3. Bölüm

2. Bölüm: Adresimi nereden biliyorsun

Destina
destinasyon

İyi okumalar...🤍

| SAKIZ |

-2. Bölüm: Adresimi nereden biliyorsun?-

~~~

Üzerimdeki pikeyi daha çok çekerek yastığa gömüldüm. Oda sıcaktı ve bu beni uyuttukça uyutuyordu, aynı zamanda uykumu aldığımı da hissediyordum. Gerinerek açtım gözlerimi. Sıcağı seviyordum.

Gözlerimi açtığımda karşı koltukta beni izleyen bir adam beklemiyordum. Aniden doğruldum ve nerede olduğumu anlamak için göz gezdirdim. Dün uyuya kalmıştım, kabus olan bir şey yoktu.

"Bir an öldün diye şüphelenmedim değil," Karşımda beni izleyen, dün gece ki Araf Bey'di bunu söyleyen, rahatlığı takdire şayandı. "Saat iki." Ayaklarımı koltuktan sarkıtıp ona doğru oturdum, benim de öyleydi sanırım. Gelen rahatlığım dün gece bir sorun olmamasındandı, "Kusura bakmayın her gecenin köründe kaçırılıp depolara getirilmiyorum(!)" Kinayeli konuşmam onu pek rahatsız etmişe benzememişti.

Tekli koltukta dirseklerini koltukların iki koluna dayamış ve ellerini kucağında birleştirmiş rahat bir konumda oturuyordu, kaşlarını kaldırdı. "Ya?.. Halbuki rahatça uyurken öyleymiş gibi görünüyordu."

Gözlerimi kıstım, "O saatte uykumun gelmesi çok normal!"

Yavaşça başını salladı. "Hıhı..." Önümdeki orta sehpayı işaret etti. "Ye." Bir tepside sandviç ve meyve suyu vardı. Acıkmıştım ve yemek istiyordum fakat emir verircesine konuşması beni yememeye itiyordu. Emir kipiyle, üstten konuşulması sinirimi bozardı, katlanamıyordum. Kendini beğenen biriydim ama kendini beğenmişlerden nefret ederdim.

"Gerek yok." deyip ayakkabılarıma uzandım. Alt dudağını içeriden ısırırken beni izliyordu, izlenirken bir şeyler yapmakta zorlanıyordum. Sonunda giyip kalktım ve kapıya yöneldim.

Yöneldim yönelmesine de o kadar aptal değildim. Gece gelirken etrafa göz gezdirmiştim ve kuş uçmaz bir yerlerde olduğumuzu görmüştüm. Ne taksi ne de farklı bir ulaşım aracına denk gelmem imkansızdı.

O kaşları çatık ne yaptığımı izlerken geri döndüm ve aynı yerime oturup sandviçimi yemeye başladım. Gerek yok mu demiştim?.. Beni izlerken dudaklarını birbirine bastırmıştı. Bunu halime gülmemek için yaptığına emindim.

"Biri bir şey yaparken birini izlerseniz o biri bir şeyi yapamaz." Bana bakmaya devam ediyordu. Sanırım dediğim şeyi anlamaya çalışıyordu. "Yemeğimi bitirdikten sonra beni evime bırakırsanız sevinirim. Malum Samara'nın kuyusundan bile daha tenha bir yerdeyiz." deyip yapmacık bir gülümseme gönderdim, pekâlâ her ne kadar tanımadığım ve güvensiz birileri de olsa bulunduğumuz yerin ıssız olmasına ek yanımda cüzdanım yoktu, paketlerle beraber düşürmüştüm, bir yerlere ulaşımım zor olurdu.

Yemeğim boyunca ne yanıt alabildim ne de başka bir konuşma. Adamın bir çerezi eksikti, film izler gibi dik dik karşısındakini izliyordu ve bu çok sinir bozucuydu. Bitirdiğimde bakışlarımı kaldırdım, koluna çarptı gözüm. İnce beyaz gömleğin ardından sargı belli ediyordu kendini. "Bilerek olmadı." Gözlerim gözlerine değdi. Gece pek belli olmuyordu, daha çok kahverengiydi ama şimdi aralarına yeşillerde değmişti, elaydı göz rengi. "Biliyorum," diyerek geçiştirdi. "Evine girdiğin anda dün geceyi tamamen sileceksin aklından. Senin için en yararlısı bu olur."

Bakışlarımı kaçırırken ayaklandım. "Tabii ki hatta şu an bile unuttum, siz kimdiniz?"

"Güzel." Hoşuna gitmiş gibi sırıttı. Aynen işine gelene gül tabii. Pislik. Etrafta gözümü gezdirirken bir şeylerin eksik olduğunu fark ettim. Trençkotum ve telefonum. Adamın önünde pijamalarımla sirk yapıyordum. Kendisi de ayağa kalkıp yandaki koltukta bulunan trençkotumu aldı ve bana uzattı. Hemen giyip ceplerimi karıştırdım, telefonum yoktu.

"Telefonum?"

"Telefonun?"

"Telefonum yok!"

"Üstünde telefon yoktu."

"Yalan söyleme be! Gayet yanımdaydı."

"Yoktu diyorsam yoktur."

Gözlerimi kısıp etrafa bakındığımda masanın üstünde bir telefon gördüm, atılıp aldım. Kollarını göğsünde birleştirmiş, umursuzca "Ne yapıyorsun?" diye sormuştu. Yapmacık bir gülücük attım. "Polisi arıyorum."

O da histerik bir şekilde gülümsedi. "Aferin."

Telefonun tuşuna basıp açılmasını umarken şifreyle karşılaştım. Ne bekliyordum ki? "Şifreyi söyler misin?"

"4554" Şifreyi girdiğimde açıldı. Halbuki dalga geçiyor falan sanıyordum ben. Keriz miydi bu herif? Ya gerçekten polisi ya da bir başkasını arasam, nasıl güveniyordu? Gerçi hangi cesaretle nereyi arıyordum? Ben de adamı vurmuştum. Aklımdaki düşünceleri kenara atıp numaramı girdim ve arayıp etrafı dinledim. Ses gelmiyordu. Kapatıp kendisine uzattım, yüzümü buruştururken göz devirdim. "Yokmuş..."

"Kesin düşürdüm var ya! Hep sizin yüzünüzden. Ay bi' de yedeklememiştim! Gitti dosyalar, dua edin önemli işleri bilgisayara kaydetmiş olayım. Gerçi siz niye dua ediyorsunuz ben edeyim. Kim bilir nerede düşürdüm?! Teslim etmem gereken işlerim… ay..."

"Bitti mi?"

"Bitti!"

Kapıya gidip açtı ve gözleriyle işaret etti, bu yürü demek oluyordu sanırım. Açtığı kapıdan çıkacakken duraksadım, gece burada birini vurmuştum. Derin bir nefes aldım, şunu tekrarlayıp durmamalıydım, bilerek isteyerek yaptığım bir şey yoktu ortada. Haklıydım ve yanlışlıkla olmuştu.

'Sorunları önemsersen daha büyük sorunlar yaratır Gece.'

Belimde bir el hissettim, aslında sadece parmak uçlarıydı, arkamdan birkaç adım ileriye doğru yürütmüştü. Omzumdan geriye dönüp ona baktığımda içeriden çıkarak kapıyı kapattı. Sabırsız olabilirsin ama birini de iteklemezsin, hasta herif.

Gece deponun içinde, bıraktığı yerdeki arabaya doğru yürüdüm, başka bir araç yoktu zaten. Kapısını açıp bindiğimde Araf Bey de hemen ardımdan bindi. Bir şeyler yaptı ve birkaç metre arkada dün gece giriş yaptığımız yer yavaşça aşağı doğru açıldı, yukarı çıkan bir bayır oluştu. Resmen mahzen gibi bir yerdi burası.

Başımı camdan çekip ona çevirdim, ben bunlara neden bey diyordum ki? Bey denecek en son kişilerdi. Dün gece yanımızda olan Yunus muydu neydi, ondan akışkanlık yapmıştı büyük olasılıkla.

Yol boyunca ağzımı açmamıştım, ne diyebileceğimi ya da ne düşünebileceğimi bilmiyordum Bulunduğum durum dahil olabileceğim çok saçma ve imkansız bir şeydi, kalakalmıştım. Birileri için korkutucu gelse de benim için absürt bir olaydan ibaretti. Korku bana pek uğramazdı, insanlardan korkmazdım, tek korkum zifiriydi. Yanımdaki ise arabayı ne hızda kullanıyorsa evime yarım saate yakın bir sürede gelmiştik. Bir dakika. Evime?

Aniden gözlerimi ona doğru çevirdim, "Adresimi nereden biliyorsunuz?" Dirseği açık olan araba camına yaslı baş parmağıyla şakağını kaşıyıp kaşlarını havalandırdı, yoldaydı gözleri. "Benimle göz teması kurma hatasına düşen insanların tüm hayatı önümde olur Küçük Hanım."

Kendini beğenmiş tavırları sinirlerimi bozarken bu kadar emin konuşmasıyla onu yandan süzdüm. Bir yandan kabadayı halleri yüzümün ekşimesine neden olurken bir yandan böyle birileriyle ilişiğe girdiğim için acaba b*k yoluna girdim mi diye düşünmeden edemiyordum. Neyse ki o kadar da kötü birilerine benzemiyorlardı, bu çıkarımımda sapasağlam eve ulaşmamın katkısı vardı. Onun sağlamlığı tartışılırdı ama... "İyi, biraz hızlı olun o zaman." Tavırlarımın sinir bozucu olmasındaki neden çekincesizliğimdi sanırım.

"Merak etme, sütün soğumadan evde olursun," demiş ve gözlerini bende gezdirmişti. "Ayrıca bir daha o saatlerde dışarıda olma, tavsiye etmem."

Kötü biri değil mi demiştim? Yemin ederim arabasında olmasak elimin tersiyle dağıtmıştım suratını! Küstah adamın tekiydi. "Anana içir o sütü sen. Seni ilgilendirmez hangi saatte nerede olacağım. Asıl siz beş yaşında inşaatta counter oynayan çocuklar olmaktan vazgeçin. Ayağınıza çivi falan batar mazallah(!)" Öfkeyle söylediğim şeylere sırıtacakken durdurmuştu kendini. Aptal.

Arabayı durdurdu ve dönüp bana baktı. Kaşlarımı yukarı kaldırarak başımı 'Ne var?' anlamında salladığımda kaşlarıyla kapıyı işaret etti. Etrafa göz gezdirdiğimde sokağı geçtim, sitenin önündeydik. Dudaklarım aralanırken önüme döndüm, ben harbiden sağlam b*ka basmışım...

"Ne yapman gerektiğini konuşmuştuk?"

"Hıhı." deyip hızla kapıyı açtım, çarparak kapattığım için birkaç kişinin bakışı üzerime çekilirken trençkotun kemerini bağlayıp hızlı adımlarla eve geçtim. Utanmasa evime kadar gelebilecek biri olduğu belliydi.

Koşturduğum için yorulmuştum, asansöre binip ceketimin cebinden anahtarımı aradım fakat bir sorun daha vardı ki o da anahtarımı da düşürmüş olmamdı. Neyse ki acil durumlarda komşumun ulaşabilmesi için ayakkabılığın arka bölmesine bir anahtar bırakıyordum. Daire kapımı açarak içeri girdiğimde tüm kilitleri çevirdim, bir müddet kilit vuracağa benziyordum, evime kadar biliyordu adam!

Önüme döndüğümde eve göz gezdirdim, nedense bir an yalnız değilmişim gibi hissetmiştim. Ayakkabılarımı çıkarıp olduğu yerde bırakırken içeri girip pencereye doğru ilerledim. Araba orada değildi. Sesli bir şekilde nefes verirken hafifleyerek omuzlarımı düşürdüm. Üzerimdeki trençkotu çıkartarak vestiyere doğru gidip asmıştım. Bunca saat ne yaşadığımı oturup düşünmem gerekiyordu. Olayları yaşarken hoyratlıkla ve düşünmeden hareket eden ben sonrasında düşünebiliyordum. Andayken olanı sonradan fark etmek sinir bozucuydu, o an düşünememem işi işten geçiriyordu.

Kendimi gelişi güzel koltuğa attığımda kafama bir sertlik çarptı. Hafifçe doğrulup baktığımda telefonumdu. Doğru ya, petrole gitmeden önce Yağmur'la konuşmuştum ve yanıma almamıştım. Kilit ekranını açıp aramalara girdim. Telefon numarası bendeydi, yani şikayet edebilirdim. Ama uyarıda da bulunmuştu. Amaan iki çenesini kasandan mı korkacaksın Nevra? Sana bunlar vız gelir. Adama silah bile doğrulttun. Doğrultmayı bırak vurdun. Şunu bir daha tekrarlama. Sen vurmadın.

Pekâlâ korkulması gerekilirdi ya da en azından bir telaş içinde olunması ama Rabia Annem bana soğukkanlı olmayı öğretmişti. Bu yüzden gitmeliydim yoksa böyleleri her zaman türerdi. Sadece benden bilmeyeceklerinden emin olmam gerekiyordu. Benim şikayet ettiğim anlaşılmadan cezalarını bulurlardı.

Koltukta toparlanıp orta sehpadaki laptopu açarak Google'a girdim. Kadınların kendi aralarında konuştuğu bir siteye girip soru yayınladım; arkasından iş çevirdiğiniz bir erkeğin sizden şüphelenmemesi için neler yaparsınız?

Laptopu uyku moduna alarak odama ilerledim. Üzerimdeki ağırlığı atmam gerekiyordu, duş almalıydım. Yağmur'a da haber vermeliydim. Rabia Annem olsaydı şimdi ne derdi, ne yapmamı söylerdi? Her adımımda onu duyardım aslında, söyledikleriyle ve öğrettikleriyle beni yalnız bırakmazdı ama böyle bir şeyi ne ben ne o yaşamıştı. Ne diyebileceğini kestiremiyordum. Hoş o olsaydı bunlar olmazdı.

Duş alırken karnıma giren ağrıyla yüzüm buruştu, bu da aklımdan çıkmıştı. Sıcak su da biraz daha kalıp çıktıktan sonra içeri geri dönerek laptopun başına geçtim. Biraz önce siteye sorduğum gelen yanıtları okuyordum. Eşlerinin ardından iş çevirenlerin yazdığı fantezi yorumlar, abilerinin arkasından çevirdiği dolaplara kilit vuranlar, nefret ettikleri adamlardan intikam almak için onlarla ilişki kuranlar... ağzım açık, kimine kahkahalarla kimine şaşkınlıkla bakınıyordum. Özetle anlatılmak istenen düşmanını yanından ayırmaydı.

Nevra: Selamm (15:23)

Nevra: Telefonumu düşürmemişim

Nevra: Evdeymiş

Nevra: [Bir çıkartma gönderdin.]

Araf: ? (16:02)

Nevra: Nevra ben

Nevra: Hani şu dün gece yanlış kaçırdığınız kız

Nevra: Bi de arabana sakız yapıştıran :)

Nevra: Bi de kusan :)

Nevra: Bi de vuran

Nevra: [Bir çıkartma gönderdin.]

Araf: Tamam.

Nevra: Kolun nasıl

Nevra: Ben öyle bir şey yapmak istememiştim

Nevra: Ellerim bağlı olunca

Nevra: Birden şey oldu

Araf: Sadece sıyrık

Nevra: Gerçekten mi

Nevra: Oh be

Nevra: Derin değil de mi

Nevra: Bir an kolunu kopardım sandım

Nevra: Neyse ki sıyrık

Nevra:Yani kopardım derken

Nevra: Yanlışlıkla

[Görüldü.]

Nevra: Neyse

Nevra: Geçmiş olsun

[Görüldü.]

&&&&& Bölüm Sonu &&&&&

Sizce Nevra polise gidecek mi? Araf izin verir mi?

Eğer polise giderse neler olabilir?

Böyle bir durumda siz uyuyakalır mıydınız? Bu kadar sevemezsin uykuyu Nevra.

Anlamadığınız noktalar varsa aşağıya bırakacağım nokta bölümünde belirtebilirsiniz. Yorumlarda olacağım <3

Bölüm : 08.12.2024 15:47 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...