göz kapaklarımın yavaş yavaş araladığımda önce gözlerimi kırpıştırıp etrafa baktığımda bir sandalyeye bağlı olduğumu farketmiştim korku ve panikle bileklerimi hareket ettirmeye çalışmıştım fakat bu hiçbir işe bile yaramamış hatta kollarımı ve bacaklarımı hareket bile ettirememiştim. beni sıkı sıkıya bağlayan bu ipler o kadar gergindi ki neredeyse hareket kabiliyetim çok azdı.gözlerimden yaşlar düşmeye başlamasıyla beni ne birinin bulacağına nede buradan kurtulacağıma hiçbir inancım kalmamıştı fakat bir süre sonra kapı gıcırdayarak açıldığında elinde çekiçle giren birini gördüğümde korkuyla yutkundum sert ve hızlı adımlarla bana yaklaşmaya başlayınca panik ve korkuyla tekrar yutkunup bileklerimi bağlanmış olduğum kalın ipten kurtarmaya çalışıp debelenmeye başladığımda elindeki çekiçi sertçe yere bıraktığında yankılanan çekicin düşmesiyle gözlerimi sıkıca yumdum daha sonra gözlerimi tekrar açtığımda ise karşımdaki adamın öfkeden kıpkırmızı olmuş yüzüne baktım adam bana doğru eğilip beni tam bağlanmış olduğum bileklerimden tuttuğunda içimden bir ürperti geçmişti tam eğilip yüzüme yüzünü biraz daha yaklaştığında onun ela gözlerini daha rahat ve daha yakından görebiliyordum fakat onun aniden beni iplerden kurtarıp serbest bırakacağını sandığım anda aniden beni tekrar bir mengene gibi bileğimden tutup yere savurduğunda daha yerde ayağa bile kalkamadan sırtıma aniden yediğim çekicin darbesiyle haykırdım ellerimle kalkmaya çalışırken çekicin ikinci bir darbesinin gelmesiyle tekrardan yere düşmüş ve çekicin bu sefer ki sert darbesiyle daha da yüksek çıkmıştı acı dolu bağırışlarım sırtıma birkaç darbe daha yememle neredeyse sırtımdaki morlukların ve kırıkların acısını derinden hissederken gözlerim acıyla dolmaya başlamıştı haykırışlarım birer hıçkırıklara dönüşmüştü yerdeki damlayan kan birikintisi kurumuştu gözyaşlarım durmuştu tek yaptığım yere çömelmiş hıçkırıklar eşliğinde gözyaşları dökmekti...
(kübra'dan)
okulda gene sıkıcı bir günün bitişinden sonra hemen odama gitmiş ve yatağıma uzanmıştım fakat bir süre sonra telefonumun ani çalışıyla yataktan fırladığım sırada ayağım yatağın yorganına dolanmasıyla kendimi aniden yerde bulmam bir olmuştu oflayarak yüzümü ovuşturup ayağa kalktığımda masanın üzerindeki telefonu elime alıp kimin aradığına bakmamla gözlerim kocaman açılmış kalbim öküzler gibi tepinmeye başlamıştı titreyen ellerimle bir an tereddüt etmiş ve ardından derin bir nefes alıp telefonu hızlıca açıp telefonu kulağıma götürmüştüm...
s-selam e-ege n-nasılsın
iyiyim sağol ama kübra sana çok önemli birşey sormalıyım bu ciddi ve acil bir durum
tabi sor sorun nedir?
sorun şu kübra biz şimdi bilirsin hani şu lunaparkta karşına çıkan kız güneş...
ne olmuş ona neden bana şimdi bunu söylüyorsun ege?!
şeyy..
ney?
ege söyler misin artık neler oluyor neden bana bunu söylüyorsun şimdi?!
şey aslında kübra...güneş ortalarda yok ve biz düşündük gibi imkansız biliyorum ama belki senin yanında'dır falan diye düşündük biz.
anlıyorum ege bak yardımcı olmak isterdim fakat ama o deli kızın ne hali varsa görsün inan bana öldü mü kaldı mı bilemem fakat genede açıkçası ölse de umrumda olmazdı açıkçası.
peki anlıyorum fakat gene'de o ne kadar delide olsa kübra o insan bile olsa ona bu cümleyi kurman bile çok yanlış herneyse baybay.
baybay dedim suratıma kapatılan telefona rağmen sözleri birer cam gibi kalbimi delip geçerken sustum karanlığın ortasında tek kalmış bir kibrit gibi ne kadar da yalnız olduğumu farkettim,yalnızdım fakat benim yalnızlığımın sebebi içimdeki körüklenen kötülükten kaynaklanıyordu.telefonu hala elimde tutarken boşluğa baktım ardından telefonu yatağa atıp odadan çıktım içimdeki hayal kırıklığıyla yumruklarımı sıkarak hızlıca okulun çıkışına doğru ilerledim ardından okuldan gene hızlı adımlarla ayrıldıktan sonra havanın buz gibi olmasını takmayarak bir taksi çağırdım taksi bir süre sonra geldiğinde ise hızlıca taksiye bindim taksi yaklaşık yarım saat yol aldıktan sonra bir bar'ın önünde durduğunda bir süre arabadan inmedim fakat içime derin bir nefes çektikten sonra kapıyı açıp indiğimde taksiye parasını verip bar'a doğru yürüdüm bar'ın kapısının önüne geldiğimde kapıyı çekerek açtım daha sonra bar'dan içeriye adımlarımı attıktan sonra boş bir masaya oturup barmenden bir tekila istedim tekilam gelene kadar bir paket sigara çıkarıp sigaramın ucunu çakmağımla tutuşturduktan sonra dudaklarıma doğru götürüp derin bir nefes çektim yaklaşık bir saat sonra bir paket sigaranın hepsini bitirdikten sonra tekilamdan büyük bir yudum aldım ardından bir yudum daha ve tekrardan koca bir yudum daha derken tekilam bittiğinde bar'dan dışarıya çıktım yağan yağmurda yüzüme yapışan saçlarımı elimin tersiyle yüzümden çektiğimde başımı yavaşça yukarıya kaldırmamla yüzüme birkaç damla yağmur damlasının düşmesiyle gülümsedim ardından kollarımı açıp bir süre yağan sağanak yağmurun altında gülerek döndükten sonra sanki daha önceki halimden eser kalmamış gibi gülmeye başladığımda sokakta bir süre turlamaya karar vererek yürümeye başladım bir süre daha yürüdükten sonra deniz kenarına giderek deniz kenarındaki büyük kayalıkların üzerine oturdum ardından parlak ay ışığının büyüleyici havasıyla,yosunla denizin kokusuyla gülümsedim ve elimi cebime atıp ne ara koyduğumu bile bilmediğim küçük bir not defteri ve kalem çıkarıp yazmaya başladım...
kübra'nın yazdıkları:
ay ışığının ışığıyla kalbinin aynasıyla gözlerinin kahvesiyle denizin yosunla karışmış kokusuyla toprağım ışığım ay kadar parlak ışıklar kadar aydınlık yüzündeki nur'luk sessiz ırmakların mırıltılı sesleri esen rüzgar'da hafif sallantı'da hışırdayan çimenlerle kalbimin bin yüzlüsüyle ateşten bir kıvılcımla ateşin suya karışamaması gibi tutamadığım ellerinle güneşe dokunamadığım gibi dokunamadığım saçlarınla kalbimi bin parçaya bölen sözlerle kalbimi bir anda ısıtan güneşle gecemin karışması ay'ımla güneşimi birbirine katamadığım renksiz ışıklarla şu gecenin nursuz sessizliğiyle gökyüzüne çağladığım yağmurlarla kalbimi sarsan güz sabahlarıyla ellerime diken verip gülümü koparanlarla renklerimi ellerimden alanlarla süslediğim çiçeklerimle solan sonbaharımı ikiye ayıran kara gecelere nursuz yar etmez kem gözlerle.
yazdıklarımı bitirdikten sonra defterimi nazikçe kapatıp cebime geri sokuşturduktan sonra yavaşça ayağa kalkıp kayalıklardan aşağıya atladıktan sonra kumsal'da yürümeye başladıktan bir süre sonra yine geldiğim bar'ın önüne gelmiş ve bir taksi çağırıp taksiye binip doğruca okula geri dönmüştüm.
(güneşten)
lütfen dedim yalvarırcasına gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken lütfen ben daha fazla acı çekmek istemiyorum lütfen bırak beni dedim gözlerimden akan yaşlara yenileri eklenirken. lütfen dedim yalvarırcasına yüzüm,sırtım,kollarım,bacaklarım,karnım her yerim kan ve morluk içindeydi.zar zor ayağa kalktığımda titreyen bacaklarımı umursamayarak karşımda duran sandalyeden destek alarak ayağa kalktığımda aniden yeniden kafama sopanın vurulmasıyla sendeleyerek yere çöktüğümde acıyla haykırırken ağzımdan gelen metalik tat ile yüzümü ekşiterek dolu gözlerime hakim olamayarak ellerimle yüzümü kapatmıştım gözyaşlarım akın ederken yaşlarım hıçkırıklarıma dönüşmüştü neden dedim hala gözyaşlarım akmaya devam ederken neden ben neden acı? dedim fısıltı gibi olan sesimle başını kaldırıp omzunun üzerinden acımasız ela gözleriyle bana baktı suskundu sanki derinlerde birşey söylemek istiyormuş fakat söyleyemiyormuş gibiydi yavaşça titreyen ellerim ve bacaklarımla tekrar destek almaya çalışarak karşımdaki sandalyeye tutundum tam tekrar yere koyduğu çekici eline almış tam kafama indireceği sırada onun elini sert kaslı bir elin yakalamasıyla eli havada kalmıştı sakın ona dokunmaya kalkma ona benden başka kimsenin eli bile değemez dedi sinirliydi bir yandan da öfkeden baya bir kudurmuşa benziyordu onun havada kaptığı elini sertçe kıvırdı ve onun acı içinde elinin kırılmasına neden olmuştu yavaşça geriye doğru sendelediğimde ''aras''dedim sesim bir fısıltıyla çıkmıştı ''sen'' dedim zorlukla bu sefer sesimde titremeye başlamıştı gözlerim aniden dolunca elimin tersiyle gözlerimi silip sendeleyerek yavaşça ona doğru yürümeye başlamıştım aniden bana doğru gelip kollarıyla beni sarmaladığında gözyaşlarını boynumda hissetmemle şaşkınlıkla ona bakmıştım ''aras sen yoksa ağlıyor musun?'' demiştim şaşkınlıkla çünkü onun ağlaması için gerçekten de kalbinin yanması gerekirdi gözyaşlarını silip yüzüne maskeleyici bir gülümseme yerleştirip ''ne ağlaması ben ve ağlamak çok alakasız iki şey'' demişti kafamı boynunun altına alıp kafasını kafamın üstüne koyduğunda şaşkınlıkla put kesilmiştim ''aras sen ne...''tam lafımı bitireceğim sırada işaret parmağını kaldırıp bana sus işareti yapmasıyla susmuştum korkmana gerek yok demişti bana ''aras sen iyi misin?'' ateşin falan mı çıktı senin demiştim ona inanamayarak çünkü o asla böyle birşey söylemezdi ve ben onun bunu söyleyebileceğini bile düşünmezken o ilk defa bana baba kucağı hissettirmişti aniden boynumda soğuk metal birşeyin hissiyle yutkundum korkuyla aras dedim onu kendimden koparmaya çalışarak aras lütfen bana bak demiştim demiştim sesim fısıltıdan bile fazla çıkmıştı fakat aras'ın tam karnına baktığımda onun sırtından karnına doğru geçirilmiş olan bir direği farketmemle hem şok hem'de korkuyla donup kalmıştım bağırmalı mıydım? kaçmalı mıydım? yardım mı çağırmalıydım? hele'ki o bir insan bile değilken ona nasıl bir yardımım dokunabilirdi ki. aras dedim titrek bir sesle sen ölemezsin dedim titrek bir sesle onun omuzlarından tutarken gözlerimden yaşlar akarken senin gibi karanlık kalpli biri asla ölemez dedim titreyen sesimi zorlukla toparlamaya çalışırken onun ellerini avucumun içine alırken gözlerimden akan yaşlarda bir bir artıyordu aras nolur gözlerini aç nolur öküz tipli sarışın kafalı demiştim uyanmamıştı uyanamamıştı.. ellerimle yüzümü kapatmış gözyaşlarım hıçkırıklara dönüşmüştü.boynuma dayanmış silah boynuma daha da bastırırken aniden omzumda sert bir el hissetmemle irkildim kucağıma aldığım elleri sanki hiç kanamamış gibi yepyeni bir şekilde durduğunda gözlerim kocaman açılmıştı ellerimi yüzümden çekmiş onun figürüne bakarken'' seni öldü sandım öküz'' dedim onun omzuna sertçe vurarken bir yandan da öfkeyle söylediğime ben bile şaşırırken''ne o yoksa küçük ayçiçeği benim için korkmuş mu''dedi bir o kadar da eğleniyormuş gibi alay ederken hey dedim onun omzuna tekrardan vururken alay etmeyi kes hem ayrıca bana ayçiçeği demeyi de kesmezsen bu sefer sadece vurmakla kalmayıp dirseğimi geçiririm yeminle dedim öfkeyle ''-ooo dur bakalım şampiyon'' dedi ellerini teslim oluyormuş gibi havaya kaldırırken''ne ben ölürüm nede senin ölmene izin veririm'' dedi gözlerimin en derinlerine bakarken ''ben yaşadığım sürece sana benden başka hiçbir el asla kalkamaz'' dedi ellerimi tutarak sen delisin dedim gene hafiften sinirle onun omzuna vururken ''ödümü kopardın öküz öyle mi yapılır insana'' dedim gözümden bir damla yaş düşmüştü ''sadece seni test etmek istemiştim fakat görüyorum ki sen çoktan ateşe düşmüş bir kedi yavrusuna dönüşmüşsün'' dedi gülerek ona bu sefer dirseğine vurduğumda sahte bir acıyla bağırıp güldüğünde sinirle kollarımı birbirine kenetlemiştim "çok gıcıksın biliyormusun" Dedim ona iğrenerek bakarken yüzümü ekşitmiştim "belki sen ölsen daha mutlu olurdum" Dedim dudaklarımı büzerek kollarımı birbirine kenetlerken "ya demek ben ölsem çok mutlu olursun öyle mi anlıyorum yani az önce de benim ellerimi tutup gözyaşı akıtan da bir başkasıydı yani öyle mi"dedi sesinden alaycılık damlıyordu "kes şunu hem ben sadece insafıma öyle yaptım" Dedim sinirle ellerini teslim oluyormuş gibi havaya kaldırdığında "peki tamam sustum boğa tipli" Demişti burnumdan soluyarak "hey?!! ben boğa değilim" dedim öfkeyle "neyse hadi gidelim artık diğerleri arabayla çoktan kapıya gelmişlerdir dedi saatine" bakarak "diğerleri?" Dedim anlamayarak ona boş gözlerle bakarken "yani denizler işte bizimkiler kapıda dedi" boğazını temizleyerek "peki" dedim bende boğazımı temizlerken aramızda oluşan gerginlikle rahatsız olurken ardından tam kapıya doğru ilerlerken tam belimde bir el hissetmem ve aniden havalanarak duvara fırlatılmamla gözlerimi şokla açmıştım "siktir" dedim acıyla karışık korkuyla elimi sırtıma götürdüğümde elime ıslaklık gelmesiyle elimi hemen geri çektiğimde elimin tamamen kanlar içinde olduğunu görünce acıyla lanet olsun demiştim aniden duvardan çekilmem ve bir elin silahıyla beni boynumdan tutup silahın soğuk namlusunu kafama dayamasıyla korkuyla yutkunmuştum aras'ın gözlerinde gördüğüm ani kırmızımsı renkle bedenimden bir ürperti geçmişti çünkü yanlış görüyor olamazdım değil mi? gözleri gerçekten de gri renginden kızıla dönmüştü bu öfke miydi? yoksa açlık mıydı? bilmiyordum. fakat aras'ın ellerinin aniden iki yan tarafında da yumruk halini alması ve aniden dişlerinin uzamasıyla ürpererek yutkundum yutkunmamdan sadece birkaç saniye sonra olanlar olmuştu kafama dayanan silah patlamıştı fakat işin garip yanı silahın kafama değilde boşluğuma gelmiş olmasıydı. elimi kanayan yaraya bastırdığımda acıyla yere çömelmiştim. olduğumuz eski püskü binanın kapısının aniden kırılmasıyla ve ani hızla içeriye denizler girdiğinde deniz hızla benim yanıma koşup kolumdan tutup beni kaldırdığında hissettiğim acıya rağmen ona gülümseyerek doğrulduğumda denizle beraber kırılmış kapıdan dışarıya çıkmıştık bir süre sonra diğerleri'de geldikten sonra hızlıca motorlara binip hastaneye gitmeye başlamıştık '' aras'' dedim yüzümde muzip sinsi bir sırıtış belirirken ''ne var'' dedi sesi bir o kadar öfkeli ve gürdü ''sadece... neyse boşver'' dedim kafamı yoldan geçen arabalara çevirerek bir süre sonra hastaneye vardığımızda motoru hastanenin hemen önüne bırakıp motordan indiğimizde direkt olarak acil servise girmiştik. bir süre sonra serum takılmış ve bütün yaralarım bandajlanmıştı.
( 3 gün sonra)
''deniz'' dedim bıkmış bir sesle ''efendim güneş'' dedi oda aynı bıkmış bir tonla ''ne istiyorsun gene'' ''sadece çok sıkıldım azcık yüzmeye falan mı gitsek hem nolur'' kaşlarını çattıp '' güneş sen delisin herhalde kış ayındayız bu ayda havuza mı girilir'' dedi dudaklarımı üzgünlükle büzüp yatağa oturduğumda dudaklarımı büzüp yavru köpek bakışıyla denize baktığımda gözlerini devirerek '' peki tamam ama sadece on dakika yüzeceğiz'' dedi ona gözlerimi devirip ''peki tamam on dakika olsun madem'' dedim yaklaşık bir saat sonra mayolarımı giyip hazırlandığımda birde üstüne plaj çantamı güneş kremimi ve diğer plaj eşyalarımı aldığımda deniz gözleri kocaman olmuştu '' güneş kızım sen delirdin mi kış ayındayız ve bu hal ne tamam yüzmeye gideceğiz dedik ama sen baya yazı getirmişsin güneş'' abartma sadece gerekli olan şeyleri aldım deniz'' gerekli olan şeyleri derken sen baya baya abartmışsın güneş'' aman neyse ne işte'' deniz gene gözlerini devirdiğinde bende na karşılık gözlerimi devirmiştim daha sonra yaklaşık yirmi dakika boyunca denizin hazırlanmasını beklemiş ardından ise deniz kenarına gitmiş ve bir süre buz gibi havada kumların üzerinde oturmuştuk daha sonrada beraber iki deli buz gibi havada buz gibi denize girmiştik...
kalp ateşten bile daha yakıcıydı fakat bu ateşi harlayan da yakanda yine kendimdim.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
3.44k Okunma |
334 Oy |
0 Takip |
31 Bölümlü Kitap |