145. Bölüm

Demirhanlar Bayrama Özel Bölüm

Asel Demirhan
demirhan_asel

Öncelikle hepinizin bayramını kutlarım. Küçüklerimin gözlerinden değil yanaklarından, büyüklerimin ellerinden ve yaşıtlarımın sarılmasıyla.

Seni gözlerinden öptüğümde ayrılık getireceğini bilseydim dudaklarımın temas etmesine izin vermezdim…

Yazar Anlatımıyla…

Güneş gün yüzüne çıkarken Asel uykusundan çoktan uyanmıştı. Bayramın yaklaşması yüzünden heyecanlı olan küçük kız yatağından dikkatlice indi. Hedefi hep olduğu gibi belliydi. Her sabah ailesinden özellikle erken uyandığında gittiği tek kişiye gidecekti. İkizinin hâlâ daha uyduğunu gördüğünde gülümseyerek ona yaklaştı, yanağından öperek açılmış üstünü küçük elleriyle örtmeye çalıştı. “İyi uykular ikizim.” Arkasını dönerek kapıya yürüdü. Kapının kolunun uzaklığı yüzünden zıplatarak açabilirdi ama o zaman ikizi uyanabilirdi. Odada gözlerini gezdirdiğinde küçük sandalyesini gördü. Yüzünde güzel gülümsemesiyle ona nazaran ağır olan sandalyeyi taşımaya başladı. Bir yandan da sessizce söyleniyordu. “Çok ağır!” Sonunda sandalyesini kapıya taşıdığında üstüne çıkarak açtı. Kapıyı açmayı başardığında ellerini çırptı. “Başardım!” İkizinin homurdanma seslerini duymasıyla ellerini dudaklarına kapattı. Daha sessiz “Başardım…” sandalyeden indiğinde kapıyı aralık bırakarak çıktı. Merdivenlerin olduğu bölüme hızla koştu. Arada arkasına bakıştır kimse var mı diye kontrol ediyordu. Merdivenin korkuluğunu sıkıca tutarak yavaş adımlarla indi. Düşmek istemiyordu.

Sonunda merdivenler bittiğinde küçük bacakları oldukça yorulmuştu. Ama önemi yoktu sonuçta buna değerdi. Evin kapısı hep kilitli olurdu. Camlar ise özenle kilit takılmış bir şekilde durdurdu. Evden nasıl çıkacağını bilmeyen Asel gözüne dışa çıkan sürgülü kapı çarptı. Şansını deneyerek açmaya çalıştığında açılmasıyla sevinçten havalara uçmuştu. Gözler bahçede dolaşırken gitmek istediği yere çıplak ayaklarıyla koştu. Sonunda büyük ağaç evinin önüne geldiğinde tırmanmaya başladı. Küçük bir kız olabilirdi ama tırmanma konusunda oldukça iyiydi. Kafasının üstündeki kapıyı ittirerek açtığında içeri baktı. “Ben geldim!” Neşeyle şakıdığında içerisinin boş olması onun moralini bozmuştu. Yine de pes etmeyerek içeri girdi. Emindi ki gelecekti.

Küçük erkek çocuğu ailesinden gizli evden çıkmak için an kolluyordu. Babasının asker olmasından dolayı işi oldukça zordu. Sessizce odasından çıktığında etrafı kolaçan etmeyi unutmuyordu. Aşağı kata indiğinde dış kapıyı görmesiyle yüzünde büyük bir gülümseme oluştu. Hızla kapıya giderek araladığında ailesinden gizli çıkabilmenin tatlı gururunu yaşıyordu ki… Ağabeyinin bir anda arkasında belirerek yanındaki duvara yaslanmış olduğunu bilmiyordu. “Nereye kardeşim?”

Alpaslan alaylı ifadesiyle erkek kardeşine bakıyordu. Kollarını çiçek yapmış, omzunu duvara yaslamıştı.

Demir Ege arkasını dönerek ağabeyine baktı. “Ağabey?”

Alpaslan kahkahalarla gülmek istediği kardeşinin şaşkın ifadesinde ciddi olmaya çalıştı. “Demir?” Yaslandığı yerinden omzunu geri çekti. Kardeşine doğru adım attığında, aralık kapıya dokundu. “Çekilsene Demir.”

Demir Ege kapıdan birkaç adım uzaklaşmasıyla Alpaslan kapıyı sonuna kadar açtı. “Hadi babam uyanmadan git yoksa dalga konusu olursun.”

Demir Ege ilk ağabeyinin yaptığına şaşırsa da içten bir gülümsemeyle koşarak uzaklaşmaya başladı.

Alpaslan kardeşinin arkasından gülümseyerek bakıyordu. Ama bu sonra ona kız kardeşi gibi gördüğü kızın yanına gittiği için kızmayacağı anlamına gelmiyordu. Ne kadar Demir Ege’nin ağabeyi olsa da Asel hepsinin gözdesiydi.

Demir Ege bahçeye çıktığında koşarak aradaki çitlerin altından geçti. Azat amcası kızından uzak durmasını istediği için araya çit koymuştu. Demir Ege bunu sorun etmeyerek ya üstünden tırmanarak atlıyor ya da zorda olsa altından sürünerek geçiyordu. Bazen çit yüzünden canı acısa da gün sonunda Asel’in güneş saçan gülümsemesi onu her şeyi yapabilmesine değeceğini gösteriyordu.

Ağaç evin olduğu yere geldiğinde hız kesmeden tırmandı. Daha küçük yaştan eğitimlere başladığından bu onun için çocuk oyuncağıydı. Babaları her bir çocuğunun kendilerini koruyacak kadar eğitim veriyordu. Hem Demirhan ailesi hem de Soylu ailesinin kesin olması gerekendi. Ve Asel’de eğitim alıyordu. Gerçi o henüz çok küçük olduğundan pek fazla bir şey yapamıyordu.

Tırmandığı ağaç evin kapısını açtığında içeriye göz attı. Çiçek kızının arkasını dönmüş oyuncaklarına küskünce bir yere vurarak bir şeyler anlattığını duydu. “Bak gelmedi. Ama o gelince siyah saçlarını yolacağım! Hatta siyah gözüken gözlerini de oyacağım!” Tekrar ayağını yere vurduğunda, kollarını da birbirine bağlamıştı.

Demir Ege bu görüntüye daha fazla dayanamayarak kahkaha attı. Asel sesi duymasıyla ardına döndüğünde küçük kahraman askerini gördü. “Demiy Eye!”

Demir içeriye kendisini sokarak kapıyı ardından kapattı. Yüzündeki alaylı ifadeye sarı saçlı, çiçek kokulu minik kıza baktı. “Az önce gayet iyi konuşuyordunuz Çiçek hanım?” Tek kaşını kaldırmış olsa da yüzündeki ifadeden eğlendiği oldukça belliydi.

Asel, Demir Ege’nin tek kaşını kaldırmasıyla küçük ayaklarını onun yanına doğru gitmesini sağladı. Önünde durduğunda kendisinden uzun olması canını sıkmıştı. Demir Ege’nin yüzünü eğmesi için eliyle işaret verdi.

Demir Ege merakla yüzünü eğdiğinde küçük kızın parmağını kaşlarına koymasıyla şaşırdı. “Bana da öğret Ege. Bende yapmak istiyorum.”

Demir Ege gülümseyerek Asel’i kucağıma aldı. Sıcak bakan gözleriyle dudaklarında eşsiz bir gülümseme belirdi. “Söz öğreteceğim Çiçek kızım.”

Asel bu cevabı sevmişti. Ama bu az öncekinin intikamını almayacak demek değildi. Hızla Demir Ege’nin siyah saçlarına yapıştı. Kendisine doğru çekmesiyle Demir Ege’den acı bir ses dâhil çıkmadı. Sadece sahte bir bağırış çıktı. Demir Ege artık alıştığından mıdır yoksa ona Asel’in minik çekişlerinin canını acıtmamasından mıdır sesi hiç çıkmazdı. Sadece sahte bir acı sesi çıkartırdı. “Çiçek dur artık!” Asel onu dinlemeyerek daha çok çekti elindeki saçları.

Demir Ege bunun böyle olmayacağını anlayarak Asel’i küçük koltuğa yatırarak gıdıklamaya başladı. Asel gıdıklanma yüzünden kahkahalarla gülmeye başlamıştı. Bunun sonucunda hiç istemese de saçlarını bırakmıştı. “Ege yeter!”

Demir Ege kahkahalarla gülen kıza içi giderek baktı. Öyle seviyordu ki bu kızı canı yansa canı yanar, canını yaksa başım üstüne derdi. Asel onun en değerli arkadaşıydı.

Aşağıdan gelen bağırma sesleriyle iki çocuk birbirine baktı.

“İn lan aşağı şerefsizin çocuğu!”

Demir Ege yerinden kalktığında, Asel’de kalkmıştı. “Eye ne oluyor?”

Demir Ege bahçeye doğru bakmak için hareketlendi. “Bilmiyorum çiçeğim.” Gözlerini kısarak dışarı baktığında Azat amcasının sinirle soluduğunu, babasının ise onunla alay ettiğini gördü.

Asel Demir Ege gibi gözlerini kıstı, boyu yetmese de dışarıyı görüyormuş gibi baktı.

Timuçin keyifle Azat’ın sinirlenmesini izliyordu. “Azat’ım ayıp oluyor şerefsizin çocuğu falan. Hayır, ucu bana dokunmasa sorun değil.”

Azat sinirle arkadaşına doğru adımladı. “Ulan Timuçin hepsi senin suçun lan! Çek lan oğlunu kızımın peşinden.”

Timuçin aşk olsun der gibi baktı. “Oğlum mu? Oğlumuz demelisin Azat’ım. Eh bugüne bugün damadın sayılır.”

Azat daha ne kadar sinirlenebilir bilmiyordu. Kendisini frenlemekte zorluk çekiyordu.

Demir Ege Azat amcasının yine kendisine kızdığını anlamıştı. “Eye noldu?” Küçük ayağını yere burarak söylenen çiçeğine döndü. “Ama ben göremiyorum!”

Demir Ege onu kucağına alarak kaldırdı. Dışarıyı görmeyi başaran Asel babasını görmesiyle bağırdı. “Baba!”

Azat kendisine seslenen kızının sesini duymasıyla başını kaldırarak yukarıya baktı. Ona gülümseyerek el sallayan kızıyla yüzündeki sert ifade çatlayarak yumuşadı. “Babacığım, bir tanem hadi aşağı gel.”

Asel ilk hevesle başını sallayacak olsa da Demir Ege’nin tatlı deniz kokusu yayan saçlarının yakından gelmesiyle fikri değişti. Başını sağa sola salladı, omuzlarını silkti. “Olmaz!” Hızla Demir Ege’nin boynuna sarıldı. “Eye’de gelsin!”

Azat her durumda Demir Ege’nin yüzünden kızı tarafından satılması koyuyordu. Timuçin kahkahasını daha fazla tutamayarak güldü. Dostunun omzunu kendi omzuyla dürtü. “Kızımızda oğlumuz olmadan yapamıyor Azat’ım.”

Azat burnundan soluyarak döndü arkadaşına. “Ulan Timuçin…” sessizce “Siktir git!” Kızına tekrar döndüğünde “Tamam babacığım hadi inin aşağıya.”

Asel büyük gülümsemesiyle kollarını aşağıdaki babasına uzattı. Demir Ege küçük kızın bu davranışıyla onu daha sıkı tutu. “Olmaz Çiçek kızım, henüz aşağıya inmedik.”

Asel büyük yeşil gözlerini siyah gözüken gözlere çevirdi. “Ama Eye.”

Demir Ege küçük kız her Eye dediğinde içi eriyordu sanki. Öyle tatlı öyle güzeldi ki ondan ayrılmak hep zor gelirdi. “Şimdi ineceğiz çiçeğim. Ama öncesinde dikkatli ineceğine söz vermelisin.”

Asel çok yaramaz bir kız çocuğuydu. Ağaç evden inmek yerine aşağıya atlayabilme ihtimali bile vardı.

Asel tatlı tatlı baktı Demir Ege’sine. “Tamam.” Bu tamam kelimesinde bile gizli bir hayır vardı. Demir Ege bunu bildiğinden daha dikkatli olmalıydı. Küçük kızı yere indirdiğinde önce kapağı açarak inmesinde yardımcı oldu. Kendisi de arkadan inerken Asel’in tamda tahmin ettiği şeyi yapacağını anladığı an kolunu uzatarak onun elini sıkıca tutu. “Hayır demiştim Asel!”

Asel’in bir anda gözleri doldu. Demir Ege sadece ona kızdığında Asel derdi. Ve şimdi oldukça kızmıştı. Aslında kızgınlığı sadece kaybetme korkusu yüzündendi.

Azat durumu fark eder etmez ağaç evin merdivenlerinin önünde durdu. Korkuyla iki çocuğa bakarken onların düşme ihtimaline karşı tetikteydi. Timuçin’de aynı şekilde Azat’ın yanında yerini alarak çocuklara korkuyla baktı.

Demir Ege ne yapacağını hızla karar verdi. Küçük kızın gözlerinin içine baktı. “Elimi sıkıca tut.”

Azat aşağıdan çocuklara bağırıyordu. “Demir bırak oğlum ben tutacağım!”

Ama Demir Ege kimseyi dinlemedi. Asel ona güven veren siyahlara baktı. Sıkıca tutu elini tatan eli. “Her zaman tutarım Eye.”

Demir Ege gülümseyerek kendisine doğru çekti küçük kız. Asel hiç zorluk çıkartmadı. Timuçin ve Azat korkuyla ikiliye bakarken, Demir Ege’nin yaptığını gördüklerinde daha tetikteydiler. İkisi de düşebilirdi. Biri sadece sekiz, dokuz yaşlarında çocukken diğer dört yaşlarındaydı. Asel ne kadar hafif bir çocuk olsa da Demir Ege’nin onu bu şekilde taşımadı zordu onlara göre.

Demir Ege, Asel’i yanına çektiğinde “Boynuma sıkıca sarıl çiçeğim.” Asel gözleri parlayarak sarıldı Ege’sine. Deniz kokusunu içine çekerek rahatladı. “Çok güzel kokuyorsun Eye.”

Demir Ege gülümseyerek bir eli küçük kızın belindeyken inmeye başladı. “Sende çok güzel kokuyorsun çiçeğim.” Sesi muzipleşirken, “Bakıyorum da konuşmanız gayet güzel Çiçek hanım?”

Asel kızaran yanaklarıyla daha da sokuldu Ege’ye.

Demir Ege küçük kızın bu tatlı halleriyle dişlerini sıktı. Ah bir ısırsa o tatlı yanakları! Aşağı indiklerinde Azat hızla kızını kucağına alarak sarıldı. Demir Ege ise kollarından giden küçük kızla öylece kaldı. Babası yanına gelerek “Oğlum kollarını düzeltsene.” Diyene kadar kollarının farkında değildi. Hızla kollarını indirerek sabit bir yüz ifadesi takındı. “Öylesine duruyordu kolum baba.” Lakin babasının inanmadığı çok belliydi. “Tabi oğlum haklısın. Öylesine duruyordu.”

Asel babasının kendisine sıkı sıkı sarılmasıyla ilk sevse de şimdi bunalmıştı. “Baya sıkıyoysun!”

Demir Ege küçük kızın sesini duymasıyla gülümsedi. Ah yine oyun oynuyordu. Azat kızının söyledikleriyle omuz silkti. “Korkutmasaydın kızım sende. Baba korkutulur mu hiç?”

Asel masum bakışlarla baktı babasına. Bir kaç kez gözlerini kırpıştırdı. “Koykutulmayz mı?”

Azat başını salladı. “Korkutulmaz babam. Babalar korkutulursa üzülür.”

Asel hızla babasının boynuna sarıldı. “Baya koykmasın!”

Demir Ege rahatsızda yerinden kıpırdadı. Babasına yaklaşarak “Baba alışveriş merkezine gitmeliyiz.”

Timuçin kaşlarını çatarak baba kızdan bakışlarını çekti oğluna döndü. “Niye evlat sonunda prens tacı alıp prensesi mi kurtaracaksın?”

Demir Ege babasının alaylı laflarına göz devirdi. “Hayır, baba söz vermiştin!”

Timuçin hatırladığı sözle gülümsedi. Kesinlikle dostu daha da delirecekti. “Gidelim o zaman canım oğlum.”

Demir Ege babasının bu haline gülümsedi. Babası sadece Azat amcasını deli etmek için eline koz verirseler överdi oğullarını.

Asel babasındaki bakışlarını Demir Ege’ye çevirdi. “Neyeye gideceksin?” Gözler dolmuş ağlamaklı bir ifadeye bürünmüştü.

Demir Ege telaşla küçük kızın elini tutu. “Hemen geleceğim sadece küçük bir işim var çiçeğim.”

Asel küsülünce omuz silkti. Babasına daha çok sokularak sarıldı. Azat bu görüntüye dayanamayarak kızını güldürmek için gıdıklamaya başladı. Demir Ege bu fırsatı değerlendirerek uzaklaştı içi yana yana.

Alışveriş merkezine gelen baba oğul her masayı geziyorlardı resmen. “Oğlum annenle bu kadar mağza gezmemişimdir beğen artık!”

Demir Ege omuz silkerek bakmaya devam etti. Bakışları bir anda mankenin üzerinde duran küçük beyaz bir elbiseye kaydı. Büyülenmiş gibi o elbiseye bakmaya devam etti. “Çok güzel…” sessiz fısıltısı babasına ulaşmıştı. “Beğendiysen alalım oğlum. Bakma bu kadar yoksa kendine alacaksın sanacaklar.”

Demir Ege babasını umursamadan mankendeki elbiseye doğru adımladı. Beyaz küçük bir elbiseydi. Sağ bel kısmında deniz deseni vardı. Küçük ama gözle görülür cinstendi. Eline elbiseyi almak istedi ama mankenin üstünde olması bunu imkansızlaştırıyordu. Görevlinin yanlarına gelmeleriyle Asel’in bedeninde elbiseyi aldılar.

Timuçin bir dükkâna daha girmeleri gerektiğini hatırladığında adımlarını oraya doğru attılar. “Ustam hazır mı bizim emanet?”

Dükkân sahibi gülümseyerek başını salladı. “Hazır elbet Timuçin, tam istediğiniz gibi.”

Demir Ege huzursuz bir şekilde sordu. “Sorunsuz çalışır değil mi?”

Usta küçük erkek çocuğuna gülümsedi. “Merak etme evlat. İkisi bir araya geldiğinde sorunsuz çalışacak. Ha çalışmazsa kaç zaman geçerse geçsin gel sor hesabını bana.”

Demir Ege rahat bir nefes verdi. Usta çekmeceden küçük kutuyu çıkartarak uzattı çocuğa. “Al bakalım evlat. Umarım ilerde de böyle olursun.”

Demir Ege kararlı bakışlarla baktı adama. Kutuyu elini uzatarak aldı. “İlerisini bilemem ben. Benim tek yolum tek çiçekle donatılmış kıyıdır.”

Usta gülümseyerek Timuçin döndü. “Başka isteğiniz var mı Timuçin?”

Timuçin kısık gözlerle gülümsedi. “Sen bize değer dükkânda bir bileklik ver bakalım. Kızıma yakışan olsun bozuşuruz sonra.” Oğlunun omzuna elini atarak kendisine çekti. Demir Ege elindeki kutudan bakışlarını çekerek ikiliye baktı.

Usta kahkaha attı. “Kızımıza her daim uygun şeyler var Timuçin. Meraklanma en iyilerini göstereceğim.” İçeri dükkâna giderek büyük kuyumcu kısmına geçtiler. Usta birçok özel tasarım bileklikleri gösterdi. Timuçin’in bakışları küçük mavi çiçekli bir bileklikte takılı kaldı. “Bu olsun.”

Usta gülümseyerek çıkarttı bilekliği. “Desene yapıldığı andan beri asıl sahibini bekleyen bileklik sonunda sahibine kavuşacak.”

Demir Ege şaşkınca sordu. “Nasıl yani?”

Usta hediye paketi yapmaya başladı bilekliği. “Bu bileklik sen ve küçük kızın konuşmalarını duyduğumda yapmaya karar vermiştim. Bir kaç ay önce küçük bir kâğıt parçasında bilekliğin modeli vardı. Konuşmalarınız ve resmi birleştirince yapmaya karar verdim. O ana kadar sadece asıl sahibini bekledi.”

Demir Ege bilekliğe daha yakından baktı. Küçük mavi çiçeğin yapraklarında lavinia çiçeğinin görseli vardı. Ama o kadar küçüktü ki yakından bakmayan göremezdi. Bileklik altından yapılmıştı. Her bir kısmı özenle olmuştu. “Gerçekten de bu o.”

Usta gülümseyerek paketi uzattı. “Alın bakalım.”

Timuçin paketi aldığında “Borcumuz ne usta?”

Usta gülümseyerek geri çekildi “Ne borcu Timuçin bizden olsun.”

Demir Ege hızla karşı çıktı. “Olmaz ben bunu harçlıklarımla alacağım.” Elinde sıkıca tutuğu özel hediyesi için kaç harçlık biriktirdi, kaç ev işi yaptı sayamamıştı. Üstüne yardıma ihtiyacı olan her aile üyesinin yardımına koşarak parasını biriktirmişti.

Usta küçük çocuğun bu net haliyle karşı çıkmadı.

Sonunda işlerini halleden baba oğlu eve dönmüşlerdi. Saatin artık geç olmaya başlamasıyla evlerine geçtiler. Demir Ege normalde karşı çıkacak olsa da hediyesini tam olarak hazırlamak için odasına kapandı. Babasıyla yemek yediği içinde aç değildi.

Kullanacağı her bir malzemeyi yere serdi. “Bant, çiçekli hediye paketi, makas…” düşünürken bir anda duraksadı. “İğne ve iplik yok!” Hızla odasından çıkarak annesinin odasına girdi. Babasının çoktan uyumuş halini görmesiyle sessizce hareket etti. Aradığı iğne ve ipliği bir türlü bulamazken arkasından duyduğu sesle yerinden sıçradı.

Kadın oğlunun yana yakılma aradığı şeyi merak etmişti. “Oğlum bu saate ne yapıyorsun sen burada?”

Demir Ege suçlu bir bakışla baktı yere doğru. “İğne ve iplik lazım.”

Kadın oğlunun bunları ne yapacağını bilemese de ikinci çekmeceyi açarak malzemeleri çıkardı. “Beyaz olsun!” Kadın pembe ipi beyaz iple değiştirdi. “Hadi gel bakalım.” Çocuk annesini takip etmeye başlarken kadın elindeki kahveyi rastgele bir yere bırakarak odadan çıktı. Oğlunun odasına girdiğinde yerdeki malzemelerle ne yapacağını anlamaya çalıştı. “Ne yapacaksın oğlum bunlarla?”

Demir Ege annesine bakmadan poşetin içindeki elbiseyi çıkarttı. “Dikeceğim.”

Kadın şaşkınca sordu. “Dikecek misin?” Demir Ege başını sallayarak onayladı annesini. “Evet.” Başını kaldırıp annesine baktığında yüzünde gördüğü tuhaf maskeyle korkarak geri çekildi. “Anne yüzün!”

kadın oğlunun bu haline gülümsedi. “Maske oğlum korkma.”

Kapının bir anda açılmasıyla bakışlarını o yöne çevirdiler. Alpaslan elinde su bardağıyla annesine baktı. “Anne yüzün yanmış!” Dehşet içinde bakıyordu.

Kadın kahkaha atarak gülümsedi. “Maske oğlum bu ne yanması.” Sesi duyan Timuçin odaya geldi. “Hatun yüzün gitmiş.”

Kadın ve oğulları Timuçin’in bu haline güldüler. Demir Ege tekrar dikkati kendi üstüne çektiğinde tüm aile yardımına koştu. Demir Ege canı ne kadar yansa da beyaz elbisenin sağ tarafındaki deniz figürünün yanına çiçek dikmeyi başarmıştı. İşin güzel yanı o çiçeği onun yapması ve elbiseye özenle kendi dikmesiydi. Hediye paketini hazırlamaya çalışan babası ve ağabeyine döndü. “Ağabey, baba daha düzgün yapın kırışmasını istemiyorum.” Ona dönen sert bakışlarla susmak zorunda kaldı. Odaya elinde meyveyle giren kadın tepsiyi ortaya bıraktı. “Hadi bir şeyler atıştırın sabah oldu sayılır.”

Demir Ege hızla karşı çıktı. “Olmaz ya bir şeye dökülürse?”

“Demir!” Hep bir ağızdan duyduğu ismiyle yerine sindi Demir Ege.

Güneş gökyüzüne çıkarken Soylu ailesinin her bir ferdi yerde uykuya yenik düşmüştü. Ama sonunda Demir Ege’nin istediği gibi olmuştu her şey.

Sabah gözlerini ilk açan Alpaslan olmuştu. Tutulan boynunu tutarken kardeşine sevgi dolu sözcükler söylüyordu. Kardeşinin hediye paketine sıkıca sarılmış uyuduğunu görünce gözler su dolu bardağa kaydı. Hızla eline alarak hiç düşünmeden kafasından aşağıya boşaltı.

Demir Ege yüzüne dökülen suyla hızla uyandı. Başında kendisine bakan ağabeyini gördüğünde sinirle yerinden kalktı. Ağrıyan sırtını bile umursamadı. “Alpaslan ne yapıyorsun sen?”

Alpaslan’ın kaşları çatıldı. “Ne Alpaslan’ı lan? Ağabey diyeceksin it herif!”

Demir Ege omuz silkti. Bir damla damlamış hediye kutusunu eline aldı. Bu sırada anne ve babaları uyanmıştı. “Şunun haline bak! Şimdi en baştan başlayacağız!”

Timuçin hızla yerinden kalkarak hediye paketini eline aldı. Özenle üstünü tişörtüyle sildi. “Bak oğlum gayet iyi durumda baştan yapmaya ne gerek var.”

Kadın kocasına katılarak gülümsemeye çalıştı. “ Oğlum ne gerek var baştan yapmaya? Hem üç kez baştan yaptık zaten.” Sonda sesi bıkkın çıkmıştı.

Demir Ege hediye paketini babasının elinden aldı. “Hazırlanacağım.” Adımlarını giyinme dolabına doğru atmasıyla ailesi odasından ayrıldı.

Saatlerdir evin her ferdi hazırlanmaya çalışıyordu. Lakin Alpaslan ve Demir Ege sürekli kavga ediyordu. Demir Ege lavaboda saçlarını özenle yaparken Alpaslan kapının önünde söyleniyordu. “Çık lan artık altıma edeceğim!”

Demir Ege ağabeyinin söylenmelerini hiç takmadan saçlarını düzeltmeye devam etti. Eline limonu alarak şeklinin daha düzgün olmasını sağladı. Belki birkaç dakika sonra dağılacaktı çiçeği yüzünden lakin bu değmeyeceği anlamına gelmiyordu bu uğraşının. Asıl o vakit değiyordu…

Giydiği ceketi de düzelti. Ceketinde küçük bir çiçek eksikti lakin bu işi çiçek kızı halledecekti. “Bayramın en güzel zamanı geliyor.” Aynada kendisine iki numaralı eşsiz gülümsemesini sunarak lavabonun kapısını açtı çıktı. Kapıya yaslanan ağabeyinin yere düşmesini umursamadan sakince uzaklaştı.

Alpaslan yere düşmenin siniriyle kardeşine bağıracaktı lakin gördüğü görüntü lavaboya gitme ihtiyacını bile unutturmuştu. “Demir, kardeşim bu sen misin?” Kendisini gülmemek için sıkıyordu.

Demir Ege ağabeyine kısa bir bakış attı. “Hep böyleyim ben ağabey.”

Alpaslan belli belirsiz başını salladı. “Cık… Sen sadece bayramlarda, Asel’in doğum gününde ve Asel için güzel gözükmek istediğinde böyle giyinirsin.”

Demir Ege ağabeyinin yine başladığını anlayarak oradan uzaklaşmaya başladı. “Saçmalama ağabey!”

Alpaslan kardeşinin arkasından bağırdı. “Sen gelirsin yanıma ‘ağabey ben it gibi pişmanım çiçek kızım bana nasıl bakar’ diye!”

Demir Ege arkasını hiç dönmeden yürümeye devam etti. Asel’e karşı sadece masum bir sevgisi vardı. Tabi koruma içgüdüsü de yüksekti. Ama aşk? Hayır, hayır! Aşk değil sevda hikayelerini severdi o. Sonuçta o sevdayı annesiyle babasından öğrendi. Karısının gözlerinin içine bakarken içi titreyen babasından. Bir gün Asel’e karşı hisler değişir mi bilmiyordu. Değişse bile aralarına girecek hiçbir soruna izin vermeyecekti.

Aşağı merdivenlerden inen küçük adamı gören anne babası şaşkındı. Yılda birkaç kez çiçek kızı için düzgün giyinen oğullarını görmek onlar için kaydedilmesi gereken andı. Demir Ege normalde de düzgün giyinirdi lakin takım elbise sevmezdi. Özellikle papyondan nefret ederdi. Boğazını sıkan o küçük şey hiç rahat değildi.

Timuçin ciddi yüz ifadesiyle aşağıya inen oğluna baktı. “Oğlum ne bu süs? Papyon falanda takmışsın, hayırdır?” Göz kırparak dediği kelimelerden sonra oğlunun saçlarına değecekti ki oğlu geri çekildi.

Demir Ege ters bakışlarla baktı babasına. Ellerini kafasını korumak için kaldırmıştı. “Saçlarıma dokunma baba. Saatlerce uğraştım onlar için.” Annesinin yanına gelmesiyle bakışları o yöne çevirdi. “Oğlumu rahat bırak Timuçin. Hem bilirsin saçlarını küçük bir çiçek dağıtacak.”

Demir Ege annesinin muzip çıkan sesine göz devirse de yüzünde küçük bir gülümseme vardı.

Alpaslan sonunda aşağıya inebildiğinde “Bu kişiyi tanımıyorum anne. Lütfen biran önce kardeşim getirin.” Kardeşinin üstünü süzdü üstün körü. “Papyon bile takmış.” Gülmemek için zorlanıyordu.

Demir Ege ağabeyini umursamadan çıkışa yönelmişti ki annesinin “Bir şey unutmuyor musun Demir?”

Demir Ege ne unuttuğunu düşünürken aklına gelenle bağırdı. “Hediyeler!” Üstünün kırışmasını istemediği için ne kadar hızlı koşsa da dikkatliydi.

Hızla odasına yönelerek hediyelerini aldı. Aşağı indiğinde ailesinin Çoktan çıktığını görmesiyle kendisine çıktı. Kapının önünde bekleyen ailesiyle yan eve geçtiler. Babasının kapının ziline basmasıyla heyecandan eli titrediğini gördü. “Anne saçlarım güzel mi?”

Kadın oğluna gülümseyerek baktı. “Güzel oğlum.”

”Ya üstüm?”

”O da güzel oğlum.”

”Peki ya papyonumu takabildim mi?”

”Takmışsın oğlum.”

”Peki ya-“

Alpaslan sinirle “Sus artık eşek kardeşim güzel dedi ya annem ne uzattın.”

Kapının açılmasıyla herkes sustu. Kapıyı açan Melek’le içeri geçmeye başladılar. İçerden gelen seslerle yüzlerinde gülümseme oluştu. “Ya baba bıyak beyi Eye geydi!”

”Yok, Demir falan kızım gel sen şuraya bir ısırayım o bal yanaklarını.”

“Deye kuytay beyi!”

Azat dedesine doğru koşan kızıyla gülümseyerek kapıya yöneldi. Kapıda gördüğü yüzlerle somuttu. “Timuçin?”

Timuçin dostuna sarılırken “New dünürüm.”

Azat bu cümleye göz devirmeden edemedi. “Başka dünürün oldu mu da yeni dünürüm diyorsun Timuçin? Ayrıca ben nerden senin dünürünüm lan?”

Timuçin kahkaha atarak geri çekildi. “Haklısın Azat’ım başka dünürüm yok. Ve sen benim nerden dünürüm oluyorsun gelirsek de…”

”Eye!” Diye koşarak gelen kızı gösterdi. “İşte buradan.” Keyfi gayet yerindeydi Timuçi’nin.

Azat’ınsa sinirli bir boğadan farksızdı.

Asel koşarak Demir Ege’sinin boynuna atladı boyu yettiğince. Demir Ege küçük kızın boyunun yetmediğini fark ettiğinde yardımcı olarak onu kucağına aldı. Ve Asel yine aynı hareketi yaptı. Önce sıkıca sarıldı, sonra siyah saçları dağılmasını umursamadan sıkıca çekti. Yüzünü Demir Ege’nin yüzüne hizaladı, yanağına büyük bir öpücük kondurdu. “Eye’m, beyim Eye’m!”

Demir Ege ise bu sıralarda hızlı atan kalbini sakinleştirmeye çalışıyordu. Ne Asel’in canını yakacak derecede saçını çekmesi önemliydi ne de başka bir şey. Ama sözlerine karşılık gülümsedi. “Senin Eye’n çiçeğim.” Küçük kızın önce yanağını sonra alnını öptü.

Azat bu duruma sessiz kalmayarak kızını almak istese de Asel’in çocuğa daha sıkı sarılmasıyla geri çekilmek zorunda kaldı. “Babası ayrı oğlu ayrı dert. Anlını öpme lan kızımın.” Sessizce “Alın yazısı öpülürüm lan. Ya alın yazısı olursa?” Dehşet içinde kendi kendine konuşuyordu.

Timuçin dostunun söylendiklerini duymasıyla daha bir gülümsedi. “Haklısın dostum. Alın yazısı oldular artık. Eh beşik kertmesi yapsaydık keşke.” Derin bir iç çekti. Çok istemişti Timuçin ama Azat karşı gelmişti. Azat’ın düşüncesine göre her ne kadar kızını vermek istemese de zorunda hissettiği biriyle değil de gerçekten kendisinin annesine karşı hissettiği duyguları yaşamasını istiyordu.

Azat arkadaşına ters bakışlarla baktı. Bir anda önünden kucağında kızıyla giden erkek çocuğunu görmesiyle sinirleri kat kat arttı. “Ulan…”

Melek kocasının kolundan tutarak kendisine bakmasını sağlamaya çalıştı. “Azat çocuk onlar daha.”

Azat küçük bir çocuk gibi omuz silkti. Melek kocasının bu tatlı haline dayanamayarak kimseye fark ettirmeden yanağından öpüp aniden kaçtı. Azat karısının öptüğü yanağı eliyle tutarken hülyalı bakışları karısının giden bedenindeydi. “Ulan zalimin kızı her geçen saniye daha sevdalı yapıyorsun kendine sanki daha fazlası varmış gibi.” Derin bir iç çekti.

Demir Ege kucağında Asel’le salona girmesiyle herkesin bakışlarının onlara yönelmesini sağladı. Işıl hanım parıldayan gözleriyle “Ay maşallah çocuklar. Umarım ilerde de böyle olursunuz inşallah.”

Kadınlar âmin derken erkekler Allah korusun diyordu. Demir Ege yüzündeki ciddi ifadesini bozmadan Asel’i koltuğa bırakmaya çalıştı. Lakin kendisini bırakmak istemeyen kızla yüzünde ufak bir gülümseme meydana geldi. “Çiçeğim bayramlaşmayacak mısın? Söz veriyorum bayramlaştıktan sonra seninleyim.”

Asel kararsız bakışlarla kabul etti. Demir Ege ilk bayramlaşmasını küçük kızla yaptı. Küçük kızın elini öperek kalbine koydu. “Bayramın kutlu olsun çiçek kızım. “ Elbise kutusunu ona uzattı. Hafif kıza yaklaştı kimsenin duyamayacağı bir sesle. “Nice senli, nice benli, nice bizli bayramlara küçük ormanın mavi denizlere karışmış güzel gözlüm.”

Asel büyük gülümsemesini sundu Demir Ege’ye. Ve kimsenin tahmin bile edemeyeceği bir şey yaptı. Yüzüne yakın olan küçük oğlan çocuğunun dudaklarına masum bir öpücük bıraktı. Demir Ege o anda donup kalırken Asel utançla dedesine koştu. Ama bundan sonrası curcuna olmuştu. Erkekler delirmiş, kadınlar ise onları sakinleştirmek için bin bir türlü yola girmişti.

Kahvaltı zamanı geldiğinde tüm aile bahçedeki masada oturmuştu. Demir Ege sol yanında oturan küçük kıza bakamazken bakışları tabağındaydı. Lakin birçok göz Demir Ege’ye kilitlenmişti. Tek bir harekette bahçede bulunan havuzun içine atacaklardı. Ya da beklide Azat onu da balkondan sallandırırdı. Sanki hiç yapmamış gibi…

Timuçin bayramlaşmayı henüz yapamadıkları için yerinden kalkarak Alpay ağadan önce Işıl hanımağanın elini öptü. “Bayramınız kutlu olsun hanım ağam.” Işıl hanım gülümseyerek elini tutan ele vurdu. “Sağ olasın oğlum.” Alpay ağanın önünde durduğunda somurtkan yüzünden gülmemek için kendisini zor tutu. “Ağam öpem mi elini? Bayramlaşmayacağın mı benimlen?”

Alpay ağa öylesine uzattı elini. Timuçin hızla öptü eli. “Bayramın mübarek olsun ağam.” Alpay ağa ağzının ucuyla “Senin de.” Hâlâ daha az önce olan olayın etkisindeydi.

Sırayla Timuçinin eşi, Alpaslan herkesin elini öperken Timuçin’in gözler devremine kaydı. Onun elini öpecek gibi yaparken kulağına eğildi. “İyi bayramlar kesin olacak dünürüm…”

Azat yüzünü kızardığını hissederken aynı sessizlikle Timuçin’in döndü. “Saçma saçama konuşma Timuçin. Çocuk onlar daha!”

Timuçin bunun zaten bilincindeydi. Lakin bilincinde olduğu bir şey daha vardı. Oğlunun gözlerindeki çiçek. Henüz kendi oğlunun bile farkında olmadığı çiçek. Be o çiçeğin yeşil çimlere ihtiyacı vardı.

Alaylı ifadesini sürdürdü Timuçin. “Kusura bakma Azat’km ama kızımız oğlumun namusunu aldı artık. Ha eğer namusuna sahip çıkmayacaksa öpmeyecekti oğlumu. Ben şimdi kime vereyim oğlumu? Kim alır öpücüğünü kaptırmış adamı?”

Azat her bir kelimede daha da kızarıyordu. Diğer taraftan Demir Ege herkesin elini öpmeye başlamıştı. Işıl hanım onu öpücüklere boğarken diğer kadınlarda sevgi gösteriyordu. Öpülmekten nefret eden Demir Ege ise kendisinin korumaya çalışıyordu. Alpay ağanın önüne geldiğinde Alpay ağa ona ters bakışlar atsa da elini öpmüştü. Alpay ağa bayram hediyesi olarak ona küçük eski bir kutu vermişti. İçinde ne olduğunu bilmeyen Demir Ege Alpay ağanın isteği üzerine şimdi açmayacaktı. SıraAzat amcasına geldiğinde diğer erkeklerin baktığı gibi sert bakmıyordu. Aksine düşünceliydi. Azat küçük çocuğun elini öpmesine bir şey demeden sessiz kaldı. Bayramlaşma bittiğinde Asel, Demir Ege’sine baktı. Kalbinin üstündeki cebinin boş olduğunu gördüğünde, “Hii unuytum bey!” hızla sofradan kalkarak arkasından seslenen ailesini dinlemedi. Bahçede yetişen lavinia çiçeğini koparttı. Hızla sofraya tekrar koştuğunda düşmekten birkaç kez yırtmıştı. Sofraya tekrar geldiğinde Demir Ege’nin yanına geldi. Sandalyeye çıkamadığı için sinirlenirken imdadına Timuçin amcası yetişti. “Gel bakalım Asel’im.” Kucağına aldığı kızla oğlunun yanında oturdu. Asel Timuçin’in dizlerine ayaklarını basarak Demir Ege’ye doğru eğildi. Küçük çiçeği olması gereken tek yere Demir Ege’nin tam kalbindeki cebe yerleştirdi. Ellerini çırparak güldü. “İşde oydu!”

Demir Ege çiçeğin yerine gelmesiyle gülümserken küçük kızın anlına bir öpücük kondurdu. Azat sabır çekerek gözlerini küçük çocuğa kilitledi. “Uzak dur lan kızımdan!”

Demir Ege, Azat amcasının sesini duymasıyla başını eğdi utançtan.

Timuçin ortamı dağıtmak ve hediyesini vermek için küçük kıza seslendi. “Asel’im bak bakalım benim elimde ne var?”

Asel heyecanla amcasına döndü. “Ney vay?”

Timuçin kendisine merakla bakan kızla içi ısındı. Şu an bu minik kızın üzerindeki pantolona basarak kirletmesini bile umursamıyordu. Cebindeki kırmızı kutuyu çıkartarak küçük kıza uzattı. Lakin almasına izin vermeden “Öp bakayım yanağımı.” Sağ yanağını uzatmıştı. Asel hızla yanağını öptüğünde bu defa sol yanağını uzattı. Asel onu da öptüğünde Timuçin’de küçük kızın tombik yanaklarından öptü. Kutuyu uzattı ancak almasına izin vermeden önce “Bir de babam de bakayım.”

Asel hafif kaşlarını çatsa da “Bayam!” kelimesini kullanmıştı. Azat yerinde kudururken kalkmak istediğinde Melek izin vermemişti. Timuçin göz ucuyla arkadaşına bakarak güldü. “Aferin kızım ilerde lazım olacak babam kelimesi. Söyle ki şimdiden alışasın.” Yan gözle utançtan kızarmış oğluna bakmıştı. Asel ne dediğini anlamıyordu amcasının ancak umursamadı da. onun şu an tek umursadığı hediyesiydi. “Heyiye?” elini uzatarak vermesini işaret etti.

Timuçin küçük kızı kucağına oturtarak kutuyu açtı. İçindeki bilekliği eline alarak küçük bileğe taktı. “Damadın öz babası olsa da gelinin babası olmayı isteyen babandan bir adet şimdilik altın bileklik kızım.” Minik kızın bileğini ardından, çiçek kokan saçları öptü.

Aradan birkaç saat geçmiş, kahvaltıları bitmişti. Demir Ege Elindeki tutuğu küçük kutuyu nasıl vereceğini düşünüyordu. Kutuyu cebine tekrar koyarak kimseye fark ettirmeden sessizce ailesinin yanından ayrıldı.

Odasında üstüne beyaz elbisesini geçiren Asel hızla bahçeye çıkmıştı. Bahçede çimlerin arasında oynarken Demir Ege’nin geleceğini biliyordu. Öyle de oldu. Demir Ege küçük kıza yaklaşarak sessizce ona dönmesini bekledi.

Asel güzel gülümsemesiyle ona döndü. “Eye gel.” Demir Ege ona uzatılan eli utanarak tutu. Hala birkaç saat önceki olayın içerisindeydi sanki. “Çiçeğim ben aslında sana bir şey vereceğim.”

Asel heyecanla sordu. “Ne vereceksin?”

Demir Ege tam cevap verecekken küçük kızı ayakkabısının açılmış olduğunu gördü. İki dizinin üstüne çökerek ayakkabılarını düzeltti. O sırada heyecanla bekleyen küçük kıza dayanamayarak kutuyu cebinden çıkarttı. Kutunun içini açtığında işte o an dünyalar Asel’in olmuştu. “Bu benim mi?”

Demir Ege gülümseyerek onayladı. “Senin çiçek kızım. Senin…” Hediyesini küçük kıza taktığında aynı hediyeyi kendisine takıyordu. Tek fark bu hediye Asel’den onaydı. Yıllar sonra bu hediyeden belki de birbirlerini tanıyacaklardı. Küçük kızın anlından, nabzının attığı küçük kalbinden. Ve de gözlerinden öptü…

Akşam vakti Mardin’e yola çıkacak olan ailenin arkasından masum bakışlarla baktı Demir Ege. Hala ne düşüneceğini bile bilmezken Asel’in gitmesi ona koymuştu. Alpaslan kardeşinin giden arabaya bakan haline üzülerek kolunu omzuna attı, kendisine çekti. “İlk öpücüğün gitti ha aslan parçam.” Alayla güldü. “Resmen küçük bir kız çaldı öpücüğünü.”

Demir Ege yüzünde ufak gülümsemeyle ağabeyine döndü. “Gitti… Ama giden sadece ilk öpücüğüm olsun ağabey. Sadece ilk öpücük…” Uzun zamandır içindeki sıkıntılarla boğuşuyordu. Ve her geçen gün bu sıkıntı artıyordu.

Aşk nedir, hoşlantı nedir bilmezdi Demir Ege. O etrafında gördüğü ailesinin sevdasını bilirdi. Masum sevgiyle sevdiği küçük bir kıza sevda hisseder miydi bilinmez lakin onun tek bildiği bu kız ondan uzakta olmayacağıydı…

Bölüm sonu.

Demir Ege sorularına sessiz kalma hakkını kullanıyorum :).

Ama şunu söyleyebilirim devam hikâyesinde birkaç olay olduktan sonra kahraman prens sahalara dönecek. Yani emin değilim aşağı yukarı 20. Bölüme kadar gelecek. Hatta belki daha erken. Olayları uzatmayacağım çünkü asıl olaylar o geldikten sonra başlayacak :). Aslan konusu da açıklığa kavuşmuş olacak o geldiğinde.

Demir Ege’nin ilk öpücüğünü çaldı bizim kız ne düşünüyorsunuz?

Düzenlemesi bitmediği için gün içinde paylaşacağım Deniz Kıyısındaki Çiçek için bölüm.

Bölüm : 06.06.2025 10:44 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...