Gözyaşlarım elimdeki gözyaşlarımla ıslanmış peçetemle tekrar sildim içimden sen zavallı acınası bir kızsın dedim kendi kendime hatta o kadar zavallısın bastırılmış duygularını bile bastıramaz hale geldin dedim kendi kendime tekrardan. Akan ve akmakta olan yaşlarımı elimin tersiyle tekrardan sildim kendi kendime suç attım kendi kendimi suçladım başkalarının asla suçlu olmadığını düşünerek sadece kendim dedim sadece ben tek suçlu ve günahkar olan ben suçluydum bana böyle hissettiren benim kendimle olan kavgama sebep olan neydi bilemiyordum fakat çok iyi bildiğim birşey vardı kendime yabancı olduğum bu koca kaos meydanında kendi kendimin düşmanıydım kendime yabancıydım kendimin kaosuydum kendi kendimi en büyük düşmanım yapan da gene bendim kendime zarar verip yıkılan ve bu yıkıklığı bir savaşa çeviren de gene bendim herşeyin kaosuydum benliğimin, saflığımın, zayıflığımın herşeyiyle kolayca yıkılacak o çürük kötü binası da bendim.
kendi benliğini bir hiçe sayıp ruhunu acılar içinde kıvrandıran bıçak darbelerinin derinlere saplandığı o ruh artık yaşamıyordu.
çömeldiğim yerden yavaşça ayağa kalktım ardından bütün bu gözyaşlarımla ıslanmış olan peçetelerimi çöpe attım ardından adımlarımı kapıya doğru yönlendirdim kapıyı yavaşça açıp dışarı çıktıktan sonra tekrardan arasların yanına giderken derin bir nefes aldım ne zamandır tırnaklarımı avuç içlerime batırıyordum bilmiyordum fakat avuç içlerim kıpkırmızı olup acımaya başlayınca tırnaklarımı avuçlarıma batırmayı bıraktım. kısa bir süre sonra arasların yanına geldiğimde bana alayla bakıp hayırdır gene gelmişsin dedi fakat umursamadan ona gözlerimi devirdim ve denizin yanına oturan ateşi yerinden kaldırıp denizin yanına ben oturdum bir süre hepimiz sessiz sedasız bir süre öylece oturduk ardından oturduğumuz yerden kalkıp alışveriş yapmak için avm'nin üst katına yürüyen merdivenle çıkıp önümüze gelen ilk giyim mağazasına girdik deniz her zamanki gibi neredeyse bütün kıyafetleri eline almış hepsini aynanın karşısına geçmiş üzerine olur mu diye bakıyordu fakat açıkçası seçtiği elbiseleri gördüğümde gözlerim irice açıldı çünkü seçtiği elbiseler inanılnmaz derecede açık elbiselerdi ve aşırı derecede abartılılardı mesela denizin aldığı kırmızı renk'te olan elbisesi sırt ve göğüs dekoltesi olan bir elbiseydi ve aynı zamanda da elbisenin birde kemeri vardı siyah etek kısmından azıcık sarkan bir kemeri vardı elbisenin etek kısmı fazlasıyla kısaydı elbisenin kolları uzundu ve yeterince açık bir elbise olması yetmiyormuş gibi birde üstüne yüksek topuklu ayakkabılar almıştı kırmızı elbisesinin altına siyah önü açık benim açımdan inanılmaz kötü duran ayakkabıları almıştı ona yüzümü buruşturarak baktım deniz dedim sesimde bir iğrenmelik vardı ''deniz sadece bar'a gideceğiz pavyona gitmiyoruz'' dedim sesimi düz tutarak deniz bir kaşını kaldırıp bana baktığında gerçekten fazla mı pavyon havası veriyor dedi yüzünü buruşturarak ona onay verircesine başımı salladığımda diğerleri pek bir tepki vermemişti