8. Bölüm

7. Bölüm: Hoşuma gidiyor

Destina
destinasyon

Yorumlar ve yıldızcıklarda buluşalım, iyi okumalar... 🤍

| SAKIZ |

-7. Bölüm: Hoşuma gidiyor.-

~~~

Kollarımdaki adama daha çok sarıldım.

"Araf..."

Çok güzel dans ediyor, çok güzel sarılıyor ve çok güzel gülüyordu. Belimdeki elleri sıkılaştı. Dans ederken birkaç adımda daha çok yaklaştım. Kokusu da çok güzeldi.

Neden gömleğini çıkarmıştı bilmiyordum ama elimin altındaki kasları bu durumdan memnun olduğumu anlatıyordu.

"Çok sıcaksın..."

Gülüp yüzünü yüzüme yaklaştırdı. "Sen yakıyorsun." dedi. Bu bir aşk itirafı mıydı? Ne ara böyle yakınlaşmıştık? Çok hızlı gitmiyor muyuz?

Boş versene, kimin umrunda.

O yakınlaştıkça ben de yakınlaştım ve dudaklarımı uzattım.

Kollarımın arasındaki yumuşaklığı daha çok sararken yüzümü de ileri doğru götürüyordum. Ama istediğim yere bir türlü ulaşamıyordum. Ne olduğunu görmek için gözlerimi açtığımda kollarımın arasında bir battaniye ve karşı koltukta oturup beni izleyen bir Araf beklemiyordum.

Gözlerim daha çok açılırken aniden doğruldum. Üzerimdeki pike düşerken üstümün olmadığını fark edince daha çok açılan gözlerimle şokun etkisiyle ağzımdan kaçan küçük çığlık odayı sarmıştı. Pikeyi üzerimde tutarken çığlığımla birlikte yere inen Araf'ın bakışları tekrar beni buldu.

"N'apıyorsun ya?!"

"Sana da günaydın." Bu sakinliği ve şu an yatakta bu halde olmam aklıma farklı şeyler getiriyordu. Dün gece ne olmuştu?! "Ben neden buradayım?"

"Fazla içmişsin, uyuya kaldın."

"Sadece uyuya kaldım?"

"Evet."

"Peki neden üstüm yok?!"

Pis pis güldü. "Sence?"

Çığlığım kulaklarını tırmalaması için daha tiz çıkmıştı. "NE?!"

"Sakin sakin... şaka yapıyorum. Dün gece uyanıp çıkardın."

"Sen nereden biliyorsun be bir de izledin mi?!" Sesimin yüksekliği ve kaşlarımın çatıklığına ek onun da işaret parmağı eklendi. Kaşlarını kaldırdı. "Yeterince anlayışlıyım daha fazlası olmaz." deyip ayağa kalktı.

O kalkınca ben de pikeyi sıkıca üstüme dolayarak hızla kalktım. Ani hareketim ve başımın ağrısı gözlerimi karartınca dengem şaşırırken beni tuttu. Gözlerini kısıp baktı ve geri yatağa oturttu. "Dönüp dolaşıp nereden buluyorsun beni anlamıyorum ki." Bakışlarımı yüzüne diktim. "Ben mi buluyorum sanki?"

"Bilemeyeceğim."

"Bi' bildiririm görürsün o zaman. Çok mu meraklıyım sana be!" Dudaklarını birbirine bastırdı ve "Öyle görünüyor." dedi. Ağzım açık kaldı. Küstahlığından asla ödün vermiyordu. Onun nereden çıktığı ve benim neden burada olduğum daha mühim konuyken, oturmuş saçma sapan tartışıyordum. "Görünen şey senin beni dik dik izlediğindi."

"Rüyanda ismimi sayıklaman dikkatimi çekmiş olabilir..." Duyduğum şeyle yanaklarıma hücum eden ateş yüzümü başka yönlere çekmeme neden oldu. Rezillik. Duymuş onu. Ne diye sapık sapık rüyalar görürsün ki! Tamam, rüyama girebilecek bir çekiciliği olabilirdi ama sadece görünüşü öyleydi. İçine girdikçe gıcık oluyordun.

"Rüya değil kabustur o!"

Tam bir şey söyleyecekti ki telefonu çaldı. Ekranda Timur Kinsin yazıyordu. (Kıvanç'ın abisi) Açıp balkona doğru gitti. Ben de başımın ağrısıyla yalnız kaldım. Sessizlik oluştuğunda ağrı daha çok gün yüzüne çıkmıştı.

Ne diye fazla fazla kaçırırsın ki be kızım!

Bunu düşünmeden önce asıl önemli olan şey benim dün gece buraya nasıl geldiğimdi ve Araf nereden çıkmıştı? Çantam kulüpte kalmıştı, Yağmur'u da arayamıyordum. Gözlerimi bulunduğum odada gezdirdim, ben neredeydim? En son sıkıntıdan bir şeyler içip dans etmek için piste ilerliyordum. Sonrası yok.

Ayağa kalkıp elbiseme bakındım. Koltuğun üstünde kadın iç çamaşırı, pantolonu ve tişört vardı. Yanında da ayakkabı. İki seçenek vardı. Ya burada bir kadın kalmıştı ya da benim içindi.

Yaklaşıp baktığımda üstünde etiketleri duruyordu ve tişört pandalı bir tişörttü. İç çamaşırı ise pembe bir şeydi. Seçimi Araf yapmış olamazdı.

Bunlar benim için olabilir miydi? Evet, kesinlikle. Değilse de artık benimdi, getirmeseydi beni buraya. Yanında da havlu vardı. Bir duş alabilirdim. Hepsini yanıma alıp banyoya gittim. Banyoda açılmamış kadın şampuanı, duş jeli, lif ve diş fırçası vardı. Tüm bunları düşünen o muydu? Şaka gibi.

Kısa bir duş alıp üstümü değiştirdim. Saçlarımın ıslaklığını havluyla alıp çıktım. Araf orta sehpanın yanındaki koltuklardan birinde oturuyordu. Karşısına geçtim. Şöyle bir alıcı gözle bakınca da hiç alıcı olmuyormuş. Tamam, giydiği takımın vücudunu sarması, ela gözlerine zıt siyah saçları, belirgin yüz hatları, gözlerini kısarak baktığında oluşan çekiciliği ve ağırlığıyla kendine çekse de katı duruşu ürkütücü duruyordu. Ben buna mı kafa tutuyorum diye düşündürüyordu. Neyse ki bu dağ görüntüsü sadece görüntüde kalıyor. "Hâlâ kulüpteyiz." Cümlesi dikkatimi dağıtmıştı. "Ha?"

"Kulüpte, benim odamdayız. Dün gece uyuyunca, arkadaşının da burada olduğunu bildiğim için evine götürmedim." Hiçbir şey anlamamış bir şekilde suratına bakıyordum çünkü hiçbir şey anlamamıştım. Kahvaltı tepsisini önüme doğru uzattı. "Ye," sonra ilaç ve su olan tepsiyi sürdü önüme. "Sonrasında içersin, ağrı kesici."

Olanları anlamasam da gerçekten başım ağrıyordu. Ağrı, anlamamı çok daha güçlü kıldığı ve acıktığım için dediklerini yapıp birkaç dilim yiyip ilacı içmiştim. "Senin bu kulüpte ne işin var ki?"

"Arkadaşımın mekanı."

"Beni nereden buldun?"

Nefesini dışarı vererek kısa bir şekilde güldü. "Sen nereden bulduysan."

Anlamadım. "Arkadaşımın burada olduğunu nereden biliyorsun?"

"Arkadaşımın kardeşiyle beraber." Bunu anlamıştım. Dudaklarım aralanırken kaşlarım istemsizce havalanmıştı. Yani Kıvanç'ın abisiyle Araf arkadaştı. Yok artık, tesadüfün bu kadarı. Şaka gibi. "Şimdi bu mekan Yağmur'un sevgilisi Kıvanç'ın abisinin mekanı ve sen de onun arkadaşısın ve dün buradaydın ve biz de karşılaştık öyle mi?"

"Aynen öyle akıllı kız." Şöyle bilmiş bilmiş konuşmasına gıcık oluyordum, bir tane çaksam başıma bela alır mıydım? "Fazla sarhoştun. Hani baya... o kadar içecek ne var anlamış da değilim." Gözlerimde gezdirdi gözlerini. "Sonrasında biraz dağıtıp uyuya kalınca seni buraya getirmek zorunda kaldım. Kıyafet konusuna gelince tek yaptığım şey seni yatağa yatırmak oldu, üzerinden çıkardığım tek şey ise ayakkabıların. Gece kalktığında ne yapacağını kestiremediğim için gözüm üzerindeydi, bir ara uyanıp elbiseni çıkarmaya çalıştığın için sadece yardım ettim. Merak etme, hiçbir şey görmedim."

Açıklaması rahatlatmıştı. Ne kadar egolu bir görünüşü olsa da içimi rahatlatmak için bir açıklama yapması güzeldi. "Teşekkür ederim."

"Saçlarını neden kurutmadın?"

"Kurutma makinesi var mı ki?" Başını salladı. "Banyo dolabında."

"O zaman gidip yapayım... yani kurutayım." deyip ayaklandım ve banyoya gittim. Saçlarımı kurutup aynada kendime baktım. Tişörtüm dikkatimi çekmişti. O gün geceliğim ve tokam pandalıydı, şimdiyse tişörtümün göğüs bölgesinde minik birkaç panda bulunuyordu. Bunu düşünmesi ilginçti, ilginç biriydi, değişik... Gülümsememi azaltıp içeri geçtim. Biraz ısınmış olabilirdim. Sesim buna ek olarak yumuşak çıkmıştı. "Yağmur hâlâ burada mı?"

"Hayır, Kıvanç'la çıktılar." dedi ve ayağa kalktı. Komidine doğru ilerleyip dün taktığım çantamı bana getirdi. Çantamı da almış... Şöyle bir daha bi' alıcı gözle bakınca hoş çocuk aslında. "Teşekkür ederim."

"Teşekkür edip durma."

"Başka ne yapacağımı bilemi-"

"Bir şey yapmana gerek yok. Benim de yok. Çıkma karşıma yeter." Kaşlarımı çattım. Hoş mu demiştim? Bu çocuk cidden fazla dengesizdi. "Ben mi çıktım?! Tutup kolumdan beni buraya getiren senmişsin."

"Tamam."

"Ya sen ne gıcık, ne dengesiz, ne ukala, kendini beğenmiş, egoist bir adamsın ya! Bir yaptığın bir yaptığını tutmuyor." Gözlerini kısıp baktı. "Eve mi bırakayım, arkadaşının yanına mı?"

"Eve!" dedim ve kapıya ilerledim. Sonra bir şey fark edip hışımla ona döndüm. "Sen niye bırakıyormuşsun beni be! Ben bırakırım kendimi!" Söylediğim son şeyin saçmalığını düzelttim. "Yani giderim, kendim."

"Yanımdaki bir kadını taksiyle gönderecek biri değilim."

"Aaa hayret! Küçük kızdan kadına mı terfi ettik?!" Kaşları kalktı. Şaşırmıştı. "Dün geceyi hatırlıyor musun?" Dediğimin üstüne bunu demesini anlamamıştım. "Ne alaka?" Yüz ifademden anlamadığımı anlamış olacak ki geçiştirdi. "Yok bir şey, hadi." dedi ve ilerledi.

"Ne hadi be, yok seninle gelen!" diye cırladım. Aslında bu yoktu, bir anda çıkmıştı ve benim kulaklarım bile sızlamıştı. Dönemimde geçmişti aslında üç dört gün sürüp biterdi. Her zaman parıldasam da bu aralar fazlaydı. Gözleri şaşkınlıkla bakıyordu. "O küçücük bedenin ardında bakalım daha neler göreceğiz?.."

"Sensin küçük!" Gülmemek için tutuyordu kendini. "Aynen dün yeterince açık söylemiştin. Hadi gel." deyip çıktı kapıdan. Arkasından ilerleyip onu takip ettim. Ne kastetmişti?

Dışarıya doğru çıkarken uslu uslu sordum, ters gitmezdim işime gelince. "Dün gece ne oldu?"

"Anlattığım gibi."

"Ne söyledim?"

"Öylesine konuştun." dediğinde vale arabasını getirmişti. Kapıyı açıp binmemi bekledi, sonrasında kendi de binip çalıştırdı. "Ne dedim öylesine?"

"Hatırlamıyorum Nevra Gece." çıkışıyla susup önüme döndüm. Abartmıştım sanırım.

"Doktora gidiyor musun?"

"Ne doktoru?"

"Terapi?"

Nereden çıkarmıştı bunu? "Hayır, neden?"

"O gece yaşadığın şeyler pek iyi şeyler değildi." Abartıyordu.

"Yoo, çok umursamadım ki. Bir sorun yok." Aslında vardı, geceleri çok da huzurlu uyuyamıyordum. Kötü bir huyumdu, üzülünce ya da korkunca bunu görmezden gelir, üstünü kapatırdım ama halı altına süpürdüğüm için genelde geceleri kabuslarımdan çıkardı. Bir iki hafta sürer, geçerdi. Yorucu olsa da geçici olduğu için önemsizdi. Her zamanki halimdi.

'Büyüyünce geçer.'

"Emin misin?"

"Evet, hiiç sorun yok."

"Yalan söylediğin sesinden bile belli oluyor Nevra Gece." Göz devirdim ve fransızca mırıldandım, gıcık ediyordu. "C'est ce que ton père disait aussi à ta mère."

Tam gülecekken tuttu kendini. Kaşlarını yapmacık bir şekilde çattı. "Je peux te comprendre."

S*ktir. Dışarıda olan bakışlarım aniden çevrildi. Ağzım açık ona bakarken yandan bir bakış atmıştı bana. Fransızcayı nereden biliyor bu? "Fransızca nereden biliyorsun?" diye sordum.

"Sen nereden biliyorsan."

"Ben işim gereği biliyorum."

"Ben de."

"Sen de mi tercümansın?"

"Hayır."

"Eee o zaman?"

"Sadece o iş için mi gerekli Nevra Gece?" Nevra Gece deyip durması bir yandan gıcık etse de diğer yandan hoş duruyordu sesinde. "Doğru..."

Evin önünde durmuştu. Ona döndüm, "Kolun nasıl?"

"Önemli bir şey olmadığını söylemiştim."

Göz devirdim, "Nezaketen soruyorum zaten, meraklı değilim. Neyse. Etme dedin ama tekrar teşekkür ederim." Gözü hep bir ben de bir de etraftaydı. Diken üstündeymiş gibi her zaman kontrolcüydü. "Rica ederim Nevra Gece."

Tek kaşım kalktı, "Neden iki ismimi de söyleyip duruyorsun ya?" Güldüğünü çaktırmamak için baş parmağıyla dudağını kaşıdı. Aynen görmedik.

Gözleri gözlerimde bir müddet takılı kaldı, dudaklarını araladı. "Hoşuma gidiyor."

Bu sefer dudakları aralanan bendim. Dediği şeyi hiç ama hiç beklemiyordum. Kal gelmişti, kalakalmıştım, öylece donmuştum. "Şaka yapıyorum Nevra Gece. İsmin bu değil mi?"

Şakan müsait bir yerine girsin şerefsiz insan. Öyle şaka mı yapılır? Hayır yani saf salak bir şey olsam kanacağım bu tip tip hallerine yazık yani. "Evet, neyse, görüşürüz, yani görüşmeyiz iyi günler, teşekkürler." dedim ve inip eve geçtim.

&&&&& Bölüm Sonu &&&&&

Diğer bölüm ek bir bölüm olacak. Hemen ardından atıyorum, bağlantılı bölümler zaten.

Araf'ın ukala halleri hoşunuza mı gidiyor yoksa elinizin tersiyle çarpasınız mı geliyor? Ya da Nevra gibi dengesizliğe mi kapılıyorsunuz?

Araf'ın bu düşünceli halleri de...

Sorularınız varsa alabilirim 🤍

Bölüm : 08.12.2024 16:37 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...