İyi okumalar, yıldızcığı parlatmayı, yorumlarda buluşmayı unutmayalım... 🤍
| SAKIZ |
-20. Bölüm: Mesafeleri sevmem.-
~~~
Üzerimde toplantıdan kalan hem Araf'ın bana olan bakışlarının ağırlığı hem de dört saatin yorgunluğu vardı.
Yarın Ruslarla değildi ama projeyle ilgiliydi toplantı. Ben evrak işlerini evden halledecektim. Son bir saat de kendi aramızda yarınki toplantı hakkında konuştuktan sonra Başak Araf'ın peşinden giderken ben de Başak'ın odasına gitmeden önce sekreter Selin'e uğradım. Gülümseyerek "Selin, kolay gelsin." derken karşılık verdi, "Teşekkürler Nevra Hanım."
"Kahve alacağım, ister misin?"
"Ben getireyim isterseniz?"
"Hayır hayır, sen devam et. Ben alırım, ne içersin?"
"Teşekkür ederim, sütlü köpüklü olsun o zaman."
"Bende." diyerek kattaki mutfağa yöneldim. Mutfak bu kata özeldi. Bu kat yöneticilere aitti, sadece birkaç kişinin odası bulunuyordu, CEO'lar, şirketin ortakları vesaire. Araf'ın odası kat olarak sayılmıyordu, birkaç merdiven yukarıdaydı. Alt katlarda diğer departmanlar vardı.
Mutfaktan çıkarken önüme bir anda biri çıkınca duraksadım, iyi ki kahveler dökülmemişti. İkimizde aynı anda pardon diyip sonrasında yine aynı şekilde gülümseyerek sorun değil dedik. Gülümserken kaşları çatılmıştı. "Sizi daha önce hiç görmedim. Yeni misiniz?"
"Evet, yani kısa süreliğine, proje için. Tercüman olarak."
"Haa, anladım. Bu katta olmanıza şaşırdım. Ben Nermin." diyerek elini uzattı kadın. Kırklı yaşlarındaydı sanırım. Bir kahvemi aldı selamlaşmasına karşılık almak için.
"Memnun oldum Nermin Hanım, Nevra." diyip elini sıktım. Kahvemi geri verirken teşekkür ettim. "Başak Hanım'la görüşeceğiz de o yüzden buradayım."
"Selin Hanım'dan rica etseydiniz?" dedi kahvelere ithafen.
"Yok, yok sorun değil. Hallettim."
"Pekâlâ görüşmek üzere."
"İyi günler."
Selin'in yanına gidip kahvesini uzattım. "Teşekkür ederim Nevra Hanım."
"Rica ederiim. Nevra diyebilirsin, yaşlarımız yakın sanırım? Hanıma gerek yok, pek hoşlanmam resmiyetten." derken burnumu kırıştırmıştım.
"Peki..."
"Başak ne zaman çıkar sence?"
"Bilmiyorum ki."
Arkamı dönüp merdivenlere doğru baktığımda kapı açıldı. İçeriden Başak, şirketin CEO'su Murat Bey ve asistanı Selim çıkmıştı.
Arkada masasına yaslanmış Araf'la göz göze gelmiştik. Bir anda göz kırptığında aniden bakışlarımı kaçırıp önüme döndüm. Bu yaptığı hareket saçma bir şekilde beni heyecanlandırıyordu. Selin'le göz göze geldiğimde arkayı işaret edip "Çıktılar." dedim. Kahvemden bir yudum alırken sekreter telefonu çaldı. Selin açtığında birkaç saniye sonra karşı tarafı yanıtladı.
"İletiyorum Araf Bey." Telefonu yerine koyduğunda bakışları beni buldu. "Nevra, Araf Bey seni çağırıyor." Bu sırada Başak da yanımıza geldi.
Sorgulayan gözlerle bakarken "Neden ki?" dedim. Omuz silkti. Başak "Hallettim dedin ama kesin gözüne batıyorsun." dediğinde bu sabah beni görünce kıyafetime geçirdiği şokunu sakinleştirmek için hallettim ben dememi kastettiğini anladım. Kendimi lisede gibi hissediyordum, kıyafet kuralı komikti.
"Başaak, sakin ol." diyip Araf'ın odasına yöneldim.