zaten sanırım onların bizimle alakası bile yoktu hepsi bambaşka şeylere bakıyor kendilerine kıyafet bakıyorlardı kafamı onlardan tekrar denize çevirdiğimde derin bir nefes aldım ardından denizin kolunu tutarak onu elbiselerin arasına çektim ardından elbiselerin arasından sadece sırt dekolteli mavi bir elbise seçtim elbise biraz diz üstünde sadece sırt dekoltesi olan omuz kısmı kabarık beyaz kemeri yandan sarkan güzel bir elbiseyi denize uzattığımda deniz ilk başta tereddütte kalsa'da daha sonradan elbise elimden alıp sonradan giyinme kabinine gittiğinde bende kendime elbise bakmaya çalıştım zaten üstümdeki elbise yeter diye düşünmüştüm fakat bu elbise yerine daha değişik bir elbise de giyebilirdim sonuçta elbiseler arasından elimle elbiseleri yana ittirip bir tane elbise çıkardığımda elbiseyi üzerime doğru tutup aynaya doğru baktığımda bu elbisenin bana ne kadar da çok yakıştığını farkederek gülümsediğimde aynanın yansımasından gördüğüm aras'ın bana baktığını görmemle yüzümdeki gülümse aniden soldu yüzüm kızardığında elbiseyi hızlıca yüzüme doğru çektim ve yüzümü saklayarak utanmamı gizlemeye çalışarak yandan yandan yürüyerek ona bakmadan hızlıca giyinme kabinlerine doğru yürüdüm giyinme kabinlerine geldiğimde deniz kabinden çıkıp etrafında dönüp elbisesini bana gösterdiğinde ona gülümseyerek baş parmağımı kaldırarak ona muhteşem olmuşsun işareti yaptım bana ilk defa saf ve şevkat dolu bir gülümseme attığında teşekkürler dedi bir fısıltıyla ona birşey değil dedim fısıltıyla ardından elbise sana yakışmış dedim ve bende kabinlerden birine doğru ilerlediğimde boşta olan bir kabine girdim,girdiğim kabinde aldığım siyah tek omzu açık mini bir elbiseydi elbiseyi giyindikten sonra aynaya bakıp etrafımda döndükten sonra gülümsedim bu elbise gerçekten muhteşem ötesiydi elbiseme hayran hayran bakarken kabinin kapısının çalmasıyla hafifçe irkilerek kapıyı hafifçe araladığımda denizin bana elbiseme uyumlu olsun diye kalın siyah parlak topuklu ayakkabılar getirdiğini gördüğümde ona dostça gülümseyerek elindeki topukluları alıp kapıyı kapadıktan sonra topukluları ayağıma geçirip bağlama yerlerinden bağladığımda ayağa kalkıp kendime baktığımda gayet şık olduğu gördükten sonra gülümseyerek kapıyı açtıktan sonra dışarı çıktığımda deniz bana bir şokla bakakaldığını gördüğümde zevkle gülümsedim ''ağzın öyle açık kalmasın sonra sinekler girer falan''dedim alayla gülerek oda bana aynı şekilde katıldığında ikimizde bir süre öylece gülüştüğümüz sırada onunla tanıştığımız ilk gün ne kadar iyi iki dost olduğumuzu hatırlayarak yüzümdeki gülümseme yavaş yavaş soldu onun bana yaptıkları acımasızcaydı bu doğruydu fakat gene'de ona vicdan yapıp kıyamadığım için onunla biraz da olsa samimi olmaya çalışıyordum fakat gene de onunla konuşmak bile beni onunla yaşadığımız anılara götürüyordu bu ne kadar canımı yakarsa'da yaksın isterse küle bile dönüştürecek olsun bu ateşte yanmaya bile razıydım ne kadar kalbimi bir kez daha ateşler içinde yakacak olsam da...
beğendiğimiz elbiseleri ellerimize alıp kasaya geçtiğimizde ellerimizdeki elbiselerin fiyatlarını ödeyip oradan da çıktıktan sonra bu sefer de ege'nin zorlu isteği nedeniyle'de playstation mağazasına girip gene ege'nin zoruyla playstation aldıktan sonra gözlerimi devirerek onlardan önde yürümeye başladığımda gözüm bir tane oyuncakçıda'ki beyaz renkli peluş bir ayı gözüme takıldığında bir süre oraya doğru odaklandığımda gözlerimin içi parlıyordu o peluş ayı hem çok tatlı hem'de çok şirindi istemsizce peluş ayıcığa bakarken gülümsediğimde aras'ın arkadan ''aşık mı oldun lan ne o ışık gibi parlayan gözler yemin ediyorum gözlerim kamaştı benim ışıkta''diye seslenip alayla güldüğünü işittiğimde gülümsememi silip ona doğru döndüğümde en azından ''senin gibi bir öküz değil'' diyerek ona omuz atıp geçtikten sonra hızlı adımlarla yürümeye başladığımda arkadan hala ama hala gülmeye devam eden aras'ın sesiyle sinirden dişlerimi sıkıp gıcırdattım arkamdan gelen denizin omzumu tutup sıkmasıyla kafamı hafiften ona doğru çevirdiğimde bana kızma dercesine bakarak ''boşver'' onları dedi kulağıma eğilerek bir fısıltıyla ona sadece gülümsemekle yetinerek baktıktan sonra kulağına eğilerek ''biraz eğlenelim mi'' dedim gülerek nasıl yani diye sorduğunda kıkırdadım bak şimdi dedim ona anlatırken onların tam geçeceği yerin üstünde onların kafasına su dökeceğiz dedim gülerek sen ciddi misin diye sordu gülerek evet dedim sessizce ona sus işareti yaparak ardından deniz'le gülerek onlara farkettirmeden avm'nin üst katına giderek birkaç tane su bidonu bulduktan sonra tam onların üstlerine bidonlardaki suları kafalarından aşağıya döktüğümüzde kahkahalarımız koskoca avm'de yankılandı üstlerine su dökülen ve sanki duş almış gibi olan üç erkeğe bakıp daha çok kahkaha attık gülerek onlara doğru '' serinlediniz mi bari ıslak köpek yavruları diye bağırdım gülerek'' aras aşağıdan bana parmağını sallayarak seni geberteceğim lan diye bağırdı seni silkelediğim gibi aha şu çatıdan aşağı seni baş aşağı silkeleyeceğim diye bağırdı öfkeyle'' ona orta parmağımı gösterip ''al bak bok yaparsın diye bağırdım gülerek''bana bittin sen bakışı attığında umursamayarak o bakışı atmayı kes diye bağırdım ''ona doğru o bakışın çok iğrenç dedim ardından yüzünü buruş buruş yapıyor o bakış senin''sanki bunu bir iltifat gibi algılamış gibi güldüğünde yüzümü buruşturdum hem ayrıca o gülüşün de iğrenç'' dedim aynı tonda tek kaşını kaldırarak bana baktığında yanaklarım istemsizce kızarmaya başlamıştı ateş bastığını hissettiğimde yavaşça yere çökerek yüzümü ondan gizlemek için sırtımı ona olan tarafa döndürdüğümde yüzümü avuçlarımın içine alarak yanaklarıma koydum ellerimi ardından lanet olsun dedim fısıltıyla deniz hemen ardından yanıma çöküp elini benim omzuma koyduğunda yüzümü ondan da saklamaya çalışarak yana doğru döndüm deniz gülerek yüzümü kendine doğru çevirdiğinde oha domatese dönmüşsün lan diye bağırınca parmağımla ona sus işareti yaparak susmasını istedim fakat o daha çok bağırıp güldüğünde aras'lar da gülmeye başladığında kendimi aptal bir kaçık gibi hissetmiştim kendimi saklamak için ellerimle bütün yüzümü kapattığımda hem boynum hem'de yanaklarım aşırı derece de kızarmıştı deniz lütfen yapmayın diye söylediğimde bu sefer sesim biraz fazla sert ve yüksek çıkmıştı denizin gülümsemesi sönerek bana baktığında güneş iyi misin diye sormuştu ona yapmacık bir gülümsemeyle bakarak iyiyim demiştim ardından elimi kalbimin tam üzerine koyduğumda kalbimin deli gibi çarptığını farketmiştim elimi ani olarak kalbimin üzerinden geri çekerken yutkundum bir süre gözlerimi kapattım kendime sakinleşmek için süre verdim ardından derin bir nefes alarak gözlerimi açtığımda sakinleşen kalbim beni rahatlatmıştı. bir süre sonra oturduğum yerden kalktığımda denizin koluma girmesiyle istemsizce gülümsedim bende onun koluna girip birlikte yürümeye başladığımızda ikimizde sırf şu arkamızda yürüyen üç budalayı kızdırmak için bağıra çağıra şarkı söylemeye başladık...
olmuyor denedik,bile bile gidemem
kalırız yolda
göz göre göre,''gel'' diyemem
üzerime sonra
kalbime söz de geçiremem
sevemem,zorlamakta yok fayda
salla,yapamam senle asla
deli yok karşında...
