106. Bölüm

44. Bölüm

Asel Demirhan
demirhan_asel

Yazar Anlatımıyla,

Melek hanım telefonu çalmasıyla bahçeye çıkmıştı. “Alo?” Karşıdan gelen sesle gülümsedi “Melek, kızım nasıl?”

Melek hanım Meltem hanımın ilk kızını sormasıyla içi sıcacık olmuştu. “Çok iyi Meltem. Biliyor musun? Bize her gün biraz daha alışıyor. Sadece çekingenliğini atamıyor.”

Meltem hanım duyduklarıyla rahatladı. Kızının öz ailesiyle iyi anlaşmasını istiyordu. Nasılsa o ailesinde bir suçu yoktu.

“Buna sevindim işlerimiz bitmek üzere. Bugün yarın yola çıkacağız. Derin’e söyleme lütfen ona sürpriz yapmak istiyoruz”

Melek hanım gülümserken “Tamam, söylemem merak etme”

Meltem hanım “Derin geçen gün bizi aradığında sesi biraz durduğunda Melek. Ne kadar anlatmasını istesek de anlatmadı.” Derin bir nefes alırken “Ben kızımı tanırım Melek o bir sıkıntı olsa da söyleyemez. Sırf bizi üzmemek için”

Melek olan olayları söyleyip söylememek arasında kalmıştı. Ama zaten üveyde olda kızının ailesiydi Doğa ailesi ve onlardan bir şey saklamak istemiyordu. “Meltem…”

Meltem hanım düz bir sesle “Kızımın üzülmesinin sebebi ne Melek?”

Melek hanım sıkıntıyla nefes verirken “Kardeşim kız kaçırdı sanıldığı için berdel dediler. Ama hallettik sorun ortadan kalktı.” Hızlı hızlı konuşuyor derdini anlatmaya çalışıyordu. Meltem hanım dudaklarıyla şok geçirirken arkasında olduğunu bilmediği kocası “ Ne berdeli lan!”

Telefon bir anda Melek hanımın yüzüne kapatıldığında derin bir iç çekti. Arkasından sarılan kocasıyla başını çevirip ona baktı “Hata mı ettim Azat? Sence söylememeli miydim?”

Azat bey karısına daha sıkı sarılırken “Hayır Meleğim doğru olanı yaptın ama yanlış şekilde”

Meleğinin ona anlamaz bir ifadeyle bakmasıyla, karısının saçlarını öperek “Buraya geldiklerinde söylemeliydin. Murat’ı az çok tanıdık şu an delirmiştir. Hele de Meriç ve Miran.” Küçük bir gülümsemeyle “Mardin’i yakmaya gelecek bir aile var. Hadi bakalım gazamız mübarek olsun”

Derin ağacın altında yatarken ikizi yanında kitap okuyordu. Sıkıntıyla nefes verirken, oflamayı da unutmadı. İkiziyle ağaç altında kitap okumak istemişlerdi lakin Derin fazla dayanamayarak uykuya yenil düşmüştü. Arsen ise ikizi uyusa bile yanından ayrılmamış, kitap okumaya devam etmişti. Şimdi ise ikizi sıkıldığı için yerinde duramıyordu.

Derin ikizine başını çevirerek “Arsen Alaz nerde?” Dudaklarını büzerek “En azından o da bizimle olsaydı.”

Koray Arsen not defterine “O şu anda meşgulmüş. Nerde bilmiyorum.”

Derin sıkıntıyla başını sallarken yerinden kalktı. “Hadi gel Agah abimin yanına gidelim ne dersin?”

Koray Arsen ikizini onaylayarak ayağa kalktığında abisi Arat yanlarına gelerek “Koray aslanım gel biraz vakit geçirelim seninle. Uzun zamandır görmüyorum paşam seni.”

Derin Arat’ın bu söylenmesine göz devirdi. Uzun zaman dediği bir kaç gündü. İkizine dönerek “Git hadi senin bu abinle uğraşamam.”

Koray Arsen reddetmek istesene abisinin yanına gitti.

Derin ise sıkıntıdan patlayacaktı. İçeriye girdiğinde işi olanlar işte kalanları ise sohbet ediyorlardı.

Mutfağın önüne geldiğinde Melek’in annesine “Azat’ta yürürdü karargaha gideceğim diye. Hem Agah’a bakacakmış, hem de belki ona ihtiyaçları vardır diye gitti.”

Işıl hanım kızının elinin üstüne elini koyarak “Yapma böyle kızım. Onu da anla. Asel’le hemen baba kız olmak istiyor ama kızı ona yabancı biri gibi baktığı için üzülmüş bu yüzden gittiğini biliyorsun.”

Melek sıkıntıyla başını sallarken annesini onayladı “Biliyorum anne ama ne yapabilirim bende üzülüyorum ama gitmiyorum”

Selma etlisinin yanına otururken “Melek Azat ağabeyi bilmez misin? O dayanamaz gider ama gittimi de düşüncelerle boğuşur.”

Begüm çay bardaklarını masaya yerleştirirken “Eltim haklı. Azat ağabeyi biliriz şimdide ne çözüm bulacağını düşünmek için gitmiştir.”

Melek onlara başını sallarken Aysima tam olarak bilmediği konu hakkında yorum yapmamıştı.

Selma meraklı bir ifadeyle “Azat ağabeyin yüzü bir tuhaftı ama. Sanki bir şey mi sürmüş yüzüne?”

Begüm başını sallayarak katıldı eltisine “Evet bende gördüm. Dün evden çıkarken yüzünün rengi açılmış gibiydi.”

Melek aklına gelenlerle gülmesini tutamadı. “Ay. Çok güldüm. Azat dün benden makyaj malzemelerimi istedi.”

Işıl hanım kaşlarını hafif çatarak meraklı bir ifadeyle. “Ne yapacakmış kız yoksa makyaj mı yapmayı öğrenecekte kızına yapacak?”

Melek gülmesini zorlukla durdurarak “Ay yok. Ama onu da düşünüyor.” Gülümsemesi buruk bir hale döndü. “Biliyorsunuz Asel’im babasından korkuyor.”

Melek’in böyle demesiyle hepsinin yüzleri düştü. Biliyorlardı. Asel’leri ne zaman Azat’a baksa yüzünde korku ifadesi oluyordu.

Melek buruk bir ifadeyle “Azat’ta bu yüzden yüzüne fondöten sürdü.” Gülümseyerek baktı annesine “Kızımız korkmasın diye asla o şeyleri yüzüme sürmem diyen adam yıllar sonra tekrar kızına yenildi.”

Derin’in aklına dün Azat Bey’in yüzü geldi. Yüzünde olan küçük yara izinin kapatılmış olduğunu hatırladı. Ne yani korkmaması için mi makyaj malzemelerini mi kullanmıştı?

Sertçe yutkunarak mutfaktan çıktı, bahçeye geldi. Sıkıntıyla nefes verirken, ne yapacağını düşünüyordu.

Belki de… belki de artık ona baba demeliydi. Ne kadar üvey babasına ihanet edecekmiş gibi düşünse de Azat da onun öz babasıydı. Ve bu adam baba kelimesinin hakkını veriyor, hak ediyordu…

Hızla konaktan çıkarken, Ali amcasıyla karşılaştı. “Kız küçük yeğenim nereye?” Derken elindeki ağaçtan topladığı (çaldığı) meyveleri yiyordu.

Derin amcasına bakarak “Hiçç. Biraz gezeceğim.”

Ali başını sallayarak onayladı yeğenini. Elindeki çağlalardan bir kaç tanesini yeğeninin eline tutuşturdu. “Al bakalım yolluk yaparsın. Enayi malı”

Derin güç istemem demeyerek kabul etti. Eh çağla severdi. “Tamam, görüşürüz” diyerek el salladı.

Ali içeri geçerken Derin çoktan sokaklarda dolanıyor, nasıl karargâha gideceğini düşünüyordu. Normalde Ali amcasına söyleyebilirdi lakin onunla gelmek isteyebilirdi ve Derin bunu istemiyordu.

”Hadi ama bir taksi bile yok mu? Neresi burası dağ bayır mı?”

Tam önünden geçecek olan taksiye heyecanla el ederek durdurmaya çalıştı. Taksici durduğunda “Buyur bacım nereye gidersin?”

Derin hızla taksicinin yanına giderek “Burada bir yerde karargâh varmış beni oraya götürür müsünüz?” Taksici genç kıza şüpheyle baktı “Ne edeceksin sen oralarda?”

Derin gülümsemeye çalışarak “Babam asker benim yanına gideceğim. Hiç tek başıma gitmediğim içinde nasıl giderim bilmiyorum” yavru kedi bakışlarını takınarak adama açıklama yapmıştı.

Adam ise tatlı tatlı derdini anlatan, evlense kızı yaşında olacak kıza gülümsedi “Bin hadi. Babana götürelim seni evlat.”

Derin sevinçle ellerini çırparak araca bindi. Şoför aracı çalıştırdığında genç kıza kemer takma uyarısını yapmayı unutmadı.

Unutmayın kemer sizi ağır yaralanmalardan koruyan önemli bir araçtır. Lakin aracımızı tedbirli kullanmayı unutmayın. Yılda birçok kişi bir kemer takmama ya da araçta dikkatsizlik yüzünden canından oluyor. Siz onlardan biri olmayın!

Derin kemerini taktığında heyecanla yolu izliyordu bir süre sonra taksici “Babanı göreceğin için heyecanlısın sanırım kızım?”

Taksici bu soruyu burk bir gülümsemeyle sormuştu. Derin’de bunun farkındaydı.

Derin gülümseyerek, gözlerini kaçırdı. “Evet… Baba… Babamı göreceğim için heyecanlıyı.” Baba kelimesi dudakları arasından çıkarken bile heyecanlıydı. Kim bilir Azat bey’e söylerken nasıl bir heyecan hissedecekti

Taksici gülümseyerek bakıyor arka koltukta oturan genç kıza. “ O halde senin adına sevindim genç hanımefendi.” Derin bir iç çekti, gözlerinin buğulandığını hissetti. Direksiyonu daha sıkı tutmaya başlamıştı, boğazındaki yumru geçsin diye sertçe yutkunmuştu. Lakin bu yumru öyle bir yumruydu ki, geçmek yerine daha da büyümüştü.

Derin taksiciye göz ucuyla baktığında, gözlerinin buğulandığını fark etti. Güzel bir gülümsemeyle “Teşekkür ederim… Gözlerin durgun nehirler gibi durulmuş. Bir sorun mu var?”

Taksici sıktığı direksiyonu gevşeterek arka koltukta oturan genç kız dikiz aynasından gülümsemeye çalıştı. “Hiçbir sorun yok genç hanımefendi.” Bunları söylerken bile sesinden herhangi bir sorun olduğuna net bir şekilde anlaşılıyordu.

Derin daha fazla zorlamak istemese de, tekrar sormak istemişti. “Bir sorun olmadığına emin misiniz? Eğer yardım edebileceğim bir şey varsa edebilirim, eğer sözlerini dinleyecek biri varsa dinlerim.”

Taksici direksiyonu sola doğru çevirirken sıkıntılı bir nefes aldı. “Seni dertlerimle sıkboğaz etmek istemem genç hanımefendi. Lakin sanırım dertlerimi biraz olsun dile getirmek. Beni rahatlatacaktır.” Gözlerini sıkıca uyumdu, hızlıca açtı. Sıkıntılı bir nefes vererek, “Bundan yıllar önce bir kadını sevmiştim. Adı Firuze. ” Panikle devam etti sözlerine. “Yanlış anlaşılmasın hala daha seviyorum.” Sertçe yutkunarak, “ O zamanlar sanayide çalışıyordum. İlkokulu bile zor bitirmiştim. Daha genç, toy bir delikanlıydım. Sanayinin önünden geçer okuluna giderdi.”

Gözleri eskilere dalmış gibi durgunlaşmıştı. “ Yıllarca böyle geçti… O okuluna gider, ben onu bir saniye bile fazla görmek için ustamdan azar işittirdim. Lise son daydı o’na olan aşkımı itiraf etmiştim. Gözlerinin içine bakarak, bağıra çağıra itiraf etmiştim.”

Acıyla gülümsedi taksici. “O da bana bir şeyler hissediyormuş. İki yıl böyle devam etti. Zaman geçtikçe zorluklar da artmaya başladı. O üniversiteli genç bir kadınken, ben hâlâ ustasından azar işiten bir çıraktım. Böyle devam edemez dedim, onu istemeye gelmek istediğimi söyledim.”

Sanki karşısındaydı genç kadında onun gözlerinin içine bakıyor gibi gülümsedi. “Sevindi. Gözleri biranda parlamaya başladı. Tamam dedi, gel dedi. O zamanlar ne anam vardı, nede babam. Amcamla kalırdım işte. O da fazlasıyla yaşlanmıştı. Yinede bir şekilde istemeye gittik. Babası sanayiciye, okumamış adama kız vermem dedi. Suratımıza kapıyı kapattı. Gocunmadım tekrar gittim istemeye. Sonuçta seven adam hemen vazgeçmezdi. Çabalamak gerekirdi. Tekrar tekrar tekrar… Tam beş kez çiçeğini çikolatasını, her şeyini aldım. Örfüne âdetine hepsine uydum. Lakin yine hayır, yine hayır. Gel zaman, git zaman. Taksici olmaya başladım. Çünkü sanayicilik de yapamadım artık. Taksici olduktan sonra iki kez daha gittim istemeye. Ama yine hayır, yine hayır. Baktı sevdiğim kadın böyle olmayacak benden uzak durmaya başladı. İstemiyorum git artık, ben ailem senin için karşı gelemem başka bir adamla evleneceğim dedi. Eğdim başımı gittim. Hak verdim ailesini benim için geçmesini istemedim mutlu bir yuvası olsun istedim…” vitesi değiştirirken “ Şimdi ona dair hiçbir şey bilmiyorum. Gerçekten evlendi mi, çocuğu var mı, ne yapıyor, ne ediyor? Hiç bilmiyorum… Ama Allah biliyor ya şu kalbimi tek attıran kadın o. Ve hala içinde de o var... “

Net bir ses ve bakışla. “ Şimdi gelse üç değil, beş değil, on çocuğu olsa yine severim tekrar severim.” Buruk bir gülümsemeyle “ İşte sen ne öyle babama gideceğim dediğinde…” boğazındaki yumruyla yutkunmaya çalıştı. “Eğer bizde evlenmiş olsaydık en az senin yaşında bir çocuğumuz olacaktı. Belki de kız olurdu.”

Akan burnunu çekti aracı durdurarak, gözyaşlarını elliyle temizlemeye çalıştı. “Duygulandım biraz. Senide sıktım dertlerimle de. Kusura bakma kızım.”

Derin karşısındaki adama gülümseyerek “Hiçbir sorun yok taksici abi. Umarım bir gün tekrar karşılaşırsınız. Bu hikâyeniz yarım bitmesin…”

Taksici genç kıza gülümseyerek “Taksici abi deme kızım. Mehmet benim adım. Mehmet abi de. Umarım tekrar karşılaşırız.”

Derin gülümseyerek “Pekâlâ Mehmet abi, borcum ne kadar?”

Taksici gülümseyerek “Aman kızım ne borcu? Sen benim derdimi dinledin, ben de seni gitmek istediğin yere getirdim. İkimizde helalleştik işte.”

Derin kadar ısrar etse de, taksici parayı kabul etmemiş, helallik isteyip gitmişti.

Şimdi karargâhın önünde, içeriğe nasıl gireceğini düşünüyordu. Giriş yerine geldiğinde derin bir nefes alarak.

Görevli askerin önünde durdu.

Asker karşısındaki genç kıza bakarak “ Buyur bacım bir sıkıntı mı vardı?”

Derin çekinerek “Babamı görmeye gelmiştim.” Demesiyle görevli askerin kaşları çatıldı. “ Senin baban kimdir bacım?”

Derin karşısındaki askerin gözlerine bakarak “Azat, Azat Demirhan.”

Görevli asker albayın isimli genç kızdan duyduğu anda şüpheyle yaklaştı. Çünkü biliyordu ki albayın genç bir kızı yoktu. Yıllar önce bir kızı olduğunu ve öldüğünü öğrenmişti. Şimdiyse karşısındaki genç kız ona Azat Demirhan’ın kızı olduğunu söylüyordu.

Asker kaşlarını çatak “ Sen emin misin albayın kızı olduğuna?”

Derin karşısında askerin ona böyle söylemesiyle, kaşlarını çatak “ Yalan mı söyleyeceğim sana? Babam diyorum işte.”

Asker karşısın sevimli tavrına kanmayarak “ İyi o halde göster bakalım kimliğini. Gerçekten albayın kızı mısın değil misin? Görelim...”

İşte o an derin ne yapacağını şaşırdı. Sonuçta kimlikte Azat beyin değil, Murat babasının ismi yazıyordu. Ağzında bir şeyler gevelemeye çalışsa da, hiçbir şey işe yaramamıştı. Aksine genç askerin daha da şüphelenmesine sebep olmuştu.

Asker sinirle “ Utanmıyor musun sen yalan söylemeye?”

Asker kızmaya devam ederken, Bir anda siyah saçlı, açık kahve ton göz rengi olan. Rütbesi karşısındaki askerden bir hayli yüksek olduğu belli olan bir asker geldi. “Ne oluyor burada?” Diye sormasıyla genç asker karşısındaki genç kızı işaret ederek “Albayın kızı olduğunu iddia ediyordu efendim. İçeriye getirmek isteyince ben de reddettim.”

Hakan askerin gösterdiği Genç kıza döndüğünde bir an Asel’i karşısında görmesi ile şaşırdı. “Asel? Senin ne işin var burada küçük hanım?”

Genç asker Komutanı’nın karşısındaki kızı tanıdığını fark ettiğinde kaşlara çatıldı “ Komutanım tanıyor musunuz?”

Hakan Genç askere dönerek “ Tabii ki tanıyorum oğlum. Üsteğmen’in Kız kardeşi, Albay’ın da kızı.” İşte o an genç asker hata yaptığını fark etmişti.

Genç asker özürler dilerken derin herhangi bir sorun olmadığını söyleyerek Hakan’la birlikte içeriye geçti. Hakan yanında genç kızla yürürken “ Beni tanımıyorsun küçük hanım. Kendimi sana tanıtıyım. Hakan kaya 28 yaşındayım oldukça mükemmelim. Abinden sonra en iyi asker diyebilirsin.” Diyerek göz kırpmıştı.

Derin gülümseyerek “ Ben de Derin Doğa Oldukça mükemmel biriyimdir. Abim bile benden iyi değildir.” Direkt kendisini egoyla tanıttı.

Hakan karşındaki genç kızın bu tavrına büyük bir kahkaha attığında çoktan bahçenin içindelerdi.

Koşar adımlarla Murat Aytekin yanlarına geliyordu. “ Kız Asel sen mi geldin?” Büyük bir gülümsemesiyle genç kızı kendisini çekerek sarıldı. Timin geri kalanını da bahçeydi.

Derin Murat Aytekin’i sıkı sarılışından kurtulmaya çalışırken “ Ben geldim.” demeyi ihmal etmemişti.

Görkem Murat’ı ensesinden tuttuğu gibi kendisine doğru çevirmişti. “ Lan oğlum dikkatli olsana komutanım da azar mı işitmek istiyorsun?”

Bu sürat timin danışmayan üyesi olan Turan ve Yusuf kendilerini tanıtmışlardı.

Hep birlikte bahçede bir yere oturmak için bir banka giderken, Derin çalan telefonuyla uzaklaşmak zorunda kalmıştı.

Erez’in aradığını fark ettiğinde, telefonu açarak onunla konuşmuştu. Diğer askerlerin yanına giderken, bir asker sertçe Derin koluna çarpmasıyla, Derin yere düşmüş dizinin bir anda soyulmasına sebep olmuştu. Üstündeki şort olduğu için dizinin soyulması normaldi. Çünkü soyulan yeri şortu kapatmıyordu. Derin dolan gözleriyle kendisine çarpan askere bakarken iki asker fark etti. Askerlerden biri o’na iğrenç bir şeye bakar gibi “ Ne diye böyle insanları içeriye alıyorlar. Şunun üstünü başına bak. Kim aldı seni buraya?” Bu söylenen askerin yanındaki olan diğer asker susması için uyarsa da, o uymamıştı hala konuşuyordu. Derin ise açıdan gözleri dolmuş sadece yerden ona kötü laflar söyleyen askere bakmakla yetiniyordu.

Bir anda etrafları askerlerle çevrilmişken diğer askerler de o söylenen askeri susturmaya çalışıyordu. Yine de asker susmayarak “ Şuna bak bir de küçük çocuk gibi ağlayacak. Anan baban nerede senin de böyle geldin buraya?”

Güneşte timi Kalabalık olan yere fark etmiş hızlı adımlarla oraya gelirken Agah’da Kalabalığı fark ederek oraya doğru yürümüştü. Sert Sesiyle “ Ne oluyor burada? Ne diye toplandınız hepiniz?”

O susmayan asker tekrar konuşarak “ Komutanım buraya ne olduğu belirsiz bir çocuk girmiş!”

Agah Askerin işaret ettiği yere baktığında Güneş’ini görmesiyle kaşları derince çatıldı.
Sinirli bir boğa gibi olan Agah Demirhan bir anda askere dönerek sertçe bakmış, sonra tekrar güneşine dönmüştü. Bakışları bariz bir şekilde endişeli olmuştu. Hızla Güneş’in önüne iki dizini de kırdı, çömeldi. Askerlerin ona şaşkınlıkla bakmasını umursamadan, kız kardeşinin çenesinden tutarak ona bakmasını sağladı. “ Neyin var, senin canını kim yaktı? Benim Güneş’imin canını kim yaktı? Söyle yeter… Senin canının yakanın canını yakacağım.”

Bahçede olan onları izleyen her asker şaşkınlıkla bakarken, Agah onlara bir kez bile dönüp bakmamış. Güneş timi ise iki saniye yalnız bıraktıkları kızın bu hale gelmesiyle şaşkınlıkla bakıyorlardı.

Derin sonunda bulduğu sesiyle, hıçkırıklarını ve gözyaşlarını durdurmaya çalışırken, acı içinde “ Canım çok yandı!”


İşte bu Agah’ın canını daha çok yakmıştı. Kız kardeşinin dizine ufak bir öpücük bırakarak, hızla kucağına aldı. Gözleri kendi timini aradığında Murat Aytekin’i görmesiyle, gelmesi için ona işaret yaparak Güneşini ona doğru uzattı. Murat Aytekin aldığı işaretle hızlı ve dikkatlice Derin’i Kucağına aldı.

Onlara gitmesi için işaret verdiğinde Murat’la birlikte Yusuf’ta gidiyordu. Agah bahçede olan tüm askerlere doğru daha önce kimsenin duymadığı sert sesiyle “ Dağılın lan oyun parkı mı burası?!”

Ardından geldiğinde ilk konuşan askere dönerek gözlerimden ateş çıkarırcasına bakıyordu. İşte şimdi bu askere Allah yardımcı olsun çünkü komutanı Agah Demirhan ona hiç acımayacaktır.

İki asker sertçe yutkunarak komutanlarına bakıyordu.

Boş boğa olan asker “Komutanım vallaha da sevgiliniz olduğunu biliyordum. Onu böyle görünce-“ yanındaki arkadaşı onu dirseğiyle dürterek zorla susturmuştu. Yoksa arkadaşı daha da batacaktı.

Agah iki adımda askerinin önüne geldiğinde “Kız kardeşim.” Diyerek baskıyla söyledi kelimeleri. “Ayrıca kimin girip girmediği seni ilgilendirmez biz ülkemizin vatandaşına böylemi davranacağız! Biz buraya kendi istediğimizle geldik ya da gelmedik. Bizi sadece geldikten sonrası ilgilendirir. Buraya geldiysek görevimizi bileceğiz! Ya benim kız kardeşim değil de, yardıma ihtiyacı olan biri olsaydı? Yine mi öyle davranacaktın?!”

Asker suçlulukla başını eğerken Agah yüksek sesle “Ben size başınızı mı eğin diyorum?!”

Asker başını hızla kaldırarak sert bakışlarla bakmaya başladı. Agah bu bakışlardan memnun olsa da kız kardeşine yaptıklarını bu askere soracaktı. “Biliyor musun? Kız kardeşim hep bir kahraman prenses görmek istemişti…”

Askerler sertçe yutkunarak birbirine baktı.

Murat Aytekin Güneş timinin dinlendiği odaya girdiğinde arkasından gelen Yusuf kapıyı ona açmıştı. Kucağında genç kızla içeriye girerken, kucağındaki Derin’i çift kişilik koltuğa sırtı kola gelecek şekilde, ayaklarını uzatarak dikkatlice bıraktı.

Diğerleri de hız yerlerine geçerken odada bulunan Aziz İçeriye gelenlerle kaşarını çattı. “Ne oluyor?” Diye sorarken elindeki okuma kitabını yanında bulunan sehpanın üzerine bıraktı. Gözlerini time çevirdiğinde cevap bekliyordu.

Görkem komutanına dönerek ”Komutanım, bakın kim geldi.” diyerek koltuğa oturmuş Derin’i gösterdi.

Aziz kaşları çatık bir şekilde koltukta oturan genç kıza döndüğünde, bu kızı hemen tanımıştı. “Asel?” Bu soru sorar gibi değil de, doğru olduğundan emin olmak ister gibiydi.

Görkem basın sallayarak gülümsedi “Evet komutanım. Komutanımın kız kardeşi geldi.”

Bu sıralarda Derin hala gözleri dolu dolu, yaşlar akıyordu. Turan odada bulunan ilk yardım çantasını almak için gittiğinde, Hakan genç kızın hemen yanında durarak “Canın hala çok açıyor mu küçük hanım?”

Derin dolu gözlerinin Hakan’a çevirdiğinde, dudaklarını ısırarak ağzından çıkmak üzere olan hıçkırığı tutmaya çalışıyordu. Canı gerçekten de çok yanmıştı. Dizi yere sürttüğü için fazlasıyla yanıyordu canı. Hakan’ı başıyla onayladığında, Hakan sessizce “Allah o askerlere yardım etsin. Zira komutanım hiç acımayacak.”

Odada bulunan diğerleri de Hakan’ı başını sallayarak onayladığını belli etti. Murat Aytekin genç kızın önünde diz çökerek. “Bak ağlama. Hem eğer ağlamazsan yine geçen ki gibi kostüm giyiniriz tamam mı?” Geçen sefer prenses kostümü giydiği anı Derin’e hatırlatmaya çalışıyordu. Bu sayede biraz olsun gülümseyeceğini düşünüyordu.

Derin’in o an anlar gözünün önüne geldiğinde, ne kadar gülmek istese de canlarının acısı daha yüksek gelmişti. Murat Aytekin bunu fark ettiğinde cebindeki telefonu çıkartarak önceden Derin’in kendisine attığı fotoğrafları ona göstermeye başladı “Bak ben de fotoğraflar var, görmek ister misin?” Murat Aytekin Derin’in ağlamasından etkilenmişti. Bunun sebebi ise yetimhanede büyümesiyle. O yetimhanede ne kadar ağlarsa ağlasın hiç kimse gelip ona bakmamıştı. Canı ne kadar yanarsa yansın daha fazla yakmak için uğraşanlarda olmuştu. Bu yüzden karşısındaki genç kızın ağlamasını istemiyor, onu sadece gülmesini istiyordu.

Derin Murat Aytekin’in açtığı fotoğraflara baktığında, prenses kostümünü giymiş olduğu halde kendisiyle birlikte de çekildiği fotoğraflar vardı. Bazı fotoğraflarda Görkem sabote ederken, bazı fotoğraflarda da Agah abisi ile birlikte fotoğrafları vardı.

Derin bu fotoğraflara istemsiz bir gülme sisesi çıkarttığında, Murat Aytekin’in de yüzünde gülümsemeyle fotoğrafları göstermeye devam etti. Tabii unuttuğu bir şey vardı. O da timinin de burada olduğu.

Bu fotoğrafları gören Hakan anında Murat Aytekin’le dalga geçmeye başlamıştı. “Lan prenses mi oldun başımıza? Ne güzel yakışmış sana öyle taçlar.” Murat Aytekin’e eliyle dürterek “Pişt eğer istersen sana şuradan bir prenses kostümü alalım.”

Bu sözlerle birlikte gülerken Aziz yerinden kalkarak diğerlerinin yanına geldi. Yusuf, Turan’ın getirdiği ilk yardım çantasını alırken “Komutanım isterseniz benim bir ablam vardı onun kıyafetlerini getirebilirim.” Derken kendini gülmemek için kendini sıkıyordu.

Görkem alayla gülerken “Yok oğlum, senin ablanın kıyafetleri olmaz Murat’a prenses kıyafetleri gerekiyor.” Büyük kahkaha atarken, Murat Aytekin sinirle yerinden doğruldu. “Kapayın lan çenenizi komutanınız var burada. Ne biçim konuşuyorsunuz siz?”

Aziz hafif bir öksürük sesiyle dikkatli üstüne çektiğinde Murat Aytekin hemen anında çevirerek “Yani komutanımız burada. Ne biçim konuşuyorsunuz siz? Ayıp değil mi komutanımızın yanında bu şekilde konuşmak?”

Hakan gülerken “Tabi oğlum ayıp değil mi? Cık cık cık. Yapmayın çocuklar. Ben dalga geçiyor muyum Murat’ın prenses kostümü giydiği ile ilgili? Bu kadar güzel bir prenses gördüğümü falan söylüyor muyum? Çok ayıp.” Sonunda ciddi konuşsa da dalga geçtiği her halinden belliydi.

Yusuf zorlukla gülmesini tuttuğunda, Derin dizine pansuman yapmaya başlamıştı. Genç kızın gözlerine Bakarak “Bu biraz canını acıtabilir” Demiş ve hemen işine koyulmuştu.

Aradan geçen birkaç dakika sonra Derin’in pansumanını bitiren Yusuf, yerinden kalkmıştı. Herkes koltuklarda bir yerlere otururken, kapı aniden sert bir şekilde açılmış, Agah Demirhan sinir bombası bir şekilde içeriye girmişti. Kız kardeşini koltuklardan birini de yatarken gördüğünde, hızlı yanına giderek yüzünü elleri arasına aldı. “ İyi misin küçüğüm? Hala canın açıyor mu? Söyle güzelim söyle abine. Söyle ki senin canını acıtanların daha çok canını acıtayım?”

Sinirliydi hem de oldukça fazla kız kardeşinin canını yakmışlar karşındaki askerleri değil de başka biri olsaydı şu an her şey çok daha farklı Olacağı kesindi.

Derin abisine bakarak gülümsedi “Yok abi, canım acımıyor. Sadece birazcık acımıştı.”

Birazcık derken eli ile miktarını gösteriyordu.

Agah kız kardeşinin bu tatlı haliyle gülümsedi, anlından öperek dizinin dibine oturdu. “Acırsa söyle tamam mı Güneş’im?”

Derin başını sallarken, Murat Aytekin dayanamayarak sordu. “Komutanım o askerlere ne yaptınız?”

Ağanın yüzünde soğuk bir gülümseme olmasıyla Aziz kaşlarını çatak komutanına baktı. Kesinlikle bir şey yapmıştı ondan emindi.

Agah gülümsemesini Murat’ın gözlerinin içine baktı “Kız kardeşimin küçükken hep istediği bir şeyi yaptım.”

Görkem merakla “Ne yaptınız komutanım?” Diye sorsa da Agah hiçbir şey söylememişti. Dediği şey sadece “Birazdan görürsünüz olmuştu.”

Herkes merakla komutanlarının askerlere ne yaptığını düşünüyordu. Birkaç dakika sonra kapı açılmış, iki askerde içeriye girmişti. Hatalı olan asker önde dururken diğeri arkasınaydı. Ellerinde ise poşetler vardı. Hatalı olan asker elindeki poşeti içinde olan eşyaları çıkartarak masanın üzerine bıraktı. “Komutanım yapmasam olmaz mı. Acıyın bize komutanım,”

Agah karşısındaki askerlerin ne kadar acıyın deseler de duruşunu hiç bozmadan sertçe askere bakmaya devam etti. “Onu bir vatandaşa bu şekilde davranmadan önce düşünecektiniz.”

Asker serçe yutkunurken poşetten çıkarttığı malzemeleri tek tek üstüne giymeye başlamıştı. Ve bu giydiği şeyler ise; Murat Aytekin‘in giydiği pembe pelerin, pembe bir taç ve pembe süslü bir asaydı. Herkes askere bakarken gülmemek için kendilerini tutuyorlardı.

Diğer asker elindeki poşetin içindekileri çıkartarak, Derin’e yönelmişti ki Agah onun ellindekini alarak, “Sen bana ver onları. Geride dur.” Asker başını sallayarak kapının yanında durmaya başladı.

Derin bu olayı ne kadar komik bulsa da, yine de bir askerin bu şekilde durması hoşuna gitmemişti. Tabi Murat Aytekin ayrıydı ona yakışmıştı. Tanıdığı biri olsaydı şu an kahkahalarla gülerdi. Hatta fotoğraf bile çekerdi. Abisine dönerek “Abi lütfen onları çıkarsın. Daha farklı bir ceza verebilirsin.” Demesiyle kız kardeşini onaylayarak, askere döndü. Sert sesiyle “Çıkar üstündekileri. Bir ay boyunca karargâhta bulunan tüm tuvaletleri sen temizleyeceksin!” Diğer askere dönerek “Sen de onun yanında durarak kimsenin yardım etmemesini sağlayacaksın. İşi bittiğinde de beni çağıracaksın. Tek tek bir ay boyunca kontrol edeceğim bir hata istemiyorum.” Demesi ile askerler başlarını sallayarak onayladı. Asker üstündeki kıyafetleri çıkartarak Derin önüne geldi, üzgün gözlerle bakarken “Yaptıklarımdan dolayı özür dilerim. Bu şekilde davranmamam gerekiyordu. Beni affedebilir misin bilmiyorum ama teşekkür de ederim.”

Derin gülümseyerek “Sorun değil, yaptığının bir hata olduğunu fark etmen güzel. Umarım bir daha böyle bir şey yaşanmaz.”

Asker gülümseyerek “Yaşanmayacağına emin olabilirsiniz küçük hanım.”

Agah askerin kız kardeşine gülümsemesiyle, boğazını sertçe temizleyerek, sertçe bağırdı. “Dışarı!”

İki asker hızla dışarıya çıktıklarında, Agah elindeki paketi açarak kız kardeşine döndü. “Bilmem beğenir misin küçük? Ama sana bunu aldım.” Dediğinde hediye paketini kız kardeşine uzattı. Derin hızla paketi açarken, içerisinden pırlanta bir taç çıkmıştı. Murat Aytekin kalbini tutarak “Komutanım bana almadınız şu bücüre mi aldınız? Aşk olsun yemedim yedirdim, içmedim içirdim. Siz bana böyle mi davranıyorsunuz?” Alıngan bir şekilde arkasına yaslandığında Agah ona sertçe döner “Saçma sapan konuşma lan! Kız kardeşim dururken sana mı alacaktım? Mal herif!”

Kız kardeşine döndüğünde şaşkın bir bakışlar yakaladı. Nazik bir şekilde tacı eline aldığında “Artık ait olduğu yerde…”

Derin gülümseyerek baktık abisine. Bazen ailemden ayrılmasaydım diyor, ama bazen de iyi ki diyordu. Bunun sebebi hiç şüphesiz üvey ailesinin de iyi bir aile olması. Yine de… Yine de öz abisiyle birlikte büyüseydi her şeyin daha farklı olacağını biliyordu.

***

Ani gelen bir görev Emriyle güneşli hızla hazırlanmak için gitmişti tabii Agah Kız kardeşini sakinleştirmeye çalışıyor. “Geri geleceğim küçüğüm. Üzülme tamam mı? Sen üzülürsen ben de üzülürüm,”

Derin ne kadar zor olsa da abisinin asker olduğunu, hayat kurtardığını bildiği için başını sallayarak onayladı. “Ama bu sefer haber vereceksin!” Uyandığında onun yanında görmediği için göreve gittiğini sonradan öğrenmişti. Kısa bir görev olsa da abisinin ona haber vermemesi onu üzmüştü.

Başını sallayarak kız kardeşini onayladığında alnından öperek, son kez çiçek kokusunu içine çekti. Tam kalbinden öptüğünde, sanki son kez kalp ritmini hissediyormuş gibi birkaç saniye bekledi. Ah bu kalp atışlarını duymak için o kadar uğraşmıştı ki. Her gece dua etmişti Allah’a. Şimdi kalp atışlarını duyuyor ama gitmek zorundaydı. Vatan dedi… Vatan için gitmeliydi. Ama döndüğünde yine bu kalp atışlarını dinleyecekti. Bundan emindi. Ya da öyle olsun istediği için böyle konuşuyordu…

Derin ve Agah zorluklarla ayrıldılar birbirlerinden. Derin babasını bulmak için karargâhta gezmeye başladı dizinin acısı artık o kadar da yoktu, hatta geçmişti bile. Gözleri her yeri tarıyor babasından arıyordu. Bir er önünde durduğunda “Azat Demirhan nerede biliyor musun acaba?” Diye sormuştu.

Asker kim olduğunu sorduğunda ise “Babam…” Tek kelimeydi derinin kalp atışları şimdiden hızlanmıştı.

Asker ona odayı gösterdiğinde, öncelikle haber vermişti. Derin kapıdan içeri girdiğinde Azat kızına görmesiyle, hızla yerinden kalktı. Sarılmak için bir adım atmıştı ki, kızın ona korku dolu bakışları aklına düşmüştü. Sol eli hızlıca sol yanağına giderek bıçak izi olan yanağını kapatmak istemişti. Kızı yarasından korkuyordu ve Azat bu yarayı bugün kapatmamıştı. Keşke dedi… Keşke Meleğimin antin kuntin makyaj malzemelerinden yanıma alsaydım.

Azat derin bir nefes vererek “Hoş geldin kızım. Keşke geleceğini haber verseydin ben alırdım seni.”

Derin çekingen bir gülümsemeyle. “Kendim gelmek istemiştim.” Gözlerine kaçırıyor, uygun bir an kolluyordu. Sonunda cesaretini topladığında derin bir nefes alarak “ba-“ baba. Ancak sözünü tamamlayamadan bir asker hızla içeriye daldı. “Komutanım acil gelmeniz gerek.” demesiyle derin sözü bir kez daha tamamlayamamıştı.

Azat bey kızını koltuklardan birine yönlendirdiğinde “Sen otur güzelim. Ben hemen geleceğim. Ayrıca taç yakışmış.”diyerek kızına göz kırptı, askerinin yanına gitti.

Derin bir anda kızaran yanaklarıyla bir koltuğa oturdu. Odada tek kaldığında odayı incelemeye başladı. Bildiği kadarıyla Azat bey burada görev yapmıyordu. Şu an neden bu odadaydı bilmiyordu. Ama masanın üstündeki çerçeve dikkatini çekmişti. Hızla çerçeveye eline aldığında, beş yaşlarında bir kız çocuğunun, bir adama sarıldığını gördü. Dikkatlice baktığında bunun kendisinin olduğunu adamın ise azat beyin olduğunu fark etti.

Tuhaf Hissetmişti. Çerçeveyi yerine bırakarak tekrar eski yerine otur. Aradan geçen yarım saat sonra Azat bey odaya tekrar geldi, kızın acıkmış olabileceğini düşündüğünde “Güzelim bir şeyler yemek ister misin, acıkmışsındır?”

Derin başını sallayarak onayladı, yerinden kalkarak Azat Bey’in peşinden gitmeye başladı. Baba kız birlikte yemekhaneye geldiklerinde azat bey kızının seveceği yemekleri alıyordu. “Gel güzelim şuraya oturalım.”

Askerler ise ikilinin ne gibi akrabalıkları ya da tanışıklığının olduğunu düşünüyorlardı. Sonunda yenilen yemekten sonra Derin tekrar ağzını açmış “ ba-“ Baba… Bir asker tarafından yine sözü kesildi. “Komutanım, yeğeniniz mi?”

Azat merakla soru soran askere döndüğünde, sert bir sesle ”Kızım!” Demiş.

Bunun üzerinde herkes merakla ikili bakmaya devam ediyordu. Bildikleri kadarıyla komutanlarının bir kızı yoktu.

Aradan bir geçen birkaç saat sonrasında Derin tekrar tekrar Azalt bey’e baba demeyi denemişti. Ama her seferinde bir asker geliyor, engel oluyordu. Sonra pes ederek, böyle olmayacağını düşündü. Evde tekrar denemeye karar vermişti.

Şimdi Konağın önünde gelmişler içeriye arabayla giriyorlardı Azat bey arabayı park ettiğinde Derin sakince emniyet kemerini çıkartarak araçtan indi.

Melek hanım telaşla camdan gördüğü arabayla birlikte koşarak aşağı inmişti. Hızlı azat bey yönelerek “ Azat kızım yok. Azat kızımı bul bana. Yalvarırım kızımı bul..”

Azat bey telaşla konuşan karısını sakinleştirmeye çalışırken yüzünü elleri arasına alarak “ Güzelim kızımız burada, yanımızda bak.” Ve Derin’i göstermişti.

Melek hanım ile kızına döndüğünde hızla donuk kolları arasına alarak sarıldı. Saçlarına defalarca Öpücük bırakırken sıkı sıkı sarılıyordu. “ Çok şükür buradasın kızım. Çok şükür.”

Derin sayıklar gibi konuşan kadına şaşkınlıkla bakmış. Ne yapacağını bilemediği için gevşekçe kollarını Melek Hanım’a dolamıştı. Bu hareketle Azat bey onlar gülümseyerek, izlerken Melek hanım kızına daha da sıkı sarıldı.

Yanlarına gelen Konak’ta bulunan diğer aile üyeleri. Endişeyle anne kıza bakıyordu. Melek hanım işte hala sayıklıyordu.

Melek hanım biraz geri çekilerek kızının yüzünü elleri arasına aldı, anlına bir öpücük kondurdu. Son kez şükür ederek uzaklaştı.

Azat bey devreye girerek kızına döndü “ Hadi güzelim yukarı çık, biraz dinlen. Yemek zamanı seni çağırırım.” Demesiyle Derin hızla yukarıya çıktı. Tabii şaşkın bir şekilde. Melek hanımın ona sarılması, Azat bey’e neredeyse baba diyecek olması ve taksicinin durumu onu fazlasıyla etkilemişti. Tabii ki bir de abisinin verdiği taç onu nasıl unutabilir o taç hala kafasındaydı. Tacını kapısından çıkartarak, eline alıp incelemeye başladı. Gerçek olup olmadığını bakmak için dişlediğinde gerçek olduğun anladı. Gülümsemeden edemiyordu.

Hızla kendini banyoya atarak, kısa bir duş aldı, odasına geri dönerek kendisini yatağa attı. Bir süre dinlense onun için iyi olacaktı.

Gözleri yavaş yavaş uykuya dalarken, bir mesaj sesiyle kısıkça açtı gözlerini. Zorlukla okumaya çalıştığı mesajı ne kadar algıladı bilinmez…

Bilinmeyen Numara,

Hayta yapmam dediğin her şeyi bir kadın karşına çıktığında yapmak zorunda kalıyorsun.

En kötüsü de bundan hiç pişman olmuyorsun.

Ben yapmam dediğim her şeyi senin için yapıyorum, yapmaya da devam edeceğim. Sen sadece mutlu ol yeter…

Seni her hücremle seviyorum…

***
Derin gözlerini açtığında yanında bir ağırlık hissetmişti. Başını çevirerek baktığında bu ağırlığın sebebinin ikizinin olduğunu fark etti. Onu uyandırmamaya dikkat ederek yerinden kalktığında, odasından sakince çıktı.

Karnı acıkmıştı ve yemek yemek istiyordu. ama anlık bir kararla Azat Bey’in yanına gitmeye karar vermişti. Belki ona bu sefer baba diyebilirdi. Düşüncesi bile heyecanına heyecan katarken eli ayağı titriyordu resmen. Ah koskoca adam sevinçten havalara uçacaktı buna emindi…

Derin bir nefes alarak Azat Bey ve Melek Hanımın kaldığı odanın önüne geldi. Tam kapıyı açarak içeriye girmek için izin isteyecekti ki Melek hanımın sesini duydu. Yinede vazgeçmeyerek olsun ona da anne derim. Ve sevinir diye düşünmüştü. Lakin duyduklarıyla adımları da eli de dondu. Vücudu sanki kaskatı kesildi.

”YA SİZ O KIZI NE KADAR TANIYORSUNUZ? GELMİŞSİNİZ BANA NELER SÖYLÜYORSUNUZ. NE İDİ BELİRSİZ BİR KIZ İÇİN OĞLUNUZU MU TEHDİT EDİYORSUNUZ?”

Azat sinirle yürüdü oğlunun önüne, yıllardır bir fiske vurmadık oğlunun yüzüne tokadı bastı. “NE BİÇİM KONUŞUYORSUN LAN SEN KARDEŞİN HAKKINDA. HELE DE BİR KADIN HAKKINDA!”

Arat sağa yatan başını kaldırarak babasının gözlerine boş bakışlar attı. O kız onun kardeşi olmayı bırakın, evinde hizmetçi bile olamazdı! “O benim kardeşim değil. Şimdi sen bana o kız için vurdun ya…” güler gibi ses çıkarttı “O kız size anne baba diye yakında derse de şaşırmayın. Nasıl olsa enayi yerine koyacağı insanları buldu.” Keskin bakışlarıyla “O kız benim hiçbir şeyim değil.” Tekrar ederek devam etti. “Kendi ailesi yetmemiş gibi bizim ailemizi yıkmaya çalışan, gözünü para ve ilgi hırsı bürümüş. Ve bunları kazanmak için size anne baba diyeceğine bile eminim. Oysa o beş yaşından sonra sizin çocuğunuz, bizimde kardeşimiz olmaktan çıktı.” Sesi yükselerek “O ARTIK KIZINIZ DEĞİL ANLAYIN BUNU. BELKİ ÜVEY AİLESİ DE İÇİNDE? ÇİRKİN SESİNİ DUYDUĞUM HER AN MİDEM BULANIYOR. KEŞKE ONUN YERİNE KORAY KONUŞABİLSEYDİ. GELDİĞİNDE DE, GİTTİĞİNDE DE AİLEMİZİ YIKMAKTAN BAŞKA BİR ŞEY YAPMIYOR!”

Azat bey oğlunun ne kadar ileri gidebileceğini dinlediğinde kendisini zapt etmekte zorlanıyordu. Şuan karısı onu tutmasa oğlunun üstüne atlayacağı kesindi.

Arat’ın ise son cümleleri “Eğer o kız size anne baba derse yeminim olsun bir kez bile size bu hitapları kullanmayacağım!” Son sözlerini söyleyerek odanın çıkışına yönelirken, Derin kendisini toparlayarak merdivenlerin olduğu yere gelebildi.

Merdivenlerden inmek için yönelen Arat, Derin’i gördüğü an nefret dolu bakışlarını genç kızın kızarık dolu gözlerine sabitledi. Hiçbir şey söylemeden konaktan çıkarak gitti.

İşte Derin o an anladı bu ailede gerçektende yeri yoktu… Ne Azat beye baba diyecekti, nede Melek hanıma anne…

Hızla odasına döndüğünde Arsen’in uyuduğunu gördü. Odasında bulunan lavaboya gittiğinde kendisini toparlamak için yüzüne su çarptı.

“Sakin ol. Senin zaten bir ailen var. Neden başka insanlar yüzünden üzülüyorsun ki? Onlarla sadece kan bağın var Derin. Sen Murat’ın ve Meltem’in kızı, Miran ve Meriç’in kardeşisin. Senin sadece Doğa ailesinde yerin var!”

Lavaboda ne kadar süre geçirdi bilinmez ama aşağıdan gelen bağırma sesiyle hızla aşağıya yöneldi. Tabi Arsen’de uyanarak ikizini takip etti.

”DEDE SENİN BU TORUNUN ADAMLARIN ALTINDA YATIYOR! SEN NEDEN BAHSEDİYORSUN. TORUNUM DİYE EVE ALDIĞIN KIZ OROSPU ÇIKTI!” diyerek elindeki fotoğrafları yere savurdu.

Derin’in adımları yere mıhlandığında, bugün daha kaç kez canının yanacağını düşündü…

Demirhan ailesi yıkılmaya mahkûmdu…Küçük Asel ise hep acı çekmeye mahkûmdu…

Bölüm sonu.

Bölüm nasıldı?

Sizce sondaki bağıran kişi kim?

Arat’a söveme yeri. Atış serbest…

Çizgi stüdyo izin vermediği için bölümlerim devamını paylaşamdım ne yazık ki.

Bölüm : 06.02.2025 10:09 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...