--------✧*。。*♡~♡✧*。。*♡------------
Belirli ayda kurtlar kendisini kurt versiyonlarına bırakırlardı. Kurtlar için doğdukları ay vakti çok önemlidir. Doğdukları ay'ın kuvvetti onların kurtları ile ilişkilerini simgelerdi.
Hilal, Yeniay, Dolunay, şişkinay bu dört ay kurtları simgelerdi. Fakat içlerinden bir tanesi vardıki dördünden de farklıydı. Kanlı ay bu özeliği taşıyan her kurt Kanlı Ay sürüsünün bir parçasıdır.
Iraz her zamanki gibi dolunayda kendisini kurt haline bırakacaktı. Bahar aylarına yeni girmişleridi lakin hava çok yumuşak davranıyordu bu yıl onlara.
Tan vaktinden veri kurtu geceyi bekliyordu. Iraz kurtunu bir türlü anlamıyordu. Her zamankinden farklıydı bu dolunayda. Dolunay kurtuydu ama hiçbir zaman dolunay için kurdunun heyecanlandığını hatırlamıyordu.
Kurdu her ne kadar içinde kıpır kıpır olsa da Iraz'ı rahatsız etmişti. İçi içini yiyorda olduğu yerde kendini tüketiyordu. Kum saati ise her zaman olduğu gibi kimseyi dinlemeyip akmaya devam edip ömürleri yiyip bitiren tek dişli bir canavarı andırıyordu.
Kapısına dayanan arkadaşları ise onun beynini tamamen kızgın küller arasına atıp pişmesini bekliyorlarmış gibi geliyordu. Şansına bu gün hepsi rapor vermek için erken saati seçmişti. Olmayan şansına bir kez daha küfretti.
Pençelerini çıkartıp keçeden yapılmış siyah koltuğun başına geçirdiğini bile farkında olmayan Iraz hiçbir kelimeyi kullanıpta anlamlı sözcükler kuramıyordu.
Gergin olduğunu fark eden arkadaşları göz göze geldiler. Iraz farkında olmadan bir eliyle de kafasını ovuyordu.
Kurtlar ne yapacağını şaşırdı onu ilk defa sürü hakkında bir bilgiyi dinliyemediğini görüyorlardı. Bu gün dolunay olduğunu bilen arkadaşları şüpheye düştüler 'Acaba dolunayda bir farklılık mı?' var diye.
İlay ayaklandı. Onunla beraber Aksa da kalktı. Iraz'ın yanında birtek Felix kaldı.
Felix gözlem için Iraz'ın yanında kalırken bir kız ve bir oğlan çoktan şifacının yolunu tutmuştu. Iraz göz ucuyla Felix"e baktı. Tan vaktinden beri kan çanağıma dönen gözlerinde sual vardı.
Karşısına sandalyeye yayılmış oturan Felix'e "Bu gün dönüşecek kaç çocuk var." Felix gülümsedi.
"Yirmi beş."
Iraz kafasını aşağı yukarı salladı. Felix fırsattan istifade ederek "Seninde orada olup onlarla beraber ormanda dolaşman gerekiyor." Belki bir umut arkadaşını ikna etmeyi umarak sormuştu. Iraz kafasını olumsuzca salladı.
"Sürünün Alfası değilim. Benimle dolaşmak onlara sürü kurallarını değil Tek Kurt olmayı öğretir."
Felix kafasını salladı demek bu ayda İlya, Aksa ve kendisine kalmıştı yeni dönüşenleri eğitmek. Gittikçe daha da kötülenen Iraz'ı gören Felix,
"İlya ve Aksa şifacıyı çağırmaya gitti. Birazdan gelirler dostum."
Kafasını olumsuzca salladı. Şifacı onda olan sorunu bulamazdı. Biliyordu içinden bir yerlerden gelen bir sorunun olduğunu. Felix biraz daha şansını deniyerek.
"Geçen dolunay dönüşmediğin için bu haldesin."
Iraz, "Hayır" cevap netti. Geçen dolunay dönüşmüştü. Farklıydı içinde derinden filizleri büyüyordu. İçten içe zehirlenip yok oluyordu ama fiziken değil ruhen, her saniye ruhunu kemiriyor ama dışarıdan hiçbir darbenin olmaması onu afallatıyordu. Kurt içgüdülerini şarşırtıp onu kör bir insana çeviriyordu.
Daha fazla dayanamadı. Ellerini çoktan pençelere dönüştüğünü fark eden Iraz kendini dışarı atıp nefes almak istedi. Iraz evi terk ederken Felix'e "Şifacı derdimi anlayamaz."
Tahta kapıyı açıp üç dört basamaklık merdivenleri hızla indi. Kapıyı açarlen elinde kalacağını sanan Iraz kapatma gereksinimi duymadı. Biliyordu bu haliyle kendisini konturol edemeyeceğini. Kurt pençelerine dönüşen elleride bunu ispatlıyordu.
Ormana bakan evi sayesinde karşısında ağaçlar görürken kafasını önünden göğe çıkarttı. Güneş göğün ortasına gelmişti. Kaşlarını çattı. Rapor vermek için arkadaşları geç gelmişti, oysa ona erken gelmişti.
Geceyi bekliyemeden kurt haline dönüştü. Kendisi ne yapacağını bilmiyor olabilirdi ama belki bir umut kurdu ne yapacağını biliyor diye kendisini ormana atma kararı almıştı.
Kemikleri kırlıp birbirlerine kaynaştılar. Şimdi ormana doğru koşan iki buçuk metrelik Kurt vardı. Adımları yeri sarsarken defalarca kez girdiği ormana bu sefer çıldırmak üzere girdi.
Kurdu da ne yapacağını bilmiyordu. Ormanın karanlık semasında kayboldu Iraz. Neydi içindeki bu duygu. Öylesine bir duygu muydu yoksa?
Hayır, hiçbir zaman öylesine olmaz.
Ormanın içerisinden bir koku yükseldi ağaç dallarıyla donatılmış gök yüzüne. Kurdun burnuna koku kan kadar cazip geldi. Gökte güneş hakimken kurt uludu. Iraz kendisini serbes bıraktı. Öldürecek miyidi? öldürsün. İçindeki sorun çözülene kadar her şey mübahtı.
İçde var olan şey acıya benzemiyordu. Canlı kanlı olupta yok edebileceği bir varlık değildi. Musallat olan ruhlardan olabilirdi. Onu parçalara ayırmak zevk verirdi fakat içindeki şey hiç bir şeye benzemiyordu. Duygu demeye bile bin şahit isteyene ne denirdi anlıyamıyordu.
Yüzyılardan süre gelen bir içgüdü. Asırlar sonra o kadar kusursuz bir şekilde ortaya çıkan içgüdü. İşte bu ancak bir kurdun içgüdüsü olabilirdi. Kurt gibi davranıp birden hiç sedirmeden ortaya çıkan içgüdü.
Kurdu kayalardan, yıkılan ağaçlardan atlarken koşmak bir nebzede olsa rahatlatıyordu. Ormanın içinde fütursuzca koşan kurduna bıraktı bütün yetkiyi. Şu anda düşünmek son istediği durum dahi olamazdı.
Fark ettiği şeyle kurdunu durdurmak istiyordu ama kurdu onu red ediyordu. Zorla alamaya çalıştığı bilinçle kurdu göğe uludu. Kesinlikle ona kolaylıkla kontrolü vermeyecekti. Gerçi şu anda zorlasa dahi vermiyordu. Kurdunu onu dinlemeyi red ediyordu.
Kan kadar cazip olan kokunun peşinden giden kurdu bir şekilde kokuyu takip ediyordu. Oysa koku ormanı ele geçirmişti. Nereden feldiğini anlamayan Iraz kurdunun da anladığını zannetmiyordu lakin içinde olan güdü ona yol gösterdiyordu.
Her zaman kuzeyi gösteren çoban yıldızı misali.
Elinden hiçbir şey gelmedi. Kurdu nereden geldiğini bile anlıyamadığı bir kokuyu takip ediyor ken o sadece izliye biliyordu. Hangisi daha kötüydü asırlar sonra ortaya çıkmış gibi olan güdüyle uğraşmak mı yoksa kurdunun saçma kokuların peşinden gitmesimi? Cevap hiç süphesiz ki ilki oluyordu.
≪•◦ ❈ ◦•≫
Ardana ne kadar zaman geçti bilinmez lakin kurdu hâlâ kokunun peşindeydi. Göğün hakimiyeti güneşten aya devredilmişti. İnatçı kurdu bırakmıyordu kokunun peşini.
Anlıyamadığı yerden sesler yükseldi. Kurdu hırlarken bunun bir şarkı olduğunu anladı. Hayır, bir şarkı değildi bir melodiydi. Peki, neden ormanın derinliklerinden melodi vardı. Hangi canına susamış canlı gecenin kör vaktinde ormanın derinliklerinde müzik yapardı.
Kurdu bütün gücüyle aya doğru uludu. Gerçekten melodiyi mi takip edecekti diye şüpheye düştü Iraz. Çok geçmeden kurdu ona cevap verdi. Melodinin peşine düşerek.
Iraz melodiyi dinlerken fark etti ki melodi hüzünle mutluluk arasında gidip geliyordu. Ne kadar da çok benziyordu ezgileri hem mutlu hem hüzünlü. Bir tülü bulamadı melodinin hangi ezgiye sahip olduğunu hüzün mü, mutluluk mu?
Kurdu bir nehir kenarına geldi. Ayın resmedildiği suyun yüzünde kendi resmini gördü. Daha doğrusu kurdunu. Bir tarafı siyah diğer bir tarafı beyaz olan kurdu.
Karışma yoktu. Bir taraf beyazsa diğer taraf siyahtı. Her tüy kendi yerini bilrmiş gibi birbirleriyle karışmıyordu. Kendi yansımasın bakmayı red eden kurdu geniş nehri kayaların üzerinden atlıyarak geçti.
Kolay gibi dursada kayaların yüzeyinin yosun tutması yüzünden kayganlaşıyordu. Hâliyle de iki metreden yüksek bir kurdu dengede tutmakta zorlanılıyordu.
Kurdu çocuk oyuncağı gibi karşı yakaya geçerken melodi yükseldi. Koku arttı. Günün ortasından beri peşinde olduğu koku ilk defa gizeminden taviz vermişti. Kurdu hevesle koş.aya başlarken hem sesin geldiği yönü hemde kokunun yönünü algılıya biliyordu. Sabahtan beri kör duyularla gezdiğini inmaya başlayacaktı.
İçinde hissettiği kıpırtılarla neye uğradığını şaşırdı aynı şeyi kurdu da hissetmiş olacaki o dahi şaşırdı. İçindeki anlamsızlığa takılmayan kurdu koşmaya devam etti. Iraz ise hâlâ içinde olanlara anlam vermeye çalışıyordu. En sonunda kurduyla aynı fikre vardı. Neyse görelim tehlikeliyse ya da zararsız ne olursa olsun bakmadan bilemeyecektik.
Kurdu bir anda av hâlini alınca Iraz düşünceler denizinden sıyrıldı. Ormanın derinliklerinde bir açıklığa denk gelmişti. Ormanın kel kaldığı bir düzlük. Ağaçların arasından çıkıp iki metreden büyük bedenini çalıların ardına sığdırmaya çalıştı. Kurdunun gözleri pür dikkat düzlüğün ortasına bakıyordu.
Hissetti içinde zelzeleye giden, kendisini pareliyen kuvveti. Düzlüğe bakar ken kurdunun göz bebekleri küçüldü. Avı sanki birazdan orada olacakmış da hiçbir şeyi kaçırmak istemezmiş edasıyla kilitlenmişti.
Çok geçmeden dolunayın altında yapraklar belirdi. İlk önce kuru dallar yuvalrak şekilde yeryüzünde filizlendi. Gittikçe filizlenip, büyüyen daire kapanmaya başladı. Bir yanı kuru dallar olan dairenin bir diyer yarısı yeşil yapraklarla donatılmıştı. Bir taraf ölüm Ken diğer taraf yaşamdı sanki.
Dallar yerlerine oturmuşken çalıların arasından çıkma kararı aldı Iraz fakat dalların tekrar hareketlendiğini gördüğümde yerine sindi. Kurdu deli gibi dalların arasındaki şeyi merak ediyordu. Burnuna dolan kan ve yanık et kokusuyla dişlerini gösterdi. Kurdu deliriyordu ama bu sefer konturolü ona vermekte acele etmeyecekti.
Dallar toprağa karışırken karşısında en beklemdik olan duruyordu. Belki de hiçbir zaman olamayacağını düşündüğü bir şey...
Karşısında eşini görmeyi beklemiyordu. Kal geldi Iraz'a. Bunu fırsat bilen kurdu çalıların arasından çıktı. Bunu duyan eşinin baygın bakışları onu buldu ve...
Hiçkimse kurdunu gördükten sonra ona gülümsemezdi ama onu ilk gördüğünde kurdunun görünüşünü bile aldırmadan tebessüm eden eşi. İlkti her bakımdan. Görünüşüne rağmen ona gülen. Acılarına rağmen eşsiz gülen.
Genç kurt belki dünyanın en şansız varlığıydı çünkü eşini ölmek üzereyken bulmuştu.
Kurdu ona doğru adımlamaya başladı. Derin bir nefesi ciğerlerine gönderen kurdu kokusunu ciğerlerine sinmesini istiyordu. Yanmış etten farklı, kandan farklı bir koku yayılıyordu kızın üstünden. Bütün kokuları bastıracak kadar mest edici.
Kurdu iki ayak üstüne kalkıp dolunaya uludu. Bu gün kaçıncıydı bilinmez ama kurdu ilk defa bu kadar güçlü uluyordu. Bütün aleme eşini duyuruyordu.
Eşine doğru adımlamaya başladığında her şey için çok geç kalmaktan korktu. Eşi gözlerini sanki sonsuzluğa kapatmış gibi geldi ona. Hızlı karar vermesi gerekiyordu. İnsan haline dönüşürse yolculuk uzayacaktı. Kurt haliyle kalırsa da onu sırtına almakta zorlanacaktı.
Kurdu yozlaşmamış dürtü ile kızın yüzüne diliyle hafifçe dokundu. Tadını beğenmiş gibi bir kez daha dilini yüzüne sürtdüğünde kızın yüzünde oluşan tebessüm genişledi. Gülümsemeyi gören kurt ona baka kaldı. Odaklanması gerktiğini bilen Iraz kafasını olumsuzca salladı. Eğer doğru düşünemese bir daha bu gülümsemeyi göreceğini düşünmüyordu.
Kızın üzerindeki dandik olduğunu düşündüğü kıyafetlere baktı. Kız yanmıştı, yarısı yanık izleriyle doluydu. Hırladı canı çok yanıyor olmalıydı. Kan içinde olan bedeni bunu ispatlamak için daha ne yapabilirdi.
Daha fazla vakit kaybetmeden kızın bedenine sarılı olan tellerin bir tanesine dişlerini geçirdi kanca misali. Kızı kaldırdığı gibi sırtına attı. Kız sadece ufak bir ses çıkarmakla yetindi. Teller daha çok vücuduna girniş olmalıydı. Iraz düşüncelerinden kurtulamazken koşmaya başladı.
Kurdu ilk dönüştüğü zamanlarda gibi koşmaya başladı, hızlı ve hızlı daha azı olamazdı. Kullaklarına dolan cılız kalp atışları duyabiliyordu. Tek tesellisi kendi evine gelene kadar kalp atışlarının devam etmesiydi.
Tek bir dilek ona hor görülecek miydi?
Eşinin sesini duyacak kadar şanslı kurt muydu? Daha önce eşinin bile olmadığını düşünen kurt.
Ne tuhaftı değil mi hayat? Bir günü bırakın bir saat öncesinde dahi senin bir eşin var deseler dalga geçtiğini düşenecek olan adam şimdi eşi için son sürat koşuyordu.
Bir anda etrafını çeviren kurtlar ile hızı kesildi. Karşısına çıkan kurtlar ona saldırı pozisyonu aldı. Dokuz kişilik kurtadamlara kıyasla tek kurdun şansı olmazdı. Dokuzundan da hırlama sesi yükselirken Iraz bir an kalp atışını duyamaz oldu.
Dünya onun için dönmeyi bırakırken gözleri öfkeye büründü. Iraz kulaklara kazınan kükreyişle karşılık verdi. Yağız yer titrerken gökyüzü uçsuz bucaksız çöllerden farksız sesi Mecnun yaptı.
Dokuz kurtta neye uğradıklarını şaşırırken bir kurt daha ağaçların arasına sızmış karanlıktan çıka geldi. Gri kürkü ile diğerlerine göre daha büyük olan kurt Iraz'ın dev kurduna baktı. Sırtında yayılan bedenden gelen ağır yanık kokusu ve Iraz'ın kürküne bulaşan kanla dumrula uğradı.
Dokuz kurt kuyruklarını sıkıştırarak geri çekilirken Iraz kimseyi umursamadı. Onun için önemli olan tek şey tekrardan duymaya başladığı ritimdi. Eşinin kalp ritmi. Gün gelecek onun kalp ritmi ile huzur bulacak olamyı çok istedi. İçgüdüseldi onun için ama hine de çok istedi. Belkide bu dilek onu daha hızlı koşmaya itti.
Gri kurt gördüklerinin şaşkınlığıyla koşan Iraz'ın siyah beyaz olan kurduna baktı. Felix ne olduğunu anlayamazken en iyisinin bunu diğerlerine haber vermek olduğunu düşündü.
Aksa'da yanına geldiğinde ona yandan bir bakış attı. Gri kurt kendine gelebilmek için gözlerini kırpıştırıp yanındaki tüyleri hafif kahve olan kurda baktı. Aksa tam olarak ona döndüğünde zihninden tek bir cümle geçti.
"Iraz az önce deliye dönmüş durumdaydı."
İlay'da onlara katılarak yirmi beş yeni dönüşenle bir araya getirdi. Yeni dönüşmüşleri ve kurtları onları sabaha kadar bırakmayacaktı. Üçüde alfa olmadığı için onlarla baş etmeleri zorken bir de Iraz'ın deliye dönmüş hâli hiç iyi değildi. Fakat belki de iyiydi. Iraz'ın sesini duyan kurtlar hiç ses çıkarmıyorlardı.
İlay'da Felix'i duyarken ne yapacağını bilemedi. Aksa düşünürken kimsenin ihtimal vermeyeceği seçeneği Felix düşündü.
"Sırtında yaralı bir kadın vardı ya eşiyse." İşte bu geceye kor getirmişti. Üç kurtta beklenmedikle sarsıldı. Iraz'ın yanına gitmeleri gerekiyordu ama yeni dönüşenleri bırakamazlardı. Bu yüzden üçünden ya biri ya da ikisi gidecekti.
Bunu bilen üçlüden ikisi, Aksa ve Felix İlay'a baktı. Eğer eşiyse, kadınlarla en iyi enlaşan hâliyle bir kadın olarak İlay'dı. İlay ne demek istediklerini anlıyarak hızla kafasını salladı. Vakit kaybetmeden o da klana koşmaya başlarken Aksa ve Felix yeni dönüşenlerin eğitimini vermeye devam ettiler. Oysa iksininde aklını deli düşünceler kemiriyordu.
Birtek kükreme yeni dönüşenleri sus pus etmişti. Gerçektende Iraz eğitim vermeliydi.
Iraz bir Alfaydı lakin kanlı ayın evladıydı.
Iraz'ın sesi bütün düzeni alt üste edecek karmaşaya sahipti. Umay'ın sesi bütün düzeni susturabilecek durgunluğa sahipti.
İlay Iraz kadar hızlı olmasa da -istesede olamaz- koşturdu. İlay Iraz'ın eşini bulacağı fikri içinde sevinç çığlıkları atmasına sebep oluyordu. Bilse eşi ölmek üzere sevinir mıydı bu kadar?
Iraz sonunda gelmişti klana. Cılız kalp atışları eskisinden de yavaş atarken Iraz için tek ses kalbinde olan fısıltı atışlardı. Bir fısıltı onun için bütün sesleri susturmuştu.
Kendi evine gitmek yerine ayın hükmünü sarsacak kadar sesli kükredi. Klanı titreten sesi bütün evleri uyandırdı. Iraz şifacının evine koşarken bazı gözler saklanarak ona bakıyordu.
Kanlı ay sürüsüne ait bir kurdun eşini ilan edişini değil, hiç tanımadığı bu kızı kaybederse her şeyin eskisi gibi olmayacağını ilan edişiydi. İsyankarlar sevilmezdi. Eşi için isyan etmeyecekti, isyan etirmeyecekti. Bütün oyun tahtasını yok edecekti.
Annesi için yapamadığı her şeyi kızın bir kalp atışı uğuruna yapardı. Şifacı kadının evine geldiğinde şifacı bütün hazırlığı yapmıştı. Iraz dizleri üzerine çöktü. Yaşlı kadın bir süre dumrula uğrarken Iraz'ın hırlaması onu kendine getirdi.
Yaşlı kadın Iraz'ın sırtında olan kıza baktı. Yanmış etin kokusunu alabiliyordu lakin görmek daha kötüydü. Şu yaşına kadar bir çok yaralıya bakmasa görüntü karşısında yüzünü buruştururdu. Sonra fark etti ki kızın bedeninde dolanan demirleri. Etine saplanmış durudaydılar. Neyseki ne kafasında ne de boynuna denk gelmişti dikenli teller.
Yaşlı kadın kıza dokunduğu anda kurt hırlamaya başladı. Bir çift göz tarafından takip edilirken hareket etmek zordu ama bir şekilde kızı kurdun sırtından indirdi. Kızın yerede olan bedeninin yanına çöktü yaşlı kadın.
Kızın bedenine dolanmış telleri çözdü. Her çözülüş kan demekti her kan Iraz'ın öfkesi demekti. İçinden bir yerlerden dürtü geldi. Iraz ilk baş ona karşı koysada dayanamadı. Kızın kan çıkan her yeri çaresizce yalamaya başladı. Bu dürtü kontrol edilemezdi. Iraz eşini bulmuştu. İlk başta mide bulandırıcı ve sahtekarlık izlenimi versede asıl mesele eril kurdun dişisine faydalı olmasıydı. Eğer onu mühürlemiş olsaydı kızın yaraları iyileşirdi. Bir müddet mühür yerinde durdu. Bunu yapamazdı. En sonunda dürtülerinin arasın yaşlı kadın girdi.
"Mühür yok evlat çaban nafile."
Yaşlı kadının lafları her ne kadar Iraz'ın hoşuna gitmesede gelecekte onun mühürlüsü olacağı gerçeği onu sinirlenmekten alıkoydu. Eğer kız ölmezse onun eşi olabilirdi. Bir an etraf o kadar sessizleşti ki Iraz kendi kalp atışlarını duyarken kızın minik kalbini duyamadı. Korku bedenine sirayet etti. Ayaklarının üzerine kalkarak bir kez daha acı ulumayla beyan etti.
Yaşlı kadın yılanmışlığın esaritine hiç uğramamış gibi kızı içeri taşıdı. Civar evlerden de şifacılar gelirken hepsi temkinli adımlar atıyorfu. Hiçbiri kanlı ayın evladına bulaşmak istemiyordu.
Yaşlı kadın yer sedirine kızı yatırdı. Üzerindeki dandik kıyafetleri çıkartırken bir yandan da otlara bakıyordu eksik var mı diye. Iraz kemiklerini kırarak dönüşümünü başlattı. Hızla üzerine giyebilecek bir şeyler bularak kızın yanına vardı. Saniyeler sonra kapıdan üç şifacı daha girdi.
Üçü birden yaşlı kadına yardım ederken Iraz kızın yanmayan elini tuttu.
İlay klana giriş yaptı. Bütün ulumaları duymuştu. Iraz'ın gerçektende eşini bulduğunu biliyordu artık. Tek sıkıntı olayda başka şeylerinde olduğunu anladı. Iraz eşini bulmuştu fakat bir sıkıntı vardı. İlay kendi evine doğru yom alırken dönüşümünü başlattı. Diğerlerine göre biraz daha uzun sürüyordu dönüşümü.
Evine geldiğinde üzerine birkaç kıyafet geçirerek şifacı kadının evinin yolunu koşarak geçti. Kapıya geldiğinde hafiften terlemişti. İçeri girdi İlay. Yerde yatak kızı gördü. Yanık et en çirkin haliyle karşısındaydı. Kızın saçlarıda virbirlerine girmişti. O an anladı İlay kızın son nefesini vermeye çok takın olduğunu.
Şifacılar arılara taş çıkartacak şekilde çalışıyordu ama Iraz onların ayağına çakıl taşı oluyordu. Iraz yüzünden rahat çalışanıyorlardı. Bakışlarını geçelim şifacıların alanını işgal ediyordu. İlay bunu fark ederek Iraz'ın yanına gitti. Elini omzuna kayarken Iraz'ın bakışarı onu buldu.
Gözleri kan çanağına dönmüş İraz'la iç geçirdi. İlk defa arkadaşını böyle görmüştü ve ne yapacağını bilmez hale gelmişti. Eğer Iraz onu bırakırsa mahvoluydu bırakmassa yaşama ihtimalini azaltırdı. İlay bir seçim yaptı zor ya da kolay fark etmez her türlü Iraz için zorlu olacaktı.
"Şifacıların alanını daraltıyorsun."
Iraz etrafında dört dolanan şifacılara baktı. Kafasını olumsuzca salladı. Ya onunla geçirdiği son anlarsa. Hoş daha bir kez bile konuşmamışlardı. Ama emindi gülüşü gibi sesinde kışa bahar getirirdi. İlay tam itiraz ederken Iraz yerinden kalktı. İlay onu başka bir odaya götürecekti ki odanın en ücra yerine geçti ve şifacıları izlemeye başladı.
İlay ne diyeceğini şaşırırken şifacılardan biri onun odanın diyer ucuna ötekledi. Şifacıya kızacaken otları ezmeye başladığını gördüğünde duruldu. Sanırım kendisi gelerek hatta etmişti konuşacak bir kız yoktu yok olmak üzere olan bir Iraz vardı.
Saatler geçti aradan. Güneş kendisini belli etmek istemiyor olacak ki gece en koyu rengine bürünmüştü. Kızla olan işle
ri bir türlü bitmiyordu. Iraz her geçen dakika kendinden biraz daha geçerek kurduyla kavga ediyordu.
Kurdu eşini istiyordu. Iraz eşini istiyordu. İkiside aynı şeyi istiyor ama kavuşamıyorlardı. İlay bir süreden sonra şifacılara yardım etmeye başlamıştı. Şimdi ise elindeki kantaron otunu eziyordu. Şifacılar kızın dikenli tellerinin açmış olduğu en derin yarayı sarmakla uğraşıyorlardı.
Kaburgalarına yakın olan bir yara hem yanmış hem de etleri parçanmıştı. Can acısını kız bu saaten sonra çok iyi bileceği kesindi tabii yaşarsa.
Kızdan saatler sonra ilkkez ses geldi. Acı dolu sesi duyan Iraz yerinden hışımla kalktı. Şifacılar ona bakarken yaşlı kadın elini alnına koydu. Ateşi bir insana göre hayli yüksek olduğunu fark ettiğinde yeni aykalanmış Iraz'a dönerek.
"Kuyudan soğuk su getir. Bir de üst katta temiz bezlerden birini kap gel çabuk." Verilen emirle Iraz ses çıkarmadan dışarıdaki kuyudan bir kova su çekti. Suyun dökülmesini umursmadan içeri girdi suyu bir kenara koyarken üst kata çıkarak temiz bez aradı. En sonunda bezi bularak hızla kovayı aldı ve yaşlı kadına götürdü.
Kadın bezi ufak parçalara getirerek suya batırdı kızın alnına ve koltuk altlarına koydu.
Tan vaktine geldiğinde kızın sol kolu tamamen bez sargılarla kaplıydı. Sargılar hafif kanlansada bugün ellerinden gelen her şeyi yapmışlardı gerisi yaratanın onsafına kalmıştı. Boynu ve sol kaburgaları içinde göğsü ve boynu sarılmıştı. Buradı oollarına nazaran daha kanlı gözüküyordu çünkü teller en çok bu kesimleri kesmişti.
Şifacılar evlerine dağılmıştı. Kızın yanında Iraz, İlay ve yaşlı kadın duruyordu. Iraz itiraz istenmeyen bir tonda.
"Onu evime götürüyorum." Diyerek kızın canını acıtmaya dikkat ederek kucağına aldı. İlay itiraz edecekti ama onu eşinden uzak tutamazdı. Yaşlı kadın ise hiç oralı olmayarak İlay'ın eline şifacı otlar ve birkaç merhem tutuşturdu. Bu demek oluyorduki o da İraz'la gidecekti.
Iraz kapıyı İlay'ın açmasını bekledi. İlay kapıyı açarak Iraz'ın daha fazla beklemsine engel oldu. Iraz set adımlarla diğer evlerden uzak olan kendi evinin yolunu tuttu. Evlerin pencerelerin çoğunda onlara bakan gözler vardı. Hiçbirsini umursamadı Iraz. Bunu yerine kolları arasında olan kızı düşünerek üşümemesi için onu biraz daha kendine çekti.
Sonunda Iraz'ın evine geldiklerinde kapıda bir adet Felix ve Aksa buldular. İkiside Iraz'ın kolları arasındaki kıza baktılar. Şaşkınlardı eşi olduğu için değil. Geceye karışan ulumaları onlarda duymuştu ama kızın bu kadar ağır yaralı olması ikisini de gafil avlamıştı.
Iraz ikisinede bakmadan kapıya bir tane tekme attı. Buna dayanamayan kapı kilidi kırılırken kapı açıldı. Iraz içeri girerken arkalarında olan bütün konuşmaları duyuyordu.
"Nasıl bulunmuş."
"Onu bu hale getirenleri biliyor muyuz?"
Iraz kendi içinden hayır, ama en yakın zamanda bulucam. Bulduğum vakit kendilerine ölümlerden ölüm beyendirteceğim. Diye geçirdi. Artık kanlı ayın evladının laneti onların üzerineydi.
Iraz üst kata çıkarak kendi odasına girdi. Kızı porselen bebekmişte her an kırıla bilir diye çok dikkatli davranarak kızı yatağa yatırdı. Hiç kimseyi umursamadan kapısını kilitledi ve kızın yanına uzandı. Sağlam elini avcuna alarak burnuma götürdü. Derince kokladı. Ciğerlerine yuva yapmasını istediği kokuyu. Kızın elini dudağına götürerek içi giderek kokladı. Elinin içine yanağını koyarak gözlerini yumdu.
Aşağıda olaylar tam bir kaostu. Felix durmadan sorular soruyor. Aksa ise bebek edasıyla Iraz'ın eşini görmek istiyordu. İlay daha fazla katlanamayarak.
"Susun!" Diye bağırdı. İkili susarken tane tane olmasına özen gösterterek her bir kelimeye vurgu yaptı. "Şimdi size bilidğim her şeyi anlatacağım ve sizde susacaksınız." Dedi. İkili kafa sallarken İlay hoşnut tavırla. "Gerçek şu ki hiçbir şey bilmiyorum." Ellerindeki otları ve merhemleri masaya koyarak evden ayrıldı. İkili sıkıntıyla yerlerinde kıpırdandılar. Eğer bir şeyler öğrenemeseler çatlarlardı.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |