Ballarım ben geldimmm
Nasılsınızz???
Geçen bölüm yorumları hemen doldurmuşsunuz çok duygulandımm :')
Bu bölüm de 200 yorum gelirse diğer bölüme sizi çok güzel şeyler bekliyormuş... Kuşlar dedi...
Böyle yorum yapmadığınız zaman bölümlerin kötüye gittiğini düşünüyorum, onun için sizden bir tık yorum dileniyorum... 🥺
Bu bölüm en sevdiğim bölümlerden biri ve aşırı soft sahnelerimiz mevcuttur... Kendinizi hazırlamanız istenmektedir...
Bölüme başlamadan önce oy ve Allah ne verdiyse diyerek bol bol yorum yapmayı unutmayın lütfen ballarımm
Öncelikle, bismillahirrahmanirrahim
NEYSE HADİ SİZE KEYİFLİ OKUMALAR BALLARIMM
******
Güçlü Kaşarlar Mutlu Yaşarlar grubundan yeni bir mesaj...
Merve; Acil durum
20.08
Merve; Tekrar ediyorum çok acil durum.
20.08
Gizem; Sakın bana naklim onaylandı deme.
20.09
Gizem; Vururum seni.
20.09
Merve; Yok bacım.
20.09
Merve; Bugün, o gün değil de
20.10
Merve; Çok boktan birşey oldu.
20.10
Fadime; Aziz Allah...
20.12
Fadime; Başımıza yine ne geldi?
20.12
Gizem; Parla'ya mı bir şey oldu lan
20.12
Gizem; Babası eve geldikten sonra yazmadı bana
20.13
Merve; Yok kız tövbe de
20.13
Merve; Şu Tuğkan var ya
20.14
Fadime; Evet var.
20.14
Gizem; Hıı
20.15
Merve; Biz parktan gittikten sonra olay çıkartmış.
20.16
Merve; Karakolluk olmuşlar Hasan'la.
20.16
Fadime; ŞAKA EDİYON
20.17
Gizem; Oooo Tuğkan yatırmış aşağı Hasan'ı.
20.17
Gizem; İkisini de sevmem ama Tuğkan krallll
20.17
Fadime; Oha lan nolmuş
20.18
Fadime; Olayı anlat Merve
20.18
Merve; Hemen bacım.
20.18
Gizem; Vay anasını satayım şaka gibi
20.19
Merve; Bu Parla, Hasan'a tokat atıp geldi ya
20.19
Merve; Tuğkan da arkasından bir şey dedi ama ne dedi hatırlamıyorum.
20.20
Merve; Neyse işte
20.20
Gizem; Hasan dellenmiştir.
20.21
Merve; Heee kudurmuş sşfnsşfnsşfm
20.21
Merve; Sonra bu Hasan'ın arkadaşları Tuğkan'ın üstüne yürümüş
20.22
Fadime; Olum
20.22
Fadime; Tuğkan kavgaya karıştıysa lisansı yanar lan çocuğun
20.23
Fadime; Kavga mı etmiş?
20.23
Merve; HEH İŞTE BENDE ONU DİYORUM
20.24
Merve; Tuğkan da kavga etmemek için laf atmış bu Hasan'a.
20.24
Gizem; Lan o piç Hasan yerinde durmaz ki.
20.25
Gizem; Tuğkan da kaşınıyor ha.
20.25
Gizem; Tuğkan da kaşınıyor ha
Fadime; Harbi.
20.26
Merve; SUSUN DA YAZAYIM
20.27
Merve; Hasan da buna yumruk falan atmış.
20.27
Fadime; Umarım Tuğkan karşılık vermemiştir.
20.28
Fadime; Karakolluk oldularsa Tuğkan da bir şey yapmış.
20.29
Merve; Baya kavga etmişler lan
20.29
Merve; Hasan baya yumruklamış sanırım bunu
20.30
Merve; Napsın Tuğkan da, lisansı yanmasın diye bir şey yapamamış.
20.30
Merve; Ama aralarında baya bir bağrışma geçmiş.
20.30
Merve; Hasan bunun annesine mi ne küfür etmiş.
20.30
Gizem; İşte bu böyle bir orospu çocuğu
20.30
Fadime; İğrençliğe gel
20.30
Fadime; Tuğkan orada anasını tersten sikseydi görürdü o tahtayı
20.30
Fadime; Hasan Tuğkan'ı yer dediğim için kendimden utandım doğrusu
20.30
Gizem; BENCE DE UTAN FADİME
20.31
Merve; Tuğkan da dayanamamış bunu itekleyip üstüne yürümüş
20.31
Gizem; BENCE DE UTAN FADİME
Fadime; Gizem sus.
20.31
Merve; Kendini tutması bile bir mucize. Herkes biliyor ki Tuğkan'ın hassas noktası annesi.
20.31
Gizem; Piç işte
20.32
Gizem; Zayıf noktasını biliyor ya. Damarına basıyor Tuğkan'ın.
20.32
Merve; Olum onu geçtim,
20.32
Merve; Anneye küfür mü edilir?
20.33
Merve; Tuğkan orada onun ebesini bile sikerdi nasıl dokunmadı Hasan'a anlamadım.
20.33
Gizem; Lisansı da umursamazdı la
20.33
Fadime; Tuğkan durmaz yerinde.
20.34
Fadime; Alır intikamını. Kinci bir çocuk o.
20.34
Merve; Harbi. Şimdi susmuş olabilir ama alır intikamını.
20.34
Gizem; İyi de karakola nasıl düşmüşler
20.35
Gizem; Hasan kendi hallederdi.
20.35
Merve; Bizim okulun yanında ilkokul var ya. Veliler görmüş de şikayet etmişler.
20.35
Merve; Nezaretlik bir durum yokmuş. Sadece göstermelik götürmüşler.
20.36
Fadime; Mal bunlar yeminle
20.36
Gizem; O değil de Tuğkan çok pis kinlenmiştir ha.
20.36
Gizem; Baya olay büyür diye düşünüyorum.
20.37
Fadime; Okulun her günü olay var zaten. Alıştım ben.
20.37
Merve; Kız
20.38
Merve; Parla nerede?
20.38
Merve; Yazmıyor hiç
20.38
Gizem; Babası geldi eve
20.39
Gizem; Odaya geçince yazarım diyordu.
20.39
Fadime; O adamdan da hiç haz etmiyorum ya
20.39
Fadime; Mal gibi adam.
20.39
Merve; Benim babam da öyle
20.40
Merve; Baş örtümün modelini değiştirdim diye bana orospu mu oldun demişti ğsnfsşfnşsfn
20.40
Gizem; Zihniyeti bozuk ya
20.40
Fadime; Artık o kadar alıştım ki
20.40
Fadime; Bir şey söyleyemiyorum.
20.41
Merve; Aman boşversene onu takan kim canımm
20.41
Gizem; Ben şu Parla'yı bir arayayım.
20.41
Gizem; Sonra dönerim size
20.41
Fadime; Ödev var mıydı onu söyle de git
20.42
Merve; Yiok
20.42
Gizem; Coğrafyadan vardı sanki ya
20.43
Merve; Yiok
20.43
Fadime; Tamam
20.43
Gizem; Tamam hadi görüşürüz gittim ben
20.44
Merve; Görüşürüz bacım
20.44
Fadime; Görüşürüz
20.45
Herkes çevrimdışı.
******
"Sarı, babanın eski bir kazağı var mı?"
Titreyen dudaklarından zar zor dökülen kelimeler nedensizce içimi acıtırken ne diyeceğimi bilemedim.
Tuğkan'dan nefret ediyor olmam ona yardım etmeyeceğim anlamına gelmiyordu tabi ki ancak nasıl yardım edeceğimi bile bilmiyordum.
Elini tuttuğum elimi biraz daha sıktığında, elinde ki soğukluk sanki yüreğime inmiş gibi benim de hissetmemi sağladı. "Tuğkan," Nasıl yardım ederdim bilmiyordum fakat onu bu halde bırakamazdım.
Düştün elime Tuğkan.
"Montumu vereyim işte." Bir elim montun fermuarı üzerindeyken gözlerim ikimizin ellerine döndü. "Ellerin buz gibi. Tenin de,"
Boğazından yükselen öksürükler, birkaç defa bunu tekrarladı.
Cidden aklım almıyordu. Bir baba, nasıl bu soğukta kendi çocuğunu kapı dışarı atardı?
Hiç mi vicdanı sızlamazdı?
Demek ki sızlamıyordu.
Kafasını tekrar bana kaldırırken bunu yapmakta zorlanmıştı. Tuğkan Demirsoy, şu an bitik bir haldeydi ve belki de onu kurtaracak olan da bendim.
"Sarı," Bana taktığı lakabı dile getirirken bile sesi titremişti ve bu benim için, üsümde ki montu çıkartmaya yetmişti. "çıkartma." Direttiğinde onu dinlemeden elini bıraktım.
"Soğuktan ölmeye mi niyetlisin sen geri zekalı?" Nasılsa benim montumun altında bir kazak vardı ve onun kadar üşümezdim. "Şu an elimden bu geliyor."
Üstümden çıkarttığım montu onun omuzlarına yerleştirdiğim de, bileğinden tutup montun kolundan geçirdim. "Bunu yapmak zorunda değilsin biliyorsun değil mi?" Sesi her ne kadar titrese de konuşmaya devam ediyordu. "Bebek gibi giydiriyorsun da beni." Sonlara doğru sesinde ki alayı kaptığımda ona ters bir bakış attım.
Diğer kolunu da monttan geçirip, kafasına da montun kapüşonunu kapattığımda gözlerine baktım. "Bıraksaydım da ölse miydin?" Yüzüme vuran soğuk hava ile dişlerimi birbirine geçirdim.
Gerçekten bu kalın kazağın içine bile soğuk hava geçip beni kaskatı ediyorsa, bunca zaman Tuğkan o kısa kollu tişörtü ile ne yapıyordu?
"Bırakmadığın için sıkıntı yok." Burnunu montun içine doğru eğdiğinde gözlerini kapatıp birkaç saniye derin nefesler alıp verdi. "Senin kokun mu bu?"
Sesinde ki merak ile birkaç saniye öylece onu izleyip ne dediğini anlamaya çalıştım. Montumu mu koklamıştı o? "Sen montumu mu kokluyorsun?" Sesime yansıyan şaşırmışlık ile yanlış duymuş olduğumu düşünmek istedim.
Soruma karşılık olarak gözlerini aralayıp bana baktığında yüzünde büyüyen sırıtması ile aklımdan geçen şey olduğunu anladım. "Pis, sapık." Yüzümü buruşturmama engel olmadım.
"Sapık mı?" Hala titremeye devam eden çenesi ile kaşlarını çattı. "Burada soğuktan gebermek üzereyken nasıl bir sapıklık yapabilirim Sarı?"
Kaşlarımı çattığımda ona öldürücü bir bakış attım. "Şansını zorlama Demirsoy. Soğuktan donuyor falan demem, montumu da alır giderim!" Öfkeden köpüren sesimle onu uyardığımda burnunu tekrar montuma gömdü.
"Ben rahatım burada." Montun ceplerine ellerini yerleştirdiğinde ne kadar gariban gibi durduğunu yeni fark ettim. Tabi, o da bir şeyler fark etmiş gibi tekrar montun altından konuştu, "Bu üstüne bol gelen montun mu?"
Dikkatli.
Umursamaz bir tavırla etrafıma bakarken bir iç çektim. "Evet." Dışarıda kimsenin olmaması bir yana, benim hemen bakkala gitmem gerekiyordu.
"Bana tam oldu."
Ona yandan bir bakış attığımda sırıtması daha da genişlemiş gibiydi. "Ne yapayım yani?" Ters tavrımı fark etmiş gibi sessizleşirken yutkundum. "Baban neden evden attı?" Sorumu beklemiyor gibiydi çünkü aniden gözleri bana döndü ve yüzünde ki ifade değişmeye başlarken kendini tuttu.
"Kavga ettik." Gözleri benden uzakta, arkamda ki herhangi bir yere odaklanıp bir süre orayı izledi. "O bana bağırdı, ben ona bağırdım. Siktir git dedi attı evden."
Yaşadığı şeyin nasıl bir his olduğunu, içinde ki boşluk hissini ve gözlerinin arkamda ki bir yere öylece dalıp gitmesinin ne demek olduğunu biliyordum.
Açık söylemek gerekirse, Tuğkan'ın ailesi ile böyle sorunları olduğunu hiç düşünmemiştim. Benim zihnimde ki Tuğkan'ın ailesi tamamen onu şımarık yetiştirip, mutlu aile tablosunun temelleriydi.
Fakat her düşündüğümüz şey aynı olmuyordu.
Karşımda, soğuktan donmak üzere olan Tuğkan ise bunun bir kanıtıydı. "Gidecek yerin yok mu?" Kısık sesimin neden kısıldığını biliyordum. Az önce onu azarlarken ve sesim yüksekken şimdi ise sakin ve kısıktı.
Bakışları, arkamda ki yerden ayrılıp tekrar beni buldu. Bir süre yüzümü izleyip güldü. Gülüşü her zamanki alaylı ve gevşek gibiydi fakat aslında öyle olmadığını biliyordum. "Gidecek yerim olsa, seninle bu soğukta birlikte olmazdık."
Doğruya doğruydu. Gidecek yeri olsa, burada ne işi vardı? Bende ki sorunun saçmalığı ise diz boyuydu. Konuyu dağıtmak adına derin bir nefes verdim. "Peki, telefonundan hiçbir arkadaşını aramak aklına gelmedi mi Tuğkan? Bu soğukta mal gibi kaç saattir bekliyorsun Allah bilir." Ona kınayan bakışlarımı yakalamış gibi alaylı bir şekilde göz devirdi.
"İki." Sesinin pürüzlülüğü ile sözlerini anlayamadığımdan kaşlarımı çattım.
"Ne?"
"İki saattir buradayım Sarı." İki saat. Dile kolay iki saattir Tuğkan bu soğukta, kimsesiz biriymiş gibi oturuyordu. Ben gelmesem belki sabaha kadar da oturacaktı.
Şaşkınlığım, dudaklarıma tercüme olmuş gibi, "İki saat.. Manyak mısın sen Tuğkan? Beni mi bekledin iki saat de gitmedin bir yere? Ben gelmesem sabaha ölürdün be ölür!" Sesimin yüksekliğine o da şaşırmış gibi ilk defa saf şaşkınlığın belirtisi ile güldü.
"Sarı, beni bu kadar önemsediğini bilseydim babamla her gün kavga eder sokakta kalırdım." Dudaklarına yayılan sırıtması ile ona karşı delirmiş olduğunu belli eden bir bakış attım.
"Yemin ederim manyaksın sen. Ruh hastası." Artık, gerçekten öyle olduğunu düşünmeme az kalmış gibiydi. "Sana ölürdün diyorum, sen gelmişsin seni önemsediğimden bahsediyorsun." Bu sözleri ancak bir hasta söylerdi ve benim gözümde gerçek hasta Tuğkan'ın ta kendisiydi.
Sözlerim onun pek taktığı bir şey değilmiş gibi es geçti. "Önemesemedin mi?" Sesinde ki şüphe karışımı diğer duyguyu anlayamasam da Allah'tan sabır dileyerek Tuğkan'a da beyin diliyordum.
"Taşa anlatsam anlar be adam... Ölürdün diyorum sana. Bu soğukta kimse ayakta kalamaz diyorum. Anladın mı? Beyninde sorun yok değil mi?" Sonrasında aklıma yeni gelmiş olan şeyle duruşumu dikleştirdim. "Gerçi ben sana ne anlatıyorum ya? Ne halin varsa gör, bana ne."
Kafasını saran montun kapüşonunu indirerek beni izledi bir süre. "Sana neyse niye buradasın Sarı?" Ne denir şimdi buna?
Ya Sabır. Ya Sabır. Ya Sabır.
"Bırakayım da öl değil mi Tuğkan? Sana yardım edende kabahat zaten!" Sesim yükseldiğinde sinirle yerimde doğrulmaya çalışırken benden önce davranıp bileklerimden tutarak buna izin vermedi.
"Beni bırakırsan ölürüm Sarı." Sözleri dudaklarından dökülürken sonrasında derin bir nefes verdi. "Ölmemem için burada kal. Lütfen."
Sesinde her ne kadar alay olsa da vicdan yaptığımdan dolayısıyla sakin kalarak olduğum yerde durmaya devam ettim. "Telefonunu ver."
Sözlerim dudaklarımdan çıktığı gibi kafasını kaldırıp gözlerime baktı. "Numaramı mı istiyorsun?" Sorusu hem şaşkınlık hemen de heyecan belirtisi gibiydi. Salak yemin ediyorum.
Göz devirmemek için kendimi zor tutarken, "Arkadaşını arayayım da seni alsın diye diyorum... Senin numaranı ne yapayım ben?" Elleri bileklerimi bıraktığında omuzları çökerek kafasını umursamazlık ve hayalkırıklığı ile omzuna düşürdü.
"İkidir duygularımla oynuyorsun Sarı. Kalbimi hızlandırıp sonra kesiyorsun." Sözleri bir süre onu izlememe neden olduğunda nedensiz kuruyan boğazım ile yutkunma isteği ile savaştım. "Alınmaya başlıyorum."
Tuğkan'ın kişiliğini hiçbir zaman çözemedim. İyi mi yoksa kötü mü bilemedim. Ya da, alaylı mı yoksa gerçekten eğleniyor mu onu da anlayamadım. Aynı şu an gibi.
Soğuk rüzgar tenime vurduğunda, havanın tekrar soğuk olduğunu bana hatırlattığı için yutkunmak zorunda kaldım. "Şu an bile alay ediyor olman, aslında iyi olduğunu gösterir." Onu şüphe ile incelediğimde bunu fark etmiş gibi derin bir nefes verdi.
"Gebermek üzereydim."
"Biliyorum. Senin hayatını kurtardım." Ona karşı, tam onun vereceği bir cevap verdiğimde bunu fark etmiş gibi yüzüne tekrar bir sırıtma yerleştirdi.
Kafasını, omzundan kaldırıp yan tarafında kalan sokak lambasının direğine yasladı. "Kurtarıcı meleğim benim." Sesi artık titremiyordu.
Alay ediyordu. Belliydi. Takmamaya çalışmak bir yana olsun, bunu başaramamak elde değildi. "Akıllanmıyorsun sen." Yalan yok. Akıllanmıyordu gerçekten.
"Akıllanmaktan kastın?" Sesinde ki, bu konuşmadan keyif alan tınıyı sezdiğimde ona ayak uydurdum.
"Bugün olanlar ve şu an olanlar diyeyim o zaman. Akıllanmıyorsun." Başına bela almaktan da geri durduğu yoktu.
Beni dinlerken, sözlerimin peşi sıra sesli bir şekilde güldü. "Siktir etsene Sarı. Konu sen olunca aklım başımdan gidiyor."
"Konuyu sapıtma Tuğkan."
"Sende anlamıyormuş gibi davranma o zaman." Sesi, benim sesimi bastırdığında yutkunma gereksinimi ile kafamı başka bir tarafa çevirdim. "Oradan bakınca, seninle eğleniyormuş gibi mi duruyorum?"
Sessizlik, zamanla akarken kafamı tekrar ona çevirdim. "Evet." Sözlerimin ardından alayla gülüp bakışlarını başka bir tarafa çevirdiği sırada cebinde titreyen telefon ile elimi cebime atıp telefonu çıkartarak arayan kişiye baktım.
Annem yazısı ile kalbimin hızlandığını hissettim. Korku ile gözlerim etrafta gezindiğinde Tuğkan da suskunluğa gömülmüş bir şekilde beni izlediğini anlayabildim.
Birkaç saniye sonrasında Allah'ın bana yar ve yardımcısı olması dileği ile telefonu açıp kulağıma götürdüm. "Efendim?" Sesimi kısık tutmam tamamen korku ve gerilimin habercisiydi.
"Neredesin sen? Kaç saat oldu eve gel çabuk." Bu benim paçamı kurtardığımın habericisi olduğu için rahat bir nefes verdim.
"Tamam gelirim şimdi. Kasadayım zaten." Annemi inandırma çabalarımı bozmaması için Tuğkan'a sert bir bakış atarak sessiz kalmasını işaret ettiğimde bana uyarak suskunluğa gömülüp tekrar burnunu montun içine gömdü. "İstediğin bir şey var mı?"
"Sen."
Tuğkan'ın montun altından söylediği şeyi anlamadığımdan kaşlarım anlamamış bir ifade ile havalandı. "Anlamadım?" Gözlerini yavaşça aralarken telefondan annemin sesi geldi.
"Gelirken sade soda almayı unutma diyorum." Annemin varlığını tekrar hatırladığımda sertçe yutkundum.
"Tamam, geleceğim birazdan."
"Hızlı gel, baban söyleniyor."
"Tamam."
Telefonu kapattığımda Tuğkan'a ters bir bakış attım. "Sana konuşma demedim mi ben?"
Beni hiç de kaleye almayan bir tavırla, "Hayır, demedin." Ya Sabır. Ya Sabır.
Tamam, Tuğkan gerçekten salağı oynamaya devam ediyor gibi gözüküyordu. "Dik dik bakıyorum ya! Ondan da mı anlamıyorsun?" Bakışları bir süre öylece gözlerimde durup sonrasında montun altından söylendi.
"Sen bana hep dik dik bakıyorsun."
"Aynı şey mi?" Sonrasında ise pes ederek yerimde doğrulup ona üstten bir bakış attım. "Senle mi uğraşacağım ya?" Onu, kaldırım üzerinde bırakıp bakkalın olduğu tarafa ilerleyecekken eşofmanımın paçasını tutması ile olduğum yerde kalıp ona döndüm. "Ne?"
"Mont bende mi kalacak?" Sesinde ki meraklı ifadeyi fark ettiğimde gerçekte bunu düşünmüş olmasına gülebilirdim. Ben ve ona montumu verme? Üstelik K9 köpeği gibi montumu koklarken? Güleyim de boşa gitmesin.
Paçamı çekiştirerek onun elinden kurtarıp öldürücü bir bakış attım. "Hayır tabi ki. Dönüşte alacağım." Elini tekrar montumun cebine altıp derin bir soluk verdi.
"Soğuktan ölmemem için ona ihtiyacım var Sarı." Ona göz devirerek, bir yanıt vermeden yanından geçip giderek bakkala ilerledim.
Hızlı davranarak bakkaldan alacaklarımı aldığımda derin bir nefes verdim. Gözlerim çikolata rafında gezindiğinde gözlerim Laviva da takılı kalmışken ondan iki tane alıp kasaya ilerledim.
Aldıklarımın parasını ödedikten sonra bakkaldan çıkıp tekrar bizim binanın olduğu tarafa doğru ilerlerken hala yerde oturduğunu gördüğüm Tuğkan'a ilerlerken etrafı kolaçan edip yanına eğildim.
"Tuğkan, montumu ver." Fakat söylediğimi yapmadığında kaşlarımı çatarak omzunu sarstım. "Tuğkan," Önüne düşürdüğü kafasını kaldırdığında uyumuş olduğunu fark etmiş olmam ile şaşkınlığımı üstümden atamadım.
Bu halde bile uyuması beni şaşırtıyordu.
"Bu halde uyuyor musun bir de?" Sorum ile bana anlamaz bir bakış atarak kızaran gözlerini izlememe neden oldu. "Telefonun yanında mı, birisini arayayım seni almaya gelsin. Sabaha kadar duramazsın burada."
O ise yerinde doğrulup üstünde ki montumun fermuarını yavaşça açarak üstünden çıkarttığında bunları çok yavaş bir şekilde yaptı. "Kimsem yok." Sakin bir şekilde üstünden çıkarttığı montu bana doğru uzattığında dişlerimi birbirine geçirmiştim.
Başıma çok büyük bir bela alıyordum.
Montu elinden almadan hızla yanına eğilip poşetin içinden çıkarttığım Laviva'nın birini ve kendime aldığım Fuse Tea'lerden birini onun yanına bıraktığımda beni izliyordu. "Fuse Tea yeni koyulmuş dolaba, ılığından aldım sana. Laviva'yı de ye mutlaka."
Bakışları bana döndüğünde şaşkındı. "Sarı," Dudaklarını aralayıp sonrasında söyleyeceklerini yutarak bir süre sustu. "bunları yapmana gerek yok. Bana acıma."
"Acıdığım falan yok. Mal gibi davranma. Ye dedim sana şunları. Birazdan geleceğim ben. Ayrılma sakın buradan." Sözlerimle birlikte yerimden kalktığımda bakışları hala benim üstümdeydi.
Beni izlemeye devam ederken derin bir nefes verdi. "Sarı, bir şey daha istesem?" Ona, cevabı ister bir bakış attım.
"Söyle."
"Söyleyeyim mi?"
"İşim var, eve geçmem lazım söyle hadi!"
Sözlerimle birlikte yüzüne bir sırıtma daha yerleştirdi. "İnstagram engelimi açsana. Babam tekrar evden atarsa haber veririm." Birkaç saniye yüzüne boş boş bakıp sonrasında havaya ofladım.
Bu tepkim onu güldürmüş gibiydi. "Mal mısın nesin ya! Kal burada, gelirim birazdan." Yanından geçip hızla giderken arkamdan söyleniyordu.
"Açacak mısın Sarı?"
"Kes sesini! Biri duyacak!"
"Açacak mısın Sarı?"
"Tuğkan, kes sesini!"
Sertçe sözlerimle birlikte bizim binaya hızla girip arkamdan kapıyı kapatarak bizim kata çıkıp hemen içeri girdim.
"Anne ben geldim." Çok sesi olmayacak bir şekilde seslendiğim de arkamdan kapıyı kapatıp mutfağa doğru aynı hızla ilerledim.
Mutfakta karşılaştığım annemle aramızda geçen bakışma ile hemen önüme dönüp aldıklarımı tezgaha bıraktım. "Niye bu kadar geç kaldın?" Annemin sorusu ile havaya bir nefes verdim.
Hızlı geldiğimden dolayı kalbim deli gibi atarken sırtımdan soğuk terlerin aktığını hissedebiliyordum. "Ahmet abi eve uğramış onu bekledim biraz." Derin nefesler alıp verirken cevabı da düzgün vermeye çalıştım.
"İyi, geç kalma bir daha. Babanın sodasını aldın mı?" Poşetten çıkarttığım sodayı önüne bıraktığım da odadan koşturarak gelen Güneş ve Ateş'e baktım. Etrafımdan dönüp poşetin içine bakmaya çalışıyorlardı.
Güneş'e uzattığım süt burgeri ile sevinçle odaya geri koştururken Ateş de eline aldığı doritos ile zafer gülüşü yaparak odaya ilerlerdi.
Tamam, plana gelelim.
Ellerimle ceplerimi yoklayıp sonrasında tezgahın üstünde ki poşetin içine baktığımda, tezgahta kendine limonlu su yapan annemin beni izlediğini görebiliyordum. "Noldu?" Dedi merakla.
Çatık kaşlarla etrafa bakmaya devam ettim. "Para üstü nerede ya?" Tabi ki üstünden para kalmamıştı ama, elden ne gelir? Tekrar dışarı çıkarak Tuğkan'a, babama ait olan eski kazaklardan birini vermem için tek yol buydu.
"Kız, para üstünü mü unuttun?" Annemin şaşkın sesi ile sanki her şeyi yeni fark ediyormuş gibi ona bakaraken hem de şaşkınlık belirtisi yerleştirdim yüzüme. "Koş git al çabuk." Annem bana salakmışım gibi bakmasını umursamadan söylendim.
"Lavaboya girip gideyim, bari." Anneme yandan bir bakış atıp mutfaktan çıktım.
Mutfaktan çıktıktan sonra koridorun sonunda ki lavabonun çaprazında kalan yatak odasına girdiğimde arkamdan annemin gelmediğini kontrol ederek gardıroba ilerleyip hızla babamın kıyafetlerinin olduğu yeri inceleyerek en alt rafta olan babamın kalın kazaklı, artık giymediği kıyafetlere baktım. Aralarından, Tuğkan'a olabilecek bir tane alıp arkama saklayarak odadan çıktıktan sonra lavaboya girip sifona basarak annemin anlamamasını sağladım.
Lavabodan çıktıktan sonra montumun içine kazağı koyup, fermuarı kapatarak kazağın görünmemesini sağladım. Fakat kilolu görünüyordum ve bu tamamen gülünç bir şeydi.
"Anne ben çıktım!" Kapıyı açıp hızla çıktıktan sonra, kapıyı kapatmadan anneme haber verdiğimde annem koridora çıkıp benim yanıma, kapının eşiğine geldiğinde ayakkabılarımı giymeye çalışıyordum. "Gelirim beş dakikaya."
Bana kafasını salladıktan sonra ayakkabılarımı giyip merdivenlere ilerlemeye başladım. "Hızlı git gel. Çok oyalanma. Baban sormadan gel." Onu onayladığımda merdivenlerden hızlı hızlı inip binanın dış kapına geldiğimde, kapıyı açıp dışarı çıktım.
Bakışlarım hemen Tuğkan'ın bulunduğu yere döndüğünde hala orada olduğunu gördüm. Bakışları benim olduğum teraftayken elinde, ona aldığım Fuse Tea ve Laviva'yı yiyordu.
Merdivenlerden hızlı hızlı inip binaya arkamı dönerek inceleyip birisi bakıyor mu diye baktıktan sonra hızlı hızlı koşturarak Tuğkan'ın yanına vardığım da bana alttan bir bakış atıp sırıtıyordu.
"Hoş geldin Sarı." Tekrar titremeye başlamış olduğunu gördüğümde elindekileri yanına bıraktığında gözleri bedenime döndü. "Sarı," Anlamazca göbeğime bakıp kafasını omzuna eğdi. "sen eve gidip, geleli kaç dakika oldu da kilo aldın?"
Sözleri ile kaşlarımı çatarak kafasına hafifçe vurdum. "Mal mısın Tuğkan? Sana kazak getirdim." Sözlerimle birlikte gözlerini karnımdan çekip gözlerime döndürdüğünde daha şaşkın bir bakış attı.
"Yemin et." Oturduğu yerden kalkarken zorlukla yanında ki sokak lambasının direğine tutundu. Vücudu hala titriyordu ve bu onun donmaya başladığını gösteriyordu. "Sarı, ciddi misin sen?"
Derin nefesler alıp verirken montun fermuarını açıp, içimde olan kazağı hemen çıkartarak ona gösterdim. "Giy hemen şunu." Üstümden giden ağırlık ile sakin bir nefes verdiğimde ona uzattığım kaza birkaç saniye bakıp sonra üzerimde ki monta baktı.
Ona daha sert bir bakış attığımda aklımdan geçen tek soru şuydu; bu dangalak neye bakıyor? "Alsana Tuğkan! Ne bekliyorsun mal gibi?" Gözlerini üstümden çekip yüzüme çevirdiğinde ellerini eşofmanının ceplerini yerleştirdi.
"Tercihim senin montundan yana. Üşürüm ben bunda."
Ona ciddi olup olmadığını test etmek ister bir bakış attığımda bana gayet ciddiyetle fakat soğuktan donduğu için bütün vücudu titreyerek bakıyordu. "Tuğkan, sen beni çıldırtmak mı istiyorsun? Mal mısın sen? Senin yüzünden kendimi tehlikeye atıp getirdim şu kazağı. Al giy yoksa götürürüm!"
Allah'ım sen sabır ver ya Rabb'im.
Ona uzattığım kazağı isteksiz bir şekilde aldığında şöyle bir kazağa bakıp sonrasında hızla üstüne geçirdi. Tam ona olduğunu fark ettiğimde, "Yarın geri getir onu bana." Diye tembihlemeyi unutmadım. Hayatımı yerde bulmadım ki canım, annem bir fark etse o kazağın eksik olduğunu, ebemi sever.
Kafasını eğip üstünde ki kazağa baktığında yüzünü buruşturdu. "Kafamı nasıl ısıtacağım?" Bana sorgulayıcı bir bakış attığında dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. "Ayrıca," Kazağın boğaz kısmını koklayıp tekrar bana döndü. "Bunun kokusu güzel değil Sarı."
Tamam, sakin ol Parla. Sakin ol. Sakin ol. Allah'tan sabır dile ve evrene kötü enerji gönderme. "Tuğkan," Artık, sinirden çıldırmak üzere gibi ona baktığımda o bunu bilse bile benimle uğraşmayı sürdürüyordu. "Sen mal mısın?" Gerçekten mal mıydı?
"Burada gebermemen için sana kazak getirdim. Güzel kokusuna mı bakacaksın? O aldığım kazağı da götürürsem kalırsın öyle." Ona öldürücü bir bakış attığımda, bunu fark etmiş gibi omuzlarını düşürdü.
Kafasını koluma çevirdiğinde, kolunu sıkan kazağa bakarak bana poz kesmeye çalıştı. "Kaslarımı görüyor musun Sarı?" Bana alttan bir sırıtma gönderdiğinde yüzümü buruşturarak onu izledim.
"Görmemek tercihim." Fakat yüzüne ilk defa bu kadar dikkat ettiğimde, sokak lambasının yüzüne vuran tarafında, yanağının kızardığını ve kaşının da yarılmış gibi durduğunu fark ettim. "Yüzün," Diyecek oldum fakat bugün ki olay aklıma geldiğinde susmak zorunda kaldım.
"Hasan ısırdı." Alaycı sesinin ardından küçük bir kahkaha attı. Gerçekte ısırmadığını, aksine Hasan'ın onu yumrukladığı açıktı fakat çok da umursamadığını belli etmek için böyle bir tabir kullanmıştı. "Şaftını siktiğimin evladı." Sesi yükselirken çenesinin kasılmış olduğunu fark ettim. Sinirlenmişti.
Ben gittikten sonra olaylar olduğu bir gerçekti. "Orada, o ağzını açmasaydın bu halde olmazdın belki." Kafamı eğip fermuarımı çekerken beni izlediğini hissettim. "Kaşınıyorsun Tuğkan."
"Ben mi kaşınıyorum Sarı?" Ciddiyet dolu sesi ile kafamı kaldırıp ona baktığımda göz göze geldik. Gerçekten yüzünde bir ciddiyet maskesi vardı. Sinirden kendini yiyor gibiydi. "Asıl kaşınan o ve sana yemin ederim çok az kaldı." Gözlerinde sezebildiğim saf nefreti iliklerime kadar hissettiğim de Tuğkan'ın ilk defa bu kadar ciddi olduğunu gördüm.
Ona anlamaz bir bakış attığımda bir elini eşofmanının cebinden çıkartıp baş parmağı ile işaret parmağı arasında çok az bir mesafe bıraktı. "Onun zürriyetini sikmemem için şu kadar kaldı. Onu da yaparsa," Sözlerinden sonra bir süre sessiz kalıp sonrasında tekrar sırıttı. Böyle olunca tam bir psikopata benziyordu. "sanırım Dünya Şampiyonasını unutacağım gibi görünüyor." Son sözleri ile takıldığım noktayı düşündüm.
Dünya Şampiyonası,
"Dünya Şampiyonası derken?" Ona anlamaz bir şekilde baktığım da derin bir nefes verdi. "Kick Boks'dan mı bahsediyorsun?"
Sözlerim onu şaşırtmış gibi havalandı. "Kick Boks ile uğraştığımdan haberin var demek... Onur duydum Sarı." Kafasını biraz eğerek bana, sanki yüksek mevkide biriymişim gibi selam verdi.
Soğuktan kuruyan dudaklarımı dilimle ıslatıp bizim binanın olduğu tarafa baktım. "Lisenin ikinci yılı da duymuştum ama sonrasında bıraktı dediler. Türkiye 2.liğin bile varmış." Şaşılacak şeydi. Benim gözümde salaktan farkı olamayan Tuğkan için Türkiye 2.liği çok büyük bir başarıydı.
Fakat herkes biliyordu ki Tuğkan salak değildi ve Türkiye 2.liğini kendi alnının akı ile kazanmıştı.
Gözlerimi tekrar ona döndürdüğümde gerçekten onurlanmış gibi yerinde dikleşti. Hava soğuktu fakat, artık ona soğuk işlemiyor gibiydi. "Sekiz yaşından beri bu spordayım. Lisansımı on yaşında aldım. O zamandır bir kavgaya girdiğim yok."
Her şey şimdi anlaşılıyordu. "Sende, lisansın yanmasın diye kavga etmedin bugün Hasan ile?" Bir süre sessiz kaldığında kısmen der gibi bir bakış attı.
"Sayılır."
Başka nasıl bir nedeni olabilirdi ki? "Sayılır derken? Başka bir nedeni mi var?"
"İntikam duygusu çoğalıyor Sarı. Bana bugün sekiz yumruk attı. Hepsi aklımda ve o yumrukların intikamını o an almak istemedim. Zamanım var ve senle önümüz uzun."
******
Önümde açık olan bilgisayara bakarken elimle hemen saçlarımı toplayıp dağınık bir topuz yapmıştım.
Karanlık odanın içinde bilgisayarın ışığı ile arama kısmına ilk başta bizim okulun resmi sitesini açarak girdiğimde karşıma çıkan Onur Tablamuz kısmına tıkladım.
Bizim okulda pek fazla sporcu yoktu. Olanlar da oldukça tandıklardı. Okula popüler olan öğrencilerden oluşuyordu ve bilindiği üzere onlardan biri de Tuğkan'dı.
Sayfayı kaydırmaya başladığımda karşıma ilk başta okulun, il içinde okullar arası kız voleybol maçına ait 1.lik tablosu çıkmıştı. İlin valisi ile fotoğraf çekindikleri bir fotoğraftı.
Onun altında, okulun Muay Thai ile ilgilenen sporcularından ve benim de tanıdığım bir kişi çıktı. Bizim sınıftan Kadir'di. Altı il arası müsabaka da 1. olmuştu.
Onun altında ise aradığım şeyi bulmuştum.
Tuğkan hakkında bir yazıydı. Ve şöyle yazıyordu;
Fuat Serdar Şemsi Anafarta'ya bir başarı daha geldi!
Öğrencimiz Tuğkan DEMİRSOY 2024 Gençler Kick Boks TÜRKİYE Şampiyonasında +91 Low Kick kategorisinde Türkiye 2.si olmuştur.
Öğrencimize başarılarının devamını dileriz.
Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken bu kadar uzun süredir okulun sitesinde neden girmediğimi sorguluyordum. Adam Türkiye 2.si olmuştu ve benim bundan hiç haberim yoktu.
"Bak sen, bizim Tuğkan'a..." Sessizce fısıldadığım da sayfayı kaydırmaya devam ettim. Karşıma tekrar onunla ilgi bir haberin çıktığında onu da okudum.
O da şöyle diyordu;
Fuat Serdar Şemsi Anafarta'nın başarısı gittikçe katlanıyor!
Öğrencimiz Tuğkan DEMİRSOY 2021 Erkekler Kick Boks Dünya Şampiyonasında rakibi olarak Türkmenistanlı Oras Kurmanov ile eşleşti. Maç takvimi daha açıklanmadı.
Öğrencimizi yürekten kutluyor, başarıları adına onu tebrik ediyoruz.
Dünya şampiyonasına kadar gitmişti demek. Şaşkınlığım daha da katlanırken onun adına yazılan makale ve maçlarına ait videolardan kısa kesitlerini inceledim. Gerçekten başarılı bir şekilde rakiplerine nefes bile aldırmıyor, tek bir darbe bile yemiyordu.
Yediği birkaç video vardı. Fakat, Dünya şampiyonasında elde ettiği başarıyı görememiştim. Onunla alakalı bir videoya rastlanmıyordu.
Birkaç videoyu daha incelerken, telefonumdan gelen bildirim sesi ile elimi, yatağın yanında duran masama atarak telefonu aldım. İnstagram'dan gelen bir bildirimdi.
ttugkan_ddemirsoy yakınlarda kendi hikayesine ekleme yaptı.
Tuğkan ile birkaç saat önce olan konuşmamızın ardından ona attığım engeli geri çekmiştim. Şu an ise sanırım sitenin dışına çıkmış, bir tanıdığın yanına gideceğim diyerek burayı terk etmişti.
Hızla İnstagram'ı açıp önüme gelen ilk hikaye olarak Tuğkan'ın hikayesini açarak incelemeye başladım.
Yeni çekindiği bir fotoğraftı ve üstünde, bugün ona verdiğim, babamın kazağı vardı. Şu an kafede olmalıydı ve yanında da birileri var gibi gözüküyordu. İki saat mal gibi soğuk yerde bekleyip sonra arkadaşları ile takılmaya mı gitmiş bu beyinsiz?
Kaşlarımın çatılmasına engel olamazken elinde ki sigarası dikkatimi çekmişti. Fakat dikkatimi çeken şey, tek o değildi. Fotoğrafına eklediği yazıydı ve şöyle diyordu;
Montta ki kokusunun güzelliği aklımda.



Tuğkan, balım, canım, bir tanem, nar tanem, nur tanem, yeriimm senii 😭💗
Oğluşum çok başarılı ve Sarı'sına oldukça düşkün bir insandır ballarım ;)
Övünmek gibi olmasın ama benim oğluşum kendisi... Bir de o kadar Dünya Şampiyonluğuna gitmiş :') Gururlandım...
Bu arada, sonda ki fotoğraflar nasıl olmuş ben yaptım... (Düşünceleriniz için heyecanlı, endişeli ve sabırsız)
Veee evettt, size gelelim ballarımm
Nasılsınız??
Bu bölüm bence güzeldii çünkü en sevdiğim bölümlerden biri çünkü Tuğkan ve Sarı sahnesi çok (Parla değil de Sarı diyesim geliyor hep)
Bölüm hakkında neler düşünüyorsunuz lütfen belirtmeden geçmeyin çünkü bu benim için çok önemli
Ve tabi yorumsuz kitap, çatısız bir eve benzer efendim...
Yorumlarınızı da eksik etmeyin lütfen ballarımm Diğer bölüm hakkında ki varsayım ve teorilerinizi de alayım lütfen
Tuğkan'ın, montu istiBallarım ben geldimmm
Nasılsınızz???
Geçen bölüm yorumları hemen doldurmuşsunuz çok duygulandımm :')
Bu bölüm de 200 yorum gelirse diğer bölüme sizi çok güzel şeyler bekliyormuş... Kuşlar dedi...
Böyle yorum yapmadığınız zaman bölümlerin kötüye gittiğini düşünüyorum, onun için sizden bir tık yorum dileniyorum... 🥺
Bu bölüm en sevdiğim bölümlerden biri ve aşırı soft sahnelerimiz mevcuttur... Kendinizi hazırlamanız istenmektedir...
Bölüme başlamadan önce oy ve Allah ne verdiyse diyerek bol bol yorum yapmayı unutmayın lütfen ballarımm
Öncelikle, bismillahirrahmanirrahim
NEYSE HADİ SİZE KEYİFLİ OKUMALAR BALLARIMM
******
Güçlü Kaşarlar Mutlu Yaşarlar grubundan yeni bir mesaj...
Merve; Acil durum
20.08
Merve; Tekrar ediyorum çok acil durum.
20.08
Gizem; Sakın bana naklim onaylandı deme.
20.09
Gizem; Vururum seni.
20.09
Merve; Yok bacım.
20.09
Merve; Bugün, o gün değil de
20.10
Merve; Çok boktan birşey oldu.
20.10
Fadime; Aziz Allah...
20.12
Fadime; Başımıza yine ne geldi?
20.12
Gizem; Parla'ya mı bir şey oldu lan
20.12
Gizem; Babası eve geldikten sonra yazmadı bana
20.13
Merve; Yok kız tövbe de
20.13
Merve; Şu Tuğkan var ya
20.14
Fadime; Evet var.
20.14
Gizem; Hıı
20.15
Merve; Biz parktan gittikten sonra olay çıkartmış.
20.16
Merve; Karakolluk olmuşlar Hasan'la.
20.16
Fadime; ŞAKA EDİYON
20.17
Gizem; Oooo Tuğkan yatırmış aşağı Hasan'ı.
20.17
Gizem; İkisini de sevmem ama Tuğkan krallll
20.17
Fadime; Oha lan nolmuş
20.18
Fadime; Olayı anlat Merve
20.18
Merve; Hemen bacım.
20.18
Gizem; Vay anasını satayım şaka gibi
20.19
Merve; Bu Parla, Hasan'a tokat atıp geldi ya
20.19
Merve; Tuğkan da arkasından bir şey dedi ama ne dedi hatırlamıyorum.
20.20
Merve; Neyse işte
20.20
Gizem; Hasan dellenmiştir.
20.21
Merve; Heee kudurmuş sşfnsşfnsşfm
20.21
Merve; Sonra bu Hasan'ın arkadaşları Tuğkan'ın üstüne yürümüş
20.22
Fadime; Olum
20.22
Fadime; Tuğkan kavgaya karıştıysa lisansı yanar lan çocuğun
20.23
Fadime; Kavga mı etmiş?
20.23
Merve; HEH İŞTE BENDE ONU DİYORUM
20.24
Merve; Tuğkan da kavga etmemek için laf atmış bu Hasan'a.
20.24
Gizem; Lan o piç Hasan yerinde durmaz ki.
20.25
Gizem; Tuğkan da kaşınıyor ha.
20.25
Gizem; Tuğkan da kaşınıyor ha
Fadime; Harbi.
20.26
Merve; SUSUN DA YAZAYIM
20.27
Merve; Hasan da buna yumruk falan atmış.
20.27
Fadime; Umarım Tuğkan karşılık vermemiştir.
20.28
Fadime; Karakolluk oldularsa Tuğkan da bir şey yapmış.
20.29
Merve; Baya kavga etmişler lan
20.29
Merve; Hasan baya yumruklamış sanırım bunu
20.30
Merve; Napsın Tuğkan da, lisansı yanmasın diye bir şey yapamamış.
20.30
Merve; Ama aralarında baya bir bağrışma geçmiş.
20.30
Merve; Hasan bunun annesine mi ne küfür etmiş.
20.30
Gizem; İşte bu böyle bir orospu çocuğu
20.30
Fadime; İğrençliğe gel
20.30
Fadime; Tuğkan orada anasını tersten sikseydi görürdü o tahtayı
20.30
Fadime; Hasan Tuğkan'ı yer dediğim için kendimden utandım doğrusu
20.30
Gizem; BENCE DE UTAN FADİME
20.31
Merve; Tuğkan da dayanamamış bunu itekleyip üstüne yürümüş
20.31
Gizem; BENCE DE UTAN FADİME
Fadime; Gizem sus.
20.31
Merve; Kendini tutması bile bir mucize. Herkes biliyor ki Tuğkan'ın hassas noktası annesi.
20.31
Gizem; Piç işte
20.32
Gizem; Zayıf noktasını biliyor ya. Damarına basıyor Tuğkan'ın.
20.32
Merve; Olum onu geçtim,
20.32
Merve; Anneye küfür mü edilir?
20.33
Merve; Tuğkan orada onun ebesini bile sikerdi nasıl dokunmadı Hasan'a anlamadım.
20.33
Gizem; Lisansı da umursamazdı la
20.33
Fadime; Tuğkan durmaz yerinde.
20.34
Fadime; Alır intikamını. Kinci bir çocuk o.
20.34
Merve; Harbi. Şimdi susmuş olabilir ama alır intikamını.
20.34
Gizem; İyi de karakola nasıl düşmüşler
20.35
Gizem; Hasan kendi hallederdi.
20.35
Merve; Bizim okulun yanında ilkokul var ya. Veliler görmüş de şikayet etmişler.
20.35
Merve; Nezaretlik bir durum yokmuş. Sadece göstermelik götürmüşler.
20.36
Fadime; Mal bunlar yeminle
20.36
Gizem; O değil de Tuğkan çok pis kinlenmiştir ha.
20.36
Gizem; Baya olay büyür diye düşünüyorum.
20.37
Fadime; Okulun her günü olay var zaten. Alıştım ben.
20.37
Merve; Kız
20.38
Merve; Parla nerede?
20.38
Merve; Yazmıyor hiç
20.38
Gizem; Babası geldi eve
20.39
Gizem; Odaya geçince yazarım diyordu.
20.39
Fadime; O adamdan da hiç haz etmiyorum ya
20.39
Fadime; Mal gibi adam.
20.39
Merve; Benim babam da öyle
20.40
Merve; Baş örtümün modelini değiştirdim diye bana orospu mu oldun demişti ğsnfsşfnşsfn
20.40
Gizem; Zihniyeti bozuk ya
20.40
Fadime; Artık o kadar alıştım ki
20.40
Fadime; Bir şey söyleyemiyorum.
20.41
Merve; Aman boşversene onu takan kim canımm
20.41
Gizem; Ben şu Parla'yı bir arayayım.
20.41
Gizem; Sonra dönerim size
20.41
Fadime; Ödev var mıydı onu söyle de git
20.42
Merve; Yiok
20.42
Gizem; Coğrafyadan vardı sanki ya
20.43
Merve; Yiok
20.43
Fadime; Tamam
20.43
Gizem; Tamam hadi görüşürüz gittim ben
20.44
Merve; Görüşürüz bacım
20.44
Fadime; Görüşürüz
20.45
Herkes çevrimdışı.
******
"Sarı, babanın eski bir kazağı var mı?"
Titreyen dudaklarından zar zor dökülen kelimeler nedensizce içimi acıtırken ne diyeceğimi bilemedim.
Tuğkan'dan nefret ediyor olmam ona yardım etmeyeceğim anlamına gelmiyordu tabi ki ancak nasıl yardım edeceğimi bile bilmiyordum.
Elini tuttuğum elimi biraz daha sıktığında, elinde ki soğukluk sanki yüreğime inmiş gibi benim de hissetmemi sağladı. "Tuğkan," Nasıl yardım ederdim bilmiyordum fakat onu bu halde bırakamazdım.
Düştün elime Tuğkan.
"Montumu vereyim işte." Bir elim montun fermuarı üzerindeyken gözlerim ikimizin ellerine döndü. "Ellerin buz gibi. Tenin de,"
Boğazından yükselen öksürükler, birkaç defa bunu tekrarladı.
Cidden aklım almıyordu. Bir baba, nasıl bu soğukta kendi çocuğunu kapı dışarı atardı?
Hiç mi vicdanı sızlamazdı?
Demek ki sızlamıyordu.
Kafasını tekrar bana kaldırırken bunu yapmakta zorlanmıştı. Tuğkan Demirsoy, şu an bitik bir haldeydi ve belki de onu kurtaracak olan da bendim.
"Sarı," Bana taktığı lakabı dile getirirken bile sesi titremişti ve bu benim için, üsümde ki montu çıkartmaya yetmişti. "çıkartma." Direttiğinde onu dinlemeden elini bıraktım.
"Soğuktan ölmeye mi niyetlisin sen geri zekalı?" Nasılsa benim montumun altında bir kazak vardı ve onun kadar üşümezdim. "Şu an elimden bu geliyor."
Üstümden çıkarttığım montu onun omuzlarına yerleştirdiğim de, bileğinden tutup montun kolundan geçirdim. "Bunu yapmak zorunda değilsin biliyorsun değil mi?" Sesi her ne kadar titrese de konuşmaya devam ediyordu. "Bebek gibi giydiriyorsun da beni." Sonlara doğru sesinde ki alayı kaptığımda ona ters bir bakış attım.
Diğer kolunu da monttan geçirip, kafasına da montun kapüşonunu kapattığımda gözlerine baktım. "Bıraksaydım da ölse miydin?" Yüzüme vuran soğuk hava ile dişlerimi birbirine geçirdim.
Gerçekten bu kalın kazağın içine bile soğuk hava geçip beni kaskatı ediyorsa, bunca zaman Tuğkan o kısa kollu tişörtü ile ne yapıyordu?
"Bırakmadığın için sıkıntı yok." Burnunu montun içine doğru eğdiğinde gözlerini kapatıp birkaç saniye derin nefesler alıp verdi. "Senin kokun mu bu?"
Sesinde ki merak ile birkaç saniye öylece onu izleyip ne dediğini anlamaya çalıştım. Montumu mu koklamıştı o? "Sen montumu mu kokluyorsun?" Sesime yansıyan şaşırmışlık ile yanlış duymuş olduğumu düşünmek istedim.
Soruma karşılık olarak gözlerini aralayıp bana baktığında yüzünde büyüyen sırıtması ile aklımdan geçen şey olduğunu anladım. "Pis, sapık." Yüzümü buruşturmama engel olmadım.
"Sapık mı?" Hala titremeye devam eden çenesi ile kaşlarını çattı. "Burada soğuktan gebermek üzereyken nasıl bir sapıklık yapabilirim Sarı?"
Kaşlarımı çattığımda ona öldürücü bir bakış attım. "Şansını zorlama Demirsoy. Soğuktan donuyor falan demem, montumu da alır giderim!" Öfkeden köpüren sesimle onu uyardığımda burnunu tekrar montuma gömdü.
"Ben rahatım burada." Montun ceplerine ellerini yerleştirdiğinde ne kadar gariban gibi durduğunu yeni fark ettim. Tabi, o da bir şeyler fark etmiş gibi tekrar montun altından konuştu, "Bu üstüne bol gelen montun mu?"
Dikkatli.
Umursamaz bir tavırla etrafıma bakarken bir iç çektim. "Evet." Dışarıda kimsenin olmaması bir yana, benim hemen bakkala gitmem gerekiyordu.
"Bana tam oldu."
Ona yandan bir bakış attığımda sırıtması daha da genişlemiş gibiydi. "Ne yapayım yani?" Ters tavrımı fark etmiş gibi sessizleşirken yutkundum. "Baban neden evden attı?" Sorumu beklemiyor gibiydi çünkü aniden gözleri bana döndü ve yüzünde ki ifade değişmeye başlarken kendini tuttu.
"Kavga ettik." Gözleri benden uzakta, arkamda ki herhangi bir yere odaklanıp bir süre orayı izledi. "O bana bağırdı, ben ona bağırdım. Siktir git dedi attı evden."
Yaşadığı şeyin nasıl bir his olduğunu, içinde ki boşluk hissini ve gözlerinin arkamda ki bir yere öylece dalıp gitmesinin ne demek olduğunu biliyordum.
Açık söylemek gerekirse, Tuğkan'ın ailesi ile böyle sorunları olduğunu hiç düşünmemiştim. Benim zihnimde ki Tuğkan'ın ailesi tamamen onu şımarık yetiştirip, mutlu aile tablosunun temelleriydi.
Fakat her düşündüğümüz şey aynı olmuyordu.
Karşımda, soğuktan donmak üzere olan Tuğkan ise bunun bir kanıtıydı. "Gidecek yerin yok mu?" Kısık sesimin neden kısıldığını biliyordum. Az önce onu azarlarken ve sesim yüksekken şimdi ise sakin ve kısıktı.
Bakışları, arkamda ki yerden ayrılıp tekrar beni buldu. Bir süre yüzümü izleyip güldü. Gülüşü her zamanki alaylı ve gevşek gibiydi fakat aslında öyle olmadığını biliyordum. "Gidecek yerim olsa, seninle bu soğukta birlikte olmazdık."
Doğruya doğruydu. Gidecek yeri olsa, burada ne işi vardı? Bende ki sorunun saçmalığı ise diz boyuydu. Konuyu dağıtmak adına derin bir nefes verdim. "Peki, telefonundan hiçbir arkadaşını aramak aklına gelmedi mi Tuğkan? Bu soğukta mal gibi kaç saattir bekliyorsun Allah bilir." Ona kınayan bakışlarımı yakalamış gibi alaylı bir şekilde göz devirdi.
"İki." Sesinin pürüzlülüğü ile sözlerini anlayamadığımdan kaşlarımı çattım.
"Ne?"
"İki saattir buradayım Sarı." İki saat. Dile kolay iki saattir Tuğkan bu soğukta, kimsesiz biriymiş gibi oturuyordu. Ben gelmesem belki sabaha kadar da oturacaktı.
Şaşkınlığım, dudaklarıma tercüme olmuş gibi, "İki saat.. Manyak mısın sen Tuğkan? Beni mi bekledin iki saat de gitmedin bir yere? Ben gelmesem sabaha ölürdün be ölür!" Sesimin yüksekliğine o da şaşırmış gibi ilk defa saf şaşkınlığın belirtisi ile güldü.
"Sarı, beni bu kadar önemsediğini bilseydim babamla her gün kavga eder sokakta kalırdım." Dudaklarına yayılan sırıtması ile ona karşı delirmiş olduğunu belli eden bir bakış attım.
"Yemin ederim manyaksın sen. Ruh hastası." Artık, gerçekten öyle olduğunu düşünmeme az kalmış gibiydi. "Sana ölürdün diyorum, sen gelmişsin seni önemsediğimden bahsediyorsun." Bu sözleri ancak bir hasta söylerdi ve benim gözümde gerçek hasta Tuğkan'ın ta kendisiydi.
Sözlerim onun pek taktığı bir şey değilmiş gibi es geçti. "Önemesemedin mi?" Sesinde ki şüphe karışımı diğer duyguyu anlayamasam da Allah'tan sabır dileyerek Tuğkan'a da beyin diliyordum.
"Taşa anlatsam anlar be adam... Ölürdün diyorum sana. Bu soğukta kimse ayakta kalamaz diyorum. Anladın mı? Beyninde sorun yok değil mi?" Sonrasında aklıma yeni gelmiş olan şeyle duruşumu dikleştirdim. "Gerçi ben sana ne anlatıyorum ya? Ne halin varsa gör, bana ne."
Kafasını saran montun kapüşonunu indirerek beni izledi bir süre. "Sana neyse niye buradasın Sarı?" Ne denir şimdi buna?
Ya Sabır. Ya Sabır. Ya Sabır.
"Bırakayım da öl değil mi Tuğkan? Sana yardım edende kabahat zaten!" Sesim yükseldiğinde sinirle yerimde doğrulmaya çalışırken benden önce davranıp bileklerimden tutarak buna izin vermedi.
"Beni bırakırsan ölürüm Sarı." Sözleri dudaklarından dökülürken sonrasında derin bir nefes verdi. "Ölmemem için burada kal. Lütfen."
Sesinde her ne kadar alay olsa da vicdan yaptığımdan dolayısıyla sakin kalarak olduğum yerde durmaya devam ettim. "Telefonunu ver."
Sözlerim dudaklarımdan çıktığı gibi kafasını kaldırıp gözlerime baktı. "Numaramı mı istiyorsun?" Sorusu hem şaşkınlık hemen de heyecan belirtisi gibiydi. Salak yemin ediyorum.
Göz devirmemek için kendimi zor tutarken, "Arkadaşını arayayım da seni alsın diye diyorum... Senin numaranı ne yapayım ben?" Elleri bileklerimi bıraktığında omuzları çökerek kafasını umursamazlık ve hayalkırıklığı ile omzuna düşürdü.
"İkidir duygularımla oynuyorsun Sarı. Kalbimi hızlandırıp sonra kesiyorsun." Sözleri bir süre onu izlememe neden olduğunda nedensiz kuruyan boğazım ile yutkunma isteği ile savaştım. "Alınmaya başlıyorum."
Tuğkan'ın kişiliğini hiçbir zaman çözemedim. İyi mi yoksa kötü mü bilemedim. Ya da, alaylı mı yoksa gerçekten eğleniyor mu onu da anlayamadım. Aynı şu an gibi.
Soğuk rüzgar tenime vurduğunda, havanın tekrar soğuk olduğunu bana hatırlattığı için yutkunmak zorunda kaldım. "Şu an bile alay ediyor olman, aslında iyi olduğunu gösterir." Onu şüphe ile incelediğimde bunu fark etmiş gibi derin bir nefes verdi.
"Gebermek üzereydim."
"Biliyorum. Senin hayatını kurtardım." Ona karşı, tam onun vereceği bir cevap verdiğimde bunu fark etmiş gibi yüzüne tekrar bir sırıtma yerleştirdi.
Kafasını, omzundan kaldırıp yan tarafında kalan sokak lambasının direğine yasladı. "Kurtarıcı meleğim benim." Sesi artık titremiyordu.
Alay ediyordu. Belliydi. Takmamaya çalışmak bir yana olsun, bunu başaramamak elde değildi. "Akıllanmıyorsun sen." Yalan yok. Akıllanmıyordu gerçekten.
"Akıllanmaktan kastın?" Sesinde ki, bu konuşmadan keyif alan tınıyı sezdiğimde ona ayak uydurdum.
"Bugün olanlar ve şu an olanlar diyeyim o zaman. Akıllanmıyorsun." Başına bela almaktan da geri durduğu yoktu.
Beni dinlerken, sözlerimin peşi sıra sesli bir şekilde güldü. "Siktir etsene Sarı. Konu sen olunca aklım başımdan gidiyor."
"Konuyu sapıtma Tuğkan."
"Sende anlamıyormuş gibi davranma o zaman." Sesi, benim sesimi bastırdığında yutkunma gereksinimi ile kafamı başka bir tarafa çevirdim. "Oradan bakınca, seninle eğleniyormuş gibi mi duruyorum?"
Sessizlik, zamanla akarken kafamı tekrar ona çevirdim. "Evet." Sözlerimin ardından alayla gülüp bakışlarını başka bir tarafa çevirdiği sırada cebinde titreyen telefon ile elimi cebime atıp telefonu çıkartarak arayan kişiye baktım.
Annem yazısı ile kalbimin hızlandığını hissettim. Korku ile gözlerim etrafta gezindiğinde Tuğkan da suskunluğa gömülmüş bir şekilde beni izlediğini anlayabildim.
Birkaç saniye sonrasında Allah'ın bana yar ve yardımcısı olması dileği ile telefonu açıp kulağıma götürdüm. "Efendim?" Sesimi kısık tutmam tamamen korku ve gerilimin habercisiydi.
"Neredesin sen? Kaç saat oldu eve gel çabuk." Bu benim paçamı kurtardığımın habericisi olduğu için rahat bir nefes verdim.
"Tamam gelirim şimdi. Kasadayım zaten." Annemi inandırma çabalarımı bozmaması için Tuğkan'a sert bir bakış atarak sessiz kalmasını işaret ettiğimde bana uyarak suskunluğa gömülüp tekrar burnunu montun içine gömdü. "İstediğin bir şey var mı?"
"Sen."
Tuğkan'ın montun altından söylediği şeyi anlamadığımdan kaşlarım anlamamış bir ifade ile havalandı. "Anlamadım?" Gözlerini yavaşça aralarken telefondan annemin sesi geldi.
"Gelirken sade soda almayı unutma diyorum." Annemin varlığını tekrar hatırladığımda sertçe yutkundum.
"Tamam, geleceğim birazdan."
"Hızlı gel, baban söyleniyor."
"Tamam."
Telefonu kapattığımda Tuğkan'a ters bir bakış attım. "Sana konuşma demedim mi ben?"
Beni hiç de kaleye almayan bir tavırla, "Hayır, demedin." Ya Sabır. Ya Sabır.
Tamam, Tuğkan gerçekten salağı oynamaya devam ediyor gibi gözüküyordu. "Dik dik bakıyorum ya! Ondan da mı anlamıyorsun?" Bakışları bir süre öylece gözlerimde durup sonrasında montun altından söylendi.
"Sen bana hep dik dik bakıyorsun."
"Aynı şey mi?" Sonrasında ise pes ederek yerimde doğrulup ona üstten bir bakış attım. "Senle mi uğraşacağım ya?" Onu, kaldırım üzerinde bırakıp bakkalın olduğu tarafa ilerleyecekken eşofmanımın paçasını tutması ile olduğum yerde kalıp ona döndüm. "Ne?"
"Mont bende mi kalacak?" Sesinde ki meraklı ifadeyi fark ettiğimde gerçekte bunu düşünmüş olmasına gülebilirdim. Ben ve ona montumu verme? Üstelik K9 köpeği gibi montumu koklarken? Güleyim de boşa gitmesin.
Paçamı çekiştirerek onun elinden kurtarıp öldürücü bir bakış attım. "Hayır tabi ki. Dönüşte alacağım." Elini tekrar montumun cebine altıp derin bir soluk verdi.
"Soğuktan ölmemem için ona ihtiyacım var Sarı." Ona göz devirerek, bir yanıt vermeden yanından geçip giderek bakkala ilerledim.
Hızlı davranarak bakkaldan alacaklarımı aldığımda derin bir nefes verdim. Gözlerim çikolata rafında gezindiğinde gözlerim Laviva da takılı kalmışken ondan iki tane alıp kasaya ilerledim.
Aldıklarımın parasını ödedikten sonra bakkaldan çıkıp tekrar bizim binanın olduğu tarafa doğru ilerlerken hala yerde oturduğunu gördüğüm Tuğkan'a ilerlerken etrafı kolaçan edip yanına eğildim.
"Tuğkan, montumu ver." Fakat söylediğimi yapmadığında kaşlarımı çatarak omzunu sarstım. "Tuğkan," Önüne düşürdüğü kafasını kaldırdığında uyumuş olduğunu fark etmiş olmam ile şaşkınlığımı üstümden atamadım.
Bu halde bile uyuması beni şaşırtıyordu.
"Bu halde uyuyor musun bir de?" Sorum ile bana anlamaz bir bakış atarak kızaran gözlerini izlememe neden oldu. "Telefonun yanında mı, birisini arayayım seni almaya gelsin. Sabaha kadar duramazsın burada."
O ise yerinde doğrulup üstünde ki montumun fermuarını yavaşça açarak üstünden çıkarttığında bunları çok yavaş bir şekilde yaptı. "Kimsem yok." Sakin bir şekilde üstünden çıkarttığı montu bana doğru uzattığında dişlerimi birbirine geçirmiştim.
Başıma çok büyük bir bela alıyordum.
Montu elinden almadan hızla yanına eğilip poşetin içinden çıkarttığım Laviva'nın birini ve kendime aldığım Fuse Tea'lerden birini onun yanına bıraktığımda beni izliyordu. "Fuse Tea yeni koyulmuş dolaba, ılığından aldım sana. Laviva'yı de ye mutlaka."
Bakışları bana döndüğünde şaşkındı. "Sarı," Dudaklarını aralayıp sonrasında söyleyeceklerini yutarak bir süre sustu. "bunları yapmana gerek yok. Bana acıma."
"Acıdığım falan yok. Mal gibi davranma. Ye dedim sana şunları. Birazdan geleceğim ben. Ayrılma sakın buradan." Sözlerimle birlikte yerimden kalktığımda bakışları hala benim üstümdeydi.
Beni izlemeye devam ederken derin bir nefes verdi. "Sarı, bir şey daha istesem?" Ona, cevabı ister bir bakış attım.
"Söyle."
"Söyleyeyim mi?"
"İşim var, eve geçmem lazım söyle hadi!"
Sözlerimle birlikte yüzüne bir sırıtma daha yerleştirdi. "İnstagram engelimi açsana. Babam tekrar evden atarsa haber veririm." Birkaç saniye yüzüne boş boş bakıp sonrasında havaya ofladım.
Bu tepkim onu güldürmüş gibiydi. "Mal mısın nesin ya! Kal burada, gelirim birazdan." Yanından geçip hızla giderken arkamdan söyleniyordu.
"Açacak mısın Sarı?"
"Kes sesini! Biri duyacak!"
"Açacak mısın Sarı?"
"Tuğkan, kes sesini!"
Sertçe sözlerimle birlikte bizim binaya hızla girip arkamdan kapıyı kapatarak bizim kata çıkıp hemen içeri girdim.
"Anne ben geldim." Çok sesi olmayacak bir şekilde seslendiğim de arkamdan kapıyı kapatıp mutfağa doğru aynı hızla ilerledim.
Mutfakta karşılaştığım annemle aramızda geçen bakışma ile hemen önüme dönüp aldıklarımı tezgaha bıraktım. "Niye bu kadar geç kaldın?" Annemin sorusu ile havaya bir nefes verdim.
Hızlı geldiğimden dolayı kalbim deli gibi atarken sırtımdan soğuk terlerin aktığını hissedebiliyordum. "Ahmet abi eve uğramış onu bekledim biraz." Derin nefesler alıp verirken cevabı da düzgün vermeye çalıştım.
"İyi, geç kalma bir daha. Babanın sodasını aldın mı?" Poşetten çıkarttığım sodayı önüne bıraktığım da odadan koşturarak gelen Güneş ve Ateş'e baktım. Etrafımdan dönüp poşetin içine bakmaya çalışıyorlardı.
Güneş'e uzattığım süt burgeri ile sevinçle odaya geri koştururken Ateş de eline aldığı doritos ile zafer gülüşü yaparak odaya ilerlerdi.
Tamam, plana gelelim.
Ellerimle ceplerimi yoklayıp sonrasında tezgahın üstünde ki poşetin içine baktığımda, tezgahta kendine limonlu su yapan annemin beni izlediğini görebiliyordum. "Noldu?" Dedi merakla.
Çatık kaşlarla etrafa bakmaya devam ettim. "Para üstü nerede ya?" Tabi ki üstünden para kalmamıştı ama, elden ne gelir? Tekrar dışarı çıkarak Tuğkan'a, babama ait olan eski kazaklardan birini vermem için tek yol buydu.
"Kız, para üstünü mü unuttun?" Annemin şaşkın sesi ile sanki her şeyi yeni fark ediyormuş gibi ona bakaraken hem de şaşkınlık belirtisi yerleştirdim yüzüme. "Koş git al çabuk." Annem bana salakmışım gibi bakmasını umursamadan söylendim.
"Lavaboya girip gideyim, bari." Anneme yandan bir bakış atıp mutfaktan çıktım.
Mutfaktan çıktıktan sonra koridorun sonunda ki lavabonun çaprazında kalan yatak odasına girdiğimde arkamdan annemin gelmediğini kontrol ederek gardıroba ilerleyip hızla babamın kıyafetlerinin olduğu yeri inceleyerek en alt rafta olan babamın kalın kazaklı, artık giymediği kıyafetlere baktım. Aralarından, Tuğkan'a olabilecek bir tane alıp arkama saklayarak odadan çıktıktan sonra lavaboya girip sifona basarak annemin anlamamasını sağladım.
Lavabodan çıktıktan sonra montumun içine kazağı koyup, fermuarı kapatarak kazağın görünmemesini sağladım. Fakat kilolu görünüyordum ve bu tamamen gülünç bir şeydi.
"Anne ben çıktım!" Kapıyı açıp hızla çıktıktan sonra, kapıyı kapatmadan anneme haber verdiğimde annem koridora çıkıp benim yanıma, kapının eşiğine geldiğinde ayakkabılarımı giymeye çalışıyordum. "Gelirim beş dakikaya."
Bana kafasını salladıktan sonra ayakkabılarımı giyip merdivenlere ilerlemeye başladım. "Hızlı git gel. Çok oyalanma. Baban sormadan gel." Onu onayladığımda merdivenlerden hızlı hızlı inip binanın dış kapına geldiğimde, kapıyı açıp dışarı çıktım.
Bakışlarım hemen Tuğkan'ın bulunduğu yere döndüğünde hala orada olduğunu gördüm. Bakışları benim olduğum teraftayken elinde, ona aldığım Fuse Tea ve Laviva'yı yiyordu.
Merdivenlerden hızlı hızlı inip binaya arkamı dönerek inceleyip birisi bakıyor mu diye baktıktan sonra hızlı hızlı koşturarak Tuğkan'ın yanına vardığım da bana alttan bir bakış atıp sırıtıyordu.
"Hoş geldin Sarı." Tekrar titremeye başlamış olduğunu gördüğümde elindekileri yanına bıraktığında gözleri bedenime döndü. "Sarı," Anlamazca göbeğime bakıp kafasını omzuna eğdi. "sen eve gidip, geleli kaç dakika oldu da kilo aldın?"
Sözleri ile kaşlarımı çatarak kafasına hafifçe vurdum. "Mal mısın Tuğkan? Sana kazak getirdim." Sözlerimle birlikte gözlerini karnımdan çekip gözlerime döndürdüğünde daha şaşkın bir bakış attı.
"Yemin et." Oturduğu yerden kalkarken zorlukla yanında ki sokak lambasının direğine tutundu. Vücudu hala titriyordu ve bu onun donmaya başladığını gösteriyordu. "Sarı, ciddi misin sen?"
Derin nefesler alıp verirken montun fermuarını açıp, içimde olan kazağı hemen çıkartarak ona gösterdim. "Giy hemen şunu." Üstümden giden ağırlık ile sakin bir nefes verdiğimde ona uzattığım kaza birkaç saniye bakıp sonra üzerimde ki monta baktı.
Ona daha sert bir bakış attığımda aklımdan geçen tek soru şuydu; bu dangalak neye bakıyor? "Alsana Tuğkan! Ne bekliyorsun mal gibi?" Gözlerini üstümden çekip yüzüme çevirdiğinde ellerini eşofmanının ceplerini yerleştirdi.
"Tercihim senin montundan yana. Üşürüm ben bunda."
Ona ciddi olup olmadığını test etmek ister bir bakış attığımda bana gayet ciddiyetle fakat soğuktan donduğu için bütün vücudu titreyerek bakıyordu. "Tuğkan, sen beni çıldırtmak mı istiyorsun? Mal mısın sen? Senin yüzünden kendimi tehlikeye atıp getirdim şu kazağı. Al giy yoksa götürürüm!"
Allah'ım sen sabır ver ya Rabb'im.
Ona uzattığım kazağı isteksiz bir şekilde aldığında şöyle bir kazağa bakıp sonrasında hızla üstüne geçirdi. Tam ona olduğunu fark ettiğimde, "Yarın geri getir onu bana." Diye tembihlemeyi unutmadım. Hayatımı yerde bulmadım ki canım, annem bir fark etse o kazağın eksik olduğunu, ebemi sever.
Kafasını eğip üstünde ki kazağa baktığında yüzünü buruşturdu. "Kafamı nasıl ısıtacağım?" Bana sorgulayıcı bir bakış attığında dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. "Ayrıca," Kazağın boğaz kısmını koklayıp tekrar bana döndü. "Bunun kokusu güzel değil Sarı."
Tamam, sakin ol Parla. Sakin ol. Sakin ol. Allah'tan sabır dile ve evrene kötü enerji gönderme. "Tuğkan," Artık, sinirden çıldırmak üzere gibi ona baktığımda o bunu bilse bile benimle uğraşmayı sürdürüyordu. "Sen mal mısın?" Gerçekten mal mıydı?
"Burada gebermemen için sana kazak getirdim. Güzel kokusuna mı bakacaksın? O aldığım kazağı da götürürsem kalırsın öyle." Ona öldürücü bir bakış attığımda, bunu fark etmiş gibi omuzlarını düşürdü.
Kafasını koluma çevirdiğinde, kolunu sıkan kazağa bakarak bana poz kesmeye çalıştı. "Kaslarımı görüyor musun Sarı?" Bana alttan bir sırıtma gönderdiğinde yüzümü buruşturarak onu izledim.
"Görmemek tercihim." Fakat yüzüne ilk defa bu kadar dikkat ettiğimde, sokak lambasının yüzüne vuran tarafında, yanağının kızardığını ve kaşının da yarılmış gibi durduğunu fark ettim. "Yüzün," Diyecek oldum fakat bugün ki olay aklıma geldiğinde susmak zorunda kaldım.
"Hasan ısırdı." Alaycı sesinin ardından küçük bir kahkaha attı. Gerçekte ısırmadığını, aksine Hasan'ın onu yumrukladığı açıktı fakat çok da umursamadığını belli etmek için böyle bir tabir kullanmıştı. "Şaftını siktiğimin evladı." Sesi yükselirken çenesinin kasılmış olduğunu fark ettim. Sinirlenmişti.
Ben gittikten sonra olaylar olduğu bir gerçekti. "Orada, o ağzını açmasaydın bu halde olmazdın belki." Kafamı eğip fermuarımı çekerken beni izlediğini hissettim. "Kaşınıyorsun Tuğkan."
"Ben mi kaşınıyorum Sarı?" Ciddiyet dolu sesi ile kafamı kaldırıp ona baktığımda göz göze geldik. Gerçekten yüzünde bir ciddiyet maskesi vardı. Sinirden kendini yiyor gibiydi. "Asıl kaşınan o ve sana yemin ederim çok az kaldı." Gözlerinde sezebildiğim saf nefreti iliklerime kadar hissettiğim de Tuğkan'ın ilk defa bu kadar ciddi olduğunu gördüm.
Ona anlamaz bir bakış attığımda bir elini eşofmanının cebinden çıkartıp baş parmağı ile işaret parmağı arasında çok az bir mesafe bıraktı. "Onun zürriyetini sikmemem için şu kadar kaldı. Onu da yaparsa," Sözlerinden sonra bir süre sessiz kalıp sonrasında tekrar sırıttı. Böyle olunca tam bir psikopata benziyordu. "sanırım Dünya Şampiyonasını unutacağım gibi görünüyor." Son sözleri ile takıldığım noktayı düşündüm.
Dünya Şampiyonası,
"Dünya Şampiyonası derken?" Ona anlamaz bir şekilde baktığım da derin bir nefes verdi. "Kick Boks'dan mı bahsediyorsun?"
Sözlerim onu şaşırtmış gibi havalandı. "Kick Boks ile uğraştığımdan haberin var demek... Onur duydum Sarı." Kafasını biraz eğerek bana, sanki yüksek mevkide biriymişim gibi selam verdi.
Soğuktan kuruyan dudaklarımı dilimle ıslatıp bizim binanın olduğu tarafa baktım. "Lisenin ikinci yılı da duymuştum ama sonrasında bıraktı dediler. Türkiye 2.liğin bile varmış." Şaşılacak şeydi. Benim gözümde salaktan farkı olamayan Tuğkan için Türkiye 2.liği çok büyük bir başarıydı.
Fakat herkes biliyordu ki Tuğkan salak değildi ve Türkiye 2.liğini kendi alnının akı ile kazanmıştı.
Gözlerimi tekrar ona döndürdüğümde gerçekten onurlanmış gibi yerinde dikleşti. Hava soğuktu fakat, artık ona soğuk işlemiyor gibiydi. "Sekiz yaşından beri bu spordayım. Lisansımı on yaşında aldım. O zamandır bir kavgaya girdiğim yok."
Her şey şimdi anlaşılıyordu. "Sende, lisansın yanmasın diye kavga etmedin bugün Hasan ile?" Bir süre sessiz kaldığında kısmen der gibi bir bakış attı.
"Sayılır."
Başka nasıl bir nedeni olabilirdi ki? "Sayılır derken? Başka bir nedeni mi var?"
"İntikam duygusu çoğalıyor Sarı. Bana bugün sekiz yumruk attı. Hepsi aklımda ve o yumrukların intikamını o an almak istemedim. Zamanım var ve senle önümüz uzun."
******
Önümde açık olan bilgisayara bakarken elimle hemen saçlarımı toplayıp dağınık bir topuz yapmıştım.
Karanlık odanın içinde bilgisayarın ışığı ile arama kısmına ilk başta bizim okulun resmi sitesini açarak girdiğimde karşıma çıkan Onur Tablamuz kısmına tıkladım.
Bizim okulda pek fazla sporcu yoktu. Olanlar da oldukça tandıklardı. Okula popüler olan öğrencilerden oluşuyordu ve bilindiği üzere onlardan biri de Tuğkan'dı.
Sayfayı kaydırmaya başladığımda karşıma ilk başta okulun, il içinde okullar arası kız voleybol maçına ait 1.lik tablosu çıkmıştı. İlin valisi ile fotoğraf çekindikleri bir fotoğraftı.
Onun altında, okulun Muay Thai ile ilgilenen sporcularından ve benim de tanıdığım bir kişi çıktı. Bizim sınıftan Kadir'di. Altı il arası müsabaka da 1. olmuştu.
Onun altında ise aradığım şeyi bulmuştum.
Tuğkan hakkında bir yazıydı. Ve şöyle yazıyordu;
Fuat Serdar Şemsi Anafarta'ya bir başarı daha geldi!
Öğrencimiz Tuğkan DEMİRSOY 2024 Gençler Kick Boks TÜRKİYE Şampiyonasında +91 Low Kick kategorisinde Türkiye 2.si olmuştur.
Öğrencimize başarılarının devamını dileriz.
Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken bu kadar uzun süredir okulun sitesinde neden girmediğimi sorguluyordum. Adam Türkiye 2.si olmuştu ve benim bundan hiç haberim yoktu.
"Bak sen, bizim Tuğkan'a..." Sessizce fısıldadığım da sayfayı kaydırmaya devam ettim. Karşıma tekrar onunla ilgi bir haberin çıktığında onu da okudum.
O da şöyle diyordu;
Fuat Serdar Şemsi Anafarta'nın başarısı gittikçe katlanıyor!
Öğrencimiz Tuğkan DEMİRSOY 2021 Erkekler Kick Boks Dünya Şampiyonasında rakibi olarak Türkmenistanlı Oras Kurmanov ile eşleşti. Maç takvimi daha açıklanmadı.
Öğrencimizi yürekten kutluyor, başarıları adına onu tebrik ediyoruz.
Dünya şampiyonasına kadar gitmişti demek. Şaşkınlığım daha da katlanırken onun adına yazılan makale ve maçlarına ait videolardan kısa kesitlerini inceledim. Gerçekten başarılı bir şekilde rakiplerine nefes bile aldırmıyor, tek bir darbe bile yemiyordu.
Yediği birkaç video vardı. Fakat, Dünya şampiyonasında elde ettiği başarıyı görememiştim. Onunla alakalı bir videoya rastlanmıyordu.
Birkaç videoyu daha incelerken, telefonumdan gelen bildirim sesi ile elimi, yatağın yanında duran masama atarak telefonu aldım. İnstagram'dan gelen bir bildirimdi.
ttugkan_ddemirsoy yakınlarda kendi hikayesine ekleme yaptı.
Tuğkan ile birkaç saat önce olan konuşmamızın ardından ona attığım engeli geri çekmiştim. Şu an ise sanırım sitenin dışına çıkmış, bir tanıdığın yanına gideceğim diyerek burayı terk etmişti.
Hızla İnstagram'ı açıp önüme gelen ilk hikaye olarak Tuğkan'ın hikayesini açarak incelemeye başladım.
Yeni çekindiği bir fotoğraftı ve üstünde, bugün ona verdiğim, babamın kazağı vardı. Şu an kafede olmalıydı ve yanında da birileri var gibi gözüküyordu. İki saat mal gibi soğuk yerde bekleyip sonra arkadaşları ile takılmaya mı gitmiş bu beyinsiz?
Kaşlarımın çatılmasına engel olamazken elinde ki sigarası dikkatimi çekmişti. Fakat dikkatimi çeken şey, tek o değildi. Fotoğrafına eklediği yazıydı ve şöyle diyordu;
Montta ki kokusunun güzelliği aklımda.

Tuğkan, balım, canım, bir tanem, nar tanem, nur tanem, yeriimm senii 😭💗
Oğluşum çok başarılı ve Sarı'sına oldukça düşkün bir insandır ballarım ;)
Övünmek gibi olmasın ama benim oğluşum kendisi... Bir de o kadar Dünya Şampiyonluğuna gitmiş :') Gururlandım...
Bu arada, sonda ki fotoğraflar nasıl olmuş ben yaptım... (Düşünceleriniz için heyecanlı, endişeli ve sabırsız)
Veee evettt, size gelelim ballarımm
Nasılsınız??
Bu bölüm bence güzeldii çünkü en sevdiğim bölümlerden biri çünkü Tuğkan ve Sarı sahnesi çok (Parla değil de Sarı diyesim geliyor hep)
Bölüm hakkında neler düşünüyorsunuz lütfen belirtmeden geçmeyin çünkü bu benim için çok önemli
Ve tabi yorumsuz kitap, çatısız bir eve benzer efendim...
Yorumlarınızı da eksik etmeyin lütfen ballarımm Diğer bölüm hakkında ki varsayım ve teorilerinizi de alayım lütfen
Tuğkan'ın, montu istiyorum diye tutturması... BEN SENDEN RAZIYIM ÇOCUK
Bazılarınız, hemen Parla, Tuğkan'a aşık olmasın demiş de kızlar durun daha yeni başlıyoruzz
Daha Parla ve Tuğkan'ımız için çok bölümümüz var efenim. Hemen baş göz etmek olur mu hiç? Hangi kitapta geçer bu?!
Bu arada lütfen oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin. Gerçekten hepsini görüyorum çok mutlu oluyorum, ekranın başında nasıl oluyorum bilemezsiniz...
Kitap hakkında soru cevap ve herşey için instagram'da bizi takip etmeyi unutmayınnn
İnstagram; deusnazz
Tuğkan'ın parodi hesabı; ttugkan_ddemirsoy
Diğer bölüme görüşürüz ballarımmm
Kendinize dikkat edin lütfen
Hepinizi çok çok öptüm ve sizi çooookkkk seviyorummm 💗💗🥺
Okur Yorumları | Yorum Ekle |