14. Bölüm

12. Bölüm: Dil bilgisi

Destina
destinasyon

Yorumlarınızı okurken çok eğleniyorum! iyi okumalar... *Sonu sürprizli, önden yıldızcıklarda yerimizi alalım 🤍

| SAKIZ |

-12. Bölüm: Dil bilgisi...-

~~~

Uyandığımda saat on ikiydi. Yatakta dönüp telefonu elime aldığımda gördüğüm bildirimle şaşkına döndüm.

Araf: (Bu mesaj silindi.) (03:37)

Araf: Günaydın Nevra Gece (09:21)

Nevra: Günaydın? (12:04)

Araf: Nasılsın?

Nevra: Bir sorun mu var?

Araf: Nasıl olduğunu merak ettim

Nevra: Gayet iyiyim, teşekkürler.

Araf: Terapi nasıl gidiyor?

Nevra: İyi.

Araf: Güzel

[Görüldü.]

Bu da neydi? Neden gidip gelip akıl bulandırıyordu, amaçsız bir ergen miydi yoksa dengesiz bir manyak mı? Hepsini barındırıyor gibi, sinir bozucu şey.

Aldırmayıp kalktım ve kendime ufak bir kahvaltı hazırlayıp atıştırırken maillerimi kontrol ettim. Haftaya işbaşı olacaktı, çok ağır geçirmeyi düşünmüyordum. Aklım dağınıkken hata yapıyordum, çalışmayı hiç sevmezdim. Dinçken iş yapmak tercihimdi.

———

Yağmur: Kankaaaammmmmmmm (14:53)

Yağmur: En sevdiğimmmmmmm

Yağmur: Tek bir tanemmmmmm

Nevra: Cenaze namazım ne zaman

Yağmur: ĞWCMEĞCÖWĞMFEÜOREĞMCÖD

Yağmur: Ya haftaya işin olacak yaaa

Yağmur: Bu akşam buluşalımm

Yağmur: Lütfennnnn

Nevra: Tamam gel bana

Yağmur: Ya dışarda dışardaaa

Nevra: Nerede

Yağmur: Kıvanç otelin restoranında akşam yemeği yiyelim dedi

Yağmur: Biraz gezeriz sonra alır bizi yemek yemeye gideriz

Nevra: Belli oldu *okunun kokusu

Nevra: Hangi otelin

Yağmur: KinshIn işte

Nevra: Yok gerek yok

Nevra: Senle buluşuruz sonra sen gidersin

Yağmur: Yaa lütfennnnnn

Yağmur: Biliyorsun abisi hep orada takılıyor şimdi yanımıza falan gelirse baygınlık geçiririm ben

Yağmur: sen de söylemiştin kasıntı olduğunuuu

Nevra: İyi tamam tamam

Yağmur: O zaman akşam altıda avmde görüşürüz aşkııımmmm

———

Mesajlaşmamız üzerinden birkaç saat sonra Yağmur'la buluşup biraz gezip dolaştıktan sonra Kıvanç bizi almaya geldi. Yağmur neden hep aynı yerde olduğumuzu söylese de sıkmıştı artık orası.

KinshIn bir oteldi. Aslında sadece otel değil ayrıca restoranı ve gece kulübü vardı. Tek bir otel, ayrı bir şehir gibiydi. Gerçekten işlerinde iyilerdi.

Restorana girdiğimizde ilerlerken Yağmur'a içimden sövüyordum. Hangi akla hizmet geldim ki buraya?

Karşı masada Araf ve bir adamla iki kız oturmuş konuşuyorlardı. Pazar pazar belli ki çift buluşması yapmışlar! Sabahı mesaj at akşamı... tövbe tövbe.

Kıvanç'ın yönünü fark ettiğimde ne yaptığını anlayamadım. O masaya doğru ilerliyordu. Hani tek yiyecektik?!

"Araf abi, Samet abi..?"

İkisi de bize döndü. Araf'la göz göze geldiğimizde Samet dediği adam "Kıvanç?" dedi. Tesadüf müydü yani?

"İş görüşmesi mi?" Aferin Kıvanç oğlum, sor bakalım kimmiş bunlar. Araf'a dik dik bakıyordum. Bakalım ne cevap verecek? Yine Samet yanıtladı. "Hayır, yani sayılır."

"Biz bölmeyelim o zaman-"

Bu sefer Araf konuştu. "Seninle de konuşacaklarımız vardı, iyi oldu. Oturun."

Yine öküz, yine emir kipi. Ben seninle aynı masaya mı oturacağım, pışııık...

Kıvanç Yağmur'a döndüğünde onaylarcasına başını salladı. Hu hu, ben de buradayım, bana da sorsanız mı hani!

Masaya geçtiklerinde mecbur ben de geçmiştim. Sevgililerin yanında bir yere gitmek mi? Bir daha mı? Tövbe. Yağmur'a da bunu sorardım.

Yerime oturduğumda Araf sağımda baştayken, kızlardan biri önümdeydi. Tipini de gözüm tutmamıştı. Sakin ol Nevra.

Samet "Nişanlın?" diye soru yönelttiğinde Kıvanç da cevapladı. "Ah, evet. Yağmur, kız arkadaşım." Bu sefer Samet'in bakışları beni buldu. "Ve sen de Nevra olmalısın?" dediğinde şaşırdım. Beni nereden tanıyordu?

Bunu dediğinde Araf da öksürmüştü. Ya işte girersin öyle öksürük krizlerine, sen tanımıyorsun tanımıyorsun dersin elin adamı beni tanır, ismimi bilir. Girsin sana.

Samet sorgulayıcı bakışlarımı anlamış olacak ki, "Aa-şey, Kıvanç, bahsetmişti." dedi. Kıvanç'ın kaşları kalktı. Samet elini omzuna atarak sıktığında, hatırlamış olacak ki "Ha, doğru, evet." dedi.

Tanışma faslını tamamlayıp yemeğe geçmiştik. Başak ve Dilara asistanlarıymış, gözüm tutmadı demiştim ama pek kötü kız da değilmiş. Hadi Samet yönetici falan olsun, Araf'ın işi neydi? Koruma, ajan, polis falan diye düşünürken bambaşka alanlara kaymıştı.

Aklıma gelen şeyle ne olduğunu anlamıştım. O an dikkat etmemiştim, hiç böyle bir şeyi düşünmemiştim. Aras'ın instagram hesabında Tekin Holding diye bir profil vardı. Yani bir şirket işletiyorlardı.

Yemeğimize başlayıp birkaç sohbet ettik. Sona doğru telefonum çalmıştı. Bir Fransız markasının Türklerle üç gün olacak toplantısında tercüman olacaktım. Onun için arıyorlardı. Bu saatte aramaları şaşırtıcıydı. Müsaade isteyip telefonu açtım ve ayaklanırken karşıdan kendini tanıtan kişiye yanıt verdim. "Bonjour Mme Nevra, je suis Beyda, représentante de la marque Amélie, comment allez-vous?" (Merhaba Nevra Hanım, ben Amélie markasının temsilcisi Beyda, nasılsınız?)

"Enchanté de faire votre connaissance Mme Beyda. Je vais bien, merci. Toi?" (Tanıştığıma memnun oldum. İyiyim, teşekkür ederim. Siz nasılsınız?)

Beş dakikalık konuşmadan sonra masaya geri döndüm. Oturduğumda Başak bana soru yöneltti, "Fransızca mı biliyorsun?"

"Evet."

"Nereden yani işin gereği mi?" diye sorduğunda Araf'la göz göze geldik. Bu konuşmanın benzeri tanıdık gelmişti.

"Evet, freelance tercümanlık-çevirmenlik yapıyorum."

"Ya ne kadar güzel, ben de sertifikamı yeni aldım Fransızca'da."

"Sorun olursa bana ulaşabilirsin, yardımcı olurum. Uzun zamandır yapıyorum bu işi."

"Kaç dil biliyorsun?"

"Dört."

"Ah, çok güzel, hangi diller peki?"

"İngilizce, Fransızca, Rusça ve İspanyolca."

"Hayalimdeki kadınsın resmen."

Gülümsedim. "İyi derece İngilizce öğrenildiğinde gerisi kolay oluyor aslında. Çoğu dilin familyası aynı çünkü."

"Evet öyle. Ben de aslında bir ara şimdiki işimi bırakıp çevirmenliğe başlamayı düşünmüştüm." Bundan Araf'ın haberi var mı diye göz ucuyla ona baktım. Vardı ki şaşırmamıştı. E olmasa patronunun yanında böyle bir şey söylemezdi zaten. "Neden ki?"

Gözü yana kaymıştı, Samet'e mi bakmıştı o? "Bazen yorucu oluyor."

Beni izleyen Araf'a dik dik bakıp "Belli..." diye imada bulundum. Başak imamı anlamış olacak ki güldüğünü gizlemek için suyundan bir yudum alır gibi yaptı. Ardından Araf lafa girdi. "Bizim Ruslarla ortak çalışmamız olacaktı değil mi Başak?"

"Evet Araf Bey."

"Bir tercümana ihtiyacımız var diye hatırlıyorum?" Öyle bir soruyordu ki yoksa da var derdi insan.

"A-evet, evet Araf Bey."

"E sana kolaylık oldu o zaman, bir daha aramana gerek kalmayacak."

Ne demeye çalışıyordu?

"Önümüzdeki hafta Rusya'dan gelecekler. Bizimle çalış." Yudumladığım içecek genzime kaçtı. Birkaç kere öksürüp hem tıkanıklığımı hem de şaşkınlığımı geçirdim. Adam her şeyi patır kütür söylüyor. Destursuz resmen.

Başak önce Araf'a bakıp sonra bana döndü, "Evet Nevra, aslında tercih ettiğimiz sabit bir tercüme bürosu var fakat çalışanları arasından iyi olanı bulmak oldukça zor oluyor. Beni de büyük bir dertten kurtarmış olursun, lütfen."

Başak'ı sevmiştim ama birkaç gün de olsa Araf'ı görmek en son isteyeceğim şeydi. Dengesiz herif, utanmadan bir de benimle çalış diyor. Anan çalışsın seninle.

"Seninle çalışmak çok isterdim Başak ama bilemiyorum. Programıma da bakmadan bir şey söyleyemem."

"Tamam o zaman, programına bakıp haber ver bana. Numaramı vereyim."

Samet diğer taraftan atıldı. "Asistanın işini de artık sen yapıyorsun Araf, pek çalışkan değil herhalde?" Geldiğimizden beri Başak'ı gıcık edip duruyordu. Kendisinin asistanı olsa aralarında bir şey var derdim.

E asistanı olmasa da olur, niye şart koşuyorsun Nevra?

Başak yerine ben cevapladım. "Dengesizlik bazen hangi işin senin olduğunu unutturuyor Samet Bey."

Ohhh, vurdum gol oldu.

Samet gülmemek için dudağını ısırdı. Bu çocuğu sevdim. "Oov... bu iyiydi." diye mırıldandı. Ne ima ettiğimi nasıl anlamıştı? Arkadaşlarmış, biliyor muydu aramızda geçeni?

Melisa telefonuna bakıp Samet'e döndü. "Samet Bey, eşim gelmiş. İzniniz olursa ben kalkayım.

"Tabii ki Melisa. İyi akşamlar." Hepimize iyi akşamlar dileyip gitmişti. Ben Araf'la muhatap olmamaya çalışıp sohbet ederken Kıvanç konuşmuştu. "Araf abi, bizim birkaç işimiz var da, erken kalksak olur mu?"

"Olur, Nevra'yı ben bırakırım."

Ananı bırak sen diye mırıldandım içime doğru. Alttan alttan güldüğünde diğerleri de duymuş mu diye göz gezdirdim. Neyseki duymamışlardı. O nasıl duymuştu?

"Gerek yok Araf Bey." dediğimde hiç oralı olmamıştı. Gerçekten delirtiyordu insanı. Ruh hastası manyak aptal şey.

Yağmur'lar gittikten sonra Başak'la diller hakkında birkaç muhabbetimiz daha oldu. Samet ve Araf da kendi aralarında konuşuyorlardı. Arada Samet bize de katılıyordu. Araf'ın ise tek yaptığı gıcık gıcık bana bakmaktı. Müsait yerde olsak nah çekerdim de neyse...

Dördümüz kaldığımızda daha iyi anlamıştım, Samet ve Başak arasında ya bir şeyler vardı ya da olmuştu. Başak telefonu çalınca açıp uzaklaştı ve konuşup geri döndüğünde izin istedi. Samet ben bırakırım dese de duymamış gibi yaptı. Araf ise Samet'in bu halleri hoşuna gider gibi keyifle izliyordu. Samet Başak'ın arkasından giderken gülümsemeden edemedim. Bakışlarım masaya döndüğündeyse gülümsemem soldu.

S*ktir. Tek kalmıştık.

Gerginliğimi dağıtmak için soru uydurdum. "Aralarında bir şey var gibi?"

"Birilerinin ilişkisi hakkında konuşmayacağım."

Kaşlarımı kaldırdım. "Ha var yani..."

Güldü, "Öyle mi dedim?"

Sırıtıp "Ona çıkıyor." dedim.

"Neden freelance çalışıyorsun?"

Omuz silktim, "Tercümanlar genelde böyle çalışır. Tabii şirketlere bağlı sabit olanlar da var ama sıkıya gelemiyorum, iki hafta yetiyor bana."

Her defasında böyle yapıyordu. Ben konuşurken bakışları yüzümün tüm noktalarını inceliyordu, sanki hem söylediklerimi hem beni ezberler gibi. O böyle baktıkça yüzüm yanıyordu.

"Çalışacaksın."

"Efendim?"

"Bizimle."

Yaklaşıp yüzümü buruşturdum. Uygun bir ortamda değildik. Sessizce, "Emir verdiğinde bir tane vurasım geliyor biliyor musun?" dedim. Baş parmağını dudaklarına yerleştirip gülüşünü gizledi. Neden gülmemek için çaba sarf ediyordu? "Yapmadığın şey değil," dediğinde aralanan dudaklarımla ne cevap vereceğimi bilememiştim. Bana laf sokmuştu resmen.

"Emir vermiyorum, olanı söylüyorum."

Alttan bir tane çaksam birileri görür müydü?

Bastırarak "Nereden biliyorsunuz Araf Bey?" dedim. "Ayrıca karşına çıkmamamı söyleyen sendin." Gerçekten öylesine bir şey mi sanıyordu bunu? Beni resmen tehdit etmişti.

Bakışları uzunca kalırken "Neyse, ben kalkayım, sana iyi akşamlar." dedim. Ben kalktığımda o da peşimden geliyordu. Belime elini yerleştirip beni yavaşlattı. "Ben bırakacağım."

"Bak yine emir kipi!"

"Tamam, ben bırakayım, lütfen."

Çıkışta durup ona döndüm. Belimden elini çekmeliydi. Yakın gibi duruyorduk ve yanlış anlaşılabilirdi.

"Sen soru eki nedir bilmez misin? Şart, emir, istek..."

Güldü, "Dil bilgin de iyiymiş."

Gülmemek için dudaklarımı bastırırken yüzümü sağa doğru çevirdim. Tam bu sırada yüzüme koca bir flaş patladı. Bu da neydi?

Araf beni yönlendirerek bahçeden çıkmadan sağa doğru götürdü. Bir vale arabasını getirdiğinde binmiştik. Telefonunu kulağına götürdü, birini aramıştı sanırım. "Mekanda neden gazeteciler var?" dediğinde karşı tarafı dinledi. "Oyalanmadan gönder, yüz bulmasınlar." diyerek telefonu kapattığında sorumu sordum. "O da neydi?"

"Magazin."

"Ne? Ne alaka be?!" Bana dönüp baktı. "Beni gerçekten tanımıyorsun." Kaşlarımı çattım, bu sırada üzerime eğilmişti. Ne yaptığını sorgularken koltuğa doğru çekildiğimde kemerime uzanmış ve yerine takmıştı. "Ünlü falan mısın? Bilim adamı?" Sorumla geri çekilirken seslice gülmüştü. Yanımda ilk gülüşüydü, bu kadar sesli. "Sayılır."

"Ne?" Gülüyordu. Salak benimle dalga mı geçiyordu bir de? "Tekin Holding, duydun mu?"

"Hayır," yalandı, Aras'ın instagramında görmüştüm. "Elalemin şirketinden bana ne, niye araştırayım?"

Gülümsedi, "Şirketin sahibi benim."

"Ee magazin ne alaka ki?"

"Boş şeyler. Gereksiz, boş ver."

"İnsanlar gerçekten çok garip. Ünlüler bitti şimdi iş insanlarının özeline mi giriyorlar?"

Sol dirseğini kapıya yaslarken parmaklarını dudağına götürdü. Sağ eli direksiyonda yön veriyordu. "Açık kapı bırakana." Yandan yandan baktım. "Sen bırakıyor musun?"

Güldü. "Sence?"

"Bilemem. Dengesiz birinin ne yapacağı belli olmaz." Kaşları çatıldığında devam ettim, "Ay, pardon. Sinirlendirmeyelim şimdi seni mazallah arabadan atarsın falan. B*ku b*kuna hayatımızdan olmayalım."

"Ne?"

Taklidini yaptım. "Karşıma çıkma gerekeni yaparım."

Sustu. Yine.

Yol boyunca sessizdik. Sitenin önüne geldiğimizde hiçbir şey demeden inecekken bileğimden tutup durdurdu, ona döndüm. "Dengemi bozan sensin."

Daha kaç sabır çekecektim?

"Pardon da ben ne yapıyormuşum? Nasıl tanıştığımızı anlatmayayım istersen! Tamam ilk de ben arabanın tekerleğine sakız yapıştırmış sonra da batırmış olabilirim ama geçip yanlışlıkla yanındakiler beni kaçırıyor sonra kulüpte karşıma çıkıyorsun sonra bir uyanıyorum senin yat-" konuşmamı bölmüştü, öpüşüyle.

Şaşkınlıktan ne karşılık verebiliyordum ne de karşı koyabiliyordum.

Durduğunda geri çekileceğini anladım ama izin vermedim. Neden bilmiyorum, hoşuma gitmişti. Daha önce deneyimlemediğim için nasıl yapacağımı bilmiyordum ama karşılık verdim, derinleşirken gözlerimi kapadım. Nefesimin kesildiğini hissetmiş olacak ki dudaklarını ayırdı fakat geri çekilmedi, hâlâ gözleri kapalıydı ve alnını alnıma yasladı. Nefes vererek kısa bir gülüş verdi.

Hayır, hayır. Olmazdı. Bugün böyleyse yarın başka birine dönüşecekti, eminim. Geri çekildim, ne yapacağımı ne diyeceğimi bilmiyordum. Çantamı aradım, beni izliyordu, ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu. Yüzüne bakmıyordum, çantamı aldım.

"Senin de dil bilgin iyiymiş..."

Bir şey demesini beklemeden inip hızla eve girdim.

&&&&& Bölüm Sonu &&&&&

Senin de dil bilgin iyiymiş mi LDKFŞDFKFŞKF NEVRAAA

Sakin sakiiinnn. Araf'ımız böyle bırakmaz bizi, yani umarız...

Bölüm nasıldı?

Başak ve Samet?

Yağmur ve Kıvanç?

Araf ve Nevra Gece?

Nasıl öptü bir anda ama. Bekliyor muydunuz?

Neyse neyse ben kaçar, diğer bölümü de hemencecik halledelim. Heyecanlandık ayol ^^

Noktamızı da bırakıyorum, sormak istedikleriniz için. Oralardayım <3

Bölüm : 09.12.2024 00:02 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...