dudaklarım onun dudaklarıyla buluştuğunda gözlerim kocaman açılmıştı hiçbir tepki vermemiş geri bile çekilmemiştim öylece sabit bir şekilde durmuştum bilmem kaç salise böyle durmuştuk sadece birbirimizin yüzüne odaklanmıştık sadece birbirimizin kudretli bakışlarına odaklanıyorduk birbirimizin derin ve anlamlı gözlerimize dudaklarımıza çarpan kalplerimize.bir süre birbirimizin gözlerinin derinliklerine dalmıştık fakat daha sonra burnuma bir su damlası düşmesiyle yağmur yağacağını anlamıştım bir süre bakışlarımı ondan çekip gökyüzüne baktım yağmur çok güzel damla damla düşüyordu gökyüzüne bakarak gülümsedim bu yağmur sanki gözyaşı gibi dökülüyordu yüzüme. gülümsemem biraz daha artınca bir iç çektim sonra onun kasvetli gözlerine baktım gözlerini kısmış bana bakıyordu gülümsemedim sadece onun o güzel kasvetli bakışlarında kaybolmak istedim onun o güzel gözlerinin derinliklerine yerleşmek istedim.birbirimizin yüzlerine bakarken ikimizde gülmüyorduk fakat gözlerimize baktığımızda ikimizin'de gözleri gülüyordu sanki kalbimde birşey alev alıyordu bu alev canımı yakmıyordu sanki tek yakmayan kor bir ateşe düşmüşüm gibi hissettiriyordu sanki kalbim cehennemden bile daha yakıcıydı bu gözler bu kalp ilk defa beni acıtmadan yakmıştı ilk defa kalbim gerçekten acıtmadan yakmıştı beni.bu çok garip hissettirmişti nedensizce onun yüzüne baktığım an sanki kalbim at koşuşturuyormuş gibi teklemeye başlıyordu cayır,cayır yanıyor beni'de bu ateşin içinde yakıyordu.çekinerek ellerimle onun ellerini tuttum ve onun yüzüne gülümsedim ve ellerini kendi avuçlarıma alıp sıktım ve yüzümü onun kulağına yaklaştırdım gülümseyerek onun kulağına fısıldadım...
bu yağan yağmurdan bile daha yakışıklısın sen benim için bir çiçek kadar ferah kokuyorsun.
gözlerime bakıp biraz tereddüt ettikten sonra gülümsedi onun gülümsemesi içimi eritiyordu iç çekerek onun gülümsemesinde kayboldum o kuyruklu bir yıldızı andırıyordu adeta gökyüzü kadar temizdi benim için bir toprak kadar saf'tı benim gözümde bir çiçek kadar narin bir yıldız kadar parlaktı o benim gözümde. bir süre onun ellerini sımsıkı avuçlarımın içine hapsetmiştim gülümseyerek onun yüzüne biraz daha yaklaştım ve bir elimi onun yanağına koydum daha sonra oda benim yanağıma elini koydu ikimizde bir süre sessiz öylece durduk daha sonra biraz geri adım atıp tekrar onun yüzüne odaklandım daha sonra geri çekilip gözlerimi onun gözlerinden ayırıp kendi okuluma doğru adımlamaya başladım yağmur epeyce hızlanmıştı saçlarım alnıma yapışıyordu kıyafetlerimi sırılsıklam yapıyordu ama pek sorun değildi önüme bakarak yemyeşil ağaçların olduğu bu güzel yağmur kokusu eşliğinde yürümeye devam ettim okula varana kadar hiç arkamı bile dönmemiş onun yüzüne bakmamıştım daha sonra zaten bir şekilde okula gelmiş ve okuldan adımımı attığım gibi şu iğrenç üç kişiyi görünce yüzümü buruşturarak onlara bakmış daha sonrada odama gidip kendimi yatağa atmış ve bugün yaşadığım şeyleri düşünürken gülümsüyordum bugün olanlar bana ilk defa cenneti tattırmış gibi hissetmiştim sanki hep bugünü bekliyormuş gibiydim sanki hep peri masallarını bu kadar gerçek görememiş gibiydim bu çok garip bir his uyandırıyordu içimde buna aşk mı denirdi bilmiyordum ama içimde hissettiğim bu duygu gerçekten çok farklıydı bunu hissedebiliyordum sanki diğer duygulardan çok ayrıydı.
hissettiğim,hissetiklerim kalbimi delirten bu ateş beni delirtiyordu.
bir süre sonra ayağa kalktım ve daha sonra masama oturup günlüğüm çıkarıp masaya koydum ardından elime bir kalem alıp bugünü gülümseyerek yazmaya başladım..
(kübra'nın günlüğünden)
bugün belki'de hayatımın en beklenmedik anını yaşamıştım evet bugün ilk defa bir vampirin beni öpmesine izin vermiştim belki'de bu kafam yanarken onun ateş gibi yanıcı dudakları nişancı gibi gözleri beni tam kalbimin ortasından bir kurşunmuş gibi vurmuştu kalbimi yakmıştı delip geçmişti hep soğuk olan kalbim bugün ilk defa birine bu kadar yanmaya başlamıştı onun o güzel bakışları başımın dönmesine neden olurken o güzel dudaklarının yumuşaklığı beni benden alıyordu kalbim deli gibi çarpıyordu sanki bu kalbim sadece onun için bu kadar güzel çapmak istiyormuş gibiydi nedense kalbim sadece onu istiyordu onun kokusuyla büyülenmişken onun büyüsünün içinde daha da kaybolmak istiyordum onun sevgisini daha da hissetmek istiyordum onun gülümsemesini,onun benim kalbimi çaldığı gibi bende onun kalbini çalmak ve kendime saklamak istiyordum bugün bugünü asla unutmayacağım bugün benim kalbimin buz iken alev,alev yanan bir yanar topa dönüştüğü gün kalbimin biri için çarptığı tek gün aşk oklarının kalbime saplandığı ilk ve tek gündü bugün birinin dudaklarının ateşini hissettiğim ve bu ateşte kavrulacağımı bile bile o ateşe atlayıp göz göre göre ne kadar acıtacak'ta olsa yanmayı göze aldığım gündü.
günlüğümü yazdıktan sonra günlüğümü çıkardığım çekmeceye geri koyup derin bir nefes verdim içimdeki bu anlamdıramadığım duyguyu yazmak gerçekten'de çok iyi geliyordu ve beni mutlu ediyordu yüzümde bir tebessüm oluşturuyordu bu sanki aşkı kadar yaşamış ve aşkı kadar ölmüş bir kalp gibiydi. daha sonra masamdan kalkıp kalemi'mi masaya bırakıp ayağa kalktığım sırada kapımın çalmasıyla adımlarımı kapıya yöneltip kapıyı açtığım sırada kaşlarım çatılmıştı çünkü kapımda dikilen kişiler batuhan,simay ve ece'ydi bu üçünü çok sevmiyordum çünkü okulun en önde gelen zorbalarındanlardı ve asıl olan şey tek zorba olmaları değildi zorbalığın yanında erkek öğrencilerinden daha çok kız öğrencilere şiddet uyguluyor olmalarıydı ve buda epey bir berbat bir durumdu çünkü daha önceden bildiğim kadarıyla bu okula gelen bir insan öğrenci şiddete uğramak dışında istismar gibi iğrenç birşey yaşamış ve en sonunda bu üçlü grup kızın boynunu bıçakla keserek kızı öldürdükten sonra kızın kanını içip kızın cesedini ise bir göle atmış olmalarıydı düşüncesi bile korkunç olurken onların böyle birşey yapacağına asla inanmazdım fakat bu okula geldiğim an anlamıştım onların nasıl biri olduklarını ve ne kadar inanmak istemesem'de bu okula geldikten birkaç gün sonra şahit olduğum bazı şiddet içerikli davranışları ve öğrencilere yaptıkları şiddeti birde telefonla kayıt almalarından sonra artık onların o kız öğrenciyi'de öldürdüklerine de inanmaya başlamıştım. fakat sonra batuhan'la gözlerimiz kesişti ben ona meydan okurcasına o ise bana ben tehlikeliyim benden uzak dur bakışı atıyordu fakat ben bunu geri plana atacak biri değildim kendi koşullarımda asla geri adımlamak yoktu ben her zaman dik duramazdım bu doğruydu ama dik duramadığım yerden kalkıp sanki yere çivilenmiş gibi durduğum zamanlarımda olmuştu fakat asla boyun eğmeyecektim asla ama asla ona kendimi teslimiyet vermeyecektim.ona meydan okurcasına gözlerimi kısmış bakarken oda bana aynı şekilde bakmaya başlamıştı hatta beni neredeyse alaya alıyordu fakat ben bunu fazla takmayarak gözlerimi devirmekle yetindim daha sonra o bana yaklaşmaya başlamıştı ben geri geri giderken sırtım duvarla temas etmişti tam önümde bir elini yanımdaki duvara dayamış beni duvarla arasına kıstırmıştı yüzü benim yüzüme çok yakındı sanki nefeslerimiz birbirine değecek kadar yakın gibiydi onun kalbinin atışını,nefesinin hızını hissedebileceğim kadar yakınımdaydı parlayan gözlerini sinirden kasılmış çenesini görebileceğim kadar yakınımdaydı göz bebeklerinin büyüdüğünü ve o parlayan gözlerinin benim gözlerime gözlerinin dokunuşunu hissedebiliyordum.bir eli hala duvardaydı hala beni duvarla arasında sıkıştırmış yüzüme,gözlerime bakıyordu sanki gözlerimde korku arıyor gibiydi. gözlerimi kısmış onun gözlerinin derinliklerine bakarken hafifçe tebessüm ettim ama bu asla samimi bir tebessüm olmamıştı daha sonra tebessüm ettiğim gibi yüzümü onun yüzüne biraz daha yaklaştırdım ve kulağına fısıldadım benimle oynamak mı istiyorsun madem öyle hadi oynayalım ama bil ki ben asla yenilmem sadece doğru zamanı değerlendiririm dedim fısıldayarak onun kulağına ardından pis bir sırıtış yapıp onun hiç beklemediği bir anda bacağının arasına sert bir tekme indirdim ve acıyla bağırmasını zevkle izlemeye başladım sanki onun acı dolu bağırışları küfürler savuruşları bana birer melodi gibi gelmişti psikopatça sırıtıyor ve onun önüne diz çökmüş kulağına gülerek tehditlerimi bir bir sıralarken onun kafasını sertçe ellerimle tutmuş başını geriye yaslamıştım kulağına hafife aldıkların senden on kat bile güçlü çıkabilir dikkat et aptal pislik deyip pis pis sırıtmış ardından onun kafasını bırakıp onun yüzüne bile bakmadan onu oracıkta bırakıp kapının eşiğinde durmuştum daha sonra başımı direkt olarak simla ve ece'ye çevirmiş onlara da normal olmayan bir sırıtış sunmuş ve onların tam karşılarında adımlarımı durdurmuştum ardından onların gözlerinin için gözlerimi sabitleyip pis bir şekilde sırıtıp çantamın içine telefonumu atıp odadan çıkıp sınıflara doğru yürümeye başlamıştım.
(güneşten)
sabah kalktığımdan beri odamda sessizce oturuyordum saatler geçmişti belki'de öğlen bile olmuş olabilirdi bilemiyordum çünkü yatakta oturup kulaklığımı takmış saatlerdir yatağımın üzerinde müzik dinliyordum fakat odamın kapısının yavaş bir şekilde aralanmasıyla odama babam girdiğinde gözlerimi devirip onu baştan aşağıya süzdüm gene yalandan samimi bir gülümsemeyle gözlerimin içine bakıyordu o sırada ona tam olarak nasıl baktım bilemiyordum fakat yüzü bir anda normal halini aldı gene yüzüne o iğrenç pislikliği taktı yanıma geçip yavaşça oturdu saçlarıma dokundu belki'de kaç yıldır dokunmadığı belki'de hiç saçlarımı okşamayan elleri ilk defa saçlarımı okşadı ilk defa yumuşacık saçlarımı öptü ilk defa saçlarımı öpüp,koklayıp,okşadı bunu ilk defa ne kadar güzel olabileceğini tattım ilk defa bu hissi yaşadım ilk defa mutluluğu yaşadım hep suratı asık olan yüzümde ilk defa hafif bir tebessüm kondurdum ilk defa o sevgi denilen şeyi tattım belki'de bu sevgi tamamen yalanlar içeriyordu belki'de bu sevgi sadece bir kurmacaydı fakat ben o sevgiyi tatmıştım işte vazgeçemeyeceğim kadar güzel bir sevgi tatmıştım hayatımda ilk defa sevildiğimi belki'de ilk defa anlamıştım bunun ne kadar bir uydurmaca olduğunu bilsem bile bu hissi tatmak hoşuma gitmişti.birkaç dakika öylece aynı şekilde babam benim saçlarımı okşadıktan sonra yataktan ayağa kalktı dudaklarını araladı...
her zaman benim küçük prensesim olarak kalacaksın ve her zaman sana dokunmama izin vereceksin yoksa annenin bile açtığı yaralar benim açacağım yaraların arasında çok masum kalacak prensesim.
sustum babama cevap vermedim tepkide veremedim onun yapacaklarını biliyordum ve bu benim kabusumun devam edeceğinin habercisi olduğunu da biliyordum korkuyordum ama birşey yapamıyordum güçsüzdüm keşke güçlü olsaydım diyordum kendi kendime fakat nafileydi kendimi bile savunamıyorken başkalarının bana zarar vermesine susuyorken nasıl güçlü olmayı bekleyebilirdim ki zaten zavallının tekiydim sadece bir zavallıydım...
bir süre daha sessizce öylece durdum ardından kapıyı çarpıp odadan çıkıp beni yalnızlığıma terk etmesini izledim gözlerim dolmadı yada sinirlenmedim aslında hiçbir duygu yer edinmedi içimde sadece o gittikten sonra arkasından bir süre bakakaldım odanın yapayalnızlığında ve karanlığında bir tek ben kaldım içimdeki yalnızlıkla içimdeki karanlıkla baş başa kaldım karanlığımın beni yuttuğu o çukurda gene bir başıma kaldım hep olduğum ve olacağım gibi...
derin bir nefes alarak yataktan ayağa kalktım ardından kapıya doğru adımladım kapıyı aralayıp kapıdan çıkıp salona doğru adımladım salona geldiğimde babamın sabah sabah haber izlediğini gördüm hep olduğu gibi gene sel felaketinden birisi ölmüştü,habere bakıp derin bir nefes daha aldım ve ardından babamdan bir koltuk uzak oturdum ve haberleri izlemeye başladım gözlerim istemsizce anneme doğru kayınca annemin yemek yaptığını farkettim mis gibi tost kokusu geliyordu karnım bir anda guruldamaya başlamıştı ne zamandan beri bu kadar güzel kokular almıyordum neredeyse yavaşça ayağa kalktığımda annemin yanına mutfağa gittiğimde annem ilk başta somurtsa'da daha sonrasında yüzüne sahte bir tebessüm kondurup bana doğru döndü bana sahte bir sarılmayla sarıldı yüzündeki sahte tebessümü bozmadan acıktın mı kızım? dedi bende yüzüme sahte bir tebessüm kondurup evet annecim ne kadar güzel kokuyor öyle dedim ve masaya doğru ilerleyip oturdum annem sahteden olan tebessümünü bozmadan benim önüme mis kokulu sıcacık tostu koyunca ve yanına da sıcacık çayı koyunca ona sahte bir tebesüm yaptım ardından o arkasını dönüp mutfaktan çıkınca tostun içini açıp içine baktım zehir yada herhangi başka birşey var mı diye fakat yoktu şaşırtıcı bir şekilde normalde ya uyuşturucu koyardı tostun içine yada zehir yada uyutucu hap koyardı fakat bu sefer tertemizdi inanılmaz bir şekilde şaşırsam'da pek belli etmemeye çalışarak tostumdan emin olamasamda bir ısırık aldım ardından yavaşça göz ucuyla tavandaki gizlenmiş ve benim hareketlerimi izleyen kameraya baktım her yerdeydi her zamanki gibi hep aynı sahneydi hep aynı tiyatro oyununda aynı karakterdim ne zaman rolüm değişecekti bilmiyordum yada ne zaman bu tiyatro oyunundan çıkacaktım onu da bilmiyordum aynı bir zaman diliminde sıkışmış gibiydim hep aynı sahneler hep aynı şeyler yaşanıyordu hep başa sarıyordu fakat bu koskoca sıkıştığım döngü'de tek farkeden şey ilerleyen ve ilerlemekte olduğum iğrenç ötesi yaşlarımdı ve diğer değişen şeyde girdiğim bu karanlık okulda beni daha da karanlığa çeken varlıklardı karanlığımı bana hükmedenlerin kendilerini aydınlığa çıkarmasıydı ve beni daha da batırmasıydı daha da dibe batmamdı daha da kendimden soğutandı daha da kendi canımı yakmak istiyordum başkalarının incinmesine katlanamıyordum başkalarının acı çekişine haykırışlarına dayanamıyordum onların canı yanmamalıydı benim gözümde gene canı yanan ve gene bütün bu cezaları başkalarının omuzlarından kendi omuzlarıma sırtlıyordum gene sırf iyi olduğum için canım yanıyordu oysaki sadece merhametim ve sevgim yüzünden batıyordum oysaki başkalarını kendimden daha çok düşündüğüm için onlara kıyamıyordum omuzladığım bütün bu ağır yükleri sırtıma,boynuma,kalbime,karnıma saplanmış bu bütün ihanet ve daha fazlası yüzünden bedenime aldığım bu bütün bıçakları başkalarına batıracak cesaret bulamıyordum kalbim hala bir ışıkla aydınlanıyorken ve bu ışık yavaş yavaş enerjisini yitirirken söndüğü zaman bu ışık bir daha asla yanmayacak şekilde karanlığa sonsuza kadar gömüleceğini biliyordum ne yazık ki. tostumu bitirdikten sonra göz ucuyla tavanda beni izleyen kameraya baktım ardından masadan kalkıp tabağı lavabonun içine koydum ve gözlerim hala göz ucuyla tavandaki gizli gibi görünen ama aslında dikkatli bakıldığında anlaşılan kameralara takılı kalmıştı daha sonra farkedilmeyeyim diye boğazımı yalandan temizleyip gözlerimi göz ucuyla kameradan çekip normal davranmaya çalışarak yalandan bir tebessüm yerleştirdim yüzüme ve ardından mutfaktan çıkıp yavaşça babamdan bir koltuk uzağa oturdum ve ardından telefonumu alıp kurcalamaya başladım yeni gelen garip bir mesaj vardı hemen hızlıca mesajı açıp okumaya başladım mesajı okuduktan sonra gözlerimi istemsizce devirdikten sonra mesajdan bu gerizekalı deniz,ege,lunapark'ta saçını savurduğum şu garip kızı,arası ve ateşin buraya geleceğini ve beni alıp dışarı çıkacağımızı öğrendikten sonra birde üstüne onun yüzünden yüzüme tokat yemiş arasın beni alacağını öğrendikten sonra yüzümün kızarmaya başladığını hissettim gözlerim açılmaya başladığında dışarı çıkıp avm'ye ve bar'a gideceğimizi öğrendikten sonra gözlerim irice açıldı istemsizce dudaklarımdan "siktir" kelimesi çıkınca babamın bakışları telefonuma ve bana döndüğünde kaşlarını çattı net ama ciddi aynı zamanda da sesinde öfke tınısıyla ''kimlerle çıkıyorsun dışarı'' dedi sesindeki tınısından öfkesini anlamıştım ama kelimelerim tükenmiş sanki ani bir boşlukta gibi hissetmiştim yutkunduğumda arkadaşlarım dedim sesimdeki tınıyı normal haline sokmaya çalışarak konuşmaya başladım...
baba şey...arkadaşlarım geleceklermiş'te onlarla konuşuyordum.
peki tamam.
peki tamam dedi ses tonundan anlamayacağımı sanarak gene kızarak söylemişti bunu gözlerimi devirerek önüme döndüğümde bir bacağımı diğer bacağımın üzerine attım telefonumu gene elime aldım mesaj geldimi diye baktıktan sonra mesaj gelmediğini görünce derin bir nefes çektim daha sonra oturduğum koltuktan kalkıp odama doğru ilerledim odama geldiğimde dolabımın yanına doğru ilerledim dolabımın kapağını açıp içinden küçük siyah bir el çantası çıkardım daha sonra el çantasını yatağın üstüne koyup telefonumu kulaklığımı en sevdiğim kitabımı alıp küçük el çantamın içine koydum daha sonra fondöten,maskara,hafif kırmızı rujumu ve budramı alıp yatağın üzerine koyduktan sonra dolabımdan siyah sırtı dekolteli dizimin beş karış yukarısında bir elbise çıkarıp onu da yatağın üzerine koyduktan sonra kombinimi tamamlamak için gene siyah kalın topuklu ayakkabılarımı seçip yatağın üzerine koyduktan sonra çıkardığım giysileri giymeye başladım daha sonra giydiğim elbisemin altına topuklularımı giydikten sonra saçımı hafif maşa yaptıktan sonra aynaya bakıp hafif rüle olmuş saçlarımı doğal dursun diye biraz düzelttikten sonra makyaj malzemelerimi alıp aynanın karşısına geçtim ilk önce fondöteni güzelce sürdükten sonra sabitlemek için pudramı'da sürdüm ardından maskaramı sürdükten sonra da hafif kırmızı rujumu sürdükten sonra aynaya son bir bakış atıp çantamın fermuarını kapattıktan sonra komidinime ilerleyip komidinimin üzerinde duran vanilya kokulu parfümümden üç fıs sıktıktan sonra artık hazır olduğuma emin olduktan sonra yatağın üzerinde duran çantamı alıp odamdan çıktım ardından babamın bir santim ötesindeki koltuğa oturdum o süre zarfında ne ben konuştum nede o konuşmuştu ikimizde sanki birbirimize yabancıydık ikimizde sanki baba,kız değilde iki sıradan yabancı insan gibiydik ne ben onu fazla takıyordum nede o beni umursuyordu. bir süre sonra gözlerim öylesine pencereye döndüğünde güneşin batışına şahit olduğumda yolu ve masmavi denize baktım ardından güneşin kayboluşuna baktım bir süre sonra derin bir nefes alıp verdikten sonra pencerenin perdelerini indirdim daha sonra bir süre koltuğa oturdum daha sonra kulaklığımı takıp sevdiğim müziklerden birini açtıktan sonra gözlerimi boşluğa diktim ve derin düşüncelerime daldım ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordum fakat aniden omzumda bir el hissettiğimde irkildim ardından yutkundum ve ardından gözlerimi bir süre kapatıp açtıktan sonra tekrar kendimi boşluğa odakladım omzuma dokunan buz gibi eli hala hissettiğimde bu sefer o buz gibi elin omzumdan boynuma,boynumdan yüzüme doğru yukarı doğru yavaş yavaş çıktığında tekrar yutkundum hareketsizce ve kıpırdamadan sadece öylece yutkundum daha sonra el yavaşça çeneme geldiğinde çenemi kavradı ve yüzümü aniden kendi yüzüne döndürdüğünde onu gördüm yeşil mi mavi mi belli olmayan o gözlerini,yüzündeki o alaycı bakışı,dudaklarının hafifçe kıvrılışını sapsarı saçlarının dağılmış olduğunu... gözlerini gözlerime diktiğinde suratına donuk bir şekilde bakakaldım.gözlerini gözlerimden çekip beni baştan aşağıya süzdükten sonra dudaklarını araladı onun o buz gibi elini çenemden çektiğinde rahat bir nefes verdim ardından ondan iki adım geri çekilip tekrar gözlerine baktım. araladığı dudaklarını tekrar açıp geri kapattığında yutkundu ardından derin bir nefes alıp tekrar dudaklarını araladı...
lanet pislik hadi iki saattir seni beklemekten iki yüz bin yıllık şu güzel genç cildim soldu.
ne?!
lanet olası çirkin ördek sana diyorum hadi gidelim artık iki saattir seni bekliyorum burada!!
hızlıca başımı sağ sola sallayıp kendime geldiğimde hızlıca onu beklemeden kapıya doğru ilerledim ardından kapının kulpunu kavrayıp yavaşça aşağıya doğru indirip kapıyı hızlıca açtığımda hızlıca dışarı çıktım ardından diğerlerinin motorlarını ve kollarını kavuşturmuş motora yaslandıklarını gördüğümde onlarda aynı şekiklde bana baktıklarını gördüm ardından bakışlarımı onlardan kaçırıp istemeyerek'te olsa onun motoruna bindiğimden ben bindikten bir dakika sonrada o bindiğinde hiç ona odaklanmadan çantamdan kulaklığımı çıkarıp kulaklarıma takıp müziğimi açtım motoru ani olarak gazlayınca korkuyla onun beline ellerimi doladığımda omzunun üstünden bana baktı ona bakmayarak telefonuma baktığım sırada motorun ani bir şekilde frenlemesiyle geldiğimizi anlayarak telefonumu kapatarak çantamın içine attım ardından aras motoru bir köşeye bıraktığında hızlıca motordan aşağıya bir ayağımı atıp indiğimde derin bir nefes alıp geldiğimiz bu kocaman avm'ye baktım ardından yavaş yavaş adımlar atıp avm'ye doğru ilerlemeye başladım aras'ta arkamadan gelmeye başladığında onu çok umursamayarak avm'den içeriye girdim ardından diğerlerinin tam karşımda olduğunu gördüm bizden önce gelmişlerdi derin bir nefes aldım ardından tam karşımda duran denize baktım ona yavaşça bir adım attım tam karşısına geldiğimde içimdeki duyguyla savaşmaya başladım içimdeki bu acıma ve merhamet duyguma karşı koyamayarak denize sarıldığımda ilk başta deniz bu duruma şaşırsada sonra bana o kadar sahte bir duyguyla baktı ki onun o bakışından iğrendiğimde yüzümü buruşturmamaya çalışarak yüzüme bende sahte bir duygu yerleştirdim.bir süre daha sarmaş dolaş durduktan sonra ikimizin'de gözlerinde o iğrenme duygusu yerine oturmuştu ege'nin aramızdaki bu gerginliği bozmak için bu ölüm sessizliği gergin ortamımızı söze girerek bozduğunda bakışlarım direkt olarak onun gözlerini bulmuştu bir süre zarfında onun gözlerinin içine baktıktan sonra gözlerimi kaçırıp etrafa bakmaya başlamıştım dudaklarını araladığında konuşmaya başlamıştı...
evet sevgili beyler,bayanlar şimdi şöyle bir kebap yada döner mi yemeye gitsek diyorum hani ben çok acıktım.
oha ege en son bir saat önce yedin lan ne ara acıktın sen yoksa kan içmedin mi.
yo ne alakası var lan kan içmekle aras acıktım diyorum işte valla bana bakın bana burdan bir kebap yada döner yada lahmacun söylemezseniz dışardaki çimenleri yemeye başlayacağım.
aman be başlayacağım senin kebabına da dönerine de başımın bin belası belamın verdiğinin ayısı.
puahahaha daha küfür bile edemiyorsun yazık lan sana aras yemin ediyorum sen benden daha gerizekalısın he balık beyinli.
gülme lan orospu evladı ister küfür ederim ister etmem sanane dağ ayısı.
beyler kavgaya gerek yok tamam ege'nin istediği olsun madem yoksa biliyorsun çok konuşur aras bu yüzden bence ona diklenme.
lanet olsun iyi tamam sen kazandın ege ama sana söyleyeyim sırf ateş ve sen çenenizi kırmadan kesin sessinizi diye izin veriyorum uyarayım sadece bir tane kebap yiyeceksin geçen sefer'ki gibi 15 tane yemeyeceksin duydun mu beni.
tamam lan tamam en azından 10 tane yesem 5 tane de ayran içsem olmaz mı arascığım bal peteğim hadi ballı peteğim.
aras ege'nin bu söylediğine yüzünü buruştuğunda onun söylediklerini fısıldayarak tekrar etti ballı peteğim mi? bal peteğim mi? dedi gözlerini devirerek.bir süre sonra hepimiz kebapçının oraya gittiğimizde bir masaya oturup kebaplarımızı ve ayranlarımızı söyledik ege sözünden dönmüş 15 tane kebap söylemişti sahi o kadar çok kebap onun karnına nasıl sığabiliyordu bilmiyordum ve beni asıl şaşırtan şey ise kebaplarımızı afiyetle yedikten sonra boş tabakları garson aldıktan sonra tek yemeği bitmemiş ege kalmıştı hepimiz yemeğimiz bitmiş bir şekilde şaşkınlıkla ege'yi izliyorduk çünkü şimdiden on tane kebabı midesine indirmişti bile gözlerim irice açılmış onun ağzına bütün kebapları tıkmasını izlerken ağzım şaşkınlıktan aralanmıştı bir süre sonra bütün kebapları bitirince zafer kazanmış gibi ellerini havaya kaldırdığında hepimiz birden onu alkışladık ardından aras bir anda koluma omzuyla vurunca sinirle onun omzuna bir tane de ben vurdum ve ardından ise hakaretler ve küfürler yağdırdıktan sonra rahatla arkama yaslandığım sırada aras'ın sigara pakettinden bir sigara çıkarıp sigarasını ateşledikten sonra sigarasından sinirle derin bir nefes çekti o sırada içimdeki bütün nefreti kusarak ona saymaya ve hakaret ve küfürler yağdırırken işaret parmağımla onun alnından ittirdim sertçe tabiki o buna daha fazla sinirlenerek içtiği sigarasını bana doğru yaklaştırdı asıl korkuyu yaşamak istermisin? dedi uyarıcı bir sesle o zaman sana bir uyarıda bulunayım dedi ardından sigarasını bana yaklaştırdı ve bir anda sigarasını benim boynuma getirip boynumda söndürdüğünde canımın dehşet derecede yanmasına rağmen güçlü olmaya çalışarak dik durdum ve ardından onun boynumda söndürdüğü sigarayı alıp onun yüzüne fırlattım ardından masadan ayağıya kalktım onun ayağına sert bir tekme indirdikten sonra hızlı ama bir o kadar da dik başlı olmaya çalışarak avm'de tuvaletlerin olduğu yere doğru hızlı adımlarla yürüdüm tuvalete geldiğimde kendimi tuvalet kabinine kilitledim elim direkt olarak boynuma gittiğinde nefes alamıyordum boğazımın kızarmaya başladığını hissedebiliyordum ve aynı zamanda da dehşet verici şekilde yandığının acısına da katlanmaya çalışarak yere çömeldim ardından gözümden bir yaş damlası yanağımdan süzüldüğünde elimin tersiyle gözyaşımı sildim yanımdaki peçeteliğe uzanıp bir tane peçete kopardığımda boynuma doğru tuttum düşündüğüm gibi yanık oluşmuştu yanık hem akışkan bir şekilde kanıyordu hem'de baya bir yanıyordu.kan bulaşan peçeteyi yanımdaki çöp kutusuna attığımda bir peçete daha kopartıp boynumdaki akan kanı sertçe sildim ardından tuvalet kabininin kilidini açıp tuvaletten çıktım ardından ellerimi yıkadıktan sonra bir peçete alıp soğuk suyla ıslattım boynuma tuttum bir süre ardından düşüncelerime daldım bana acı çektirmek onun hoşuna mı gidiyordu diye düşünürken gözlerim dolmaya başlamıştı o okula gelişim onun bana çektirdikleri o acıları iki katlayış şekilleri daha fazla canımı yakmıştı.gözlerim dolmaya devam ederken yaşlar ardı ardına hızlıca yanaklarımdan aşağıya süzülmeye başlamıştı. elimin tersiyle gözyaşlarımı tekrar tekrar siliyordum fakat sildikçe ardı ardına yenileri ekleniyordu sanki uzun zamandır bir damla bile gözyaşı zor dökmüş ruhum isyan ediyordu sanki ağlayan ben değilimde ruhumdu acılı yapayalnız bir ruh...
ruhundaki yaraları sakla ruhundaki o masum ruh artık kurtulamaz.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
3.44k Okunma |
334 Oy |
0 Takip |
31 Bölümlü Kitap |