Merdivenleri çıkıp odaya girdiğim gibi kapı kapanırken kendimi bir anda Araf'ın kollarında ve dudaklarını boynumda buldum. Kısa, sık öpücükler bırakıyordu.
Gözlerim irileşirken geri çekilmeye çalıştım, "Ne yapıyorsun?!"
Omuzlarını silkerek "Kaç saattir karşımdasın ve dokunamıyorum, bu nasıl bir ceza haberin var mı?" dedi. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Şirketteyiz Araf! Ya biri birden içeri girse."
"Giremez." Kaşlarını çattı, "Ayrıca kimseyi ilgilendirmez, şirket de benim," perçemimi kulağımın ardına sıkıştırdı, "Sen de."
Belimdeki ellerini tutup çekerek birkaç adım geriledim. "Pek disiplinliymişsiniz gerçekten Araf Bey." Sırıtarak "Ne sandın," dediğinde gülmeden edemedim. "Hemen çıkacak mısın?"
"Yani, Başak'la görüştükten sonra çıkacağım. Sen?"
"Seni bırakırım."
"Araf! Geçen gün ne konuştuk? Ayrıca eve gitmeyeceğim." Kaşları sorgular gibi çatıldı. "Yağmur'la buluşacağız alışveriş merkezinde."
"Tamam, ben bırakırım."
İşime gelirdi ama emrivakilerine sinir de oluyordum, nefesimi seslice alıp verdim ve "İnadın beni deli ediyor." dedim. Aramızdaki adımları kapatıp bir kolu tekrar belimi bulmuştu. "Bu temas bağımlılığın da ayrı tabii..." Gülümsedi, yüzünü yüzüme yaklaştırdı. "Mesafeleri sevmem." Temas bağımlısıyım demiyor da.
"Akşam toplantın kaçtaydı?"
"Dokuz."
"Öh," diye birden tepkim kaçınca güldü, tepkim hoşuna gitmiş olacak ki burnumu iki parmağı arasında sıkarken elini ittirip geri çekildim. "Neden o kadar geç ki?"
"Genelde böyle olur." Pek açıklayıcı olmasa da iş konusunda konuşmayı sevmediği için üstelemedim. "Ben gideyim artık, Başak bekliyordur."
"Başak ismini bu aralar çok duyuyorum, aramıza giriyor. Kovsam mı acaba?.."
Dalga geçtiğini biliyordum, elimi beş kardeş dercesine işaret edip salladığımda gülerek elimi tutup avucumdan öptü. Geri çekilerek kapıya yöneldim.
"Çıkarken haber ver."
"Tamaam..."
———
Başak'la iş hakkında konuştuktan sonra sohbet etmeye başlamıştık. Şirket dışında da muhabbet ettiğimiz için, yakınlığımız ilerlemişti. "Birazdan Yağmur'la buluşacağım. İstersen iş çıkışı sen de gel. Tanıştırmış olurum sizi de."
"Yaa, teşekkür ederim. Ama şey, Samet'le olacağım bugün."
"E onların akşam toplantısı yok mu?" diye sorduğumda Başak şaşırmıştı. Dilimi eşek arıları soksun, nasıl kaçırabilirim ağzımdan böyle bir şeyi?
"Sen nereden biliyorsun ki?"
"Şey, Yağmur'dan. Yağmur. Erkek arkadaşı Kıvanç, Timur'un kardeşi. Ondan duymuş da."
"Kıvanç nereden biliyormuş?"
"Bilmem, kulak misafiri falan oldu herhalde..."
"Anladım... Samet o işlere uzak artık. Katılmıyor."
Kaşlarım çatıldı, "Ne işleri?"
Gözlerini kaçırırken ne diyeceğini düşünüyor gibiydi, "Yani bir ortak işleri var, yani vardı, artık ortak değil. Öyle."
Omuz silktim, "Şirket dahilinde olmayan ne gibi ortak iş olabilir ki?"
Başak gözlerini kısmıştı, "Şirket dahilinde olmadığını nereden biliyorsun?"
"Aa, Yağmur, çok ayrıntıcıdır da, Kıvanç'la ne konuşurlarsa hep anlatır..." Yalandı, aksine Kıvanç'la ilişkileri hakkında çok ketumdu. Ne Kıvanç'tan çok bahsederdi ne ilişkisinden. Nişanlanacağını bile birkaç gün önce öğrenmiştim, aniden.
"Kıvanç bunları Yağmur'a anlatamaz, Timur izin vermez. Anlattı diyelim, Yağmur sana bahsedemez." Bir şeyler sezmişti ve üsteliyordu. Geçiştirip ayaklandım, şu an bir şeyleri Başak'la paylaşmak için çok erkendi. "Bilmiyorum, neyse, gideyim ben, sonra görüşürüz."
Tam adım attığımda seslendi. "Nevra," ona döndüğümde bakışı bir garipti. Anlamlandıramadım, gülümsedi. "Dikkatli ol ve hiçbir şeyi geçiştirme." Ben de aynı şekilde gülümseyerek karşılık verip çıktım. Ne demek istemişti? Onu geçiştirmemi mi kastetmişti?
Asansöre yönelip aşağı indim, holdingden çıkarken telefonum çaldı. Araf arıyordu. Ona haber vermeyi unutmuştum.
"Alo Araf."
"Haber ver demiştim."
"Ah, aklımdan çıkmış. Kusura bakma."
"Tamam bekle, geliyorum."
"A-" tamamlayamadan telefon kapandı. Nereden gördü çıktığımı?
Birkaç dakika sonra Araf'ın arabası geldi, hemen ardından da Araf çıktı. Gözleri beni bulduğunda arabayı işaret etti, oraya yöneldiğimde arkamdan gelip kapıyı açtı. Birkaç gözün üstümüzde olduğunu hissediyordum.
Kendisi de şöför koltuğuna geçip şirketin bahçesinden çıkarken ikimizde aynı anda sormuştuk.
"Bir şey mi oldu?"
"Çıktığımı nereden bildin?"
"İstediğim her şeyi bileceğimi söylemiştim." Şakayla karışık söylemişti bunu ama nedense Başak'la konuşmamızdan sonra huzursuzdum, pek havamda değildim.
"Ciddi soruyorum Araf," kaşlarım çatıldı, "Kameraları falan mı izliyorsun?" diye çıkıştım aniden.
"Sekreteri uyarmıştım. Neden gerginsin?"
"Bilmiyorum." Gözü bir yolda bir bendeydi, kaşlarını kaldırdı. "Bilmiyorsun?"
"Evet." Derin nefes aldım, gerçekten gergindim, nedensizce. Bunu ondan çıkartamazdım. Hep böyle hoyrattım, Yağmur da bu huyumu törpülemem gerektiğini söylerdi. Ona dönüp boşta olan sağ elini tuttum, "Özür dilerim, yükseldim bir anda. Aklım başka yerlerdeydi de."
Ellerimi eli arasına alırken "Ne olduğunu anlatacak mısın?" dedi.
"Ya Yağmur'la konuştuk da biraz morali bozuktu, ona gitti aklım. Önemli değil," konuyu dağıtmak için gülümsedim, "Kızsal meseleler yani..." Elimi dudaklarına götürüp öptü. "Senin için sorun olan ne varsa hepsini hallederim güzelim."
Bu cümleleri çok hoştu. Kim olursa olsun çok değerli hissettirirdi. Sevdiğini her şekilde belli ediyordu; sözleri, davranışları, her adımımı merak etmesi.
Alışveriş merkezine geldiğimizde benimle birlikte indi, yanıma gelip bir eli belimi diğer eli saçlarımı buldu. "Bir şey olursa mesaj atma, ara."
Gözlerimi devirip "Tamaam..." derken etrafıma bakındım, "Yağmur'u arayayım." diyerek telefonumu çıkardım ve aradım. Nerede olduğunu sorarken göz göze geldik. Yanımıza geldiğinde Araf'tan uzaklaştım, her zamanki enerjisiyle "SELAM!" diyerek sarıldı. Benden ayrıldığında Araf'a baktı. Elini uzatırken "Enişte, Yağmur ben, her zaman duyarsın ismimi, Nevra'mın en sevdiğiyimdir. Merhaba." dedi.
Araf'a baktığımda elleri cebinde az önceki yüz ifadesinden eser kalmamış bir şekilde başıyla karşılık verdi. Ardından uzattığı eline kasten "Mesafe severim." diye ekledi. Yağmur'un eli havada kalmaması için ben tuttum ve Araf'ın yaptığına anlam veremezken ortamdaki soğukluğun dağılması için araya girdim. "Neyse, biz gidelim. Görüşürüz sonra." Gözlerini görüşürüz anlamında yumarken uzaklaştık.
Yağmur koluma girerken, "Sen bu öküzle mi berabersin canım kankacım?!" dedi.
"Normalde böyle biri değil, gerçekten..."
"Hıı, gerçi Kıvanç'ın abisinin yakın arkadaşı, ne bekliyoruz ki. İkisi de kütük." diyerek göz devirdiğinde gülmeden edemedim. "Neyse onu geç çok iyi film gelmiş sinemaya, hadi girelim!"
Yüzümü ekşitirken "Sinema sevmediğimi biliyorsun." dedim.
"Ya lütfeen, izler sonra alışverişimizi yaparız. Hem ben buradan eve geçeceğim, babam çağırdı."
"Tamam o zaman."
———
Yağmur'la sinemadan çıktığımızda yemek yemiş şimdi de birkaç mağaza dolaşıyorduk. Yağmur deneme kabinindeyken ben de bir şeyler bakıyordum, gözüm bir anlık dışarıya değdiğinde iki takım elbiseli adamla göz göze geldim, Araf geldi aklıma. Saat sekiz buçuğa geliyordu, toplantısı dokuzdaydı. Acaba arasa mıydım?
Hayır Nevra, dön işine bak.
Yağmur denediği birkaç şeyi aldığında mağazadan çıkıp biraz daha dolaştık, sonrasında lavaboya gitmek istediğinde tabelalara yerini öğrenmek için göz gezdirirken uzakta o iki takım elbiseli adamı tekrar gördüm. Gözlerim onlara kaydığında farklı yöne dönmüşlerdi, tesadüf müydü?
"Yağmur..."
"Efendim canım?"
"Sağımızda iki takım elbiseli adam, daha önce de mağazada gördüm de, çaktırmadan bak." derken oraya dönmüştü. Kaşlarını kaldırıp "Nerede?" diye sordu. Ben de dönerken orada olmadıklarını fark ettim. O zaman tesadüftü.
Lavaboya girip çıktıktan sonra kitap mağazasına uğradık. Alışverişte son noktamız her zaman burasıydı. Biraz bakındıktan sonra çıktık, yorgunluktan bayılacaktım. Yağmur da karşıya gideceği için bu kadarı yeterliydi.
Yürüyen merdivenlere yöneldiğimizde Yağmur kulağıma doğru "Nevra, bahsettiğin kişiler birkaç metre gerimizde olan kişiler mi?" dediğinde aniden dönüp arkama baktım. Bu ani dönüşümü beklemiyorlarmış gibi duraksayıp etraflarına bakınmaya başladılar. "Ben bunları biz yemek yerken de görmüştüm restoranın camından dışarıyı izlerken." demişti Yağmur.
Bu ne cüret?
"Gel Yağmur." deyip onu da yanımda çekiştirerek adamların yanına gittim. Gerçekten sinir bozucu, pis, sapık, hasta, manyaklar! Onlara doğru gittiğimizi fark ettiklerinde başları önde durdular, kaçarlar diye tahmin ediyordum?
"Siz hayırdır?!" diye üstlerine yürüdüğümde Yağmur kolumdan tutup "Sakin ol biraz, tiplere baksana." dedi. Aldırış etmedim, bir çığırıp güvenliği çağırmama bakardı. Bu konularda korkusuzdum.
Yüzleri yere bakarken yaklaştığımda birinin kolunu dürttüm. "Aloo, kime diyorum! Utanmıyor musunuz birilerini gözetlemeye bu ne hadsizlik ne adilik? Şu tiplere bak sizi gören de insan sanır be!" derken kolundan tuttum, "Siz durun durun, güvenliğe haber verelim de görün gününüz-"
Biri "Nevra Hanım..." dediğinde duraksadım. İsmimi nereden biliyorlardı?
"Anlamadım?"
"Kusura bakmayın Nevra hanım, rahatsız etmek istemedik sizi. Sadece güvenliğiniz içi-"
"Bir dakika bir dakika! Siz beni nereden tanıyorsunuz?"
"Efendim biz güvenliğiniz için burad-"
"Yahu ne efendimi?! Nereden tanıyorsunuz beni diye soruyorum. Siz kimsiniz?!"
"Efendim Araf Bey'in emri üzerine..."
"Araf Bey mi?.."
"Kusura bakmayın efendim, amacımız rahatsız etmek değil rahatsız olmamanızı sağlamaktı. Üzgünüz."
"Öncelikle bana efendim demeyi bırakın, Araf ne alaka?" diye sorduğumda yanıt alamamıştım. "İyi ben de Araf'a sorarım." diyerek telefonumu çıkardım. Yüzlerindeki telaş yüzünden duraksadım. "Ne olduğunu açıklar mısınız?!"
"Efe-Nevra Hanım, size rahatsızlık vermeden güvenliğiniz için bulunuyorduk. Araf Bey'in emri."
Anlayamıyordum. Daha doğrusu anlıyordum ama anlamak istemiyordum, ne alaka ve ne saçma şeydi bu böyle! Derin bir nefes aldım, Yağmur'a döndüm, "Şaka falan mı?" Omuz silkti. Alt dudağımı ısırıp gözlerimi kapatırken sakinliğimi korumaya çalıştım. Burası uygun değildi.
"Peki, emir falan yok, güvenliğe de gerek yok."
"Pekâlâ Nevra hanım."
"Ciddiyim ben. Gözüm arkada olacak, görmeyeyim!"
"Anlaşıldı Nevra Hanım."
Arkamı dönüp Yağmur'u da alıp çıkışa doğru ilerledim. "O da neydi?"
"Bilmiyorum Yağmur."
"Oha peşine koruma mı takmış yani?"
"Yağmur!" dediğimde ağzına fermuar çeker gibi yaptı. Birkaç dakika sonra, "Kıvanç gelecek, seni de bırakalım." dedi.
"Hayır, gerek yok. Bak taksi de var zaten, Araf'ı arayacağım hem, sinirim bozuldu."
"Tamam ama çok sinirlenme, öküz falan dedik ama bak düşünceli çıktı."
Yüzümü buruşturdum. "Bunun neresi düşünce Yağmur? Böyle düşünce mi olur? Ayy konuştukça sinirim bozuluyor. Görüşürüz sonra tamam mı?"
"Peki tamam, görüşürüz." Sinirlenince ya da yükselince kırıcı konuştuğumu bildiği için öncesinde sakinleşmem için hep susar ve dinginlememi beklerdi.
Yoldayken aramamıştım Araf'ı, sinirimin azalmasını beklemiştim ama aksine daha çok artmıştı. Saat ona geliyordu, yarın mı konuşsaydım diye düşündüm, toplantıdan çıkacaktı. Önemli bir şey değildi ki bu saatte yapıyorlardı, benim için çıkabilirdi.
———
Yazar'ın Bakış Açısı
[Yurtaltı Toplantısı]
Yurtaltı toplantısında ortam gergindi. Sözleşme olduğu için büyükbaşlar rahat ve sakin olsa da boyunduruk altında olanlar karşılıklı nefret içindeydiler. Karşı taraftan gelen haksız adım, Araf'ı kızıştırmıştı ama sözleşmeye de karşı gelemezlerdi, soğuk savaş sıcağa dönemezdi.
Büyükbaşlardan yarı söz sahibi olan Fikret Yıldırım, "Karşı tarafın adımı, yarı hak adım olarak kabul görmüş, tartışmaya kapanmıştır. Ceza payı, hak adımlarından iki katı olarak belirlenmiştir." dedi.
Araf, karşısında bulunan düşmanı Fatih'e nefretle bakıyordu. Timur'un itiraz edeceğini anladığında ona dönerek yapmaması gerektiğine dair bir bakış attı. Bu sırada telefonu çalmıştı. Nevra'dan başkası olamazdı, toplantılara girerken sessizde olan telefonunun bildirimlerini sadece ona açmıştı.
Bakışlarını telefona kaydırdığında, masadaki herkesin gözleri de ona dönmüştü. Bu toplantıda, en ufak bir ses kabul edilebilir değildi. Yurtaltı toplantılarında saygı ve itaat en başta gelirdi. Özellikle Araf bu konularda en hassas olan kişiydi, böyle bir hadsizliğin kabul edilemez olduğunu savunan en başta kendisiydi.
Tabii şu an pek geçerli değildi bu düşüncesi. Karşı tarafa yarı hak adım olarak tanımaları hoşuna gitmemişti Araf'ın. Birkaç defadır bu yanlışları tekrarlanıyordu. Ayaklanıp telefonu açtığında şaşkın yüzleri ardında bırakmıştı. Odadan çıkıp kör nokta bir yere geçti ve telefonun ardındaki Nevra'ya döndü. Toplantıda olduğunu biliyordu, önemli olmadığı sürece aramazdı.
"Güzelim?"
"Araf müsait misin?" Sesi kontrolsüz çıkıyordu Nevra'nın. Bir problem olduğu bariz belli gibiydi.
"Evet, bir sorun mu var?"
"Evet var. Telefonda konuşmak pek iyi olmaz böyle bir konuyu. Gelebilir misin?"
"Hemen geliyorum güzelim."
"Tamam, çabuk ol lütfen." deyip kapatmıştı telefonu Nevra. Bu çıkışını anlamasa da bugün oluşabilecek tek sorun adamların fark edilmesi olurdu, farklı bir sorun olsa anında haber gelirdi çünkü.
Tekrar toplantı salonuna girip yerine yöneldi. "Detaylar bana iletilir, sizler devam edin." diyerek ceketini aldığında büyükbaşlardan Arif Tekin'in kaşları çatıldı, "Geçerli acil durum olmadığı sürece böyle bir şeyin mümkün olmayacağını bilmen gerekiyor, Araf!" dediğinde Fatih imalı sırıtışıyla Araf'a baktı.
"Bu masada kuralları en iyi bilen kişi barizdir Arif Bey. İtirazı olan?" diyerek tek tek masadakilerde gezdirdi gözünü. Büyükbaş da olsalar, Araf'ın maddelerde en ufak bir açık bularak yüklü tazminat alabileceğini biliyorlardı. Bu yüzden onun başa geçip bu eksikleri kapatmasını istiyorlardı ya...
Başını selamlar gibi yavaşça sallayıp salondan çıktı. Biliyordu ki karşı taraf bunun sebebini araştırır, toplantıyı bırakıp gidecek kadar önemli olan şeyin ne olduğunu öğrenmeye çalışırdı. Henüz Nevra'ya bir şey anlatmamışken yurtaltının onu bilmesi sakıncalı olurdu. Önce Nevra'nın güvende olduğundan emin olmalıydı. Dönemleri soğuk savaş olsa da karşı taraf şerefsiz kaynıyordu, güvenmiyordu.
Bina çıkışı üç araba peş peşe sıralanırken Yunus'a döndü. Yunus arabanın anahtarını iletirken, Araf tok bir sesle "Dinliyorum?" dedi. Gergindi.
"Efendim, çocuklar fark edilmiş."
Gözleri karardı Araf'ın, "Kendine çeki düzen ver Yunus! Aras'ta müsamaha göstermem gevşeğe bağlamasın. Bu konuda en ufak bir tavizim olmaz."
"Anlaşıldı efendim."
"Siz mekana geçin." deyip arabasına yöneldi.
&&&&& Bölüm Sonu &&&&&
Yurtaltı'yla ilgili anlamadığınız ya da öğrenmek istediğiniz şeyleri bu paragrafta sorabilirsiniz. Birkaç bölüm sonra yine Yurtaltı'yla ilgili bir bölüm gelecek, orada daha açıklayıcı olduğunu düşünüyorum.
Yengesi Nermin'le ilgili ilk izlenimleriniz?
Sonunda Araf'ın babasıyla denk geldik. Arif Tekin Yurtaltı'nın büyükbaşlarından. Hikayenin karakter tanımını eklememi ister misiniz? Şu an daha baştayız tabii ki, kim ne diye anlamanız çok zor. Sadece genel bir bilgi olarak paylaşabilirim isterseniz?
Neyse çok uzatmadan kaçayım 🤍
•
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
22.19k Okunma |
1.01k Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |