29. Bölüm

26. Bölüm: Sırları gizleyen perdeler

Destina
destinasyon

[Medyada Nevra, 💅🏻]

İyi okumalar... 🤍

| SAKIZ |

-26. Bölüm: Sırları gizleyen perdeler-

~~~

Gözümü açmak istemiyordum. Yeni bir sabaha değil, hep dün geceye uyanmak istiyordum. Aynı zamanda hiç uyanmamak. Yorgundum, farklı bir yorgunluk, çok tatlı.

'Bir gün uyanacaksın.'

Yoğun bir şekilde Araf'ın kokusu dolmuştu oda, bana sardığı kollarını ve gezdirdiği saçlarımda ellerini hissediyordum, öyle güzel sarmıştı ki uyudukça uyuyasım geliyordu. Gözlerimi araladığımda başımı yüzüne doğru kaldırdım, ben göğsünde yatarken o yatak başına yaslanmıştı. Ona baktığımda uyandığımı görünce dudağının bir kenarı kıvrıldı, saçlarımı geriye doğru taradı. "Günaydın dünyamın güzeli."

Derin bir nefes alırken gülümsedim, başımın yaslı olduğu göğsünü öptüm. "Günaydın." Doğrulup ona baktığımda saçları nemli, altında bir eşofman vardı. "Saat kaç?"

"On."

Bugün salıydı, "İş?"

Sırıtarak, "İşimin gücümün sen olduğunu söylemiştim." dedi. Gülerek ona sarıldım ve yatakta biraz gerindim, "Bence bugün hiç çıkmayalım."

"Olur." diyerek beni kendine daha çok çektiğinde göğsünden destek alarak kaldırdım başımı. "Şaka yapıyorum Araf," dudaklarımı büzdüm, "Acıktım." Dudaklarıma uzun bir öpücük bıraktı. "Ağrın var mı?" Başımı olumsuz anlamda salladım, hafif bir ağrı dışında iyiydim.

Alnımı çenesine yasladım, "Of... duş almak istiyorum." Dudaklarını indirerek alnımı öpüp sırıttı, "Çok güzel yıkarım, bilirsin." dediğinde uzanıp eline vurdum. "Araf!"

Gülerek yanağımı öptü, yatakta doğrularak üzerimdeki pikeyi doladım vücuduma. Saçlarım dağıldığı için geriye doğru tarayıp bir araya toparladım. Bunları yaparken beni izlediğinde zorlanıyordum, ellerimle gözlerini kapattım. "Biri beni izlerken bir şey yapamıyorum Araf, kaç kere diyeceğim."

Ellerimi tutup indirdi, "Biri olmadığıma göre sorun göremiyorum?" Hep bir cevabı oluyordu çocuğun. Göz devirip yataktan çıkmak için hareketlendiğimde o da kalktı. Beni de tutup kaldırarak boynumu öptü, "Zorlanıyor musun?"

"Hayır Araf." diyerek boynunda birleştirdim ellerimi, "Biraz sızı dışında ağrım da pek yok,"

"Güzel..."

"Duş alacağım," dedim. Dudaklarımı büzüştürdüm, "Kahvaltıyı dışarıda mı yapsak?" Gülümseyerek banyoya ilerletti, "Duşunu al bebeğim..."

Girdiğimde tüm malzemeleri görmek şaşırtmıştı. Gerçekten tüm malzemeler. Havludan, duş jeline; makyaj temizleyicisinden, malzemesine kadar. Üstelik hepsi cildime uygun, kuru ciltler içindi. Bunu nereden biliyordu? Ne ara almıştı?

Duraksamayı bir kenara bırakıp duşa girdim, bir an önce çıkıp bunları sormalıydım. İnanamıyordum böyle bir şey yapmasına. Ona dışarıdan bakan biri katı ve düşüncesiz biri olarak görürdü ki ben de en başında öyle görüyordum, onu keşfettiğimdeyse bambaşka biri çıkmıştı. Dün gece beni sevdiğini söylediğinde onu serdiğimi eklemişti. Ne anlama geldiğini anlamamış, üstelememiştim.

Şimdi anlıyordum; ben onu seriyordum, benim yanımda açık, apaçık oluyordu.

Sıcak suyu kapatıp havluya sarıldım ve aynanın önünde bulunan birkaç nemlendiriciden birini seçtim. Yüzümü nemlendirip saçlarıma da sprey sıktım ve son olarak vücudumu kremledim. Makyajı giyindikten sonra yapacaktım. Aldığı markalardan haberdar olduğunu sanmıyordum ama alırken en pahalıları hangisiyse o olsun dediğine emindim. Bazıları gereksiz pahalı olup şişirilmiş ürünler iken bazıları hayran kaldığım uçuk fiyatını hak edenlerdi. Bonkör bir sevgili olduğu barizdi. Düşündüğüm şeyle kendi kendime güldüm.

Banyodan çıktığımda Araf'ı takım elbisesini giymiş, koltukta tabletiyle ilgilenirken gördüm, önünde birkaç dosya da vardı. Ben çıktığımda gözlerini bana çevirmiş, elindeki tableti bırakarak yanıma gelmişti.

Belimi sararak boynumu öptü, giyinme odasını kastederek "Odada birkaç kıyafet var güzelim, beğenmediklerini ayırabilirsin." dedi. Başımla onaylayıp giyinme odasına yöneldim. Paketlerin olduğu yere ilerleyip içlerine göz gezdirdim.

Pantolonlar ve tişörtlerden oluşuyordu, belli ki Araf'ın bu pantolon takıntısını kırmam uzun zaman alacaktı. Diğer bir pakette büstiyerleri görünce sırıttım, onun için mükemmel bir kombin yapacaktım. Paketlerin üstünde marka yerine büyük harflerle 'TEKİN' yazıyordu. Bunu da sormak için kenara not etsem iyi olurdu.

Bugün iyi günümdeydim. Araf'a iyilik yapıp dün geceki eteğim yerine aldığı pantolonlardan giyecektim. İç çamaşırımı ve pantolonumu giydikten sonra büstiyerlere bakındım. Beyaz çiçekli olan hoşuma gitmişti. Onu da giyip bir çanta seçtim. Bunların hepsini kendi mi seçmişti? Bence bir bilir kişi eli değmiş gibi.

Araf pis biri olmasa da dağınıktı biraz, onu törpüleyebilirdim. Birkaç kıyafetini katlayıp yerine koydum, benim için olan paketleri de geçen sefer unuttuğum kıyafetlerimi koyduğu bölmeye koyarak odadan çıktım. Banyoya yönelerek yok sayılan bir makyaj yaptım. On dakikada bitmişti. Tabletle ilgilenen Araf'ın yanına gittim, bana dönüp üzerimi süzdü ve tekrar tablete indi bakışları. Önemli bir şey olduğunu düşündüğüm için yanına oturdum, hazırlandığımı gördüğü için işi olmasa kalkardı.

Protokol gibi şeyler vardı, ne olduğunu anlamamıştım. Bir şeyler çizip yazarken duraksadı, bana dönüp dudaklarıma bir öpücük kondurdu ve tekrar önüne döndü. Birkaç şey daha yapıp tableti ve bilgisayarı kapatıp dosyaların üzerine koydu. Kolunu arkaya atıp omzumu okşadı. "Neyi bekliyoruz Araf?"

"Seni bebeğim."

"Ben hazırım ki."

Duraksadı, bakışları göğüslerime indi. "Tişörtünü giymeyecek misin kızım?" Gözlerimi devirdim, "Araf bu büstiyer, böyle giyiliyor."

"Ne?" derken şaşırmışa benziyordu, tekrar beni süzüp biraz düşündü. "Büstiyer falan bilmem güzelim, tişörtlerim sana çok yakışıyor. Bence benimkilerden giymelisin." Pazar günü üşüme bahanesini şimdi kullanamazdı, değiştirmişti bahanesini.

"Hayır Araf ben bunu beğendim."

Gözlerini kıstı, "Gömleklerimin düğmelerinde baş harflerim var, üzerinde taşımak ister misin? Sana çok yakışır."

"Hayır dedim Araf."

Dudaklarını yaladı, bir şeyler arıyor gibiydi,"Hırkalarımdan vereyim? Hava soğur üşürsün." Bu halleri çok komikti, gülmemek için alt dudağımı dişlerken başımı olumsuz anlamda salladım, "Saçmalama Araf dışarısı otuz derece, iyiyim böyle."

Kaşları çatılmıştı istemsizce, "Hay **keyim," dehşete düşmüş gözleri büstiyerimi buldu tekrar, "Ben bunları s*tyen diye istedim Nevra bu ne?" Kahkaha atmamak için zor tutuyordum kendimi, koskoca adam resmen kıvranıyordu. Çok eğlenceliydi, "Araf ya..."

Ayağa kalkıp komidinin üzerindeki saate yöneldi, "Geceleri **keyim **ına k*yayım, bir daha s*kim şenlensin diye düşünürsem neyim!"

Saati sinirli bir şekilde taktığı belliydi. Ağzından çıkanı duymuyordu ve bu beni gülmekten ağlatacak kadar komikti. Sesli gülmemek için zor tutuyordum kendimi, yanaklarım ağrımıştı, "Araf ne diyorsun?.."

Bana döndü bakışları, kaşları büzülmüştü, küçük Emrah misali, "Kızım, gecemiz mübarek olsun diye aldırdım ben bunları..." Bu sefer kahkahamı tutamamış gülmekten bir damla yaş akmıştı yüzümde, "Ya Araf yürü git bayılacağım gülmekten."

Yüzünü ekşitti, "Sağ ol güzelim ya sakinim, hadi inelim, hadi, durmayalım şurada." Kalkıp ona yöneldim ve elini tuttum. Yatağa bıraktığım çantamı da alıp yanağına uzanarak bir öpücük kondurdum, "Alışacaksın aşkım merak etme." Derin bir nefes alarak bana baktı, "Gava t mıyım ben?"

Gülerken çekiştirdim onu, kahkaha atmaktan daha çok acıkmıştım. Aşağı indiğimizde elinden ayrılıp diğer çantamdaki eşyaları kolumdaki çantama atmak için portmantoya yöneldiğimde Araf mutfağa yönelmişti. "Nereye Araf?" dediğimde mutfak kapısına dayanarak parmağıyla gel işareti yaptı. Çantamın işini halledip oraya bırakarak yanına gittim. Sorarcasına kaşlarımı kaldırdığımda mutfağın içini işaret etti gözleriyle. Döndüğümde hiç beklemediğim bir kahvaltı sofrası gördüğüm için öncesinde şaşkınlıktan tepki veremedim.

"İnanmıyorum Araf..."

Orta tezgaha ilerlerken ona döndüm, arkamdan gelmişti. "Sen mi hazırladın?"

Elleri belimi bularak beni kendine çekti, saçlarımı elleriyle taramayı seviyordu. Perçemlerimi geriye doğru iterek gözleri gözlerime vurdu, içinden geçenleri. "Sana," göz bebekleri yüzümün her noktasında durdu, izler, kirpikler, dudaklar, her yer... hepsini ezbere ve her birine nasıl bakacağını biliyordu. "Senin için," öptü, "Her şeyi benimle tat istiyorum. Her yönümü senin için oldurmak." Önce güldürüp sonra ağlatacaktı sanırım.

'Ağlamak aptallıktır, göz yaşlarını biriktir ki içini yeşertsin. Ağlama.'

Gözlerimin dolmaması için birkaç kez kırpıştırdım, üzerine bir şey söylemek istemiyordum. Anlamazdım da zaten öyle şeylerden, ona bıraktım tüm romantizmi, dudaklarımla cevap verdim. Soluksuz kalıncaya dek ö ptüm. Ben ona, o bana teşekkür edercesine...

Nefes almak için ayrıldım, gözlerimi kıstım, "Anladığım kadarıyla çok acıkmışsın. Ama beni yemene izin veremem..."

Gülümserken iç çekti, kısa bir öpücük daha kondurup yerime oturmamı sağladı. Kendisi de yerine geçtiğinde kahvaltıya başladık. Devam ederken aklıma duşta soracağımı düşündüğüm şey gelmişti. "Ne ara hazırladın tüm bunları?" Eksik hissettiğim için devam ettim soruma, "Yani banyodaki malzemeler, kıyafetler, kahvaltı... hangi ara?"

Yüzüne sırıtış ekledi, "Tahmin edemeyeceğin kadar hızlıyım bebeğim." dediğinde gözlerimi kıstım, "Dün gece gördük..."

Dediğimle kahkaha attı ve dudaklarını ıslattı, bana yaklaşıp gözlerini her zaman yaptığı gibi tüm yüzümde kaydırdı. "O hazırlık maçıydı güzelim."

Doymadığı belliydi, cümlelerinden. O değil, kullandığı kelimeler beni de acıktırıyordu. Yine de erteledim. "Cidden aşkım, ne zaman hallettin? Ayrıca bir bilir kişinin seçtiği belli her şeyi. Paketlerde de Tekin yazıyordu, şaşırdım. Ha şey, öncesinde şeyi soracaktım," ben konuşurken gülümseyerek beni izlemesi hoşuma gidiyordu. "Bakım malzemeleri ciltten cilde ayrılıyor, hepsi de kuru ciltliler için alınmış. Onu nereden biliyorsun sen?"

"Alışverişten haz etmem güzelim, bu konuda aileye özel çalışanlarımız var."

"Peki cilt tipi?"

Gözlerini kıstı, "Kadın da bunu sormuş, cilt tipinin ne olduğunu." Aklına gelen şeyle sırıttı, "Yunus g*y sanırım, bunca sene yanımda çalışan herifi tanımıyormuşum."

Dediği şeyle gülerken kaşlarım çatıldı, "Ne?"

"Lavuğa onun ne olduğunu sorduğumda, açık açık anlattı. Anlatınca senin odanda gördüğüm bir suyun üzerinde yazdığını hatırlamıştım, doğru olmasına sevindim." Odamda bulunan bir şişenin üzerinde yazan şeyi nasıl hatırlayabildiğini bir kenara koyup Yunus'u sordum, diğeri şaşırtıcı olsa da bu komikti. "Yunus nereden biliyormuş be?"

Yüzünü buruşturdu, dünyada imkansız olması gereken bir şey söylüyormuş gibi. "Abi ben de kullanıyorum dedi."

Kahkahamı tutamadım. "Yunustan bahsettiğine emin miyiz? Şu, seni bile devirebilecek kadar dev olan adam." dediğim şeyle suratı asılıp tek kaşı kalkmıştı, "Beni devirebilecek babayiğit daha anasının karnından doğmadı güzelim."

Buna takılması komikti, uğraşmak istedim. "Normal bir insanın iki katı olan senin de iki katın adam, Araf..."

Gözlerini kıstı, "Sen sevgilini çok hafife alıyorsun." Bu çocuk egosu zedelenince hiç hoşnut olmuyordu kesinlikle, surat ifadesi çok komikti. Daha fazla uzatmayıp konuyu değiştirdim, "Bugün işi de ektin, sıkışma sonra..." Burnuma uzanıp iki parmağı arasında sıkıştırdı. "Hallederim güzelim."

"Uğrayacak mısın peki?" Sorumla saatine baktı, "Seni bıraktıktan sonra bir saat uğrarım."

"Neden bir saat?"

"Akşam sekizde Yurtaltı toplantımız var."

"Dünkü olay yüzünden mi?" Çenemi tutup okşadı, "Güzelim boş ver, çıkalım?"

"Olur," şirkete gidip Başak'la konuşmak istiyordum. Dün kafede aradıktan sonra konuşamamıştık. "Hatta direkt şirkete geçelim, seninle gelmek istiyorum." dediğimde gülümsemişti. "Olur, olur bebeğim."

---

Arabaya bindiğimizde Araf elindeki birkaç dosyayı bana uzattı, torpidoya koymam için olduğunu anlamıştım. Elinden alıp torpidoya koymak yerine dizime koydum, merak etmiştim. Birinin başlığında Yurtaltı protokolleri yazarken diğerlerinde isimler vardı. Fatih Yıldırım ismini görünce şaşırmıştım, onu elime aldığımda Araf'ın sesini duydum. Ciddi bir ses tonu vardı, "Güzelim, sadece torpidoya koy."

Gözlerimi devirdim. "Merak ettiğimi biliyorsun Araf."

"Yeterince merakını giderdiğimi düşünüyorum. Fazlasına gerek yok Nevra. Bilmen gerekenleri anlatıyorum." Bu konuda taviz vermiyordu. "Peki." diyerek elimdekileri torpidoya koydum. Elimi tutup dudaklarına götürdü ve arabayı kullanmaya devam etti.

Şirkete geldiğimizde beni belimden tutarak kendine çekip yürümüştü. Her adımında dibinde olmamı istiyordu belli ki. Asansöre bindiğimizde konuştum. "Başak'ın yanına geçeceğim. Zaten direkt senin odana gelir."

Burnumun ucunu öpmüştü, "Önce benimle gel güzelim." Omuz silkerek cevap verdim, "İşlerine karışmamı istemiyorsun niye geleyim?"

Kısa bir gülüş attı, "Bebeğim o ayrı bu ayrı."

"Hıı." diyerek dudağımı büzdüğümde gülerek boynumu öptü, asansörden indiğimizde yan taraftaki Selin'in masası boştu. Araf'ın geldiğini duymuş ve kahve yapmaya gitmiştir büyük ihtimalle. Senkronize bir şekilde çalışıyorlardı. Evden çıkınca Yunus şirkete haber veriyor şirkete giriş yapınca da danışma üst katı arıyordu. Dağınık olan Araf işi konusunda fazla düzenliydi.

"Sonra gelirim olur mu?" Başıyla onayladı. Ben sağ tarafa yönelirken o da odasına gitmişti. Başak'ın çıktığını gördüm, "Sana geldim." Gülümseyerek cevap verdi, "Hoş geldin," elindeki tableti gösterdi, "Araf Bey'e bildirip geliyorum." Başımla onaylayıp mutfağa yöneldim. Selin'i kahve yaparken yakaladım. Yanına gittiğimde şaşırdı, "Nevra Hanım?" Tepsiden kahve fincanımı çıkarttım, "Selin. Araf'a götür sadece, ben Başak'ın odasına geçeceğim."

"Tabii." Fincana koyup uzaklaştı. Makinedeki diğer kahveyi de kendi fincanıma koyarken Nermin Hanım'ın sesini işittim. "Nevra? Yani Hanım." Toparlanıp ona döndüm, Araf'ın yengesi olduğunu öğrenmem iyi olmuştu. Kadına dövercesine bakıyordum öncesinde, gülümsedim. "Nermin Hanım, lütfen, Nevra yeterli." O da gülümseyerek cevap verdi, "Ay çok sevindim, Araf şirkette böyle konuşulmasından pek hoşlanmaz da bana çok gereksiz resmiyet gibi geliyor."

"Bence de."

"Araf için mi geldin?"

"Sayılır, onunla geldik."

Kahveye baktı, "Böyle şeylere zahmet etme, sekreter halleder."

"İşinden alıkoymak istemiyorum onu da. Zahmet olmuyor, ister misiniz siz de?"

Sırıttı, "Olur, hatta karşılıklı içmek isterim. Ailemize giren birini tanımak. Araf'ın babası, Akif abi merak ediyordu seni."

Dediği şeyle geçen geceyi hatırladım. O gün çok dikkat edememiştim nasıl biri olduğuna, konuşamamıştık da. "Tabii, isterseniz bahçeye inelim?"

"Teras?"

Dışarıya baktım, "Hava güzel."

"Tamam o zaman." dediğinde kahvemi karton bardağa alırken ona da bir kahve yaptım. Aşağı inerek bahçede çalışanlar için kurulan oturma yerlerinden birine geçtik. "Araf'ın sevgilisi olmasına çok şaşırdık, ailecek."

Gülümseyip sorarcasına kaşlarımı çattım, "Neden?"

"İstemiyor diye biliyorduk, hep tek gecelik takılırdı. Bilirsin belki, arkadaşının mekanında."

"Evet, biz de orada tanışmıştık zaten." dediğimde yanlış bir cümle olduğunu anlayıp düzelttim. "Yani o şekilde değil, kazara."

"Anladım canım anladım. Tek geceliklerinden bu kadar uzun bir ilişki yapmaz zaten Araf, hatta ilişki yapmaz." İnsanlardan bu tarzda bahsetmesi pek doğru değildi ama beni anladığını göstermek ve Araf'ın uzun ilişkisinin olmadığını vurgulamak içindi konuşması.

"Aslında çok uzun denemez birkaç hafta oldu."

Gülerek konuştu, "O bile uzundur oğlumuz için. Gözü dışarıda bir oğul olduğu için şaşırıyoruz." dediği şey rahatsız etmişti. Yanlış bir şekilde söylediğini fark etmiş olacak ki yüzünü buruşturup devam etti. "Böyle demek hoş olmadı sanki, bir kişiyle yapabilen biri olmadığı için demek daha doğru olur." Başımla onayladım, rahatsızlığımı kenara bıraktım. Kadın benim gibiydi, ne düşünüyorsa direkt belli ediyordu. Aklımızdan geçeni o an söylediğimiz için yalan söylemeyi beceremiyorduk.

"Uzun süre çalışmayacaksın sanırım burada?"

"Evet, öyle."

"Neden ki? Anlaşmazlık mı yaşıyorsunuz aynı iş yerinde?"

"Hayır hayır, aksine çok iyiyiz. Sadece ben çabuk sıkılan biriyim her şeyden, uzun süre yapamıyorum."

"Anladım canım," kahvesini yudumladı, "Tek mi yaşıyorsun?"

"Evet, arada arkadaşım oluyor ama tek kalıyorum."

"Araf sorun yapmıyor mu?"

Yapıyor ama bunu bilmenize gerek yok. "Neden yapsın?" dediğimde dudaklarını büzdü, "İnsanlara pek güvenmez, kontrolcü olduğu için gözünün önünde olmasını ister." Gözü dalmıştı. İçten değildi gülümsemesi sadece gülmeye çalışıyordu, "Beni de bu yüzden burada tuttuğunu düşünüyorum..."

"Anlamadım?" Gözlerini kapatıp daldığı yerden başını sallayarak bana döndü, "Boş ver canım, bir gün Akif abimlerle de tanışman gerekir. Eşim yani amcasına da götürürüm seni."

"Görüşmüyorlar mı?"

"Ne?"

"Ayrı tanıştırmaktan bahsettiniz sanırım. Bu yüzden böyle birden sordum kusura bakmayın."

"Yok canım sorun değil, eşim hasta, yani yatalak, pek kıpırdayamıyor." Durulmuştu. "Uzun zamandır tedavisi sürüyor ama boşa, az zamanı kaldı diyorlar." Gözleri dolmuştu, "Bu yüzden öyle söyledim ya. Şu an aileden olduğum ve soyadlarını karalayacak bir girişimde bulunmayayım diye göz önünde tutuluyorum. Eşim vefat edince ben de buralarda olmayacağım büyük ihtimalle."

Düşünceleri saçma diyemezdim ama üzücüydü, böyle düşündürecek ne yaşamıştı? "Araf böyle biri değil, sizi bırakacağını sanmıyorum."

Dolu gözlerini gizlemek adına kırpıştırdığı kirpiklerinden bir damla döküldü, karşımda ağlayan birini görmeyi sevmiyordum. "Akif abinin ricasıyla buradayım." Histerik bir şekilde güldü, "Eşime bakıcılık yaptığım için ödenek yani."

Elini tuttum söylediklerimin inandırıcılığının artması için, "Babası hakkında bir şey söyleyemem ama Araf işinde titiz biridir, bu düşüncede olduğunu sanmıyorum. Sizi bu yüzden burada tuttuğuna da inanmıyorum. En azından Araf'a güvenin. Eşiniz için üzüldüm."

Gözleri uzunca baktı bana, "Nereden çıktın Araf'ın karşısına bilmiyorum ama," gülümsedi, "Ailemize iyi gelecek gibisin." Karşılıklı olarak gülümsedim. Ne denirdi buna bilemiyorum. Onlarla değil Araf'la sevgiliydim ben, onlara bir şeyim dokunamazdı. Ortamın havasını dağıtmak için gülümseyerek başka bir konuya geçti. "Kardeşi de var Araf'ın bahsetmiştir, Aras."

"Evet, onunla daha öncesinden tanışıyoruz zaten. Arkadaşımın nişanlısının arkadaşı olarak."

Kaşları kalktı, "Nasıl?" diye sordu anlamadığını belli edercesine. "Yani Yağmur, en yakın arkadaşım. Onun nişanlısı Kıvanç bilirsiniz belki, Araf'ın arkadaşı Timur'un kardeşi. Kıvanç'la Aras da yakın arkadaşmış. Oradan."

Gülümseyerek şaşkınlığını dile getirdi, "Vay canına, garip bir tesadüf..."

"Biraz öyle."

Gözleri gözlerimde gezindi, bir şey söyleyecek gibi. "Araf biraz senden bahsetmişti aile yemeğimizde." Onlara güvenmediği belliydi ama aynı masaya oturmak zorunda kalıyordu, zor bir durumdu yaşadığı. "Birkaç dil biliyormuşsun, çevirmenmişsin..." başımla onayladım. "Tek yaşıyorum dedin, ailen?" Bu konulara girmekten hoşlanmıyordum. Rabia annem de pek hoşlanmazdı bahsetmemden. "Yok, tekim."

"Vefat mı ettiler?" Başımla onaylayıp geçiştirdim. "Nasıl bir duygu olduğunu bilirim, ben de erken yaşta kaybetmiştim. Kimsesiz okumak, yaşamak zordur."

'Aile sadece anne baba demek değildir, ben sana ne hissettiriyorsam aile odur.'

"Kimsesiz değildim aslında, onlar öldükten sonra beni Rabia annem evlatlık olarak almış."

Kaşları havalandı, "Ne kadar güzel, şimdi nerede?"

"Onu da kaybettim."

"Yalnızsın..." başımı onaylamazcasına salladım. Rabia annem böyle konuşan bir kadın görseydi kesinlikle onu yolardı. Yalnız değildim. Böylesi dramalar benlik değildi. "Hayır, ondan bana kalan torunu var. Yağmur, yakın arkadaşım. Bahsettiğim Kıvanç'ın nişanlısı. Şimdi de Araf tabii..."

Gülümsedi. "Ne kadar güzel bir dostunun olması. Benim zamanında kimsem kalmadığında Faruk çıkmıştı karşıma, ona tutunmuştum. Ama bir erkeğin ilgisine kanmadan önce bir dostu olmalı insanın, o adamın hatalarını sana fark ettirecek." Derin bir nefes aldı, "Bir büyüğün olarak söylüyorum, güvenme erkeklere. İlgi verir, seni aşık eder sonra kat ve kat ilgi geri ister. Sadece senden değil, tüm kadınlarda arar bunu. Dikkatli ol."

Rabia annem gibi konuşmuştu, sanki karşımda onu görmüştüm bir an.

Başta da bunu ima etmişti, Araf'ın böyle biri olacağını düşünmüyordum. Evet geceleri çalışıyordu ama sadece çalışıyordu. İşi vardı hayatında sadece. Yine de bozuntuya vermeden gülümsedim. Yan tarafımızda biri belirdiğinde bakışlarım oraya çıktı, "Timur?"

"Gel."

"Pardon?" Bakışları önce Nermin Hanım'ı süzdü. Sonra dediği şeyi tekrarlayarak ilerledi. Uzaklaştığında emir vererek konuşması sinirimi bozsa da merak ettiğim için ayağa kalkarken Nermin Hanım yüzünü buruşturdu. "Bu çocuktan hiç haz etmiyorum." Gülerken alt dudağımı ısırıp kendimi işaret ettim. "Ben de." dediğimde kendisi de gülümserken o da ayağa kalkıp bana yaklaştı ve sesini kıstı, "Araf'ı pek kaynaştırma şununla, yanlış ortamlara sokuyor." demiş ve gitmişti. Bombayı bırakıp da gitmezsin...

Timur her defasında daha çok sinirimi bozuyordu. Sesli bir nefes vererek yanına gittim, "Ne var?! Gel ne, öküz müsün?" Yanından yürüyerek konuştum, o ise bana dönmeyip içeri girerek asansörlere yönelmişti.

"Senin ne işin var yine şirkette?"

Sinirden gülmüştüm, gerçekten sinirden gülüyordum. Ruh hastası herif. "Farkındaysan sevgilimin şirketi?" Asansöre bindiğimizde karşılıklı durmuştuk, göz devirdi. "Araf'ı oyalama. Bir saat kalıp çıkacağız zaten, akşam için işimiz var." Sinir bozucuydu, söylediği şeye inat zıttını yapmak istiyordum. Gözlerimi kıstım, "İstesem akşam da göndermem görürsün, benim sinirimi bozma oğlum, iyi anlaş benimle yoksa Araf'a seni unuttururum."

Kahkaha atmıştı, dudağında bir sırıtışla asansör kapısına doğru döndü, "Çok korktum tehlikeli yengeciğim."

"Sinir bozucu pisliğin tekisin."

"Sağ ol."

Şu an üstüne atlayıp saçını başını yolasım geliyordu, derin ve sesli bir şekilde nefes alarak sakinleşmeye çalıştım. Asansör açıldığında o önden ilerlerken arkasından onu takip ettim. Timur'u gören Selin "Hoş geldiniz Timur Bey." derken yüzümü buruşturmuştum. Neresi beydi bunun?

Araf'ın odasının kapısına geldiğimizde eli kulba gidip duraksadı ve bana döndü, "Sen nereye?" diyerek tek kaşını kaldırdı. "Gel demedin mi oğlum?!"

"O aşağıda geçerliydi. Önemli işimiz var."

"Sevgilimin odası sana ne? Girerim, girmem."

"Özel diyoruz." Baştaki kelimeyi bastırarak söylemişti ben de onun taklidini yaptım. "Araf'ın özeli benim özelim."

"Nevra." İsmimi öyle bir söylemişti ki anlamını bilmesem küfür olduğunu düşünecektim. Geri adım atmak istemesem de Selin'in geldiğini gördüğüm için uzatmadım. "Üf aman iyi be, ne yaparsan yap. İşim vardı zaten benim." diyerek ona yüzümü buruşturup aşağı indim. Başak'ın odasına yöneldiğimde telefonum çalmıştı. Ekranda Fatih Yıldırım yazısını görünce şaşırmıştım. Açıp kulağıma götürürken mutfak terasına ilerliyordum. "Alo Nevin?"

Kaşlarım çatıldı, "Fatih Bey, pardon anlamadım?"

Bir duraksama oldu ama sonrasında devam etti, "Ah... Nevra? Kusura bakma, kardeşimi arayacaktım." Bu kadar isim benzerliği şaşırtmıştı, aptala mı benziyordum oradan bakınca? "Nevin isimli kardeşiniz mi var?"

"Lafın gelişi kardeşim dedim, yakın bir arkadaşım, kuzen de diyebiliriz."

"Anladım."

"Kusura bakma, nasılsın?"

"İyiyim, teşekkürler. Siz?"

"İyi, iş güç. Bu akşam bir toplantım var da ona hazırlanıyorum." Bahsettiği toplantı Araf'ın da gideceği olmalıydı. "Siz de Yurtaltı birliğindeymişsiniz sanırım."

"Evet, sen nereden biliyorsun?"

"Araf'lar konuşurken duymuştum." Size sövülenleri, nefretleri, uzak durmam gerekenleri... neler neler. Ve benim şu an sizinle konuşmamam gerekiyordu, iyi hatırlamıştım. Kısa kesmeliydim.

"Doğru, Araf'tı erkek arkadaşın değil mi?.. Aslında Araf'ın yaptığı yanlış olsa da senin için sadece bir özür ile konuyu kapattırmak isterim. Fakat özür dilemek Araf'ın en son yapacağı şey bile olmaz."

Kısa kesmek istesem de anlayamamıştım, "Anlamadım, nasıl yani?"

"Soğuk savaşı bilirsin, ekonomik ve politik bir rekabet. Her zaman soğuk kalması için çok çabalamıştık fakat bazı kurallar var ki bunları ihlal edersek diplomasi son bulur." Sesli bir şekilde nefes verdi, "Araf da bir kural ihlali yaparak sıcak savaş için adım attı diyebiliriz. O adımı görmezden gelmek isterim ama üstlerimizin görmezden geleceğini sanmam. Ama merak etme, sevgilin için elimden geleni yapacağım."

Bunları bana anlatmasında bir sakınca yoktu ki açıkça bahsedebiliyordu. Araf bile bu kadar açık olmamıştı. Timur'un bahsettiği sıcak savaş, gerçekten bir çatışma mıydı? Eğer böyle bir şeyse Araf asla anlatmazdı bana, hep uzak tutuyordu. Bu Fatih, bir şeyleri öğrenmem için aracı olabilirdi. "Aranızın iyi olmadığını sanıyordum?"

"Araf kimseden pek haz etmez Nevra'cım. Ben sadece Araf olarak bakmıyorum konuya, bu birlik ülkenin tümüyle dönüyor. Onları da düşünüyorum. Araf biraz kinli biri, birine olan öfkesinden kimseyi düşünmeden her şeyi yakabilir. Dediğim gibi aklın kalmasın, bugünkü toplantıda elimden geleni yapacağım Araf'ı harcamamak için. Büyükbaşlarla yakınlığım vardır."

Araf'ı kötülemesi sinirimi bozsa da ona zıt koşmaması iyiydi, hiç değilse küfrettikleri kadar biri değildi. Olgun konuşuyordu. "Peki, teşekkür ederim Fatih Bey. İyi çalışmalar."

"Rica ederim, görüşmek üzere."

Çağrıyı sonlandırıp telefonu çantama koydum. İçinde oldukları durumlar çok karışıktı. Kimin ne olduğunu anlayamıyordum. Araf'a çok hızlı bir şekilde güvenmiştim. Yavaş ilerleyelim desem de dayanamamış ben de hızlı ilerlemiştim. Her geçen gün onun etrafındakilerle konuştukça onu pek tanımadığımı fark ediyordum. Ya benim yanımda pek açmıyordu kendini ya da bambaşka biri oluyordu.

Bunca zaman monotonluğuna sövdüğüm hayatım bir anda hararetli bir yol almıştı. Sorun görmüyordum, tadını çıkartmak en güzeliydi. Ucu bana dokunan bir şey değildi, benim tanıdığım Araf'a da dokunmazdı. Eğer bahsettikleri gibi bir adamsa da umursamaz, onu iter yoluma bakardım. Rabia annemden öğrendiğim vurdumduymazlık, hayatımda işe yarıyordu.

Telefonuma gelen bildirim sesiyle oraya döndüm.

Yağmur: BU GECE EĞLENCE? 🤤🫦

Kafamın dağılması gerektiğini hissetmişti resmen.

Nevra: Hafta içi?

Yağmur: Kulübe gitmeyiz

Yağmur: Evde

Yağmur: Kaç gün oldu

Yağmur: Özledim

Nevra: Ben dee

Nevra: Tamam o zaman

Nevra: Akşam ev boş bebek 😋

Yağmur: ÖCMVÇDMVLDKFLDKFLD

Yağmur: K*şar seni taze olanından....

Telefonu kapatıp Araf'ın odasına adımladım, yeterince vakit tanımıştım şu Timur'a. Kapıyı açıp içeri girdiğimde yine koltukta oturmuş, ellerinde birkaç dosya, konuşuyorlardı. Araf'ın çatık kaşları beni bulduğunda düzelip yerine yumuşama alırken Timur da döndü. Beni görünce kısılan gözleriyle önüne döndü tekrar. Yanlarına adımlarken Araf ayağa kalkmış, yanıma gelmişti. Sarılıp boynumu öptü ve geri çekildi. "Kiminle konuşuyordun?"

"Ne?"

"Aradım, meşguldü." Bunu beklemiyordum, gözlerimi kırpıştırırken göğsüne indi bakışlarım. "Yağmur'la." Yalan değildi, onunla da mesajlaşmıştım. Konuşma sayılırdı. Yanağını öperek oturduğu koltuğa adımlayıp ondan önce oturdum. O da yanıma gelirken Timur'a baktım, "Sen de mi buradaydın? Tüh." Göz devirip bakışlarını Araf'a çevirdi, "Kardeşim kapıyı boşuna yapmışsın, kullanılmıyor."

Dediği şeyle kapıya vurmadığımı fark ettim. Araf'a baktım, "Ay dalmışım tamamen unuttum onu." diyerek dudaklarımı büzdüğümde bakışları oraya kaydı. "Sorun değil güzelim." dediğinde Timur'a bakarak sırıttım. "Gördün mü? Sevgilimin odası ve çat kapı istediğim gibi girebilirim." Ona nispet yapmak çok zevkliydi, şımarıklığım sinirini bozuyordu. Kaşlarını kaldırdı, sabır dilercesine "Ya ya..." dedi.

"Ne zaman çıkacağız?" Araf'a bakarak sormuştum. Onun gözleri bendeydi, ayırmıyordu üzerimden. "Emirhan gelecek, geldikten yarım saat sonra çıkarız güzelim."

"Akşam ne zaman biter işin?" diye sorarken telefonuma yine mesaj gelmişti. O yanıtlarken ben de telefonumu aldım. "On iki gibi toplantı biter, sonrasında şirketle ilgilenmem gerekiyor."

Fatih: [Bir fotoğraf gönderdi.]

Fatih: Bu bileklik senin mi arabamda düşürmüşsün sanırım..

Üstten okuduğum mesajlarla telefonu anında kilitleyip çantaya koydum tekrar. Araf'ın yanında böyle bir şey olacağını hiç düşünmemiştim.

"Güzelim?" Bakışlarım onu buldu, nefesimi tuttuğumu yeni fark etmiştim. "İyi misin, ne oldu?"

"İyiyim iyiyim. Yağmur, mesaj atmış da. Akşam bana gelecek." Gülümsedim, "Önemli bir şey yazdı da şaşırdım." Konuyu ona çevirdim, "Bu gece yoğunsun sanırım, zaten Yağmur da bende kalır büyük ihtimalle."

"Kalmazsa haber ver." Başımla onayladım, bu sırada telefonu çalmıştı. Ekrana bakınca kaşlarını çattı, Timur'a baktı. "Metin." Timur'un kaşları kalkarken, Araf ayaklandı. "Geliyorum güzelim." diyerek balkona doğru ilerledi. Arkasından bakarken Timur'un sesini duydum. "Beş dakika önce konuştuğun kişi mesaj mı atıyor?" Bakışlarım onu buldu, yalan söylediğimi ima ediyordu. İması doğruydu ama bilmesine gerek yoktu. "Kızlar böyledir, bilmezsin sen."

"Yalanını anlamadı sanma." Nefretle baktım ona, yalan söylediğimi düşünseydi ısrar ederdi doğruyu öğrenmek için. Beni kekliyordu aklı sıra, aptal sansa da değildim. "Yalan olmadığına göre bir şey sanmam saçma olur gerizekalı." Histerik bir şekilde gülmüştü. Hep böyle yapıyordu, beni sinirlendirmesini biliyordu. "Şöyle gülüyorsun ya saçını başını yolasım geliyor, iticisin, ukalasın, pisliksin."

Başını onaylarcasına sallayıp telefonunu aldı eline, beni takmayışı daha çok çileden çıkartıyordu. "Umarım toplantıda Fatih Araf'ı değil seni harcar."

Ağzımdan kaçan şeyle kaşları çatılmış bakışları aniden beni bulmuştu. Söylediğim şeyin yanlışlıkla kaçtığını belli etmemeye çalıştım. Gözlerime bakıp konuşmak için dudaklarını araladığı sırada Araf geldi. Zamanlaman çok güzeldi sevgilim.

Söyleyeceği şeyi yutsa da delici bakışlarını çekmemişti. Umarım Araf'a bahsetmezdi. Yanıma oturduğunda konunun açılmaması için ayaklandım, "Ben Başak'ın yanına gideyim. İşinize devam edin siz de. Görüşürüz." deyip dudağının kenarına öpücük bırakıp odadan çıktım. Başak'ı Selin'in yanında görünce oraya ilerlerken asansörden Emirhan indi. Bana doğru gelirken "Hoş geldin Emirhan." dediğimde başıyla karşılık verdi. Pek keyfi yerinde görünmüyordu.

Yanlarına gittiğimde Başak gülümsedi, "Bana geldin kayboldun."

"Ay sorma..."

---

Başak'ın odasından çıkıp Araf'ın odasına yöneldim. Sıkılmıştım, eve gitmek istiyordum. Timur'a gönderme yapmak amacıyla kapıya üç kere sert bir şekilde tıklatıp girmiştim. Üçünün de bakışları beni buldu. "Araf, hadi gidelim sıkıldım..." diyerek onların yanına ilerledim. Elindeki dosyaları bırakıp ayaklandı, onlara "Evde devam ederiz." deyip yanıma gelerek yanağımı sıktı ve masasına yönelip ceketini giydi. Bunu neden yaptığını anlamamıştım. Hazırlandığında ben de koltukta bıraktığım çantamı alarak "Görüşürüz Emirhan, çok güzel günler dilerim, sadece sana." diyerek Araf'ın yanına gittim. Hepsi gülse de ben ciddiydim, Timur'a her saniye lanet okuyabilirdim.

Araf elimi tutup odadan çıktı ve asansöre ilerledi, çıkışa gittiğimizde beni önümdeki arabaya yönlendirdi.

•••(Bazı kısımlar kurallar gereği silinmiş ya da çıkarılmıştır. Paragraf kopukluğu hissediliyorsa tam bölümler diğer platformda mevcuttur, profil açıklamamda platform ve kullanıcı adıma ulaşabilirsiniz. 🤍)

Evime geldiğimizde kapıyı açtım, tek kaşımı kaldırdım. Arabadan inerken ona seslendim. "Bence vaktin vardır?"

Vardı...

•••

Duştan çıkan Araf geçen sabah burada bıraktığı kıyafetlerini giymişti. Onları yıkayıp ütüledikten sonra dolabıma koymuştum. Her geldiğinde diğerini bırakması iyi oluyordu, bu sayede öncekileri giymek zorunda kalmıyordu.

Saatini takarken telefonu çaldı. Açıp kulağına götürdü, "N'oldu?" Telefonu hep böyle açıyordu, alışmıştı sanırım.

"Geliyorum," bileğini kaldırıp saate baktı, "Yarım saate." diyerek kapattı telefonu. Yatakta uzanan bana doğru gelip boynumu ve alnımı öptü. "Direkt çıkmam gerekiyor güzelim, bir şey olursa ara." Başımı kaldırıp öperek karşılık verdim.

O çıktığında ben de kalkıp duş alarak yorgunluğumu giderdim. İşlerimi birkaç gündür boşluyordum, neyse ki bu hafta evden bir iş anlaşması yapmıştım. Yağmur'u aramak için telefonu elime aldığımda Fatih Bey'i tamamen unuttuğum aklıma geldi. Fotoğrafa tıkladığımda gerçekten benim bilekliğim olduğunu gördüm. Her zaman taktığım bilekliklerden olsa da ahım şahım manevi bir değeri yoktu, sadece ünlü bir markadan almıştım, üzerinde baş harfim yazıyordu o kadar.

Nevra: Evet benim Fatih Bey ama sorun değil.

Fatih: İstersen evine gönderebilirim?

Nevra: Gerek yok, teşekkürler. Önemsiz bir şey zaten.

Fatih: Ev adresin yerine farklı bir adresde verebilirsin buluşup verebilirim

Nevra: Dediğim gibi gerek yok, önemsizdi.

Fatih: Baş harfleri görünce önemli olabileceğini düşünmüştüm kusuruma bakma lütfen ondan attım mesaj

Nevra: Önemli değil, yine de teşekkürler.

Sohbetinden çıkıp saçlarımdaki ıslaklığı havluyla alarak üzerimi giyerken Araf'ın gömleğini yerde gördüğümde bir sırıtış eklendi yüzüme. Üzerime geçirip Araf'a mesaj attım.

Nevra: [Fotoğraf]

Nevra: Gömleğin bana büyük mü sanki aşkım

Nevra: Pek çözemedim...

Telefonu bırakıp üzerimi giyindim, ne için elime almıştım sonu nereye gitmişti. Odamı toparlayıp içeriye geçtim, bir gün gelmeyince bile evimi özlüyordum. Mutfakta eksik olan şeylere baktım ve odama geri döndüm. Yağmur benimle alışveriş yapmayı seviyordu, bu yüzden o gelince gidecektik ama o gelmeden önce hazırlayacağım şeyler için sanal marketten sipariş vermeliydim.

Telefonu elime aldığımda Araf'tan mesajlar geldiğini gördüm.

Araf: Gece'm

Araf: Hay s*keyim

Araf: Arkadaşını erken gönder

Araf: İşi de s*kerim

Nevra: Saçmalama Arafff

Nevra: Sadece bi foticik

Araf: Bak kızım

Araf: Sen elini

Araf: Saçının bir telini bile atsan yükseliyorum sana

Araf: Sana abazayım *mına k*yayım

Nevra: Araaaafff

Nevra: ŞFKFŞDKFŞDKFŞDKFDŞ

Nevra: Neyse olmaz

Nevra: Meşgulüm bu gece, üzgünüm sevgilim...

Araf: Bunun cezası fena ödenir, haberin olsun bebeğim

Nevra: Oluur

Nevra: Yarın ödetiriz 🥰

---

İş için plan kurmuş, akşam Yağmur'la izleyeceğimiz bir film bakınıyordum. Zil çaldığında dış kapıya gittim. Yağmur yedi gibi gelecekti, gelen kuryeydi büyük ihtimalle.

Kapıyı açtığımda karşımda elinde poşetler takım elbiseli bir adam beklemiyordum. "Siz?"

"Araf Bey'in emri efendim, nereye bırakmamı istersiniz?" diyerek yerde olan bakışları elindekilere kaydı. "Şuraya." İşaret ettiğim yeri gösterirken sesimin duyulduğuna emin değildim, şaşırdığım için kısık çıkmıştı. Elindekileri girişin iç kısmına bıraktı ve gitti. Ben anın şaşkınlığını üzerimden atamazken adam kaçmıştı bile. Ardından kapıyı kapatıp poşetleri mutfağa götürdüm.

Sinirlenmemek için dizginlemedim kendimi, madem benimleydi, bana uyumlu olmak zorundaydı. Telefonumu elime alıp onu aradım. Şu telefonu anında açmayı nasıl başarıyordu?

"Güzelim?"

"Kapıdaki adam ne alaka Araf, neden benim haberim yok?"

"Dün bundan bahsetmiştim."

"Nereye bahsettin ya?!"

"Dünden sonra ardında gözümün olacağını söyledim güzelim. Bu konuda taviz vermiyorum." Sinirlerimi bozuyordu. Sesimi yükselterek "Evimin kapısı da mı Araf? Bana mı taviz göstermeyeceksin?" dedim.

"Konunun seninle ilgisi olmadığını söylemiştim güzelim, çarpıtma. Bunu gelince konuşalım olur mu?" Onun bu rahatlığı daha çok batıyordu bana, adam sinirlenmemek için elinden geleni yapıyordu.

"Yok, olmaz. Ne yaparsan yap. Umrumda değil."

"Nevra."

"Eben Nevra."

"Bu konuda anlayışlı olmayacağım."

"Olmazsan olma."

"Olmuyorum bebeğim."

Uzatsaydım ya gelirdi ya da sonu olmaz bir konuşma olurdu, o kadar vaktim yoktu. Bu yüzden kısa kestim. "Sıkıldım, neyse, görüşürüz."

"Görüşürüz güzelim." Görmese de gözlerimi devirip telefonu kapadım. Onunla uğraşamayacaktım şu an. Mutfağa geçip bir şeyler hazırladım, saat yediye gelirken kapı çalmış Yağmur gelmişti. O içeri girerken "Aşağıda hâlâ adam var mı?" diye sordum.

"Takım elbiseli adamlardan mı bahsediyorsun?"

"-lar?"

"İki kişiler." dediğinde göz devirdim, fazla göz devirmiştim. "S*kicem ama."

"Ne oluyor, kim ki onlar?" ayakkabılarını çıkartırken sormuştu. İçeri geçtiğimizde koltuğa attım kendimi. "Araf'ın s*ktirib*ktan işleri."

"Nasıl?" Oflayıp toparlandım ve ona tam yarım saat dün ve bugün olanları anlattım. Onun hoşuna gideceği olaylardı. Ben ise merakımdan dahil oluyordum yoksa uğraşmaya değmezdi. "Diğer konuları boş ver bence, hem seni düşünmesi güzel. Sadece ailesi konusunda ilgilen, Nermin Hanım'a üzüldüm."

Bu tepkisi beni şaşırtmıştı. "Boş ver diyen sen misin Yağmur? Entrika ve tehlike aşığı?"

Gülümsedi, "O sadece filmlerde ve kitaplarda canım. Anlattıklarına bakılırsa senin dahil olmaman gereken konular. Nermin Hanım'ın dediği gibi kendini de sevgilini de Timur abiden uzak tut bence. Gerçekten tehlikeli birine benziyor, ailesi de bir değişik zaten."

"Yağmur bahsettiğin kişiler nişanlının ailesi?"

"Ya, tabii, orası öyle ama Kıvanç ayrı abisi ayrı. Hem belki nişanı da atarız boş ver."

Kaşlarımı çattım, hep böyle yapıyordu. "Yağmur bir anda nişanlanmayı düşündüğünü söylemiştin geçen yıl, şimdi de bir anda nişanı atmayı düşündüğünü söylüyorsun. Ki sen daldan dala konan biri değilsin? Bu işleri ciddiye alıyorsun." dediğimde dudaklarını büzdü, "Aman, gereksiz işlermiş yahu. İşin içine girince anladım. Hadi hadi," diyerek ayaklandı. "Şişelerin dibine vuralım." Üstelemedim, kulüpte devam ederdik konuşmaya. O zaman anlatmak isterdi belki.

"Ya da kulübe gidelim?"

"Nasıl?"

"KinshIn'a değil. Eskisi gibi farklı yerler gezelim." dedim. Ama Yağmur'un olmaz der gibi bir havası vardı. Biraz sonra bunu diline de vurdu. "O olmaz Nevra... Anlaşma yapmışlardı, benim Kıvanç'la olacağım bir yer dışında başka yerde gözükmemem konusunda."

"Ne?" Bugün söyledikleri beni şaşırtıyordu, nasıl olmuştu da bunlardan hiç bahsetmemişti? "İşte babası böyle bir şeyin olmamasını istemiş camia yüzünden. Babam da beni tembihledi."

Yüzüm ekşimişti, "Bu yüzden mi onunla olduğundan beri oradan başka yere gitmiyoruz? Bu çok saçma. Ali amca da sana böyle bir şeyi dayatacak bir baba gibi durmuyordu, aksine üstüne titrer Yağmur."

"Öyle öyle, hâlâ öyle tabii ki. Sadece önemsiz bir anlaşma işte. Ben boş verdim sen de öyle yap. Bak söylediğime pişman etme."

Bu zamana kadar söylememesi hataydı, böyle bir ilişki mi olurdu? Benden saklaması sinirlendirmişti beni, sinirlenince sesimi kontrol edemiyordum, yüksek çıkıyordu. "Bir şey demiyorum sana ama gerçekten çok saçma. Başka bir şey var mı bana söylemediğin?" Gözleri açıldı, abartma dercesine. "Saçmalama Nevra, ne olabilir? Bak sırf hep farklı yerlere de gidelim dediğin için söyledim, bundan kimseye bahsetme lütfen. Sevgilin dahil."

"Böyle bir şey yapacağımı düşünüyor musun Yağmur, kendinde misin?" dediğimde gülerek kollarını sardı bana, "Şaka yapıyorum gerizekalı, hep onunlasın iması." Alnına vurup kaldırdım kendisini. Akşam yemeğini yedikten sonra kulüp için benden birkaç parça seçip hazırlandık. Onu geçiyordu saat, iki saattir hazırlanıyorduk resmen. Bildirim sesiyle masamın üstünde bulunan telefonun ekranına baktım, Araf'tan mesaj gelmişti. Açmayıp boş verdim, gıcık olmuştum ona. Biraz beklesin sonra dönerdim.

"Kıvanç'a haber verecek misin? Onsuz gidebiliyor muyuz bari?"

Rimelini sürerken duraksadı, yüzünü buruşturmuştu. "Boş ver, bugün gıcık etti beni. Kız kıza olalım bu gece."

Gülümsedim, "Bence de, ben de Araf'a sinir oldum. Rabia annemin sözünü dinleyerek süründürmeliyiz." Gülerek omuz silkti.

Asansöre bindiğimizde aynasına bakarak saçlarımı düzelttim. Dışarıdakileri eksem de bir şey değişmezdi, arkadaşının mekanına gittiğimiz için orada olduğumu bilirdi. Toplantıda oldukları için ancak eğlencemizin sonuna yetişeceğini tahmin ediyordum, bu yüzden pek sorun teşkil etmiyordu.

Dış kapıyı açtığımda ikisinin de karşılıklı olarak beklediğini gördüm. Yağmur'da arkamdan çıktı. "Efendim bugün evde olacağınız bildirilmişti."

"Öyleydi vazgeçtim, şimdi toplantıdadır patronunuz. Sonra haber verirsiniz, ben gidiyorum." deyip Yağmur'la ilerlerken arkamızdan geldiklerini gördüm. Tamam, belki kendince haklı olabilirdi ama ben gıcık oluyordum bu duruma. Sesimi yükselttim, "Sapık gibi takip mi edeceksiniz?"

"Efendim Araf Bey'in e-"

"Ay yeter be aynı şeyi tekrarlayıp durmayın. Bey'inizin de sizin de! Gelmeyeceksiniz." diyerek tekrar Yağmur'a döndüm, arabaya doğru adımlarken peşimizden geliyorlardı hâlâ. Durdum, çabuk öfkelenen biriydim, anında celallenmem pek hoş olmayan bir huyumda ama tutamıyordum kendimi, onlara döndüm.

"Duymadınız mı beni?"

"Nevra Hanım, Araf Bey'in kesin emri var efendim."

İşaret parmağımı bana cevap veren adama doğru sallayarak "Benim de kesin emrim var o zaman, gelmeyin diyorsam gelmeyin. Başlarım Araf'a. Yemin ederim sapık diye bağırır tüm siteyi başınıza toplarım." dedim. Kesin emirmiş. Arkamı dönüp tekrar adımladığımda peşimizden geliyorlardı. Onlara dönerek öfkeyle üzerine yürüdüm. "Bana bak," derken Yağmur kolumu tutmuştu. "Boş ver Nevra."

Madem diretiyorlardı ben de diretirdim. Düşüncelerim gözlerimin kısılmasına neden oldu, adamın üzerine yürüyüp bel altına geçirdim. Hızımı alamayıp yüzüne yumruk attığımda ikisi de bunu yapacağımı beklemediği için şaşırmıştı. Çantamla da vurduğumda yanındaki adamın arkadaşı yerine beni tutması gerekiyordu, sinirden kendini tutamayan bendim. "Nevra Hanım..." demişti sadece. Ona da dönüp yüzüne çantamı vurduğumda Yağmur tekrar kolumdan tutmuştu, "Nevra!"

"Buyurun gelin peşimden bakalım. Ha bir de, patronunuza selamımı da iletin." diyerek önüme döndüm. Üzerimi düzeltirken derin bir nefes vererek "Yürü Yağmur." dedim ve onu da çekiştirdim. İlerlerken arkadan adım seslerini duyuyordum, adamlar nasıl bir aşkla yapıyorsa işini ölümüne gidiyorlardı resmen. Ya da elim ağır değildi.

Elimi çantama atıp araba anahtarımı aradım, bulamayınca duraksayıp iyice açarak göz gezdirdim.

"Yağmur..."

"Ne oldu?"

"Şey, arabanın anahtarı," dediğimde araya girdi. "Evde mi kaldı?"

"Daha beteri, Araf'ta." diyerek arkamı döndüm, durmuş bizi bekliyorlardı.

"Pekâlâ madem peşimizden gelmeye meraklısınız, birlikte gidelim." demiş ve gülümsemiştim. Onlar anlamazca bakarken, Yağmur bu duruma gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıyordu.

"KinshIn'a gideceğiz, biliyorsunuz bence. Hadi bırakın bizi." deyip sağlam olan çocuğun koluna yöneldiğimde geri çekilerek yolu gösterdi. Arabayı işaret ediyordu.

Yağmur'la oraya ilerlediğimizde arabanın içerisinde iki adam vardı, bunu beklemiyordum. Yağmur'la göz göze geldiğimizde omuz silkip arkaya bindik. Arabayı kullanan nereye gideceğimizi duymuş gibi sürüyordu. Nasıl kurulu bir teşkilatlıktı bu, Araf işine verdiği düzeni odasına verseydi ne de güzel olurdu.

Kulübe vardığımızda durduğumuz yerde Yunus'un beklediğini gördüm. İnip yanına adımladım, "Hoş geldiniz Nevra Hanım. Kusura bakmayın, bugün evde olacağınızı sanıyordum. Önceden haberim olsaydı ben ilgilenirdim."

Göz devirdim, bugün bu üçüncü müydü? "Haber mi vermem gerekiyor? Ayrıca her zaman yaptığım bir aktivite, birilerinin gözetimine ihtiyacım yok. Tehlikeli olacak bir sorun görmüyorum. İçeriye kadar da gelmeyeceksin herhalde Yunus?"

"Hayır efendim."

"Bence de." diyerek yapmacık bir gülümseme sergileyip içeri girdim Yağmur'la. "Biraz abartmıyor musun?"

"Evet." dediğimde kaşlarını çattı Yağmur, tam anlamamıştı. "Neden bu kadar abartıyorsun o zaman?"

"Tüm ipleri Araf'ın eline verirsem ilişkinin kontrolünü kendisinde sanar. Erkeklere ipi verirsen ucunu kaçırırlar. Rabia annem bahsederdi, hatırlamıyor musun?"

"Kendi yaşadıkları üzerine konuşuyordu Nevra, onun tüm düşünceleri ve yaptıkları doğru olmak zorunda değil."

Konuşurken bar tarafına geçmiştik. Localarda oturmak istemiyorduk. "Farkındayım Yağmur ama ben de onun gibi düşünüyorum. Bence de öyle. Araf'ı yeni yeni tanıyorum, o da beni. Şimdi her şeyine olur desem, ileride karşı çıktığımda sen böyle değildin gibi cümleler duyacağım. İkimiz için de haksızlık olur bu, kendisi de katı sınırları olan yerlerde tepkisini koyuyor."

Barmenden içeceklerimizi isteyip konuşmaya devam ettik. Bu tepkilerim aşırı mıydı bilmiyorum ama içimden geldiği gibiydi, ben böyleydim, aşırı. Araf'ın da bunun farkında olması, beni tanıması gerekiyor. Aşırılık, şımarıklık yerine geçiyorsa şımarık olabilirdim. Bunca zaman şımarabileceğim bir durum olmamıştı, Rabia annemle hep kadındım. Belki de Yağmur'la çok benziyorduk, onun gibi şımarıktım.

"Yağmur," ona seslendiğimde bardağında olan bakışları beni buldu. "İlişkim olunca fark ettim bunu, her zaman ilişkimizden ve Araf'tan bahsetmek istiyorum sana. Ama sen hiç bahsetmiyorsun, sadece arada Kıvanç'la yan yana geliyoruz o kadar. İlişkinizle ilgili o anlaşmayı bugün öğrenmem bile gösteriyor bunu. Bilmediğim için anlayamamışım." Konuşmamı bitirdiğimde bardağını dudaklarına götürdü, birkaç yudum aldı. "Kıvanç, Kıvanç çok hoşlanmaz birilerine bahsetmemden."

Omuz silktim, "Tabii ki olabilir, Araf'ın da her şeyi anlatmamdan pek hoşnut olacağını sanmıyorum. Ama bahsettiğim aramızda geçenler değil ona olan ilgim ve sevgim, her zaman dolu dolu heyecanla bahsetmek istiyorum, tıpkı seni bir başkasına bahsederken ki gibi." Bardağı dudaklarıma götürdüm, çok içmeyi düşünmüyordum çünkü önümdeki Yağmur hızlı gidiyordu. "Kıvanç'a yetiyor bahsetmem sanırım, bilmiyorum." demiş ve barmenden bir kadeh daha istemişti. "Sen yeni misin?" Sorum barmeneydi.

"Evet efendim." dediğinde kaşlarım çatıldı. Bir kulüpte barmen saygı çerçevesinde değil aksine belirli bir yakınlık kurarak iletişime geçerdi, müşterilerle samimiyeti yakalardı her barmen. Aptal değildim, bu işte de Araf'ın parmağının olduğunu düşünüyordum. "Diğeri neden gitti?"

"Farklı bir lokasyona alındı." Başımı salladım, Yağmur'a döndüm.

Bir şeylerden bahsederken yerimizde sallanıyorduk, biraz ısınıp sonrasında dans etmek ikimiz için de rutindi. Bahsettiği konu saçma gelmişti, "Neden öyle bir şey yaptı kız, saçmalık?"

"Aman, salak işte." Konuyu kapatmıştı. "Hadi dans edelim!" deyip bardağının dibinde kalanları kafasına dikerek ayaklandı. Fazla gidici bir hali vardı, biraz daha içse sarhoş olacaktı. Ben de birkaç yudum alıp ayaklanırken Yağmur'un bir dans partneri bulduğunu gördüm. Ne yapıyordu bu kız?

Yanına adımlarken benimle aynı yönde olan Kıvanç dikkatimi çekti, işte şimdi ayılırdı kız. O adımlarını hızlandırdığında ona ayak uydurup ben de yanlarına gittim. Yağmur'u kolundan çekip köşeye aldığında peşlerinden gittim. Yüzünü buruşturmuş bir Kıvanç vardı Yağmur'un karşısında. "Ne s*kim yaptığını sanıyorsun sen?"

Yağmur tek kaşını havaya kaldırdı, "Senin yaptığını yapıyorum."

"Başlarım senin tribine lan! Anlaşmayı unutuyorsun herhalde?" Öncesinde kavga ettikleri belliydi, bir şeyler olmuş ki Yağmur böyle davranıyordu, anlamıyordum. Kıvanç'ın anlaşma diye bahsettiği şey bugün Yağmur'un bahsettiği konu muydu? Parmağını salladı Yağmur, "Senin unuttuğun belli. Asıl uyması gereken kişi senken, beni istemiyormuş gibi hareketlerin yordu oğlum."

"Hass*ktir lan, yormuşmuş. Bana bak yeterince alttan alıyorum seni eline de diline de hakim ol."

Yağmur parmağını Kıvanç'ın göğsüne bastırarak ittirdi, müziği fazlasıyla aşıyordu bağıran sesi. "Şu konuşmalarına baksana, birine seven, isteyen adam böyle mi yapar? Madem sevgin, ilgin, isteğin bitti s*kt*r git. Benim istemediğimi biliyorsun. Anlaşmayı boz, ne eziyet çektiriyorsun?!"

"Ulan zorunda olmasam s*kt*r olup gitmem mi, ne saçmalıyorsun?! Başından beri isteyen sen değil misin kızım, her gece altımda biten?!" Kıvanç ne dediğinin farkında değildi sanırım. Şerefsizlik yapıyordu şu an, ona doğru birkaç adım atacağım sırada Yağmur geriye doğru ittirdi onu. "Babamı tehdit ederek beni isteyen senin gibi bir *r*spu çocuğu mu söylüyor bunu?!"

Öyle bir nefretle konuşmuştu ki daha önce hiç bu kadar iliklerine kadar yaşadığını görmemiştim bu duyguyu. Öfke, tiksinti, kırgınlık... tüm duyguları bir aradaydı. Aklına bir şey gelmiş gibi yüzü dümdüz oldu, telaşla hiçbir şey anlamayan bana baktı. Gözlerinde perdeler görünüyordu sırları gizleyen. Ben ise çatık kaşlarla onları izliyordum, anlamaya çalışıyordum.

Bakışlarımız arasına Kıvanç girdi sesiyle, "Ne diyorsun lan?" Yağmur ona döndü, harlanan ateşi dindirmek için su gibi durulaştırdı sesini. "Dışarıda konuşalım."

"Yürü." dediğinde ben de araya girdim. "Yağmur?" Seslenişimdeki soruları tahmin edebiliyordu, benden bir şeyler sakladığı belliydi. Mutlu sandığım arkadaşımın ilişkisinin kurulu bir yalandan oluştuğunu duymuştum, cümleleri bunu anlatıyordu. "Sonra Nevra, sonra anlatırım tamam mı? Eve git, anlatacağım, yemin ederim." diyerek çantasını da alıp çıkışa yürümüştü.

Oturduğumuz yere adımlayarak bar taburesine çıktım. Peşinden gitmek istiyordum ama bunca zaman benden bir şeyler saklıyorsa bir bildiği vardı ki saklıyordu. Ne de olsa artık çoğu şeyi duymuştum, eve gidince anlatmak zorundaydı. Kıvanç'a şu an güvenmiyordum, Yağmur'un dediklerinden sonra zarar verebilecek bir potansiyelde görüyordum onu. Zorla Yağmur'u istemiş, Ali amcayı tehdit etmişti. Neyse ki kapının önündelerdi, bir saat tanıyacaktım onlara.

Aklım karışmıştı, neler yaşıyordu Yağmur? Eğer böyle bir durum varsa Timur, Kıvanç'ın abisiydi. O şerefsiz de biliyordu ne döndüğünü. Araf'a söylersem bana yardımcı olurdu, Timur'la konuşurdu. Araf'ı aramadan önce bardağı alıp kafama dikecekken bir el bileğimi tuttu. Bu ani hareketle birkaç damla içki dudaklarımdan akmıştı. Kim olduğuna bakmak için başımı çevirdiğimde Araf'ı tahmin etmemiştim. "Araf?"

"Bebeğim." Ayaklanıp ona sarıldım, tam olarak ona ihtiyacım vardı ve daha aramadan gelmişti. "Ben de seni arayacaktım." Boynumu öpüp geri çekildi. "Sana kızgınım güzelim, bunu eve gidince konuşalım." diyerek az önce dudağımın kenarından akan içkinin olduğu yeri öptü. Bu yaptığı gözlerimin kapanmasına neden olmuştu. Yine de büyüsüne kapılmayıp açtım gözlerimi, çantamı alarak Araf'ı da bileğinden tuttum. "Gel Araf!" dedim ve onu çıkışa doğru çekiştirdim. Etrafa baktığımda Yağmur'ların olmadığını fark ettim. "Yoklar..."

Araf beni kendine çevirdi, "Kim yok?"

"Yağmur..." diyerek gözlerimi gezdirdiğimde Yunus'u gördüm arabanın yanında. Araf'tan ayrılıp oraya yöneldim. "Yunus, nereye gittiler? Sen görmüşsündür, Yağmur ve Kıvanç." Sorumla birlikte Yunus gözlerini Araf'a çevirdi, ben de Araf'a döndüm. "Kavga ettiler Araf. Ama öyle basit bir kavga değil, Yağmur bir şeyden bahsetti. Ben bile bilmiyorum, benden bir şeyler saklamış inanabiliyor musun? Tehditten bahsetti," Cümlelerimi sıralarken Araf ellerini yüzüme getirdi, "Güzelim sakin ol," diyerek üzerindeki ceketi çıkartırken Yunus'a da gitmesi için komut vermişti. Omuzlarıma bıraktı ceketi, "Arabaya geçelim, sakince anlat. Olur mu?" Başımla onayladım. Anlatacağım şeyi de bilmiyordum, ben de anlamamıştım.

Koltuğa oturup ona döndüm, konuşulanları hatırladığımda yüzüm buruşmuştu. "Tartışırlarken Kıvanç onun yanında zorla durduğundan falan bahsetti. Yağmur ise zorla duruyorsa gitmesi gerektiğini söyledi. Anlaşmadan bahsettiler, bir anlaşma varmış. Yağmur bunu bozup gitmesini istedi, Kıvanç'lar Yağmur'un babasını tehdit etmiş. Yağmur'un Kıvanç'la nişanlanması için." Araf dediklerimi dikkatle dinliyordu. Kaşları çatılmış, gözleri kısılmıştı.

Önümdeki kulüp girişine baktım, insanlar girip çıkıyordu. "Yağmur benden böyle bir şeyi nasıl saklayabilir Araf? Onun yanında olacağımı düşünemedi mi? Çok saçma." Aklıma gelen şeyle ona döndüm. "Timur, o biliyordur Araf. Hatta o da işin içindedir. Onu ara, senin evine gelsin."

"Bebeğim, ilişkileri ne şekilde olursa olsun karışmamız doğru olmaz. Kendi aile meseleleri."

"Yağmur da benim ailem Araf! Benim ona, onun da bana karışma hakkı var. Bana, seni bile Timur'dan uzak tutmam gerektiğini söylüyorsa ortada b*ktan bir durum var demektir."

"Anlamadım?"

Ağzımdan kaçan cümle, zamansızca çıkmıştı. Hiç sırası olmasa da düşündüğüm şeyi söylediğim için yapacak bir şey yoktu. "Seninle olsam da arkadaşından uzak durmamı, hatta seni de uzak tutmamı söyledi. Ailesinin de değişik olduğundan falan bahsetmişti. Nişanlısının ailesinden böyle bahsetmesi garip gelse de o an dengesiz konuşmuştu, anlayamadım."

Derin bir nefes aldı, araba ekranından Timur'u bulup aradı. "Efendim kardeşim?"

"Bana gel."

"Hayırdır?"

"Birkaç şey konuşmamız gerek." dediğinde kapı zili duyulmuştu telefondan. "Bir şey lazım mı? Dosyalar?" diyerek kapıyı açtığında arkasından Kıvanç'ın sesi duyulmuştu. Araf'a baktığımda bana bakıyordu, göz göze geldik. "Nevra'nın arkadaşının dosyası." dediğinde kaşlarım çatıldı. "Ne dosyası?" dedim Araf'a. Ardından Timur konuştu, "Tamam, Kıvanç geldi. Birkaç saate gelirim."

"Eyvallah." diyerek kapattı aramayı. "Araf?"

"Sana yanımdan geçen her adamın sicilini arattığımı söylemiştim güzelim."

"Dalga geçme Araf."

"Dalga geçmiyorum, ciddiyim. Yanında bulunan kim olursa olsun araştırırım Nevra Gece. Sana zararsız olduklarından emin olmam gerekir."

Yaptığı şeye anlam veremesem de umursamadım, hoşuma gitmişti böyle konuşması. "Neden haber vermedin bebeğim?" Kulüpten bahsediyordu.

"Gıcık olmuştum sana Araf."

Elini yanağıma koyarak baş parmağıyla okşadı. "Her ne olursa olsun, bana söyle Nevra'm. Sen söylemesen de ben bilirim yine de senden duymak isterim." Başımla onayladım. Dudağına bir öpücük kondurup geri çekildim. "Yağmur'u aramam gerekiyor, belli ki Kıvanç'la değil." diyerek telefonu açtım. Kulağıma götürdüğümde çalıyordu. Birkaç çalıştan sonra meşgule düştü. "Açmıyor Araf. Önce bana gidelim, konuşuruz demişti, bana gitmiştir. O halde eve gideceğini sanmıyorum."

"Tamam güzelim."

Aradığımı görmüş meşgule atmıştı. Kaçardı tabii, benden böyle bir şeyi gizlemenin iyi bir bok olmadığını biliyordu. "Bir yıl boyunca nasıl anlayamadım? Aptalım!"

"Zorla onunla birlikteymiş gibi durmuyordu, anlamamam normal değil mi?" Kendi kendime konuşuyordum.

"Suç anlamamam değil anlatmamasında."

Başımı geriye attım, ofladım. Bunu nasıl yapabilirdi? Araf bacağımda olan parmaklarını hareket ettirerek tenimi okşadı. Eve geldiğimizde arabadan inip hızlıca yukarı çıktım, kapıyı açtığımda hiçbir ışık açık değildi.

"Yağmur!"

Odaları gezerken tekrar ettim, "Yağmur?"

Yoktu.

"Araf, yok."

"Görüyorum güzelim. Hadi gel gidelim." dediğinde onu yanıtlamadan elimdeki telefonla Yağmur'u aradım. Ulaşılamıyor diyordu. "Yok artık!" diyerek kaşlarımı çatıp Araf'a baktım, sinirlerime hakim olamıyordum. Araf beni kapıya ilerletti. "Telefonunu kapatmış bir de, aptal ya! Salak!" Hem anlatacağım deyip hem de kaybolmuştu ortadan. Yine de merak ediyordum. "Hâlâ Kıvanç'ın yanında olabilir mi?"

"Timur'u arayıp sorarım güzelim, hadi." diyerek elimden tutup kapıyı açtı. "Ya böyle bir şeyi benim yanımda söylediği için ona bir şey yaparlarsa?!" Sorumla kaşları çatık bana döndü. "Saçmalama Nevra." Derin bir nefes aldı, bana yaklaştı. "Öyle bir şey olmayacak güzelim, bana güveniyorsun değil mi?" Başımı salladım.

Arabadayken elimi tutup dudaklarına götürdü. "İstersen yarın konuşayım Timur'la güzelim?"

"Neden?"

"Yorgun görünüyorsun."

Haklıydı ama bugün olsun istiyordum, ne olduğunu öğrenmek. "Hayır Araf, gelsin."

"Tamam bebeğim."

Bakışlarımı Araf'tan alıp cama yasladım başımı, dışarıda akan yolu izliyordum. Yağmur'un böyle yapması sinirlendirmiş, alkol ve sinir de vücudumu yormuştu. Yorgun hissediyordum. Gözlerimi dinlendirmek için kapattığımda esnemiştim.

Varınca uyanırdım...

---

Sıcacık pikeyi bedenime daha çok sarıp Araf'ın kokusuna yüzümü gömdüm. Gözlerim açılmak istemiyordu ama nerede olduğumu anlamam gerekiyordu. Gözlerimi açmadan önce gerinip pikeyi bacaklarımla çektim üzerimden. Araf'ın odasındaydım. Birkaç dakika kendime gelmek için bekleyip ayağa kalktım. Makyajla uyumuştum yine, sinir bozucuydu. Üzerimde Araf'ın tişörtü vardı. Birkaç gecelik almasına rağmen kendi tişörtlerinden giydirmesi hoşuma gitmişti, belli ki onun da hoşuna gidiyordu.

O neredeydi?

Odadan çıkıp çalışma odasında aralık olan kapıdan yansıyan ışığa doğru gittim. Kapıyı ittirdiğimde Araf'ın çalışıyor olduğunu görünce oraya adımladım. Geldiğimi hissedince başını kaldırdı, "Bebeğim?"

"Neden uyandırmadın?" derken yanına gittim. Koltuğunu bana çevirip kucağına aldı beni. "Kıyamıyorum." diyerek tişörtünün açıkta bıraktığı boynumu öptü. Zaten uykuluydum, bu hareketleri iyice mayıştırıyordu. Omzuna koydum başımı, nefesim boynuna çarpıyordu. "Makyajla uyumuşum, hiç sevmiyorum." Boğuk çıkıyordu sesim. Gülümsemişti, yüzünü eğip bana baktı, "Saat kaç?" dediğimde duvardaki saate çıktı bakışları, tekrar bana döndü. "Üç bebeğim."

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım, boynuna değen burnum tüm kokusunu içime çekmişti. Uyukluyordum. Kaşlarımı çattım sersemlikle. "Hani Timur gelecekti, konuşacaktık?"

Güldü, yüzüme öpücükler kondurdu. "Sabahlar kaçmıyor bebeğim. Uyu hadi, zorlama kendini." Kucağına iyice yerleşirken kollarımı sardım ona, "Birlikte uyuyalım."

Burnumun ucunu öpüp bir kolunu belime bir kolunu dizlerimin altından bacaklarıma sarmış, beni kaldırmıştı. Ona iyice sokularak boynunu öptüm. "Yüzümü silmem gerek aşkım."

"Silelim güzelim benim." diyerek odaya girip lavaboya götürdü beni. Yarı açık gözlerimle onu izliyordum. Bana aldığı ürünlerde gezdiriyordu gözünü, okuduğu yazılardan bulmuş olacak ki şişeyi aldı. "Pamuğa dök onu."

Dediğimle birlikte paketten pamuk alıp şişedeki suyla ıslattı, yüzümü silerken yavaş davranıyordu. O silerken gözlerimi kapattığım için uyku peşimi bırakmıyordu. Temizlediğinde ona tutunarak dolabın üzerinden indim. Birkaç şişeye bakınıp temizleme jelini aldım ve Araf'a uzattım. "Bununla ne yapacağız?" diye sorduğunda yanağımı omzuna yasladım, "Jel o aşkım, yüzüme süreceksin. Sonra suyla yıkayacağım." dediğimde çenemden tutup yüzümü kaldırdı. Şişenin kapağını açtığında eli yerine direkt yüzüme sıkması komiğime gitmişti. Elleriyle yüzüme yayarken tek kaşı kalktı, "Bebeğim bu kayganlaştırıcı olmasın?" dediğinde kahkahamı tutamadım, uykumu kaçırmıştı şerefsiz.

"Ya pisleşme Araf!" dediğimde ellerini çekerek lavaboya döndüm ve ellerimi biraz ıslatıp yüzümü köpürttüm. "Köpürüyor bak." Yüzümü yıkamak için eğildiğimde önüme gelen saçları eliyle toplamış, bana yardımcı olmuştu. Su yüzüme çarpınca gözlerim açılmıştı.

Yüzümü kuruttuğumda Araf tişörtünün uçlarından tutup üzerimden çıkardı, önü ıslanmıştı. Beni kucağına alıp yatağa götürdü ve yatırdı. Kendisi de gömleğini, pantolonunu ve baksırını çıkarıp altına şort giymişti. Yatağa girdiğinde ona yaklaşarak öptüm. Beni sararak daha çok kendine çekti.

"İyi uykular bebeğim."

&&&&& Bölüm Sonu &&&&&

Yağmur'da hikayeye dahil olmaya başladı, Kıvanç'la ilişkilerinin böyle bir şey üzerine kurulu olduğunu tahmin eder miydiniz? Yağmur&Kıvanç ikilisini seviyor musunuz?

Nevra'nın hoyrat davranışları bir gün başına bela olmasa bari...

Fatih hakkında ne düşünüyorsunuz? Yapıştı kıza bırakmıyor. Sosyal medyada bu ara dolaşan düğmeci adam tipi var kesin bunda şdkfşdkfşdkfşdkfş

Araf'ın olaylara karşı olan tutumlarını nasıl buluyorsunuz, yerinde mi?

Yağmur'un ailesini nişanlanmak için neyle tehdit etmiş olabilirler? Ortada Yağmur'un dediği gibi bir tehdit meselesi var mıdır?

Yine uzun bir bölüm oldu, sıkıcı oluyor mu böyle, kısa mı tutmalıyım?

Buraya kadar okuduysan, yüzünde bir tebessüm olmak isterim: çok özelsin 🤍

Bölüm : 27.12.2024 19:36 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...