İyi okumalar... 🤍💫
| SAKIZ |
-30. Bölüm: Sessizlikte kalbinin sesi-
-Sezon Finali-
~~~
Elimi Araf'a sarılmak için yan tarafa attığımda hissettiğim boşlukla bir gözümü araladım. Onu üzerini giyerken gördüğümde "Araf?" diyerek kolumla gözlerimi kapadım. Işık rahatsız etmişti. "Güzelim, uyandırdım mı?"
"Hayır, saat kaç?"
"Sekiz."
Kapalı gözlerime ek yüzüm buruştu, "Bu saatte kalkılır mı Araf?" dediğimde güldüğünü işittim, öne büzülen dudaklarımda dudaklarını hissettiğimde gülümsedim. "Birkaç işim var güzelim, onları halletmem gerekiyor."
"Bugün Cumartesi değil mi? Şirkete gitmiyorsun diye biliyorum?"
"Evet, şirket dışı." dediğinde homurdandım, bu saatte şirket dışı ne işiydi? Ben olsam asla tenezzül etmezdim bu kadar erken kalkmaya. "Şu yurt bilmem ne şeysi mi?" Üzerime eğik, beni izlediğini hissediyordum. "Evet güzelim," gülüyordu, sesi eğlenceliydi. "Yurt bilmem ne şeysi." Pikeye dolanmış ayağımı kurtararak ona vurmaya çalıştım, "Uğraşma benimle," dediğimde bacağımdan tuttuğunda gözlerimi araladım, yanıma oturdu. "Çabuk git, tekrar uyumak istiyorum."
Gülerek braletimin açıkta bıraktığı göğsüme öpücük kondurdu, "Ne uykucu bir şeysin sen?"
Gözlerim açılırken benimle uğraşmasına şaşırmıştım, genelde hoşuma gidecek cümleleriyle ünlüydü. "Sana ne be? S*ktir git Araf."
Kahkahası sabah sabah iyi gelmişti, çok yakışıklıydı ve keyfimi lezzetlendiriyordu. Buna her zaman maruz kalmak da güzeldi. Kimsenin sahip olamayacağı bir adama sahiptim ve bu egomu okşamıyor değildi, bencilliğim gün yüzüne çıkıyordu.
Yapmacık bir şekilde kaşları çatıldı, "Çok küfürbazsın, sevgilinle nasıl böyle konuşursun? Oysa başta nazik bir kıza benziyordun..."
Yatakta uzanırken ayaklarımla ittirdim onu, orta parmağımı çıkartırken "Defol başka kapıya beğenmiyorsan." dediğimde gülerken ellerimi tutarak indirmişti. Bileklerimden tutarak beni yattığım yerden kendine çekti, "Kapıların hepsi sana açılıyor." Eski Araf geri dönmüştü anlaşılan. Bir öpücük bırakarak tekrar yatağa vurdum sırtımı, "Hadi git artık."
"Akşam alırım seni, bana geçmemiz gerekiyor."
"Neden?"
"Birkaç gün bende kalmanı istiyorum."
Araf hep emir veren biriydi ama bunu bu aralar azaltmıştı, "Bakarız Araf." Benim de bir işim ve kendi hayatım vardı, hep yan yana olamazdık. Üstelik bu aralar hayatıma ayak uyduramıyordum, kontrolsüzdü. Yağmur'un dedikleri haklı çıkıyordu, her zaman onunlaydım ve hayatıma bakamıyordum.
Dudağıma bir buse bırakarak ayaklandı, bazen kravat takıyor bazen ise birkaç düğmesini açık bırakıyordu. Bugün takmamayı tercih etmişti. O yakalarını düzeltirken ayaklandım, uykum vardı ama tuvalete gitmem gerekiyordu. "Uyumayacak mısın?"
Gözlerimi kıstım, "Peşinden geleceğim, iş diye neler pişiriyorsun diye." Bazen şüphe çekmiyor değildi, çok fazla çalışıyordu. Yengesinin dedikleri ve Rabia Annemin de uyarışları canlanıyordu gözümde. Ama ciddi değildim dediğimde çünkü bir noktada beni büyük bir güvene çekmişti Araf, öyle bir beklentim yoktu ondan.
Sırıtarak bana doğru geldi ve elini belime yerleştirdi, "Pişen tek şey kalbim güzelim, öyle bir yakıyorsun ki."
"Başladı Tolstoy," desem de gülüyordum, eğlendiriyordu bu halleri. Benim böyle cümlelerim yoktu, aşk dolu biri olamıyordum ama o beni tamamlıyordu. Yanağını öperek kollarında olan ellerimi gezdirdim, "Sen," derken telefonu titremişti. Elini cebine atarak telefonu çıkardığında Timur'un aradığını gördüm, yüzüm buruştu, "Şu çocuk hep aramıza giriyor. Hadi," kollarından çıkarak ellerimle git işareti yaptım. "Hadi git..."
Havada olan elimi tutarak üzerine öpücük bıraktı. "Seni seviyorum güzelim, görüşürüz."
Yalandan göz devirdim, "Bilemem, belki..." dediğimde çenemi sıkarak uzaklaştı. O odadan çıkarken ben de tuvalete girip işlerimi hallettikten sonra biraz daha uyumak istedim.
———
Uyanıp tekrar uyumayı hiç sevmiyordum, midem alt üst oluyordu. Gözlerimi açıp komidinin üzerindeki telefona uzandım, saat on ikiye geliyordu. Dağılan saçlarımı geriye doğru atarak yüzümün açılmasını sağladım, uyanmam gerekiyordu.
Kalkıp makyaj masamın üzerinde bulunan sakız kutusundan bir sakız alarak ağzıma attım, hazırlanıp biraz dışarıya çıkmak istiyordum. Bir kafede oturup işlerime bakmak, takılmak. Her gün Araf'la olmak sıkmıştı sanırım, bir erkekle aynı evde olmaya alışık değildim. Rabia Annem'e ziyarete gelenler hep geceleri evde bulunurdu ve ben genelde odamda olurdum, zaten belli bir yaşımdan sonra da bunu kesmiş benimle asla denk getirmemişti ilişki yaşadığı arkadaşlarını. Sadece ikimizdik.
Lavaboda oyalandıktan sonra hazırlanarak mutfağa geçtim, ağzıma birkaç minik keklerden atıp bilgisayarımı çantama koyarak evden çıktım. Asansörü beklerken çilekli parlatıcımı arıyordum çantamda, gelen sesle açılan kapıya adımladığımda karşımda Emre'yi görmeyi beklemiyordum. "Emre?" diyerek asansöre girdim. "Sen asansör kullanır mıydın?"
Gözleri kapalı başını geriye yasladı, "Fenayım, dün geceden kalma."
Her zaman cildi bebek gibiydi, bugünse yüzünde yeni yeni çıkan sakalları vardı. Dağınık saçlarıyla belli oluyordu dünden kalma olduğu. "Bayağı kalmışsın gibi." diyerek güldüğümde sırıttı. "Sorma, sezon arasına girmişken çocuklarla dağıtalım dedik yıkıldık."
Basketbolcuydu Emre. Onu gören tanımasa da boyundan dolayı basketbol oynadığını anlardı. Birkaç kere site sahasında bana ve Yağmur'a da öğretmişti, çok iyi oynuyordu ve eğitmenlik konusunda da oldukça iyiydi. "Yıkık yıkık dışarı mı çıkıyorsun?"
"Yeni kalktım, kahvaltı yapacağım. Ev berbat durumda." Bekar evinin nasıl olduğunu tahmin edebiliyordum, üniversitedeyken birkaç arkadaşım da aynıydı. "Hangisinde yapacaksın?"
"Bilmiyorum, sen nereye?"
Asansör üçüncü katta durduğunda kapı açılsa da kimse olmadığı için tekrar tuşa bastım. "Ben de yeni kalktım, kahvaltıya."
"E gel benle," saatine baktı, "Bizim çocuklardan Can da olacak ama tanışıklığın vardı, hatırlarsın. İstersen katıl." Yalnız kahvaltı yapmaktansa teklifi gayet cazip gelmişti. Yağmur da yoktu bugün, birkaç saat takılmak iyi olabilirdi. "Olur, fark etmez." diyerek sıfırıncı katı es geçip eksi bire indik. Arabasını genelde kapalı otoparkta tutuyordu.
Siyah arabasına bakınırken gri Cabrio'nun önünde durduğunda kaşlarımı kaldırdım, "Arabayı mı değiştirdin?"
"Aynen, bu sezon iyi geçince yükselteyim dedim."
Yan koltuğa geçerek çantamı kucağıma çektim, "Seni ne zaman milli takımda göreceğiz?" dediğimde gülerek arabayı çalıştırdı. Otopark kapısını açarak yola çıkmıştı. "O zor gibi."
"Neden?" diye sorduğumda omuz silkti. "Gayet iyi oynuyorsun, hem o işler öyle olmuyor mu? Önce alt yapı sonrasında yavaş yavaş yükseliş."
"İzliyor musun maçları?" Başımı görmese de hayır anlamında salladım. "Hayır, arada site sahasında oynuyorduk ya, oradan..." dediğimde gülerek ciddi misin bakışı attı. "Sen onlara iyi oynamak diyorsan bir gün maçlarıma gel."
Daha öncesinde de Yağmur'la davet etmişti ama nedense hiç vaktimiz olmamıştı. "Evet, hiç fırsatımız olmuyor, bir gün Yağmur'la gelmek istiyoruz."
"O ne yapıyor?"
"Aynı. Son bir senesi kaldı."
"Nişan?"
"Evet, devam ediyor ama çalkantılı."
"Anladım." dese de merak ettiği belliydi. Bir ara flört etmişlerdi, Yağmur bir anda nişanlanınca o da şaşırmıştı. "Değişik bir ilişkileri var. Biliyorsun zaten bir anda olmuştu."
"Evet, garipti."
Siteye yakın bir pastaneye geldiğimizde arabayı park edip inmiştik. Bu pastanenin peynirli börekleri çok güzeldi, ara sıra Emre'yle karşılaşıyorduk almaya geldiğimizde. "Nereye geçmek istersin?"
"Çok güneş var biraz içeride oturalım." dediğimde ortalarda bir yer seçerek oturmuştuk. "Peynirli?" diye sorduğunda başımı sallayarak onayladım. Telefonum çaldığında çantama yönelmiştim, garson da eş zamanlı olarak gelince Emre siparişleri verirken telefonu elime aldım. Araf'ın aramasını tahmin etmiyordum. "Efendim Araf?"
"Güzelim, ne yapıyorsun?"
"Hiç. Uyanınca dışarıda yapmak istedim de kahvaltıyı, evin yakınlarında takılıyorum."
"Neden haber vermedin?"
Göz devirmeden edemedim, "Kapıdakiler haber verir diye."
"Bunu halletmiştik?"
"Evet evet, öyle. Şaka yapıyorum. Şimdi pastaneye geldik, seni sonra arasam olur mu?"
"Kiminlesin?"
"Ne kadar kıskanç olduğumu bilmelisin. Çok ileri giderim, çok fazla."
"Yani geldim, yalnızım. Birkaç saate dönerim zaten yalnız olduğum için."
"Emin misin?" Sesinde şüphe var mı yok mu anlayamıyordum. "Eminim."
"Gelmemi ister misin?"
"Hayır hayır. Yağmur gelecekti, ondan haber bekliyorum," dediğimde kapıdan tanıdık bir simanın geldiğini gördüm, bu Can olmalıydı. "Hatta kapatıyorum, ona döneyim, görüşürüz." diyerek telefonu kapattım.
Yalan söylediğim için içimde huzursuz bir his vardı ama o da çok sıkıyordu, doğruyu söylesem buraya geleceğinden emindim. Emre'nin anlamadığını belirten bakışları bendeyken yanımıza gelen Can'la ona çevirdi. "Hoş geldin kardeşim."
Can karşılık verirken karşımıza oturmuştu. Benimle de selamlaştığında Emre dayanamamış olacak ki araya girdi, "Sormayayım diyorum ama neden tek olduğunu söyledin?" Sorusuyla istemsizce alt dudağımı ısırdım. "Sitenin kapısındaki adamları da soracaktım ama uygun bir zaman bulamamıştım. Yöneticiyle konuştuğumda senin için olduğunu söylemişti sadece."
Dudaklarımı ıslatıp lafa gireceğim sırada tekrar çalan telefonumla ekrana baktım, Yağmur'du. Ekranı işaret ederek telefonu açtım. "Efendim Yağmur?"
"Neredesin Nevra?"
"Dışarıda. Neden?"
"Kiminlesin?"
"Emre ve Can."
"Ay gerçekten mi? İyi o zaman ben de bir saate gelirim."
Kaşlarım çatıldı, "Senin işin yok muydu?"
"Sabahtı, geçti. O yüzden aramıştım zaten kankam, neyse konum at geliyorum."
"Sitenin yakınındaki Kumrula Pastanesindeyiz."
"İyi iyi geliyorum hemen." diyerek telefonu kapadı. Tekrar Emre'ye çıkardım bakışlarımı, "Yağmur geliyor?" Bunu sorun olur mu anlamında söylemiştim. Başını salladığında sorduğu sorunun cevabını verdim. "Erkek arkadaşım biraz," uygun kelimeyi arıyordum, "Fazla tutucudur. Güvende olduğumdan emin olmak istiyor yani, bu yüzden böyle bir şey yapmıştı."
"Yapmıştı? Hâlâ devam ediyor gibi." dediğinde başımla onayladım. "Evet, göz önünde bir mesleği var, bu yüzden."
"Her ne olursa olsun seni bu kadar kısıtlamasına izin vermemelisin. Yalnız olduğunu söylediğine göre arkadaşlarınla dahi görüşmene karışıyor?"
Yani, bilmiyordum. Yağmur'dan başka yakın arkadaşım yoktu ve onunla bu aralar olanlar yüzünden evet, karışıyordu. Ama onlarla olduğumu neden söylemediğim hakkında bir fikrim yoktu. "Pek öyle denemez aslında," derken siparişler gelmişti. Konuşmamızı devam ettiren Can olmuştu. Arkasına yaslanıp gelen kahve bardağını eline aldı, "Dahil olmayayım dedim de siteye adam dikmek falan, işi ne?"
Her şeyi herkese söylememem gerekirdi, sadece asıl işinden bahsetmem yeterli olurdu. "Holding yöneticisi."
Kaşları çatıldı, "Göz önünde meslek? Hangi holding?"
"Tekin Holding." dediğimde içtiği kahve genzine kaçmış olacak ki öksürük tuttu. Emre ona doğru uzanırken "Yavaş oğlum." demişti. Can kendini toparlayarak dediğimi yineledi, "Tekin Holding?" Kaşları çatılmıştı, "Araf Tekin olamaz değil mi?"
Neden olamazdı? Ta kendisiydi.
Başımla onayladığımda yerinde toparlanmıştı, gözlerini etrafta gezdirerek bana çevirdi tekrar. "Senin onunla ne işin olur? Nereden tanışıyorsunuz?"
"Tanıyor musun?" diye sorduğumda Emre araya girmişti. "Ülkenin ünlü şirketlerinden değil mi? Tanınması normal."
Can'ın gözleri Emre'ye değdi, "Ondan değil, bir ara Beşiktaş'ta mekan açacaktı babam. O bakıyor oralara." dediğinde pek anlayamamıştım. Araf'ın işi inşaat sektörüydü.
"İş birliği mi yapacaklardı?" dediğimde beni süzdü. Duraksamıştı cevap vermeden önce, bakışlarını anlayamamıştım. "Sayılır." dediğinde Emre çatık kaşlarla bana baktı. "Nereden tanışıyorsun sen onunla?"
Yanlış adama el koydular, o adam da bendim diyemezdim. "Kulüpte karşılaşmıştık."
Can onu ve çevresini iyi tanır gibi konuşuyordu, "Onlar kulüpte takılmaz ki,"
"Nasıl?" dediğini gerçekten anlayamamıştım.
"Kinsinlerin oteli, KinshIn. Araf Tekin el attıktan sonra ağır bir mekan oldu, herkes alınmaz. Paparazzilere bile yer yoktur, genelde orada olurlar ki takılmazlar, iş üstündedirler."
Doğruydu, tanıştığımızdan beri her zaman oradaydı. Hiç farklı bir yere gittiğini görmemiştim, ayrıca hep locada oluyorlardı, eğlence için gittiklerini de görmemiştim. "Sen nereden biliyorsun?"
"Özel sektörle ilişiği olan herkes bilir. Bu işin kalbi onlardır." dediğinde Araf'ın dediği şey gelmişti aklıma. Bahsettiği birliğin, sektörün kalbi olduğunu söylemişti, belli ki Can da biliyordu bu birliği. "Sen o mekana nereden girdin?"
"Timur'un kardeşiyle Yağmur nişanlı, yani arkadaşım. Tanıyorsundur, Emre bahsettiyse."
Başıyla onayladı, "Doğru sendin onunla arkadaş olan değil mi? Yurdakul. Onların da servetleri iyidir, nişandan sonra daha da güçlendiler iki aile de."
İçlerinde olduğum halde bunu görmeyip arkadaşımın gerçek bir nişan yaptığını sanan aptaldım ben de. Para gerçekten belaymış, Yağmur bile böyle bir şeyi kabul ettiğine göre.
"Sen nasıl bu kadar ayrıntı biliyorsun?"
Sırıttı, "Sektörde kalmak için güncel tutman gerekir bilgilerini, yoksa harcanırsın." dediğinde Emre dahil olmuştu, "Kirli yanları yok mu o işlerin? Aklı selim insan dahil olmak istemez." Can'a yöneltmişti bunu. Kahvemi yudumlayarak onları izledim, börek ve kahve ikilisi güzeldi.
"Kardeşim 'cash'i tadınca isteğin geliyor. Adamların altında Bugatti, Maserati, Ferrari, Aston Martin... Paganiye bile binmişlerdir."
"Abartma, yurt dışında bile yasak arabanın sokağa çıkması. Türkiye'de yok araba."
Erkeklerin bu araba sevdası ne olacaktı acaba? Araf'ın benleyken bunlardan bahsettiğini pek duymamıştım. O SUV tarzı araçlardan birini kullanıyordu, o tarz arabaları olduğunu sanmıyordum.
"Türkiye'de değil zaten, yurt dışına çıktıklarında bazen yarışları oluyor. Ya da keyfi denemek için basıyorlar parayı. Adamlar bir günlük kiraya yirmi bin dolar basıyor."
Ağzımdaki peynirli böreğin beni tıkamaması için yanak boşluğuma alırken "Yuh." diye bir nida döküldü ağzımdan, Can bana döndü. "Pek takılmıyorsunuz sanırım?" diye sormuştu. "Anlamadım?"
"Yani haber falan da çıkmamıştı hakkınızda hiç. Çıksa tanırdım seni. Şaşırdığına göre de çok yakın değilsiniz gibi?"
Sadece Araf'ın para sıçtığından haberim yoktu, iki gün önce duyduğum borç konusunda da bu tepkiyi göstermiştim. Hiç düşünmemiştim çünkü kazandıkları nedir diye, pek ilgilenmezdim. Ama oldukça merak uyandırmıştı bu kadar abartması. "Aksine, neredeyse her gün birlikteyiz. Sadece daha bir ay bile olmadı ilişkimiz. Bir de magazin konusunda açık kapı bırakmaz Araf, haberlere izin vermez." Bir keresinde böyle olmuştu, beklemediği bir zamanda yakalanmıştı ve sabahında silinmişti o haber. Bir daha da öyle bir şey yaşamamıştık.
"Doğru, kardeşine de gizlilik kuralı uyguluyordu. Gece hayatını çok göstermezdi."
"Bayağı takipçisiymişsin."
Dudağının bir kenarı kıvrıldı, boyu uzun olduğu için otururken bir bacağı masanın dışında kalıyordu. Diğerini oynattığında yanlışlıkla dizi dizime çarpmıştı. "Yani, babamdan duyuyorum bir şeyler. Asıl ilgili olduğumuz kişi Metin Aydın, Beyoğlu'yla o ilgileniyor. Tanırsın belki diyeceğim de ilgilenmiyorsun çok?"
"Aslında ilgilenmiyorum değil. Kendisi işleriyle pek haşır neşir olmamı istemiyor, dahil etmiyor."
Başıyla onayladı, "Derinde tehlikeli işler, dahil etmemesi doğal. Adam ülkenin gözdesi," başıyla beni işaret etti. "Koruma bile takmıştır peşine." dediğinde kahvemi içerken büyükçe yutkundum. Evde vardı, peşime taktığından da bahsediyordu ama çıktığımdan haberleri yoktu. Takılmış olamazlardı. Yine de göz gezdirdim etrafa, çıkışa doğru baktığımda görmeyi düşündüğüm adamlar yerine Yağmur'u gördüm. O yanımıza doğru gelirken istemsizce ayaklandım.
Bana doğru gelip sarıldığında karşılığını vererek "Hoş geldin." dedim. Uzun süredir Emre'yle karşılaşmıyorlardı. Emre elini uzattığında Yağmur karşılık verse de pek oralı olduğunu görmemiştim. Anlaşılan Emre kadar umursamıyordu.
Can'a dönüp kendisini tanıtmıştı, "Yağmur,"
"Can." diyerek gülümsedi, "Babana çok benziyormuşsun."
Yağmur anlamadığı için Can'ın yanına otururken sordu, "Babamı tanıyor musun?" Can omuz silkerek "İş yemeğinden, babamla." diye açıklama yapmıştı. Yağmur göz devirerek güldü, "Onun iş yemekleri bitmez."
"Erken geldin?" diye araya girdim. Bakışlarını bana çevirdi, "Trafik yoktu, babamınkilerden birini aldım bir de. Sen," Emre ve Can'da gezdirdi bakışlarını, "Şaşırttın, sevgilinle olursun sanmıştım."
"Her zaman onunla olmayacağım ya Yağmur."
"Tabii, evet. Ama bu aralar sıklaşmıştı," diğerlerine döndü, "Sevgilinizi bu kadar sıkar mısınız, her erkek mi böyle yani? Benimle görüşmesini bile sorun yapıyormuş."
"Yağmur!" diye uyarıcı bir sesle araya girerken Emre şaşırmıştı, bugün kaşlarını oldukça çatıyordu. "Yağmur'la görüşmene de mi karışıyor?"
"Tam olarak öyle değil." dediğimde Yağmur üstüne, "Gayet öyle, aramıza girip duruyor." demişti.
"Bu kadarı çok sağlıksız değil mi sence de Nevra?" Emre'nin sorusuyla duraksadığımda Can devam etmişti, "Onlar için değil, kim olursa olsun biri içlerine girdiğinde öncelikle tüm çevresini araştırırlar. Şüphe çekici bir durumda uzaklaştırma yöntemini kullanırlar," derken Yağmur kaşları çatık Can'a döndü. Can'ın böyle konuşması sinirini bozmuş gibiydi.
"Ne şüphe çekici durumu, ne araştırması? Öylesine iki günlük bir ilişki, ki Nevra hemen sıkılır. Üç beş güne ayrılıp bana gelecek. Aramıza giremez." diyerek bana baktı, onaylamamı ister gibi ama bunu yapması hoş değildi. Ona Araf'ın diğerleri gibi olmadığından bahsetmiştim, böyle konuşması gerekmiyordu ve hep konu Araf olduğunda yükseliyordu. Araf'ın dedikleri aklımı karıştırmıştı, Yağmur'dan asla şüphe etmezdim ama hareketleri de gözüme batıyordu.
'Yağmur'u koru, sen abla sayılırsın Gece.'
"Tabii ki giremez Yağmur, bu kadar yükselme, sakin ol lütfen. Ama üç beş gün diyeceğin bir ilişki de değil aramızdaki, bu imalarını kes." dediğimde göz devirdi. Can ortamı ısıtmak için yarım bir gülümsemeyle araya girdi, "Anlaşılan dost ve sevgili çatışması ortasındasın?"
Karşılığında gülümsedim, ara bulucu bir kişiliği vardı. Ayrıca taraf tutan birine de benzemiyordu, başta beni uyarsa da Araf'ın yönünden de konuşmuştu. "Biraz öyle, gerçi ben de onun yakın arkadaşıyla öyleyim... bahsettiğin Kinsinlerden, Timur."
Kaşları havalandı, "Onlar böyle laubaliliklere gelir miydi? Özellikle Araf Tekin'in bu yüzden hiç bir kadınla görülmediği bile konuşulurdu."
"Nasıl yani?"
"Çevresi full adamlarla dolu, bir kadını o çevrede tutmak istemediğinden ilişkisinin olmadığı teorileri falan yürütülürdü. Bazıları da geçmişte birinin olduğunu ama yakın arkadaşıyla aldattığı için artık kadınlardan uzak olduğunu söylerdi. Magazinsel yani."
Yüzüm istemsizce buruştu, "İnsanların kendi hayatları yok mu milletin hayatlarını konuşuyorlar?" Başını olumsuz anlamda salladı, "Böyle düşünme, mesela sevdiğin bir ünlü söyle,"
Dışarıdan bakılınca rap seven biri gibi duruyor muydum bilmiyordum ama Travis Scott düşkünüydüm. "Travis..."
"Adamın magazinsel hayatını da takip ediyorsundur."
"Evet ama adam dünyaca ünlü, marka değeri var."
Gülmüştü, "Sen hiç ülke gündemini takip etmiyorsun sanırım," haklıydı, daha çok yabancılarla ilgilenirdim, daha çekici gelirlerdi. Gülerken başını iki yana salladı, öne doğru gelmişti. Yaklaştığında gözlerinin rengini yeni fark etmiştim, açık kahverengiydi, kestane gibi. Kendisi de Emre gibi her gün tıraş oluyordu belli ki, cildi benimkinden bile pürüzsüz duruyordu. "Sevgili olduğun adamın farkında mısın? Araf Tekin," gözleri kısılmıştı, "Nakitin kokusunu seven her on kadına sor, onu da Tekin için nelerini vermez."
Böyle konuşmasına gıcık olmuştum, çok saçmaydı. Kim ne verirse versin, Araf benimleydi. Tamam ben göz önünde bir mesleği var demiştim ama kendi sektörü içinde öyleydi, o kadar göz önünde olduğunu da düşünmüyordum, sadece bir kere çekilen bir fotoğrafımız olmuştu. Omuz silktim.
"Aman, adı batsın. Onu konuşmak için mi buluştunuz sanki?" diyerek araya giren Yağmur yüzünü buruşturdu. Can arkasına yaslanarak sırıttı, "Adamın sevgilisi karşımızda oturuyor, bu fırsat bir daha gelmez."
Abartılı cümleleri komik gelmişti, gülerek "Abartma." dedim, "Ne zaman istersen oturabiliriz. Emre üst komşum, ziyaretine geldiğinde fırsat her zaman ayağına gelir."
"Ayaklarım yerden kesilmesin de." diye mırıldanmıştı. Ne dediğini duysam da anlayamadığım için duymazlıktan geldim. Emre araya girdi, "Taşınma ihtimalim var."
Şaşkınlıkla ona döndüm, "Neden?"
"Karşıya transfer olabilirim, öyle olursa burada zor olur." Dudaklarımı büzerek göz devirdim, hep böyleydi. İnsanlar işleri yüzünden oradan oraya savruluyordu. Bu yüzden evden çalışmayı seviyordum. "Kötüymüş."
"Öyle ama kariyerim için iyi bir transfer. Görüşmelere devam ediyoruz bakalım."
Can çenesini kaşıyarak homurdandı. "Çok düşük fiyat söylediler, naz çek. Bilerek yapıyorlar, üç beş çıkarınca kabul et diye."
"Bakacağım, hoca da aynısını söyledi."
Masanın üzerindeki telefonum çaldığında gözlerimi oraya çevirdim, Araf'ın aradığını görünce tam uzanacakken Yağmur aldı telefonu. Yüzü buruşmuş ve aramayı kapatmıştı. Oraya uzanırken kaşlarımı çattım, "Ne yapıyorsun Yağmur?"
"Dakika başı arıyor, biraz rahat bıraksın."
"Saçmalama ver şunu."
"Hayır, arama geri boş ver. Mesaj at evdeyim diye. Sıktı gerçekten Nevra!" Ona baktığımda sinirlenmiş gözüküyordu, gerçekten hiç hoşlanmıyordu Araf'tan. "Tamam, ver mesaj atayım." dediğimde telefonu uzattı.
Nevra: Eve dönüyorum Araf
Nevra: Noldu
Araf: Neden telefonu açmadın?
Nevra: Kızlarlayım
Nevra: Ayıp olurdu
Araf: Seni almaya geliyorum.
Nevra: Hayır Araf
Araf: Neden her defasında bir şeyleri saklıyorsun?
Yazdığı mesajla etrafıma baktım. Belli ki duymuştu.
Nevra: Saklamıyorum
Araf: Bunu evde konuşuruz, geliyorum
Nevra: Gerçekten Yağmur var yanımda Araf
Nevra: Ve şimdi kalkıyoruz ben de eve gidiyorum
Nevra: Hatta kalktık bile
Nevra: Bye
"Yağmur," diyerek telefondan başımı kaldırıp ona baktım. "Eve gitmeliyiz."
"Neden?" Bel altımı işaret ettiğimde reglimden bahsettiğimi anlamış olacak ki uzatmadı. Çocuklara da bahane uydurmam gerekiyordu, "Baban misafirliğe gelecekti, evi temizlemeliyiz." diyerek Emre ve Can'a baktım. "Kusura bakmayın, olmadı böyle ama..."
"Sorun değil Nevra, bir dahakine." Gülümseyerek garsona bakındığımda Emre kaşlarını çattı, "İşine git Nevra," diyerek beni ittirdiğinde güldüm. Her buraya geldiğimizde hesap ona kalıyordu, bir kere iddiaya girdiğimizde ben kazanmış ve ona ısmarlamıştım. "Tüh keşke yine iddiaya girseydik." Ayağa kalkarak Can'a elimi uzattım, "Instagram'da takipleşiyoruz, istediğinde yaz Can. Fırsatlar çok." Gülerek başını salladı. "Tabii tabii..."
Emre'ye dönerek sarıldım, "Görüşürüz iki metre." Gülerek karşılık vermişti.
Yağmur'la geldiği arabaya ilerleyip koltuğa geçtik, "Götün sağlam kızım neyi işaret ettin sen?" Söylediğiyle kahkaha attım. Ona Araf'ı söylersem, eve gitmekten vazgeçerdi. "Of rahatsız oldum, yanıma almayı da unutmuşum."
Göz devirerek otoparktan çıktı ve eve doğru çevirdi direksiyonu. "Araf gelecekti bana, sen gelecek misin?" Yoldaki bakışları bana değdi, "Söyle gelmesin, Pazar günü birlikte olmayacak mıydık? Bugün sende kalırım."
"Tamam tamam."
———
"Kahvenin yanına bir şey istiyor musun?" Televizyonu karıştıran Yağmur bir şey bulamamış olacak ki kapattı. "Yok ya." diyerek Fransız balkona yanaştı, kapıyı açarak dışarıya baktı. "Şu adamları ne zaman kaldıracak?"
"Bilmiyorum, pek gözüme batmıyor benim. Zararları yok. Aksine rahat uyuyorum."
"Gece lambanı hâlâ açık bıraktığına eminim."
Gülümsedim, "Yalnızken evet ama Araf'la uyurken kapatıyorum. Hem migreni var hem de huzursuz hissetmiyorum."
"Hiç yakıştırmıyorum sizi, çok tehlikeli biri. Seni de çekiyor, kafede dediklerimi hâlâ diyorum. Ayrılacaksın."
Göz devirdim, yine başlamıştı. "Babanın bahsettiği gibi tehlikeli değil Yağmur. Baban bile daha tekinsizdir, sana dayattığı şeyleri duyduktan sonra Ali Amca gözümden düştü."
"Zorundaydı."
"Neden zorunda olsun? Batıyor muydunuz?"
"Hayır ama yükselmesi gerekiyordu."
Kahveleri halledip orta sehpaya koyarak koltuğa oturdum. Yağmur da cam kenarından ayrılarak yanıma geldi. "Şu camı açık bırakmaktan vazgeç."
"Klima çok soğutuyor, böyle dengeli oluyor. Ilık."
"Neden yükselmesi gerekiyordu?"
"Annem için. Sana daha önce anlatamadım, nedenini sorma, babam hep gizlememi istedi herkesten. Annem biraz rahatsız, tedavileri oldukça yüksek miktarlar gerektiriyor. Bu yüzden bulunduğu konumun daha fazlası gerekiyordu babam için."
"Bu yüzden mi nişanı kabul ettin?" Başıyla onayladı, kahveden bir yudum aldı. "İçtiğinde dağıtmaların anlatmadıklarından mıydı?" Gözlerime baktı, durgundu. "Evet."
"Şımarık deyip duruyordun kendine, aksine bunlar yüzünden öfken Yağmur."
Elif Hanım da bana bahsetmişti: önemsemediğimi sanarak içime attıklarım dağ gibi birikse de o kadar sağlam olmuyormuş, sarsıldıkça öfkeleniyormuşum.
"Neyse işte, geçti gitti."
"Ne zaman bitecek bu? Anlaşma."
"Bilmiyorum, bitmesini istemiyoruz sanırım."
"Nasıl?"
"Bir yıl hep yan yana olduk, ister istemez bir şeyler hissetmeye başladık. Kıvanç'la o gece kavga ettikten sonra oturup konuştuk, bana karşı gerçekten bir şeyler hissetmeye başladığını söyledi."
"Sen?"
Gülümsedi, "Sence hissetmesem her gece yatakta buluşur muydum?" Gülerek omzuna dokundum, "Böyle deyip bana Araf'la ayrılacağımızı ima ediyorsun."
"Etmiyorum direkt söylüyorum, o sana kötü geliyor."
"Nereden çıkartıyorsun bunu?"
"Benden şüphe et diye elinden geleni yapıyor Nevra."
Ve o şüphe içime düşmüştü de. Ama onunla konuştukça diniyordu bu. "Ama etmiyorum."
"Akşam bir şeyler yapalım, Emre'yi özlemişim."
"Bir ara flört ettiniz Yağmur, şimdiyse nişanlısın." dediğimde omuz silkti, "Olsun, koca insanlarız. Ayrıca senin de Can'a olan bakışlarını görmedim sanma, yiyecek gibiydin."
Gözlerimi belerterek ona baktım, "Saçmalama Yağmur, doğru konuş."
"Tamam tamam, şansımı deneyeyim dedim." Göz devirdim. Kahveden bir buz alıp ısırırken telefon sesini duydum. Ayaklanarak vestiyere bıraktığım çantadan almaya gittim, Nermin Hanım arıyordu. "Nermin Hanım?" diye yanıtlayarak Yağmur'un yanına gittim. "Nevracığım, nasılsın?"
"İyiyim teşekkürler, siz?" derken Yağmur başını kim o dercesine sallamıştı. "Ben de iyiyim, davet için aramıştım seni. Yarın müsaitsen görüşelim diyecektim."
"Bir sorun mu var?"
"Hayır canım ne sorunu olacak, konuşmuştuk ya bir gün buluşalım diye."
"Ah, pardon. Tabii, tabii. Önce Araf'a sormam gerekir ama, belki işimiz olabilir."
"Her şeyi de sorma şuna canım. Sen daha küçüksün sana büyük tavsiyesi olsun, erkeğin eline verme ipleri. Vermiş gibi görün."
Gülümsedim, evlenmiş kadınlar hep böyleydi, tavsiyeler üzerine kurulu. Ama bunu biliyordum, Rabia Annem de böyle söylerdi. "Sadece yarın bir planımız var mı diye soracağım, ona göre haberleşsek olur mu?"
"Tabii, görüşürüz."
"Görüşmek üzere." diyerek telefonu kapattım. "Kimdi o?"
Yağmur'u yanıtlarken tuttuğum telefona tırnaklarımı vuruyordum, tıkırtı sesi hoş geliyordu. "Nermin Hanım, anlatmıştım ya Araf'ın yengesi."
Göz devirdi, "Sülalecek kuşatmışlar bunlar seni." Kahkahamı tutamayıp gülerken göz devirdi Yağmur. Telefonuna gelen mesaj sesiyle oraya döndü, "Kıvanç sesli mesaj atmış, kulaklık versene." dediğinde orta sehpadaki kulaklık kutusunu alarak uzattım. Kabı açtığında birini çıkardı, "Diğeri nerede?"
"Mutfakta kalmıştır, şarkı dinliyordum en son." Omuz silkerek telefonuna bağlayıp kulağına taktı ve sesi dinlemeye başladı. "Ne diyor?" diye sorduğumda bir dakika işareti yaptı. Dinlemiş olacak ki bana döndü, "Akşam kulübe gidelim diyor. Sen gelir misin?"
Sorusunu düşündüm, Araf'ı bugünlük eksem sorun olmazdı. Yanıt vermeden önce Yağmur'un telefonu çalmış olacak ki elini kulaklığa götürdü. "Efendim baba?"
Gözleri beni buldu, "Bir dakika." diyerek ayaklandı. İlerlerken duraksayıp geri döndü ve telefonunu da yanına aldı.
"Erkek arkadaşının beni ve onu araştırması hoşuna gitmiyor."
"O kıza dikkat et Nevra'm, çok dengesiz konuşuyor."
"Seni benden uzaklaştırmaya çalışıyor, korkuyorum."
Şüphe öyle bir duyguydu ki aklına kazındığı an en yakın dostuna dahi güvenin sarsılırdı. Kontrol edemezdin adımlarını, yapboz parçalarını bulmak için her yola girerdin.
Elimdeki telefonu tedirginlikle sıkarken Yağmur odama girdiğinde mutfağa ilerledim. Tezgahın üzerinde kalan diğer kulaklığı alarak Yağmur'un peşinden adımladım.
"Ne diyorsun sen baba? Hani bilmiyorlardı, bana kabul ettirmek için tehdit ediyorlar diye uydurmadın mı? Öğrenmemişlerdir, Nevra'nın hiçbir şeyden haberi yok." Yağmur'un kısık gelen sesiyle kapıya biraz daha yaklaştım. Kulaklığı kulağıma takıp babasını dinledim, belki bu yaptığım yanlıştı, belki hiçbir şey duymayacaktım ve Yağmur'a büyük bir ihanet edecektim ama benden sakladıkları içime bir şüphe tohumu ekmişti.
Yapmamam gerekirdi, ona güvendiğimi söylemiştim, dedikleri aklımdan geçip duruyordu.
Yapmam gerekirdi, Araf güvenme demişti, dedikleri içimi kemirip duruyordu.
"Bilmiyorlardı zaten salak kızım ama öğrenmişler, o kız Araf'la birlikte olduktan sonra Araf da işin içine girmiş, biraz önce kendisi aradı. Her şeyi en ayrıntısına kadar anlatmamı istiyor." Babasına güvenmiyordum, Rabia Annem'e ihanet etmiş sayılır mıydım içime güvensizlik doğduğu için bilmiyorum ama engel olamıyordum.
"Aptal, beyinsiz. Bir de anlat diye mi arıyor, tam aptal. Yapmadın değil mi öyle bir şey?" Yağmur'un sesi öyle öfkeliydi ki ürpertiyordu.
"Yapar mıyım sence? Ama o kıza her şeyi anlatırsa sona geliriz kızım."
'Her şeyi merak etme Gece, çirkinleşirsin.'
Çirkinleşmek istemiyordum, hep güzel kalmam gerektiğini söylerdi Rabia Annem.
"Nasıl öğrenebilirler her şeyi? Hani sendeydi tüm kanıtlar, yakmıştın?" Hiçbir şey anlayamıyordum, Yağmur yine mi benden bir şeyler saklıyordu?
"Evet, öyleydi. Bilmiyorum, onlar öğrenir... Aptallık sende, ne diye bahsedersin Timur'a?!"
"Zorundaydım, bir şeyler uydurmalıydım, üzerime gelmişti. Ne bileyim araştıracaklarını baba?! Ne yapacağız? Emin misin, her şeyi mi biliyorlar?"
"Evet, o kadar ayrıntı bilmelerini aklım almıyor ama her şeyi, nasıl öğrendiler bilmiyorum."
"Mektup..."
"Ne?"
"Babaannem bize bir şey bıraktığını söylediğinde araştır demiştin ya, mektup bırakmıştı. Sandıktaydı, bana da ona da bir mektup bırakmıştı. Her şeyi anlatmıştı Nevra'ya, her şeyi. Senin çalışma odana saklamıştım, eski dosyaların arasına. Mektuba bak baba orada mı?"
Sandık. O gün baktığımızda hiçbir şey bulamadığım sandıkta mektup mu vardı? Ben neden görememiştim?
Benden önce karıştırmıştı.
Bu Yağmur, o Yağmur muydu?
'Kimden ne duyarsan duy söylediklerim aklından çıkmasın Gece. Ben senim, sen bensin. Aynıyız.'
Sıkıntılı bir nefes verdi babası, "İş işten geçti, bakarım da sen ne yapıp edip o kızı Araf'tan soğut sözlerine inanmasın." Babasından nefret etmeye başlamıştım. Duyduklarım öfkelendiriyordu beni. Ağzıma geleni söylememek için zor tutuyordum kendimi, dişlerim ağrımıştı sıkmaktan.
"Ben ne yapayım baba, nasıl yapayım?" Yapabilse yapacak mıydı? Bu muydu Yağmur?
"O kıza benden bile çok güveniyor."
"Nasıl yaparsan yap. Babaannen nasıl bunca zaman uyuttuysa, anasını babasını bile sormayacak kıvama getirdiyse sen de yap!"
'Bir gün uyanacaksın.'
Yağmur'un sesi imalıydı. "O kadının nasıl yaptığını sen daha iyi bilirsin baba. Senin de zamanında kanına girmiş, ruh hastası etmiş."
Uyarıcı bir sesle "Yağmur," diyen babasına "Ne Yağmur? Yalan mı?" diye çıkışmıştı.
"İlaç." İlaç?
"Ne ilaç?"
"Bir nevi sakinleştirici bir ilaç. Çok düşünmeni engelliyor. Genelde onunla kontrol ederdi. Böyle böyle sadece kendisini yerleştirirdi."
"Ne?"
"Ben o ilaçtan bulup vereceğim sana, bugün idare et, sonrasında kontrol ederiz."
"Baba," derken elimdeki telefon çalmıştı. Titreyen ellerimle susturmaya çalıştığım telefonda Araf'ın adını gördüm. Onu yanıtlarken Yağmur'un adım sesleri buraya doğru geliyordu. Geri geri giderken açtım telefonu, "Araf,"
"Güzelim, yarım saate sendeyim. Hazırlan, bana gideceğiz." Açılan kapıyla bakışlarım Yağmur'u buldu.
Ne düşüneceğimi bilmiyordum, ne tepki verecektim, neyden bahsetmişlerdi, neyin içindeydim?
Bana doğru bir adım attı, "Duydun mu?"
Duydum mu? Neyi duymam gerekiyordu ya da ne kadarını duymuştum.
'Çok şey bildikçe çirkinleşirsin Gece.'
Bilmezden mi gelmeliydim? Bilmemem mi gerekirdi? Rabia Annem burada olmalıydı, ne düşüneceğimi o söylerdi bana.
Konuşamıyordum, aklımdakiler konuşmama izin vermiyordu. Kıpırdayamıyordum da. Başımı iki yana salladım.
"Duydun değil mi?" diyerek öfkeli bakışlarını üzerimde tuttu.
"Nevra?" Telefondan Araf'ın sesi gelmişti.
"Güvenme."
Kime güvenmeyecektim ya da soru bu muydu?
Kime güvenecektim?
Yağmur beni ittirerek bağırmıştı, "Allah'ın belası cevap ver! Her şeyi duydun mu?"
Geriye doğru sendeledim, "Ne kadar her şey?"
Ellerini saçlarından geçirmişti, "Aptalsın, aptal..."
"Nevra Gece!" Telefondan gelen sesle Yağmur'la bakışlarımız elime kaydı. Üzerime doğru gelmeye başladığında geriye adımladım. "Gelme."
"Kapat o telefonu, kapat şunu!" Üzerime atıldığında geri çekildim. Telefonu kulağıma tuttum, "Araf,"
Onun gelmesi gerekti, karşımda gördüğüm kızı tanıyamıyordum. Tanımam gerekirdi, hayatımdaki tek tanığım oydu.
'Ben ve Yağmur var, kimsesiz değilsin.’
Kimsesiz kalamazdım.
"Güzelim, aşağı in. Dinleme onu, geliyorum ben."
"Kapat, kapat onu."
Kimi dinlemeliydim?
"Saf değil aptalsın kızım sen!" Yağmur'a baktım, bu nefret dolu sesi nasıl çıkarıyordu? "Nevra güzelim hadi, lütfen."
"Kimseyi tanıyamıyorsun, bilmiyorsun."
"Nevra dinleme şunu!"
"Kimseyi anlamıyorsun." Üzerime adımladıkça geri kaçıyordum. Ondan kaçmazdım, aksine Rabia Annem onu korumam için benim atılmamı söylerdi, hiçbir zaman kaçan olmazken şimdi ondan kaçmamalıydım. "Sen," beni ittirdiğinde elimdeki telefon yere düşmüştü.
"Nevra!" İsmim yankılanıyordu,
"Nevra Hanım, kapıyı açar mısınız? Araf Bey'in emri efendim."
"Yaşlı, hasta düşünceli bir kadının düşüncelerini benimsemişsin." Babaannesi hakkında nasıl böyle konuşabilirdi, babaannesini geçtim Rabia Annem'di. "Doğru konuş Yağmur, ne diyorsun?"
Tiksinç bir yüz ifadesi vardı, benden nefret ediyor olamazdı. Bana olamazdı bu bakışları. "Beynine işlemiş, sığ düşünceleriyle ilerliyorsun. Kendin değilsin, kendin olamıyorsun."
"Nevra Gece!"
'Sen bensin Gece.'
"Sen Rabia'sın." Susmalıydılar. Üçü de susmalıydı çünkü şu an Rabia Annem yanımda değildi ve düşünemiyordum. Bir sürü ses çınlıyordu, hangisini önce düşünmeliydim?
Rabia Anne, sadece seni duymak istiyorum.
'Merakın benden de kopardı seni, duyamazsın.'
Hayır, merak etmiyorum. Hiçbir şeyi merak etmiyorum. Yemin ederim, duymak istemiyorum senden başkasını.
"Sus."
"O üvey hasta babaannem. Ruh hastasının tekiydi. Sana da sırf merak etme, aklına gelmesin ailen, araştırma diye katlandı."
Yalan söylüyordu.
"Aileni hiç merak etmedin mi?"
'Senin ailen benim Gece.'
"Yaşlı kadından anne mi olur? Annesiz Nevra!"
"Sırf üstlerine düşüp nasıl geberdiklerini anlama diye onunlaydın."
'Ben de bilmiyorum Gece, boş ver bilmeyelim. Biz birbirimize yeteriz.'
"Senden hayatım boyunca nefret ettim. Babamın, annemin, benim... hayatımızı mahvetti ailen!" Bağırmamalıydı, hangi sesi duyacağımı şaşırıyordum. Ondan uzaklaştım, birkaç adım geriledim.
"Babamın onları yok etmesi bile çare olmadı. Sen asla iyi olamayacaksın, genlerinde kötü insanların kanı, düşüncelerinde hasta bir kadının sözleri var. Sen de ruh hastasının tekisin!"
"Doktorla tekrar konuşacağım, ancak onun kontrolünde öğrenmeli."
Hasta olduğumu mu düşünüyorlardı? Araf da mı öyle düşünüyordu? Bu yüzden mi benden zaman istiyordu? Hasta mıydım?
'Doktorlara gerek yok Gece, biz birbirimizi iyileştiririz.'
Değildim. Dedikleri gibi biri değildim, Gece'ydim ben. Nevra Gece. Güzeldim, Rabia Annem'in her dediğini ikiletmeden halledebilen biriydim. Çok güzeldim.
Başımı iki yana salladım. "Yalan söylüyorsun."
"Aptalsın," dediğinde kapıya ilerledim. Gitmeliydi. Kapıyı açtığımda adamlar vardı, "Hâlâ o kadın gibi düşündüğüne eminim, aptalsın."
Üzerine atıldım. "Defol!" Geriye çekildiğinde adamlar içeri girip onu tutmuşlardı, "Bırakın."
"Çıkın."
"Çıkmıyorum, daha duyacağı çok şey var bırakın!" Kolundan tutup dışarıya yönlendirdiklerinde bana baktı, gözleri bu kadar nefret dolu olmamalıydı. Söyledikleri nefret dolu olmamalıydı. Gerçek olmamalıydı.
"Sevilmeyeceksin!" Çekiştirilirken bağırmıştı. "Sevemeyeceksin kimseyi. Ne beni sevdin ne başkasını. Bencil, kötülüklerle dolu bir kızın tekisin sen!"
'Sözümden çıkarsan çirkinleşirsin, bencil olma, beni dinle.'
Çıkmadım sözünden.
'Çıktın.'
Çıkmadım, hiçbir şey yapmadım.
Gözüm kapıya çarptı.
'Kapını açık bırakma Gece.'
Kapıyı kapadım, açık kalmasını sevmezdi. Her zaman kapatmamı tembihlerdi. Kimse gitmemeliydi, Yağmur gitmişti. Söyledikleriyle nefretini burada bırakarak gitmişti.
'Beni dinlemezsen, böyle karanlık bir odayla yalnız kalırsın Gece.'
Karanlık değildi. Cam vardı, açıktı. Işık giriyordu.
Ama yalnızdım. Yağmur gitmişti, Rabia Annem yoktu. Kimse yoktu. Kalabalığı severdim, yalnızlığı sevmezdim. Yalnız kalmamalıydım.
"Rabia Anne."
'Koş cama Gece, Yağmur geldiğinde haber ver bana.'
Yağmur gidiyordu, gelmiyordu, gelmeliydi.
Balkon tırabzanına tutundum, baktığımda kimse yoktu. "Yağmur!"
'Sarkma Gece, düşersin.'
Geri çekildim, düşmek istemiyordum.
~~~
Nisan, 2008
Yazarın Bakış Açısı
"Ben de büyümek istiyorum Rabia Anne, senin gibi makyaj yapacağım."
Kapatıcısını dağıtan Rabia, Gece'ye histerik bir şekilde güldü. "Büyümek o kadar da güzel değil Gece."
Gece dokuz yaşındaydı, yavaş yavaş farkına varıyordu bir şeylerin, küçükken daha çok sorgulamalarını azaltmıştı ama yine de bazen tutamıyordu kendini. "Neden ki?"
"Farkına varıyorsun gerçeklerin, her şeyi öğreniyorsun."
"Gerçek mi? Ne gerçeği?"
Kadın allık fırçasını üfledi, "Kendinle ilgili gerçekler. O an büyüdüğünü anlıyorsun."
"Sen ne zaman anladın peki?" Sorusuyla yaşadıkları gözünde canlandı kadının, sırıttı. "Dibe çöktüğümde."
"Düştün mü?"
Gülümsedi, "Sayılır. Her şeyi öğrendiğimde o ana kadar aslında küçük bir kız çocuğu olduğumu anlamıştım. Nefret, öfke, acı, hüzün, aldanış, kırılmışlık. Tüm duyguları öğretti. Büyüdüm dedim, ittim biliyor musun? Onu ittim, düştü, öldü. Dibe çöktüm ve büyüdüm. Ama iyi olansa o anda her şey iyileşti, geçti gitti tüm kötülükler."
~~~
İtti, düştü, öldü.
Geçti tüm kötülükler.
İyileşti.
Bu yaşadıklarımı yaşamıştı, ben oydum, o ben. Ben de itsem, düşsem, iyileşecekti her şey. Geçecekti, büyüyecektim.
Büyümemiş miydim?
Kötü müydü her şey?
Geçmiyor muydu bulunduğum durum?
Nasıl olduğumu neden hissedemiyordum?
Ya da ne düşünüyordum, düşüncelerim neden uyuşmuyordu?
Nefes almam gerekiyordu, alamıyordum. Dünyam dönse de sıkıca tutunmalı mıydım elimin altındaki demirlere?
"Nevra!"
Rabia Anne? Beni duydun mu?
"Aç şunu Nevra!"
Gözlerimi açmalıydım, seni görmeyeli oldu bayağı bir zaman. Bana ne düşündüğümü söylemelisin, ne düşüneceğimi bilmiyorum.
Başımı gökyüzüne çevirdim, yaz ayı rüzgar olmazdı, gelen Rabia Annem'di. Her kapıyı açıp yanıma geldiğinde eserdi.
"Nevra!"
Ona doğru adımladığımda boşluğa düşeceğimi düşünmemiştim, beni hep doldururdu. Yağmur gittiği için küsmüş müydü bana, bu yüzden mi doldurmuyordu?
Belime sarılan ellerle açtım gözlerimi.
Gitmiş miydi? Bana gözükmeden gitmiş miydi?
"Rabia Anne." Sıkıca sarılan eller yere çömelmişti, "Bırak! Rabia Anne?"
"Bırakmam." Rabia Annem değildi bu. Çırpındım, "Bırak! Bırak..."
"Bir daha olmaz, hayır."
Yerdeydik, dibe mi düşmüştük birlikte?
Birlikte dibe düştüğünle mi büyürsün?
Kiminle büyüdüm ben?
"Benim güzelim, benim." diyerek daha sıkı sarılarak başıma bir öpücük kondurdu. Gözlerimi araladığımda tanıdık ses ve tanıdık bir kokuydu. "Araf?" Titriyordum, ne zamandır titrediğimi bilmiyorum ama engel olamıyordum. Elleri ellerimi buldu, iyice sardı. "Benim." Sesi boğuk geliyordu. Gözlerimden dökülen yaşlara yabancıydım. Ben ağlamazdım.
Nefeslerim yetmiyordu, derince çekiyordum içime. O da aynı durumda olmalıydı ki yaslandığım göğsü hızla inip kalkıyordu. Yan döndüm, akan yaşlarım kontrolsüzdü. Yüzüne baktım, gözleri kapalıydı, başımı omzuna bastırdığımda kapalı gözlerinden bir damla aktığını gördüm. Sanki onu gizlemek adına yüzüme uzandı, dudaklarını yanağıma bastırdı. Öylece kalmıştı. Yorgun gibi gözüküyordu, benim yorgunluğumu hissediyor gibi.
Bir şeyler düşünmek istiyordum; onunla ilgili, olanlarla ilgili, kendimle ilgili. Olmuyordu, hiçbir şey düşünemiyordum, bomboştu. Zifiri bir sessizlik vardı aklımın içinde, delirecekmiş gibi hissediyordum, hiçbir şey hissetmiyordum.
Gözlerimi kapadım içinde bulunduğum durumu yok saymak adına, iyice yaslandım ona.
Beni saran sessizlikte sadece kalbinin sesi vardı.
&&&&& Bölüm Sonu &&&&&
Düşünürken düşünmemek, gürültü içinde sessizlik, Nevra’nın kafasının içi allak bullak.
Okurken Nevra'nın hissettiklerini yaşadınız mı?
Diğer sezon bizi neler bekliyor? Nevra’nın tarafı toparlarken biraz Araf’ın hayatına dahil olacağız sanırım. Ben de kestiremiyorum, taslaklık tüm bölümler kullanıldı çünkü…
Böyle bir sır bekliyor muydunuz?
Bu bölüm hakkındaki düşüncelerinizi çok çok merak ediyorum.
İlk bölümler eğlence adına bir kitap gibiyken sezon finaliyle kurgu yeni yeni başladı. Aslında bu kitabı yazdığım zamanlar çok uzak fakat okuduğum ya da yazdığım her karakter ruhumda bir yerlere yerleşiyor her zaman, bu yüzden ki yıllar geçse de onlara pek de yabancı kalmıyorum. Umarım Pinhan kitabını en güzel ve hızlı şekilde final yapıp geri dönerim buraya çünkü Sakız kurgusu sınırlarım dışı, birçok farklı karakter barındıran bir kurgu. Spoi gibi olacak ama, üstelik Yeniden adlı yayına girmemiş bir kurgumla bağlantılı ya da o, bu kitapla bağlantılı. İkisi de aynı şey gerçi…
Aslında kitabın isminin ve açıklamanın gidişatı bu bölümlerle yeni oluşuyor. Biri şahken sakız oluyor diğeri onu koruyacak mat.
Sizce Araf böyle bir şey yaşanacak korkusu yüzünden mi Nevra'yla paylaşmanın zamanını bekliyordu?
Yağmur'un bir anda gözü dönüp dökülmesi peki?
Emre ve Can hakkında düşünceleriniz neler?
•
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
22.19k Okunma |
1.01k Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |