Yazar Anlatımıyla…
Dağ evinde geçirdikleri keyifli zamanlardan sonra artık her ailenin de eve dönme vakitleri gelmişti. Mart ayında oldukları için ramazan ayındaydılar. Herkes istisnasız oruçlarını tutarken bu yıl pek tutan olamamıştı. Ama en azından kalan zamanı orucunu tutar ve tutamadıkları zamanın kazalarını tutabilirlerdi.
Tüm aileler kendi arabalarına binerken Agah kız kardeşini kimseye kaptırmadan arabasına bindirmeyi başarmıştı. Radyonun sesi kulakları doldururken Derin keyifle şarkılar söylüyorken, Agah ise kız kardeşinin bu hallerinden mutlu oluyordu.
Derin Agah’ı parmaklarıyla gösterirken “Bir tanem söyle canım ne istersen iste benden.”
Agah sessizce “Hep yanımda olmanı.”
Derin kahkahalar atarken “İstersen dönsün hayat bayramlarla seyranlara.”
Agah direksiyonu sola çevirirken, sessizce “Sen varsan hep bayram hep seyran bana.”
Derin gülüyor şarkılar söylüyordu. Lakin abisinin ne düşündüğünü bilmiyordu. “İstersen gelsin bahar sümbüllerle, salkımlarla!”
Keyifli geçen yolculuğun benzin istasyonuna girilmesiyle yarım kalınmıştı. Agah aracı benzinlikte park ettiğinde el işaretiyle görevliye ne yapması gerektiğini bildirdi. Kız kardeşine dönerek “Bir şey ister misin? Ya da lavaboya gitmek?”
Derin dudaklarını büzerek sevimlice gülümsedi. “Hım bilmem ki.” Sahte bir şekilde düşünüyormuş gibi yaptığında, Agah gelecek olan isteğin çoktan ne olduğunu biliyordu. “Çikolata!” İşte Agah’ında beklediği buydu ama yemek yemeden ona çikolata veremezdi. Aileleri onlardan ilerdeydi. Normalde onlar ilerdeydi ama benzinleri bitiği için artık geride onlardı. Tabi aileleri onları önde sanıyordu. Agah ise bu fırsatı değerlendirmek ve kız kardeşinin yemek yemesi için “Önce yemek sonra çikolata.”
Derin mızmızlanmaya başlamıştı çoktan. Dudaklarını büzerek gözlerini hafifçe doldurmuştu ki Agah bir anda kendini arabadan dışarı attı. Gerçektende dışarı atmıştı. Derin şaşkınca abisine bakarken Agah ona bakmıyordu bile. Hızla kız kardeşinin kapısını açtığında yüzüne bakmadan “Hadi yemek yemeğe. Ve hayır çikolata yemeğe dâhil değil!”
Derin abisinin bu haline gülmek istese de gülemiyordu. Agah oruçlu olsa da Derin’in kullanması gereken ilaçlar olduğu için oruçlu değildi. Bu durum Derin’in hiç hoşuna gitmese de resmen bir ordu insan ona sahur yaptırmamış odasına kovmuşlardı. Açlığa ne kadar dayansa da şeker ihtiyacına asla dayanamadığı için tutamamıştı oruç. Gerçi abisi uyandığı vakit kahvaltı ettirerek ilaçları zorla içirmişti.
İkili arabadan indikten sonra küçük esnaf lokantası gibi bir yere geldiler. Tabi öncesinde Agah aracın benzinini doldurtarak kenara çekmişti. Bir masaya Oturduklarında menüden bir şeyler seçmesi için kardeşine işaret verdi. Lakin Derin o kadar isteksizdi ki menüye bakmak bile istememişti. Agah bunu fark eder etmez menüyü önüne çekerek incelemeye başladı. Okuduğu yemek ismi ile gülümsedi. Kardeşi asla buna hayır diyemezdi tok olsa bile yerdi. Garsonu işaret vermesiyle garson hızla yanına geldi “ Ne arzu edersiniz efendim?”
Agah garsona istediği yemeği gösterdi “Öncesinde bir de mercimek çorbası olsun aslanım.”
Garson başını sağlayarak “ Tabi efendim nasıl İsterseniz.” Menüyü alarak masadan ayrıldı.
Derin gözlerine kısarak. “ Ne gösterdin?”
Agah gülümseyerek “ Sürpriz.”
Derin huysuzca Dudak büzdü ”Ya abi!”
Agah omuz silerek kardeşine bakmaya devam eti. Aradan geçen birkaç dakika sonra garson mercimek çorbasını Derin’in önüne bıraktı. “ Afiyet olsun.”
Derin gülümseyerek başını salladı. Huysuzca kaşığı eline aldığında, çorbasıyla oynamaya başladı. “ Aç değilim diyorum bana yemek alıyorsun. Çikolata istiyorum!”
Agah kız kardeşini bu huysuz haline gülümsedi oturduğu yerden kalkarak kız kardeşinin tam yanına ki sandalyeye oturdu. Çorbayı kendi önüne çekti, masada bulunan limon alarak fazlasıyla sıktı. Çorbayı karıştırdığında sıcaklığının azalması için üfledi ve kız kardeşini uzattı “ Hiç kusura bakma küçük hanım. Bir an önce yemeğini yersen çikolatana kavuşursun.”
Derin kadar reddetmek istese de abisinin gözündeki kararlılığı gördüğünde sesini çıkaramayan çorbayı kabul etti. Agah kız kardeşinin bu halinle gülümsedi ve çorba bitene kadar kendi elleriyle içirdi. O an küçük anı sanki gözlerinin önünden geçti. Küçük kız kardeşi küçükken de yemek yemek istemezdi. Çok fazla yemek seçer asla bir şey tam olarak bitiremezdi. O gibi durumlarda kız kardeşini kucağına alır ve yemek bitene kadar asla bırakmazdı. Güneş’inin huysuzlanmasını bile dinlemezdi. Şimdi aynısı oluyordu. Kız kardeşi huysuzlanıyor, yine yemek yemiyordu. Ve Agah yine kendi elleriyle yemek yediriyordu.
Çorba bittikten bir süre sonra yaprak sarması yoğurdu ile birlikte gelmişti. Derin sarmayı görür görmez resmen aşkla bakmaya başlamıştı. Agah kız kardeşini sarmaya böyle bakmasını kıskansa da yemesi için işaret vermişti. Derin hızlı dalmıştı sarmaya.
Agah kız kardeşim bu halini huysuzca baktı “ Bana karşı bu kadar güzel bakıyorsunuz hanımefendi.”
Derin sarmadan kafasını kaldırdığında abisine baktı. Tek kaşını kaldırmaya çalışırken “ Sen sarmayı mı kıskanıyorsun?”
Agah gülümseyerek kız kardeşinin alnından öptü “ Sadece sarmayı mı? Ben seni her şeyden ve herkesten kıskanıyorum.” Huysuzca sözlerine devam etti “ Bir de bir sürü insan var etrafında. Yeterince Kıskanmıyormuşum gibi onlardan da kıskanıyorum.”
Abisinin bu haline gülmemek için dudaklarını ısırdı başını indirerek sarması yemeğe devam etti ama gülmemek için kendisini zor tutuyordu. Resmen kıskanç bir ayı onun abisiydi.
Yemeklerini yedikten sonra abisi ona ilaçları içirmişti. Tabi çikolata sözünü de tutmuştu. Tekrar yola koyulduklarında Derin artık dayanamayarak uykuya dalmıştı.
Saatler sonra kendi evinin önüne gelen Agah aracı park ederken telefonu çaldı. Hızla telefonunu eline alırken kız kardeşinin uyanıp uyanmadığına baktı. Uyuduğunu gördüğünde rahatlayarak araçtan sakince indi. Telefonu açığında karşı taraftan Miran’ın sesi duyuldu “Kardeşim nerde Demirhan!”
Allah bilir ne zamandır kız kardeşinin gelmesini bekliyordu. Uzun zamandır güzel bir uyku çekmediği için bu gece kız kardeşiyle uyuyacaktı. Lakin onunla aynı fikirde olan bir başkası da vardı. Bu gece kesinlikle Agah kız kardeşiyle uyuyacaktı.
Agah sakin bir sesle “Benim yanımda.”
Miran sinirden kudururken “Ne demek benim yanımda Demirhan!” burnundan solurken “Hemen her neredeyseniz kız kardeşimi getir.”
Agah oldukça rahat bir şekilde “Hım bir düşeniyim Doğa.” Anında ciddileşerek “Yada si*tir et düşünmeyi. Bu gece si*seniz küçüğümü getirmem.” Asla kız kardeşini onların yanına götüremezdi. Zira fazlasıyla yorgun olduğundan güzel bir uyku çekmek istiyordu. Ayrıca kız kardeşin küçük kalp atışlarını dinlerken uyumak onu rahatlatıyordu. En azından kız kardeşinin yaşadığını kanıtlıyordu.
Telefonu hızla Miran’ın yüzüne kapatarak, cebine attı. Aracına yönelerek, yolcu koltuğunun kapısını açtı, kız kardeşini nazikçe kucağına aldı. Derin ilk kıpırdansa da uykusu daha ağır bastı.
Agah sakin adımlarla evin kapısına geldiğinde Alpaslan arkadaşının bu şekilde davranacağımı bildiği için bu eve gelmişti. Kapıyı arkadaşının geçmesi için açtığında Agah’ın ona ters bakışlar attığını görmüş umursamamıştı. “Koskoca üsteğmen Agah Demirhan kız kardeşi uyanmasın diye nasılda kibar yürüyor.”
Agah kucağındaki kız kardeşinin uyanmaması için uğraşırken Alpaslan’ın dediklerini duymasıyla ters bakış attı. Kız kardeşini bir yatağa bıraksın o zaman soracak Alpaslan’a. Sakin ama hızlı adımlarla odasının önüne geldiğinde yan odanın kapısı gözüne çarptı. Kendi odasının yanı ve aynı zamanda Alpaslan’ın odasının da yanı olan bu oda Güneş’i için tasarlanmıştı. Bir an kendi odasına bırakmayı düşünse de Agah kız kardeşinin korkusuyla uyumak istediği için kendisine ait odanın içine girdi. Kız kardeşini yatağa bıraktığında Derin abisinin boynunu bırakmak istememiş kendisine daha çok çekmişti.
Agah kız kardeşine içten bir şekilde gülümserken “Alpaslan’ın işini hallettiğim zaman yanına geleceğim Güneş’im.” Kız kardeşinin anlından ve kalbinden öptükten sonra üstünü sıkıca örtü. Odanın içinde bulunan küçük sarı ışık yayan lambayı açarak odanın kapısını tam olarak kapatmadan çıktı. Ne olur ne olmaz eğer kız kardeşi kötü bir rüya görürse sesini duymak için önlemdi.
Sakin adımlarla aşağı indiğinde gözleri Alpaslan’ı arıyordu salonda görmediği için mutfağa bakmaya karar verdi. Mutfağın da boş olduğunu gördüğünde gözü bahçe kaydı. Bahçede bulunan kız kardeşi için aldığı iki kişilik salıncak tarzı koltuğa oturduğunu fark etti. Üstünü İnce umursamadan Alparslan’ın yanına gitti. Hiçbir şey söylemeden yanına oturdu. Alpaslan önlerinde bulunan cam masadan bir kupa kahveyi Agah’ın Önüne ittirdi. Agah Kahveyi eline alarak bir yudum aldı.
Alpaslan bahçede dolaştırdı gözlerine Agah’a çevirmeden “Hala uyuyor mu?” Küçük kızı kast ederek sormuş.
Agah Başını sallayarak onayladı “Araba yolculuğu onu yormuş olmalı.” Gözlerini dolmasını önemsemeden Alparslan’a Baktı “ Alpaslan ben hala inanamıyorum kız kardeşimin şu an benim odamda uyuyor olmasına inanamıyorum. Sanki uyandığımda hepsi kaybolacak diye ödüm kopuyor.” Gözlerimden yaşlar birbirine akarken. “ Alpaslan ben bu acıyı Bir daha dayanamam. Allah’ım ne olur beni bu sınama.”
Alpaslan arkadaşını kendine çekerek sarıldı. “ Biliyorum zor şeyler yaşadın, yaşadık. Ama geçti, her şeyi geçti. Bundan sonrası Asel iyi olmasını sağlamak.” Kararlılık sesiyle Devam et sözlerine “ Burada kimi yakacaksak yakacağız Agah ama bu Asel’imizin Zarar görmesini izin vermeyeceğiz.”
Agah pürüzlü sesiyle. “ Bir kez daha Güneşim Zarar görmesine izin veremeyeceğim. Gerekirse kendim zarar görür onu görmesine izin vermem.”
Hayat ne garip değil mi doğru bildiklerin yanlış yanlış bildiklerin doğru. Öldü bildiğin kız kardeşin yaşıyor çıkıyor. Ve sen bir anda tekrar doğmuş gibi hissediyorsun. Ama Agah’ın unuttuğu bir şey vardı daha doğrusu bilmedikleri. Agah bunları öğrendiğinde ortalığı yakıp kavuracaktı.
İki can dostu yine sessizliği paylaştılar.
Sabahın ilk ışıklarında gözlerini açan Derin ilk baş nerede olduğunu anlayamamıştı. Yerinden kalkmak istediğinde beline sarılı kollar yüzünden hareket edememişti. Tekrar denediğinde ise “Rahat dur küçüğüm. Yıllarca güzel bir uyku çekemedim bırak da biraz olsun uyuyayım.”
Derin abisinin sesini duyduğunda gözleri ona çevirdi. Masum bir şekilde dudak büzdü. “Ama uyandım ben.”
Agah kız kardeşine daha sıkı sarılırken, saçlarına bir öpücük kondurdu. “Şş uyanmadın hayal görüyorsun. Şimdi gözlerini kapat bakalım.”
Derin hala tam ayılamadığı için abisine inandı. “uyuyor muyum?”
Agah onaylayan sesler çıkartı.
Derin başını abisinin göğsüne yaslarken “Kapatayım o zaman gözlerimi.”
Agah kız kardeşinin saçlarına burnunu daldırdığında “Kapat bakalım.”
***
Derin oturduğu koltukta sıkın bir nefes verdi. Dört çocuğun arasında kalmıştı resmen. Batuhan, Görkem, Alp ve Eren resmen onu bırakmıyorlardı.
Görkem ve Eren ise sürekli olarak Derin’in benim ablam diyerek kavga ediyordu. İkisi de fazlasıyla kıskanç çıkmıştı.
Batuhan ve Alp ise onların bu haline gülüyordu.
Küçük adımlarla Deniz’in geldiğini gören Derin gülümsedi. Deniz kollarını kaldırarak istediğini belirttiğinde Derin küçük çocuğun isteğini yerine getirdi.
Batuhan alayla “Sanırım kazanan belli gençler.”
Görkem ve Eren kavgayı bırakarak Batuhan’a döndüklerinde, Batuhan’ın baktığı yere baktılar. Görkem elini kalbine koyarak. “Ah kalbim acıdı.”
Eren kardeşine kızgın bakışlar atarken “Var ya şu veletle aynı yaşta olacaktık.” Deniz nispet yapar gibi Derin’in yanağını öptüğünde Eren kocaman açtığı gözleriyle “Birde nispet yapıyor küçük velet!” Seslere uyanan Yağız Alp ablasının yanına hızla gitti “Kucak!” Derin onun isteğini de geri çevirmeyerek diğer dizine onu oturttu. Televizyon kumandasını alarak “Ne izlemek istersiniz prenslerim?”
Yağız Alp dudaklarını büzerken ablasına daha çok sokuldu. Deniz heyecanla “Maymun!”
Derin Deniz’in neyi kastettiğini anladığında Marsuplamiyi açtı. Küçük çocuklarla çizgi filim izleyen ablalarıma baktı çocuklar.
Batuhan içinde kıskançlık hissederken “Ulan keşke bende küçük olsaydım” dedi sessizce.
Alp, Batuhan’ın dediklerini duyduğunda derince iç çekerek “Keşke.”
Eren ve Görkem ise koltuklara yenilmişlikle çöktüler.
Hepsi kıskançlığı bir kenara bırakmaya çalışarak çizgi filmi izlemeye başladılar. Çokta uzun sürmemişti okuldan yorgun argın geldikleri için hepsi birer birer uykuya yenik düşmüştü. Gerçi Batuhan, yağız Alp ve Görkem normalde Mardin’de okuyorlardı. Okulu bir kaç gün aksatacaklardı.
Hava fazlasıyla karardığında büyükler eve gelmeye başlıyordu yavaştan. Azat kızının uyuduğunu gördüğünde onu sakince uyandırdı. Yemek yemeliydi bu yüzden uyanması daha iyiydi. Arkasından gelen Polat uyuklayan diğerlerine baktı. Yüzünü buruşturarak “Yokluğumuzu fırsat bilmişler resmen.” Yeğenine yapışmış uyuyan beş yaşındaki çocukları gördüğünde ise kaşları çatıldı. Ne yapsın dı kıskanıyordu.
Derin sonunda gözlerini açtığında uyku mahrumluğuyla “Baba?”
Azat’ın kalbi hızla atmaya başlarken göz bebekler titremeye başlamıştı. Kızı baba demişti resmen.
Derin zihni yerine geldiğinde “Azat bey siz mi uyandırdınız beni?”
Azat kızının isteyerek baba demediğini anladığında kalbi sanki milyonlarca parçaya bölünmüştü. Yinede sakin kalmaya çalışarak “Evet kızım. Yemek yemen gerek acıkmışsındır.”
Derin başını sallarken diğerlerine baktı. Onlar hala uyuyordu. Polat ani bir kararla “Birazdan ezan okunacak dışarıda yaparız iftarı. Hem küçük hanıma bir sözümüz vardı değil mi kardeşim?”
Azat hatırladığı sözle gülümsedi “Evet abi.”
Derin onlara masumca “Diğerleri ne olacak?”
Azat “Melek çıldırırı.”
Polat omuz silkerken “Onlar gibi bayıltarak götürmüyoruz en azından.”
Azat başını salladı “Hakkısın abi.” Yerden kalkarak “Nasıl bir hismiş görsün Melek hanım. delirdim ben kızımı görmeyince.”
Azat “Yukardan arabanın anahtarını alıp gelirim ben siz çıkın.” Polat abisiyle geldiği için arabanın anahtarı çalışma odasındaki çekmecenin içindeydi.
Derin gözlerini kaçırarak “Ben getiririm isterseniz hem yüzümü de yıkarım.”
Azat kızına gülümseyerek “Tamam o zaman. Geçen girdiğimiz çalışma odası benimdi. Masanın çekmecesinin içinde olmalı.”
Derin başını sallayarak ayağa kalktı. İlk sendeleyecek gibi olduğunda Azat kızını sıkıca tutu “Dikkat et prensesim.”
Derin kısık sessele teşekkür ederek yukarı çıktı. Önce yüzünü yıkadı sonra ise çalışma odasına girdi. Masanın yanına geldiğinde ilk çekmeceyi açarak anahtarı aldı. Çekmeceyi kapatırken. İkinci çekmecenin aralık olması dikkatini çekti. Tam kapatacakken ise ismini belli belirsiz görmesiyle çekmeceyi açarak kapısı eline aldı. Okuduğu kâğıtla gözleri kocaman açıldı. Velayet ve isim davası içindi bunlar!
Kalbi hızla atarken elleri titremeye başlamıştı.
Azat kızının hala gelmemesiyle yanına gitmeye karar verdi. Odaya girmesiyle kızının elindeki kâğıtlarla göz göze geldi. “Kızım…” ne diyeceğini bilemeyerek sessiz kaldı.
Derin gelen sesle başını kaldırarak Azat’ın gözlerinin içine baktı sadece.
***
Askeriyeye gelen Agah arkadaşı Devran’ın gelmesini bekliyordu. Agah’ın yanında tabi ki Miran’ da vardı.
Miran elleri cebinde sıkıntıyla iç çekerken “Senin bu arkadaşın ne zaman gelecek?”
Agah kolundaki saate baktığında “Birazdan burada olur.”
Uykudan yeni uyanmış olan Devran koşarak arkadaşının yanına gidiyordu. Sabaha kadar çalıştığı için uykunun baş harfi bile uğramamıştı kendisine. Elindeki dosyayı sıkıca tutarken koşmaya devam etti. Bir kaç kez sendelemiş ama son anda düşmekten yırtmıştı. Arkadaşının yanına geldiğinde soluklandı “Agah’ım.”
Agah, Devran’ın haline baktığında “Ne oldu sana?” Devran arkadaşının dediğiyle üstüne başına baktı. Saçları dağılmış, gözleri şiş, asker üniforması ise kırış kırış ve doğru giyilmemişti.
“Ne bileyim oğlum nasıl geldiğimi bilmiyorum ben buraya.”
Devran’ın elinde olan sarı dosyayı fark ettiğinde hızla aldı. Devran bunu beklemediği için afallasa da Agah dosyayı incelemeye başladı.
Devran gözüyle dosyayı işaret ederken “O dosyada hangi numaralardan yazdığını yazmasa da en azından hangi interneti kullandığından dolayı yerler belli.”
Miran, Agah’ın elinden dosyayı elinden çekerek inceledi. “Kim olduğu belirsiz mi?”
Devran başını sallayarak onayladı. “Ne kadarı uğraşsam da bulamadım. Sadece internete bağlandığı yerleri bulabildim. Bilgileri beni aşıyor.”
Agah, Miran’ın elinden dosyayı çekerken ona kötü bakmasını umursamadı. “Güneş’in telefonunu benim telefonuma bağla Devran. Herhangi bir mesaj arama bir şey gelirse ondan önce bana gelecek.”
Miran sinirle “Saçmalama Agah. Derin’den izinsiz bunu yapamazsın. Ayrıca neden senin telefonuna bağlanıyormuş?”
Agah, Miran’a dönerek duygusuz bir şekilde baktı “Farkında mısın bilmiyorum Miran ama ben askerim. Anında müdahalede ben daha iyi olurum. Ayrıca bende kız kardeşimden gizli bir iş yapmak istemiyorum ama bir süre böyle olacak. Özel mesajlarına tabi ki bakmayacağım sadece belirsiz kişileri ve şüphe etiklerime bakacağım.”
Devran ikilinin konuşmasının bitmesini bekliyordu. “Karar verebildiniz mi?”
Miran “Bana da bağlasın!”
Agah sıkıntılı bir nefes alırken “Anlamıyor musun hala? Güneş senin telefonunu alabilir ama benim telefonumu senin telefonunu aldığı gibi rahat almaz.” Acı ama gerçeği. Kız kardeşi ondan çekindiği için telefonunu ellemiyordu bile. “Bu yüzde Güneş anlamadan halledelim.”
Miran dişlerini sıkarak “Tamam!” Bu karşısındaki adamın haklı olması canını sıkmıştı.
Devran araya girerek “Pekâlâ karar verdiğinize göre Derin’in telefonuna ihtiyacım var.”
Miran “Ben hallederim.”
***
Azat kızına doğru bir adım atığında, kızının bir adım geriye çekildiğini görmüştü. Kalbi sanki biri tarafından sıkıştırılıyor gibi hissetmekten kendini alamadı. Kızı ondan uzaklaşıyordu.
”Yemin ederim bildiğin gibi değil. Ben…” Başını sallayarak “Ben seni onlardan ayırmak için yapmıyordum. Sadece, sadece gerçek kimliğini alman için yapıyordum ama eğer istemezsen yapmam.” Gözlerinden birkaç damla yaş akarken “Benden uzaklaşacağını bilsem asla yapmazdım.”
Derin bir elindeki kâğıtlara birde Azat’a baktı. Kalbi deli gibi atarken, öz babasına inanmak istedi. Kısık bir sesle “Neden bana sormadın?”
Azat kızına yavaş yavaş yaklaşırken “Soracaktım yemin ederim ama erken olduğunu düşündüm, istemezsin dedim bu yüzden.” Sertçe yutkunurken “Bu yüzden soramadım.” Kızarmış gözlerini kızın gözlerinden ayırmazken “Hiçbir işleme başlamadım. Senden habersiz asla yapmam, yapamam.” Kızının akan gözyaşlarını gördüğünde hızla kendisine çekerek sarıldı.
İşte o an uzun yıllar sonra ilk kez baba kız birleşti…
Aşk acısını dünyanın sonu sanıyorlardı. Oysa gerçek acının kendi kanından olan kızını kaybetmenin acsıı olduğunu bilmiyorlardı…
Kısa bir süre önce,
Murat bahçede diğerlerinden uzaklaştığında Azat’a döndü. “Kızımın velayetini almak istiyormuşsun?”
Karısının ve Melek Hanımın konuşmalarını öğrenmişti Murat. İlk baş sinirlense de sonra düşününce bunun daha mantıklı olacağı aklına geldi. Kızının kendi üzerinde velayetinin olması, soyadını taşımasını ne kadar sevse de karşısında yıllarca boşa acı çekmiş bir baba vardı. Murat geri adım atmasının daha doğru olacağını biliyordu. Ama yinede bu Azat’la sinirlendirmeyeceği anlamına gelmiyordu. Bakalım sabrı ne kadar iyiydi.
Azat başını dikleştirdi “Kızımın velayetini elbette istiyorum. Bende bu konuyu sizinle nasıl konuşmam gerektiğini düşünüyordum.”
Murat tek kalını kaldırarak sahte bir sinirle “Kızıma sormadan mı düşündün? Onun ne diyeceği önemli değil mi senin nezdinde ?”
Azat kaşlarını çatarak “Elbette önemli. Sizinle konuştuktan sonra kızımla konuşmanın daha doğru olacağını düşündüm.” Gözlerini kaçırdı, acıyla “ Kızımın size karşı olan güvenini biliyorum.” Kendi kanından olan kızı ona güvenmiyordu ama karşısındaki adama canını bile verecek kadar güvendiğinin farkındaydı. Ne acı ama kendi öz kızı başka insanlara güvenirken öz babasına güvenmiyordu.
Murat daha fazla uzatmaması gerektiğini düşünerek “Bu konuda karışmayacağım. Eğer kızım isterse velayetini tamamen alabilirsiniz.” Kaşları çatılırken “Ama eğer bir zorlama, istemeyerek bir şey yaptırırsanız kızıma bu sefer her şey daha farklı olur Azat Demirhan!”
Azat hızlı atan kalbine inat gülümsedi. Kızının tekrar yanında olması, velayetini alması düşüncesi bile onu heyecanlandırıyordu. “Asla öyle bir şey olmayacak! Bu zamanda kadar çok bekledim eğer kızım istemezse yine beklerim.”
Beklerdi. Kızı istesin ömür boyu beklerdi. Yeter ki yanında olsun. Gerçi yanında olma düşüncesi bile beklemesi için yeterliydi.
***
Derin geldikleri yere şaşkınca bakıyordu. Seyirciler için oturan yerleri olan kocaman kapalı bir boks turnuvası stadındaydılar.
Polat yeğenine yaklaşarak kolunu omzuna attı kendine çekti. “Beğendin mi hazinem?”
Derin şaşkınca amcasına döndüğünde “Zio sen deli misin? Burası mükemmel!”
Polat yeğenin söyledikleriyle gülümsedi. Azat kızını yanına çeken abisine sinirle baktı. O kimdi ki kızının omzuna kolunu atıyordu? Sinirle abisinin koluna vurduğunda kızını kendisine çekti. “Benim!”
Polat anlık olarak şaşırmıştı. Böyle bir tepki kardeşinden beklememişti.
Derin ise sanki bu kelimeyi daha önce duymuştu.
Azat yaptığını fark ettiğinde gözlerini kaçırdı. Resmen o küçük velet gibi olmuştu! İlgiliyi üstünden atmak için “Hadi gidelim.”
Sonunda ringin önüne geldiklerinde, Derin koltuklardan birine oturdu. Azat ve Polat ise üstlerine daha rahat bir şeyler giyerek ringe çıktı. Ellerine sargıyı sararken kardeşine hitaben “Eğer vazgeçmek istersen seni anlarım kardeşim.”
Azat yüzünü sildiği havluyu kenara atarken “Hiç sanmıyorum sevgili abicim. Büyük olman bu sefer işe yaramayacak.”
Polat alayla güldü “İşe yaramayacak mı? Sen sanırım bir şeyi unutuyorsun küçük kardeşler abilerinden her zaman dayak yer. Bu yazılı olmayan bir kuraldır.”
Derin “Yoo ben abimi dövüyorum.”
Azat’ın kaşları çatılırken Polat kardeşinin sormak istediği soruyu sordu “Abin seni dövmeye mi çalıştı?”
Derin omuz silkerken “Bazen kavga ediyoruz ben onun saçını çekince kımıldayamıyor bile. Zaten abim bana kıyamaz ki.”
Azat rahat bir nefes verirken, Polat gülümsedi “Küçük kız kardeşlere vurulmaz zaten hazinem. Ama küçük erkek kardeşler dövülür.”
—
Aradan geçen bir kaç dakika sonrasında Altan ve Ali bir anda belirdi.
Ali elindeki mikrofonla “Evet sayın seyirciler bugünkü spor müsabakasına hepiniz hoş geldiniz.” Abisine bakarak “Alkışlasana abi karizmam çizilecek.”
Altan kardeşinin dediğini yaparak onu alkışlarken Derin’de onlara katıldı. Ali yeğenine uzaktan öpücük atarak gülümsedi. Azat abisini gösterirken “Bir köşede asker olan albay Azat Demirhan!” Polat abisine döndü “Diğer köşede eski kafes dövüşçüsü şirketler yöneten Polat Akel!”
Derin şokla amcasına bakarken Polat yeğenine göz kırptı. “Vay be kafes döşçüsü olduğunu bilmiyordum.” Diye mırıldanırken Altan yeğenini kendine çekerken “Daha ne hünerler var senin amcanda.”
Altan yeğenini kendine daha çok çekerek saçlarına bir öpücüm kondurdu. Eh fırsatı değerlendirmeliydi. Yeğenine bunca yıl hasret kalmış biri olarak hep yanında olmasını istiyordu. Gerçi Asel’ini yeğeni değil kızı gibi görüyordu.
Ali abisinin yeğenini öptüğünü gördüğünde kıskançlık doldu içi. Abisi ise nispet yapar gibi gözlerinin içine bakarak bir kez daha saçlarından öptü yeğenini.
Ali kendisini toparlayarak yeğenin yanına gitti, kolundan tutarak “Gel bakalım küçük hanım. Dövüş müsabakasını başlatalım.”
Derin kendisini çekiştiren adama şaşkınca bakarken “Ben mi başlatacağım?”
Ali ringe çıkarken “Evet Asel’im sen başlatacaksın. Yolsa bu adamlar hile yaparlar.” Diyerek göz kırptı. Ki yapma ihtimali de vardı. Abileri biraz fazla hırslıydı.
Derin başını onaylayarak Ali amcasıyla birlikte ringe çıktı, ikilin tam ortasında durduğunda amcasının işaretiyle “Hazır mısınız?” Diye sordu.
Polat ve Azat başını sallayarak onayladığında Derin onların kendilerini öldürecek bakmasına ne kadar gülmek istese de kendini tutu. “O zaman sarılın başlayalım.”
Azat ve Polat şaşkınca Derin’e döndüğünde Ali ve Altan da farklı değildi abilerinden. Derin omuz silkerek “Ne yani dostluk maçı olmayacak mı? Sonuçta ikinizde kardeşsiniz. Bence önce sarılmalısınız.” Kaşlarını yalandan çatarak “Hem hani oyunu ben başlatıyordum.” Kollarını birbirine dolayarak omuz silkti. “Sarılın bana ne!”
Polat ve Azat küçük kızın bu haline şaşırırken, birbirlerine döndü. Ne yapacaklarını bilememişti. Altan ve Ali ise abilerine bakarak ne olacağını bekliyorlardı.
İlk adım Azat’dan gelirken devamında Polat’dan gelmişti. Yalandan sırtlarına bir kaç kez vurduklarında küçük afacan kızın “Öpüşün bir de.”
Ali “Oha!”
Altan “Çüş!”
Polat ve Azat birbirinden hızla ayrılırken “Yok artık!”
Derin ise onların bu haline gülüyordu tatlı bir gülümsemeyle “Sadece şaka yapmıştım.”
Ali gülmemeye çalışırken “Hadi herkes yerlerine artık!” Yeğenine dönerek “Başlat bakalım.”
Azat ve Polat yerlerine geçerken Derin “Bir, iki, ü-“
Ali hızla yeğenin sözünü keserek “Ya da dur! Önce kazanan kaybeden ne yaptırır? İddia istiyorum!”
Polat gülümserken “Kazanırsam yeğenimi alır bir haftalık İtalya tatiline çıkarım.”
Azat gözleri büyürken “Yok artık abi al canımı daha iyi.”
Polat omuz silkerken “Sen bilirsin.”
Azat yenilgiyle başını eğerken “Ben kazanırsam da bir hafta kızıma yaklaşmayacaksın.”
Ali “Oha ama abi!”
Altan “Saçmalamaz mısın abicim.”
Derin “Yalnız saçmalamaz taranır.”
Ortam o kadar saçmaydı ki herkes bir anda gülmüştü.
Polat kardeşine bakarak net bir şekilde “Tamam anlaştık.”
Alş yeğenine başlatması için işaret verirken Derin “Ama böyle olmaz ki.”
Altan “Bir şey mi eksik Asel’im?”
Derin başını sallarken “İddianız az oldu bence.”
Polat hazinesine göz kırparken “Başka ne olmasını isterdin hazinem. Söylemen yeter.”
Derin gülümserken “Kazanan bana üç kutu sevdiğim fıstıklı çikolatamdan alır. Kaybeden ise yanına ek olarak çeşit çeşit dondurma.”
Ali yeğenin kolunu dürterken “Bana ne olacak Asel’im?”
Derin amcasına baktığında ne istediğini anlayarak “Amcama da şırdan.”
Ali hızla bir adım geri çekilirken “Aman istemem.”
Derin kahkaha atarken “Tamam, tamam şaka yaptım. Amcama da bir ay ne yaparsa yapsın balkondan sallandırma cezası yok.”
Evet, Ali yeğenine öz babasının onu balkondan sallandırdığını amcasının da yardımcı olduğunu anlatmıştı. Derin yavaş bir şekilde yerine gelen hafızası ve Ali amcasının anlatışıyla çok daha hızlı gözünde canlanmıştı.
Polat göz devirirken, Azat kardeşinin kızına bunları anlattığını tahmin ederek sinirle ona baktı “Sen bitin Ali!”
Ali alayla abisine gülerken “Artık balkondan sallandırmak yok unutun mu abi?”
Azat dişlerini sıkarken Polat rahat bir şekilde “Bu süre geçici Ali sen unutun mu?”
Ali sertçe yutkunurken sessiz kaldı.
Derin ikilinin tam ortasına geçtiğinde bugün Melek ona yeni odasını gösterdiğinde eski bir kaç çocukluk eşyaları arasından bir fular bulmuştu. Kırmızı çiçeklerle süslenmiş beyaz bir fulardı. Kırmızı rengi çok seven biri olmasa da bu fular onun çok hoşuna gitmişti. Fularını bileğinden çıkartarak mendil gibi salarken “Hazır, bir, iki, üç ve başla!” Yüksek sesle bağırarak ortadan çekildi.
Polat ve Azat ilk kim hamle yapar diye beklerken, öncesinde küçük kızın tamamen ringden inmesini beklemişlerdi.
Azat abisine ilk hamleyi yaptığında, Polat kardeşinin yumruğumdan kıl payı kurtuldu. Alayla gülerek “Güzel hamle kardeşim.”
Azat’ın içinde yanan öfkeyi fark eden Polat daha da ateşlemek için ilk birkaç dakika resmen onunla oynamıştı. Azat ise bunu fark edemeyecek kadar kazanma hırsına bürünmüştü. Yeni bulduğu prensesi karşısında kaybetmek istemediği için asla tam olarak konsantre olamıyor fevri hareketlerde bulunuyordu.
Polat ise her şeyin farkında olarak kardeşiyle oynamaya devam etmişti. İkisi de yorulmaya başlarken Polat kardeşinin sol yanağına yumruğu geçirdi. Bu atağı beklemeyen Azat’ın başı sağa çevrilirken burnundan kanlar akıyordu. Sağ eliyle gelişi güzel burnunu sildiğinde abisinin karnına tekmeyi geçirmişti. Bununla kalmayarak sert bir yumruk darbesi indirmeyi unutmadı. Polat kendini toparlar toparlamaz kardeşini ani bir atakla ringe yatırdı defalarca kez yumruk geçirdi yüzüne. Gören herkes bu iki adamın sanki dost değil de düşmanmış sanabilirdi.
Polat vurmaya devam ederken onlara endişeyle bakan yeğenini gördü. Azat başı ringin soğuk yeriyle buluşmuş bir şekilde kızının korkan gözlerine baktı. Polat yeğeninde olan bakışlarını kardeşine çevirdiğinde vuruşları çoktan durmuştu. Buruk bir şekilde “Pes mi ediyorsun kardeşim? Kızının karşısında yenilecek misin gerçekten de?”
Azat abisinin sesiyle ona zorlukla döndüğünde, dediği her bir kelimede boynundaki damarın attığını hissetti. Kızına son kez göz ucuyla baktığında, abisinin karnına dizini geçirmesiyle, Polat bir anda Azat’la yer değiştirdi. Şimdi ise abisinin ona yaptığı her bir atağın aynısını yapıyordu. Son darbesini vururken Polat’ın ağzından kan gelmişti.
Altan, Ali ve Derin onlara şokla bakarken baştan beri onları izleyen Agah ve Alpaslan onlara doğru yürüdü.
Derin titrek sesle bağırdı “Dur artık!”
Azat kızının sesiyle başını ona çevirdiğinde gözü yaşlı kızını gördü. Anında ne yaptığını anlayan Azat pişmanlıkla abisine döndü. Polat ise buruk bir şekilde kardeşine gülümserken “Kazandın kardeşim. Haklıymışsın her zaman abiler kazanmazmış.” Son sözleri bunlar olmuştu zira göz kapakları ağırca kapanmıştı.
—
Agah babasına kızmadan edemiyordu. Kız kardeşinin önünde bu kadar şeye gerek var mıydı?
”Sana inanamıyorum baba. Bu kadar nasıl kendini kaybedebilirsin?”
Azat suçluluk durgusuyla konuşamazken bir gözü dövdüğü abisine pansuman yapan kızındaydı. İçi kıskançlıkla dolmasını engelleyememişti. Acaba o kaybetse miydi? O zaman kızı ona da pansuman yapardı. Ama hayır ona düşe düşe Alpaslan düşmüştü.
Alpaslan sıkkın bir nefes verirken “A a yeter ama amca. Bu ne böyle kurtlu gibi kıpır kıpırsın. Bir yerinde dur artık.”
Azat kendisine kızan Alpasan’a kaşlarını çatarak baktı “Sus babası ayrı, kardeşi ayrı, kendisi ayrı it. Zaten sinirliyim sinirimi senden çıkarmayayım.”
Alpaslan şokla gözünü açarken “Sen bize köpek mi demek istedin amca? Şu an çok alındım açıkçası.”
Azat ise oldukça rahat bir şekilde “Evet.” Kısa bir cevap vermişti.
Diğerleri onların bu haline gülerken Polat yalancı bir acıyla “Ah! Yüzüm acıdı.”
Detin ise endişeyle amcasının yaralarına üfleyerek “İyi misin zio?”
Polat keyfi yerinde bir şekilde kardeşlerine yandan bakış atarken, yüzünü hafifçe buruşturdu “Biraz acıdı.”
Ali abisine “Acaba bizde mi dövüşsek abi? En azından bize de bakar Asel?”
Altan kıskançlık dolu bir şekilde önümdeki manzarayı izlerken “Haklısın kardeşim. Bizde bir ara yapalım en iyisi.”
Ali şokla abisine dönerek “Sen beni haklı mı buldun az önce? Şu an şıklardayım abi.”
Altan kardeşine göz devirirken “Ne demişler Ali’m bozuk saat bile günde iki defa doğruyu gösterirmiş. Seninki de o hesap işte.”
Ali abisine sahte bir kırgınlıkla bakarak diğerlerine döndü.
Agah derin bir nefes alırken “Hadi artık eve gidelim.”
Derin ve diğerleri evin önüne geldiklerinde sinirli bir boğa olan Melek’i karşılarında beklemiyor değillerdi. Azat eden çıkmadan önce karısının görebileceği bir yere kızıyla vakit geçireceğine dair not yazmıştı. Tabi bu notta kıskançlıktan çatlamasını ve onlar gibi bayıltmadığı hakkında yazılarda mevcuttu.
Melek kocasına baktığında Alpaslan “Amca sen şimdi naneyi yemedin mi?”
Diğerleri onların bu haline gülerken Azat karısının ona olan bakışları yüzünde pekte gülemiyordu.
Melek ise abisinin ve kocasının yüzündeki yaraları gördüğünde kızgınlığını unutmuştu.
--
Gece saatleri ilerlerken herkes odalarında uyuyordu. Murat kızına yeni evlerini göstermek istese de Azat’ın ricası üzerine kızı bugün onlarla birlikte kalacaktı. Kızının öz ailesine alışamaya başlaması Murat’ı ne kadar sevindirse de bir o kadarda üzüyordu. Kızlarının ondan uzaklaşmam ihtimalini bırakın düşüncesi bile onu deli ediyordu.
Aradan ne kadar süre geçti bilinmez lakin derin hâlâ uyuyamamış Agah abisi Mardin’e gitmek zorunda kaldığı için ve amcasının acil bir işi olduğu için bugün tek uyuyacaktı. Uyuyamayacağını anladığında ayağa kalkarak mutfağa gitmek istedi. En azından biraz su içse daha iyi olacaktı. Tam odasından çıkmış gidiyordu ki yanındaki odanın kapısı Aralık bir şekilde duruyordu. Bu oda Koray Arsen’e aitti. Odaya girdiğinde ikizinin de uyuyamadığını gördü. “ Sen de mi uyuyamadın ikiz?”
Koray Arsen ikizini başını sallayarak onayladı. Konuşmak için ağzını açtığında İkizinin işaret dillini kullandığını fark etti. Derin’e uzun zamandır işaret dilini öğrenmeye çalıştığı için umuyordu ki doğru şeyler söylemişti. Derin aklına gelen fikirle “ Hadi gel çantamda annemden dün çaldım birkaç eşya var.”
Derin Hızla odasına dönerek çantasını kaptığı gibi ikizin odasına geri geldi. İkizler odanın banyosuna girdiler. Derin annesinden gördüğü kadarıyla maskeler yaparken ikizine de yapmıştı Koray Arsen ise hiçbir şekilde karşı çıkmamış aksine bu durumdan gayet memnundu.
İkizler bir süre sonra acıktıklarını hissettiklerinde mutfağa inmişlerdi. Derin ne kadar çekinse de dolabı açmaya ikizi onu anlayarak dolaptan krep yapmalık birkaç bir şey çıkartmıştı. İkizi çikolatalı krepe bayılırdı.
Derin ikizinin bu kadar güzel bir şekilde krep yapmasına hayran anca bakıyordu. İkizi kesinlikle aşçı olmalıydı.
Sonunda karınlarını doyurduklarında Koray Arsen Cesaretini toplayarak ”Asel’im” Hala konuşması düzgün değildi o günden sonra birçok pratik yapsa da konuşurken oldukça zorlanıyordu.
Derin’in İkizinin konuşmasıyla ona şaşkınca baktı. “ Sen konuşuyorsun.” Şaşkınlığını atlattır atlatmaz ikizine sıkıca sarıldı.
Koray Arsen ikizine sıkıca sarılırken tekrar şükür etti Allah’a ona ikizini bağışladığı için.
Yalın abisi Arat’ın aramasıyla dış kapıyı sessizce açmıştı. Abi kardeşi içeriye geçtiklerinde mutfaktan gelen tıkırtılarla oraya doğru yürüdüler. İkizler de ışığı kapatarak tam mutfaktan çıkacaklardı ki birine çarptılar. Bu çarpma sonucunda Arat hızla mutfağın ışığını açarken gördükleriyle neredeyse bağıracaktı. Hepsi birbirine korkuyla bakarken sonunda sakinleştiklerinde Yalın ikiz ikizlere hitaben “ Ne yapıyorsunuz siz burada ödümüzü patlattınız.”
Derin omuz silerek “ Acıkmıştık.”
Yalan iki kardeşine de sıkıca sarıldı. “ Abicim bu yüzünüzdekiler ne?”
Koray Arsen işaret diliyle “Maske.”
Yalın hala korkudan sık nefes alırken “Kurban olayım bir daha yapmayın bunları ikizler.”
İkizler onların bu haline gülemden edemedi. Sonunda uyumak için odalarına tekrar dönerken Arat kız kardeşinin kolundan tutarak durdurdu. Derin onu durduran Arat’a istemeden de olsa korkuyla baktı. O mavi gözler canavarının gözleriyle aynıydı. Mavi rengini severdi ancak koyu mavi gözler ona canavarını hatırlatıyordu. Ayrıca aratın dış görünüşü nerdeyse tamamen dedesiyle aynıydı.
Arat ateşe değmiş gibi elini kız kardeşinden aniden çekerek “Biraz konuşabilir miyiz?”
Derin ondan bir adım uzaklaşarak “Ne konuşacağız? Konuşacak bir şeyimizin olduğunu sanmıyorum.”
Arat acı çekerek baktı kız kardeşine. Yaptığı hatalar affedilir mi bilinmez lakin affettirmek için her şeyi yapmaya hazırdı. Artık kaçmak yoktu. Kız kardeşi için savaşacaktı! “Özür dilerim.”
Derin ilk baş Arat’ın dediklerini anlamadığında “Ne?”
Arat tüm cesaretini toplayarak “Özür dilerim bunca zamandır sana yaptığım her şey için özür dilerim. Allah benim belamı versin ki köpek gibi pişmanım ama sana kendimi nasıl affettireceğimi bilmiyorum.” Alayla güldü kendisine “Gerçi ben kendimi affetmezken sen nasıl affedeceksin?” Acıyla kendine kızdı “Keşke o adam inanmasaydım keşke hayatımızı alt üst eden o adamı hiç dinlemeseydim.”
Allah yukarda bir an bile pişman olmadığı anı yoktu Arat’ın.
Kız kardeşine doğru bir adım atarak “Yalvarırım, yalvarırım meleğim. Bir kez kokunu solumama, sana sarılmama izin ver.”
Derin ne yapacağını bilememişti o an. Arat’ın gözündeki o saf acıyı görmüştü. “Sen… sen kendini buna hak edecek biri olarak görüyor musun?”
Arat boğazındaki yumruyla yutkunmaya çalıştı. Hakkı olmadığının farkındaydı ama kız kardeşi doğdu andan beri yapmak isteyip de yapamadığı şeyi yapmak istemişti. Kız kardeşine sarılmak kokusunu hissetmek istemişti. Abisine, kardeşine davrandığı gibi ona da sevgiyle davransın istedi. İstedi, istedi… Sadece istemekle kalmıştı ne yazı ki. Zorlukla “Yemin ederim bir gün sana sarılacak, kokunu hissedeceğim. Ama o gün sen istediğin için olacak.” Kız kardeşine kendisini affettirmek için gerekirse ölmeyi göze alacaktı.
Acı çekiyorum görmüyor musun? Yüreğim yanıyor sen olmayınca. Kalbim her an yokmuş gibi hissederken, varlığının gerçek olmasını düşleyerek yaşıyorum.
Bölüm sonu.
Nasıldı?
Arat?
En sevdiğiniz sahne veya sevmediğiniz?
Son kısımda yazanlar ilerde neden yazıldığını öğreneceksiniz.
Bir sonraki bölüm final….
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
372.94k Okunma |
19.86k Oy |
0 Takip |
82 Bölümlü Kitap |