Yıldızcıklarda buluşmayı unutmayalım, iyi okumalar... <3
| SAKIZ |
-21. Bölüm: Hayalin gerçek olacağından habersiz-
~~~
Kapı çaldığında mutfaktan çıkıp açmaya gittim. Gelen Araf'tı. "Hoş geldin." dediğimde sarılıp boynumdan öptü. "Geç içeri istersen."
İçeri yöneldiğinde ceketini üstünden alıp vestiyere astım. Gömleğinin kollarını katlarken "Kahve içer misin?" diyerek kendimi yumuşatmaya çalıştım.
"Konuşalım, sonra güzelim."
Güzelim deyip durmasa olmaz mıydı acaba? Böylesi sahiplik ve iltifat içeren tek kelimeydi bu kelime, özellikle onun sesinden duymak daha özel hissettiriyordu.
Oturduğunda yanına gitsem de çok da yakınına oturmadım. Temasının sakinleştirici etkisi vardı, pek istemiyordum şu an.
"Ne konuşacağımızı da biliyorsun yani. Doğru, haberi gelmiştir."
Gülümsedi, "E tahmin edebiliyorum."
"Ya da bildiriyorlardır?"
"O da var tabii..."
Tavırları rahat değil de kendinden emindi. Huzursuzluğumu anlamış olacak ki pek rahat gözükmüyordu. "Sence de yanlış değil mi?"
"Yanlış olan ne?"
"Peşime adam takıyorsun resmen Araf!"
"Sadece güvende olduğunu bilmem gerekiyor."
"Arayıp ya da mesaj atarak bunu öğrenebilirsin, birilerine takip ettirerek değil. Ya, hem, ayrıca güvende olmak nedir?!" dizimi kırıp bir bacağımı koltuğa koyarak tamamen ona döndüm, "Bak ben senden önce de geziyordum, şehirden şehire, mekandan mekana, mağazadan mağazaya. Güvende değil miydim, bu zamana kadar neyle geldim ben? Böyle bir saçmalık olabilir mi? Merak ediyorsan ne yaptığımı bana sorabilirsin, bu yaptığın resmen sana güvenmiyorum demek! Ha eğer böyle bir şey varsa söyle, ona göre ilerleyelim." Bir çırpıda dökmüştüm içimi.
Derin nefes aldı, bana doğru gelip bir eli saçlarımı bulurken diğer eli elimi tuttu. "Öyle bir şey söz konusu dahi olamaz Nevra." Dudaklarını birbirine bastırırken gözlerini kapattı, ne diyeceğini tartıyor gibiydi. "Mekandayken neden orada olduğumu sormuştun ya, toplantıyı da aynı şekil... şirketin güvenliği için demiştim."
"Evet."
"İşlerimizin büyüklüğünün farkındasındır?" dediğinde başımı salladım, ne alakası vardı şimdi bunlarla konumuzun?
"Bunları baltalamak için zarar vermek isteyenler de hayli çok oluyor. İşin büyüdükçe gücün, gücün büyüdükçe düşmanın büyür. Bu yüzden sevdiklerimin attığı her bir adımdan haberdar olmam gerekir."
"Bunun bizimle alakası ne?"
Sorumun ardından bacaklarımdan tutup beni kendine biraz daha çekti. Parmakları bacaklarımı okşarken dikkatim dağılıyordu. "Düşmanın seni yok etmek istemez. Kendini yok edişini izlemek için düşürür. Bunun için de önce yanındakileri kullanır."
Bu erkekler neden bu kadar kasıntı oluyor ve bir şeyleri ciddiye alıyordu? Gözlerimi kısarken konuyu boş vermek adına alaya aldım. "Bakıyorum da düşman neyi ister çok iyi biliyorsun... hayırdır, düşmansan söyle bilelim aslan parçası?"
Onu dalgaya almam hoşuna gitmişti. Gülerken bir kolu belimi bir kolu dizlerimin altını buldu ve ayağa kalktı. Ağzımdan kısık bir çığlık kaçarken "Aslan parçası mıyım göstereyim istersen bebeğim?" dedi.
Gülmelerim ardından indirmesi için çırpınıyordum. "Tamam tamam, şakaydı. Hadi bırak beni. Valla şaka yaptım, Araf indiiir..."
İlerleyip beni tezgaha oturturken iki elini yanlara yaslayarak öptü. "Sana güveniyorum." Sonrasında çenemden öperek "Seni seviyorum." dedi. Aşağı inerek boynuma bir öpücük kondurdu. "Sana bitiyorum." Son olarak omzuma üfleyip öperek "Sana eriyorum." derken huylandığım için ellerimi omuzlarına koyarak geri çektim. "Yapma..."
Gülerken gözleri gözlerime çıktı tekrar. Bakışları yüzümde öyle güzel ve dikkatli geziyordu ki kırışıklıklarıma kadar ezberlediğine emindim, bunu her bakışında hissettiriyordu bana. Çok güzel bakıyordu, dünyadaki en değerli şeymişim gibi hissettiriyordu. Yanında mutlu oluyordum.
Ellerimi omuzlarından kaydırarak boynunda birleştirdim, yavaş ve derin bir nefes alarak yüzümü daha çok yaklaştırdım. Öpeceğimi düşünüyordu, gülmemek için alt dudağımı dişledim. Burnumu buruşturarak "Acıktın mı?" diye sordum.
"Sana mı?"
Bunu beklemiyordum.
Dediği şey hoşnut gelse de omzuna vurup geri gitmesini sağladım. "Ya, pis pis konuşma. Yemek yedin mi? Toplantıdaydın, acıktıysan bir şeyler hazırlayabilirim." diyerek tezgahtan indim.
"Fark etmez." dediğinde gözlerimi kısıp baktım. "Acıktım demek mi bu?"
Gülümseyerek "Sayılır." dedi.
"O zaman, seni doyuralım..." diyerek onu sandalyeye doğru itekledim. "Yardım edebilirim?"
"Hayır, gerek yok. Beni yemek yaparak etkileyemezsin, bir kere olur o." dediğimde aniden bana döndü. "Ne?"
"Ne ne?"
Sırıtarak belimden tuttu, sırnaşmasa olmuyordu, "Ben yemek yaparken etkileniyor musun yani?.."
"Of, konumuz bu mu? Sus erkek, otur."
Gülerken sesi ayrı bir güzeldi, "Bence her zaman yemek yapmalıyım."
"Araaf..!"
"Güzelim..."
———
Araf yemeğini yedikten sonra iki kadehle koltuğa geçmiştik. Şarap ya da kahve içerken de karpuz çilekli sakız çiğnerdim, çok güzel ikili oluyordu. "Başak, Samet'le yeniden başlamış."
Her ne kadar kaşlarını çatsa da gülümsemesini silemiyordu. "Bana durmadan dedikodu yaptırıyorsun...
Şirince gülümseyip kadehi orta sehpaya koydum. Sol elini her zaman koltuğun sırtına koyup bana dönük oturuyordu, dizlerimi kendime çekip ona doğru gittim. Yanağını iki parmağım arasına sıkıştırdım. Bu hareketimi beklemiyordu. "Sevgililer bu günler içindir, ohoo... kimler neler yapıyor."
"Hmm, neler yapıyormuş," sonunu bastırarak söylemişti, "Sevgililer?" İkimiz için sevgili demem, hoşuna gitmişti. "Ya pisleşme hemen!.. neyse, onları ilk duyduğunda ne tepki vermiştin?"
"Bilmem."
"Nasıl bilmem ya?! İnsan hatırlamaz mı asistanıyla en yakın arkadaşının birlikte olduğunu öğrendiği anı?" duraksadım, burnumu buruşturdum, "Tamam böyle söyleyince bir garip oldu ama hatırlar bence. Başak çok sevecen bir kız, Samet de öyle mi?"
"Samet mi?"
"Evet?" dediğimde kahkahayı bastı. "Gülme şöyle!"
"Neden?"
"İşte!"
Sırıtarak yakın değilmişiz gibi iyice yaklaştı, "Neden işte?"
"Araaf, hem sana şey soracaktım bak iyi hatırladım... bugün Yağmur'a neden öyle soğuktun? Tamam şirkette öylesin, iş yeri falan ama Yağmur'a da yapmazsın yani..."
"Açıklama yapmıştım..."
"Aşkım 'mesafe severim'in neresi açıklama? Kıza söver gibi buz gibi sesle." dediğimde şaşkın bir şekilde dudakları aralanırken aynı zamanda gülümsüyordu. "Ne?" Cidden farkında değil miydi öyle soğuk olduğunun?
Yüzümün her noktasında gezdirdi gözlerini. Yoğun bakıyordu, elinde olsa gözlerini kırpmadan saatlerce bakacak gibi. Alt dudağını ısırırken başını yavaşça iki yana salladı. Çenemden tutup baş parmağıyla okşayarak "Senden olan tek bir kelimenin bile bende bıraktığı etkiyi bir bilsen..." dedi. Ağzımdan kaçan aşkım kelimesine takıldığı belliydi, anlamazlıktan geldim. Dalgaya alsam da şu peşime adam takma konusunu kesinlikle reddetmeliydim. Çenemi okşayan elini tuttum, "O konuyu hallettik değil mi?"
Kaşları çatıldı, "Hangi konuyu?"
"Birilerini arkama takma..."
"Sana olan güvenimle ilgili olmadığını anladın değil mi?"
Başımı salladım, "Evet ama... bu kadar sıkı olmanı hâlâ anlayamadım."
"İşim gereği."
Hep bunu diyordu; işim gereği, işim gereği... benim bildiğim işi bir yönetici olmasıydı, bunun da tehlikeli bir iş olduğunu sanmıyorum. Tahmin ettiğim şeylere pek dahil olmasını da istemediğim için onları düşünmeyi reddediyordum. Benim için bir sorun olmazdı ama kendisini düşünmesi gerekirdi.
Sorgulayan gözlerimi orta sehpadaki kadehe diktim. Kendince cevabını vermişti ayrıca sabahtan beri işteydi ve yorgunluğu belliydi, üsteleyip daha da yormam iyi gelmezdi. Elindekini yudumlarken ellerimi iki yandan omuzlarına yerleştirdim. "Toplantın nasıl geçti?"
Ellerimin sabit kalmasına dikkat ederek yana doğru eğilip elindeki bardağı bıraktı. Bir eli belimden tutarak kucağına doğru yaklaştırdı, "Sinir bozucu." Diğer eli perçemlerimi buldu. Araf gerçek bir temas bağımlısıydı, bundan emin olmuştum. Bir saniye dahi duramıyordu. "Neden, kötü bir şey mi oldu?"
"İstediğim sonuç yerine tahmin ettiğim sonucu aldım." Gülümsedim, "Demek ki tahmin ettiğin sonucu daha çok düşünmüşsün. Enerji diyoruz buna, neyi daha çok düşünürsen o gerçekleşir."
Derince bir nefes çekerek gülümsedi, gözlerime bakarken denizi izliyor gibiydi, derinlere dalmış gibi. "Demek bu yüzden gerçekleştin..."
Kalbim.
Hem hissetmiyor hem de delicesine hissediyordum. Bu cümleleri çarpıntı yapıyor, hızla atmasını sağlıyordu; aynı zamanda vurgun yaratıyor, uyuşturuyordu.
"Yorgun musun?"
Saatine baktı. "Eve geçip çalışmam gerekiyor."
Gerilen omuzlarını masaj yapar gibi hafifçe sıkarken kaşlarımı indirdim, "Zaten her gün çok çalışıyorsun," kucağına çıkarak ellerim arasındaki geniş omuzlarını ovdum. Dudaklarımı dilimin ucuyla ıslatıp isteğimi kabul etmesi için daha çok yaklaştım. "Bugün de boş ver. Benimle kal." Onunlayken huzurlu uyuyordum. Bunu onda kaldığım günün ertesi sabahı fark etmiştim. Her gün yorgun uyanan ben, onunla uyandığım sabah kuş tüyüyle sarmalanıp uyumuşum gibiydi.
Tekrar gülümsedi, dudağımın kenarına bastırdı dudaklarını. "Seninle uyudukça daha çok uyuyasım geliyor."
Söylediği cümle bana okuduğum bir şeyi hatırlatmıştı. Sevdiğiniz kişinin yanında mutluluk hormonunu fazla salgıladığınız için uykunuz gelir, diyormuş araştırmalar. Bu cümle, seni seviyorum demesiyle eş değerdi.
Bu düşünce beni gülümsetmişti. Burnumu burnuna sürterek dudaklarına kısa bir öpücük bıraktım.
Daha önce arzulamak nedir anlayamazdım. Filmlerde ya da dizilerde gördüğüm, kitaplarda okuduğum 'onu istemek' hissini daha önce hiç tatmamıştım. Şimdi ise karşımdaki adama karşı konulamaz bir istekle yanıp kavruluyordum. Farklı bir hismiş, elinde olmayan. Hem sıcaklığına sığınıp hiçbir şey yapmadan öylece sarılmak istiyorsun hem de yakıp kavuran arzunu dinleyip onu istiyorsun.
