25. Bölüm

23. Bölüm: Sana olan ateşimden

Destina
destinasyon

Selam! Nasılsınız? Erkenden yeni bir bölüm daha geldi 💫

Sekiz bin kelimelik uzun bir bölüm bekliyor sizi... İyi okumalar 🤍

| SAKIZ |

-23. Bölüm: Sana olan ateşimden-

~~~

Dün gece erken uyuduğum için erken kalkmıştım. Saate baktığımda yedi buçuktu, çıkmam için iki saatim vardı. Araf her zaman, kurulu saat gibi beş buçukta uyanıyordu. O saatte mesaj atınca bana, hiç uyumadığını düşünüp sormuştum, o ise o saatlerde uyandığını söylemişti.

'Soruların hiç cevapsız kalmaz, güvenme Gece.'

Bu konuda birbirimize benzemiyorduk. Ben saatlerce uyuyabilirken o çok az uyuyordu. Ben gececiyken o sabahçıydı. Şirketlerle işim olmadığı sürece gece üçlere kadar uyumaz sabah da kalkmazdım.

Erken kalkmamın şerefine bir mesaj gönderdim ona. Enerjim yerindeydi bugün.

Nevra: Günaydııınnnn sevgiliiimmm💕✨ [07:28]

Araf: Günaydın güzelim. Erkencisin? [07:29]

Nevra: Dün gece

Nevra: Eve gelir gelmez uyudum

Nevra: Alarmsız uyandımm

Araf: Tahmin ettim güzelim, ben de arayıp uyandırmak istemedim. İşim de uzadığı için geç döndüm

Nevra: Alarmsız uyanınca

Nevra: Çok mutlu huzurlu muhteşem uyanıyorum

Nevra: Bi bana mı oluyo acaba

Nevra: Yo yağmura da oluyo

Nevra: Sadece sana olmuyodur büyük ihtimalle

🔁Araf: Tahmin ettim güzelim, ben de...

Nevra: Neden uzadı işin bir şey mi oldu

Nevra: Neyse çok konuşmucaz sus

Nevra: Burdan konuşunca yüz yüzeye bişi kalmıyo

Nevra: Susss

Nevra: Şşş

Nevra: Ayyy bi de erken gelll

Nevra: Başakla sadece işle ilgili değil görüşmemiz...

Nevra: Malum konular da var

Araf: Tamam güzelim, dokuzda oradayım

Uykumu aldığım için oldukça acıkmıştım, kalkıp ağzıma bir sakız atıp kendime kahvaltı hazırladım. Yağmur geceden kalma olduğu için bu saatte rahatsız etmedim, ona sandviç hazırlayıp bayatlamaması için streç filme sararak buzdolabına koydum. Meyve suyu içerdi genelde, onu da sıkıp dolaba koydum ve ilaç kutusundan bir ağrı kesici alıp masanın üzerine bıraktım. Uyandığında içse iyi olurdu.

Bu düşünceli hallerimi Rabia annemden almıştım, o da çok düşünürdü bizi. Birbirimiz için düşünceli olmayı da o öğretmişti.

Bugün son günümdü, proje için karşılıklı görüşmeler son bulacak, dosya üzerinden ilerleyecekti. Bu yüzden birkaç gün evden devam edip sonrasında da bitecekti işim. Devam etmeyi de düşünmüyordum. Sıkılmıştım. Böyle büyük projeler bana göre değildi, birkaç günlük yetiyordu. Evden çalışmak benim düzensiz düzenim için daha iyiydi.

Giyinerek makyajımı ve saçımı da tamamlayıp hazırlanmıştım. Bugün Araf'ın takım elbisesinin yanına yakışıyordum, ağır olmuştum. Siyah beyaz kuralına uymasam da fazlasıyla beğenmiştim.

Telefondan saate baktığımda dokuzu dört geçiyordu. Geldiğine emindim, acele etmemem için haber vermiyordu. Ayakkabılarımı giyip, çantamı alıp çıktım. Onu görmek heyecanlandırıyordu beni. Şımarık birine dönüşüyordum. Dönüşmüyordum aslında, şımarıktım ben de. Yağmur'a dediğim kadar şımarıktım, sadece şımarabileceğim biri yoktu, artık var.

Takım elbisesi ardında olan geniş omuzları, fazlaca sergilenen kol kasları, hafif kavruk teniyle hem dikkat hem de beni çekiyordu. Fazla mı yakışıklıydı benim gözümde mi öyleydi bilmiyordum.

Beni gördüğünde elindeki sigarayı atarak arabasının iç cebinden bir ıslak mendil çıkarıp elini sildi. Çöpü tekrar arabanın açıkta olan camının ardından iç cebine bırakmıştı. Rahatsız olacağımı düşünüp böyle yapıyordu ama aksine, onun parfüm kokusu ve içtiği sigaranın kokusu karışınca çekici bir hâl alıyordu benim açımdan. Tütün kokusundan pek rahatsız olmazdım, arkadaşlarlayken ben de kullanırdım.

Yanına vardığımda elleri belimi bularak sardı ve boynuma yöneldi. Kollarımı boynuna dolayarak sarılmasına karşılık verdim, onun temas bağımlılığını seviyordum.

Geri çekildiğimde kıyafetimi gösterdim, "Bugün patronumun ağırlığına yakışır bir şekilde hazırlandım." dediğimde gülümsedi. "Uyumlu olduk, yanına yakıştım."

"O çaba bana ait." dediğinde erimemek için koluna tutundum. Bu adam bu lafları nereden buluyordu? Bu kadar romantik olması beni mahvediyordu. Kapımı açtığında ben sağ koltuğa geçerken o da solumda yerini aldı.

"Yakışmış mı?"

Bana baktı, kıyafetimi soruyordum ama o bana bakmakla meşguldü. "Çok..." Bakışları eteğime indi, oturunca daha fazla kısalan eteğime kaşları çatıldı. "Şu etekleri giymek yerine sana aldığım pantolonları giysen?"

Yüzüm dediğiyle anlamaz bir şaşkınlıkla buruştu, "O pantolonları özellikle mi seçtiriyordun Araf? İnanamıyorum sana! Hödük müsün?"

Sırıttı, arabayı çalıştırıp yola çıktı. "Evet." yanıtını beklemiyordum. Sorduğum sorunun üzerine nokta gibi koymuştu. Romantik mi demiştim? Ormantik olarak çevirebilirdim onu. "Saçmalama! Kıyafetlerime karışmayacaksın. En nefret ettiğim şey, bunu konuşmuştuk."

"Karışmıyorum, sadece istemiyorum. Bana giy, yeterli."

"Kendime giyiyorum Araf, hatta bunu dediğin için daha da kısa giyineceğim." dediğimde kaşları çatıldı. "Pekâlâ, sustum."

Gavat olmayabilirdi ama bu kadarı fazlaydı, sınırını aşamazdı. "Öküzsün."

Omuz silkti. "Yerinde." Bu yaptığı bünyesine biraz fazla tersti, komik gözükmüştü. Gülümseyip konuyu değiştirdim, çabuk celallenir ve çabuk durulurdum. "Dün neden işin uzadı?"

"Çocuklarla bir dosya üzerinde çalışıyoruz."

"İşle ilgili mi?"

"İşlerimden biriyle ilgili."

Gözlerimi devirdim, kucağımda bulunan elinin parmaklarıyla oynuyordum. "Ne çok işin var senin de. Ne dosyası?" diye merakla sordum.

"Baş ağrıtıcı şeyler." dedi. Ama ben her şeye burnunu sokan biriydim. "Çocuklar kim?"

"Timur, Emirhan." Tahmin etmiştim. Önceki sohbetlerimizde onlardan bahsetmişti, bir de Samet vardı. Dördü fazla yakındı, en az kardeşine verdiği değer kadar onlara da değer veriyordu, bu açıkça belliydi. Emirhan evliydi, aralarında en akıllısı odur diye düşünüyorum. Evlenen insanlar genelde daha oturaklı oluyor.

"Bugün Başak'la konuşacağım. Dün yarım kaldı, ilişkim olmadığını söylerken böyle öğrenmesi hoş olmadı... Yani ilişkim yok demedim yanlış anlama, çetrefilli demiştim."

"Çetrefilli?"

"Hani biraz hızlı gelişti ya, yani böyle değişik başladı ya, işte bi' git gelli falan..." diye bir şeyler sayarken dudaklarını ıslatarak "Anladım güzelim." dedi.

Şirkete yaklaşmıştık. Dudaklarımı büzdüm, "Bugün son günüm." dediğimde bana döndü. Sonra tekrar yola dönüp tekrar beni buldu gözleri. "Nasıl?"

"Holdingte, son günümüz. Benden bu kadar patron, sıkıldım." Alaya aldım, gerilmiş gibiydi.

"Bunu gidince konuşalım." diyerek yola döndü. Sürerken alt dudağını içeriden ısırıyordu. Ne düşünüyordu emin değildim, pek hoşuna gitmediği belliydi. Ama bunun böyle olacağı da belliydi, baştan sıkılacağımı söylemiştim. Kaçardım hep.

 

Şirkete vardığımızda arabadan inmiş girişteyken Araf'ın elini belimde hissettim. Ben gerilip duraksarken o hiç oralı bile olmadan dümdüz yüz ifadesiyle beni yönlendirdi. Bu kadar açık olmasını beklemiyordum. Neredeyse tüm yüzler bu taraftaydı. Gerilmem bakışlardan değil Araf'a olan şaşkınlığımdandı. Sadece sevgiliydik, birkaç zamanlık. Belki de birkaç olarak kalacaktı ama bu konularda yıllarca dikkat eden adam şu an çok dikkatsizdi ve şirketinin ortasında açık veriyordu. Ya da vermek istiyordu, bilinçliydi. Bilmiyordum.

 

Asansöre bindiğimizde onu buldu bakışlarım, "Madem devam etmeyeceksin bilinmesi senin için de sorun olmaz?" sorar gibiydi. Başımla onayladım. Buradayken bilmelerini istemezdim ama şimdi sorun yoktu.

 

"Direkt Başak'a uğramam gerekiyor."

 

"Tamam, toplantıdan önce gel." dediğinde onayladım. Asansörden indiğimizde Selin telefonda görüşme yapıyordu. Bizi gördüğünde ayaklandı, ona doğru gittiğimde konuşmanın sonunu getirerek telefonu kapatmıştı. Araf kendi odasına yönelirken "Günaydın Selin!" diyerek bitkin olan Selin'i canlandırmak istedim. "Günaydın Nevra." diye karşılık verdiğinde telefon çaldı. Verdiği cevapla Araf'ın aradığını anlamıştım. "Hemen, Araf Bey."

 

"Bugün yorucu başlamış gibi?"

 

Dudaklarını birbirine bastırarak başıyla onayladı, "Maalesef, susmu-" derken yeniden bir telefon çalmıştı. "Tekin Holding, Araf Bey'in sekreteri Selin ben. Buyurun?"

 

Karşıdan gelen cümleyle gözlerini devirdi. "Sence şu an bomba haber konuşacak durumda mıyım Esma, sonra dönerim ben sana. Araf Bey geldi hemen gitmem gerekiyor, bir daha buradan arama özelden ara, hadi görüşürüz." diyerek telefonu kapattı. "Ne oldu?"

 

Gülümsedi, "Şirketin dedikoducu tayfası." dediğinde alt dudağımı ısırdım. "Ben ne anlatacaklarını biliyorum sanırım..."

 

"Anlamadım?"

 

"Neyse, sonra anlatırım. Başak odasında mı?"

 

"Evet, müsait, sen geç ben de Araf Bey'in kahvesini götüreyim, sonra şu dosyaları muhasebeye indireceğim."

 

Teklif etsem garip kaçar mıydı acaba? Hem kendi işini halletmiş olurdu. "Ben götürebilirim istersen, sen de işini hallet?"

 

Gözleri açıldı, "Ya!.. sonra azar yer yanına da kahve höpürdetiriz. Böyle bir şeyde canımızı okur." Selin'de sevdiğim bir özellik, sormadan nedenini açıklamasaydı. "Bir keresinde danışmadan Aslı buradaydı, sabah arşive inerken denk gelmiştik yerim boş kalmasın diye gelip beklemiş. Ben işimi halletmeden önce Araf Bey gelince kahvesini götüreyim demiş. Kızı 'işini bilmiyorsan iş yerinde de yerin yok' diyerek işten çıkarmıştı." Öyle hızlı konuşuyordu ki tepkilerim yavaş kalıyordu yanında, yetişemiyordum. "Neyse neyse, gittim ben halledeyim hemen." diyerek kahveyi yapmak için uzaklaştı.

 

Bunun için işten biri kovulur muydu? Adam ya manyaktı ya da manyak.

 

Selin uzaklaşırken ben de Başak'ın odasına yöneldim. Kapıyı tıklattığımda "Girin." komutuyla içeri girdim. "Günaydın!"

 

"Nevra, günaydın. Erkencisin?"

 

Karşısındaki tekli koltuğa oturdum. "Evet, konuşacaklarımız olunca erken gelmek istedim. Çok işin var mı? Araf'ın yanına gideceksen bekleyeyim." dediğimde dikleşti, "Hayır, beni mi çağırdı?"

 

Başımı olumsuz anlamda salladım, "Gün özetleriniz, rutinleriniz falan oluyor ya onlar için söyledim."

 

Gülümsedi, "O sabahları oluyor."

 

"Nasıl?"

 

"Sabah sekiz iş başı, Araf Bey de yedi buçukta gelir. Bu saatte neden çıktığı belli oldu. Bir de geç kalmaları..."

 

"Ya ben sana bahsedecektim," dediğimde kaşlarını kaldırıp hıhı anlamında başını salladı. "Gerçekten, ama çok yeni ve değişik bir başlangıç olduğu için erteledim sanırım."

 

"Şaka yapıyorum, bir şeyler olduğu belliydi zaten ama tam olarak böyle düşünmemiştim."

 

"O kadar belli oluyor muydu ya?"

 

"O kadar değil ama Araf Bey'in odasına pek kimse giremez arkadaşları hariç, kendisi de istemez zaten. Bir çevirmen olarak seni hep orada istemesi, iş için benle aratmak yerine kendi araması, tamam tanışıklığınız olduğu belliydi masada ama bunu da yapmazdı. Bir de düzeni değişti, dışarıdan gören biri anlamazdı tabii ki."

 

"Samet bir şey söyledi mi?"

 

"Hayır, arkadaşları konusunda ketumdur. Ben sormadıkça anlatmaz. Sadece dün gece birazcık," derken kızarmıştı, bu kız her şeyden utanıyordu. "Dedikodu yapmış olabiliriz. Böyle olacağını tahmin etmedim çünkü, çok şaşırınca biraz sormak istedim. Açıkçası senin istemediğini düşünüyordum."

 

"Neden?"

 

"Kendisinden kaçıyordun ve bahsetmiyordun da, benim gibi emin olamıyorsun diye düşündüm. O yüzden bir şeyleri geçiştirme demiştim."

 

"Geçiştirmek dediğin şey umursamaksa umursayan biri değilim," düşüncesine zıt koştum, "ve eminim sanırım." Bunları Yağmur'la bile doğru düzgün oturup konuşamamıştım, şimdi Başak'a açmam garip gelmişti ama onunla konuşmak istiyordum. "Yani, sanırım derken, anlatmıştım daha önce hiç böyle bir şey olmadı. Şimdiyse... garip. Adlandıramıyorum. İlk başlarda hep istemeden onu düşünürken ve ona çekilirken buluyordum kendimi. Ben de bu yüzden akışına bıraktım, olan olsun."

 

Gülümseyerek "Akarken dikkat et yine de." dedi. "Ederim de dediğim gibi pek umursar bir tip değilim, pek sorun etmem bir şeyleri."

 

"Aşk bulursa, umur bozguna uğrar."

 

Haklı mıydı? Bilmiyordum. Bozguna uğramaktan da korkmuyordum, daha önce yaşamadığım için mi bilmiyorum ama korkusuzdum. Hep böyleydim, gözümde olanları büyütmez daha kötüsü olabileceği için ufaltırdım yaşananları. Bu yüzden sorun olacağını sanmıyordum. "Bakalım..."

 

Toplantı hakkında ve dosyalarla ilgili konuştuktan sonra onu daha fazla oyalamak istemediğim ve Araf'ı görmek istediğim için ayaklandım. Araf'tan sonra şirketin CEO'su Murat Bey'le de görüşmem gerekti. "Ben daha fazla meşgul etmeyeyim seni, Araf'a gideyim." derken kapıyı işaret ettim. Başak gülümseyerek başıyla onayladığında çıktım.

 

Araf'la bana bir kahve alsam iyi olurdu, yanına gidince Selin'den isteyeceğine emindim. O kadar işi arasında bunu da çıkarmamalıydım kıza. Kahve bölümüne giderken Selin'i masasında görünce onun yanına ilerledim. "Selin." dediğimde beni bulan gözleri bende sabit kalmayıp bir yerlerde geziyordu, gerilmişti. "İyi misin?"

 

"Şey, iyiyim Nevra, Nevra Hanım..."

 

Hanım kelimesini kaldırmışken yeniden eklemesi yüzünden bakışlarım üzerinde biraz fazla kalsa da sonunda nedenini anlamıştım. Araf'ın sabahki hareketi yayılmış, doğru bir dedikodu olarak çıkmıştı. Gülümsedim, "Tavrını anladım sanırım, ama öncesinde beraberliğimizi bilmiyorken nasılsan aynı şekilde devam et lütfen."

 

Anlayarak direkt konuya girmem şaşırtmıştı, "Şey, ben, yeni olduğunu düşününce,"

 

"Hayır Selin, hem yeni olsa da değişen bir şey olmaz. Lütfen, sadece Nevra. Ay neyse!" diye birden yükselmem irkilmesene sebep oldu. Gülerek devam ettim, "Kahve alacağım, sen de ister mis- istersin. Sütlü köpüklü?" dediğimde samimiyetime şaşırsa da kendine gelip gülümseyerek başıyla onayladı. Giderken asansör sesini duydum. Geçen gün gördüğüm kadın gelmişti.

 

Mutfağa giderken çantamdan bir karpuz-çilekli sakız çıkararak ağzıma attım. Kahve bölümüne geldiğimde Araf'ın fincanlarına iki Türk kahvesi bir de Selin'in olduğunu düşündüğüm üzerinde s yazan kupaya sütlü köpüklü yaptım. Dört makine vardı burada. Üst katta bulunan Araf ve bu katta bulunan CEO, müdür yardımcılarına özeldi bunlar. Bardakları tepsiye koyarken biri içeri girmişti, tepsiyi almadan önce başımı yan çevirip girene baktım.

 

Bu geçen gördüğüm Nermin Hanım'dı. Bu kata gelip durması onun yetkili biri olduğunu gösteriyordu ama müdür yardımcısı ve CEO'sunu tanıyordum, öyle biri değildi. Hiç gözüm tutmamıştı diyeceğim ama kesin iyi biri çıkacaktı. Benim gözümün tutmadıkları hep çok iyi çıkardı, bu konuda bok gibiydim. İlk gördüğümde Başak da sinir bozucu gelmişti.

 

"Nevra!" diyerek yüksek sesle ve gülümseyerek yaklaştı. İçimden geçenleri saklamakta hiç iyi olmazdım, sevmediysem direkt yüzüme yansırdı o ekşilik. "Nermin Hanım?"

 

"Nasılsın görüşmeyeli?"

 

Soruya bak, sanarsın hiç ayrılmayan götle don gibiyiz. Ömrümüzde bir kere tesadüfen karşılaştık.

 

"Teşekkürler, siz?"

 

"Ben de iyiyim ne olsun, Araf'la nasıl gidiyor?"

 

Araf? Bey? Araf mı dedi o patronuna? Gözümün tutmaması normalmiş, sevindim ilk defa haklı çıkmama. "Kusura bakmayın, acelem var, gitmem gerek." diyerek tepsiyi alıp kapıya yöneldim. Arkamdan seslendi, "Bir ara gel, kaynaşalım."

 

Ben sana bir kaynaştırırım... sakin ol Nevra. Yaşına başına bakmıyor oynak karı. Sakin. Göz devirip çıktım.

 

Selin'in masasına ilerleyip tepsideki kahvesini uzattım. "Teşekkür ederim."

 

"Rica ederim, Araf Bey odasında mı?" diye sorduğumda bey dememe takılmış olacak ki duraksadı. "Mesai saatleri içerisinde hâlâ patronum." diyerek gülümsedim. O da karşılık vererek "Evet, odasında." dedi. Cevabı aldığımda basamaklara ilerleyerek odasına gittim.

Kapıyı açtığımda çatık kaşlarıyla kalkan yüzü beni görünce normale döndü. "Güzelim?" diyerek ayaklandı. Kapıyı kapatıp masasına gittim, tepsiyi koyup ona yöneldim. Beni de kendisi gibi temas bağımlısı yapmıştı, ona dokunmadan duramıyordum. Yanına gidip ellerimizi birleştirdim. "Kahve içeriz dedim..."

"Neden zahmet ettin, sekretere söyleseydin."

Kaşlarımı çattım, çenesini sıkarak konuştum, "Onun adı Selin, sekreter değil Araf."

Sırıttı, işaret parmağıyla şakağına dokundu. "Senden başka isim yok burada, Gece'm." Kahkahamı tutamayıp güldüm. Manyaktı bu çocuk, Facebook'tan sözler falan mı aratıyordu?

Gülüşümü izlemeyi sevdiğine emindim, her güldüğümde ellerini belime dolayıp izliyordu. Yine belimi bulurken benim de ellerim boynunu buldu, alt dudağımı dişlerim arasına alıp gözlerimi kıstım. Yüzümü yüzüne yaklaştırarak "Ofis fante-" diyememiştim çünkü bir anda kapı açılmıştı. Araf'ı iterek geri çekildiğimde "Ay! Kapıyı çalmayı unuttum kusura bakmayın," diye bir ses işittim. Tanıdık bir ses.

Araf'ın çatık kaşlarını kopyalayan kaşlarıma ek olarak gözlerim dehşetle açılmıştı. Gelen kişi Nermin'di ve üstelik geri çıkmamış kapıyı kapatarak içeri girmişti. Utanacak değildim, sevgilimdi. Aksine onun bu yaptığı terbiyesizlik için utanması gerekirdi. Neyse ki böyle şeylere Araf'ın tahammülü yoktu. Şimdi iyi anlıyordum onu.

"Önemli bir konu için gelmiştim de, rahatsız etmiyorum değil mi?"

Araf'ın kasılan sadece vücudu değil çene hattı da dahildi. Fazla sinirlendiği belli oluyordu. Bu kadını kovabilirdi, engel olmazdım. Sinirimi bozmuştu. "Nermin Hanım, bir daha kapıyı çalmadan girerseniz iyi sonuçlarla karşılaşacağınızı sanmıyorum. Çıkın şimdi."

"Ama-"

"Yinelemeyeceğim."

Kadın şaşkın ifadesiyle birlikte yol almıştı. Aptal mıydı taklit mi yapıyordu? Neye şaşırmıştı, ben şahsen bu kadarıyla yetinmesine şaşırmıştım. Kovar diye bekliyordum. Kapıyı kapattığında çatık kaşlarımla Araf'a döndüm. "Kahve vakasından sonra, kovarsın sanmıştım?"

Araf anlamayan gözlerle baktı, "Nasıl?"

"Ayşe miydi, Aslı mıydı neydiyse kızın ismi Selin'in yerine kahve getirdi diye kovan sen, bu kadının yaptığı bu terbiyesizliğe sadece çıkınla mı yetindin Araf?" Sesim biraz yüksek çıkmıştı. Ama sinirlenmiştim, madem acımadan önüne geleni kovuyordu asıl böyle hak edenleri kovmalıydı!

Sinirlendiğimi anlamış olacak ki öncesinde oturmamızı istedi, "Güzelim gel," diyerek bir eliyle beni bir eliyle tepsiyi alarak çalışma masasının arkasındaki oturma grubuna ilerledi. Temas etmemesi için önden önden giderek koltuğa oturdum. Yanıma oturarak kolunu arkaya yerleştirdi ve bana döndü. "Öncelikle bahsettiğin çalışanı bir kahve yüzünden çıkarmadım. Yanlış düşünceleri olduğu için işine son verdim."

Açıklama yapma gereği gördüğü için hoşuma gitti, ben de ona döndüm. "Ne gibi?"

"Boş ver güzelim, ama bunu bil; basit bir şey için insanların ekmeğiyle oynayacak değilim."

"Ama benim kulağıma böyle geldiyse o yüzden sanıyordur herkes. Yani, umrunda değildir ama."

"Aynen öyle."

"Neydi ki asıl sorun?"

"İlla merak edip öğreneceksin değil mi?" Kollarını bana sardı, "Şöyle huzurla, sakince oturamayacağız." Gülümseyerek kollarından çıkıp dilimin ucuyla cıkladım. "Hayır, oturamayacağız. Anlatsana hadi."

"Bir kahve ve sekretere yardım amaçlı biri değildi."

Kaşlarımı çattım, en açıklayıcı cümlesi bu muydu? Pek de anlamış değildim. Üzerinde düşündüm. Yardım amaçlı biri değildi, kahve, yanlış düşünceler... birleştirdiğim kelimelerle gözlerim açıldı, "Yuh ama!.." gözlerimi kıstım, yüzüm buruşmuştu istemsizce, "Yelloza bak sen."

Araf dediğime şaşırarak "Ne?" derken gülmüştü. "Bu ne ki? Daha ne küfürler saydırırdım da dua etsin sen yanımdasın."

"Bak sen... ağzı bozuk küçük bir hanımefendi mi benim sevgilim?"

"Ya," diye çıkışarak alt tarafını gösterdim. "Aç küçüğü orana de sen!" dediğimde kahkahası tüm odayı doyurmuştu. Alt dudağını ısırarak sırıttı. "Tanıdık geldi bu sahne."

Anladığım şeyle gözlerim açılırken omzuna vurdum, "Ha bir de elin şırfıntısıyla yaşadığını mı hatırlıyorsun benimle?!"

Bu halim onu eğlendirir gibi gülmemek için zorluyordu kendisini, "Şırfıntı demesek yalnız, gayet hoş bir-" cümlesini tamamlamasına izin vermeden karnına geçirdiğim dirseğimle birlikte "Ah," diye bir nida kaçarken ağzından, ayaklandım. Ayaklanmamla yanına çekilmem bir oldu. "Güzelim sakin!"

"Sensin sakin, git şuradan, yanımda salak salak-"

"Seninle olan bir anı Gece'm." dediğinde duraksadım. "Anlamadım?"

Tekrar sırıtışı dudaklarını buldu, "Hani hatırlamadığın bir gece var ya, soruyordun."

"Evet?"

"Sana küçük hanım dediğimde o gün de aynı şeyi söylemiştin." diyerek tekrar güldü. Ben de gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım, sarhoşken de güzel sokuyormuşum laf, aferin bana.

Kendimi beğenmiş bir yüz ifadesiyle perçemimi kulağım ardına aldım. "Oh, doğru demişim."

Yüzüme yaklaşıp ortamı sakinleştirdi. "Emin misin?" diyerek dudaklarıma kaydı bakışları. "Küçük olmadığını gösterebilirim."

Dudaklarımı aralayarak ben de bakışlarımı onunkilere yönelttim. "Çok isterim," sırıtışım yüzüme yerleşti, "Ama şirketteyiz." diyerek yüzüne üfleyip geri kaçtım.

Gülümsemesine tezat kaşları çatıldı, "Sakız mı var yine ağzında?" Başımla onayladığımda kolumdan tutarak üzerine çekti, "O zaman ö püşmeliyiz."

"Hayır Araf! İş yerindeyiz, olmaz." diyerek geri çekilmeye çalıştım. "Ofis fantezisi diyen ben-" Sözünü kesip gülerek, "Şakaydı!" dedim. Toparlanıp elimi omzuna yerleştirdim ve ona döndüm. "O kadın?"

"Nermin Hanım?"

"Evet."

"Yengem," dediğinde şoka girdim. "Amcamın eşi, burada çalışıyor, daha önce böyle bir yanlışı olmamıştı. Ben de şaşırdım."

"Yengen mi?"

"Evet."

"Bana bunu neden daha önce söylemedin Araf?!" Kadına oynak falan demiştim, iyi ki içimden söylemişim. Göz analizimi de s*keyim, insanlar hakkında yanılmadığım gün hayatı çözeceğim sanırım.

"Bilmem, konusu açılmadı."

"Kadına benimle konuşmak istiyor diye surat ekşittim bir de, kesin ilişkimizi duyduğu için öyle yakın davranmak istedi. Yanlış anladım."

"Sorun olmaz güzelim, bir şey söylerse gereken cevabı alır. Bu yaptığı için de gereken uyarıyı alacak."

"Saçmalama Araf, o senin yengen."

"Babam bile olsa odama öylece giremez," perçemlerime gitti eli "Sevgilime söz söyleyemez."

Kahveler soğumuştu, içememiştik de. Hızlıca dudağına bir öpücük bırakıp ayaklandım, "Ben gideyim, Murat Bey'le görüşeceğim." dediğimde bileğimden tutarak durdurdu. "Devam etmeme konusunda emin misin?"

Şu konu, arabada sonra konuşuruz diyerek ertelemiştik. Tekrar yanında yer ettim. "Evet, sıkılırım demiştim."

"Sıkıldın mı?"

"Biraz, evden çalışmak benim için daha güzel."

"Peki, ne zaman istersen teklif geçerli."

"Sizin anlaşmalı olduğunuz büro yok mu?"

"Evet, var."

Neden sormuştum bu soruyu bilmiyorum, öylesine boş yapmıştım. "İyi bari." dediğimde nefesini vererek güldü. Dudaklarını ıslattı, "Öpücüğün devamı yok mu?" Dilimin ucuyla cıklarken uzaklaştım.

"Bye..."

 

 

———

Toplantı sonrası Başak'la odasına geçmiş biraz oyalanmıştım. Araf çıkarken haber vermemi söylemişti ama işlerini aksatması sinirimi bozuyordu, haber vermeyecektim.

Başak'la vedalaşıp asansöre bindim, sakız paketinden bir sakız attım ağzıma. Aşağı indiğimde birkaç göz beni bulmuştu, normaldi. Şirket çıkışına yöneldiğimde geçen gece Yağmur'un tanıştırdığı Kıvanç'ın abisi içeri giriyordu. Araf'ın da yakın arkadaşı olduğu için burada karşılaşmamız şaşırtmamıştı. Göz göze geldiğimizde bedenlerimiz yaklaşırken ismimle seslendi.

"Nevra Gece Şah..."

Biliyordum ama hatırlamazlıktan geldim, bu adam bana Yunus'tan bile daha kötü bir izlenim veriyordu. Çok katı ve irite edici bir tipti. İnsanları analiz etmekte hiç iyi değildim evet, her defasında bunu daha iyi anlıyordum ama bu adamın bir pislik olduğuna emindim. Hiç ısınamamıştım.

"Siz," bir gözümü yumarken burnumu buruşturdum, "Üzgünüm hatırlayamadım?"

Nefesini vererek dalgaya alır gibi gülmüştü. Bilerek yaptığımı anlamıştı. "Timur... Timur Kinsin. Her gece bulunduğun mekanın sahibi."

Sözde laf sokuyordu, aptal. Gülümsedim, "Her gece? Desenize benimle işliyor mekanınız."

Kahkahası tüm koridoru sarmıştı, neredeyse tüm gözler bizi bulmuştu. Gülüşünü yarım bırakırken bir anda kaya gibi olan yüzüyle irkilerek geriledim. Manyak bir bipolardı sanki. Gözlerini kıstı, "Senin ne işin var burada?"

"Çalıştığım bir yerde bu soruyu duymak garip oldu."

Kaşları çatıldı, gergin olan bedeni daha da gerilmiş gibiydi. "Seni hiç gözüm tutmadı," dedi. "Dikkat et." diye de ekledi.

"Ha," üzerimi süzdü, bakışları kıyafetlerimde oyalandıktan sonra etrafa bakış attı. "Sadece şımarıklar kurallara karşı gelir."

'Sana nasıl gelinirse öyle git, karşılığını vermekten çekinme.'

Buradaki kıyafet kuralından bahsediyordu. Bu söz hakkını nereden buluyordu da benimle böyle konuşabiliyordu? Hadsizin tekiydi. Böylelerini görmezden gelemiyordum. Madem sinir etmek istiyordu, onunla onun ağzından konuşurdum.

Onu taklit ederek takım elbisesini süzdüm, yapmacık bir gülümseme ekledim yüzüme. "Ya da tasmalı bir köpek gibi kurallara bağlı kalmak istemeyenler?"

Sözümle birlikte, gözlerinin rengi siyah değilmiş gibi zifiri karanlığa bürünmüştü. Bir adım attı üzerime. Dik başlılığımı ve restine rest ile karşılık verebildiğimi anlaması için gerilemedim. Korkak değildim, ondan korkacak hiç değildim. Dik dik baktı gözlerimin içine, "İyi günler Nevra Gece, iyi günler..."

Benden karşılık beklemeden uzaklaşıp asansöre binmişti. Arkasından bakarken sinirlerim bozulmuştu. Aptal. Bir de pişkin pişkin iyi günler diyor, Araf bununla nasıl dost olabiliyor anlamadım...

Araf?

Gözlerim kısıldı, kesinlikle arkamdan dedikodumu yapacağına eminim. Yanımda yapsın yiyorsa. Ayrıca Araf da bana nasıl davrandığını görse iyi olurdu, gereken cevabı verdiğinde surat ifadesini görmekten haz duyardım.

Adımlarımı çıkışın tersine doğru atıp asansörün gelmesini bekledim. O derin dondurucu herif içindeydi, buz kesmiştir şimdi içerisi.

Nihayet geldiğinde binip son düğmeye bastım, kata geldiğimde Selin'in yerinde olmadığını gördüm. Kahve için mutfağa gitmişti büyük ihtimalle. Araf'ın odasına yönelip kapıyı açtım, bakışlarım önce masasında sonra oturma grubunda gezindi, oturuyorlardı. Araf'la göz göze geldik.

"Güzelim." diyerek ayaklandığında Timur'un bakışları da bana döndü. Kapıyı kapatıp içeri girdim, kulbu tutuyordum. "Müsait değilsin sanırım?" dediğimde gülümsedi. "Gelebilirsin."

Yanına adımladığımda Timur'un kısılmış, itici bakışları üzerimdeydi. Ayakta olan Araf'ın beline sarıldım. Onun yakın arkadaşıysa benim de sevgilimdi, bana daha da yakındı. Kıskanç biriydim, kıskanç ve paylaşmayı sevmeyen. Nispetime gözlerini deviren Timur'dan bakışlarımı alıp Araf'ın göğsünde olan başımı kaldırdım ve yüzüne baktım. "Çıkıyordum, haber vereyim dedim." Yalandı, bunu Timur da anlamıştı. Haber vermeyecektim fakat gıcık olmuştum şu herife.

Alnıma dudaklarını bastırıp "Birazdan çıkalım istersen?" diyerek bakışlarını arkadaşına çevirdi. Timur da ayağa kalktı. Ben de ondan ayrılıp Timur'a baktım. Ekşiyen yüzümü kontrol etmekte güçlük çekiyordum. "Timur, arkadaşım, bahsetmiştim." dediğinde baş selamı verdi.

Sahte bir gülümseme de olsa yüzüme yerleştirip karşılık verdim. Elimi uzattığımda Araf'a baktı, sonrasında karşılık verirken ondan önce davranıp konuştum. "Evet, hatırlıyorum. Biz tanışmıştık zaten, biraz önce de çıkışta denk geldik." Yerlerimize geçerken Araf sorarcasına konuştu. "Çıkışta?"

Kendi bacağına sıkmak deyimini şimdi anlıyordum, sıkmamış koparmıştım resmen.

Timur sırıtıp "Yalancının mumu yatsıya..." diye mırıldandığında kısılan gözlerimi ondan çekip Araf'a baktım.

"Çok işin var diye bölmek istememiştim, arkadaşını görünce işinin bittiğini düşündüm o yüzden haber vereyim dedim." Doğru olmasa da yalan da sayılmazdı bence. Aramıza giren kara kedi sinirimi bozmaktan geri kalmıyordu. Kara demek saçma olur gerçi, sarı çiyanın tekiydi. Nefesini vererek histerik bir gülüş sergiledi. Araf ise çıkışıma takılmıştı, canının sıkıldığına dair bir nefes alışverişi yapmıştı.

"Sekreterin haber verdiğinden bahsetmiştim, yine de öncesinde senden duymak daha güzel olur Gece'm. Lütfen." Sesi uyarır tondaydı. Karşımdaki adam anlaşmazlığımızdan keyif alacak biriydi, uzatmadım bu yüzden. "Tamam sevgilim, senin içindi, bir daha olmaz." diyerek Timur'a çevirdim bakışlarımı ama Araf'aydı sorum,"İş konuşacaksanız çıkabilirim?"

Anında araya girmişti, "Evet."

Gözlerimi kıstım, "Sana mı sordum?" Araf'ın kaşları ne olduğunu anlarcasına çatılmıştı. Sesi uyarıcı tonda olduğu için kelimesini yumuşak seçmişti, dengelemek adına. "Gece'm."

"Üzgünüm," Timur'a yandan bir bakış atıp gözlerimi devirdim, "Arkadaşına pek ısınamadım."

Sırıtarak konuştu Timur, "Duygularımızın karşılıklı olmasına sevindim."

"Bense seninle aynı duyguları paylaşmaktan hiç hoşnut olmadım." dediğimde duraksadı.

"Kendisini zeki sanan aptallardan hiç hoşlanmam." Bana aptal mı demişti bu sarı çiyan?

Araf'ın "Timur!" demesiyle üstüne atılacakken benim ismimi de duymam duraksattı, bir de elleri. "Nevra!"

Araf'la değildi konuşmamız, karşılıklı atışıyorduk.

"Araf, sevgiline aptal diyen hödüklerle arkadaş olacağını düşünmezdim." Kelimelerimi seçmememe karşı Timur biraz daha seçici ve sakindi. "Araf, çalışanlarına tasmalı köpek diyerek hakaret eden birileriyle çalışacağını düşünmezdim."

Ağzım aralandı. Beni ispiyonluyordu şerefsiz adi pislik herif. Üstelik sevgilisi olarak görmüyor, çalışan diye bahsediyordu.

"Normal insanlara hakaret etmem. Üstüne alınması gereken kişinin alınmaması ne kadar üzücü." Araf tekrar araya girdi. "Nevra lütfen,"

"Alıp veremediğinizin ne olduğunu anlayabiliyorum ama bu-" cümlesini tamamlayamadan kapı çalmıştı. "Gir!" Onun da gerildiği belliydi.

Kapı açıldığında elinde kahvelerle Selin içeri girdi. Toparlanıp Araf'tan biraz uzaklaştım, kahve ve çay vardı, orta sehpaya koyup beni buldu gözleri. "Nevra Hanım-"

"Nevra. Nevra, Selin." Araf'a değdirip tekrar ona çevirdim bakışlarımı, "Araf'ın yanında da olsam lütfen, en başta konuştuğumuz gibi."

Başıyla onayladı, "Kahve ister misiniz?" Onaylasa da sizli konuşmaya devam etmesi Araf'ın yanında bunu yapamayacağını söylüyordu. Gerçi onun yanında sizli bizli konuşuluyordu, bu yüzdendi büyük ihtimalle bu tavrı. "Teşekkür ederim."

Selin çıkarken Timur girdi söze, "Büyükbaşların sana yapılanı yarı hak sayması Fatih p*çini cozutturdu."

Direkt konuya girmesi beni şaşırtmıştı. Araf'ı şaşırtmasa da germişti, bana baktı. Omuz silkip oturduğum yerde geri yaslandım, 'ben burada yokmuşum gibi davranın' der gibi. İnat olduğumu biliyordu, merak etmiştim, çıkmazdım.

"Rahat ol, ben de bunu istiyordum."

"Nasıl yani?"

"Hep böyle gideceğini sanıyor. Soğuk savaş maddelerindeki açıklar çok fazla, tek bir haksız adımında düşecek."

"Düşmeden önce soğuk savaşı sıcağa çevirebilir Araf. Bunun için uğraşıyor zaten *bne."

"Uğraşsın, bizde açık yakalayamaz."

"Toplantıyı yarım bırakıp çıktın," gözleri bana değdi, "Nedenini araştırıyor. Çoktan öğrenmiştir bile."

Araf'ın çenesi kasılmıştı. "Hiçbir s*k*m yapamaz-" Timur sözünü böldü. "Dikkatini dağıtabilir."

Büyükbaş, toplantı, adım, Fatih... neyden bahsediyorlardı bunlar? Büyükbaş nedir, kurbanlık mı seçiyorlar be?

Bu düşünceme gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım, Yağmur olsaydı fena gülerdik. Ama ortam hiç uygun değildi.

"Dağıtabileceği bir açık olmayacak, her şey kontrolümde."

"Umarım kardeşim, o kontrolün bozulmasın."

Aralarında imalıca konuşuyorlardı, üstü kapalıydı ama sadece benim açımdan. Onlar çok açıkmış gibi anlıyorlardı her cümlelerini.

"Sen KinshIn'ın güvenliğini artır, Emir'e de söyle galerilere alınan yeni elemanlar sıkı denetimden geçsin. Müşterilerin parmak izi eksiksiz olsun. Büyük oynuyorum diye gösterip köşeden çıkacak, o kancık Fikret de yarım koltuktan düşmek üzere, onunla ilgileniyorum şu an."

"Fikret düşerse Fatih kalamaz zaten. Dosya iyi gidiyor ama çok yavaş. Ah ulan şu soğuk savaş olmayacaktı, hafriyat çalışması yapacaktık analarının a-" gözlerim açılırken dudağımı ısırdım. Araf, Timur'u bölmüştü ama ne diyeceğini biliyordum. Bu küfrü Yağmur'la duyduğumuzda şok olmuştuk. Yunus'un ettiklerinden sonra bunlar hafifti bence.

Araf kolunu arkama atarak koltuğun arkasına yasladı, benim de yanlarında olduğum daha fazla açığa çıkmıştı. "Büyükbaş ne oluyor? Kurbanlık öküz gibi." Ortaya sorduğum bu soruda Araf kahkaha atarken Timur gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. "Sonra anlatırım güzelim."

"Kabul etseydin hepsi harbi kurbanlık gibi olacaktı da..." sitem eder gibi söylemişti Timur bunu, Araf'a.

"Neyi kabul etsen?"

"Sen de ne meraklısın anasını," Tam ağzımı açmış cevap verecekken Araf araya girdi, "Sevgilim olarak bu hakkı var kardeşim."

Ellerimi göğsümde birleştirirken Araf'a yakınlaştım, tek kaşımı 'gördün mü kes sesini' der gibi havaya kaldırmıştım. Gibi değil öyle yapmalıydı pislik herif. Bana bakmasa da keyif alıyordum yüz ifademden.

"Diğer *r*spu evladını hâlâ çözemedik, hiçbir yol hiçbir yere çıkmıyor. Ne yapacağız?" Timur, Yağmur ve ben gibi diline dikkat eden biri değildi.

"Emir'lik bir durum yoksa sorun yok, hallederiz."

"Bizle alakası olmadığını söylemiştin, direkt senlik bir mevzu. Yurtaltı'ndan değilse, daha sıkıntı biliyorsun." Timur bunu söylediğinde Araf'ın göğsü şişmiş derin bir nefes almıştı. Arkadaki eli saçlarımı buldu.

"Öyleyse tek hamleyle yetinmez, üst üste geldiğinde açık verecek. Bekleyelim."

"Yurtaltı ne?" Sorduğum soruyla Araf'ın bakışları beni buldu. Yüzümde gezinen gözleri düşünceli bakıyordu. Bu sırada Timur'un telefonu çaldı, açıp balkona doğru ilerledi. "Ne sıkıntısı? Ne olduğunu anlatacaksın de mi?"

"Boş işler güzelim, dahil olmanı istemiyorum."

"Boş işlerle ilgilenmediğinizi duymuştum beyefendi. Hem burnumu sokmazsam olmaz, meraklıyımdır." Gülerek burnunu burnuma sürttü. Timur'un adımları buraya gelirken "Çıkmam gerekiyor, akşama görüşürüz." dediğinde araya girdim. Sinirini bozmak zevkliydi sarı çiyanın. "Görüşemezsiniz."

İkisinin de 'anlamadım' anlamlı kaşları çatık bakışları bana döndüğünde gülümsedim, "Yani akşam biz buluşacağız, sen bekleyedur."

Timur gözlerini devirirken Araf sırıtıyordu. Başıyla onayladığında pek ciddiye aldığı söylenemezdi beni. Madem öyle, akşam anca kök salardı beklemekten, Araf'ı iki dokunarak ayartmak kolaydı.

Araf da ayaklandığında, ayaküstü birkaç şey daha konuşup vedalaştılar. Yanıma gelip oturdu ve beni kendisine çekti. Boynuma yüzünü gömdüğü için boğuktu sesi, "Birkaç dosya var, halledeyim çıkalım, olur mu bebeğim?"

Başımla onayladım, merak ettiğim şeylerin cevabını almalıydım. "Senlik olan mevzu ne?"

Sorumla derin bir nefes aldı, parfümümü beğenip beğenmediğini merak etmiştim, bunu da bir ara sormalıydım. Geri çekilip yüzümde gezdirdi bakışlarını, bu bakışı her attığında hoş bir cümlenin geleceğini anlıyordum artık. "Benim tek mevzum sensin."

Gülümsemem daha fazla büyümesin diye dudaklarımı ıslattım, ellerim omuzlarındaydı. Bir omzundaki elimi kaydırarak göğsüne indirdim. "Konuyu değiştirme, anlatmadan şurdan şuraya gitmem."

"Emin misin?" Haylaz bakışı gitmemem konusunda şüpheye düşürmüştü. Geçen günkü kucak vakasını burada yaşamak... pekâlâ hoşuma gidebilirdi ama onunla ilgili her şeyi de bilmek istiyordum. "Tamam tamam, şakaydı. Ama ben seninle ilgili her şeyi bilmek istiyorum," omuz silktim, "Ayrıca dahil oldum bile. Hadi, dökül aslanım."

Bu tavrıma gülerken burnumu sıkıştırdı. Burnumla alıp veremediği neydi acaba? "İşlerin güvenliği için kurulan bir," duraksamıştı, doğru kelimeyi arar gibi, "Birlik. Özel sektörün kalbi denebilir."

"Birlik? Amaç ne?"

"Ülkenin sayılı iş adamları seçilerek bu birlikte koltuk sahibi oluyorlar bebeğim. Girdi çıktıların denetimi ve usülsüzlükler için toplanan bir örgüt denebilir."

"Sen üyesi falan mısın?"

Sorum mu komik gelmişti sorma şeklim mi anlayamadım ama sırıttı, "Sayılır güzelim," perçemlerimle oynamayı seviyordu, geriye attı. "Ayrıca," diyerek gözlerime baktı, "Çalışanların iş yerinde sana hanım diye hitap etmesine izin ver, buna Nermin Hanım da dahil. Bu müsamahayı gösterdiğinde sınırlarını aşabilirler."

"Selin öyle bir kız değil Araf."

"Olsun."

"Peki aşkım." dediğimde bakışları dudaklarıma kayıp tekrar gözlerimi buldu. dudaklarını ıslatıp başını iki yana salladı, "Dayanılmazsın." diyerek dudaklarımızı birleştirdi. "İşimi bitireyim, çıkalım."

"Olur."

———

Arabaya bindiğimde söylendim, sabah fark etmemiştim. "Bu koltuğun ayarı neden hep bozuluyor?"

Sırıttı, "Sence?"

"Araf! Bu şakalardan hiç hoşlanmıyorum, sinirlenirsem elimin tersindesin."

Bu hoyrat hallerime alışık değildi ama alışmalıydı, ben ağzımı tutamazdım. Şaşırsa da dalgaya aldı, ellerini kaldırarak "Sevgilimden dayak mı yiyeceğim? Racona ters." dedi. Gülerek gözlerimi devirdim. Devam etti, "Bazen ben, bazen Yunus geçiyor."

"Yunus'un insan olduğundan şüphelenmiyor değilim, fazla iri."

Sıcak olan yüz ifadesi düzleşmişti, "Sen milleti mi inceliyorsun?"

Şaşırma sırası bendeydi sanırım. "Oha aşkım abartma, yanındaki adamı bilmeyecek miyim?"

Göz devirerek "Olsun." dedi. İltifat dahi etmemiş, sadece iri demiştim. Kesinlikle çok kıskanç biri olmalıydı. Egoistliğinden anlamalıydım. "Telefonun nerede?" diye sorduğumda yanımda bulunan telefonu görmemem komiğime gitti. Alıp bana uzattı. Elinden telefonu almadan önce araba kullanmasına engel olmadan biraz kendime çektim, yanağına ve dudağının kenarına birkaç öpücük bıraktım. Şarkı açmak bahanesiyle aldığım telefonunu tereddüt etmeden vermesi hoşuma gitmişti, bir de kıskançlığını dindirmek istedim. Yüzünü çevirip bir öpücük bıraktım.

"Nereye gidiyoruz?"

"Acıktın mı?"

"Çok değil, biraz sonra acıkırım."

"Güzel..." diyerek sürmeye devam etti. Üstelemedim, gidince görürdüm. Ayrıca her şeyi önceden düşünmesi ve planı yapması hoşuma gidiyordu. Ne ara, ne zaman düşünüyor da her şeyi ayarlıyordu bilmiyordum ama adımlarınızı hiç düşünmeden attığınız biri olunca yanınızda, huzurlu ve güvende hissediyormuşsunuz. Araf böyleydi ve benim sevgilimdi. Benimdi. Bunu düşünmek keyfimi yerine getirirken gülümsedim...

Geldiğimiz yer neresiydi bilmiyordum, sadece Araf'ın evine giden bir yolda olduğunu anlamıştım. Elini tutup ona ayak uydurarak takip ettim. İçeri girdiğimizde biri bizi bekliyordu. Araf'a elini uzattı, "Araf, hoş geldiniz."

"Yunus uğradı mı?"

"Uğradı uğradı da şaşırdım." Arkadaşıydı sanırım, yarım bir gülüş sergiledi Araf. "Nevra," diyerek bana döndü. Adamın gözleri beni buldu, "Yiğit, merkezin sahibi." diyerek bana adamı tanıttı. Merkez dediği bulunduğumuz yerdi sanırım. Etrafta sporla ilgili afişler vardı, bir spor merkeziydi. Fazla büyük bir yere benziyordu. Yiğit ismini ise ilk defa duyuyordum ondan, daha önce bahsetmemişti. Pek yakın değillerdi sanırım.

Yiğit başını memnun oldum anlamında aşağı doğru oynatırken gülümsedi. Ben de "Memnun oldum." diyerek karşılık verdim. Yeni tanıştıkları biriyle el selamı yapmıyorlardı sanırım, Timur da yapmamıştı. "Araf genelde yalnız sever spor yapmayı, şaşkınlığımın kusuruna bakma lütfen Nevra." dediğinde Araf'ın eli belimi buldu. Gülümseyerek "Sorun değil, bana da sürpriz oldu." dedim. Araf'a dönerek farklı bir konuya girdi. "Arka arsayı aldım sonunda, yakında golf sahası açılışı yapacağım. Bakarsın fikrin değişir?"

Araf güldü, "Hadi oradan, hayatta değişmez."

"Kardeşim ben de oynuyorum ama bak," diyerek yüzük parmağını gösterdi, fark etmemiştim, bir yüzüğü vardı. "Hâlâ karım var." Neye güldüklerini anlamamıştım, muhtemelen Araf golf oynamıyordu ve bununla ilgiliydi, Araf başıyla git işareti yapmıştı. "Yürü git işine Yiğit."

"Gidiyorum gidiyorum, tutmayayım sizi daha fazla. İyi eğlenceler." dediğinde Araf başıyla onaylarken ben teşekkür etmiştim. Beni sola yönlendirerek merdivenlere çekti. İnerken "Golf oynamamanın bir nedeni mi var?" diye sordum. Nefesini vererek güldü, "Hayır, sevmiyorum."

"Neden komik geliyor bu peki?"

Kartla bir kapıyı açıp içeri yönlendirdi beni, kendi de girip kartı duvardaki bir bölmeye koydu. İçeriye girdiğimde büyük bir havuz vardı. Yanlarında şezlonglar ve bir şezlongta paket. "Bir ara g*y işi hayatta oynamam demiştim, hâlâ makarası döner."

Gülmemek için kendimi tutarken geldiğimiz yerin şaşkınlığı üzerimdeydi, birlikte yüzmeye mi getirmişti beni? "Yüzecek miyiz Araf?"

Sırıtarak bana geldi, belime kollarını dolayarak "Evet." dedi. "Her hafta ya yüzmeye gelirim ya da basketbola, futbola geliriz çocuklarla."

"Yalnız mı yüzersin?"

"Artık hayır." dediğinde gülümsedim. Kelimelerini çok güzel seçiyordu. Ellerimi boynuna dolayıp kaşlarımı çattım, "Bikinim yok..." diye hayıflanırken sırıttı ve arkayı işaret etti. İşaret ettiği yer şezlong üzerindeki paketti. Oraya adımlayıp açtığımda ikimiz için havlu, benim için bikini ve onun için bir şort olduğunu gördüm. "Yok artık! Ne ara düşündün?" Ona döndüğümde arkamdaydı. "Düşündüm işte bir ara, hoşuna gitti mi?"

"Deli misin?! Gitmez mi?" Gerçekten hayran kalıyordum ona, bunu bakışlarımla da belli ettim. "Nerede giyineceğim?"

Tek kaşını kaldırdı ve "Giyinmek için bir odaya ihtiyaç duyacağını düşünmedim?" dedi haylazca. Omzuna vurdum. "Araf!"

Sırıtarak saçlarımı geriye aldı, "Benden utanmaman gerektiğini söylemiştim."

Gözlerimi devirdim, "Senden utanmıyorum." Kameralara bakarak devam ettim, "Kameralar..."

Bana öyle bir bakış attı ki, sorusuyla eşdeğerdi bu bakış. "G*vat mıyım Nevra?" dediğinde kahkahamı tutamadım. "Kameralar kapalı."

Boynuna dolanan kollarımla gözlerimi kıstım, "Ya açıksa?" Sorumla yüzü ciddileşmişti, böyle şeylerin düşüncesinden bile hoşlanmadığı belliydi. "Benim olduğum yerde, tereddüte düşme güzel sevgilim." Kendinden emin tavırları baştan çıkarıcıydı.

"Pekâlâ, beni izlerken üstüme atlama da..."

Ayıplar bir bakış attı, "Seni izleyeceğimi mi düşünüyorsun?"

"Evet."

"Doğru düşünüyorsun bebeğim." Sırıtışı yüzündeydi, üzerimdeki büstiyeri çıkartırken "Hadi hadi, dön arkanı sen de çıkar." diyerek iteledim onu.

"Çıkarmama yardımcı olabilirsin?" Davetkâr ses tonu kabul ettirebilir cinstendi. Ama eğlenmeye gelmiştik, burada olmazdı. "Yemin ediyorum suyla buluştururum seni, yürü git herif." diyerek gülerken uzaklaştım ondan, birkaç şezlong uzakta değiştirdim üzerimi. Bikini tam olmuştu, bedenimi bilmesi güzeldi. Üzerini değiştirirken ona dalmıştım. Bayağı uzundu, boyu kaçtı acaba? Karın kasları diğer sporları yaptığını da gösteriyordu, sert göğsüne sarılınca yumuşacık hissiyat vermesi garipti, bacak ve kollarındaki kaslar dövmeleriyle uyumlu bir şekilde nasıl böyle güzel sergilenir diye sorguluyordum.

O şortunu giyerken yanına adımladım, kıyafetlerimizi havlulardan ayrı bir yere koymuştuk, ıslanmaması için. Omuzlarına bıraktım ellerimi, "Bunları nerede büyüttüğün belli oldu sevgilim bey..."

Sırıtışı yüzüne yerleşirken elleri tenimi buldu. Bir anda belimden tutarak beni kucağına almasını beklemediğim için ağzımdan küçük bir çığlık kaçtı, refleksle bacaklarımı beline doladım. "Ne yapıyorsun Araf? Düşeceğim!"

Minik öpücükler kondurarak ilerlemeye başladı, "Düşemezsin, seni hep korurum." diyerek devam etti. Konuşmak için yüzümü yana çevirdiğimde boynuma yöneldi ve havuz kenarında durdu. Dudaklarım kulağını buldu, "Tam öp bari..."

Yaptığım ve dediğim şeyin amacı baştan çıkarmaktı, havuza atlamak istemiyordum, sakince girebilirdik. Beni tutan elleri sıkılaştı ve öpmeye başladı. Onunla sonsuza kadar bu şekilde devam edebilirdim. İki zıt his bir aradaydı ve bunu nasıl yapabildiğini aklım almıyordu. Hem şehvet hem sevgi veriyordu.

Birkaç adım daha attı, havuza gireceğimizi anladım. Gözlerim kapalı ona daha çok sarılarak suya çarpmayı bekledim. Tenimin ve saçlarımın ıslandığını fark ettim. Kulaklarım hem onu öperken etraftan soyutlandığım hem de suyun altında olduğum için uğulduyordu. Nefesimi ayarlayamadığım için geri çekildim, su üstüne çıkarmıştı bizi. Sık nefesler alırken inip kalkan göğsüm ona çarpıyordu. "Araf..."

"Gece'm,"

———

Araf'ın arabasında bulduğum ıslak mendille göz altlarıma akan rimeli temizliyordum. "Yanında makyaj malzemeleri ve temizleme suyu da almalısın, senin yüzünden her an akan bir makyajla dolaşıyorum." Şakasına söylenmiştim. Boşta kalan sol elimi tuttu ve dudaklarına götürdü, "Dışarıda mı yemek istersin, evde mi yiyelim?"

Dudaklarım büzüldü, "Çok yorgunum ama bilemedim." dediğimde kararsızlığı uzatmadan "Eve gidiyoruz o zaman." dedi. Koltuğumu biraz geri yaslayıp telefonumla ilgilenmeye başladım. Havuzda çekildiğimiz fotoğrafları düzenliyordum. Araf pek sevmese de hep bir kadraj yakalıyordum, bazen de direkt fotoğraf çekilmemizi istiyordum, hayır diyemiyordu.

Bir bildirim gelmişti, araba servisinden. Arabanın eve ulaştığını ve teslim alındığını söylüyordu. Kaşlarım çatılırken oturduğum koltukta dikleştim. Araf bu halimi fark etmiş olacak ki sordu, "Ne oldu?" Tam cevap vereceğim sırada telefonu çaldı, Yunus arıyordu. Telefonu arabaya bağlı olduğu için ben de duyuyordum.

"Araf Bey, Nevra Hanım'ın arabası evine ulaştı." dediğinde ne olduğunu anlamlandırmaya çalıştım. Benim arabam ve bunlar ne alakaydı?

"Tamam Yunus, mekandan Yıldırım dosyasını al Timur'a götür. Emirhan da gelecek."

"Tamamdır efendim. Akşam gelemeyeceğinizi bildireyim mi?"

Bana bir bakış attı, tepki vermediğimde "Belli olmaz." dedi ve görüşmeyi sonlandırdı.

"Benim arabamla Yunus'un ilgisi ne? Teslim alındı bildirimi geldi biraz önce, ne alaka, pazartesi gelecekti?"

"Teslim edilmeden önce bizimkilere bakmalarını söyledim. Her servise güven olmaz." Onunla sohbet ederken bir ara arabalarla aramın iyi olmadığından ve her defasında bir sorun çıkardığımdan, arabamın varlığından ama serviste olduğundan bahsetmiştim. Unutmamış ve üzerine mi düşmüştü? Artık şaşırmıyordum, her defasında daha nereye taşıyabilir dedikçe bir üste taşıyordu zirvesini. Böylesine düşünceli bir adamla olmak, onun benim olması, her adımında beni düşünmesi...

"Benim imzam olmadan nasıl aldılar?" diye sorduğumda sadece sırıtmakla yetindi. Gözlerimi devirdim, "Desene para her kapıyı açar, her imzayı atar(!)" Dediğime gülmüştü, "Aynen öyle güzelim."

"Akşam gidecek misin? Gerçi akşam oldu zaten saat yediye geliyor." Baş parmağı bacağımı okşuyordu. Arabayı hep tek elle kullanıyor, diğer eli ya elimde ya bacağımda oluyordu. Ben böyle sürsem çarpışan arabalara dönerdi yollar.

"Sen nasıl istersen." dediğinde gitmemesini isteyecekken gelmiştik, arabayı durdurmuştu. Bu yüzden bölünse de konuşmamız eve girdiğimizde isteğimi anlardı.

O arabada birkaç kurcalama yaparken ben onu beklemeden inmiştim. Arabanın önünde durup gelmesini bekledim, geldiğinde beline sarılarak ilerledim. Bir kolu beni sarmalamıştı. İçimde huzur vardı, çok güzel geçmişti bugün. Onunla günlerim eğlenceli geçiyordu.

Göğsüne sarılmış kapıya doğru adımlarken başımı kaldırıp ona baktım, bakışlarını bana indirdi. Sorarcasına kırptığı gözü onu öyle tatlı ve çekici kılmıştı ki tutunmasam düşerdim. Gülümsememin daha çok büyümesine engel olmadım, sıkıca sardım onu. "Bugün çok güzeldi." Kapının önüne geldiğimizde durduk ve bana dönüp perçemlerimi geriye attı, alnımı öpmüştü. "Senle olan her gün öyle."

Çok şımartıyordu. Haddinden fazla. Bir gün beklentilerimi ucu bucağı olmayan yerlere taşıyacak gibi. Ama güzeldi şımarmak.

Kapı şifresini girdiğinde yeşil yandı, kulbunu tutup biraz beklemişti. Kilit açılma sesi duyunca içeriye girdik. Bunu sormaya hiç fırsatım olmamıştı, "Sence de fazla güvenlikli değil mi?"

Ceketini portmantoya asıp çantamı da koydu. Ayakkabılar yormuştu ama burada pandufum olmadığı için çıkaramıyordum. "Olması gerektiği kadar."

Salona ilerlerken sordum, "O kadar mı önemli ve ciddi işlerin?"

Gülümsedi, "O kadar güzelim." duraksayıp devam etti. "Direkt yemeğe geçelim istersen?"

"Olur, mutfakta mı yiyelim burada mı?"

"Esma Hanım mutfağa hazırlamıştır. Evde olması gerek."

"Sen gelince evde bulunmadığını söylemiştin?"

Mutfağa yönelmiştik. "Cuma günleri yüzmeden sonra yorgun olduğum için geç çıkar."

Girdiğimizde yemek masasının hazır olduğunu gördüm. Kiler kapısı açıktı ve içeriden sesler geliyordu. "Esma Hanım?" Araf seslendiğinde orta yaşlarda bir kadın içeriden çıkmış, kapıyı kapatmıştı. "Hoş geldiniz Araf Bey, kusura bakmayın duymadım geldiğinizi."

"Sorun değil." diyerek bana döndü. "Nevra," karşısındaki kadını işaret etti, "Esma Hanım, yardımcım." dediğinde elimi uzattım. "Memnun oldum."

Ellerini gösterdi, unlanmıştı. Bu yüzden karşılık verememiş, mahcupça "Ellerim kirli Nevra Hanım, ben de çok memnun oldum." demişti. Bu yaptığı düşünceli bir hareketti, kimi hiç düşünmeden karşılık verebilirdi. Gülümsediğim sırada telefonum çalmıştı, girişle yakın olan mutfaktan duyulan sesle Araf'a döndüm, "Ben bakıp geleyim."

Çantamdan çıkardığım telefonla Yağmur'un aradığını gördüm. Tamamen aklımdan çıkmıştı.

"Sonunda be kızım!"

"Yağmur?"

"Ay kaç kere aradım, öldün mü kaldın mı? Neredesin yahu, çıkmadın mı hâlâ işten?"

"Çıktım, çıktım..."

"Eee?"

"Şey, Araf'layım da..."

Histerik bir gülüş attı, "Anlaşıldı, unutulduk(!)"

"Hayır ya öyle değil!"

"Şaka yapıyorum be, cırlama hemen kankam. E ben çıkıyorum o zaman?"

Dün geceki halleri birkaç yıldır klasik olduğu için endişeli değildim. Yine de sormak istedim, "İyisin değil mi?"

"İyiyim canikom her zaman ki ben işte. Yine saçma sapan şeyler geveledim mi?"

"Hayır, yorgundun zaten. Uyudun hemen."

"Neyse neyse, tutmayayım ben seni. İyi eğlenceler mi diyeyim artık yoksa geceye mi saklansın o iyiler bilemedim..." cümlelerindeki şırfıntılı imalar sesine de yansımıştı. "Ben direkt eve geçiyorum, anahtarını unutmadın değil mi?" dediğinde çantamı karıştırdım. "Hayır, çantamda. Çık sen, görüşürüz canım benim."

"Öptüüm..." diyerek kapattı. Telefonu yanıma alarak mutfağa gittim. Araf masaya oturmuş önündeki telefonda birkaç belgeye göz gezdiriyordu. Arkasından sarılıp yanağına öpücük kondurdum. Böyle ani hareketlerden hiç irkilmiyordu. "Sen niye hiç korkmuyorsun ya?!"

Dediğime güldü, "Sen yokken gözüm her yerde." Karşısına oturdum. Ne demek istediğini anlasam da açık açık söylemesi hoşuma gidiyordu. "Neden ben yokkenmiş?"

Daha çok güldü, bilerek yaptığımı anlamıştı. "Çünkü sen varken gözüm senden başka hiçbir şey görmüyor." İltifatını iki kere aldığım için doymuştum, şimdiyse beklemediği yerden vurup onunla uğraşmak istiyordum. Tek kaşımı kaldırarak saçma sapan trip cümlelerinden kurdum, "Ha ben yokken her yerde olan gözün her şeyi görüyor yani?"

Buna cevap vereceğini sanmıyordum, ben olsam ben de vermezdim. Onunla uğraşmak için sormuştum. "Hayır, her yerde olan gözüm seni arıyor."

Dediği şeyle dudaklarım aralanmış, kalmıştım. Böyle cümleleri nereden buluyor, nasıl kuruyordu? Çok güzel hissettirdiğinden haberdar mıydı acaba? Ona daha çok tutuluyordum, her saniye üzerine atlama isteği doğuruyordu. Sakin ol kızım.

Göz kırptı, "Hayrola daldın, beklemediğin yerden mi?" Cevabını bildiği soruyu imalıca soruyordu. Gülümserken gözlerimi kıstım, "Pislik yapma." diyerek önümüzdeki yemekleri gösterdim, soğutmasak iyi olurdu.

Yemeği hızlı yiyordu. Ama çok yediği için de aynı zamanlarda bitiriyorduk yemeklerimizi. Suyunu içerken telefonu titredi. Ekranda Timur'un ismi belirmişti, eline alıp gözlerini bana çevirdi. "Timur arıyor, önemli bir konu vardı. Konuşup geleceğim?" sorarcasına söylemişti. Başımla onayladığımda kalkıp mutfaktan çıktı. Yorgun olmasam peşinden gider ben de dahil olurdum, böyle şeylerde hem meraklıydım hem de Timur'a gıcık olduğum için her konuya dahil olmak istiyordum. Güvenemiyordum o adama.

Sabahtan beri işte olup bir de yüzdükten sonra yemek yiyince çok fazla uyku bastırmıştı. Araf'la vakit geçirmek istiyordum ama çok uykum gelmişti. Bir an önce şunları kaldırıp koltuğa uzanmak istiyordum. Ayaklanıp tabakları aldığımda Esma Hanım da içeri girmişti. "Aman Nevra Hanım, ben hallederim siz zahmet etmeyin."

"Çıktınız sanmıştım..."

"Birazdan çıkacağım, istediğiniz bir şey varsa yapabilirim. Kahve ister misiniz?"

"Teşekkür ederim, hiç gerek yok. Çok uykum geldi, bi' beş dakika uzansam iyi olur..."

"İsterseniz misafir odasını hazırlayabilirim? Ya da pike getirebilirim salonda uzanmak isterseniz?"

"Yok yok, hayır. Çok teşekkür ederim. Kolay gelsin size, görüşürüz tekrar." diyerek salona yöneldim. Koltuğa uzanıp gözlerimi kapattım, Araf gelene kadar gözlerimi dinlendirsem iyi olurdu.

———

Gözlerimi araladığımda nerede olduğumu idrak etmeye çalıştım. Araf'ın odasındaydım. Midem bulanıyordu. Gün arası uyuyup uyandığımda böyle olurdu, uykuyu seven ben bundan hiç hoşlanmıyordum.

Yattığım yerden doğrulduğumda gözlerim Araf'ı aradı, üzerimi o değiştirmiş olmalıydı, tişörtüyleydim. Kalkıp çekmecelerde çorap aradım, giymezsem rahat edemiyordum. Alt çekmecelerden birinde bulduğum çorabı giydim, büyük olmuştu ama sorun değildi. Lavaboya gittiğimde onun yanında diş fırçamın hâlâ durduğunu görmek gülümsetmişti, evinde benden bir iz olması güzeldi. Mide bulantımı geçirmesi için dişlerimi fırçaladığım da pek etki etmemişti.

Odaya geri döndüğümde dağınıklığı üstünkörü toplayıp çıkmıştım. Araf'ın tek kusuru dağınıklığı olabilirdi... pardon bir de egosu.

Saçlarımı geriye atıp etrafıma bakındım solda olan çalışma odasının ışığı yanıyordu, oraya ilerleyip içeriye girdiğimde boştu. Aşağıdan konuşma seslerini duyduğumda adımlarımı oraya yönelttim. Basamakları indikçe sesler yaklaşıyordu, girişe doğru ilerledim.

"Cevabını aldıysanız kalkabilirsiniz Arif Bey. Son görüşmede olmayan başka bir konuşma gerçekleşmeyecek, bunun için bekliyorsanız yanılıyorsunuz." Bu Araf'ın sesiydi.

"Tamam tamam, kırk yılın başı evine gelmişim..." sesi çatallı çıkmıştı adamın, yaşlı biri olduğu belliydi. İçeri girip Araf'ın yanına gitmek istiyordum, uykuluydum ve olanları anlayamıyordum şu an.

"Yurtaltı adına emrivakiyle gelinen ziyaretlerin amacı bellidir. Bunu bende uyguladığınız için pişman olacağınız da." Sesi çok soğuk çıkmıştı. Diğerlerine karşı konuşurken fark etmiştim bunu ama bu sefer daha ürkütücüydü.

"Umarız amaç bu değildir." Timur da mı buradaydı, neler dönüyordu? İçeri girecekken adamın sesi durdurdu.

"Öyle olsa diğerleri de olmaz mıydı? Amacımızın bu olmadığını göstermek için tek gelmek istedim. Sadece resmiyete geçmeyen bir uyarı olsun dedik, sana birliğin ne kadar değer verdiğini biliyorsun."

"Kimi uyardığınıza dikkat edin, değeri kimin verdiğine de."

"Pekâlâ pekâlâ... Yurtaltı için verilmesi gereken cevabı verdin. Bir baba olarak cevabı alabilir miyim?" Baba mı? Neler dönüyordu içeride? Görmediğim için tepkileri nasıldı, ölçemiyordum. "Değişen bir cevap yok." Daha fazla dayanamayıp girişe adımladım. Karşıda oturan Timur'un gözleri beni buldu. Hem şaşırmış hem kızışmış bir yüz ifadesi oluştu, bakışlarını Araf'a çevirdiğinde arkayı işaret etti. Girişin yanında bulunan Yunus'ta beklemiyordu ki şaşırmıştı. Beni kapatmak için birkaç yan adımla önüme geçti. Arkasını dönen Araf beni görünce aniden kalkarak bana doğru gelirken doğrulttuğu adımlarının yönünde diğer bakışlar da beni bulmuştu.

Uygun bir ortama giriş yapmamıştım sanırım. Araf yanıma gelmeden önce bende olan bakışları üzerine çekmek için Timur araya girmişti, "Yani Arif Bey," derken Araf beni merdivenlere doğru çekti.

Çatık kaşları düzelmemişti. Kolumu tutan ona baktım. "Ne oluyor Araf?" Yeni uyandığım için sesim çatallı çıkmıştı.

"Neden aşağı indin?" Gerildiği belliydi. Ses tonunu ayarlayamamıştı. Hem içeride bulunduğu ortamın soğukluğu, hem siniri hem de bana olan sıcaklığı karışmıştı.

Bu hoşuma gitmediği için tek kaşımı kaldırdım, gayet normaldi inmem. Her ne kadar meydan okurcasına kalkan tek kaşım olsa da sesim uykulu çıktığı için sert görünmüyordum. "Seni göremeyince merak ettim."

Gözlerini kapatıp beni kendine çekerek derin bir nefes aldı ve saçlarım arasına öpücük bıraktı. Uykulu olduğum için karışan saçlarımı elleriyle geriye tarayarak konuştu. "Sesleri duyduğunda gelmemen gerekirdi güzelim, hele ki bu şekilde." Üzerimi kastetmişti. Elbise gibiydi bir sorun yoktu bence, ben pek umursamazdım. Bu saatte gelen misafir utansın, cidden saat kaçtı?

"Uykuluyken anlayamadım öyle indim işte. O kim?" İçerideki adamı kastetmiştim. Timur ve Yunus'u tanıdığım için sadece ona yönelttim sorumu.

"Sonra anlatırım güzelim, şimdi yukarı çıkıp beni bekle. Beş dakika içinde geleceğim." Başımla onaylayıp yukarı çıktım. Dakik biriydi ve hep zaman belirtiyor, o belirttiği zaman içinde de geliyordu. Boynumdan öpüp yukarıya yönlendirdi. Odasına girip bakınmaya başladım, telefonum mutfakta kalmıştı. Yatağa girip bekledim. Odada dijital olan tek şey yatağın karşısında koca tablo misali televizyon ve PlayStation konsoluydu. Duvarlarda ayna ve tablo yoktu, sadeydi. Bir yatak, bir koltuk ve boylu boyunca cam.

Çantam olsaydı, hiç değilse sakızımı çiğnerdim. Etrafı kurcalamak için ayaklandığımda kapı açıldı. Araf'ın geldiğini görüp ona doğru adımladım, o da yanıma doğru gelince belime yerleştirdi ellerini. "Kusura bakma güzelim, beklemediğim bir anda gerçekleşen bir ziyaretti."

"Sorun değil, baban mıydı? Öyle bir şeyler duydum."

"Evet. Ziyareti farklı anlamdaydı ama, bu yüzden tanıştırmak istemedim. Uygun bir zaman değil."

"Tanıştırmak mı? Değil sorun yapmak bunu düşünmemiştim bile sevgilim." dediğimde saçlarımı geriye iterek yanağımı öptü. "Sen neden uyandın?"

Omuz silktim, "Bilmem, saat kaç?" Kolundaki saate bakıp yanıtladı. "On iki buçuğa geliyor. İstersen tekrar uyu güzelim, Timur'la biraz işimiz var. Çalışma odasında olacağım bir saat kadar." Başımı olumlu anlamda salladım, alnıma dudaklarını bastırıp geri çekildi ve odadan çıktı.

Yatağa adımlayıp içine girdiğimde uykum olsa da uyuyamayacağımı anladım. Koltuğun üzerinde bulunan eteğimi altıma geçirip odadan çıktım. Çalışma odasından Araf ve Timur'un sesi geliyordu, kapı açıktı. Orası yerine mutfağa yönelip birkaç şey atıştırıp su içtim. Telefonumu alıp portmantodaki çantamdan da sakız kutumu alarak yukarıya çıktım. Ağzıma bir sakız atarken Araf'ın yanına gittim. Aralık olan kapıya birkaç kere tıklatıp içeri girdiğimde bakışları beni bulmuştu. Timur'u gördüğümde memnuniyetsiz yüz ifademe engel olamıyordum.

"Güzelim?" Bakışlarımı Araf'a çevirdim, yanına adımlarken "Uyuyamadım, ne zaman bitecek işiniz? Bu saatte çalışılır mı?" diye sitem ettim.

Şu Timur denen herifin yanında Araf'a daha çok sarılasım geliyordu, yakın arkadaşı olması mı bu kadar sinir bozucu kılıyordu bilmiyorum ama ben paylaşımcı biri değildim ve ilgi aşığıydım, daha doğrusu Araf'ın ilgisine aşıktım, onunla anlamıştım çünkü. Bu adam varken Araf'ın ilgisinin benden alındığını hissediyordum. Kollarımı beline sardığımda bir koluyla yanına aldı beni. Timur'la ters bakışmalarımız karşılıklıydı, "Bitsin o zaman, sonra hallederiz."

Timur'a söylemişti, ayaklanan Timur "Aynen kardeşim, gideyim ben de." dedi.

Gıcık olduğum birine laf yetiştirmezsem g*tüm rahat durmazdı. Kaşlarımı kaldırıp dudaklarımı büzdüm, "Aynen bence de git, uyuyacağız." Kendisine söylediğim cümleyi Timur üstüne alınmazken Araf'ın kolumda olan eli uyarıcı bir tonda sıkılaştı. Benden ayrılıp masadaki dosyalardan birkaçını Timur'a uzattı, "Tatvan'da yeni türeyenleri bir araştır, geçici olduklarını düşünüyorum ama sağlama alalım."

"Göz atmıştım ama ayrıntıya girmedim. Hallederiz."

Timur gittiğinde bana dönen Araf'ın gözleri altıma kaydı, "Çok fark etmiş gerçekten etek giymen." diye hayıflanarak konuştu. Bu tepkisi komiğime gitmişti, gülerken kapıya doğru ilerledim ve onu da çekiştirdim. "Biliyorum biliyorum, hadi yatağa."

Sırıtarak ellerini belime sardı ve arkamdan ilerletti beni. "Bensiz uyuyamıyorsun değil mi?"

Göz devirdim, "Hıı, aynen. O yüzden göz dinlendireyim diye üç dört saat uyumuşum. Neden beni uyandırmadın? Tüm günümüz gitti..."

"Yorulmuştun, dinlen dedim." Gelenleri kastederken siniri bozulmuş gibiydi, "Sonrası emrivaki bir şekilde gelişti."

Odaya girdiğimizde altımdaki eteği çıkartarak koltuğa koydum. "Neden geldiler ki? Bir de babam dedin ama hiç baban gibi konuşmuyordun."

Araf saatini çıkartırken yatağa geçmiştim."Yurtaltı'yla ilgili. İş konusunda babam olarak görmem. O hakkı yeterince vermiştim."

•••

Yanına dönüp yatak başlığına yaslanan Araf'ın göğsüne uzandım. Beni sardığında iyice sokularak çıplak tenini öptüm, "İyi geceler Araf."

"İyi uykular bebeğim."

&&&&& Bölüm Sonu &&&&&

Ay ne yorulduk be bugün, dolu dolu geçti.

Sizce Nevra şirkette kalmalı mıydı?

Timur'a karşı olan düşünceleri hakkında ne düşünüyorsunuz? Timur sizce de kötü karakter olabilir mi?

Araf'ın önceden tek başına yaptığı aktivitelere Nevra'yı da katması güzel mi?

Nermin'e de ters yaptı o kadar, yenge çıktı kadın dşslfşdlfşdkfşd Bundan dolayı aile anlaşmazlığı yaşayabilirler mi sizce yoksa Nermin Hanım bir kerelik görmezden gelip gelinim deyip bağrına basar mı şdkfşdkfşdkfşd

Bölüm nasıldı?

Yine çok konuştuk, yeni bölümde görüşürüz... 🤍

Bölüm : 16.12.2024 17:43 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...