneni yaparak oturduğumuz da Gizem kulağıma konuştu.
"Ben bu Fatma'nın ebesini sikerim ha. Mal mal konuşuyor. Beyinsiz sümük." Sözleri Fadime'yi ufak bir gülme krizine soktuğunda derin bir nefes vermekle yetindim.
Hüsna hoca çantasını masaya bırakıp gözleri arkasında kalan akıllı tahtaya dönerek saate baktı. "Yirmi dakika kalmış dersin bitmesine." Sonra tekrar bize dönüp bir baktı. "Gençler, kavga olmuş sanırım." Çantasından bir şeyler ararken söylendiğinde duvar kenarı tarafından bir ses yükseldi.
"Evet hocam, kavganın sebebi sınıfta zaten." Sözler, duvar kenarı en sonda oturan Hilal'e aitti. Fatmanur'un avukatlığını üstlenme görevini alan şahsiyet.
Gizem kendi kendine sabır çekerken arkadan Merve kolumu dürttü. "Konuştu yamuk topuz." Kendisi Hilal'e oldukça gıcıktı.
Hoca duyduğu sözler üzerine kaşlarını şaşkın bir ifade ile kaldırdı. "Sebebi mi? Kimmiş sebebi?" Bir an için bütün gözler bana döndüğünde kucağıma bıraktığım kazağı daha da sıktım. Yanımda ki Gizem etrafına bakıp kaşlarını çattı.
"Parla mı sebepmiş?" Şaşkın bir sesle soluduğunda, "Hocam yok öyle bir şey ya. Kendileri uyduruyor." Beni savunmaya devam etmesi ile ona ne kadar minnettar olduğumu bilemezdi.
Hüsna hoca gülümseyerek çantasından çıkarttığı kalemliğini masanın üstüne bırakıp bizim sıraya yaklaştı. "Parla mı sebepmiş? İnanmam."
Arkadan Fadime atladı. "İnanmayın zaten hocam. Bunlar uyduruyor." Sözleriyle birlikte Gizem ve Merve de onu onayladı.
Duvar tarafından tekrar bir ses yükseldi. "Hocam klasik okulun kavgaları işte ya." Erkekler birinden yükselen sesle hocanın bakışları o tarafa döndü. "Çok da kasmamak lazım."
"Kavganın asıl sebebini öğrenmek istiyorum ben. Tuğkan ile kim kavga etmiş?" Diye merak dolu bir soru sordu.
Sinirle sert nefes verdiğimde o Hasan şerefsizinin varlığından bile rahatsoz olduğumu yeni fark etmiştim. "Hocam şey işte, şu 12/A da olan Hasan yok mu? O." Orta sırada yükselen Cavit'in sesi ile herkes ona odaklanmıştı.
Hoca kaşlarını çatarak bir süre bekledi. "O kim? Tanımıyorum ben. Hüseyin hoca giriyor 12/A'ya." Kollarını göğsünde birleştirdi.
Duvar kenarından bu defa Barış'ın sesi yükseldi. "Hocam illa görmüşsünüzdür. Geçen seni Lala ile kavga eden çocuk var ya. Hatta siz vermiştiniz disipline. O çocuk. Uzun boylu olan." Barış'ın tabiri ile hoca tanımış gibi kaşları havalandı.
"Hatırladım hatırladım. Yine mi o?" Yüzünü buruşturdu. "O çocuk bir atılmadı okuldan." Sözde, nefretini ortaya koyduğunda Gizem de ona katıldı.
"Hocam sülük gibi bir şey zaten. Mal gibi birisi." Bakışlarım camdan dışarı döndüğünde bahçede olan öğrencilerden birkaçını gördüm. Beden dersinde olanlardı bunlar.
"Ee," Sesi döküldü hocadan. "Kavganın nedeni neymiş?" Nefesimi o na tuttuğumda da duvar kenarından bir ses yükseldi.
"Hocam her zaman ki kız kavgası işte." Ses erkeklerden birine aitti. Kız kavgası. Benim için kavga etmemişlerdi oysa. Tuğkan'ın kavgaya girme nedeni annesiydi. Ben değil.
Hoca bir süre bekleyip sonrasında nasihat verircesine, "Sevgili işlerine hiç girmeyin diye boşuna mu diyoruz biz?"
"Haklısınız hocam."
Birkaç dakika sonra kapının çalması ile sohbet bölünmüş, herkesin odak noktası kapı olmuştu.
Kapı açıldığında içeri giren Kadir'di. Nefes nefese kalmış ve saçları karışmıştı. "Hocam," Dedi kapının eşiğinde dururken. "İzin var mı? Girebilir miyim?"
Hüsna hoca birkaç adım gerileyip kafasını salladı. "Gel Kadir gel." Kadir arkasından kapıyı kapatıp içeri girdiğinde Cavit seslendi.
"Lan Kado, noldu? Tuğkan disiplin yedi mi?" Kadir sese döndüğünde hızlı davranarak hemen önümüzde ki sırasına yaklaştı.
"Hasan'la uzaklaştırma aldılar." Kadir'in sesi ile dudaklarım şaşkınlıkla aralandığında hemen önümüzde ki sıraya gelip çantasını toparlamaya başladı.
Yerimde doğrulup Kadir'e doğru yaklaştım. "Noldu? Disiplinlik oldular mı?" Kısık bir sesle söylendiğim de kafasını kaldırıp bana baktı. Alnı boncuk boncuk terlemişti.
Dudaklarını kısa bir an için yalayıp derin bir nefes verdi. "Sarı," Dilinin ucuna bir şey geldi. Söylemek istediği bir şey gibiydi ama çenesinin kasılmasından dişlerini sıktığını anlayabildim. Sonrasında ise çok sürmeden çantasını toplamaya devam etti.
"Kadir," Diye söylendim. "Noldu?"
Bir süre bana bakmadı fakat sonrasında kafasını tekrar kaldırıp bana baktı. Gözlerinde anlamadığım bir ifade yatarken birkaç saniye bana baktı.
"Noldu lan?" Gizem de benim gibi söylendiğinde Kadir yutkundu.
Ona soran bakışlarımı yakaladığında derin bir nefes verdi. "Senin bir suçun yok." Dedi fısıltıyla. Sözlerini duyduğum gibi kalbimin hızlı bir anda artmıştı.
"Ne suçu?" Dedim anlamaz bir şekilde. "Lisans mı?" Dedim korkmuş bir ifadeyle.
Bana bir süre baktıktan sonra sessiz kaldı. "Belli bir şey yok şu anlık. Hocalar Hasan'ın şikayet etmesini önlemeye çalışıyor ama bu gidişle lisans yanacak."
"Seninki?" Dedi Gizem. Meraklı ve sorgulayıcı bir tavırda.
Kadir'in gözleri hemen ona döndüğünde bir süre Gizem'in gözlerine bakıp güldü. "Beni mi merak ediyorsun kız sen?" Kadir'in hafif alaylı, hafif yavşak tonda ki sesi.
"He Kadir he." Diye gerisine yaslandı Gizem.
Kadir de en sonunda çantasını toparlamış ve bir koluna takmıştı. "Benim lisans temizde. Olayı anlattım sadece. Bu kadar." Bir elini cebine attığında,
"Tuğkan nerede? Dışarı da mı?" Diye başka bir soru yönelttim. Soruma karşışık olarak cebinden çıkarttığı kağıdı bana uzattı. "Bu ne?" Kağıdı alırken ona sorgulayıcı bir bakış attım.
Bana doğru yaklaşıp kulağıma fısıldadı. "Tuğkan verdi bunu. Bizim eve götüreceğim şimdi. Merak etme."
Kağıdı aldığımda benden uzaklaştıp tekrar hocaya selam verip sınıftan çıktığında gözlerim dörde katlanmış kağıda döndü.
Kağıdı açıp içinde ki yazıya baktığım da Tuğkan'dan olduğunu anlamam çok zamanımı almadı.
"Mustafa hoca beni iteklediğinde sana ters bakan gözümü sikeyim ben. Tek özrüm sana olsun.
Sarı'nın Serserisi Tuğkan."
******
Güçlü Kaşarlar Mutlu Yaşarlar grubundan yeni bir mesaj...
Gizem; LAN BEN SABAHTAN BERİ NE ANLATIYORUM SANA MERVE???
19.21
Gizem; Diyorum ki, Hasan, Tuğkan'ın annesine küfür etmiş. Olay bu.
19.21
Merve; Sikerim ben bu Hasan'ı haa
19.21
Fadime; Yemin ediyorum, Hasan kadar piç bir insan yok bu dünyada.
19.22
Parla; Bunu ben fark ettiğim de çok geçti Fadime.
19.22
Gizem; Ya şimdi de size sardı. Ağlıycam
19.22
Gizem; #tuğkanıvesarısınısalınartık
19.23
Fadime; KANKA TUĞKAN'IN SARI OLSUN TAG
19.23
Parla; Gidin.
19.23
Merve; #hasanyokolsun
19.24
Gizem; BENCE DE
19.25
Fadime; bütün erkekler yok olsun (Barış Arduç ve Theo James hariç)
19.25
Parla; Gidin başımdan ya.
19.25
Parla çevrimdışı.
Sitenin içine girdiğim de telefonu kapatıp hemen cebime atmış ve yağmurlu yolda, kafam önümde eğik bir şekilde yürümeye devam etmiştim.
Yüzüme vuran soğuk hava ile dişlerimi birbirine geçirmek zorunda kalmış bir şekilde iyice sıktım dişlerimi.
"Senin yüzünden değildi." Kendi kendime, sabahtan beri söylediğim sözler ile kaşlarımı çattım.
Bir su birikintisi üzerinden daha geçtim.
Soğuk hava, montun içinden bedenime işlediğinde kuruyan dudaklarımı dilim ile ıslattım. Vücuduma bir titreme gelmişti.
Okul çıkışından sonra Tuğkan'dan hiçbir haber alamamış, üstüne Kadir'e asla ulaşamamıştım. "İkisi de iyi." İkisinin de iyi olduğunu düşünmek istiyordum.
Derin bir nefes verip aklımdan geçenleri yok saymak isteyerek montun ceplerinde olan ellerimi sıkıp kafamı önğmden kaldırarak bizim binaya olan yola baktım
Montun kapüşonu, rüzgarın etkisiyle çıkmasın diye bir yandan kapüşonu tutarken kaldırıma çıkıp su ile dolu yoldan kurtuldum.
Birkaç adım daha ilerlediğim de rüzgar uğultusunun yanında bir ses daha duydum.
Bir kedi miyavlaması.
Bir anlık olduğum yerde durup kaşlarımı çatarak etrafıma baktığım da duyduğum sesi tekrar duymak istedim.
Ve evet, duymuştum.
Nereden geldiğini anlamadığım bir kedi miyavlaması sesi ile bakışlarım kaldırım kenarında ki çalılıklara döndü. Miavlama sesi cılız ve titrekti.
Bir kedi bu soğukta kalmış ve donmak üzere gibiydi.
Karanlıkla göremediğimi fark ettiğim de cebimde ki telefonu çıkartıp çalılıklara doğru ışığını tuttuğum da hemen duvarın kenarında kalan kediyi görmem ile çatık olan kaşlarımı beklenmemişlik ile düz bir çizgi halini aldı.
Kedi, beyaz renkte ve titriyordu. Yavru bir kedi olduğu anlaşılır derecedendi. "Kaç saattir bu soğuktasın sen öyle?" Üzüntü ile kediye doğru uzandığım da beklemediğim bir şekilde geri çekilmemiş, aksine elime doğru yaklaşarak onu daha iyi almama izin vermişti.
Kediyi elime aldığım da telefonu kapatıp cebime bırakarak kedinin ıslak tüylerini elledim. Gerçekten hala titriyor ve sıvak bir ye arıyor gibiydi.
Sokak kedilerinden beklenmeyecrk bir halde beyazdı, belki de birinin kedisiydi.
"Donmuşsun sen.." Montumun fermuarını açıp göğsüne bıraktığım da tekrar fermuarı biraz çekip ona nefes alacağı bir alan bıraktığım da pençelerini kazağıma geçirdiğini hissetsem de bir şey demeden etrafıma bakıp birisinin olup olmadığını kontrol ettim.
Birinin olmadığını gördüğümde ise bu kedinin bir sokak kedisi olduğunu daha da fazla düşünmeye başlamıştım. Kim bırkaırdı bu soğuk ve yağmurlu havada yavru bir kediyi?
"Sen nereden geldin böyle?" Kaldırım da ilerlemeye devam ederken sürekli miyavladığını duyuyordum. Hala titrediğini de hissedebiliyor, ıslak tüylerinden kazağımı yaşarttığını anlayabiliyordum. "Daha küçücüksün bir de." Hemen binaya yaklaşıp merdivenelrden çıkarak içeri girdip asonsörden bizim eve çıktım.
Eve geldiğim de, içeri girdiğim gibi kapıda beni karşılayan Güneş ve Ateş'e bir bakış attım. "Abla kedi mi aldın?" Güneş'in heyecanlı sesi ile sessiz kalarak sırtımda ki montu çıkartıp kenara koyup sonrasında üstümde ki montu çıkarttım.
Düşmemesi için elimle beyaz kediyi tutarken cılız bir şekilde miyavlama sesleri daha da yükseldi.
"Aaaa çok tatlı bu!" Ateş kediye uzanacakken kediyi kendime daha da çektim. "Abla bana ver." Elini bana uzattığında ise kaşlarımı çattım.
"Üşüyor, hasta olmuş olabilir. Gidin küçük bir bez getirin Bal'ın yerinden... Anne!" Yerde ki montumu alıp odama doğru ilerlerken kafamı mutfağa uzattım.
Mutfakta yemek yapmakta olan annem bana döndüğünde ilk başta yüzünde ki gülümseme kucağımda gördüğü kedi ile kaşlarını çattı.
"O kediyi nereden buldun?" Kucağımda ki kediye baktım.
"Sitede, yağmurdan dolayı çalılıkların arasına saklanmış. Hasta sanırım, baksana nasıl titriyor anne. Evde süt varsa ısıtsana verelim." Annem elinde ki şeyleri bırakıp yanıma gelerek kucağımda ki kediye baktı.
"Yavruymuş daha." Dedi endişeli bir sesle. "Bal'ın yatağına koy, peteğin yanına bırak da ısınsın." Dediğini onayladığım da hemen mutfaktan çıkıp odaya doğru ilerledim. Salondan koşarak gelen Bal ise evin içinde havlamaya başlamıştı bile.
"Oğluşum, bekle. Bak sana arkadaş getirdim." Odamın kapısını açarak arkamdan onun Bal'ın gelmesi için açık bırakıp hızla Bal'a ait olan yatağa bıraktım.
Peteğin derecesini biraz daha arttırıp yatağı peteğin yanına koyduğum da içeri hızla giren Güneş'in elinde ki Bal'a ait havlu ile gülümsedim. "Abla hasta mı olmuş?" Güneş'in endişeli sesi ile tebessüm ettim.
"İyişeleşir ablacım." Havlu ile kediyi kurulamaya başlarken gözlerinin kapalı oldu halde titremeye başladığını gördüm. Biraz daha sildiğim de bembeyaz tüyleri ile süt gibi olduğunu fark ettim. "Bak, süt gibi bembeyaz."
Güneş ve Ateş kedinin yanına otururken Bal ise sessizce kedinin başının ucunda oturuyor ve kuyruğunu hızla sallayıp duruyordu.
Genelde bunu heyecanlı olduğunda yapardı.
Kapı birkaç dakika sonra tekrar aralandığında ise içeri giren annemdi. "Al, getiridm sütü." İki küçük kap uzattığında hemen uzanıp kapları elinden aldım. "Birine ekmek de doğradım. Öyle yer belki."
Kedinin yanına kapları koyduğum da annemin elinde ki çay kaşığını alıp küçük bir şekilde sütü, kedinin dudaklarına doğru uzattım.
Aç bir şekilde sütü içerken titremeye devam ediyordu. "Kaç saattir dışarıda Allah bilir?" Derin bir nefes verip birkaç kere daha dudaklarına süt vermeye devam ettim.
"Ev kedisi mi ki bu?" Güneş'in merak dolu sesi ile bir anlık ona baktım. Üzgün bir şekilde kediye bakıyordu. "Baksanam bembeyaz tüyleri varr..." Kedinin karnını parmağını ile sevdi.
Atel de onun gibi parmağının ucuyla kedinin karnına yumşakça dokundu. "Üşüyo hala. Titriyo." Diye şaşkınlıkla söylendi.
"Isınır birazdan." Annemin sesi ile kafamı kaldırıp ona baktığım da derin bir nefes verdi. "Baban bugün amcan da kalıyor. Evde değil, biraz git de mama al Bal'a. Maması bitti."
"Kediye de alalımm!" Güneş'in yüksek sesi ile Ateş yerinde doğruldu. "Ona da alalım. Üzülür."
"Kedinin duygusu mu var ki Güneş?" Ateş'in sesi ile annem gülerken Güneş ise ona ters bir bakış attı.
"O da canlı ki. Duygulu o da."
"Duygulu değil, duygusu var denir ona annem." Annemin sözleri ile Güneş kafasını ona çevirip güldü.
"Aynı şey ki."
Ateş ona yüzünü buruşturduğunda tekrar kediye baktı. "Abla nerede buldun?"
Kediye tekrar dönüp kafasından destek vererek onu kaldırıp ağzına süt uzattığım da derin bir nefes verdim. "Karşı binanın yanında buldum. Üşümüştü." Ateş onun tüylerinine eliyle mesaj yaparken titremeleri yavaş yavaş azaldığını fark etmiştim.
Sütten biraz daha vermek istesem de ağzını açmamış, sütü içmek istememişti. Kafasını tekrar sıcak ve yumuşak yere bırakıp yerimde doğrulduğum da annem baktım.
"Anne, para versene gidip hem Bal'ın mamasını hem kediye mama alayım." Annem yatak odasına giderken ben de hemen üstüme beyaz bir kazak geçirip kapıya gidip ayakkabılarımı ayağıma geçirmiştim.
Annem yanıma geri geldiğinde uzattığı para ile hemen parayı aldım. "Güneş istiyordu, çikolatalardan da al. Bize de soda alırsın."
"Tamam, başka bir şey yok dimi? Güneş ve Ateş'e söyle de Bal, yaklaşmasın kediye." Kapıyı açıp dışarı çıktığım da annem arkamdan kapıyı kapatmış ve hemen asansörü çağırarak binmiş ve tekrar binadan çıkmıştım.
Soğuk havada hızlı hızlı ilerleyip sitenin hemen yanında olan markete giderek içeri girip reyonlar arasında dolaşmaya başladım. İlk uğradığım yer mamaların olduğu yerdi.
Bal'a her zaman aldığım köpek mamasını aldıktan sonra kedi için de mamayı alarak bu defa çikolata reyonlarına doğru yavaşça ilerlemeye başladım. Gözlerim yeni çıkan çikolatalar üzerinde gezinse de bakışlarım her zaman ki aldığım çikolatalar kaymıştı.
Benim gibi çikolata reyonlarına bakan bir başka kişi daha vardı fakat onu umursamadan birkaç çikolayata bakmaya devam ettim. Gözlerim yeni çıkmış olan çikolayata döndüğünde onu elime alıp biraz incelemiş ve geri yerine bırakmıştım.
Benim gibi çikolatalara bakan diğer çocuğa baktığım da benden uzun birisiydi ve benim her zaman aldığım çikolatalardan birine bakıyordu.
"O çikolatanın tadı çok güzel." Gözlerimi çocuğun elinde ki çikolatadan çekip yine çevirdiğim de yan profiliyle karşılaştığım kişi ile dudaklarım şaşkınlıkla aralandı.
Tuğkan.
Yüzü, yaralar ve morluklar içinde olan Tuğkan.
"Evet, her zaman yerim bundan." Tuğkan'ın pürüzlü sesi ile karşılaştığım da kafasını hala bana çevirmeyerek jiç bana bakmıyordu. "Zevklerimiz güzelmiş Sarı hanım efendi." Sözleri söylerken sırıtmaktan geri durmadı.
"Kadir'in evinde değil miydin sen?" Nedensiz hızlanan nefes alışlarımı fark etmemesi için sertçe yutkunup tekrar reyonlara bakmaya devam etmiştim. "Neden geldin?"
Bir süre sessiz kalıp, "Seni görme şansım olmazdı, o zaman." Sözleriyle birlikte kulaklarıma kadar gelen kalp atış seslerim ile dudaklarımdan bir nefes verdim.
Sözlerini yanıtsız bırakıp gözlerim aynı onun gibi çikolata reyonunda gezinirken terleyen avuç içlerimi kazağımın eteklerine bastırdım.
"Kazak yakışmış." Sesi pürüzlerle doluydu. Gözlerim birkaç adım benden uzakta olan ona döndüğünde, beni değil de hala reyona bakmaya devam ettiğini gördüm.
Dilimin ucuna gelen sözler ile sertçe yutkundum. "Hasta olmayı çok seviyorsun sanırım." Kendisinin üsünde ki kısa kolluya baktığım da desenli bir tişört olduğunu fark ettim. "Ya da," Devamını getirmeyerek sustum.
Bakışları hala reyonlar üstündeyken ifadesi düzdü. "Babam evden atmadı." Aklımdan geçen soruyu yanıtladığında kafasını benden tarafa çevirip birkaç adımda yanıma vardı.
Kafamı kaldırıp ona baktığım da o ise hala bana bakmıyor, arkamda kalan cips reyonuna göz atıyordu. Alttan, yüzüne baktığımda gözle görülür bir şekilde dayak yediğini anlayabiliyordum.
Kaşı ve dudağı patlamış, yanağında çizekler oluşmuş ve sağ gözünün bir kısıma kan toplanmıştı.
"Tuğkan," Dudaklarımdan fısıltı niteliğinde dökülen sözle birlikte derin bir nefes verdi.
"Sarı," Diye beni takrarladığında ellerimi yumruk yapmıştım çoktan.
"Yüzün çok kötü bir halde." İçimde dolup taşan, ona dokunma isteği ile büyük bir savaş veriyordum. "Pansuman ya..."
Gözlerini kapatıp kafasını tavana kaldırdığında dudaklarımı birbirine bastırmak zorunda kaldım. Birkaç saniye sonra ise kendi kendine konuşmalarını işitmiştim. "... şu an anasını sikeyim."
"Ne?" Ona anlamazca bir bakış attığımda kafasını tekrar eğerek bana baktı. "Her gün dayak yiyorsun. Bünyen ne halde farkında mısın?" Ona azarlar nitelikle ki sözlerimle gözlerini kıstı. "Ne? Yalan mı?"
Fısıltı ile söylendi. "Sarı," Ona sorgular bir bakış attığımı yakaladığında, "üşüyorum." Diye beni yanıtladı.
O an yüzümde ki ifade donuklaşırken yutkunmak zorunda kaldım. "Kazak giy o halde." Bakışlarını yüzümden çekmedi.
Kafasını omzu üzerine düşürse de bana bakmaya devam etti. "Giyesim yok."
Kaşlarımı çattım. "Soğuktan gebermek istiyorsun anlaşılan?"
Bakışları yüzümde kalırken o an çok şaşırdığım bir şey oldu.
Tuğkan'ın gözleri dolmuştu.
"Hayır, senin bana sarılmanı istiyorum."
Sesinde ki küçük çocuğu hemen fark ettiğim de dudaklarım beklenmedik sözler ile aralandı.
Karşımda ilk defa gözleri dolmuş ve alaydan uzak olan ifadesi ile Tuğkan'ı gördüğüm de ne yapacağımı ilk kez bilememiştim.
Gözlerim, onun gözlerinde kalırken gerçekten dolu olan gözleri yanında titremeye başlayan vücudunu da fark ettim. Nefes alıp verirken bile genişleten burun deliklerinde kendini zapdetmeye çalışan bir insan yatıyordu.
Biliyordum. Çünkü ben de kendimi zaptetmeye çalışıyordum.
"Tuğkan," Anın şokunda onu izlerken kan oturmuş olan gözünden bir damla yaşın aktığını gördüm.
Bana yalvaran bir bakış attı. "Lütfen." Döküldü dudaklarından. Bana gerçekten yalvarıyor olduğunu düşündüm. "Lütfen Parla, bir kere sarıl bana. Yalvarırım. Sonra gideceğim, yemin ederim."
Parla.
İlk defa adımla seslendi.
Parla dedi.
Karşımda ona sarılmam için bana adımla seslenen Tuğkan'a baktığım da tüylerimin ürperdiğini hissettim. Parla dedi. Bedenim benden bağımsız bir şekilde hızla ona sarıldığında kalbinin deli gibi attığını duyabiliyordum.
Bedenimi saran kolları ile görüşümün bulanıklaştığını fark ettim. Sıkıdan sıkıya ona sarıldığım da birkaç saniye sonra kafasını omzumda hissettim. Dişlerimi sertçe birbirine bastırdığımda ise ona biraz daha yaklaştım.
O an, zihnimden asla çıkamazdı. Çıkmayacaktı ve hep benimle kalacaktı.
1 dakika 26 saniye.
Tuğkan ile ilk sarıldığımız o an.
Kokusu burnuma dolduğunda hafif bir kokuya sahip olduğunu o ilk an fark etmiştim.
Ve bu kokuyu daha önce de almıştım.
Babamın kazağında ki koku. Tuğkan'ın kokusuydu. O saniyelerin ardından benden uzaklaşan ilk o oldu. Dolu gözlerimi ona fark ettirmemek adına kadamı önüme eğip derin bir nefes verdim.
Benim gibi Tuğkan da başka bir tarafa bakıp gözyaşlarını saklamaya çalışarak başka bir tarafa bakıp birkaç kere öksürdü. "Bunu kimseye anlatma Sarı." Kısık sesi ile sessizce burnumu çekip onu onayladım.
"Kesinlikle elime mikrofon alıp herkese söyledim." Diye alaylı bir şekilde onu onayladığım da bana ters bir bakış attı.
Bir elini yüzüne atıp kaşına dokunduğunda onu inceledim. Yüzünü buruşturup küçük bir küfür savurduğunda, "Dokunma oraya," Tekar kaşına uzattığı elini tutup, kaşına dokunmasına engel oldum.
Tek kaşı da değil, her tarafı yara, bere içindeydi. "Kim yaptı bunu?" Diye tekrar bir soru yönelttim. Yüzünğn her yerine baktım. "Pansuman niye yapmadın?"
Beni izlerken heybetli bedeni çökmüş gibi omuzları da çökmüştü. "Bilmiyorum." Kısa yanıtı ile kaşlarımı çattım.
Diğer elimle yüzüne uzanıp dudağının kenarına dokunup yaraya baktım. Dudağı şişmişti. Kaşından ise iltihapla karışık kan akıyordu. "Hasan mı yaptı?"
"Boş ver." Geri çekilmese de sessizce mırıldandı.
Hasan yapmıştı anlaşılan. "Mikrop kapacaklar Tuğkan." Gözlerim bu defa kan oturmuş olan gözüne döndüğünde yüzümü buruşturmadan edemedim. Fakat beklemediğim bir şey oldu.
Tuğkan hemen kendini çekti. "Eve geçince pansuman yaparım." Benden uzaklaştığında ona anlam veremezce bir bakış attım.
"Pansuman yapmayı biliyor musun?" Bunca zaman yapmadığına göre bilmiyordu.
"Yapacak birini bulurum." Annesi yapamaz mıydı?
Her zaman aldığım çikolatalardan birkaç tane ve mamaları alarak içecek reyonuna gidip oradan da annem ve benim için soda alıp onun peşinden ilerleyip kasaya vardığım da o kendi için aldığı sigarayı öderken bende aldığım şeyleri ödeyecekken, "Ben öderim."
Gözlerim ona döndüğünde elinde ki kredi kartını gösterdi. "Benim param var." Parayı kasiyer abiye uzatırken o ise benimle birlikte kendi kartını uzattı.
"Sarı, bırak ödeyim. Babamın kartının limitini bitirmeye çalışıyorum zaten." Bana istekli bir bakış atsa da umursamayarak kendi paramı uzatıyordum ki hemen kartı post cihazına koyarak temezasız ödemeyi yaptığında şok olmuş bir şekilde Tuğkan'a baktım.
"Tuğkan! Ne yapıyorsun ya sen?" Ona öldürücü bir bakış atsam da o umursmayarak kartı cebine attı. "Aklını mı kaçırdın?"
Sessiz kalmakla yetinirken aldığı poşete yiyecekleri doldurmaya başladı. "Kaşım acıyor Sarı. Hızlı olur musun lütfen?"
Dişlerimi settçe birbirine bastırıp poşeti onun elinden alarak geri kalanladını dolduruo elimde ki parayı ona uzattım. "Al." Parayı görmezden gelerek çıkışa doğru ilerledi. "Alsana!"
O ise benim için kapıyı açıp girişte beni beklemeye başladı. Yanına doğru ilerlemeye başladığım da öfkeyle ona ters bir bakış attım.
Yanından geçip giderken peşimden beni takip etti. Yanıma yaklaştığında, benimle aynı hizade yürümeye başladı. "Sarı,"
"Kes sesini Tuğkan."
Sözlerimle birlikte sessizleşip birkaç adım sonra elini kaşına götürerek bir küfür savurdu. Ona bakmamak için ayrı bir çaba versem de birkaç adım daha atıp en sonunda durduğunda öksürdü.
Onun gibi bende durup ona baktığım da elini kaşına atmış, kanamaya başlayan alana dokunuyordu. "Tuğkan, dokunma oraya." Yanına ilerlediğim de olduğu yerde durup acı ile birkaç küfür savurmuştu.
"Orospu çocuğu ne biçim vurdu." Elimi indirip kaşına baktığım da dişlerini birbirine bastırdı.
"Ne zaman oldu bu?" Diye bir soru yönelttim.
Bir süre bekleyip derin bir nefes verdi. "İki, belki de üç saat önce." Sözleri ile ona şaşkınlıkla baktım. Ciddi olamazdı sanırım.
Ona şok olmuş bir ifade ile bakıp, "Ciddi misin sen? Ve o zamandır pansuman yapmadın mı? Mal mısın sen Tuğkan?"
Yüzünü buruşturup yüzünü benden uzaklaştırdı. "Yaraların kötü görünüyor. Pansuman yapmadın mı?" Sözlerimle birlikte derin bir nefes verdi.
Sertçe yutkunuğunu hissettiğim de dişlerini daha sert birbirine geçirdiğini anlamamı sağlayan şey, çenesinin kasılması olmuştu.
Söyleyip söylememek arasında kararsız gibiydi fakat sonrasında gözleri bana döndüğünde mahçup gibiydi. "Ben bilmem pansuman yapmayı. Ben malzemeleri alsam, sen pansuman yapar mısın Sarı?" Sesi kısıktı.
Bir süre öylece onu izlediğim de gerçekten neden böyle olduğunu sorgulamak istedim. Tuğkan'ın bakışları hala üstümdeyken kafamı salladım.
"Yaparım."
Bir süre daha bana baksa da bakışlarının altında yatan sevinen Tuğkan'ı görebilmiştim. "Eyvallah." Dedi yüzünde kalan küçük tebessümle.
Yola devam ederken onun yanında ilerlemeye devam ettim. "Sana da eyvallah." Sözlerimle kafasını bana çevirip güldü.
Nedensiz benim de yüzüme yayılan gülümseme ile yola devam ettiğim de o da önüne dönmüştü. "Eyvallah..." Diye mırıldandı.
Biraz daha ilerledikten sonra bizim binanın önğne geldiğimizde uzun zmaandır sormak istediğimi sormaya cesaret ettim en sonunda.
"Annen yapmadı mı pansumanı?" Sorumla bir süre öylece bana bakıp sonrasında bakışlarını yere odakladı.
Ellerini, eşofmanının ceplerine yerleştirdi. "Yapamadı." Diyebildi sadece.
Kafamı omzuma düşürürken onu izlemeye devam ettim. "Bilmiyor sanırım?" Diye bir soru yönelttim.
Bakışları tekrar bana döndüğünde bir boşluk ile karşılaştım. Omzuma düşürdüğüm kafamı kaldırırken, yüzüne küçük ama altında yatan ifadesi büyük olan bir tebessüm yerleştirdi.
"Biliyordu." Dedi kısık bir sesle. Sesi titremişti.
"Ölmeden önce biliyordu."
Tuğkan... 🤧😭😔🥺
Ballarım Tuğkan sandığınız kadar mutlu değil...
Bu bölüm de bazı yerlerde gözlerim dolarak yazdım (yaşanmışlıklar)
Bu bölüm nasıldı ballarımmm
Tuğkan'a ağlayanlar desem :')
Ben bu bölümü çoooookkk severek yazdım bilmenizi isterim. Çünkü bu bölüm tamamiyle Tuğkan'ın gerçek kişiliğini anlatıyordu.
Gelecek bölüme Tuğkan'dan bir sahne okuruz belkim...
Bu arada sizde bir şey soracağım:')
Kitap için instagram hesabı açmayı düşünüyorum ama aynı zamanda Whatsapp kanlı da açmak istiyorum. Hangisini açayım sizce ona göre yapacağım çünkü...
Whatsapp kanalı açarsam baya bir bölüm hakkında bilgilendirme yapar, arada bölüm spoilerlarını atarım.
Sizce hangisini açayım? Bilmiyorum hangisini yaparım, siz söylerseniz yapacağım bende işte...
Spotify çalma listesini açmayı unutmayın lütfen...
Kitabı yansıtan şarkımız değişti bu arada. Kufi değil de,
Kendimden Hallice - Soğuk Şarap
Olabilir ballarım.
Şu anlık o daha iyi yansıtıyor gibi geldi bana eğer, sizde bir şarkının yansıttığını düşünüyorsanız bizimle paylaşabilirsiniz 🥺💗
Sizi çooooooooookkkkkkkkk seviyorummmmmmm ve çok çok çooooooooookkkkkkkk öpüyorummmmm ballarımmmm 🥺💗
İnstagram hesabı;
deusnazz
Tuğkan'ın parodi hesabı; tugkann_ddemirsoy
Parla'nın Parodi hesabı;
parla._.yildizli
Görüşürüz ballarımmm kendinize çoooookkk dikkat edinnn
Okur Yorumları | Yorum Ekle |