Sevmek mi oluyordu bu? Ya da dediği gibi aşk... daha önce tatmadığım bir şeyin ne demek olduğunu nasıl bilebilirdim?
Kaşlarım istemsizce çatıldı, o biliyorsa daha önce aşık olmuş muydu yani?
Ben düşünceler içindeyken o boynuma yüzünü saklamış, derin nefesler alıyordu. "Araf," diye seslendiğimde yüzünü geri çekip bana baktı. "Daha önce aşık oldun mu?"
Gülümsedi, "Ne kadar önce?" Sorusu hoşuma gitse de gülmemek için alt dudağımı ısırdım. Senden önce mi demek istiyordu. Bu adamın hem sözleri hem gözleri beni eriterek bitirecekti.
"Neyi kastettiğimi anladın, önceden işte."
"Hayır."
"Yalan söyleme. Olmuşsundur," biraz sinir etmekten kimse ölmezdi. "Ben oldum mesela..."
Kaşları çatıldı, "Bunu dinlemek istemiyorum."
Gülümsedim, neyse ki gavat değildi... "Şaka yapıyorum, yani kitap karakterlerinden bahsediyorum. Hayalimdeki kocamlar..."
Git gide daha çok gerilmişti, oysa bir kurgu karakteri dediğimde çatık kaşlarının düzeleceğini düşünmüştüm. "Kocanlar?!"
"Dalga geçiyorum Araf. Olmayan karakterler," güzel bir sona bağlayarak onu hoşnut etmek istedim. "Yani, mükemmel erkek adayı, her kız en az bir kere hayalindeki karakteri sevmiştir. Ben de," Ne demeye çalıştığımı anlamak için gözlerini kısarak bana bakan Araf'ın dudaklarına indirdim bakışlarımı. Kuruyan dudaklarımı dilimle ıslatarak devam ettim. "O hayalin gerçek olacağından habersiz..."
İtirafımı anladığı ve beklemediği aralanan dudaklarından belliydi. Aralık dudakları eş zamanlı olarak kıvrılmıştı. Gülümsemesi solmadan dudaklarımı onunkilerle buluşturdum.
Gözlerimiz kapanırken yavaş ve narindi öpüşlerimiz. Yumuşacık dudaklarını öpmek bulutlara ulaşabilmek gibiydi. Ağzımdaki karpuz-çilekli sakızın aroması dudaklarının tadıyla harmanlanınca daha da derinleştirmek istiyordum öpüşmemizi. "Dünya üzerinde sadece benim alabildiğim bir tat," dedi aklımı okurcasına. "Dudakların en sevdiğim şeker, bana özel."
•••
Sesi kısık olsa da hissettirdiği yüksek desibeldi. "Öyle güzelsin ki... Ne doyuyorum ne de aç kalıyorum." Dokunuşları yetmezmiş gibi sözleriyle de kavrulmamı sağlıyordu. Ona dokunmak sert ama kırılgan bir kalbe dokunmak gibiydi.
•••(Bazı kısımlar kurallar gereği silinmiş ya da çıkarılmıştır. Paragraf kopukluğu hissediliyorsa tam bölümler diğer platformda mevcuttur, profil açıklamamda platform ve kullanıcı adıma ulaşabilirsiniz. 🤍)
"Araf..."
•••
Yaşadığım yangın son bulsa da küllerinin sıcaklığını hâlâ hissediyordum. Öyle hafiflemiştim ki bir rüzgar ile o küller gibi savrulabilirdim. Hafiflemiştim ama aynı zamanda çok da yorgun hissediyordum. Bu iki duygu nasıl olur da bir araya gelirdi anlayamasam da farklı bir histi.
"Araf... teşekkür ederim."
"Seni çok seviyorum güzelim." Şu an duymak istediğim tek şey sanırım buydu ya da o söylediği için böyle hissediyordum. Ona dönüp sokularak boynuna gömdüm yüzümü. "Ben de seni seviyorum."
&&&&& Bölüm Sonu &&&&&
Araf ve Nevra hakkındaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyim? Nasıl bir ilişki bekliyor onları sizce? 🤍
•
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
22.19k Okunma |
1.01k Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |