30. Bölüm

30) bölüm yok oluş

defne çekirge
defne_yazar

eğlendiğimde dengemi ani bir şekilde kaybetmemle aras'ın benim bu ani düşüşüm karşısında ani bir şekilde elini belime dolamış ve beni yere düşmekten kurtarmıştı. aras'la aynı tango yapıyormuş gibi durduğumuz bu pozisyondan dolayı deniz ve ege ellerini birbirlerine çırparak bizi alkışladıklarında ve ege ile denizin parmaklarını ağızlarına getirip ıslık çalmasıyla aras aniden kafasını sağ sola sallamış ve daha sonra elini belimden çekerek benim yere kapaklanmama sebebiyet vermişti deniz aniden yanıma gelip ayağa kalkmama yardım ettiğinde yüzümü buruşturduğumda safra'nın boğazımı yaktığını hissetmeye başlamamla ayağa kalktığım an ani baş dönmemle yalpalayarak koşarcasına bar'daki lavaboya koşup lavabodan içeriye girdiğimde hızlıca tuvalet kabinlerinden birine girip boğazımı yakan bu safrayı klozetin içine kusmaya başlamıştım öğüre öğüre kalbim hızlı hızlı çarpmaya başladığında ve gözlerimin ani olarak dolmasıyla gözlerimi hızlıca sildim ardından bitmek bilmeyen safrayı klozetin içine tekrar boşaltmaya başladım fakat saçlarımı kavrayan bir çift el hissetmemle irkildim bu parmakları bu dokunuşu bu yumuşaklığın içinde saklanmış karanlığı tanıyordum bu aras'tı kötülüğün içindeki kötülük iyiliğini sadece kalbindeki en küçük parçaya ayırmış acımasız bir katildi içindeki her beyaz parçaya karanlık serpiştirmişti her iyiliği kötülüğe her kötülüğü iyiliğe çevirmişti. Aras arkadan saçlarımı elleriyle kavrayıp saçlarımın önüme düşmesine engel olurken kusmam bitince şaşkınlıkla ona döndüm "sen bana iyilik yaptın" Dedim inanamayarak "sen" Dedim ardından tekrardan ağzım yavaş yavaş açılırken kaşlarım yavaşça yukarıya kalktı hala sarhoşluğun verdiği biraz etkiyle sendeleyerek ona doğru bir adım attım ardından işaret parmağımı ona doğru salladım neden dedim ona anlamazcasına bakarak aras derin bir nefes aldığında birşey söyleyecek gibi ağzını birkaç defa açıp kapadı fakat daha sonrasında beni kıstırdığı tuvalet kabinin kapısına sert bir yumruk geçirip geri çekilip tuvaletten çıkıp gittiğinde arkasından bakakalmıştım. aklıma birşey gelerek onun arkasından ''hey'' diye seslensem de o duymamış yada duymamış gibi yapıp gitmişti ellerimi saçlarıma geçirip bu gerginliği kafamdan atmak için başka şeyler düşünmeye zorladım yada öyle umdum ama olmamıştı ağzımı açıp birşey söyleyecek gibi olmuştum yada en azından bileğini tutup bir açıklama yada en azından yüzünde gene o alaycılığı beklemiştim fakat o beni umursamamıştı yada belki'de düşüncelerimi bilmesine rağmen bilmemezlikten gelerek beni bir hiçliğe serbest bırakmıştı...

arkasından bir süre bakakaldıktan sonra tuvaletten çıkıp ellerimi ve yüzümü güzelce yıkadıktan sonra tekrar bara döndüm fakat bar'dan içeriye girmemle gözlerim kocaman açılmıştı büyük bir şok ve dehşetin içine belkide tepetaklak olmuştum bar'a giren birkaç silahlı adam vardı ve bu adamlar doğrudan içerideki onca kalabalığa yere yatmaları konusunda komut verirken dehşetin etkisiyle onların dediklerini yapamamıştım kıpırdayamamış korkmuştum ellerim ayaklarım titrerken kalbimde öküzler tepiniyormuş gibi çarpmaya başlamıştı. çokta uzağımda olmayan saçlarından anladığım kadarıyla esmer ama beyaz tenli olan silahlı adamın kükremesiyle irkilerek ellerimi yavaşça kaldırdım adam bana yaklaşırken yüzündeki o acımasızlığı ve kibiriyle karışmış saf kötülükle bakan o kapkaranlık gözlerinden irkilerek bir adım geriledim fakat o benim üstüme daha çok yürüyerek beni duvara sıkıştırmış ve tam alnıma o buz gibi silahın namlusunu dayamıştı ürkek gözlerle onun karanlık irislerine baktım beni bırakması için yalvarmadım yada en azından ona yalvaran gözlerle bakmadım onun gözlerinde daha önce hiç tanışmadığım bir duygu aradım ama onun gözlerinden tek ve sadece gördüğüm duygu acımasızlıktı..

silahın soğuk namlusunu alnıma bastırırken eli silahın tetiğini sıkıca tutuyordu parmakları büyük bir yavaşlıkla tetiği yavaşça çekiyordu.gözlerimi kapattım fakat ağır ve sert adım sesleri duyduğumda gözlerimi açtım hala tetik çekilmemişti fakat adım sesleri daha baskın ve daha yakından gelmeye başlayınca bakışlarım önümdeki esmer'den arkaya doğru kaydığında bir kuduz köpekten bile daha sinirli olan onu gördüm adeta saldırmaya hazırlanan ve öfkesiyle bize doğru yaklaşan kuduz bir kangal gibiydi ayaklarını yere sert basa basa yanımıza geldiğinde adamın kafasına yumruğunu geçirdi daha sonra eliyle bileğimi mengene gibi tutarak beni arkasına aldı daha sonra ise uzayan dişlerini adamın boynuna batırdığı sıra birisi benim gözlerimi eliyle kapayarak oradan uzaklaştırdı ve beni dışarıya çıkardı ellerini gözlerimden çektiğinde gözlerimi kırpıştırarak ege'ye baktım belki'de bana bu grupta herkes dışında en iyi davranan oydu ve en sıcak yaklaşan her seferinde beni güldürmeyi en ufak noktada bile bana iyi davranan ama o lunapark olayında bana ilk defa kızıp bağıran adam'da gene oydu. bana özür diler gibi baktığında düşüncelerimin arasında gezindiğini anlayarak kaşlarımı çattım ''hey ege!'' dedim sinirle düşüncelerimi benimle bırak lütfen '' ama özür dilerim'' dedi tekrardan anlıyorum ama dedim iç çekerek affediyorum ama genede benim düşüncelerimi bırak dedim düz bir sesle bana kaşını kaldırarak baktığında elimle kafama vurdum ege dedim sinirle tekrardan düşüncelerimi rahat bırakır mısın dedim dişlerimi sıkarak yoksa yemin ediyorum hangi varlık olduğunu umursamayacağım ve tepene atlayacağım ellerini teslim oluyormuş gibi kaldırdığında içten bir şekilde kahkaha attım bana neden gülüyorsun der gibi bakıp tek kaşını kaldırdığında sen öyle teslim oluyormuş gibi ellerini kaldırınca gülesim geldi dedim açıklayarak yüzünde eğlenceli bir gülümseme konduğunda bende gülümsedim fakat birkaç adım sesi duyunca başım ani olarak arkamıza doğru döndüğünde onu gördüm gene sert adımlarıyla bize doğru yaklaşıyordu fakat sanki bu yüzündeki öfke tamamen benim üzerimeymiş gibi hissediyordum aras hızlı ve öfkeli adımlarla yanıma yaklaşınca bileğimi bir mengene gibi kavrayarak morartacak kadar sıkıca tuttuğunda acıyla onun elini iteklemeye çalıştım fakat bu onun sadece benim bileğimi daha da sert bir şekilde tutmasına neden olmuştu aras dedim acıyla haykırarak kolumu bırak ne halt ettiğini sanıyorsun canımı yakıyorsun dedim sesim hem acı hem'de bir yalvarıştan başka hiçbirşey değildi arasın bir anlık gözleri ege ile buluştuğunda ona hiç bakmadığı bir tarafıyla çok başka bir nefret duygusuyla baktığını görmüştüm sinirden gözleri kırmızıya dönmüştü fakat ege onun aksine baya bir raat ve sakin görünüyordu fakat ben hala bunun nedenini anlayamamıştım gözlerim ikisi arasında gidip geldiğinde aras iyi misin dedim rahatlatıcı bir ses tonuyla yırtıcı gözlerini ege'den çektiğinde kan kırmızısına dönmüş alev saçan gözlerini bana doğru döndürdüğünde onun mengene gibi tuttuğu koluma indirdi gözlerini daha sonra başını iki yana sallayıp kolumu aniden bırakmasıyla rahat bir nefes aldım daha sonra yüzüme pis bir gülüş yerleştirip aras dedim etkileyici bir sesle tam ağzımı açıp şarkı söyleyip aras'ın kafasını şişirip delirttikten sonra kahkahalara gömüleceğim sırada aras'ın sakın diye gözlerini açıp benim ağzıma büyük elini kapatmasıyla nefes alamaz olmuştum sakın o şarkılarını söyleme dedi beni göz göre göre uyararak sözde dediği şeyle gözlerimi devirdim ve hem sarhoşluğun verdiği o acayipliğimle mükemmel ötesi şarkılarımı söylemeye başlamamla aras kulaklarını tıkayarak sabır dilercesine gözlerini ay'a dikince sarhoşlukla kahkaha attım ve yalpalayarak onun dibine girdim o benim ona karşı fazla yaklaşmamla ve neredeyse yüz yüze gelip nefes seslerimizi duyacak kadar yakına geldiğimizde geriye doğru eğilerek sendeledi onun biraz daha dibine girdiğimde neredeyse dudak dudağa gelecek kadar yakındık. işaret parmağımı kaldırıp onun burnuna dokunduğumda dokunuşumla geri sendeledi sanki benim sarhoşluğumdan bile bunu asla beklemiyormuş gibi gözlerini kocaman açtı kelimeleri boğazına birer cümle olarak yerleştirdi ardından kelimeleri doğru bir şekilde seçip konuşmaya başladı ''lütfen güneş artık şu cırtlak sesinle şarkı söylemeyi keser misin'' hayır dedim kahkahalarla asla ama asla susmayacağım ''beni ne sen susturabilirsin nede bir başkası'' ''öyle mi güneş'' dedi aras yüzünde pis bir sırıtışla'' seni ölümüne susturabilirim mesela bağırmak istediğin zaman bile konuşamayabilirsin'' ''nasıl yani!,beni nasıl susturacaksın ki'' ''bunu çok yakın bir zamanda öğrenirsin merak etme ayçiçeği'' hey dedim öykelenerek bana ayçiçeği demeyi kes! ''diyeceğim işte ayçiçeği sen ne kadar haykırarak hayır desende ben sana hep ayçiçeği diyeceğim ayın çiçeği'' renksiz irislerimi onun renkli irislerine kilitledim ne diyeceğimi bilemedim bu bir iltifat mıydı yoksa komik bir dalga yada şaka falan mıydı? kafamda binlerce soruyla gene bir boğulmanın eşiğine gelmiştim gene aklım durmuştu ama bu sefer içkiden değildi gerçek anlamda artık kolay olan herşey bile çok zor gelmişti o benim aklımı durdurmuştu...

zaman durmuştu kalp durmuştu dünya durmuştu ama en çokta aklım durmuştu.

''hey'' dedi sözünden alaycılık damlayan bir sesle ''noldu bir suskunlaştın yoksa benim şu güzel kaslarıma mı düştün'' dedi alayla gülerek onun omzuna bir yumruk vurduğumda acı hissetmese bile hissetmiş gibi yaparak alayla ''ooo'' inanamıyorum bizim küçük ayçiçeğimiz ne kadar da güçlüymüş dedi gülerek onun omzuna bir tane daha vurup üstüne çelme taktığımda ani olarak yere düşüşüne gülerek alayla noldu tepeden bakarken bir anda altımda kaldın bakıyorum da dedim kıkırdamalarıma engel olamayarak fazla erken gülüyorsun ayçiçeği deyip bana da ani olarak çelme takmasıyla yere yapışmamla kahkaha atması bir olmuştu.ona sinirle bakıp yerden kalktığımda öfkeyle soluyup yüzümü onun yüzüne yaklaştırdığımda bana ayçiçeği demeyi kes! dedim öfke dolu bir sesle fakat inatla peki ayçiçeği dedi alayla kollarını güğüsünde birleştirirken öfke dolu bir soluk verdikten sonra tamam yeter artık dedim öfkemi de dindirmeye çalışarak fakat ege araya girip güneş biz motorları alıp geleceğiz sen istersen burada bekle zaten hava epey bir soğudu zaten bir'de sarhoşsun üstüne dedi ege ciddiyetle ardından ikiside birden beni kapkaranlık ıssız yoldan arabaların bile geçmediği baykuş ve rüzgarın uğultusunun duyulduğu sokakta yapayalnız bırakıp gittiklerinde kollarımı göğüsümde birleştirip kaldırıma oturup beklemeye başladığımda uzaktan gelen bir sesle bütün vücudum kaskatı kesilip irkildiğimde yutkundum fakat uzaktan gelen sesler şimdi daha yakınımda ve bu sesler birer adım seslerine dönüşünce tüylerim diken diken olmuştu ve tekrardan yutkunduğumda başımı arkaya çevirmeye korkarak bir süre öylece beklediğimde adım seslerinin uzaklaşmasıyla az önce tuttuğum derin nefesi rahatlıkla vererek başımı arkaya doğru çevirdim fakat sadece baya bir uzağımda olan birinin karanlık silüetini gördüğümde kaşlarımı çattım ve oturduğum kaldırımdan kalktım telefonumun ani titremesiyle irkilerek telefonumu elime alıp baktığımda denizden mesa geldiğini fark etmemle kaşlarımı daha da çattım çünkü mesajda biraz ilerdeki karanlık bir ara sokağa girmem gerektiğini ve beni orada beklediklerini söylüyordu bir an için tereddütlü kalarak ege'yi aradığımda telefonu kulağıma dayadığımda ağzıma bir bez parçası kapanmasıyla güçlü bir şekilde kurtulma çabalarımla arkamdaki kişi artık her kimse ona dirsek geçirmeye çalışıp bağırmaya çalışmıştım fakat ne nafileydi bez parçasının kokusundan anladığım kadarıyla eterdi ve bu iğrenç burun delici koku yüzünden görmem bulanıklaşmış ve elimdeki hala çalmakta olan telefonum elimden kayıp yere düşmüştü son bir çabayla direnmeye çalışırken karanlık tüm bedenimi sarmıştı ve her yer karanlığa gömülmüştü...

kilitli kapıların ardındaki saflık elbet birgün ölecekti.

Bölüm : 19.03.2025 23:51 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...