Yazar Anlatımıyla,
Agah uykuya dalan ikizleri kucakladığı gibi arabaya bindirmiş, dikkatli bir şekilde konağa sürmüştü.
Aracı konağın önünde durdurduğunda, dikiz aynasından bir birinin omzuna yatmış ikizlere baktı. Ah ne de güzel uyuyorlardı kardeşleri. Sonunda tekrar bir aradalar dı.
Sakince arabadan indiğinde ikisini de kız kardeşinin odasına taşıdı. Üzerlerini değiştirmesi pek doğru değildi. Gerçi hala pijama takımlarıylaydılar. Ama yinede toz toprak olmuş olabilirdi. Ki öyleydi de. Ne yapacağımı düşünen Agah kapının yumuşakça tıklatılmasıyla arkasını döndü, teyzesini gördü. “Teyze?”
Mevra camdan bakarak Agah’ın ikizleri odaya taşıdığını görmüştü. Üstlerinin pis olduğunu da fark ettiği için belki bir şeye ihtiyaç olur diye yanlarına gitmek istemişti. “Bir şey lazım mı oğlum?”
Agah teyzesinin bu güzel tavrına ufak bir gülümsemeyle karşılık verdi. “Üstleri biraz battı. Sen Güneş’in üstünü değiştirsen bende Arsen için birkaç kıyafet getirsem” demesiyle Mevra huzurlu bir gülümseme sundu “Elbette oğlum git hadi. Sen gelene kadar ben üstlerini değiştirmiş olurum.”
Agah baş sallamasıyla odadan çıkarken Mevra yeğeni için dolapta babasının aldığımı düşündüğü kıyafetlerden güzel bir pijama takımı seçti. Agah’ı uzun zamandır tanırdı. Sonuçta yeğeniydi. Lakin kız kardeşi gittiğinden beri hiç gülmemiş olan bu adamın ona küçük bir gülümseme sunmasına şaşkındı. Zaten sonrada iletişimleri kesilmişti.
Mevra Derin’in üstünü değiştirirken oldukça dikkatliydi. Tam atletini çıkartmıştı ki karnının biraz üstünde bulunan izlerle duraksadı. İzler o kadar eskiydi ki. Hala canı acımayacağını bilse de dikkatlice dokundu. Fısıltıyla “Sana ne oldu?” Gözlerinin dolmasını engelleyemeden, sırtında bulunan kocaman yaralara çarptı bu seferde gözleri “Kim yaptı bunları sana? Kim acıdı canına karşılık canını verecek ailenin biriciğini?”
Boğazı düğüm düğüm olmuştu sanki. Ne yutkuna biliyor nede konuşabiliyordu. Baktı uzun uzun bakışıyla bile can yakan yaralara. Kim bilir nasıl acımıştır diye düşündü. Aniden kaşları çatıldı sessizce “Merdan Demirhan! Ölmüş olmasaydın yemin ederim seni ben kendi ellerimle öldürürdüm. Uğruna hapis yatama ihtimalim bile olsa canımı yakanın canını alırdım!” Yavaş ve dikkatlice üst tarafını giydirdi yeğeninin. Pijama kısmına sıra geldiğinde ise aynı manzarayla karşılaştı. İçi sıkıldı bu duruma. Sanki kalbini biri sıkıyor gibiydi. Mevra’nın hiç çocuğu yoktu ki zaten o bir çocuk sahibi olamazdı da. Küçüklükten beri Asel’i onun için ayrı bir yerdeydi. O hep kız çocuğu hayalini kurmuştu. Hiç bir zaman sahip olamayacağını bildiği halde…
Kapının hafifçe tıklatılmasıyla hızlı ama dikkatlice pijamasını giydirdi yeğenin. En son saçlarına küçük bir öpücük kondurduğunda “Canın ne zaman acırsa, konuşmak istemesen gel bana yeğenim. Gel ki susan bile seni anlayacağımı bil. Yemin ederim canını yakanın canını yakarım. Bundan sonra her ne olursa olsun yanındayım haksız olsan bile…”
Göz pınarlarına dolan yaşları göndermeye çalışırken sessizce ama Agah’ın duyacağı bir şekilde “Gel!”
Agah elinde pijamalarla içeriye girdiğinde kafası oldukça doluydu. Özelikle de bugün Koray Arsen’in davranışlarıyla. Çok mu uzak kalmıştı Arsen’ine? Bu da soru muydu elbette kalmıştı. Telafi etmeliydi hatasını. Agah hatası olduğunda anlayan, anladığında ise gerekirse özür dileyen biriydi. Ona göre bir özürle gururu gitmiyordu. Aksine daha iyi hissediyordu.
İçeriye girdiğinde teyzesinin kızarmış gözlerini fark etmede bunu pek önemsemedi. Zira yeni bulduğu yeğeni için olduğunu sandı. Bir kısmı doğruydu da. Ancak Mevra yeğenin acısı yüzünden böyleydi…
Elindeki pijama takımlarını gösterdiğinde Mevra anlayarak dışarı çıktı “İyi geceler yeğenim.” Agah baş sallamasıyla cevap verirken erkek kardeşinin üstünü değiştirmeye başladı. Bir süre sonra çalan telefonuyla acilen çıkması gerekmişti. Tabi gitmeden önce ikizlerin üstünü örtmeyi unutmamıştı.
Mevra hala inatla dolmaya çalışan gözleriyle sinirle nefes aldı. Ağlamak istemiyordu. Hele de şu anda. Kocasıyla kaldığı odaya girdiğinde kapıya güçsüzce yaslandı. Alexander kapı sesiyle duştan çıktığında karısının haliyle kaşlarını çattı “Ne oldu sana?” Mevra o an kendisini tutamayarak sadece al tarafı havluyla kapalı olan suyla ıslanmış kocasına sıkıca sarılarak ağlamaya başladı. “Çok canını yakmışlar Alexander…” sertçe yutkundu Alexander. Karısı ona sadece kötü anlarda tam adıyla seslenirdi. “Yüreğim yanıyor. O küçücük bedeniyle bu kadar acıya nasıl dayandı.” başını kocasının omzundan kaldırarak gözlerinin içine baktı. “Daha beş yaşındaydı Alexander. Sadece beş. Bu acılar o yaştaki çocuk için çok. Ki çocuk olmayanlar için bile zor.” Sessizce “Kim bilir ne yaptı o adi herif Asel’ime.”
Alexander karısının bu üzgün haline sıkıca sarılarak karşılık verdi. Saçlarını sevdi, ağlamasının dinmesini bekledi. Geçecek demedi, bundan sonra mutlu günler varda demedi. Unutacağız bu anları da diyemedi. Sadece “Alışacağız.” dedi. Başka ne diyebilirdi ki? Yalan şeylere gerek yoktu. Yalan tesellilere hiç gerek yoktu. O böyle bilmiş böyle görmüştü.
Ama o an bir söz verdi, bu küçük kızın iyi olması için her şeyi yapacaktı. Gerekirse o Merdan Demirhan’ı mezarından çıkartır bir turda o öldürürdü. Ama karısının ve o küçük kızın gözyaşlarına dayanamazdı.
Aynı saatler de Semih Akçıl Agah’ın ikizleri içeriye götürdüğünü camdan görmüştü. Perdeyi sert bir şekilde çekerken sinirle arkasını döndü.
Cenker abisinin yatağında otururken “Abi ne yapıyorsun?”
Serhat bir ilet bir geri yürümen kardeşinin sesiyle ona baktı “Bana sakın bu kızı sevdim deme Cenk!”
Cenker abisine anlamaz bir ifadeyle bakarken “Hangi kız abi?
Semih sinirle “Dalga geçme benimle Cenk! O nerden geldiği belli olmayan kızdan bahsediyorum!”
Cenker abisine göz devirdiğinde “Abi saçma sapan konuşma. O bizim kuzenimiz!”
Semih resmen sinirden kudurmak üzereydi “Bana bak Cenk! Eğer o kız iyi biri olsaydı Yalın ondan uzak durur muydu? Hadi Yalın çekingen biri ya ikizi? Koray ondan uzak durmazdı, duramazdı.” Elini saçlarına daldırdı “Hepsini geçtim Arat’ın bakışlarını da mı görmedin oğlum?”
Cenker kaşlarını çatarak “Normal değil mi abi? Sonuçta daha yeni birbirlerini buldular.”
Semih gözlerinden ateş çıkarabilseydi şu an Cenker çoktan ölmüştü “Yeni gelmesi umurumda bile değil Cenk! O kız burudan ağlayarak gidecek, bu da sana yeminim olsun!”
Cenker abisini ilk kez böyle gördüğü için ne yapacağını bilemiyordu. Şimdilik sessiz kalmayı seçmişti.
Semih cama tekrar yaklaştığında, perdenin arkasından baktı “Babamı üzmenin cezasını çekeceksin seni küçük oyunbozan!”
Güneş tepeye çıkarken yavaş yavaş konak halkı uyanmaya başlıyordu.
Koray Arsen çoktan uyansa da ikizinin uyanmamasıyla küçük kitaplıkta bulunan kitaplardan birini alarak tekrar ikizinin yanına yattı.
Sakin bir şekilde elindeki kitabı okurken, ikizinin yüzündeki terleri gördü. Kaşları çatıldı, ikizinin yüzüne yaklaştı.
Derin gördüğü kâbuslardan dolayı terlemeye, acı içinde kıvranmaya başlamıştı. Yüzü ekşiyor, kapalı gözlerini daha çok sıkıyordu. Elleri örtüyü sıkıca tutmuş, nerdeyse açılmayacak kadar güçlü bir sıkıştı bu.
İkizinin başı sağa sola istemsizce hareket ederken Koray Arsen ne yapacağını bilmiyordu. Hızla kitabı elinden atarken kitabın yere düşerek tok bir ses çıkarmasını umursamadı bile.
İkizine seslenmek için dudaklarını açtığında, hiçbir ses çıkartamamıştı. O ikizi için hiçbir şey yapamıyordu…
Hızla yerinden kalkarak aile üyelerinden birini çağırmak için gidecekti ki, ikizinin sağ eli bir anda kendi elinin üzerine konuldu. Şaşkın bakışlarını ellerine indirdiğinde ikizinden gelen acı inlemeyle kendine gelerek sıkıca tutu elini. Lakin onun sıkı tutmasına gerek kalmadan ikizi elini o kadar sıkıyordu ki kırılabilirdi bile. Bunu umursamadan pijamanın kazağının koluyla ikizinin alnındaki tersleri sildiğinde, hiç tiksinmemiş aksine hala endişeliydi. İkizinden bu sefer daha acı dolu bir inleme sesi gelmesiyle hızla onu göğsüne çekerek sarıldı. Gözyaşları göğsünü ıslatırken, kendisini tutamayarak ikiziyle sessizce ağlamaya başlamıştı.
Dudaklarını kıpırdatarak “Sana ne oldu böyle? Benim ikizime ne oldu…?”
Gözlerini kapatarak başını ikizinin saçlarına göndü, sessiz anlayışlarına devam etti.
Belki dakikalar belki de saatlerce bu oda ikizlerin gözyaşlarına şahit oldu.
Biri gördüğü acı kâbuslar için ağlarken, diğeri ikizinin acısını yüreğinde hissetmesiyle ağlıyordu…
Gün ışığı ikizlerin odasına vururken, odanın kapısı yavaşça açıldı. Yalın ikizlerin birbirine sarılarak uyuduğunu gördüğünde yüzünde buruk bir gülümseme belirdi. Büyük bir iç çekti. Eğer o dedeleri olacak adam olmasaydı bu anı uzaktan bakmak yerine onlara katılabilirdi. Yanlarına yaklaştığında ikizleri nazik bir şekilde uyandırmaya başladı.
“Güzelim hadi kalkın artık. Daha kahvaltı yapmadınız. Kahvaltı edeceksiniz hadi.” Ne kadar ikizlere seslense de uyanmamışlardı. Sonunda Koray Arsen kızarmış gözlerini açtığında abisiyle göz göze gelmişti. Yalın kardeşinin gözlerinin kızarık olmasıyla kaşlarını çattı. Derin de uyandığında onun da gözlerinin kızarık olması sinirlenmesine sebep olmuştu. Ne olmuştu onlara?
Ne kadar sormak iste de ikizlerin konuşacak gibi olmadığını fark etmiş, bu yüzden onları yalnız bırakmak istemişti. “Hadi abim, siz elinizi yüzünüzü yıkayıp aşağı gelin” diyerek ikisinin de saçlarından öptü, odadan çıktı.
Derin sıkıca tutuğu eli fark ettiğinde elinin sıkılığını gevşetsene bırakmadı. Hızla yerinden doğrularken yeni uyandığı belli olan sesiyle “Canını acıttım mı?”
Koray Arsen başını olumsuzda sallasa da ‘Senin canın yandığı için canım çok yandı’ diyemedi. Aslında o hiçbir kelime kullanamadı. Konuşmak istese de…
Derin kızarmış gözleriyle ikizine baktığında “Özür dilerim.”
Koray Arsen ne kadar önemsiz işaretleri yapsa da, Derin ikizinin elini öperek tekrar tekrar özür diledi. Belki kötü bir gece geçirdiler ama ikizler biraz daha yakınlaştırdı kesindi…
İkizler aşağı indiklerinde Arat’ın dikkati Koray Arsen’in gözleri olmuştu. Hızla sandalyeden kalkarken, telaş içinde konuşuyordu. “Ne oldu sana?” Arat, Koray Arsen için endişelenirken Derin sandalyelerden birini çekerek oturdu.
Koray Arsen abisinden gözlerini kaçırırken el işaretleriyle “Bir şey yok abi” diyerek o da ikizinin yanına geçecekken abisi tarafından başka bir sandalyeye oturtuldu. Sandalyeye oturduklarında Arat kardeşinin kulağına “Bu konuyu daha sonra konuşacağız” diyerek karşısında oturan Derin’e sertçe baktı.
Derin ise onu görmezden gelerek mutfağa giren babası ve amcalarına baktı. Arkalarından da dayıları geliyordu.
Azat kızının sofrada olduğunu gördüğünde dudaklarının kıvrılmasına engel olamadı. Kalp atışları hızlanırken her zaman oturduğu sandalyesi yerine kızının yanına geçerek “Oturmamda bir sorun var mı?”
Derin kendisine soru yöneltilmesiyle hızla kafasını sese doğru çevirirken, gözlerini yeşil gözlere sabitledi.
Azat kızının ormanlarının kızarıklığını gördüğünde kaşlarını çattı. Endişeli sesiyle “Sen ağladın mı?”
Derin gözlerini kaçırırken tam bir şey söyleyecekken Arat “Kızınız dikkatinizi çekiyor ama oğlunuza da bakın biraz baba.” Sinirli bir şekilde babasına bakarken “Hep kızını kayıramazsın.”
Azat oğluna resmen gözlerinden ateş çıkartarak bakıyordu. Derin başını eğecekken abisinin sözler geldi aklına.
‘Ne olursa olsun sakın başımı eğme. Gerekirse ben bile başımı eğerim ama senin eğmene izin vermem!’
Haklıydı abisi başını eğmemeliydi. O kötü bir şey yapmamıştı. Şurada kısa bir süredir bu ailenin içindeyken, hep kızınızla ilgileniyorsunuz demek yanlış bir cümleydi.
Derin başını kaldırdı, ona sertçe bakan adama boş boş baktı. Karşınızdakini alt etmek istiyorsanız ona üzgün olduğunuzu göstermeyin. Dik durun.
Arat kendisine boş boş bakan kıza tiksintiyle baktı. Neden yıllar sonra çıkıp geliyordu? Gitsin istiyordu onun… Bu ailede yeri yoktu!
Azat Bey sert bir şekilde “Kapa çeneni Arat! Daha sonra pişman olacağın bir şey yapmadan kapat o ağzını!”
Arat Derin’e bakarak yününü buruşturdu, babasına döndüğünde “Pişman olacağım bir şey yapmam baba bilirisin!”
Bilirdi Azat Bey. Oğlu pişman olacak bir şey yapsa da pişman değilmiş gibi davranırdı. Ve adı gibi emindi ki kızını üzecekti. Kısa bir süre sonra pişmanlıktan yanıp tutuşacak ama kızı ona bir bardak suyu bırakın bir damla su bile vermeyecekti. Kızını da bilirdi Azat Bey kızı ne kadar unuttum geçti dese de içinde tutar, bir daha kalbini kıran kişiyle aynı samimiyeti kurmazdı.
Asel’i kin tutardı ve bunun farkında bile değildi…
Azat Bey başını dikleştirerek oğluna üsten baktı “Umarım oğlum... Umarım pişman olacağın bir şey yapmazsın. Yoksa yemin ederim seni ben pişman ederim!”
Arat babasına son bir bakış atarak konaktan ayrıldı. Azat Bey sıkıntıyla iç çekerek kızının yanına oturdu.
Diğer aile üyeleri be yapacağını bilmiyordu. Semih ise eline çay bardağını alarak keyifle arkasına yaslandı. Aklına gelen tilkilerle bu kızın bu ailede bir dakika bile durmayacağına emindi.
Durgun geçen kahvaltıyı neşelendirmek ve bir an önce sevdiği kadına kavuşmak isteyen Tuncay bozdu “Ee bizim düğün ne zaman?” Heyecanlı bir ifadeyle konuşan adama baktı Aysima. Doğru ya bu adamla evlenecekti. Lakin gerçek bir evlilik olmayacaktı.
Alpay ağa çayından bir yudum alırken “Acelen ne oğlum, kudurdun mu?”
Aysima utançla başını eğerken Işıl hanım kocasına uyaran bakışlar atıyordu. Lakin Alpay ağanın pek umursadığı söylenemezdi. Çocuk gibi omuz silkerek oğluna döndü, ima dolu sesiyle “Ha eğer kızdıysan çağıralım imam evlenin oğlum.”
Tuncay babasının lafını ciddiye alarak “Harbi mi baba?” Hızla sandalyesinden ayağa kalkarken “Hadi çağır!”
Masadakiler Tuncay’ın bu şapşal haline gülerken kadınlar adamlara döndü.
Melek hanım tek kaşını kaldırarak eşine baktı “Ne o Azat sende bu yollardan geçmedin mi?”
Azat Bey serçe yutkunurken, Tuncay’ı başıyla gösterdi “Meleğim şu itle beni bir mi tutuyorsun?” Muzip bir ifadeyle “Bizim o kadar çocuklarımız olmuş.” Eşine yaklaşarak kulağına doğru “Ama yok ben hatırlamıyorum dersen… Ben zevkle hatırlatırım karıcığım” Melek hanım utançla başını eğerken saçlarıyla yüzünü kapatmaya çalıştı.
Begüm kocasına hırsla dönerken “Ne oldu Altan bey eskiden olduğunuz halinizi unutunuz mu?”
Altan tedirgince eşine bakarken “Saçmalama Begüm’üm. Unutur muyum hiç?” Sessizce “Ne çok uğraştım babanla” Begüm kaşlarını çatarak baktı eşine “Ne dedin Altan?”
Altan çapkınca “Unutmadım hayatım. Ama sen bir şeyler unutmuşsun sanırım.” Begüm’ün yüzüne yaklaşırken “Ben en iyisi hatırlatayım.”
Begüm gözlerini kaçırırken yanakları çoktan allık gibi olmuştu.
Sevim Ali’ye dönerek karnına sertçe vurdu. Ali acıyla eşine dönerken “Yine ne yaptım ya!”
Sevim onun bu halini takmayarak söylenmeye başladı “Ah ah! Zamanında anamın sözünden çıkmayacaktım da almayacaktım seni!” Tuncay’ı göz ucuyla göstermek “Böyle sürünecektin işte.”
Ali eşine anlamaz ifadeyle bakarken telaşla “Saçmalama Sevim’im. Aldın artık beni geri iadesi yok.” Muzip bir ifadeyle “ Ha ama dersen ki bir kız yapalım onu hiçbir erkeğe vermeyiz, ömrümüz boyunca bizimle yaşar.” Karısının dudaklarına indi gözleri “ Ben tamamım hayatım”
Sevim utanma Ali’nin karnına bir kez daha vururken önüne döndü “Lafları nereye çekiyorsun Ali!” Diye kızmayı da unutmadı.
Mevra kocasına döndüğünde “Ne oldu Alex pek bir güldün?”
Alexander yüzündeki küçük gülümsemeyi silmeden karısına döndü “Hiç bana bulaşma, kardeşlerinin eşlerine bulaştığı gibi hayatım.”
Mevra kaşlarını çatarak baktı eşine “O niye? Senin neyin eksik?”
Alexander karısının kulağına yaklaşırken “Benimle zorla evlenen sendin de ondan.” Hafif geri çekilerek karısının gözlerinin eni içine baktı, kızıl tutamlara dokunurken “Eğer biri böyle davranacaksa o ben olmalıyım” sonda karısının dudaklarına düştü gözleri. Yavaşça karısına yaklaşmaya başlamıştı bile.
Taner başı eğik tabağına bakıyordu sadece. Derin bir iç çekti. Ailesi mutluydu eşleriyle. Onlar adına o da mutluydu lakin. Eksik hissetmekten kendini alamıyordu…
Işıl hanım kocasına sertçe bakarken Alpay ağa ağzına attığı börekle karısına döndü “Ne oldu gözlerim her gördüğüne gönlümü aydınlatan Işıl’ım?”
Işıl hanım eşinin bu iltifatına hiç kalmayarak “Sus Alpay sus!”
Alpay ağa kaşlarını çatarak “Yine ne yaptım Işıl’ım?”
Işıl hanım çatalı eşinin eline saplarken “Ne mi yaptın? Sen sanırım unutun eski günleri. Tuncay gibi hemen evlenmek isteyende bendim değil mi?”
Zor kavuşmuştu iki çift. Zor ama sevdanın en güzel kavuşma halleriydi onlarınki.
Alpay ağa hatırladığı geçmişleriyle buz kesti. Eşinin eline çatal batıran elini tutarak öptü. Gözlerinin içine bakarken “Unutur muyum hiç? Ben senle geçirdiğim tek bir saliseyi unutmam.”
Işıl hanım tam yelkenleri suya indirecekti ki Alpay ağa damatlarının kızlarına yaklaştığını fark edince sertçe masaya vurdu “Höst lan! Uzak durun kızlarımdan it herifler!”
Çocuklar ve kadınlar gülerken, erkekler somurtarak eşlerinde uzaklaştı.
Azat sessizce “Ulan adamda radar var yemin ediyorum. Ne zaman karıma yaklaşsam yakalıyor!” Somurtarak kızının tabağını eline aldı eskiden sevdiğini bildiği her şeyden doldurdu.
Altan karısından uzaklaşırken, sinirle homurdandı. “Ben diyorum sana gidelim bu evden. Baban bir salmıyor! Hayır, belki torun yapacağız?”
Begüm onu uyarsa da Altan söylenmeye devam etti.
Mevra hala dudaklarına bakan adam “Uzaklaş be adam! Duymadın mı babamı?”
Alexander anlamaz bir ifadeyle sordu“Bizde dâhil miyiz ki?”
Mevra sinirle adamı kendisinden uzaklaştırırken “Tabi ki de dâhiliz aptal!”
Alexander somurtarak uzaklaşırken, Mevra kocasının bu tatlı haline gülememeye çalışıyordu.
Ali gülerek baktı abilerine “Ah işte. İçinizde en şanslı benim.”
Alpay ağa siyah zeytinlerden birini uzakta olan Ali’ye attı. “Uzaklaş lan kızımdan!”
Sevim kendisine kızım diyen adama minnetle baktı. Kendi babasından daha çok baba olmuştu bu adam ona.
Ali aşkının tam ortasına gelen zeytinle homurdandı “İyi ki bir askersiniz. Keşke bende asker olsam.” Çatalıyla işaret etti herkesi “O zaman bende hiç ıskalamam”
Derin asker lafıyla gülümsedi. Kendisinin tabağına kahvaltılık dolduran adama döndü. Çekingence bakmaya başladığında Azat bey kızının ne sormak istediğini anladı. Kızının tabağının üzerine iç cebinden çıkarttığı küçük bir çiçeği koyarken, kızının meraklı bakışlarını yanıtladı. “Deden ve büyük dayın askerdi kızım”
Derin tabağındaki çiçeği fark etmemişti bile. Onun şu an dikkatini çeken tek şey askerlerdi. Meraklı bakışlarla “Askerlerdi?”
Azat Bey kızına sıcak bir gülümseme sunarken “İkisi de askerliklerin bırakmak zorunda kaldı güzel kızım”
Derin Azat Beyin ona güzel kızım demesiyle babasını araması gerektiğini hatırladı. Ne kadar çok arasa da babasına yetmiyor, sürekli telefonda konuşmak istiyordu. Hatta ihale yakın olmasa anında gelmişti. Miran abisi ve Meriç abisi de farklı değildi. Meriç, babası ve abisi bıraksa gelecekti. Ancak babası resmen resti çekmişti. Meltem Hanım ise kızı öz ailesiyle vakit geçirsin ve kendisinin işi olduğu dolayısıyla gelemiyordu.
Alpay ağa çaprazda olan hayırsız damadına baktı “ Bana bak damat bozması. Torunuma askerlik anılarımı anlatırsan seni çok severim oğlum. Anladın mı?”
Azat Bey babasının üstü kapalı tehdidini anlatmasıyla sessiz olması gerektiğini anladı. “Üzgünüm kızım bilgi veremiyorum.”
Derin başını anlayışla sallarken, Alpay ağa oğlu Taner’e dönerek “Sen bizim restorandı hazır et oğlum. Torunumla dertleşiriz” demesiyle Taner babasını onayladı “Tamam baba akşam hazır olur.”
Semih “Oo dede dertleşmek ha. İyi geliriz.” demesiyle Alpay ağa üvey torununa baktı. Semih onlara 15 yaşlarında gelmişti. Lakin Alpay ağa asla bu çocuğa alışamamış, torunu olarak görememişti. Sorun kan bağı değildi. Bu gençte bir sorun vardı. Hiçbir şekilde ona güvenmiyordu. Belki de Alpay ağa yanılıyordu. Umuyordu ki yanılsın, yoksa hiçbir şey aynı kalmazdı…
Alpay ağa Semih’e kaşları o çatarak sert sesiyle “Sizi değil. Sadece ben, torunum, Azat ve Taner.”
Tuncay hemen mızmızlanmaya başlamıştı “Baba bende gelsem?”
Alpay ağanın ona sert bakışlarla bakması yerine sinmesi için yeterli olmuştu. “Tamam, siz gidin işim vardı benimde zaten” diye mırıldanırken, Aysima’nın gülmemek için kendisini tutuğunu fark etmişti. Bu görüntü karşısında buruk bir his sardı kalbini.
Bu kadın kalbine zarardı. O buruk gülümsemeyi canlandıracaktı. Canlandıracak ki Tuncay’ın kalbide buruk olmayacaktı. İki kalp tek bir kalp olacaktı.
Semih çatalını sol eliyle sıkarken “Tamam işte dede bizde torunun değil miyiz?”
Kenan uyarı mahiyetinde “Semih sus abim!”
Semih hızla abisine dönerken “Ne sus abi? Şuna bak gelir gelmez herkesi etrafına pervane yaptı!” Diyerek yerinden sertçe kalktı, Derin’in gözlerinin içine bakarak tükürürcesine “Afiyet olsun!” Hızlı adımlarla yemek odasını terk etti.
Alpay ağa sıktığı dişleriyle sinirle soluyordu. Korktuğu başına geliyordu ve o ne yapacağını bilmiyordu. Bir tarafa yıllar sonra bulduğu torunu. Diğer tarafta ise mevta olmuş gelinin üvey oğlu.
Ama hiç şüphesiz bir taraf seçmesi gerekirse Alpay ağanın tarafı baştan belliydi…
Derin üzgün gözlerle izliyordu her şeyi. Kendini suçlamıyordu hayır. Neden suçlasın ki? Belki Mardin’e gelmek isteyen oydu evet ama bu aileye baştan beri girmek istememişti. Madem onlar aileye girmesini istedi, o zaman onlara ne yaşarsa haktır.
Bir suçlu bulmak kolaydı her şeyde. İşte Derin’de, Arat ve Semih’in gözünde suçluydu. Oysa o istememişti…
Durgun edilen kahvaltıdan sonra Yalın ikizlerle dışarı çıkmak istemişti. Evet, istemişti ama nasıl?
Kız kardeşine vakit geçirmek istediğini söylerken bile oldukça tatlı bir görüntüsü vardı. Utanıyor ve sorarken sürekli saçını karıştırıyordu. Bu hali Derin’in onu reddetmesine izin vermiyordu. Öylede oldu şu an ikizler ve Yalın trambolin zıplıyordu. Evet, yanlış duymadınız, ya da okumadınız zıplıyorlardı.
Konaktan çıktıktan sonra nereye gideceklerini bilememişlerdi. Lunaparka Derin daha önce Polat amcasıyla gittiğini söylediğinde Yalın eğlence mekânına getirdi onları. Eğlence mekânı derekende trambolinler, oyunlar gibi eşyaların olduğu bir yerdi. Büyük bir alışveriş merkeziydi.
Derin takla atmaya çalışırken yapamaması sinirini bozmuştu. Yalın kız kardeşinin sinirlendiğini anlayınca ona yaklaşarak belinden ve karın bölgesinden nazik bir şekilde tutarak aniden çevirdi. Bu sayede Derin takla atmış oldu. Tabi, sonrasında düşmemesi içinde onu sıkıca tutuyordu. Derin sevinçle Yalına bakarken “Yaptım!”
Yalın buruk bir gülümsemeyle kardeşine bakarken “Evet yaptın. Aferin benim kardeşime.”
Derin anlamsız bir şekilde hızlı atan kalbiyle gözlerini kaçırarak ikizine döndü “Arsen gördün mü takla attım ben!”
Arsen zıplayarak ikizinin yanına geldiğinde hızla onu aşağı çekerek birlikte tramboline düştüler. İkizler gülerken Yalın’ın da onlara katılmasıyla daha da eğlenmeye başladılar.
Şimdi ise yemek seçeceklerdi. Ancak dedesi aç olmalarını onlara yemek yapacağını söylediği için hafifi bir şey yemeleri gerekiyordu.
İkizler yemeklere bakarken seçmekte zorlanıyorlardı.
Şu an alışveriş merkezinde bulunan yemek reyonunda hangi yemeği seçeceklerini düşünüyorlardı. Derin “Bence pizza. Sence Arsen?”
Arsen elindeki not defterine yazarak “Makarnaya ne dersin?”
Dern okuduktan sonra “Arsen bir makarnaya para vermeye gerek yok ki. Ben sana onu evde de yaparım beş dakikalık iş” demesiyle Koray Arsen’in gözleri parladı. İkizi ona yemek mi yapacaktı? Belki eski günlerdeki gibi o da yardım ederdi? Kapıda hemen “Gerçekten mi?” Diye yazarak ikizine gösterdiğinde Derin ikizinin gözlerinin içine bakarak “Elbette gerçekten Arsen.” Omuz silkerek “Alt tarafı bir makarna zaten suya at ve haşlansın bitti.”
Koray Arsen gülümsemesini saklamak için başını eğerken, Yalın ikizlerin omzuna ellerini koyarak “Gelin bakalım” Diyerek yürümeye başladı. İkizler abilerine uyarak onunla yürümeye başladılar. Sonunda hamburger yemeğe karar verdiklerinde büyüm boy hamburger ve patates kızarması seçtiler.
Keyifle yemeklerini yerken sohbet ediyorlardı. Sonunda yemekler gittiğinde Yalın telefonun gelen bir aramayla ikizlerden biraz uzaklaştı.
Yalın telefonu açarak “Efendim baba?” derken bile gözler ikizlerdeydi.
Azat Bey sıkıntıyla iç geçirirken “Oğlum… İkizlerle vakit geçirmeniz bittiği zaman…” Bunu söylemek zor geliyordu Azat Beye ama devam etti “Koray’ı al ve dedenizin yanına gidin. Kızımla biraz vakit geçirmek istiyorum.” Canını yakıyordu bu cümleler ama kızına eskisi gibi baba kız olmak için elinden ne gerekirse yapacağından emindi. Hatta elinden gelmese bile zorlar yine yapardı.
Yalın kız kardeşinin özellikle babasına yaklaşmadığının farkındaydı. Bunu sebebinin az çok farkındaydı. İlk sebebi tabii üvey babasının yerine öz babasını koymak istemiyor olması. Ama ikinci sebebi ise kız kardeşi babasından korkuyordu. Sebebi ne tam olarak bilmese de kız kardeşinin babasına bakarken gözlerinde korku vardı.
Yalın babasını onaylayarak telefonu kapattı. “Tamam baba. Ben konuşurum Asel’le. Koray’ı da alır geçeriz dedemin yanına” Telefonu kapattıktan sonra ikizlerin olması gereken yere baktığında olmadıklarını gördü. Endişeyle kalbi hızlı atarken her yerde ikizler aramaya başladı.
İkizler abilerinin telefonla konuşmasını beklerken Derin’in dikkatini oyuncakçı çekti. Koray Arsen’e dönerek, onu koluyla dürtü “Pişt, hadi gel” oyuncakçı başıyla göstererek “Gidelim”
Koray Arsen abisine göz ucuyla baktığında hala telefonla konuşmaya devam ettiğini gördü. Kalemi alarak kâğıda bir şeyler yazdı.
Derin yazı yazan ikizine aktığında “Ama abimi beklemeliyiz” Gülümseyerek “Bir şey olmaz hemen karşı yer. Hem baksana, görürü bizi.”
Koray Arsen kağıda yazarak “Ya görmezse?”
Derin omuz silkerek “O onun sorunu… O görmezse bile biz fark ederiz.” demesiyle Koray Arsen ikizini onayladı.
İkizler oyuncakçıda buldukları topla oynarken bir anda top görevli adamlardan birine çarptı. İkizler şok olmuş şekilde görevliye bakarken, görevli topu atan ikiliye ateş saçan gözlerle bakmaya başladı.
Derin adım adım geri giderken Koray Arsen’in kolunu tutu “İkiz koş!” Demesiyle aniden dönerek koşmaya başladılar. Görevli ise son hız ikizlerin peşinden gidiyordu.
Kaç dakikadır koştular bilinmez oyuncakçıda her şeyi yerle bir ettiler. Reyondaki bir çok oyuncak yerdeydi. Küçük yuvarlak şekilde dönen rafı yere devirdiklerinde görevli bir kaç saniyeyle fark etmeyerek reyona takılıp düştü. Bunun sonucunda daha öfkeli olan görevli sinirle yerinden kalkarken ikizler çıkışa doğru koşmaya başlamıştı. Görevli onlara yaklaşmış tam temas edecekti ki bir anda bir yere ya da birine çarptı ikizler. Yalın endişeyle ikizleri ararken sonunda oyuncakçı yerinede bakmayı düşündü. Belki bir oyuncak almak istemişlerdi?
Yalın’ın önünden geçen iki teyzelerden bir “Gördün mü nasıl her yer dağıttılar?”
Diğer teyze hemen çocukları savunarak “Ay ahretliğim çocuk işte adı üstünde. Ne var yani top kafana çarptıysa? Görevli kovalamasaydı bu kadar dağılmazdı etraf.”
Baştaki teyze ahretliğine hak vererek koluna girdi “Ay haklısın valla ahretliğim. Ama çocuklar ne çok bir birine benziyordu aynı ikiz gibilerdi.” İki teyze giderken Yalın parçaları birleştirdi.
Görevli, top, benzerlik.
Şimşekler hemen çaktı Yalın’ın zihninde “İkizler!”
Hızla oyuncakçıya girerken göğsüne bir şey çarpmasıyla içerde gezdirdiği gözleri oraya döndü. Kaşları çatık ikizlere bakarken, görevlinin sertçe onlarla konuşmasını duyduğunda hızla görevliye döndü.
Kaç dakikadır olayı halletmeye çalışan Yalın’ı asla anlamıyordu görevli. İkizlerin yaptıkları yanlıştı bunu herkes farkındaydı ama görevli hala sorun çıkartma peşindeydi. Yalın son olarak “Bu kadar yeter!” Telefonunu çıkartarak kısa bir arama yaptı, görevliye tekrar dönerek gözelerinin içine bakarak “Azat Demirhan adına bulunduğum alışverişe merkezini sarın al Samet abi.” Karşıdan gelen onaylamanın kısa bir süre sonra alındığına dair mesaj gelmişti. Yalın elini görevliye uzatarak “Yalın Demirhan. Bu alışveriş merkezinin içinde bulunan her şey dâhil olmak üzere sahibi olan Azat Demirhan’ın oğlu Yalın Demirhan.”
Görevli şokla karşısındaki adama bakarken, Derin ikizinin elinden tutarak “Özür dileriz. Böyle yapmamalıydık bir an paniklediğimiz için bu şekilde davrandık” Koray’da başını sallayarak ikizinin dediklerini onayladı. Görevli şok üstüne şok yaşarken, sonunda normale dönmesiyle mahcup bir şekilde baktı ikizlere “Sizde kusura bakmayın çocuklar. Annem ve sevdiğim kadın arasında kalınca biraz fazla sinirliydim. Size bu kadar tepki göstermek yerine uyarmam gerekirdi.” Sonunda olay tatlıya bağlanmasıyla herkes rahat nefes vermişti. Evet, gerçekten tatlıya bağlanmıştı. Bu konuşmanın ardından çikolatalı pasta ve limonata içmişler, hatta görevliye birkaç taktik bile vermişlerdi. Tabi bu taktikler be kadar işe yarar şüpheliydi…
Mutluydular. Gerçekten güzel bir vakit geçirmişlerdi. Yalın kız kardeşinin yanında durarak, nazikçe “Güzelim bakar mısın lütfen?”
Derin abisinin sesiyle ona baktı “Efendim abi?”
Yalın bilmeyerek dövdüğü Yusuf’dan beri ilk kez abi diyen kardeşiyle gözlerinin içi parlayarak baktı. Hızlanan kalbini umursamamaya çalışarak kız kardeşine “Güzelim şimdi biz ikizinle dedemizin yanına geçeceğiz. Babam senin yanına gelmek istiyor. Bu yüzden onu burada bekler misin?”
Derin ne diyeceğini bilemiyordu. Hayır demek istese de diyemiyordu şu anda. İstemeyerekte olsa başını salladı. İkiziyle ve abisiyle vedalaşarak sokakta bulunan banklardan birine oturdu. Saat akşam on olduğu için çok fazla insan yoktu. Hatta nerdeyse hiç yoktu. Bu alışveriş merkezi akşam onda kapanıyordu.
Yalın ise babasının beş dakika uzaklıkta olduğunu öğrendiği için gitmişti. Aslında gitmeyip bekleyecekti lakin hem dedesi aramış hem de kız kardeşine ne kadar ısrar etse de sorun olmayacağını söylemişti.
Derin sıkıntıdan patlamak üzereydi. İnternetinin yenilenmesine az kalsa da bitirmemeye özen gösterdiği için oyun oynayamıyordu. Gerçi şarjda pek yoktu ya.
Banktan kalkarak bir ileri bir geri yürüyor soğutan ısınmaya çalışıyordu. Bir anda birinin koluna dokunmasıyla hızla o yöne dönerken kendisinden yaşça büyük bir adamla karşılaştı. Kaşlarını çatarak adama bakmaya başladığın da, bir taraftan kimse varma diye bakıyordu etrafa. Küçük kalbi korkuyla atarken adam içki kokan nefesiyle konuşmaya başladı “Ne haber güzelim? Biraz takılmak ister misin?” Diyerek Derin’in saçlarına dokunmaya çalışmıştı.
Derin kolunu çekiştirerek adamdan uzaklaşmaya çalışsa da nafileydi. Adam ondan kat kat güçlüydü. Saçına dokunmak için kalkan eli diğer elinin tersiyle itti. “Bırak beni bırak!”
Adam alaylı bir gülüşle “Uğraşma güzellik bu gece benimsin” Adam daha da sıkıştırmaya çalışıyordu kızı. Bir anda kızın kolunu tutan el gevşeyerek kayboldu. Kendisini kurtaran adam hızla vuruyordu altındaki adama “Ulan it herif. Sen kimsende bir kadını sıkıştırıyorsun lan!” Durmuyor sertçe vuruyordu. Sonun da altındaki adamın bayılmasıyla hızlı nefes alırken dik durdu, genç kıza döndü. Mavi gözler bir gökyüzü gibi parlaktı. Ama bir sıkıntı vardı. Bu adamda ki mavi göz renginde bir tuhaflık...
Adam endişeyle genç kıza yaklaşırken “İyi misiniz hanım efendi?” Derin titreyen ellerini pantolonuna silerken başını salladı. “İ-iyiyim”
Adam sinirle yumruklarını sıkarken derin bir nefes aldı. Kaşlarını çatarak genç kıza döndü “Sen neden bu saate tek başına buradasın?”
Derinlik ilk başta adamın dediklerini anlamazken, karşısındaki adamın dediğini anladığı an bir hışımla döndü adama “Ne yani kadın olduğum için istediğim yerde, istediğim saate olamaz mıyım?”
Adam sert bakışlarını karşısındaki genç kızdan ayırmazken “Hayır tabi ki. Ama günümüz şartları malum küçük hanım.”
Derin bu cevaba sessiz kaldı. Ne diyebilirdi ki zaten haklıydı.
Adam derin bir nefes alarak “Tamam… Seni gideceğin yere bırakmamı ister misin?” sesini ne kadar yumuşak çıkartmaya çalışsa da olmuyordu. Bir anda gözleri bir şeye takıldı. Emin olmak için net görmeye çalışsa da uzaklık yüzünden ve karanlıktan görememişti.
Derin başını sağa sola sallayarak “Gerek yok babam gelecek zaten” demesiyle adam sert bakışlarla kıza döndü “Baban mı yalnız bıraktı seni?” Bakışları sertliğini korurken “Nasıl bir baba kızını yalnız bırakır?”
Derin telaşla “Hayır o yalnız bırakmadı. Abim ve ikizim yanımdaydı babam zaten gelecek.” Adam kızın konuşmasıyla daha da sinirlendi. Ailesi resmen kızı yalnız bırakmıştı ona göre.
Derin ise hala Azat Bey’e baba dediğinin farkında değildi…
Bir kaç dakika ardından polisler gelmiş, yerdeki adamı almışlardı. İfade işini de mavi gözlü adam halletmişti.
Aradan beş dakika geçti geçmedi Azat Bey sonunda geldi. Kafasında siyah bir kış şapkası üstünde siyah bir palto ve siyah bir pantolon vardı. Yüzündeki yarayı ise eşinin tuhaf makyaj malzemeleriyle kapatmaya çalışmıştı. Ne kadar başardı bilinmez lakin denemişti. Kızı yüzündeki yaradan korktuğu için bunu yapmıştı.
Adam kızın yanına yaklaşarak sırtına hafif bir dokunuşla “Baban geldi küçük. Bana müsaade” diyerek uzaklaşmaya başlamıştı.
Azat Bey kızının yanındaki heybetli adamı görünce kaşlarını çatarak kızının yanına gitti. “Kızım iyi misin ne oldu?”
Derin telaşla konuşan adama gülümsedi “İyiyim sorun yok” Azat kızının iyi olduğuna kanaat getirerek gitmek üzere olan adamın kolundan tutu. “Siz kimsiniz?”
Adam kolunu tutan adama baktığında tanıdık bir yüz giydi ama çıkartamamıştı. “Sadece yardım etmek isteyen biri.” diyerek kolundaki eli çekti, soğuk bakışlarıyla genç kıza dönerek ufak bir bakış attı.
Önceden yumruk yaptığı elini cebine koyarak sakin ama sert adımlarla uzaklaştı.
Derin Azat Beye olan biten her şeyi anlatmıştı. Bunun sonucunda Azat Bey bu konuyla kendisinin ilgileneceğini, yanında olamadığı için büyük pişmanlıklar yaşadığını söylemişti.
Azat Bey endişeli bir ifadeyle ”İyi misin kızım?” kaçıncı defa soruyordu bu soruyu Derin bilmiyordu artık. On beşinci seferde saymayı bırakmıştı. Sıkıntılı bir nefesle “İyiyim, sorun yok.”
Azat Bey kızının artık bu soruyu duymak istemediğini anladığında sessiz kaldı.
Baba kız arabadan inmiş restoranda kadar yürüyorlardı. Güneş Kebap yazan restoran kendini gösterdiğinde tam ismine layık bir gösterişti. Resmen ışıklar açılmış güneş gibi parlıyordu.
İçeriye girdiklerinde Alpay ağa’nın Yalına çiğ köfte yoğururken uğraştığını görmüşlerdi. “Oğlum o ne öyle karı gibi yoğuruyorsun. Biraz erkek ol evlat. Bilek gücünü göstert dedene. Ah asker olaydın böyle mi olurdu?” Yalın aklındaki teri sağ kolunun tersiyle silerken sinirle soludu. “Dede yapıyorum ya!” Dedesine ters bir şekilde bakarken “Hayır yani sizin gibi asker olmadım diye bu kadarda adam zorbalanmaz ki!”
Alpay ağa elindeki kahveyi bir kenara bırakarak ters bakışlar gönderdi torununa. Bastonunu eline alarak, arkadan torunu dürtü. “Sus lan sıpa! Ah ah baban yüzünden doktor oldun diyeceğim ama babanda asker.”
Koray Arsen gülerken el işaretleriyle “Dede sende her fırsatta babama sarıyorsun!”
Alpay ağa geriye yaslanırken “Kızımı almadan önce düşünecekti o hergele. “
Yalın gülerken “Dede sen babama bir şart koştuydun annemle evlenmesi için o neydi?” Derken erkek kardeşine göz kırpmasıyla Koray Arsen’de gülerek dedesine baktı.
Alpay ağa sahte bir şekilde acılı iç çekerken “Adama gel iç güveyi alacam seni diye şart koştum balıklama atladı.” Derin bir nefes alarak “Kılıbık oldu o sizin babanız olacak adam!”
Azat babasına doğru kızıyla yürürken “Ne o baba, kılıbık olmasam alacak mıydın beni damat diye?”
Alpay ağa gelen sesle başını çevirdiğinde torununu görüp gülümsedi, Azat’a dönerek sert bakışlarla “Asla!”
Yalın alayla “Baba tüm şansını kullanmışsın o zaman.”
Azat oğlunun yanına giderek kafasına sert bir şekilde vurdu “Sus lan hergele. Senide göreceğiz.” Alayla çiğ köfte yoğuran oğluna bakarken “Daha şimdiden kılıbıklık yolunu deden sana öğretmeye başlamış.”
Yalın düşen başıyla babasına dönerek somurttu. Derin ise içinde tuhaf bir duygu hissetti. Neydi bu duygu?
Alpay ağa yerinden kalkarak “Hadi gelin oturun siz.” Yalın’a dönerek “Sende çabuk ol evlat. Bu ne yavaşlık?”
Yalın sertçe çiğ köfteyi yoğururken “Dede yeterince hızlıyım zaten. Geldiğimden beri ben yoğuruyorum! Gelip bir yardım etmeyi bile düşünmediniz!”
Azat kızını masalardan birine doğru yönlendirdiğinde Derin’de ona uydu.
Alpay ağa sahte bir kızgınlıkla “Çok konuşma evlat, yoksa diline kırmızı acı toz biber sürerim.”
Yalın gözlerini kocaman açarak baktı dedesine “Dede ne diyorsun sen? Mardin’in en acı baharatı o!”
Alpay ağa omuz silkerken Koray Arsen ikizinin yanına geçti.
Lokantanın kapısı aniden açıldığında içeriye Ali, Altan, Çınar, Tuncay, Taner ve Polat gelmişti.
Ali büyük bir heyecanla “Merhaba canım ailem!”
Çınar’da Ali’ye katılarak “Hello ailem!”
İkizler gülerken Azat göz devirmişti. Yalın acı dolu bakışlar atarken, Alpay ağa büyük oğluna bakarak “Oğlum ben sana tek gel demedim mi?”
Taner bıkkınlıkla nefes verirken “Ne diyeyim baba? Peşime takıldılar kuyruk gibi. Cami avlusuna da bırakamadım ki yaşları geçmiş.”
Polat sahte bir alınganlıkla “Gidelim istersen ağam”
Alpay ağa Polat’a baktığında sıcak bir şekilde “Yok oğlum sen ve Taner değil de” başıyla muhteşem üçlüyü gösterdi “Şunları bir atsaydınız yolda.”
Altan “Aşk olsun baba. Beni beni en best damadına dediğine bak!”
Altan’ın arkasından biri daha girdi restoranda “Geç kaldım mı?”
Bu masum sorusuyla herkes Alexander’a dönmüştü.
Ali eniştesinin omzuna yavaşça vururken “Yok yeni model eniştem gel. Bizde daha yeni geldik zaten.”
Alpay ağa sabır çekerek başını yukarıya kaldırırken diğerleri yerlerine oturtuyordu.
Ali yeğenini çiğ köfte yoğururken gördüğünde alayla “Ne oldu yeğenim? Babam sana mı kilitledi işleri.”
Yalın amcasına ter ters baktı “Amca gözünü seviyim kurtar beni. Kaç saattir buradayım bilmiyorum bile!” Kollarına baktı üzgünce “Kollarım kopacak be amca bir şey yap!”
Ali üzgünce baktı yeğenine “Hiç kusura bakma yeğenim. Canımı sokakta bulmadım.”
Çınar konuşmaya dâhil olarak “Merak etme dayısının beste yeğeni. Ben haledeceğim.” diyerek başını salladı.
Yakın gözleri parlayarak baktı dayısına “Harbimi dayım benim!”
Çınar gülümseyerek “Harbi oğlum. Bak şimdi neler yapacak bu dayın.”
Yalın heyecanla “En sevdiğim insan sensin be dayı!”
Çınar gülümseyerek masaya geçerken Ali homurdanıyordu “Ulan ben de hallederdim zaten çakma dayı!”
Çınar masaya geçtiğinde amcasına dönerek, büyük bir ciddiyetle konuşmaya başladı. “Amca?”
Alpay ağa masada Çınar’a dönerek “Ne oldu evlat? Sonunda cami avlusuna gitmeye mi karar verdin?”
Çınar göz devirirken, Ali alaylı bir ifadeyle “Yaşı yüzünde olmuyor be baba. Keşke bebekken bıraksaydınız.”
Masadakiler gülerken Alpay ağa “Ne bileyim oğlum ben böyle olacağını? Bilseydim bir Taner’imi birde Polat’ımı bırakmaz hepinizi bırakırdım”
Alpay ağa masadakilerin bu sözlerle somurtmasın sağlarken, ikizler ve Yalın gülüyordu.
Ali somurturken “Ayıp ediyorsun baba.”
Çınar ciddiyetini bozmadan “Amca?”
Alpay ağa yeğenine dönerek “Ne oldu oğlum söyle hadi?”
Çınar boğazını temizleyerek “Amca-”
Altan Çınar’ın kafasına vurduğunda Alpay ağa “Oğlum ne amca? Söyle ne diyeceksen!”
Çınar Altan’a ters bir bakış atarak amcasına döndü “Amca-“
Masadan ki herkes “Çınar!”
Çınar derin bir nefes alarak ellerini masada birleştirdi “Efendim?”
Alpay ağa sabır çekerek baktı yeğenine “Oğlum salak mısın, taklit mi yapıyorsun? Ne söyleyeceksen söyle!”
Çınar göz ucuyla Yalın’a bakarak amcasının gözlerine baktı “Amca şimdi senin yepyeni bir damadın var değil mi?”
Alexander’ın kaşları çatışırken Alpay ağa merakla bakıyordu.
Çınar “Azat ağabeyim ve Altan ağabeyin ilk damat aylarında sana çiğ köfte yoğurmadılar mı?” Gözlerini kısarak “Peki bu yeni model damadın ne ayrıcalığı var?”
Azat babasına dönerek, “İlk kez haklı baba.”
Altan’da abisine katılarak “Doğru diyor baba. Biz yaptık bu yabancı damadın ne ayrıcalığı var?”
Alpay ağa düşünceli bir şekilde Alexader’a baktı. “Haklısınız evlat. Kalk bakalım yeni damat.” Hafif bir gülümsemeyle “Bilek gücünü görelim.”
Alexander şaşkınca bakıyordu Alpay ağaya “Siz ciddisiniz?”
Tuncay arkasına keyifle yaslanırken “Ee ne sandın nombre there enişte. Kalk bakalım millet damat görsün.”
Taner umursamaz bir ifadeyle “Babam Azat’a kırk beş dakika yoğurttu çiğ köfte. Altan’a da kırk beş dakika.”
Alexander şaşkınca onlara bakarken “O kadar sürüyor mu, bu şeyi yoğurmak?” diyerek hala çiğ köfte yoğuran Yalın’a baktı.
Tuncay umursamaz bir şekilde “Yoo. Babam beğenmediği için kaç kez tekrar baştan yaptırdı.”
Çınar “Ha onların bu kadar çabuk yapmasının sebebi Mardin’li olmaları. Ve Urfa’lı bir arkadaşları vardı.”
Alexander sertçe yutkunurken cevap verememişti. Bunun sebebi hiç şüphesiz Alpay ağanın “Ben çiğ köfte yoğurmayan adama kız vermem!” Demesiydi.
Birkaç dakika sonra Yalın’ın yanında çiğ köfte yoğuran bir Alexander vardı. Alpay ağa damadına “Biraz bilek gücünü göster evlat. Hanım evladı gibi olma” Tuncay’a dönerek “Bir müzik açında dinleyelim evlat.”
***
Tuncay yüksekse sesle “Kararsın bahtın yıkılsın tahtın!“
Çınar, Tuncay’a katılara çalan şarkıya eşlik etti “Yalvardım yakardım yol bulamadım!”
Altan önüne konan mezelerden yerken “Ah olmasaydın kara yazı!”
Alpay ağa “Evirdim çevirdim yaranamadım!”
Tuncay “Haydi damat sende söyle” hala çalmaya devam eden şarkıya Alexander “Ocağım söndü nasıl beladır!”
Alexander yarı Türk yarı yabancıydı. Bu yüzden Türkçesi oldukça iyiydi.
Taner ve Polat aynı anda bir iç çekerek “Bırakıp gitti bu ne devrandır”
Tuncay “Dünya gözümde ker beladır!”
Çınar gür bir sesle “Allah'tan bulasan!”
Onlar şarkı söyleyerek çiğ köfte yoğururken bir anda restorandın kapısı açılarak; Kenan, Cenker, Batuhan, Görkem ve Kenan’ın kucağında Yağız Alp girmişti.
Hepsi şaşırırken, onlar “Ocağım söndü nasıl beladır”
“Bırakıp gitti bu ne devrandır”
“Dünya gözümde ker beladır”
“Allah'tan bulasan”
Alpay ağa başını olumsuz bir şekilde sallarken gülmeden edemedi. Emindi ki birazdan hanımlarda burada olacaktı. Ki düşünmesinden saniyeler geçe kadınlar büyük bir coşkuyla,
”Nemrut'un kızı yandırdı bizi
Çarptı sillesini felek misali
Sil yazımızı kurtar bizi
Çarptı sillesini felek misali
Mevla'm gör bizi”
Güzel zamanlar geçiriyordu büyük bir aile olarak. Diğer taraftan genç adam sinirle soludu. Karşısındaki adam doğru yürüyerek “Bir işinde becerin lan!” Gözü dönmüş gibiydi.
Derin derin nefesler alırken, psikopatça bir gülümsemeyle “Bu daha başlangıç. Her şey daha yeni başlıyor!”
Bölüm sonu.
Bölüm hakkındaki düşüncelerimiz neler?
Son kısımda neler olacak acaba?
Arat’a sövme alanı…
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
372.94k Okunma |
19.86k Oy |
0 Takip |
82 Bölümlü Kitap |