Acı… Bir insan ne kadar acı hissedebilir? Kaç kez çektiği acılara kayıtsız kalabilir? Agah öyle bir acı çekiyordu ki… Anlatmak istese dudakları arasından tek bir kelime bile çıkartamazdı. Dile bile kolay olmayan 13 yıl boyunca kız kardeşinin acısını çekmiş bir adamdı o. Her an bebeklik kıyafetlerine sarılır bu gün hangi göreve gittiğini, neler yaşadığını anlatırdı. En çokta mezarına giderek anlatmak istese de işi yüzünden mümkün değildi. Her gece küçük kıyafetine sarılarak yaşadıklarını anlatırken ‘Sen üzülme bak yaram geçti. Hem sadece sıyırmıştı ki. Sen üzülürsen bende üzülürüm Güneş’im.’ Acılarını anlatmak istemese de kız kardeşi yalanlardan nefret ederdi. O yüzden küçük bir çocuk gibi konuşurdu. Konuşmanın her sonu ağlayarak bitse de, buruk bir gülümseme hep dudaklarında yer edinirdi…
13 yıl sonra kız kardeşinin yaşadığını öğrendiğinde artık kötü günlerin geride kaldığını düşünmüştü. Lakin hayat ona bir sile daha vurmuştu. Bugün saat 00.00 Mart ayının 24 günü. İkizlerin doğum günü. İşte yine aynı şey yaşandı tekrar aynı acıyı misliyle yaşadılar. Hava yine yağmurluydu. Sanki gökyüzü o günkü gibi olacakları biliyor gibiydi.
Devran telefondan arkadaşına seslenmeye çalışıyordu lakin telefon şu an yerdeydi. Yüksek bir sesle bağırarak hastanede olan insanların ona bakmasını umursamadan arkadaşına seslendi. “AGAH!” Kendisini duymayan arkadaşına tekrar bağırdı. “AGAH BENİ DİNLE MAL HERİF!”
Agah sıkışan kalbiyle zar zor ayağa kalkarak, gözyaşlarının akmasını umursamadan tek bir kelime kurdu. “Nerde?”
Devran “Agah beni bir dinle bak-“
Agah düz ama pürüzlü sesiyle “Nerde?” Diyerek tekrar etti.
Devran “Sizin konağa yarım saat uzaklıktaki hastanedeyiz. Ama beni dinle Agah o de-“
Agah arkadaşını daha fazla dinlemeyerek suratına kapattı. Onun şu an tek derdi Güneş’ini görmekti. Hızla konaktan çıkarken, aracının anahtarını titreyen eliyle zorlukla çıkarttı cebinden. Eli o kadar titriyordu ki istemeyerek anahtarı yere düşürdü. “Kahretsin!” Hızla anahtarı yerden alırken, sonunda arabayı açabilmişti. Hiç beklemeden kemerini bile takmaya çalışmadan aracı çalıştırdı, son hız sürmeye başladı.
Kız kardeşine zarar veren her kimse yaşatmayacaktı! Bu acıyı tekrar yaşatanların sonu olacaktı!
***
Hastane koridorunda dolaşan Devran arkadaşını aramak için biraz uzaklaşmıştı acılı aileden. Ameliyat hane katına nasıl geldiğini bilemese de dikkat etmemişti. Telefonda Agah’a nasıl söyleyeceğini bilemezken, yan ameliyat haneden doktor çıkarak bir ailenin acı haberini verdi. Devran Agah’a ne kadar bir şey söylemek istese de arkadaşı onu dinlememişti bile.
Sıkıntıyla iç çekerken, tekrar küçük kıza yattığı odanın önüne geldi. İçeri girip girmemek arasında kalırken, küçük kızı rahatsız etmek istemiyordu. Lakin dayanamayarak kapıyı bir anda açmıştı. Tüm yüzler ona dönerken ne diyeceğini bilememişti. Elini ensesine atarken gözlerini kaçırdı. Şu an nasıl bir asker olduğunu düşünüyordu. Koskoca Yüzbaşı Devran gözlerini kaçırmadan edemiyordu. Boğazını temizleyerek “Agah’ı aradım birazdan burada olur.”
Oda da bulunan Akçıl ve Demirhan ailesi Agah’ı aramayı unutmuştu. Aslına bakılırsa o telaşla her şeyi unutmuşlardı…
Derin heyecanla “Abimi mi aradın!”
Miran kıskansa bile sessiz kalmıştı. Lakin Meriç sahte bir kızgınlıkla “Ben abin değil miyim bücür!” Küskünde kollarını birleştirmişti.
Derin abisine göz devirirken, Devran’ın gözlerinin içine baktı. Onunda gözleri maviydi ama dikkatini hiç çekmemişti. Aklına maviş yüzbaşısı gelmişti. Telefonda sık sık ekiple konuşuyor olsa da henüz buluşamamışlardı. Belki ziyarete gelirlerdi.
Devran yeşil gözleriyle heyecan içinde bakan küçük kıza gülümsedi “Evet, abin geliyor.”
Bir süre sonra kapı aniden açılmasıyla Agah oda da gözlerini gezdirdi. Devran arkadaşının nasıl bu kadar hızlı geldiğini sorgulamadı değil. Agah hastane yatağında yatan Güneş’inin gülümseyen yüzünü görmesiyle eli kapıda kalmıştı.
Derin abisine gülümseyerek “Abi. Gelsene. Güneş’in kahramanı.”
Agah kimseyi umursamadan hızla kız kardeşine koştu, sıkıca sarıldı. Kafasını boynuna gömerken gözyaşlarını tutamadı. Oda da bulunan herkes abi kardeşi yalnız bırakmak için çıkarken, Miran Agah’ın omzuna iki kez vurdu. Agah kısaca Miran’a baktığında, Miran sadece ufak bir gülümseme sunarak Meriç’le birlikte odadan çıktılar.
Oda tamamen boş kalırken, Agah sıkıca kız kardeşine sarılmış gözyaşlarını döküyordu. Kız kardeşinin çiçek kokusunu içine çekerken “Çok korktum…”
Daha sıkı sarılırken boynundaki nabzını hissetmek istedi. Kendisine kız kardeşinin iyi olduğunu kanıtlamak istiyordu.
Derin kendisine sıkıca sarılan abisiyle ilk şaşırsa da hızla karşılık vermeye çalışmıştı. Zira kolları abisinin iri gövdesine birleşmiyordu. Abisi ise sürekli aynı şeyi tekrarlıyordu. “Korktum… Yine beni bırakıcasın diye çok korktum…”
“Buradayım abi… Seni endişelendirdiğim için özür dilerim.”
Agah sıkıca kız kardeşine sarılmaya devam ederken, sarıldığı için boğuk çıkan sesiyle “Özür dileme…” derin bir nefes çekerek kız kardeşinin kokusunu hissetti. “Senin bir suçun yok. Ama… Ama Devran aradığında arkadan doktorun sesini duyduğumda her şey başıma yıkılmıştı sanki…” gözlerini sıkıca kapattı. Sanki aklı o anlara gitmiş gibiydi.
Derin sakinleştirmek ister gibi bir sesle “Sorun yok. Ben iyiyim.”
Agah sanki daha sıkı sarılabiliş gibi sarıldı. “İyisin…”
Derin sağ elini abisinin saçlarına götürerek sevdi. Bilmese de bu saç sevme Demirhanlar erkeklerinin sakinleşme sistemleri gibiydi.
”İyiyim.”
Agah hafif bir gülümsemeyle “Kalp atışını burnumun ucunda hissediyorum.” Boynunda daha da sokuldu.
Derin kıkırdayarak geri çekilmeye çalıştı. Agah sonunda kendisini toparlamasıyla geri çekildi. Kız kardeşine şefkatle bakarken “Hadi sen biraz uyu. Bende neler olduğunu öğreneyim.”
Derin yorgun gözlerle baktı abisine. Kısaca baş sallamaktan başka bir şey yapamadı. Zira abisi diyene kadar yorgunluğunu hissetmemişti.
Agah kız kardeşinin başını nazikçe yastığa koyduğunda, Derin’in gözleri kapanmıştı bile.
Güneş’inin anlına bir öpücük kondururken “Sana kim zarar vermeye kalktıysa mislini yaşayacağına emin olabilirsin. Kimse Güneş’ime zarar veremez. Ben bile…”
***
Demirhanlar, Doğalar, Akçıl ailesi ve Soylu ailesi. Hastanenin bahçesinde oturmuşlardı. Demirhan ve Akçıl torunları konağa gönderilmişti. Fazla kalabalık olmamak için. Yaşlı çift ise onlarla birlikte dönmüşlerdi. Alpay ağanın araştırması gerekenler vardı. O fotoğrafları kim ya da neden çekti. Gerçek mi veya sahte mi? Gerçi gerçek olsa ne yazar? Torununu yeni bulmuş bir dedeydi. Üstelik torunu yıllarca acı çekmişti. Ne yapmak isterse yapabilir illa biriyle birlikte oldu diye kötü ithamlar söylemek çok yanlıştı.
Azat oturma yerinde otururken önündeki plastik bardakla oynuyordu. Kızını tekrar kaybetme ihtimali olduğunu öğrendiğinde delirmişti. Sürekli olarak kendi kendine konuşuyor, deli gibi hareketler yapıyordu. Kendisini zar zor zapt eden ailesi hızla hastaneye gelmişti. Lakin Melek hanım eşine destek olurken kendisinde delirmek üzereydi.
Koray Arsen ise o çok farklı bir acı çekmişti… ilk kez konuşmuştu. Ve bu kelimeler zorlukla çıksa bile yanındaki abisi Arat duymuştu. Tek kelimeleri “A- as- Asel… İ- ik- ikiz- ikizim…” başını sağa sola sallayarak reddetmişti ikizini tekrar kaybettiğini. Kaybetmemişti de ikizi hala yanındaydı. Kuzeni Semih’in o iftiraları atarken tek bir kelime çıkartmak için uğraştığı dudakları arasından çıkmayan kelimeler, ikizini kaybedecekken çıkmıştı…
Murat Bey karşısında düşüncelerle oturan adama baktı. “Neler oluyor Azat. Sadece bu kadarla değil, değil mi kızımın yaşadıkları.” Sesi oldukça sertti. Kızına bir şey olduğunu öğrendiğinde deliye dönmüştü. Hastaneye nasıl geldiğini bile bilmiyordu.
Azat bey ilk kez gözlerini Murat beyden kaçırdı. “Yeğenim… Yani üvey yeğenim…” bu lafları nasıl söyleyebilirdi ki?
Murat bey kaşlarını çatarak baktı. Doğa ailesi de dikkatlice dinliyordu. “Evet?”
Ali sinirle söze girdi. “O puştun önünde giden şerefsiz Asel’imize iftiralar attı!” Ve bunu yapmaması gerekirdi. Zira Doğa ailesi ve sinirden kuduran bir adet Agah Demirhan vardı. Agah Demirhan sinirlense bile sinirini kontrol etmeyi öğrenmişti. Lakin ne zaman kız kardeşi ile ilgili bir sorun olsa işte o zaman her şey değişirdi.
Çınar ne kadar Ali’yi dürtse de Ali onu umursamayarak bombanın pimini çekti. “O hangi anadan doğduğu belli olmayan. Ama anası böyle oğul doğurduğunu bilseydi depresyondan depresyona girercesine kesindi. Bu mahlûkat Asel için kötü sözler etti…”
Agah sinirden gözleri karartırken “Ne dedi?” Oldu olası o çocuğu sevmezdi. Bilirdi çünkü Koray Arsen’e ne kadar aşağılayıcı şekilde baktığını.
Herkes sesin geldiği yöne baktığında sinirden deliye dönen bir adet Agah Demirhan gördüler. Timuçin Bey sakin olması için “Agah oğlum şimdi sırası değil-“ derken Agah sert bir şekilde ve yüksek sesle “Ne dedi dedim!” Gözleri daha ne kadar aktarabilir bilinmez lakin şu an hiç iyi durumda değildi. “Amca beni sinir etme kan bağımız var, benden büyüksün demem Güneş’im için hepinizi ezerim!”
Bir kere gözü dönmüştü Agah’ın artık onu durdurmak zordu. Ali zorlukla kelimeleri tek tek söylediğinde Alaz fitili daha da ateşlemek ister gibi “Bize çarpmak isteyen kişide oydu büyük ihtimal abi.”
Taner bey Alaz’a şokla döndü. Ne demek bunu yapanda oğlum dediği insandı? Eğdi başını oğlunun yaptıkları yüzünden bakamadı kimseye.
Agah sinirde deliyle dönerken “Emin misin?”
Alas başını sallayarak onayladı. “Hedef Merida’yaydı abi. Onun üstüne sürüyordu. Arabanın ön camından karanlık olsa da yüzünü seçebildim. Ayrıca ben Merida’yı çekerken yere düştüğümüzde o elektrik direğine çarptı. Bende plakaya gözüm çarptığında SA yazan Mardin plakasıydı.”
Şu an herkes sinirden deliye dönecek durumdaydı. Ama hiç şüphesiz en sinirlileri Agah ve Miran’dı. Tabi sinirlendiği zaman fevri hareketleri olan Meriç Doğa’da vardı. Murat bey sinirle ayağa kalkarken “Ne diyorsunuz lan siz?” Hepsinin yüzüne tek tek bakarken “Ben size kızım alışsın ailenize diye izin verdim Mardin’e gelmesine ama sizin ailenizde biri kızımı öldürmeye çalışıyor! Ne biçim bir ailesiniz lan siz? Bir it gelir kızıma olmayacak şekilde davranır huzurunu kaçırır diğeri ise kızımı öldürmeye uğraşır!” Sinirden tansiyonu yükselen Murat beyi durdurmak pekte mümkün değildi. Nefes almasını zorlayan görmelerinin düğmelerini açamadığında, Meltem hanım hemen kocasına yardım etmeye başladı. O da oldukça sinirliydi ve eli ayağı titriyordu. Belki de baştan bu aileye kızını emanet etmemeliydi.
Meriç bir sağ bir sola giderken sinirden saçlarını çekiyordu. Agah ise çoktan Semih’in yerini bulmak için Devran’ın yanına gitmişti. Miran vakit kaybetmeyerek Agah’ın peşine takılmıştı. Taner’in başı hala eğikken Ali, Altan ve diğerlerinin de başı eğildi. Ne diyebilirlerdi ki? Haklıydı Murat bey onlara göre. Ama Azat bey ölüm kelimesini duyduğu andan beri delirmiş gibi başını sağa sola sallarken “Hayır… Ölmedi! Ölmedi benim kızım yaşıyor… hayır kimse onu benden alamaz… bir kez daha olmaz.” Başı o kadar hızlı sallanıyordu ki hiç iyi durumda olmadığı belliydi. Yıllarca kızını kaybettiği için psikolojik tedavi gören Azat bey tekrar aynı anları yaşıyordu.
Melek hanım kocasına yardımcı olmaya çalışsada Azat hızla yerinden kalkarak hepsinden bir kaç adım uzaklaştı. “Hayır… Hayır kızımı kaybetmedim o burada yanımda…” Başının zarar görme ihtimalini bile düşünmede sallamaya devam ederek, kızarmış gözlerinden akan yaşlarla yüksek sesle bağırmaya başladı. “HAYIR KAYBETMEDİM ONU! O BURDA BENİM YANIMDA! PRENSESİM YAŞIYOR ÖLMEDİ! ÖLMEDİ BENİM KIZIM ÖLMEDİ..!”
Yalın ne yapacağını bilemez halde gözü yaşlı şekilde babasına bakarken Alpaslan doktorla konuşması bittiği an bahçedeki ailesinin yanına inmek istemişti. Lakin gördüğü manzarayla hızla koştu. “Kriz geçiriyor Yalın yardım et bana.”
Yalın telaşla ne yapacağımı bilemez halde “Ne yapmalıyım.”
Alpaslan kısa bir bakış attı Yalın’a “Tut onu!”
Hızla babasını tutarken diğerlerinde yardımcı olmaya çalışıyordu. Lakin Azat Bey asker olmasından kaynaklı bu çok zordu. Yinede bir şekilde tutuklarında Alpaslan ne olur ne olmaz taşıdığı sakinleştirici iğneyi cebinden çıkarttı. Meriç şaşkınca “Cebinde iğne mi taşıyorsun?”
Alpaslan gülümseyerek “Ne olur ne olmaz diye. Arada bir lazım oluyor bu gibi durumlarda. Eğer doktor olsaydın anlardın.” Diyerek göz kırptı.
Tam Azat beyin sol koluna iğneyi vuracakken, Azat bey onu savurduğu an yere düştü. Şaşkınca yere bakarken “O neydi lan. Adama bak Süpermen sanki.” Yerde yüz üstü yatar pozisyondayken hala çırpınan Azat beye baktı. Durmadan sayıklamaya devam ediyor, kendisine zarar vermeye de başlamıştı. İşte o anlarda Alpaslan’ın görüş açısına Azat beyin arkası girdi. Hiç düşünmeden. “Bunu için üzgünüm amca. Lakin mecburum.” Acıyan bakışlarla son kez baktı amca dediği adama. “Fazlasıyla canın acıyacak.” Dediği anda iğneyi arkadan sertçe batırdı, enjekte etti. Bir kaç saniye sonra Azat bey başı yere doğru eğilirken yerdeki Alpaslan’la göz göze geldi. Alpaslan şirin olmaya çalışarak gülümsese de Azat uykuya dalarken bile sert bakışlıydı.
***
Agah sinirle Devran’a bakarak “Ne olursa olsun o iti bana buluyorsun Devran! Hangi deliğe girmişse beslendiği ailenin kabına pisleyen iti bana bulacaksın!”
Devran kaşları çatık bir şekilde başını salladı. O da en az Agah kadar sinirliydi. Bir kadına hangi hakla bu cümleleri kurar? Ayrıca o fotoğraflara da bakmıştı. Asla bir art niyetli fotoğraflar değildi. Bir adamın genç kızı kolundan tutuğu biraz yakınında durduğu gibi benzer fotoğraflar vardı. Bu fotoğrafların abartılacak bir yanı yoktu. Sadece bir fotoğrafta çok yakındı. O fotoğrafta sanki genç kız son anda birine çarpmış gibiydi. Bunlarla biraz montaj yapılmış bir şekilde Semih’in eline ulaşmıştı. Bunu kimin yaptığını bilmiyorlardı. Lakin bulunduğunda hiç iyi şeyler olmayacağı kesindi.
Agah sert bakışlarla Devran’a bakarak “Ayrıca o ölen çocuğun ailesine her türlü yardımı yap.”
Devran “Senin bunu diyeceğini düşünerek haletlim.”
Agah “Senin değil Devran benim paramla yapacaksın.”
Devran arkadaşına göz devirerek “Ne fark eder Agah? Ha sen ha ben.”
Agah sert tutumunu bozmadan “Dediğimi yap Devran!” Ölen çocuk Güneş’iyle aynı yaşlarda bir erkek çocuğuydu. Çocuk uzun zamandır kanserle mücadele ediyormuş lakin sonunda acı bir kaybediş olmuştu…
Devran arkadaşının inadını bildiği için, başını sallayarak “Tamam hallederim.”
Miran konuşmaları biten ikiliyle Agah’a doğru sinirle “Ben kardeşimi sizin yanınıza gelmesine izin veriyorum ama benim kardeşim hastanede oluyor. Ayrıca kardeşime iftiralar atılıyor. Ne sanıyorsunuz bu saatten sonra kardeşimin sizi kabul edeceğini mi?”
Agah baştan sona dinlediği sözlerle son söze takılmıştı. Ne yani Güneş’i ondan gidecek miydi? Başını salladı. Hayır bu olmaz, olamazdı! Bunun olmasına da izin vermezdi! Karşısına kim çıkarsa çıksın yıkar geçerdi! Ama ya Güneş’i? Ya Güneş’i onu istemez ise? İşte o zaman yıkılırdı…
Agah durgun bir sesle “Ben evde değildim… Eğer evde olsaydım bunun olmasını bırak aklından geçirenleri gebertirdim!”
Miran sadece başını sallamakla yetindi. Ne diyebilirdi ki? Bu adamı sevmese bile güven veren bir tarafı olduğu kesindi. “Umarım kız kardeşimi daha fazla üzmez o ailen. Yoksa yemin ederim Ay kızımı da alır bir daha görmenize izin vermem!”
Agah sert bakışlarla Mirana bakarken “Kim Güneş’ime zarar vermeye kalkışırsa karşısında beni bulur. Ama unutma Miran kimse Güneş’imi benden koparamaz! Bu sen olsan bile.”
Miran sadece bakmakla yetinirken, Devran ikili arasında daha fazla kavga çıkmaması için uğraşıyordu.
***
Azat Bey ve Derin’in odası yan yana olduğu için şu an herkes Azat Bey’in odasındaydı. Üstelik Derin hala uyuyordu. Onu rahatsız etmek istememişlerdi.
Timuçin Bey duvara yaslanmış oğluna bakarak gururla “Aferin hergele. Bir işi de becerdin.”
Alpaslan babasının bu haline göz devirdi. Her fırsatta çocuklarıyla uğraşmak hobisiydi resmen. “Baba işim bu.”
Alpaslan’ın annesi “Oğlum ben sana demedim mi yanın da böyle şeyler taşıma diye. Allah bilir sen yanında eterde taşıyorsundur.”
Alpaslan annesine ciddi bir şekilde “Tabi yaşıyorum anne. İğnelerim bitiğinde işime yarıyor.”
Annesi ona sen adam olmazsın bakışı atmıştı. Melek arkadaşına “Gitme üstüne. Eğer Alpaslan olmasaydı daha fazla zarar verebilirdi Azat kendine.”
Sevda hanım başını sallayarak arkadaşının elini tutu.
Ali alayla “Yalnız nasıl vurun iğneyi abime.”
Çınar gülerek “Tam münasip bir yerinden.”
Meriç onlara katılarak “Doksana çaktı vallaha.” Şu an aklını dağıtmaya çalışıyordu. Biliyordu ki abisi ve Agah Demirhan sorumlu kişiyi arıyordu. Kendisini olabildiğince sakin tutuyordu ki. O kişiyi bulduklarında tüm enerjisini onun üstünde atacaktı. Bu odada bulunan herkesin aklı Semih’de idi.
Murat ve Meltem çifti ise uzaktan onlara bakıyordu. Bundan sonra ne yapmaları gerektiğini bilmiyorlardı. Bir şey biliyorlardı sadece; o da Derin artık bu aileye mesafe koyacaktı…
Azat’ın uyanmaya başladığını fark etiklerinde hepsi sustu. Azat gözlerini açmaya çalışırken “Kızım… Asel… Prensesim… Babacığım…” gibi kelimeler sayıklıyordu. “Gitme kızım… yemin ederim ne istersen yaparım ama gitme… Yalvarırım gitme…”
Melek Alpaslan’a dönerek “Alpaslan oğlum ne diyor.”
Alpaslan kaşları çatık bir şekilde Azat Bey’e yaklaşarak onu dinlemeye başladı. “Gitme… Gitme kızım… Gitme…”
Alpaslan geri çekilerek diğerlerine baktı. “Uyanmaya başlamış ama sayıklıyor.”
Timuçin bey “Ne sayıklıyor oğlum.”
Alpaslan gözlerini kaçırdı. “Asel’in gitmesinden korkuyor.” Diye mırıldandı.
Murat gerildiğini hissettiğinde yanında bulunan eşi elini sıkıca tutu.
Azat gözlerini yavaşça açarken “Kızım…” görüşü netleşmeye başladığında “Kızım nerde o iyi mi?” Diyerek yattığı yerden kalkmaya çalıştı. Alpaslan hemen müdahale ederek “Azat amca şu an yatmalısın. Daha yeni uyandın. Ayrıca Asel gayet iyi ve şu an uyuyor. Onu uyandırmak istemezsin öyle değil mi?”
Azat Alpaslan’ı sonuna kadar dinlediğinde hak verdi. Kızı uyusun ama çok uyumasın. Ya yine uyanmak istemezse… “Uyanır ama değil mi? Çok uyumaz?”
Alpaslan karşısında altmışa merdiven dayamış bir adam değil de, sanki küçük bir çocuk görüyor gibiydi. Buruk bir gülümsemeyle “Uyanır merak etme. Ben birazcık uyumadı için serumuna ilaç koymuştum. Son zamanlarda pek uyuşmamış sanırım”
Azat başını eğdi. Evet kızları resmen onlar yüzünden uyuşmamıştı. Belki de kızının iyi olması için üvey ailesinde kalmasına izin vermeliydi. En azından sağlığı yerinde olurdu.
Timuçin ortalığı neşelendirmek amacıyla “Pişt Azat nasıl yedin ama g*tten iğneyi. Ulan birde asker olacaksın utan.”
Azat sinirle devrem dediği adama baktı. “Sus lan. Senide o kadar kişi tutsa sende yerdin g*tten. Hatta g*tten değil daha…”
Ali sahte bir öksürükle “Abi yavaş hanımefendilerin yanında olmuyor bu laflar.”
Azat kardeşine göz devirirken, hanımlara dönerek mahcup bir ifadeyle “Kusura bakmayın hanımlar.”
Timuçin “Sorun değil ex dünürüm.”
Azat sinirle arkadaşına dönerek “Lan seni varya-“
Timuçin ellerini havaya kaldırarak “Bir şey mi dedim ex dünürüm?”
Azat yerinden sinirle kalkmak isteyince onu zor tutmuşlardı.
Diğer yandan Derin Alpaslan’ın serumuna kattığı ilaç yüzünden hala uyuyordu. Bünyesi çok fazla yorgun olduğu için vücudu uyanmayı reddediyordu.
Arat ailesini bulmak için uğraşırken, Derin’in odasına girdi. O sırada Derin deli yattığı için üstü açılmış tişörtü sıyrılmıştı. Arat odaya girdiğinde Derin’in uyuduğunu görmesiyle göz devirdi. Asla o üvey ailesine inanmıyordu. Ona göre dedesi iyi bir insandı. Gözü Derin’in üstüne kaydığında açık olduğunu gördü. Umursamayarak dışarı çıkacakken, merakına yenik düşerek bir kaç adım attı. Genç kıza iyice yaklaştığında, karnının biraz üzerindeki olan çok gözükmeyen yaralara kaydı. Kaşları çatışırken genç kızın uyanmamasına dikkat ederek tişörtü biraz kaldırmak istemişti. Lakin hemen ger çekti elini. “Saçmalama lan sapık mısın oğlum sen? Kan bağımızda olsa yanlış anlayabilir.”
Ne kadar geri çekilsem istese de genç kızın hafif kıpırdanmasıyla tişörtü daha fazla yukarı kalkmış, yaraların daha çok görünmesini sağlamıştı. Arat artık dayanamayarak baktığında sarsıldığını hissetti. Başını sallarken “Hayır… Hayır bu doğru değil! Yalan söylemişlerdi. Kesin bu da bir oyun.” Derken kendi dediğine kendi bile inanmıyordu. Sendeleyerek arkaya gittiğinde ne yapacağını bilememişti. Kapının arkasından gelen sesle, dikkati tekrar dağılırken, hızla odada bulunan lavaboya girdi. Telaşla beklerken içerdeki sesleri dinledi.
Alpaslan elindeki dosyaya bakarak “O iyi merak etme. Ama astımı tetiklenmiş. Bir süre daha tedavi edilmesi gerekiyor.”
Agah kaşlarını çatarak “Astımı geçici sanıyordum.”
Alpaslan elindeki Derin’e ait hasta dosyasını ayakucunda bulunan masaya koyarken “Evet öyle ama bu stres ve fazla üzüntü onu tetiklemiş olmalı. Üstelik evden ağlayarak, koşarak çıkmış. Yani bu durumda olması normal.”
Derin’in açık üstünü fark ettiğinde arkadaşı görmeden kapattı. Be kast Agah’a söylemek istese de genç kızın kararlarına saygı duymalıydı. Bundan kısa zaman önce Derin’i ameliyat etikten sonra Derin ondan ricada bulunmuştu. Şu an bir gözü o yüzden elinden bırakmak zorunda olduğu dosyadaydı. Eğer onu masaya bırakmasaydı Agah şüphelenerek dosyayı incelemek isteyecekti.
Alpaslan arkadaşına dönerek “Hadi çıkalım da biraz daha uyusun.”
Agah başını salladı, Alpaslan odadan çıkarken Agah son kez kardeşinin kalbinin üstünü öptü, bir kaç saniye kalp atışlarını hissederek odadan ayrıldı.
Arat kapının kapanma sesiyle rahatlayarak lavabodan çıktı. Son kez kız kardeşine bakarak odadan çıkacaktı ki gözü dosyaya kaydı. Hızla dosyayı eline alarak incelediğinde okuduklarıyla Meriç’in ve Murat Bey’in ne kadar doğru söylediğini bir kez daha görmüş ve yıkılmıştı. “Ben şimdi ne yapacağım?” Kız kardeşinin uyuyan yüzüne baktı “Ben kendimi affedemezken sana kendimi nasıl affettirecektim” Babası hakkıydı. Arat birini suçsuz yere kötü davransa da o kişiden özür dilemez hayatından çıkartırdı. Ve babası tekrar haklıydı. Kız kardeşi ne kadar fark etmese de kin tutardı. Peki ya Arat ne yapacaktı? Her zaman yaptığını mı yapacaktı?
***
Derin karşısındaki maviş yüzbaşıma bakarken içi gidiyordu. “Mavişim bana çiçek mi almış?”
Devrim karşısındaki genç kıza gülümseyerek “Çiçek aldım küçük hanım. Hem de hepsinden bir tane alarak buket yaptırdım.”
Evet öyle yaptırmıştı. Sebebi Derin her çiçeği severdi. Ayrım yapması çöm zordu ama anlamlı çiçekleri daha fazla severdi.
Derin neşeyle çeklerinin kokusunu içine çekerken, Miran sinirle bakıyordu. Agah herkesin yapmak istediğini yaparak kız kardeşinin elinden çiçeği aldı. Hızla Devrimin göğsüne çiçeği bastırırken. “Küçüğüm henüz daha yeni uyandın rahatsız etmesin seni.”
Derin somurturken Devrim Derin’e göz kırpmasıyla kıkırdadı. Miran ve Agah çoktan sabır çekmeye başlamıştı.
Murat Bey kızının yattığı hastane yatağının yan tarafına oturarak kızını göğsüne çekti. “Gel babam. Bakma sen” Devrimi üstün körü süzdü, burun kıvırarak kızının saçlarının üzerine başını yasladı. “Bu şişme kaslı, sahte mavi gözlü, boyu da ameliyatla uzatılmış kara saçlı oğlana.”
Derin babasının sesindeki kıskançlık dolu sesiyle gülmeden edemedi.
Tabi odada bulunan herkes gülüyordu. Devrim timine sert bakışlar attığımda tim sessiz kaldı.
Devrim Murat’a bakarken “Ayıp oluyor Murat Bey. Bu kasları yapmak için çok zaman harcadım. Gözlerim ise orijinal mavi. Boyum ameliyatla olamayacak kadar mükemmel. Ama saçlarım konusunda haklısınız” göz kırparak “Onlar yeterince siyah”
Murat Bey somurtarak Devrim yüzbaşına baktı.
Derin gülerek babasına daha sıkı sarıldığında. “Tamam, babacığım o benim tipim değil.” Demesiyle Murat Bey gülümsemişti. Lakin Derin gizli olduğunu düşündüğü bir göz kırptı Devrim’e. Devrim genç kıza gülümsemiş, odada bulunan çoğu kişi onların bu haline gülmüştü.
Murat Bey ise kızını daha çok göğsüne çekmiş bununla birlikte herkesin kahkahalar atmasına sebep olmuştu.
***
Derin ailesi üstünü değiştirmek için gittikleri için yatağında boş boş yatıyordu. Üstelik yüzbaşı ve ekibinde gitmek zorunda kalmışlardı. Sıkıntıdan paktlarken ne yapacağını bilemiyordu. Bundan saatler öncesini düşündüğünde gözlerindeki yaşı zar zor tutmuştu. Öz ailesinden sadece Agah abisini görmüş kalanlarını görmemişti. Bu onun için iyiydi. Zira o ailenin Semih konuşurken onu susturmak için hiçbir şey yapmaması ve o giderken durdurmamaları koymuştu. Kendine itiraf etmek istemede…
Odasından çıktığında yan odanın kapısı hafif aralıktı. İçerden sesler gelmesiyle merakına yenik düşmüştü.
Azat Bey kızı uyurken kimse görmeden ziyaret ettiğinden başka yanına gidememiş, yüzü olmamıştı. Sabah Samet’i yanına çağırmış gerekli her şeyi halledip etmediğini sormuştu. Samet ise ağasının ondan istediklerini halletmişti.
Samet elindeki dosyayı inceleyen ağasına baktı. “Azat ağam her şey planlandığı gibi gidiyor lakin Semih ortada yok. Sanki o günden beri yer yarıldı içine girdi.”
Azat elindeki dosyayı sert bir şekilde yatağa atarken, sinirle Samet’in üzerine yürüdü. “İster yer yarılsın, isterse lavın içine düşün Samet! Bana o iti bulacaksın! Kızıma ettiklerini tek tek biçecek!”
Azat Bey’in o anlar aklıma geldiğinde dişlerini sıktı. İlk andan kızına olan bakışlarını görmüştü. Bir şey yapması gerektiğinin de farkındaydı ve yapmıştılar da. Cenker bir gece yanına gelerek Semih’in planları olduğundan bahsetmesiyle kendi planını öne çekmek zorunda kalmıştı. Ama en zoru da Semih kızı için o kadar laf söylerken sessiz kalmak olmuştu. Sinirlenmiş deliye bile dönmüştü lakin hem orda bulunan herkesi hem de kendisini sakin tutmalıydı. Plandan habersiz olan ailesi sözünü dinlesene babasını kimse tutamamıştı. Alpay ağa oğlunun işaretlerini anlamamıştı. O gün Azat Semih’in söylediği her şeyi ses kaydı olarak almıştı. Kendisinin, Taner’in ve babasının asker olması Semih’in davranışına eksi puandı. Ses kaydı almasa bile askerlerin yanında sahte kanıtlarla iftira atmaktan suçlu olacaktı. Lakin hiç kimsenin hesaba katmadığı şey küçük Asel’lerinin de orda olmasıydı. Küçük Asel’di o an Derin. Zira bakışları aynı beş yaşındaki Asel’di.
Sonra kızları koşarak gitmişti. Ne kadar peşinden gitmek isteselerdi Alpay ağanın gözleri önünde rahatsızlanması gidememelerini sağlamıştı. Zaten bir kaç saat sonra yıkıcı bir haber almışlardı. Neyse ki Alaz kızlarının yanındaydı ki onu korumuştu. Yalnız olsaydı ne yapacakları?
Tüm herkes işi gücü bırakmış arama kaydı olan Semih Akçıl’ı arıyordu. Semih’in yasaklı madde kullanma, satma gibi daha birçok şeyden sabıkası vardı.
Samet sert bakışlarla “Elbette bulacağız ağam o it herif Asel’imize zarar vermek neymiş görecek!”
Azat sert bir şekilde “Nerden sizin Asel’iniz oluyor lan! Benim kızım Asel. Yok size Asel.” Kıskanmıştı kızını. Zaten aiesinden yeterince kıskanıyorken birde Samet çıkıyordu.
Samet bu tuhaf davranışlara sessiz kaldı. “Ağam o iftiraya ait ses kaydını Agah ağama verecektim lakin-“
Azat “Delirdin mi oğlum? Agah’a verirsen Semih’in cenazesini bile bulamazsın.”
Samet omuzlarını dikleştirerek “İşte bende o yüzden Polat ağama verdim.”
Azat anlına sağ elini çarptı. “Ulan… Ulan bir işi doğru yapın lan! Polat abimin Agah’dan farkı mı var it herif.”
Samet alıngan bir ifadeyle “Aşk olsun abi it herif falan ayıp oluyor. Seninle aynı kefeye koydun sanacağım seni tanımasam.”
Azat bıkkınlıkla “Çık lan odamdan! Daha kızımı göremedim zaten! Çık git it herif.”
Samet kırgınlıkla “Ağam yine yaptın ama-“
Azat yüksek sesle “SAMET!”
Samet ellerini havaya kaldırarak “Tamam ağam gittim.”
Azat derin bir nefes alırken “İt herif delirtti beni.”
Samet tam odadan çıkmıştı ki Azat ağasının dediğini duyarak “Ağam-“
Azat’ın sesin geldiği yere sertçe bakmasıyla Samet’i görerek dişlerinin arasından “Samet…”
İşte bu Samet’in ölümü yakındır demekle aynıydı. Samet sertçe yutkunarak başını salladı. “Sen zahmet etme ağam ben kendime mezar yeri beğenirim.” Başını çevirip gidecekken “Çiçeklerim beyaz zambak olsun ağam bu ara moda.”
Azat sinirle “SAMET!” Diye bağırmasıyla Samet kapıyı korkuyla kapatarak çıktı.
Derin duyduklarında çalışırken ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Odadaki o adamın çıkacağını anladığı an kendi odasına giderek, kapıyı hafif aralık bıraktı ve o arlıktan izlemeye başlamıştı. Ne yani öz ailesi bilerek yapmamışmış mıydı?
Ama ya o Arat’ın gözlerinde gördüğü iğrenme neydi peki?
Bunları şu an düşünmek istemiyordu. Ama öz ailesinin bir suçu olmadığını da anlamıştı. Şimdi ne yapmalıydı peki?
Kapının bir anda açılmasıyla burnuna sert bir darbe yemiş olacaktı ki bir kaç saniyeyle kaçırdı. Yinede gelenin Meriç abisi olduğunu görmesiyle hızla burnunu tutarak “Ah burnum! Çok acıdı abi ya!”
Meriç telaşla kardeşinin yanına geldiğinde burundaki elleri çekerek sıkıca burnunu tutu sağa sola sallayarak iyi olup olmadığına baktı. Hiç bir şeyi olmadığını fark etmesiyle kafasına hafifçe vurarak, burnuna diske vurdu. “Ne sallıyorsun kız! Ben sana bomba bir haber getireyim sen salla.”
Derin haber kokusu olmasıyla heyecanla “Ne haberi abi.”
Meriç kollarını bağlayarak “Yok sana artık haber falan. Küstüm ben.”
Derin abisinin koluna yapışarak “Ya abi! Tamam, özür dilerim ne haberi söyle lütfen” diyerek en tatlı bakışlarını takındı. Bu bakışlara abisinin hayır demesi nerdeyse imkânsızdı. Öylede oldu Meriç kız kardeşinin bu bakışlarına dayanamayarak “Dinle şimdi.”
***
Derin Meriç abisiyle konuştuktan sonra dinlenmek için tekrar yatmak istedi. Bir saat sonra abisi geldiğinde planlarını uygulamaya başlayacaklardı.
Derin uyumak için hazırlanmışlar, kapı açılarak Arat içeri girmişti. Lakin Arat’ta bir tuhaflık vardı ve bu Derin’in korkması için yeterliydi. İki adım gerilerken Arat kız kardeşinin bu hareketiyle kendisine sessiz bir küfür mırıldandı. Hak etmişti. Hem de en alasını. Lakin aptal kalbi belki de affeder bizi umudundaydı.
Çekinceyle konuşacakken Derin ondan önce davranarak “Gelme!”
Arat olduğu yerde taş kesildi sanki.
Arat Demirhan görünüş itibariyle resmen Merdan Demirhan’ın kopyasıydı. Lakin Asel için davranışları da tam olarak aynıydı. Derin için ise, Asel’in koktuğu kişiye karşı dik durma savaşıydı. O Asel’i umutmuş olabilirdi. Hafızası yerinde her geçen gün geliyordu. Lakin Derin, Asel’i pamuklara sarmış değil, kilitli bir kasaya kaldırmış etrafını dikenlerle kaplamış korunaklı bir yerde tutuyordu. Arat ise koruması gerekken ikinci kişiydi. O Merdan Demirhan’ın aynısıydı.
“Yine bana kötü bakacak, kötü sözler söyleyeceksin. Belki de o çok sevgili deden gibi davranacaksın!” Diyerek bağırmıştı.
Arat hızla başını sağa sola sallayarak telaşla konuştu. “Hayır, hayır ben onun gibi değilim. Asel lütfen yapma…”
Derin ise acıyla konuşan adama boş bakışlarla “Sen onun gibi değilsin zaten…”
Arat kız kardeşinin gözlerine bakarak bir adım daha atmışken, cümlenin devamıyla yıkıldı.
”Sen benim için onun ta kendisisin!”
Yıkılmak neydi? Birçok şekilde yıkılabilirdi insan. Peki ya bu yıkılma kız kardeşinize yaptığınız bir çok şeyin mükâfatı olursa. Yıkılmaya hakkınız olur muydu?
Arat Demirhan ilk kez yaptıklarından pişmanlık duyarken şimdi ne yapacağını bilemez haldeydi. Yine aynısını mı yapacaktı? Pişmanlık duyduğu kişiyi yok sayarak ortadan kayıp mı olacaktı?
Zamanla her şeyi telafi etmek için uğraşırken, zaman onların acısı olmak için saliseleri sayıyordu…
Bölüm sonu.
Bölüm nasıldı?
Arat’ı affetmek doğru olur mu sizce? Gerçekten pişman mıdır?
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
372.97k Okunma |
19.86k Oy |
0 Takip |
82 Bölümlü Kitap |