Yazar Anlatımıyla,
Tüm konak halkı uyanmış, evde çalışan yardımcılar kahvaltı hazırlamak için mutfağa yönelmişlerdi. Ancak gördükleri manzarayla koca bir çığlık koptu iki genç yardımcının da. Bu çığlıklarla birlikte hemen aşağı kata inen her bir aile ferdi telaşlıydı.
Polat ve Agah ise uyandıklarında yanlarında boşlukla daha bir telaşlıydı. Ne yani Asel’lerine bir şey mi olmuştu?
Hızla mutfağa giren her bir aile ferdi şaşkınlıklarını gizlemeden bakıyorlardı karşılarındaki manzaraya.
Mutfakta yerde her türlü tabak çanak olmakla birlikte mutfak halısı oldukça pislenmiş yemeklerle dolmuştu. Buzdolabının kapağı sonuna kadar açıkken, masanın sandalyeleri yerle bir olmuş, bununla da kalmayarak dolap kapaklarında yağ izleriyle dolu olmasıyla birlikte nerdeyse ardına kadar açıktı.
Öte yandan bu kargaşayı çıkaran ikilinin üstü başı batmış olsa da, Derin yumruğunun Ali’nin azına sokmuş, üstünde yatarken, diğer eli ise kebaplardan birini almış uykusunda yemeğe çalışıyordu. Ali ise bir eli hala tencerede bulunan sarmaların içindeyken, diğeri ev yapımı bisküvili pastaya saldırmıştı.
Bu görüntü karşısında şokunu atan ilk Agah olmuş, hızla kız kardeşine yönelerek Ali amcasının üstünden almaya çalışmıştı. Ali ise pastanın içinde olan elini çekerek yeğenine sıkıca sarılmasıyla Agah’ın atağını devre dışı bırakmıştı.
Agah sessizce “Ulan sizi bana sayıyla mı veriyorlar!” diye sinirlenirken diğer şoku atlatan Polat Ali’nin kafasına geçirerek uyandırmaya çalışmıştı. Ama bu yaptığı hareket çok yanlıştı. Derin’in eli onun ağzında olduğu için bir anda ısırmasıyla, Derin aniden uyanarak konağı sarsacak kadar büyük bir çığlık atmıştı. Acıdan göz yaşlarını tutamayan kız kardeşinin halini gören Agah hızla onu kucağına alarak sakinleştirmeye çalıştı. “Tamam, geçti güzelim geçit” diyerek saçlarını severken ağlayan kız kardeşinin sakinleşmesini belirliyordu. Onu sakinleştirdikten sonra amcasını balkondan aşağı atmayı düşünüyordu. Hatta yapacağına emindi.
Derin ağlamalarının arasından “Canım çok acıdı” derken Ali yeğenin çığlıkla uyanmış yaptığı hatayı fark etmişti. Suçluluk duygusuyla yeğenine bakarken gözleri dolmasını engelleyememişti.
Azat oğlu ve kızına yöneldiğinde kızının acıyan eline bir öpücük kondurdu, kızının akan gözyaşlarıyla gözleri dolarak “Prensesim akıtma o incilerini, yakma babanın canını” dediği anda Akçıl ailesi de gerçekleri öğrenmiş oldu.
Işıl Hanım zorlukla “ba- baba- babam mı?” diyerek bir anda bayıldı.
O an büyük bir kargaşa çıkmıştı Akçıl konağında.
Tuncay annesinin yanağına yumuşakça vurarak uyandırmaya çalışırken, Alpay Bey karısının bileklerine kolonyayla ovuyordu. Taner ise dalgındı. Kimsede Polat ve Agahın yüzündeki boyaları ve bandanaları fark etmemişti. Amca yeğen yüzlerini yıkayarak, bandanaları cebe indirdiler.
Herkes sus pus bu olanları açıklamasını beklerken Demirhanlar ne diyeceğini bilemez haldeydi. Gözlerini zorlukla açan Işıl Hanım “Çok güzel bir rüya gördüm Alpay’ım Asel’imiz yaşıyordu. Agah kız kardeşini kucağında tutmuş sakinleştirmeye çalışıyordu. Azat ise babam diyordu”
Alpay ağa zorlukla yutkunurken “Ha- hayatım o rüya değildi” gözleri titriyordu yaşlı çiftin. Alpay ağa tahmin etse de gerçekler insanı ister istemez yıkıyordu. Taner hızla yerinden kalkarak kardeş dediği adama yumruğunu çaktı.
Azat Bey ani gelen yumruğu engelleyecek ola da yinede hakkıdır diyerek kabul etti. Ani yumrukla başı sağa doğru dönen Azat Bey’in burnu kanıyordu.
Derin normal şartlarda kavga sevse de, durmadan öz babasına vuran adamla, korkudan gözlerini kocaman açtı. Yanındaki amcasına “Ayırmayacak mısınız onları?” dediğinde Ali gülerek “Niye ayıralım kız? Bırak kavga etsinler.” diyerek cebinden çıkarttığı, akşam yemeğinden sonra ihtiyaç olur dediği çekirdeği çitlemeye başladı. Derin amcasının bu haline şaşkınca baksa da Ali “İster misin?” demesiyle omuz silkerek “Madem ısrar ediyorsun” diyerek biraz çekirdek aldı eline.
Altan da onlara katılarak “Sizce kim alır”
Ali dudak büzerek “Bilmem. Normalde abim derdim ama Taner abi şu an iyi gidiyor.”
Derin onara şaşkınca bakarken “İyide Azat Bey ona hiç karşılık vermiyor bile. O yüzden zaten kazanamaz”
Altan gülerek “Biraz bekle yeğenim. Baban birazdan dayını si- sevecek.”
Ali çekirdek kabuğunu tükürürken “Abime katılmak istemesem de haklı. Azat abim şu an tolerans gösteriyor çünkü suçlu” demesiyle Derin başını salladı yanlarına gelen Polat amcasının onlara kızacağını anlayınca “Çekirdek?”
Polat üçlüye kızmak için gelmişti ancak yeğenin bu tatlı hareketiyle hiç sevmese de çekirdeği kabul ederek çitlemeye başladı.
Derin Polat amcasına bakarak “Kim alır sence?” demesiyle Polat hala karşılık vermeyen ağzı yüzü kan olmuş kardeşine baktı. “Baban birazdan kendisine gelir merak etme” diyerek güven verircesine gülümsedi yeğenine.
Derin gözlerini kaçırarak “Ben onun için endişelenmedim. Umurumda değil bir kere. Ben, ben sadece kavga adil olsun diye dilemiştim.”
Polat sadece gülümsemekle yetinerek önüne döndü. Emindi ki yeğeni şu an babası için endişeleniyordu.
Azat yeterince dayak yediğini fark ettiğinde, burnundan akan kanı sol elinin tersiyle silerek sert bir sesle “Bak buraya kadar tamam dedim ama bir kez daha vurmaya kalkarsan senin o ecdadını sikerim. Karımın kardeşi demem kızımın gözündeki korkuyla seni boğarım!”
Taner kızım kelimesi kullanmasıyla duraksadı, arkasını dönerek onlara daha doğrusu Azat’a endişeyle bakan küçük kızın gözlerine baktı. Yerinde dikleşerek küçük kızdan gözlerini ayırmadan sessizce sordu Azat’a “O olduğuna emin misiniz?”
Azat onlara garip bir şekilde bakan ailelerini takmadan Taner’in yanında durdu “Evet” derin bir nefes alırken sızlayan burnunu umursamadı, net sesiyle “O benim prensesim. Benim minik bebeğim”
Taner Azat’ı geride bırakarak Derin’e yaklaşmasıyla Polat çatık kaşlarla Taner’in sağ kolunu sol eliyle sert bir şekilde tutu “Sakın! Sakın ona tek bir küçük kalbin kırılacak bir şey söyler veya hareketlerinle yaparsan” sesini daha da sertleştirerek “Seni bu Mardin’in toprağına gömerim!”
Taner kolunu sıkan elin üstüne sağ elini koyarak sertçe çekti. Polat’ın gözlerinin içine bakarak “Ne sanıyorsun kendi öz yeğenimi üzeceğimi mi?”
Polat sert bakışlarını Taner’den çekmeden bakmaya devam etti. O da biliyordu Asel’e olan düşkünlüğünü. Ancak öldü bildiği yeğeninin karşısına sağlam bir şekilde çıkmasıyla davranışları değişebilirdi. Polat hazinesinin üzüleceği her şeyi ortadan kaldıracaktı.
Taner bu bakışmaya son vermek amacıyla yeğenine doğru ilerledi. Sağ elini havaya kaldırdığında, az önce Polat’ın elini çekerken titremeyen eli şu an deli gibi titrediğini fark etti. Umursamadı, dolu gözleriyle yeğenine bir adım daha atarak tam önünde durdu. Başını sağa eğerek baştan aşağı süzdü karşısındaki kızı. Evet, bu oydu. Nasıl anlamamıştı ki? Kendi öz yeğenini nasıl tanıyamamıştı?
Herkes nefesini tutmuş dayı ve yeğene bakıyordu. Tuncay Bey tam konuşacakken, konağın kapısı büyük bir gürültüyle açıldı.
Çınar konağa girdiği anda “Herkese merhaba canım ailem! Özlediniz mi beni?” Alaylı bir gülümsemeyle “Gerçi kim benim gibi mükemmel bir insanı özlemez ki?”
Şu an konaktaki nerdeyse herkes Çınar için çeşitli işkenceler planlamaktaydı. Çınar ise bu planlardan habersiz yeğenini gördüğü anda yanına giderek kolunu omzuna attı “Ne haber cimcime? Özledin mi en mükemmel dayını?” diyerek göz kırpmasıyla, Derin göz devirerek “Dayı ne yapıyorsun?”
Derin’in ‘Dayı’ demesiyle konakta büyük bir sessizlik oluşmuş, Taner ve Tuncay ise hızla başlarının acımalarını umursamadan onlara çevirmişti.
Yani anlayacağınız üzere konakta ölüm sessizli vardı. Gerçi Çınar bu saatten sonra sağ çıkamayacak gibiydi.
Çınar hala olayın farkında değilken, büyük bir gülümsemeyle “Dayınım değil mi kız?”
Derin’in cevap vermesine gerek kalmadan Tuncay “Çınar?”
Çınar gelen sesle ilk baş bakmasa da, Taner “Küçük kuzen?”
Taner’in sesiyle başını titrekçe onlara çevirdi. “Amcaoğulları, nasılsınız iyisinizdir inşallah?” Gözlerini kaçırıyor, korkudan saçmalıyordu. Bunların neden evde olduğunuzda anlamış değildi. Saat kaç olmuş çoktan işe gitmeleri gerekirken, şu an evdeydiler.
Çınar amcaoğullarının bakışlarıyla sertçe yutkundu.
Çınar işte şimdi kesin olarak bitmişti.
***
Erkekler salonda oturmuş düşünüyordu. Kadınlar ise Işıl Hanım’ın yanında onun iyi olması için uğraşıyorlardı. Derin ve Agah ise,
Agah kız kardeşinin eline son bandajı dolaştığında içi acıyla kavruldu. Kız kardeşinin sağ eline sardığı bandajın üzerinden küçük bir öpücük bırakırken “Canın hala acıyor mu?” diye sordu çömeldiği yerden.
Derin yatağın en ucuna oturmuş, önünde diz çökerek yaralarını saran abisinin sorusuna “Hayır artık acımıyor. Sadece diş izi kaldı sanırım” dediğinde Agah dişlerini sıktı. O amcasını konakta sallandırmazsa ona da Agah demesinler!
Agah çöktüğü yerden kalkarak, büyük komedinin üstündeki eşyaları inceledi. İstediği şey orada olmayınca tam kız kardeşine dönecekken, masada küçük çantanın üzerinde buldu istediğini. Hızla eline aldığında kız kardeşine yöneldi, iki elini havaya kaldırarak “Saçlarını taramama izin verir misin Güneş’im?”
Derin şaşkınca abisine bakarken başını salladı. Agah kız kardeşinin arkasına geçerek, nazik bir şekilde saçlarını taramaya başladı. Hiç bir telini koparmamak için özen gösterirken, bu durum kız kardeşinin de dikkatini çekmişti elbette.
Sonunda tarama işlemi bitiğinde Agah kız kardeşinin saçlarının üstünden nazikçe öperek, derin nefes aldı. “Saçlarını örmemi ister misin?”
Derin başını sağa sola sallayarak reddetti. Saçlarını bir tek babasına ördürüyordu. Abileri pek beceremezdi. Hele ki Meriç abisi asla beceremiyor saçlarını savaş alanına çeviriyordu.
Agah onayladığında ayağa kalktı. “Şimdi biraz dinlen birazdan o ib-“ yalancı bir öksürükle “Alaz gelir” diyerek kız kardeşinin anlından öptü ve odadan çıktı.
Derin Agah’ın odadan çıkmasıyla, odada bulunan boy aynasının önüne geçti, saçlarını kendisi örmeye çalıştı. Pekte becerdiği söylenemez. Sinirle saçını bozarken odanın kapısı tıklatıldığını duydu. “Gel!” diye bağırmasıyla açılan kapıdan Azat Bey giriş yaptı. Azat Bey kızının sinirle saçlarını örmeye çalıştığını gördüğünde içinde bir burukluk oluştu.
Derin boy aynasından gördüğü adamla nefesini tutu. Bu adamdan korkuyordu.
Azat Bey çekingen sesiyle “Yardım etmemi ister misin?”
Derin tam reddedecekti ki, Azat Bey’in üzgün bakışlarınıza dayanamadı. Sertçe yutkunarak “Lütfen” diye fısıldadı. Gözü sürekli Azat Bey’in yanağında bulunan bıçak izine kayıyordu.
Azat Bey zorlukla duyduğu onayla gözleri parlamaya başladı. Büyük bir gülümsemeyle, nazik bir şekilde “Lütfen, oturur musun?”
Derin başıyla onaylayarak yatağın ucuna tekrar oturdu. Azat Bey şu an şeker almış bir çocuk gibi mutluydu. Hızla gördüğü tarağı titreyen elleriyle alırken, gözü toka arıyordu.
Derin çekingen sesle “Bende toka var” demesiyle kızının saçlarını narince örmeye başlamıştı. Yıllar sonra ilk kez kızının saçını ören Azat Bey titreyen elleriyle zorlukla örüyordu. O kadar zorlanıyordu ki örgüler nerdeyse karıştıracaktı.
Azat Bey kızının saçını öre dursun, peki ya Derin ne durumda?
Gözleri bir anda kararmış, zaman artık gerileyerek sanki eski anılarına getirmişti onu.
Asel yatağında oturmuş kollarını bir birine bağlayarak somurtuyordu. Azat Bey bahçeden koşarak odasına çıkan kızını gördüğünde hızla peşinden gitmişti. Şimdi ise yatağında küs bir şekilde oturan kızına baktı. Derin bir nefes alarak kızının önüne diz çöktü “Prensesim sorun ne?”
Asel babasının nahif bir şekilde sormasıyla omuz silkerek dudaklarını büzdü, gözleri yavaş yavaş dolmaya başlamıştı.
Azat Bey kızının ormanlarının dolduğunu gördüğünde dişlerini sıktı. Kim kızını üzdüyse onu balkondan sallandıracağı kesindi! Kızının saçlarını severek “Söyle babam, kim üzdü seni?” diye sormasıyla Asel dayanamayarak gözyaşları içinde zorlukla anlatmaya başladı “Baba bey çoy mu çiykiyim?” Baba ben çok mu çirkinim?
Azat Bey kaşlarını çatarak baktı kızına. Kim kızına çirkin dediyse onu gebertecekti. Bakışlarını düzelterek kızını kucağına aldı, onunla birlikte yatağa oturdu. “Bunu da nerden çıkartın kızım?”
Asel burnunu çekerek “Sayı çiyan dedi. Sey çok çiykiysiy Demiy beni daha çok seviyoy dedi” Sarı çıyan dedi sen çok çirkinsin. Demir Ege beni daha çok seviyor dedi.
Babasına bakarak “Saçımı öyey misiy baba? Daha güzey oymayıyım ki Eye beyi daha çok sevsiy!” Saçımı örer misin baba? Daha güzel olmalıyım ki Ege beni daha çok sevsin.
Küçük prensesi hala harflerin söyleyemiyor, sürekli karıştırıyordu.
Azat Bey kaşlarını kısaca çarşafa kızının ona baktığını hatırlayarak bakışlarını düzeltti “Demir ne dedi babam?”
Asel omuz silkti. Artık Demir Ege’yi sevmiyor, onunla oynamakta istemiyordu. Bu yüzde ne dediğine hiç dikkat etmemişti. “Biymem” Bilmem.
Azat Bey “Güzel prensesim, kimse sana çirkin diyemez çünkü her kız güzeldir”
Asel kaşlarını çatarak “Hey kız mı?” Her kız mı?
Azat Bey gülümseyerek başını salladı “Her kız babam”
Asel daha da direterek “Sayı çiyanda mı?” Sarı çıyanda mı? demesiyle Azat Bey koca bir kahkaha attı “Sarı çıyanda babacım.” Tek kaşını kaldırarak gülümsediniz durdurdu “Ayrınca sen o lafları nerden öğrendin?”
Asel gözlerini kaçırarak “Dayım” dediğinde Azat Bey anlamaz bir ifadeyle kaşlarını çattı. “Hangi dayın prensesim”
Asel “Çıyay dayım, teyzeme söylüyoydu” Çınar dayım söylüyordu. Demesiyle Mevra saçını boyattığından beri Çınar’ın onunla sürekli dağla geçtiğini anlamış oldu.
Azat Bey Mevra ve Çınar’ın kızının yanında konuşmalarına dikkat etmeleri için uyarması gerektiğini anlamış oldu. Kızını bun somurtkan haline dayanamayarak gıdıklamaya başladığında, Asel kahkaha atarak babasından kurtulmaya çalışıyordu. Sonunda kızını gıdıklamayı durduran Azat Bey gülümsemesiyle “Hadi bakalım saçlarını örelim prensesim”
Azat Bey sakince kızının saçını örmeyi bıraktığında aşağıdan sesler gelmesiyle baba kız aşağı inmişti. Demir Ege kaç dakikadır yanında oturup ona bir şey anlatmaya çalışan okul arkadaşını dinlemiyor, aklı hala çiçek kızındaydı. Çok üzülmüştü çiçek kızı. O üzüldüğü için Demir Ege’de üzülmüştü. Sonradan ona çiçek kızına çirkin diyen kıza kızmıştı ama çok geç olmuştu. Çiçek kızı çoktan ağlayarak gitmişti… Ne kadar peşinden gitmek istese de Onur yanlarına geldiğinde gidememişti. Merdivenden inen baba kıza baktığında çiçek kızına hayranlıkla bakıyordu. Sarı saçları ne kadarda güzel örülmüştü öyle. Bir iç çekti, çiçek kızının sarı saçları örüldüğü zaman daha da güzel gözüküyordu. Ama bir şeyin daha farkındaydı. Çiçek kızının saçları gün geçtikçe kumral rengine dönüyordu. Bunu şans eseri fark etmişti. Saçlarının köklerinden kumral rengine dönüyordu. Önemsemedi Demir Ege. Çiçek kızına kumral renginin de çok yakışacağına emindi.
Asel ona hayranda bakan Demir Ege’yi es geçerek salonda gördüğü Onur’a koştu “Oyuy” Onur. Diyerek kendisine koşan küçük kıza sarıldı Onur.
Demir Ege ise bu manzarayı kıskançlıkla izliyordu. O kim oluyorsa çiçek kızına sarılabiliyordu?
Onur küçük kıza gülümseyerek “Nasılsın Asel?” Saçları dikkatini çektiğinde “Saçların ne kadarda güzel olmuş”
Demir Ege yumruk yaptığı ellerini sertçe sıktığının farkında bile değildi. Sana ne onun nasıl olduğundan. Özelliklede çiçek kızının saçlarına kim oluyorsun da bakıyorsun sen! Kimsin ki sen iltifat ediyorsun ona? Diye düşüncelerinden geçirdi.
Asel karşısında ona iltifat eden çocukla utanarak bakışlarını kaçırdı. Demir Ege’nin sinirle onlara baktığını gördüğünde, gülümseyerek Onur’a döndü, tatlı tatlı elbisesinin kenarlarından tutarak, sağa sola sallanırken “Geyçektey güzey oydum mu?” Gerçekten güzel oldum mu?. Demesiyle Onur tam küçük kızın saçına dokunacakken Demir Ege dayanamayarak çiçek kızını yanına gitti en yakın koltuğa Onur’u oturttu. “Melek teyze yemek hazır olana kadar biz oyun oynaya bilir miyiz?” diye sormasıyla Melek Hanım konuşmayı bırakarak Demir Ege’ye döndü “Tabi oğlum biz sizi çağırırız”
Demir Ege gülümseyerek Asel’e dönmesiyle “Hadi gel oyuncaklarınla oynayalım”
Asel kollarını bir birine bağlarken, başını sağa sola salladı “Hayıy bey aytık şeyi istemiyoyum.” Hayır ben artık seni istemiyorum. Demesiyle Demir Ege dumura uğradı “Beni artık istemiyor musun?” diye sorduğunda Asel başını salladı.
Demir Ege gözlerinin dolmasını engelleyemeyerek “Beni artık sevmiyor musun?” Asel tam yelkenleri suya indirecekken Aslı “Demir hadi gel bahçeye çıkalım” demesiyle oturduğu koltuktan kalkarak “Sevmiyoyum! Git sey o kızla oya!” Sevmiyorum. Git sen o kızla oyna!
Sonra onur’a dönerek gülümsedi “Oyuy gey saya oyuycaklayımı gösteyeyim” Onur gel sana oyuncaklarımı göstereyim. Diyerek onun elinden tutu, Demir Ege’ye saçlarını savurarak odasına çıkarttı.
Arkasında kalbi kırık bir Demir Ege bırakarak. O gün Demir Ege Asel ve Onur’u odanın kapısından gizlice izledi. Aslı’yla bir daha hiç konuşmamış, tam bir hafta boyunca çiçek kızına kendisini affettirmek için uğraşmıştı.
Azat Bey kaç dakikadır kızına seslensene transa girmiş gibi sadece kapıya bakıyordu. “Asel güzelim, iyi misin prensesim? Ses ver güzelim korkutma babanı.” endişeyle konuşan Azat Bey’i kızının sakin sesi rahatları. “İyiyim sadece dalmışım.”
Azat Bey emin olmasa da üstelemedi. Kızını sıkmak istemiyordu. “Hadi bakalım, tokanı ver de bağlayalım.” demesiyle Derin sol bileğine taktığı tokayı Azat Bey’e uzattı.
Azat Bey kızının elimden tokayı alarak, sakince ve acıtmamaya özen göstererek örgünün sonuna bir kaç düğümle bağladı. Hala elleri arasında duran kızının kumral saçlarına içi giderek baktı. Derin bir iç çekmeden alamadı kendisini. Karısı, Meleği’nin de saçları sarıdan kumarla olmuştu, kızının da. Yalan söyleyemezdi kızının küçükken ki sarı saçlarını özlüyordu. Şu an ki kumral saçlarını sevse de, sarı saçları ona mutlu anları hatırlatıyordu.
Azat Bey buruk bir gülümsemeyle “Evet, saçımızı ördük. Bak bakalım aynadan güzel örebilmiş miyim?”
Derin küçük bir çocuk heyecanıyla yerinden kalkarak aynaya baktı. Kumral saçlarını elleriyle dokundu, sağa sola salladı. Aynaya bakarken gözlerinin içi güldü. Azat Bey ise bu manzara karşısında içten bir huzur buldu.
Derin kocaman gülümsemesiyle öz babasına döndü “Çok güzel olmuş teşekkür ederim.”
Azat Bey yerinden kalkarak kızına gülümsedi “Prensesim ne zaman isterseniz emrinize amadeyim. Bu yüzden teşekkür etmenize hiç gerek yok.” Diyerek göz kırpmıştı.
Derin utangaç bir gülümsemeyle gözlerini kaçırdığında Azat Bey içinin yandığını hissetti. Normalde küçük prensesi olan güzel gülümsemesini sunarak, sarılırdı. Ama şu an bu imkânsızdı, Azat Bey’de bunun farkındaydı.
“Hadi bakalım ben aşağı iniyorum arkadaşında her an gelebilir” arkadaş kısmını bastırarak söylemişti. Kızının sevgilisi olması düşüncesi onu delirtiyordu. İlerdeki gelecek damadına Allah sabır versin. Zira ne Demirhanlar ailesi, ne Akçıl ailesi, nede Doğa ailesinin erkekleri ona acımayacakları kesindi.
Derin Azat Bey’i onayladığında, Azat Bey çoktan çıkmıştı.
Azat Bey konağın merdiveninden aşağı indiğinde, Alpay ağayı fark etti.
Alpay ağa sıkıntıyla “Bugün akşam aşiret toplantısı var evlat. Polat’a haber et Demirhanlar aşiretini temsil etmeli.”
Azat düşündü, abisi önceden Demirhanlar aşiretini yönettiği için bir sıkıntı çıkmayacağına emin olsa da, abisinin bunu pek istediğini sanmıyor, hatta istemediğine emindi.
Düşüncelerinin aksine “Tamam, baba konuşurum abimle.”
Alpay ağa ağırca başını salladı, “Bir saat sonra odama gelin” diyerek Azat’ın bir şey demesine izin vermeden merdivenlerden yukarı çıkmaya başladı.
Azat sıkıntılı bir nefes verdikten sonra, elini yeni çıkmaya başlamış sakallarına attı. “Umarım kabul edersin abi”
Derin Alaz’ın mesajıyla hemen aşağı inmişti. “Alaz!” diyerek yanına geldiğinde Alaz gülümseyerek “Merida bugün ne yapmak istersin?” Derin tam ona gülümseyerek cevap verecekken, Arsen’i başı önde eğik içeri girerken görmüştü.
Arsen buraya geldikleri ilk dakikadan beri ikizinin onun yüzüne bakmaması kalbini kırıyordu. Lakin ağzını açıp bir şey diyemiyordu. Ne diyebilirdi ki? Konuşamıyordu bile…
Alaz’ı yıllardır görür az çok tanırdı. Çok fazla konuşmuşlukları olmasa da iyi biri olduğunu bilirdi. Lakin ikizini ondan çaldığı için ona ayrıca sinirliydi. Agah abisi yetmiyormuş gibi Alaz çıkmıştı birde. Zaten üvey ailesiyle yarışamazken sürekli yeni insanlar çıkması ikizinin ondan fazlasıyla uzaklaştığını belli ediyordu. Hava almak için dışarıya çıkmıştı şimdi ise ikiziyle Alaz’ı fark ettiği için içeri geçmek istemişti.
Alaz’sa Derin’in susarak kime baktığını fark ettiğinde Koray Arsen’e seslendi “Koray!” Koray Arsen şaşkınca ona seslenen Alaz’a baktığında, Alaz “Gelsene!” demesiyle kararsız kalarak ikizine göz ucuyla bakmış, ona gülümseyerek baktığını fark edince de çekingen adımlarla yanlarına gelmişti. Kâğıt, kalem olmadığı ve işaret dilini onların bilmediğini düşündüğü için sessizce Alaz’ın konuşmasını bekledi.
Alaz gülümseyerek “işaret dili biliyorum Koray” demesiyle Koray Arsen şaşkın bakışlarına Alaz’a yöneltmişti. İşaret diliyle “Nasıl?”
Alaz yüzünde buruk bir gülümsemeyle, omuz silkti “Boş ver, bir zamanlar hobimdi.”
Koray Arsen başını sallayarak anladığını belli etti. Alaz “Dışarı çıkacağız gelmek ister misin?” demesiyle ikizine dönmüştü Derin güzel gülümsemesiyle “Hadi Arsen baka pamuk şekerde alırız. Hem sen hiç renkli pamuk şekerleri çikolatayla yedin mi?” gözleri ışıldayarak “Çok güzel bir lezzet”
Alaz yününü buruşturarak “Bu nasıl bir mide. Sana bir şırdan yedireyim de miden bayram etsin”
Bu sefer yüzünü buruşturan Derin olmuştu “Iy bağırsak değil mi o.” Kusar gibi yaparak “Ağzıma sürmem o şeyi!”
Alaz kaşlarını çatarak “O şey değil adı var onun şırdan”
Derin kaşlarını çatarak “Bağırsak bir kere o!” İkizine döndü “Değil mi Arsen?” Soru soruyor gibi değil de, sıkıysa değil de gibi çıkmıştı sesi.
Koray Arsen sertçe yutkunarak, ikizinin istediği onayı başını sallayarak verdi. Gerçi o da pek şırdan sevmezdi. Küçükken olan olaydan dolayı bir daha ağzına sürmemişti.
Ali ikizleri sıkıca giydirerek ellerinde tuttu. Telaşlı bir ifadeyle “Hadi çocuklar anneniz yakalanmadan gidelim” yüzünü buruşturdu “Hele o babanıza ve amcanızla dayınıza” gözü korkula büyüdü “Henüz başımı yarmak için gencim” ikizler gülerek amcalarının yönlendirmesiyle yürürken kıkırdadılar. Asel heyecanla zıplayarak “Yoysa babaym seyi sayandıyıy” Yoksa babam seni sallandırır.
İkizi de ona katılarak “Eveyt aymca” evet amca. Gülerek “ kaypuz giybi bayı yayılıy” Karpuz gibi başı yarılır.
Ali onları hızlı yürütürken aşk olsun dermiş gibi bakış attı “Siz amcanızla dalga geçin bakalım hele yakalanalım ben o zaman sorarım size” diyerek sahte bir tehdit savurdu ikizlere. Amcalarını takmayan ikizler Mardin’in soğuk havasında amcalarıyla dalga geçmeye devam ettiler.
Sonunda arabaya geldiklerinde ikizleri bebek koltuklarına oturtmaya başladı. Koray Arsen sorun çıkartmasa da Asel “Bayane beyde öye otuycam!” Bana ne bende öne oturacağım!
Babası onu hep öne oturturdu. Direksiyonu tutar yola bakardı keyifle. Tabi annesi ve ananesi korudan babasına kıssalarda babası ‘Ben kızıma şimdiden öğretiyorum araba kullanmayı. Elin herifi gelip sonradan kızımın gönlünü kazanmaya çalışmasın’ babası gelecekteki adamın kızına yaklaşacağı tüm yollarını kapatmak için çaba sarf ediyordu. Bu yüzden yemek, tatlı yapımını, araba kullanmayı hata ve hata temizlik bile öğretiyordu. Normalde ‘kızım bir prenses temizlik mi yapacak.’ dese de elin herifi gelip kızını bir ‘temizlik bilmiyor musun?’ diyemesin diye onura öğretiyordu. Allah gelecekteki müstakbel damadına sabırlar versin. Zira genç kızın etrafında katı bir duvarlar vardı ve bu duvarlar gelecek olan her tehlikeyi yakıp yıkmak için ant içmiş gibiydi. Eh gelecekteki müstakbel damat da tehlike olarak görüleceği kesindi.
Ali sinirle bir nefes alırken, korkuyla gözleri büyüdü. “Güzel Asel’im, canım Asel’im, yapma yeğenim. Seni öne oturtursam annen arabasıyla ezer beni”
Asel omuz silktiğinde bıkın bir nefes vererek, bebek koltuğunu söktüğü gibi ön tarafa taktı. Asel’i hızla öne oturtarak, dikkatlice kemerini bağladı. Asel amcasının kemerini fazla sıkmasıyla “Ayi çoyk sıyı” Ali çok sıkı.
Ali hızla kemeri az bir şey gevşetirken ona amca yerine Ali diyen yeğenine ters ters bakarak “Ali değil amca kızım amca!”
Asel gülerek “Ayi!”Ali!
Ali kaşlarını çatarak “Amca!”
Asel ellerini çırparak “Ayi!” Ali!
Ali bıkınca bir nefes vererek “Tamam Ali olsun seni mi kıracağım. Seni kıracağıma kafamı kırarım”
Asel ayaklarını sallayarak ellerini çırptı, kocaman kahkahalarla “AYİ! Kayfa kıyık.” ALİ! Kafa kırık. Diye bağırdı.
Ali yeğenine gülümserken aklına gelenlerle “Ya da kafam kırılmasın.” Eli kafasına gitti “Daha çok gencim”
Ali kendisine gülen ikizlere bakarak, kapıyı kapattı, şoför koltuğuna geçerek oturdu. Kemerini takarak ikizlere dikiş aynasından bir bakıl atarak “Hazır mıyız bebekler!”
Koray Arsen ellerini ağzına kapatarak gülerken “Hazırız!” Asel gülerek başını salladığında, Ali aracı çalıştırarak Mardin’deki bir şırdancıya sürdü.
Sonunda istedikleri mekana geldiklerinde, ikizleri dikkatlice indirdi. Restorandan girdiklerinde garsonun yardımıyla cam kenarı bir masaya geçtiler.
Ali elindeki menüyü garsona verirken “Sen bize şırdan getir aslanım.” Garson onaylayarak giderken Ali onu durdurarak “Ha unutmadan restoran sahibin haberi var ama karabiber olmayacak içinde. Ayrıca şu küçük veletlere ayran, amcalarına da şalgam getir.” Dediğinde genç garson başını sallayarak onayladı.
Ali her fırsatta amca kelimesini kullanıyordu ki yeğeni Asel amca desin ama o hiç takmayarak ‘Ayi’ demeye devam ediyordu. Gerçi abisine seslendiği gibi ‘Ayyan’ demiyordu en azından.
Asel bir anda gülümseyen yüzü solduğunda ikizi de gözlerini doldurdu. Ali endişeyle ikizlere bakarken, endişeyle “Ne oldu yoksa velet dedim diye mi üzüldünüz” Demesiyle Asel başını olumsuz anlamda sallayarak “Hayıy Eye” Hayır, Ege.
Ali küçük kızın ne demek istediğini anlayınca alayla gülümsedi “Kusura bakmayın küçük hanım damat adayımız şu anda İstanbul’da siz ise Mardin’de”
Koray Arsen merakla gözlerini kırpıştırırken “Çoyk mu uyak oluyoy?” Çok mu uzak oluyor?
Ali bilmiş bir edayla “1.471,7 kilometre” demesiyle ikizlerin ona anlamazsa bakmasıyla daha da açıklayıcı olarak “15 saat 14 dakika” demesiyle hala anlamaz bir ifadeyle bakan ikizlerle bıkkın bir nefes vererek “Çoook uzak yani.”
Koray Arsen anlamış gibi başını salladı. Asel ise hala dolu gözlerle bakarken Ali “Kız tamam ağlama İstanbul’a dönelim buluşturacağım sizi küçük aşıklar” diyerek göz kırpmasıyla Asel gülümserken Koray Arsen sinirle amcasının bacağına tekme attı. Ali acıyla bacağını tutarken “Ah! Sana ne oluyor oğlum?” demesiyle Koray Arsen omuz silkti. Demir Ege’yi hiç sevmiyordu. Resmen ikizini ondan çalıyordu.
Sonunda gelen yemekler ve içeceklerle Ali ikizlerin önüne düzgünce ayrana pişer batırarak şırdanı önlerine bıraktı. Ali iştahla şırdanı yerken Asel tam bir ısırık almıştı ki yan masadaki bir kadın “Ay bu bağırsak resmen! Nasıl yiyorsunuz siz o iğrenç şeyi.” Yüzünü buruşturarak sevgilisine sokuldu “Ay hayatım gidelim bu iğrenç yerden. Resmen hayvanların bağırsağını millete yediriyorlar.”
Asel ve ikizler ağızlarındaki tek lokmayı yutamamış o şekilde dururken, bir anda içeri Alpay ağa girerek Ali’nin ensesine patları “Lan sen çocuklara bağırsak mı yediriyorsun?” demesiyle Ali ensesine yediği tokat ve sözlerle dumura uğrayarak şaşkın bir şekilde Alpay ağaya bakıyordu. “Alpay baba?”
Asel ağzındaki bir lokmayla ağlamaya başladığında, Koray Arsen ise ikizinin ağladığını görerek ağlamaya başlamıştı. Bundan sonrası ise tam bir kargaşa. Alpay ağa tam bir hafta Ali’ye sadece şırdan yedirmiş, başka hiçbir şey yemesine izin vermemişti. Eh bunun sonucunda Ali bir daha şırdanın lafını bile yapmamıştı. Asel ve Koray Arsen ise dedeleri sayesinde hamburger keyfi yapmışlardı.
Derin bilmişlikle gülümseyerek kollarını bağladı, Alaz’a dönerek alaylı bir ifadeyle “Bak gördün mü?”
Alaz göz devirerek “Neden benim ikizim yok ki? En azından benim arkamda olurdu.” Derin bir nefes alarak “Hadi gelin sizi mükemmel bir yere götüreceğim”
İkizler anlamazsa Alaz’a bakarken, Alaz büyük bir gülümseme sunmakla yetindi.
***
Derin korkuyla bir çığlık daha attığında, Koray Arsen’de ondan farklı değildi.
Alaz ikizlerin hemen arkasından “Siz de ne korkak çıktınız” dese de aniden karşısına bir şey çıkmasıyla “An-“ Üstüne yeşil ve yapış yapış bir sıvı döküldüğünde “hay sikeyim.”
Sonunda korku evinden çıkan gençlerden Koray Arsen ve Derin gülerken, Alaz somurtarak üstündeki tuhaf yapışkan sıvıdan kurtulmaya çalışıyordu. Gerçi ne kadar uğraşırsa o kadar kötü duruma geliyordu. “Hay sizi buraya getiren adamın ben ta yedi ceddini si-“ ikizlerin sessiz gülüşünü fark ettiğinde “Ne gülüyorsunuz be!” Üstünü göstererek “Şu halime bakın! Daha yeni banyo yapmıştım.” Üstünü kokladığında “Parfüm kokum gitmiş yerine iğrenç bir şey kokuyor” diyerek yüzünü buruşturdu. O parfüm milyar dolar değerindeydi.
Derin daha fazla dayanamayarak kahkahalarla gülerken Koray Arsen’de artık gülüşünü saklamıyordu. Alaz sonunda dayanamayarak güldüğünde eğlenceli vakit geçirmeye devam etmişti genç çocuklar.
Diğer taraftan aşiret toplantısı için hazırlanıyordu Akçıl ailesi ve Demirhan ailesi. Azat abisinin odasının önüne gelerek, kapıyı tıklattı. “Gel!” Sesinden sonra yavaşça içeri girdiğinde “Abi?”
Polat camdan dışarı bakmayı keserek kardeşine döndü, kaşlarını çatarak “Gel Azat’ım bir sorun mu var?”
Azat derin bir nefes alarak içeriye girdiğinde arkasından kapıyı kapatmayı ihmal etmedi. “Seninle şu toplantı hakkında konuşacaktım” demesiyle Polat düşünceli bir şekilde “Bende konuşacaktım sizinle bu konu hakkında” demişti.
Saatler saatleri kovalarken Alaz ikizleri oyalıyor diğerleri ise aşiret ağaları ile hükmün ne olacağını tartışıyordu.
Ağalardan bir “Berdel olacaktır o halde.” Demesiyle diğer bir ağa “O nasıl olacak Necmettin? Bilmez misin kız evlat yoktur bu ailenin”
Necmettin bey bunu düşünememişti “Doğru dersin Hüseyin. O halde başka bir çare bulmalıyız.” demesiyle babalarının yanında duran Semih Akçıl “Aslında-“ demesiyle bakışlar ona dönerken bir anda konağın kapısı açılarak “Bonjur gençler” diyerek ellerini havaya kaldırdı kadın. Şaşkın bakışlar kadına dönerken o ise gülümseyerek ellerin indirdi, kolunda olan çantası düzelterek “Özlediniz mi beni canım familyam?” Demişti ki bahçenin dolu olmasıyla güneş gözlüğünü hafif bir şekilde sol eliyle indirerek, heyecanla “Ay kim kız kaçırdı?”
Herkes ona şaşkınca bakarken Taner kız kardeşinin bu haliyle dişlerini sıktı, Tuncay ise “Abla!” Diye uyarmasıyla. Ağalardan bir “Eh madem bir kız var o halde şimdi berdel olabilir” demişti ki, valizlerle zorlukla içeriye girmeye çalışan bir adam “Hayatım biraz sendemi yardımcı olsan bana” herkes daha da şok olurken. Genç adam bıkın bir nefes vererek, göz devirdi. “Ulan kadın hiç düşünme kocanı zaten” bahçede bir ses yükseldi “Kocan mı?!” Işıl hanım bir anda bayılırken Melek onu tutmaya çalışıyordu genç kadın ise “Ay ben size evlendiğimi söylemeyi unutmuştum değil mi?” demiş coşkuyla yüzük parmağındaki büyük tektaş ve alyansı göstererek “Evlendim!” diye bağırdı.
Alpay ağa kalbini tutarak oturduğu yere sinerken, Yalın bir dedesine bir anneannesine bakmaya çalışıyordu. İşte bu andan sonrası curcunaydı.
Alpay ağa bir ileri bir geri giderken kızına söyleniyordu “Evlendin ne demek Mevra? Kızım biz seni gezip eğleniyor diye bilirken bir anda evlenmek nerden çıktı!” Mevra babasına yavru kedi bakışları atarak “Ay baba âşık oldum şu dağ ayısına ben ne yapayım.” Demesiyle kapıya yaslanmış baba kıza bakan adama döndüler. Alpay ağa adama “Hele sen hiç mi demedin ailesinden gizini iş çevirmeyelim söyleyelim diye” genç adam rahat bir tavırla “Kayınbabacığım benim hiçbir suçum ve günahım yok olmakla birlikte sizin asi kızınız benimde kandırmış bulunmakta” Tuncay içeriye dalarak “Nasıl lan, ablam senin haberin olmadan seninle evlenecek değil ya?” genç adam başını sağa sola sallayarak “Tamda öyle yaptı.” Demişti.
Herkes adama şaşkınca bakarken adam elini Alpay ağa’ya uzatarak “Bu arada ben Mevra Belov’un kocası Alexander, Alexander Belov” Alpay ağa adamın elini sıkarak, sert bakışlarıyla, sesiyle “Mevra Akçılın babası Alpay, Alpay Akçıl.”
Alexander gülümseyerek başını hafif bir biçimde salladı “İsterseniz bu konuyu şu sizin toplantınız bittiğinde konuşalım.” Dudaklarını ağzının içine yuvarlarken “Bahçedeki adamlar beklemesin” demesiyle onayladılar.
Toplantıya kaldığı yerden devam eden ağalardan biri “Kız evli çıktı şimdi ne olacak ağalar?”
Başka bir ağa “Başka yolu yoktur ya ölüm ya berdel” demesiyle Doğanay’lar aşiretinin eski ağası “O kaltak kaçmanın bedelini ödeyecek!” Yanında duran abisi “Gerekirse ölecek namusumuzu iki paralık etti.”
Doğanay’ların asıl ağası “Bav, amca! Bir durun hele. Bu aşiretin ağası bensem bırakında ağalığımı yapayım” demesiyle amcası omzuna vurarak “Oğlum haklısın. Bundan sonrasını sen halledersin.” Babası da diğer taraftan “Doğru dersin abi oğlum namusumuzu iki paralık etmez, temizler” demesiyle ortalık buz kesti. Oysa aşiretin yeni ağası genç adam ne diyeceğini bilemiyordu. Kız kardeşinin ölümüne razı gelip namusunu mu temizleyecekti? Yoksa ailesini yüz üstümü bırakacaktı.
Konuşmalar devam ederken Semih bir anda “Eniştemin bir kızı var!” Demesiyle ortalık buz kesti. Ağalar hep bir ağızdan
“Sen ne dersin evlat?”
“Nasıl olur böyle bir şey?”
”Kızı var diyor”
“Kimin kızıymış?”
”Madem bir kız vardır o halde berdel olusun!” Demsiyle ortalık karışmıştı.
Alpay ağa bastonunu yere sertçe çarparak “Bende size verecek bir kız yoktur!” Oğlunun kararlı gözlerinin içine bakarak “Gerekirse oğlumun canını veririm ama kız evlatlarımı asla!”
Tuncay sert sesiyle “Babamı duydunuz ağalar. Bizden size kız yoktur. Kafama sıksanız da yeğenimin tek gözyaşına yeminim olsun ki istemediği bir adama gelin etmem, edilmesine de müsaade vermem! Bu benim canım alınacaksa da, boynun kıldan incedir!”
Hanımlar dışarıdan duydukları seslerle telaşa kapılmıştı. Melek elleri titrerken, gözyaşlarıyla “Ana berdel diyorlar. Ya kızımı alırlarsa bende?”
Işıl hanım genç kadının bileklerini kolonyayla ovmayı bırakarak kızına döndü. Sert bakışlarıyla “Ah benim salak kızım. Sen bu salaklıkla nasıl savcı oldun bilemem ki? Sen inanır mısın ki abinler, baban hele de Azat Asel’imizi kurban etsinler?” yüzünü buruşturarak “Bu Doğanay aşiretine” Doğanay aşiretinin eski hanım ağası “Sen ne dersin hanımağa ne varmış bizim aşiretimizde”
Sevim kaynanasının yanına gelerek “Bizde onu deriz ya bir şeyleri yoktur işte. Ne ar, ne utanma.”
Doğanay aşiretinin bir gelini ayağa hiddetle kalkarak “Senin ağzını yırtarım kızım. Siz kendi aşiretinize bakın hele gayrı meşru çocuğunuz çıkıyor ortaya.” Demesiyle kadınlar arasında kavga başlamıştı bile.
Diğer taraftan Derin’in ısrarı üzerine konağa dönen üç genç çocuk duydukları berdelle şok olmuşlardı. Derin dolu gözlerle ağalara bakarken babasıyla gözleri kesişti. Azat Bey kızının gözlerinin doluluğunu gördüğün yumruklarını sıktı. Azat Bey’in nereye baktığına bakan Tuncay yeğeninin gözlerinin doluluğunu gördüğü an, ayağa kalkarak yeğenin karşısına geçti. Çenesinden tutarak kendi gözlerine bakmasını sağladı. Katı sesiyle “Tek bir gözyaşın düşerse, yeminim olsun yakarım bu konaktaki ağalarla birlikte burayı!”
Derin zorlukla gözyaşlarını tutarken Semih “Ah anda kız budur” demesiyle tüm dikkat genç kıza yöneldi.
Doğanay aşiretinin eski ağası “Oğlu hadi” demesiyle amcası “De haydi evlat daha ne beklersin. Ha dedeme vermem ben alırım kızı dersen sen bilirsin” dedi gülerek
Doğanay aşiretinin ağası zorlukla yutkunarak baktı genç kıza. Çaprazında oturan her şeyden habersiz çerez tabağından çerez yiyen dedesine baktı göz ucuyla. Nasıl derdi bu genç kıza, kız kardeşimin yaptıklarını sen çek dedeme gelin ol diye? Nasıl vicdanı el verirdi buna… Tam ağzını açarak bir şey diyecekken konakta bir silah sesi duyuldu. Yüksek sesten korkan Derin Alaz’a sığınırken Alaz genç kızı sıkıca tutu.
Doğanay aşiretinin eski ağası ayağa kalkarak elindeki silahı salladı. “Polat ağa nedir bu destursuzluk?”
Polat ağa silahı indirirken, yeğenine göz ucuyla baktığında korktuğunu anlamıştı. Bir küfür savurdu kendine sessizce. Başını dikleştirerek “Bilemem hele ne edeceksin Kasım ağa!” Alpay ağanın gözlerinin içine bakarak “ Kendi evime destursuz girmemin sorun olacağını sanmamıştım.” Alpay ağa “Gel evlat kendi evine destur etmene gerek yoktur” demesiyle Çınar homurdandı “Bana öyle demiyorsun ama amca!” Yanında bulunan Ali gülerken, Altan Çınarın karnına vurdu sessiz olması için.
Kasım ağanın abisi “Gel Polat ağa nasıl olsa karar değişmeyecek, yeğeninle babam evlenecekler” demesiyle Derin gözlerini yaşlı adama çıkarttı. Yaşlı adam kendisine seslendiğini anlayarak “Bana gelin mi aldınız?” Heyecanla “Hani nerdedir gelinim!” Ellerini çırptı “Benimde karım olacak. O Hasan bana hava atamayacak artık.” demsiyle ortamda garip bir hava oluştu.
Yaşlı adam uzun zamandır hastaydı. Bunun sonucunda davranışları bir çocuk gibiydi. Kedisinin yaşını henüz küçük bilen yaşlı adam, ne kadar tedavi edilmeye çalışılsa da karşı çıkmış ‘Ben deli değilim’ diyerek doktorlardan kaçmıştı.
Derin yaşlı adamın dedikleriyle gözyaşlarını zorlukla tutarken, bir hıçkırık koptu dudakları arasından. Bunu duyan Alaz genç kıza sıkıca sarılsa da, Tuncay yeğenine baktı. ‘Hele bir göz yaşı düşsün…’ diye düşündü ‘Yakmazsam burayı adam değil!’
Polat ağa korkutucu gülümsemesiyle “Emin misin Kazım ağa, Naim ağa?” Başını sağa eğerek eğlenen bir ifadeyle “Hım emin misiniz?”
Naim ağa yerinde rahatsızlanan kıpırdanırken kardeşine baktı. Kazım ağa genç adama dönerek “De hayde söyle şu kararı!”
Genç adam meraklı ifadesiyle Polat ağaya bakarken Polat korumalardan birine işaret vererek emaneti getirmelerini istedi.
Kadın konumlardan kollarını kurtarmaya çalışarak “Bırakın beni! Şikâyet edeceğim sizi! Suç bu yaptığınız!” Diye bağırmalarını umursamayan korumalar kadını sert bir şekilde yere attılar. Diğer korumalar ise adamı çuval niyetine kadının yanına atıklarında “Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz oğlum? Bir durun.” Demesini takmadılar bile.
Başka bir koruma Polat ağaya yaklaşarak “Buyur ağam emanetlerin” diyerek dosyayı ve yerdeki kadınla adamı işaret etti. Polat sinirle korumalara dönerek “Ulan ben size kadını patates çuvalı gibi atın mı dedim? Nerde görüldü bizde kadına şiddet” demesiyle koruma başını eğerek “Afet ağam bir daha olmaz” demişti. Polat başını sallayarak “Bir daha olursa affetmem ona göre”
Koruma başını sallayarak geri çekilmesiyle. Kazım ağaya döndü Polat. Kazım ağa ise bir zamanlar ilişki yaşadığı kadına baktı. İçinden ‘İnşallah karım bu anı görmüyordur’ diye düşünürken, Polat “Tanıdın herhalde kadını. Ya da nasıl tanımazsın ki bir zamanlar karının üstüne kuma olarak getirmeyi düşündüğün her gece işe diyerek” yerdeki ağlayan kadını işaret ederek “Kadının koynuna gitmişsin nasıl tanımazsın”
Ağalardan sesler yükselirken Naim ağa sinirle bağırarak susturdu uğultuyu. Polat ağaya dönerek “Sen ne dersin Polat ağa. Hem iftira atarsın, hem de bizi rezil edersin” Ali lafa atlayarak “Rezil olmuşsunuz zaten olacağınız kadar. Daha ne kadar olabilirsiniz?”
Altan kardeşini susması için işaret verirken Naim ağa Ali’yi umursamayarak “Ayrıca konumuzla ne ilgisi vardır? Berdel olacak dedik. Hepimizin işi gücü vardır ne bizi tutarsın burada?” Demesiyle genç ağa amcasını susturarak “Amca hele susmasında bir dinlesek ne oluyor.”
Naim ağa yeğenine sinirle bakarken “Savaş!”
Savaş başını dikleştirerek, sert sesiyle, kendisi gibi kahve olan gözlerle birleştirdi gözlerini “Durasın dedim amca. Doğanay aşiretinin ağası bensem hükmünü de ben veririm!”
Daha bir ay bile olmamıştı Savaşın ağa olması. Henüz 23 yaşında olan bu genç ağa Doğanay’ların lekesini sonsuza kadar silmeye ant içmiş gibiydi. Bu genç ağa yiğitliği, mertliğiyle bilinir. Ailesinin aksine saygı, sevgi, hoşgörüyle karşılanırdı.
Sert bakışlarını Polat’a yöneltirken “Sen ne demek istersin ağam açık konuşasın!” Demesiyle Polat dosyayı bir anda genç ağanın ayaklarının önüne attı. “Bak bakalım ne dermişim?” Demesiyle genç ağa eğilerek dosyayı aldı, içindekileri okudukça yüzü şaşkınlık ve kızgınlıkla gidip geliyordu. Polat “Son sayfaya bakmayı unutma” demesiyle son sayfadakiler daha da şaşkına çevirmişti onu. “Se- sen ne dersin ağa. Doğru mudur bunlar?” elleri titriyor zorlukla konuşuyordu.
Kazım bey “Oğlum bir dinle”
Savaş babasına boş gözlerle bakarken Ali dosyayı bir anda alarak içine baktığında “Abo! Ulan haysiyetsiz neyi dinlesin? Karını bu kadınla aldattığın yetmiyor birde çocuk mu yaptın?” Sayfaları çevirdikçe daha da şok oluyordu “Oha lan!” Demesiyle Altan merakla baktı kardeşinin elindeki dosyaya “Kadında adamı aldatmış ya!” Yerdeki adamı göstererek şaşkınca “Çocuk ondanmış ya!” Kadın saçlarını düzelterek, yüzünü buruşturdu “Yok kız benden değil hamile kadım doğrudur ama çocuğum doğmadan karnımda öldü. Eh bende bulmuşum yağlı kapıyı niye bırakayım. Çocukta bu salak Kazımdan değildi gerçi.” Yanındaki adamı göstererek “Aha bu adam da salak hiç bir günahı da yok. Anlayacağınız adam keriz çıktı.” Adam ise yerden çok önceden kalkmıştı. Bu kadınla nasıl birlikte olduğunu düşünüyordu. Sonra bunu neden yaptı gelince gülümsedi. Bu küçük bir gülümsemeydi ve nerdeyse fark edilmeyecek kadardı. Ancak Savaş bunu fark etmişti.
Adam beyaz gömleğinin kollarını katlarken alaylı bir ifadeyle baktı yerdeki “Kim kimi kullandı sence?” Kadın şaşkınca adama bakarken adam gömleğinin kollarını katlamayı bırakarak ellerini cebine yerleştirdi, göğsünü dikleştirecek ”Ben bu kadınla bir kez bile birlikte olmadım. Çocuk benden değil.” Herkes şaşkınca adama bakarken, adam gözlerini genç ağayala birleştirdi. “Eğer bir çocuğum olduğunu bilseydim onun için her şeyi yapardım.” Diğer ağalara tek tek bakarken. “ Hele de bu bir kız çocuğu ve törelerin yaşadığı bir şehirdeyse, arkasında değil yanında dağ gibi dururdum” kimse burada olanı anlamamakla birlikte ne diyeceklerini bile bilmiyorlardı. Berdel olup olmayacağı ise meçhuldü. Çünkü genç kadının babası belli değildi.
Kazım sinirle kadına atılırken abisi kolunu tutu “Siz ne diyorsunuz lan! Hem beni aldattın hem de çocuk mu yaptın?” Kadın korksa da başını dikleştirerek “ Sen ne konuşuyorsun be? Sanki kendisi karısını aldatmadı?” Gözleri bir anda parladı “Gerçi karında seni abinle bir güzel aldattı. Ama yazık olan karısına oldu diyeceğimde o da pek masun değil. Aman neyse zaten iki karısı yok mu bu adamın. İkinci karısı bok çıksa ne yazar. ” Kazım’ın elleri titremeye başlarken kadınlar kavgalarına ara vermiş adamların tartışmalarına kulak misafiri olmuştu.
Kazım gür bir sesle “Bermal! Ne der bu kadın lan!”
Kadın korkarak kocasına bakarken ne diyeceğini bilemiyordu.
Aynı şekilde abisi “Lîlan, ne der bu kadın!” Kadın pişkin pişkin konuşmaya devam etti “Ay ne abartınız sizde? Hayır, görende abisi kardeşinin karısına, kardeşi de abisinin karısına şey etti sanacak” diyerek büyük bir kahkaha attı.
O anda ortalık tamamen karıştı. Silahlar çekildi kanlar döküldü. Kazım ve abisi Niam’i 35 yıl hapis yatma ihtimalleri vardı. Sebebi ise birçok şey. Uyuşturucu, silah kaçakçılığı, kadın pazarlama gibi… 35 yıl başlangıç diyebiliriz. Kadınlar ise “Bermal ve Lîlan kocalarından boşanacaklar mı bilinmez lakin yardım ve yataklıktan yargılanacaklar, aynı zamanda kumalarını öldürme teşebbüsünden bulundukları için ayrı bir yargılanma yaşayacaklardı.
Sonuca gelecek olursak berdel kararı veri-…
***
Ali koltuklardan bitine genişçe kurulurken “Ulan ne gündü be!”
Altan kardeşinin yayılmış haline sinirle bakarak “Düzgün otur lan, babam var karşında!”
Ali hemen düzgün otururken karşının belinden tutuğu gibi yanına çekti.
Çınar Ali’yi işaret ederek “Harbi ne gündü şu mala katılmak istemesinde.” Ali ona göz devirirken Kenan “Düğün ne zaman olacak dedem?” Demsiyle herkes ona döndü. Alpay ağa yeni kesilmiş sakalları olmayan çenesini sıvazlarken, sıkıntıyla iç çekti “En yakın tarihte evlat.”
Sevim heyecanla “Ay düğünümüz var!”
Herkeste buruk bir gülümseme oluştu. Alpay ağa evlatlarına kırgınlıkla bakarak “Torunumu benden saklamanızı unutmadım.” Derin bir nefes aldı ayağa kalkarak “Bu konuyu sonra konuşacağız.” Tuncay’a göz ucuyla bakarak, “Tez vakitte damat tarafı olarak işlemlere başlatın.” Karısına baktığında Işıl Hanım gülümseyerek başını salladı “Biz kız tarafıyız” diyip salondan ayrıldı.
Diğerleri ise başları önde yaptıklarının ne denli yanlış olduğunu fark ediyorlardı. Baştan söylemeliydiler ama artık çok geçti. Baştan beri burada neden oturduğunu bilmeyen adam “Adamdan torununu mu sakladınız?” Diye sormasıyla ona döndüler. Ali “Amca senin adın neydi?” Demesiyle adam hafif bir gülümsemeyle “Cengaver evlat.” Ali şaşkınca “Ada bak be asalet akıyor yeminle”
Cengaver bey gülümsemekle yetinirken Ali’nin karısı Ali’yi kolundan cimciklemesi yetmez gibi Altan kafasına geçirdi. “Ah! Ne yapıyorsunuz be?”
Agah sinirle salona girdiğinde ailesine göz gezdirdi “Ulan bana ne demek haber vermemek? Lan berdel kararı çıksa ne olacaktı!” Azat bey oğlunun sinirini iyi bildiği için baskın bir sesle “Agah her şey zaten çok tuhaf birde sen çıkma oğlum. Haber versek bilmez miyim seni ben. Kız kardeşini kaçırır burayı küle çevirirdin!”
Doğru tamda Agah’ın yapacağı bir işti bu. Ama yinede ona haber vermemeleri canını sıkmıştı. “Güneş nerde?” Işıl hanım sakince “Odasında Alaz’la birlikte” Agah’ın boynundaki damar sanki daha da atabilir gibi belli etti kendini “Lan bir de o it mi var yanında!” diyerek sinirle salondan ayrıldı.
Tuncay ablasına bakarak “Mevra abla Alexander abiyle nasıl evlendiğini anlatsan sen bir?” Demesiyle Mevra kocasının kolundan tutarak kaldırdı “Bel ki sonra kardeşim. Şimdi kocamla vakit geçireceğim” Taner kız kardeşine sahte bir sinirle bakarken “Abin var burada Mevra!”
Mevra yanlış yaptığını anlayarak “Pardon abi.” Diye mırıldandı.
Taner dizlerine vurarak ayaklandı “Haydin, geç oldu. Herkes dinlensin, bu konuları daha sonra konuşacağız. Zaten kafam şişti” diye söylenerek ayrıldı salondan. Tuncay gülümseyerek ayağa kalktığında Işıl Hanım oğlunun bu halini anlayarak “Boşuna heveslenme Tuncay gerekirse sabaha kadar nöbet tutarım kıza biraz bile yaklaşmana izin vermem. Evlenmeden eli eline, gözü gözüne değerse topuğundan vururum seni” diye tehdit ederek salondan ayrıldı. Diğerleri Tuncay’ın çaresiz haline gülerken Azat yılların acısını çıkartır gibi “Eh yediğin hurmalar gün gelir bir tarafını tırmalar kayınçom” diyerek yüzünü buruşturdu. Kayınço lafını pek sevmiyordu. Ama Tuncay’da sevmiyordu. Bu söylemesi için yeterli bir sebepti.
Herkes yataklarına giderken, Tuncay oturduğu koltuğa umutsuzca çöktü. “Ulan keşke eniştemle kız kardeşimin arasına yatmasaydım. Çocuk olmasını da engelleyemedikleri zaten.” Kaşlarını çatarak duvarla konuşmaya devam etti “Adam futbol takımı kurtardıkta, voleybol takımında kaldı.” Diye umutsuzca söylendi.
***
Agah kız kardeşinin odasından gelen tatlı gülme sesleriyle gülümsedi. Sonra Alaz’ın karga gibi gülme sesi gelince yüzünü buruşturarak odanın içine daldı. Evet, bildiğiniz daldı. Üç genç korkarak oturdukları yerden sıçrarken, Agah sinirle “Ne yapıyorsunuz siz?” Bu daha çok hele kardeşime yaklaş seni keserim Alaz gibiydi. Almaz oturduğu sandalyede bir tur dönerek Agah’a baktı “Ne yapalım abi Lozan antlaşmasını konuşuyorduk?”
Agah sinirle ona bakmaya devam ederken “Hatırlat ben sana diğer antlaşmaları anlatırken Lozan’ı da anlatayım”
Alaz serçe yutkundu. Yerinden kalkarak “Neyse ikizler benim artık gitme vaktim geldi yoksa bu abiniz beni parşömen kâğıtlarına saracak”
Agah cıkladı. Kapıya kolunu yaslarken “Yok eskiden mektup kağıtlarını götürenler vardı bilirsin.” Alaz başını salladığında “Ha işte seni getir götürünü yapardın. Yani seni postacı yapardım ki kesin ölürdün. Sonuçta düşman krallığından çıkamazdın” diyerek göz kırptı.
Derin bunlar ne diyor bakışları atarken ikizine döndü. Koray Arsen’de abisine ve Alaz’a anlamaz bir şekilde bakarken Alaz hızla odanın çıkışına yönelecekti ki Agah kapıya yaslanmıştı. Boğazını temizleyerek “Abi, Agah abi izin verirsen beni evden beklerler” halbuki evde onu bekleyen yoktu. Agah’dan çekinsene korkmuyordu da. Sadece onları yalnız bırakmak istemişti.
Agah kapıdan çekilerek içeri girdiğinde Alaz tam çıkacakken sol kolunu sıkıca tutu “Bir yanlışında böcek niyetine seni ezerim!” diye kulağına doğru fısıldadı. Sahte bir güler yüzle diğer eliyle omzuna iki kez vurarak “Haydi selametle” Alaz başımı sallayarak onayladı bir şey demeden çıktı. Oysa Derin’e zarar vermeyeceğini söyleyebilirdi. Lakin gerek görmedi. Eğer zarar vereceğini düşünseydi bu aile başta Agah Demirhan ve sonra Akçıl, Demirhan ailesi genç kıza yaklaştırmazdı onu.
Agah ikizlere dönerek “Sen küçük hanım” diyerek kız kardeşini işaret etti. “Bana anlatmamanın cezasını çekeceksin” diyerek bir anda ayak bileğinden tutuğu gibi onu yatağa sırt üstü düşürdü, gıdıklamaya başladı. Derin gülerek ikizinden yardım istemeye çalışıyordu “A-Arsen ya-yardım et.” Koray Arsen çekindiği için ne yapacağını bilemeyerek bekliyor, abisi ve ikizini izliyordu. Abisini uzun yıllar sonra ilk kez huzurla gülümsediğini gördü. Kendisini bir anda fazlalık bilgini hissetmeye başlamıştı. Ona burada yer yoktu…
Tam kapıdan çıkacakken Derin gülerek “İkiz yardım et!” Diye bağırmasıyla bir anda ayaklarına beton dökülmüş gibi durdu. İkizi ona bu şekilde sadece ilk gün seslenmişti. Tanıştıkları zaman… ama şimdi onu çağırıyordu. Gitmeli miydi? Yoksa fazlalık olduğunu hissettiği güzel tabloya dâhil mi olmalıydı?
Agah bir anda erkek kardeşini kollarından tutuğu gibi yatağa attığında, artık tabloya dâhil olmuş oldu. Agah ikizlerin gülmeleriyle gülerken yorgun düşen ikizleri gıdıklamaya bırakmada ortalarına yatarak onları kendisine çekti. Güneş’i sağında, Ay’ı ise solundaydı.
Güneş ve Ay birlikteydi… Ve Agah onların tam ortasında huzur bulmuştu…
Bölüm sonu.
Bölüm hakkındaki düşünceleriniz?
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
372.96k Okunma |
19.86k Oy |
0 Takip |
82 Bölümlü Kitap |