arkadan erkeklerin homurdanmalarına karşı daha çok güldüğümüzde bir iki saniye bize tek kaşlarını kaldırıp baktıklarında onlara orta parmağımızı kaldırıp gösterdiğimizde hafifçe göz devirmişlerdi tekrar güldüğümde bu sefer nedenini bilmediğim bir şekilde çatıya çıktığımızda kaşlarımı çatmıştım burada ne işimiz vardı ki diye düşünürken aras'ın aniden beni kucaklayıp çatının tam uç kısmına getirdiğinde gözlerim kocaman bir şekilde açılmıştı çünkü şuanda şehirin her bir yeri ayaklarımızın altındaydı ve ben bunu çok net bir şekilde görebiliyordum.aras beni bu sefer baş aşağı yapıp silkelemeye başlamasıyla çığlık basmıştım '' aras delirdin mi sen beni öldürmeye mi çalışıyorsun'' sen demiştim titreyen sesimle onun bacağına yumruk atarak ''bırak beni eşşek suratlı'' diye bağırmıştım aras bana pis bir şekilde sırıttığında yumruklarımı daha sert daha can yakıcı hale getirerek onun bacağını daha sert yumruklamaya başlamıştım...
sen kaşındın kızım bende kaşıdım belki pirelerin dökülürde aklın başına gelir.
bırak beni dikkat et benim pirelerim seni yemesin aras.
hiç sanmıyorum küçük böcek.
budala bırak beni beynime kan gitti ay öleceğim galibe bırak lan beni valla cenazemde sen olursan sana musallat olurum aras.
valla seni buradan aşağı bir bırakırsam kim kime musallat oluyor görürüz canım.
sinirle soluduğumda artık beynime kan gitmesinden dolayı mı bilmiyordum fakat midem bulanmaya başlamıştı elimle ağzımı kapatarak aras'a ''üstüne kusarım bak pislik'' diye tehdit etmemle aras yüzünü buruşturdu ''ne kadar iğrenç bir kızsın sen ya öyle'' dedi fakat beni bırakmasını yere indirmesini beklerken o tam tersini yaparak beni silkeleyip üstüne sağ sola sallamasıyla midemin ağzıma gelmesiyle onun yüzüne ve üstüne kusmamla aras afallayarak beni yere indirdiğinde ''seni uyarmıştım'' oğlum demiştim gülerek ona dil çıkararak elleriyle benim kusmuğumu elleriyle silerken iğrenircesine bana bakarak ''hakettim sanırım'' dedi yüzünü buruşturarak ''ama gerçekten de çok pislik bir kızsın'' dedi parmağını bana doğru sallayarak ''en sevdiğim siyah gömleğimi mahvettin'' dedi yüzünü gene buruşturarak şaşkınlıkla ona bakarak ''senin kaç tane siyah gömleğin var ki?'' diye sormuştum alayla gülerek ''beş tane var neden sordun ki'' diye cevap verince şaşkınlığımla beraber tek kaşımı kaldırdığımda ''eh yuh artık bir renkli olsan yetmiyor mu hep siyah beyazsın zaten ha pardon ya beyaz senin için fazla renkli dimi gri olmalıydı o'' diye onunla alay edercesine konuşmamla kaşlarını çatarak dudaklarını yalayarak konuştuğunda ona baktım ''sen harbiden bu kadar sorgucumusun normalde de'' diye sorunca ''eh bazen'' diyince kafasını sallayarak ''pekala'' dedi konuşmayı bitirmek istiyormuş gibi onay vererek bende fazla üstelemeyerek sessiz kaldığımda denizin koluma girmesiyle deniz gülerek ama ''ne güzel intikam aldın be kızım şunun tipe bak eşşekten farkı kalmadı'' diye gülmeye başlamasıyla bende ona katılarak gülmeye başlamıştım. birkaç dakika daha denizle kahkahalara boğulduktan sonra artık avm'den çıkıp motorlara yöneldiğimizde ege'nin motoruna bindiğimde ege'de daha sonra motora binip motoru çalıştırdığında tam gideceğimiz sırada aras'ın motora yaklaşıp benim motoruma bin demesiyle kaşlarımı çattım binmiyorum dedim ona kafa tutarak aras'ta kaşlarını çattığında ya nazikçe benim motoruma gelirsin yada zorla seni o motora bindiririm diyip gözlerini kısıp bana baktıktan sonra kısık gzleri meydan okurcasına ege'ye döndüğünde ege ben zorlamadım kendisi bindi diyip teslim oluyormuş gibi ellerini havaya kaldırdığında aras kaşlarını daa da çok çattı sanki az önceki tehditkar sesi giderek daha sert bir tonda ya geliyorsun yada geliyorsun dedi aras bana bakarak gözlerindeki alevleri görebiliyordum fakat ona omuz silktiğimde ellerini saçlarının arasından geçirip öfke dolu bir soluk verdikten sonra ''öyle olsun madem böcekçik bunu sen istedin madem zoru oynuyorsun'' dedikten sonra kolumu sertçe kavrayıp beni ege'nin motorundan indirerek ben daha anlayamadan beni omzuna atmasıyla şaşkınlıkla ona baktım ne yapıyorsun indir beni diye ona bağırdım o ise beni duymazdan gelerek kendi motoruna doğru taşıyarak beni kendi motoruna oturtup kendisi'de motorun önüne geçtiğinde ona öfkeyle baktım ''senden nefret ediyorum'' dedim öfkeyle onun omzuna bir yumruk atarak
''sende beni deli ediyorsun''diye bağırıp yüzünü bana döndürüp sinirle bakarak ''beni delirtiyorsun'' dedi tekrardan ''senden nefret ediyorum ama bu genede ben dışında benim arkadaşlarımda olsa onların motoruna binebileceğin anlamına gelmiyor küçük böcek'' diyerek bana bağırmasıyla ona sesimi yükselterek ''ben ne istersem onu yaparım sen benim sevgilim değilsin'' diye bağırıp onu ittirdiğimde öfkeyle elini bana vurmak için kaldırdığında gözlerini bir süre kapatıp tekrar açtığında elini geri indirerek motoru çalıştırdığında sıkıca motorun demirlerine tutunduğumda bana yandan bir bakış attıktan sonra tekrar önüne döndüğünde motoru hızlıca sürmeye başlamasıyla motorun kenarına daha sıkı tutunmuştum, motorun hızını daha da arttırınca kalbim teklemeye başlamıştı''yavaş''dedim zar zor duyulan sesimle fakat beni dinlememişti bile sadece daha da fazla hızlanmakla yetinmişti korkuyla gözlerim önümüze takılmıştı aras dedim zar zor önümüzde.... tam sözümü bitireceğim esnada motorun hemen öndeki ağaca şiddetli bir şekilde çarpmasıyla ikimizde motordan düşmüştük benim aksime arasın sadece eli birde kafası kanamaya başlamıştı ve onun kanamaya başlayan yaraları hızla sanki hiç yaralanmamış gibi iyileşmişti fakat ben ise yerde motordan düşünce yuvarlanmıştım kafamda ciddi birşey oluşmamıştı sadece morarmıştı onun dışında sadece birde ağzım ve burnum kanamaya başlamıştı fakat onlarda fazla ciddi olmadığı ve hayati birşey olmadığı için umursamamıştım.ayağa kalktığımda üstümdeki tozları silkeleyip arasın yanına doğru adımlarımı attım ardından onun tam karşısına geçince durdum ve işaret parmağımı ona doğru salladım ''bizi öldürmeye mi çalışıyorsun'' dedim öfkeyle o ise bana duygusuzca baktı dudaklarının arasından sadece ''hayır'' kelimesi çıktı onun gözlerinin içine bakarken başka bir duygu daha görmeyi umarken sadece o duygusunun ifadesini görmüştüm yada duygularını o kadar iyi gizliyordu ki ben farkedemiyordum onun gözlerini izledim onun o saklanmış duygularını aradım saklanmış duygularını görmeyi umdum fakat boşunaydı o bir duygusuz cahil ve acımasızdı intikamı güçlü ama aynı zamanda da en zayıf noktasını çok iyi gizleyen biriydi bunu gözlerinden görebiliyordum.bir iki adım geri gittiğimde onun gözlerinin derinlerine bakmayı keserek artık gidelim dedim parmağımı şıklatarak bana alayla bakıp güldüğünde ''hayhay efendim emrinizdeyim''dedi eğilerek kraliçe selamlaması yapıp geri ayağa kalktığında motoru'da kaldırıp benim binmemi bekledikten sonra ben bindikten sonra oda bindi motoru bu sefer daha yavaş kullanmaya başlamasıyla rahat bir nefes verdim ardından ona tutunmadan gene motorun demirlerine tutundum ateş'in motoruyla gelen denizde bizim yanımıza yaklaşınca ellerini serbest bırakarak ellerini havaya kaldırdı rüzgar onun sırma saçlarını dağıtırken gülümsedim ve bende ellerimi havaya kaldırarak saçlarımın savrulmasına ve rüzgarın tenime çarpmasına izin verdim gülerek bu çok iyi diye bağırdığımda denizde benim söylediğimi tekrar ederek gülümsedi ''hayat budur'' dedi denizde ''özgür olmak'' dedi gülümseyerek iç çekti ''çok güzel'' başını yukarı kaldırıp pamuk gibi olan bulutlara baktı gülümseyerek bende gülümseyip başımı kaldırıp bulutlara baktığımda kahkaha attım deniz başını bana çevirip oda kahkahama katıldığında ikimizde bir süre daha böyle güldükten sonra bir mağazada durduğumuzu farkettiğimizde ilk başta denizle anlamayarak kaşlarımızı çattığımızda erkekler anlamış olacaklar ki bize açıklama yapmışlardı daha sonra hepimiz aldığımız giysilerimizi alıp mağazaya doğru yürümüştük mağazaya girdiğimizde görevli bize ilk başta kaşlarını çatarak baktıktan sonra kaşlarını havaya kaldırarak gülümsedi ''hoş geldiniz aras bey'' dedi ardından aras'ın ve herkesle birer birer tokalaştıktan sonra sıra bana gelince beni es geçmişti içten içe kadına gıcık olsamda susmuştum faka aklımda hala şu soru vardı bu kadın aras'ı nereden tanıyordu? yada asıl soru neden aras'a aras bey diyordu? bu sorular kafamı kurcalarken sessizce bu sorulara kafamdan cevap bulmaya çalıştım fakat sanki bu sorular cevapsızmış gibi geliyordu.ben kafamdaki sorularla boğuşurken denizin omzuma dokunmasıyla kendime gelmem bir olmuştu '' güneş iyi misin?,biraz dalgın gibi duruyorsun da diye sormuştu ben lafı kısa kesip ona iyiyim dedikten sonra elimdeki elbisemle bir tane boş giyinme kabini bulup içine girdiğimde aklımdaki bu kafa karıştırıcı soruları bir rafa kaldırıp aldığım elbiseyi giyinmeye başlamıştım elbiseyi giydiğimde aynaya baktım sanki bambaşka birine dönüşmüş gibiydim aynaya bakarak gülümsedim ardından aldığım topuklu ayakkabılarımı giydim ardından diğer giysilerimi aldığımız giysilerin poşetine koyarak kabinden çıktım ben giyinme kabininden çıkmamla ortamdaki bütün bakışlar benim üzerime çekilmişti bir anda aras ve diğer erkekler ağzı açık bana bakarken denize yaklaştım ve onun omzunu tuttum hadi gidelim dedim denizin omzuna hafifçe vurarak ardından erkeklere bakıp seslendim ''eee'' hadi ama öyle boş boş bakacaksanız gidin duvara bakın dedim sesimde alay vardı erkekler bir süre kendilerine geldiklerinde onaylayan homurtular çıkardıklarından sonra yavaş yavaş motorlarımıza bindik ardından araslar motorları çalıştırıp sürmeye başlamalarıyla kollarımı tekrardan yukarı kaldırdım ve ellerimi serbest bir şekilde açtım gene rüzgarın saçlarımı savurmasına izin verdim bir süre daha böyle gittikten sonra bar'a gelince motorları bir köşeye bırakıp hepimiz aynı anda bar'a giriş yapmıştık bar'dan içeri girdiğimizde oradaki bütün gözler bize dönmüştü fakat biz gözleri umursamayarak bir tane masa seçip oturduğumuzda herkes kendine bir içki söylemişti ben ilk defa içki içtiğim için kendime viski söylemiştim diğerleri ise kendilerine şarap,rakı,viski,votka söylemişlerdi içkilerimizin siparişlerini verdikten sonra hepimiz oturup bir konu açıp sohbet etmeye başlamıştık gülüştüğümüz sırada içkilerimiz gelince ben hiç düşünmeden içkiyi kafama dikmeye başlamıştım tabi bu sırada bizimkiler tezahürat yapmaya başlamışlardı içkiyi kafama dikip bitirdikten sonra boş şişeyi masaya bırakıp garsona seslenip bir tane daha viski şişesi getirmesini istemiştim yaklaşık beş dakika sonra garson içkimi getirdikten sonra şişeyi açtıktan sonra onu da kafama dikmeye başlamıştım o şişeyi de yaklaşık beş dakika sonra bitirdikten sonra başım dönmeye başlamıştı fakat ben sanki o an bütün bu içimde yaşayan ve yaşamakta olan hüzünü,siniri yok etmek için bir hayvanmışçasına içmeye başlamıştım durmak bilmiyordum ve içtikçe daha da çok içiyordum artık midem'de bulanmaya başlamıştı fakat sarhoşlukla aynı zaman'da da içimde biriken bu hüzünlü geçmişi sanki silebilecekmişim gibi hiç umursamadan hi bıkmadan usanmadan üç saat boyunca durmadan içki içmiştim gözlerimden yaşlar süzülmeye başlamıştı kafamın bulanıklığıyla etrafı bulanık görmeye sesleri boğuk boğuk duymaya başlamıştım.sersemlemiş bir halde oturduğum yerden ayağa kalkarak ''hadi millet bayılana kadar dans edip içelim!'' demiştim içimden nasıl çıktığını bilmediğim bir sevinçle herkes bir anda ayaklanıp dans pistine geçince bende aralarına kaynayarak aradan deniz'in kolunu tutup onu karşıma alıp onunla dans etmeye başlamıştık ikimizde gülerek zıplayarak hoplayarak dans etmeye başlamıştık gülerek denizin ellerini tuttuğumda hızla onun ellerini tutup birlikte dönüp eğlenmeye başlamıştık tabi arada sırada gözlerim kıvırtan ve kravadını başına takmış ve eline de peçete almış gülerek halay çeken ege'ye kayınca sarhoşluğunda etkisiyle gülmemi tutamamış aniden kahkahamı basmıştım denizde bana katıldığında ege bizim yanımıza yaklaşıp benim elimi ve denizin elini tutup onunla halay çekmeye davet etmişti bizde denizde kahkahalar atarak onun ellerini tutarak onunla halay çekmeye başlamıştık
gülüp eğlenip halay çektikten sonra ben egelerin arasından ayrılıp bir masanın üzerine çıkıp sarhoş olduğum yetmiyormuş gibi masanın üzerindeki bütün içkileri içmeye başlamıştım.
bir süre sonra aras'ın kolumu sıkıca tutmasıyla başımı ona döndürdüm fakat başımı ona döndürmemle onu resmen çift olarak görmeye başlamıştım sanki bir değil şimdi iki tane belalı olmuşlardı başıma geri sendeleyerek parmağımı kaldırıp ona doğru kaldırıp tekrar saydığımda gözlerimi kırpıştırdım tekrardan saydım bunun bir şaka olduğunu vurguladım yada öyle düşündüm çünkü yanılmıyordum ona doğru bir adım atarak sendelediğimde elimle yüzüne dokunup gerçek olup olmadığına bakmak için elimle onun yüzüne doğru uzandığımda hızla uzattığım elimi kavradı '' çok sarhoşsun'' dedi sesi bir fısıltıydı gözlerine baktım gözleri renk'ten renge giriyordu bana bakınca ellerimi onun yumuşacık ellerinin arasından geri çektiğimde denizin aniden yanıma gelmesiyle elim direkt olarak kalbimin üzerine gitmişti ''deniz'' dedim korkuyla ''ödümü kopardın bir anda öyle gelinir mi adamın aklını alırsın valla sen'' dedim elimi kalbimin üzerinden çekerek deniz aniden benim elimi tutup nereden bulduğunu bilmediğim bir şekilde aniden elime mikrofon tutuşturmasıyla kalakaldım elimdeki mikrofon hafifçe titremeye başlamasıyla titrek nefesler verdim ardından masadan bir şişe içki alıp dudaklarıma götürüp tek seferde içkiyi dikip bitirdiğimde kafam artık iyicesine bir bulanıklaşmıştı kafam iyicene gidikleşince kendimi daha fazla tutamayarak ne ara aklıma takıldığını bilmediğim bir şekilde bağıra çağıra şarkı söylemeye başlamıştım...
uymam ki hiç bir kurala
sığmam asla dört duvara
zaten şu hayat dediğin şey
benzer hileli kumara
bu gece benim her yerde patron
ne klişe severim nede şablon
beni kimseyle karıştırma...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
3.44k Okunma |
334 Oy |
0 Takip |
31 Bölümlü Kitap |