27. Bölüm

27) bölüm haksızlıklar

defne çekirge
defne_yazar

derin bir karanlığa gömülmüştü gözlerim bu karanlık bütün bedeni mi sarmıştı kendimi adeta ölü bir beden gibi hissetmiştim belkide ölü bir bedenin ruhuydum kim bilebilirdi ki belkide sadece yaşamak için yaşayan ve aslada yaşamayı hakketmeyen bir ruhtum ben sadece bir ruh ve kapana kısılmış olan bir bedenin içinde ömür boyu kurtulmayı bekleyen geçmişler,çocukluklar,hayatlar geri geleceğine inandığım bütün yalanlarım geri geleceğini sandığım ama aslında herşeyin bittiği o ince nokta belkide ben o ince noktada başlayıp o ince noktada yürümüştüm belkide bu yüzden inanmam gerekenler aslında sadece bir aldatmaca olmuştu aslında ben tam olarak bu yüzden belkide yaşadığım için değil yaşattıklarımın ve yaşatacaklarımın en ağırından bedelini burdan ödemiştim insanlara güvenerek ve onlara sonsuz sevgi besleyerek aslında ben bu ince noktada yürümüştüm aslında ben bu yüzden suçluydum tam olarak bu yüzden suçlanmıştım onlara iyiliğimi vererek bu hayatta asla değerim bilinmemişti bu yüzden bir çöp torbası gibi çöpe atılmıştım bu yüzden geçmiş ve geçmişin gölgeleri her zaman her güçte asla karanlığından çıkarmamıştı beni beni geçmişim değilde sevgim öldürmüştü geçmiş ve sevgi en büyük ihanetin başlangıcıydı...

 

içimdeki bu yaralı kalp elbet birgün küle dönüşecek.

 

gözlerim zifiri karanlığı görüyordu sanki bu karanlık yutacakmış gibi hissediyordum aynı kara delik gibi sonsuzluğa götürürmüydü bilmiyordum.gözlerimi yavaşça araladığımda başım hala çok dönüyordu sanki başıma sert birşeyle vurulmuşta bayılmışım gibi hissediyordum ama nedenini tam olarak çözemiyordum sadece ağrıyan bedenimde çok fazla yük hissediyordum yavaşça doğrulmaya çalışmış fakat doğrulamamıştım daha sonra tam doğrulacağım sırada bedenime yapışan bir çift kolla irkildim beni kucaklayan kişinin yüzüne baktım fakat onun yüzünü görmemle gözlerim kocaman açıldı lanet olası aras'tı ve aras beni kucaklamıştı hem şaşkın hemde utanmış bir şekilde ellerimle yüzümü kapattım yanaklarım yanmaya başlamıştı fakat bunun aşkla hiçbir alakası yoktu bunun utangaçlıkla alakası vardı.daha sonra aras beni kucaklamış ellerimi elleriyle yüzümden çekmişti fakat ben bu halimize daha çok kızarırken onun kucağından inmek için tepinmeye başladım daha sonra beni sonunda kucağından indirince rahat bir nefes verdim daha sonra bir süre odama gitmiştim odamda otururken hala kafamdan o an çıkmıyordu ve bu çok rahatsız ediciydi diye düşünmüş o anı hatırladıkça yüzümü buruşturmuştum bu çok iğrenç bir andı diye düşünmüştüm odamda saatlerdir ritim tutmuş bu anı hatırlatıkça yüzümü buruşturmuştum yanaklarım kızarıyor ve kızardıkçada yanıyordu bu çok garip bir histi bu hissin tanımı yoktu tanımını veremezdim anlatılmazdı, anlatılamazdı ama yaşanırdı.beş dakika sonra ritim tutmayı bırakmış yatağıma oturmuş derin bir iç çekmiştim sadece sana yardım etmişti diye düşünmüştüm içimden daha sonra derin bir iç daha çektim ve yatağımdan kalkıp masamda duran telefonumu elime aldım telefonumdan annemin numarasına baktım onu aramalı sormalı mıydım bana o kadar çok şey yapıp yaşatmasına rağmen hala onu seviyor olmak ne kadar garipte gelse onu aramalı mıydım bilmiyordum telefonumun ekranına öylece boşboş bakıyordum derin bir iç daha çektikten sonra ellerimin titremeye başladığını farketmiştim fakat şimdi korkma zamanı değil diye düşünmüştüm eğer korkarsam bunun benim en gerçek kabusum olacağını biliyordum ve böyle olsunda istemiyordum derin bir nefes aldım ve telefonumdan annemi numarasını bulup aradım...

annem: ne var!

güneş: anne ne yapıyorsun.

annem: niye soruyorsun hem sen neredesin kaç gündür evde yoksun baban seni çok merak ediyor biliyorsun ki babanın sinirini çıkarmak istemezsin değil mi bak güneş her neredeysen yada hangi kuyunun içine düştüysen hemen eve geliyorsun.

güneş: anne beni bir dinleseydin.

annem: senin neyini dinleyeceğim be ben senin yalanlarını mı dinleyeyim kim bilir belki'de eve gelmemek için barlarda ne kadar içki içip sarhoş oluyorsundur sen şimdi.

güneş: anne lütfen beni bir dinlermisin.

annem: sus bana cevap verme hemen eve geliyorsun dedim sana!! senin doğduğun güne kadar lanet ettim ben sen biliyormusun senin doğduğun güne her gün ne kadar lanet ettim ben senden ne kadar nefret ettim ben sen ise hala yalanlarınla sarmaş dolaşsın birde dinle diyorsun seni niye dinleyeyim be ben niye he söyle bana bak güneş seni sadece sevdiğim için değil seni baban sevdiği için sana samimi davranıyorum ve sen ise hiç bize yakışacak şekilde davranmıyorsun ne bu ortadan kaybolmalar birde yüzsüzce aramalar falan ne kadar iki yüzlü bir kızsın sen yazıklar olsun sana.

annem bu sözleri bana söyleyince telefonu ardından hemen yüzüme kapatmıştı evet haklıydı ben iki yüzlünün yüz karasıydım evet haklıydı ortadan kaybolmam bir hataydı ama beni en üzen nokta beni bir evlat olarak görmemesiydi belkide herşeyde haklıydı ama bir konuda haksızdı beni evlat olarak görmemesi benim ciğerimi sökmesi kalbime bir kere daha bıçak saplaması en ağırıydı ben ona hiçbirşey yapmamış iken beni yüzsüzlükle suçlaması ve beni haksız olduğum konularla suçlaması kalbime bir hançer saplamıştı beni her konuda suçlamasına alışıktım ama beni kendi öz evladı gibi görmemesi ve benim doğduğum güne lanet ettiğini söylemesi o kadar canımı yakmıştı ki sanki bedenimi cehennem ateşinde yanmaya atmış gibiydi ruhuma camlar batırmış gibiydi.gözlerim dolmuş ama bir tek gözyaşı bile dökememiştim gözlerimdeki yaşlar artık kurumuştu kurumuş bir ruhun kurumuş yaşlarıydı.annem telefonu yüzüme kapayınca elimde telefonla yere çökmüştüm gerçekten kötü bir evlatmıydım diye düşünmüştüm gerçekten iki yüzlü bir aptalmıydım diye düşünmüştüm kollarımı birbirine bağlamış yerde oturuyordum gözlerimden bir damla gözyaşı bile dökülmüyordu sadece gözlerim doluyordu ama ağlayamıyordum canım ne kadar yanarsa yansın ben bu kor ateşte yanmaya sanki mahkum gibiydim sanki ömrüm bu kor gibi ateşte boğularak can vermeye mahkum gibiydi, ellerimle yüzümü kapatmış ruhumun saklayamadığı acılarımı dökmeye başlamıştım ya annem gerçekten haklıysa ya ben gerçekten doğmayı hak bile etmeyen bir çocuksam diye düşünmüştüm gözyaşları eşliğinde ya gerçekten haklıysa ya ben kötü bir evlatsam demiştim kendi kendime.bir süre sonra gözyaşlarımı ellerimin tersiyle sildikten sonra ayağa kalktım ve aynaya bakıp sulanan gözlerimi bir kez daha sildim daha sonra derin bir iç çekerek kulaklığımı aldım ve yatağıma oturdum kulaklığımı kulağıma takıp telefonumdan bir şarkı açtım şarkının sesini son ses yapıp yatağa uzanıp tavanı izlemeye başladım sulanan gözlerimi bir kez daha elimin tersiyle sildim daha sonra ayağa kalkıp dolabıma doğru adımladım dolabımdan çantamı alıp eşyalarımı doldurdum bütün eşyalarımı topladıktan sonra çantayı yatağımın üstüne bırakıp odadan çıktım ve merdivenlerden duygusuzca inip sınıfa doğru yürüdüm sınıfa geldiğimde içeriye girdiğim anda denizi gördüm kaç gündür görmediğim denizi gördüm onlardan biraz uzak bir kaç metre ötede durup onları izledim duygusuzca deniz bir kızla birşeylere gülüyorlardı fakat daha sonra benim adımı söylediğini duydum benim dedikodumu yapıyorlardı okulun ilk günleri bana birşey olacak diye korkan ve erkeklere benim için kafa tutan deniz şimdi ise arkamdan dedikodumu yapıyordu bu ne kadar da acıydı oysaki ben ona hiçbirşey yapmamış iken onun bir anda bu kadar zorba bir kıza dönüşmesi ne kadar da acınasıydı fakat denizin dediği birşey yumruklarımı sıkmama neden olmuştu gözlerim sulanmıştı hayatımda belkide ilk defa bir arkadaşım için gözyaşı dökmüştüm ama denizin dediği şey keşke o kız güneşi o tuvalette gebertseymiş ege yetişmeden böylece o erkeklere yavşayan sürtükle uğraşmazdık zaten ondan nefret ediyorum o sadece erkek tavlamaya çalışan bir yavşaktan başka birşey olamaz demişlerdi beni sevmemesini anlardım ama benim ölmemi isteyecek kadar nefret ettiğini bilmiyordum ve belkide bu denizin söylediği en cani ve acımasızca şeydi ben bir yavşak değildim ben bir aptal olabilirdim ama yavşak değildim erkekleri tavlamaya çalışan bir sürtükte değildim ben sadece bir aptaldım bir kızı arkadaşım saydığım için aptaldım bazı şeylerin sonucunu bile bile bu ateşe atlayıp gene aynı sona ulaşan bir aptaldım sadece.daha sonra kendime hakim olmaya çalışarak deniz ve yanındaki o kızın yanına doğru hızlı adımlarla yürüdüm daha sonra hızlıca denizin suratına bir tokat yapıştırdım denizin yüzü yana döndüğünde baya bir şaşkın görünüyordu sinirle gözlerim dolmuş ona bakıyordum denizin yakasını tutup sinirle konuşmaya başladım...

bana bak deniz ben bir aptal olabilirim ama bir yavşak yada sürtük değilim bunu bil sana hep dostum demiştim ama sen dostan daha çok bencil,ukala,şımarık,kendini çok beğenmiş bir kızsın bana yavşak diyorsun ama asıl kendini benim yüzümde gördüğünü bilmiyorsun sen çok bencilsin.

deniz: en azından senin gibi zavallı ve acınası bir salak değilim senin gibi sevgi arayışında bir aptal değilim senin gibi bir duygusal hüngür,hüngür ağlayan bir bebekte değilim senin gibi bir ezik değilim ben!!

gözlerim daha çok dolmuştu hem sinir hemde gözlerimin dolmasıyla denize sert bir tokat daha yapıştırdığım sırada sınıfa aras girdi ve sinirle benim yanıma gelerek benim yüzüme hiç beklemediğim bir şekilde sert bir tokat indirdiğinde yere düşmüştüm gözlerim hala suluydu ve o tokadı asla beklemediğim için şoktaydım aras beni yere düşürdüğü sırada denize elini uzatıp onun kalkmasını sağladı ve gözlerim önünde ona sarılıp birşeyin var mı dedi gözlerim daha çok sulanmıştı ağlamak istiyordum ama kendimi tuttum hala yerde duruyor onları izliyordum bir süre sonra ayağa kalktığım sırada aras benim boynumu tutup duvara yasladı daha sonra yüzüme yumruk attı hala sinirliydi bunu biliyordum ama karşı koymuyordum eğer karşı koyarsam suçsuz bir meleğin bile bir yanlış yüzünden şeytan ilan edileceğini biliyordum susuyordum derinliklerimde çığlıklar atıyordum ama malesef ki o çığlıklarımı kimsecikler duyamıyordu yüzüme bir tokat daha çarptı ve bir tane daha ve bir tane daha asla sonu gelmedi o tokatların o yumrukların ne kadar hatasız olsamda ne kadar masum olsamda yanlışlıklar birkez daha yüzüme başkası tarafından çarpıldı masumluklarım bir kez daha şeytana dönüştü suçsuzluklarım bir kez daha suçlarıma dönüştü hatasızlıklarım bencilsizliklerim bir kez daha benciliklerime ve hatalarıma dönüştü masum bir meleğin şeytana dönüşmesi gibi masumluğumun kirlenmesi gibi kabusum olmuştu. aras beni boğazımdan tutup duvara yapıştırdığında ve yüzüme birkaç yumruk ve tokat indirdiğinde tek yapabildiğimin gözyaşlarımla ona bakmak olmuştu daha sonra ise dişlerini sıkarak benden bir daha asla böyle birşey yapmam konusunda uyarıp beni bırakmıştı gözlerim ne kadar sulansa'da umursamadım ve hızlıca sınıftan çıkıp yurt odama çıktım bir süre odaya boşboş baktım odadaki yatağa bir süre oturup az önce olanları düşündüm içim yandı kalbime bir hançer daha saplandı yüzbinlerce hançerin yanına bir tane daha eklendi ve bu en acımasızlarıydı en yakanlarıydı en öldürenlerindendi en karanlıklarındandı en kanatanlarındandı bütün yaralarım arasında en kalıcı olandı.yataktan daha sonra kalkıp hazırladığım çantamı yataktan aldım daha sonra montumu giyip çantamı sırtıma takıp kapıya yöneldim bir süre kapının eşiğinde durup son kez odaya baktım gözlerim sulanıyordu elbette buradaki anılarım birer anı değilde kabus olarak kalıcaktı sadece korkunç bir kabus olarak anıcaktım burayı bu okulu,bu odayı,buradaki kabuslarımı belki'de bir gün tekrar gelirdim belkide bir gün kabusum olarak değilde gerçek bir kabusmuş gibi gene buraya adımı atardım. son kez daha bu odaya baktım yaşadığım kabusları yaşadığım komikliklerimi yaşadığım yere bir kez daha baktım gözlerim sulanıyordu burası bana evimden daha çok ev olmuştu sanki buradaki kötülükleri,haksızlıkları,zorbalıkları ne kadar unutmayacak olsamda burası gerçekten evimden daha çok ev gibiydi yaşadığım ihanetler yaşadığım kabuslar yaşadığım kötülükler ve daha fazlası hiçbiri unutacak yada unutturacak anılar olmayacaklardı. bir kez daha kabuslarımı yaşadıklarımı izledim,gözyaşlarımla daha sonra ise kapıyı kapattım ve merdivenlerden indim kafetaryada oturmuş dörtlü grup gülüp eğlenirken gördüm onları çok mutlulardı aras,ege,deniz,ateş hepsi beni umursamıyorlardı hepsi bensiz ne kadar mutlulardı meğersem ben onların arasına karışmış bir grilikmişim onlar sarı iken ben onların arasına karışmış bir siyahlıkmışım onları bir kez daha izledim onların mutluluklarını bir kez daha baktım onlar beni görmedi gözlerim doldu onların mutluluklarını dolan gözlerimle gülümseyerek izledim yalnızlığımla çağresizliğimle sadece bir kez daha izledim onları daha sonra ise okulun kapısından çıktım daha sonrada motoruma bindim kaskımı taktım kafetaryanın camından onları bir kez daha izledim daha sonra motoru çalıştırdım daha sonrası ise oradan uzaklaştım ve eve sürdüm motoru eve geldiğimde motoru kapının önüne parkedip kaskımı kafamdan çıkardım ve evimin anahtarını çıkarıp evin kapısına anahtarı takıp çevirdim kapı açıldığında ayakkabılarımı çıkarıp eve girdim daha sonrada arkamdan kapıyı kapatıp içeriye doğru yürüdüm babam salonda televizyon izliyordu annem ise mutfakta yemek yapıyordu onları umursamayarak odama doğru yürüdüm daha sonra odama geçip kapımı kapattım ve çantamı yatağımın üzerine bırakıp çantamı açtım çantamdan kulaklığımı çıkarıp kulağıma taktım telefonumdan müziğimi açıp sesi son ses yaptım ve bilgisayarımın başına geçip bilgisayarımı açtım bilgisayarımdan yazdığım kitabımı açıp yazdığım kitabımı yazmaya başladım yarım saat sonra odamın kapısı aniden açılınca irkildim ve omzum üstünden gelene baktım korkuyla ayağa kalktım ve anneme baktım annem gene yüzünde sinirli bir ifadeyle bana bakıyordu daha sonra yavaş ama bir o kadarda sinirli adımlarıyla önüme geldi bir süre ikimizde konuşmadık o bana sinirli bir yüzle ben ona korkuyla bakıyordum bir süre sadece benim korku dolu nefes seslerim onun sinir dolu nefesleri duyuluyordu sadece bir süre sonra annem yüzüme sert bir tokat indirdi bu tokadı kesinlikle beklemiyordum ve bu tokadı suratıma yediğim andan itibaren şok olmuştum fakat annem daha sonra birde üstüne bahçede bulduğu bir odunu alıp beni dövmeye başladı vücudumda çok morluk oluştu çok yara oluştu ama sustum çünkü konuşmak sadece daha çok acı verirdi bana da hep bu öğretilmişti eğer konuşursam daha çok canım yanardı daha sert darbeler inerdi daha çok yara alırdım.annem elindeki odunu yere bıraktığında ona tam birşey söyleyeceğim sırada kafama bira şişesini attı kafam kanamaya başlamıştı şişe yüzünden ama sustum konuşmadım,ağlamadım,tepki veremedim sadece bu kabusun bir mahkumu oldum ellerim kollarım,ağzım sanki yokmuşçasına öylece kalakaldım beni biraz daha patakladı hareket etmeye bile korktum o an sanki zaman çok yavaş geçti o an sanki zaman durmuş gibiydi sanki bir anda her yer kan kırmızısına boyanmış gibiydi sanki etrafta kandan başka birşey yokmuş gibiydi ışık yokmuş gibiydi sadece yerlere damlayan ve göl oluşturmuş kan vardı başka hiçbirşey yoktu.birkaç saat böyle kafama şişeler,odunlar,sıcak soba demirleri yemiştim ama birkaç saat sonra annem odanın kapısını çarpıp çıkıp gitmişti ben ise yere çökmüş yerlere damlayan kan damlalarına bakıyordum ağzım,burnum,kafam,dudağım,yüzüm,bedenim kan içindeydi yüzümde aldığım darbelerden morluklar oluşmuştu ama sadece sulu gözlerle yere bakıyordum damlayan ve akan kanları izliyordum ama en çokta yerdeki kan gölünün içinde acı dolu anılarımı izliyordum.vücudumda yanıklar,yaralar,morluklar,cam kesikleri oluşmuştu ama umursamadım sadece yere baktım zamanı geriye almak istedim ama alamadım geçmişi silmek istedim silemedim anıları yok etmek istedim edemedim ruhumdaki yaraları kapatmak istedim daha çok yara aldı her ne yapmak istediysem hep en olumsuzu oldu hep an acılısı oldu hep en susturucusu oldu belki bu bedenimdeki yaralar bir şekilde kapanırdı ama ruha işlenmiş yaralar asla kapanmazdı,kapanamazdı malesef ki bu yaralarım tek başına asla kapanamazdı kendi kendine saramazdı. bir süre daha yerde oturduktan sonra ayağa kalktım ve lavaboya gittim lavaboda yaralarıma baktım ne kadar sert ve ağır darbeler olsada umursamadım ve duşa girdim duştan çıktıktan sonra ise kanayan yaralarım şimdi sadece birer morluk ve yanık olarak duruyordu daha sonra dişlerimi fırçaladım bir süre bu yaşadığım olayı unutmak istedim bugün sanki bütün duvarlar üzerime yıkılmıştı ihanet,haksızlık ve bu yaşadığım şiddet unutamıyordum ne kadar denemeye çalışsamda olmuyordu.saçımı taradım yüzümü gözümü yıkadım ardından odama gittim ve odamın kapısını tekrar kapatıp kulaklığımı takıp derin bir iç çektim daha sonra telefonumdan gene bir müzik açıp kitap yazmaya geri döndüm akşama kadar kitap yazıp müzik dinledim ardından yatağıma uzandım kulaklığım hala kulağımdaydı bir süre tavanı izledim yaşadıklarım bir kez daha gözümün önünden bir film gibi geçti gözlerim doldu ama asla bir damla bile dökülmedi.tavanı izlemeye devam ettim bir süre daha sonra ise uykuya daldım uyurken gözümden bir damla yaş süzüldü yanaklarımdan yavaş,yavaş süzüldü beni en çok yakan yaşlarım bir kez daha süzüldü yanaklarımdan bir kez daha güçlü olamadım bir kez daha yandım ama bu sefer kalbim ve ruhum aynı anda yandılar bu sefer ikiside bu kor ateşte beraber kavruldular bir kez daha benim için ağladılar sadece bir kez daha acılara boğuldular.

kalbi kırılmış bir melektim tahaki masumluğumun karanlığa dönüşeceği güne kadar.

(kübra'dan)

bugün okulda gene en sıkıcı günlerden biriydi ve dersimiz gene matematikti sınıfın en zekisi ve çalışkanıydım ama bazen ben bile matematik derslerinde uyuyor oluyordum çünkü gerçekten matematik dersi çok sıkıcıydı fakat bugün matematik dersini dinlerken aklım hep ona takılıyordu ne yapıyordu neler yapıyordu çok merak ediyordum çünkü onu dünden beri görmüyordum ve bu canımı sıkıyordu bir süre oflayayıp derse geri döndüm kafam hep ondaydı hep onu düşünüyor gecem ve gündüzüm olmuştu o artık hep aklımdaydı hep kalbimdeydi bu nasıl bir histi bilmiyordum çok garip onu düşününce kalbim çarpıyordu sanki kalbimde bir şeyler pırpır ediyordu onu düşününce ve görünce bu hissin tarifi yoktu çok garip bir histi buna ne denir bilemiyordum fakat aklım hep onda olduğu için onu görmek istiyordum.ders sonunda bittiğinde hızlıca tenefüse çıktım ve bahçeye çıkıp ormana yürümeye başladım ormanda yürürken dev ağaçların çok güzel olduklarını farketmiştim güneş hiçbir şekilde girmiyordu orman kapkaranlıktı sadece ormanda yürüyen bir ben vardım başka hiç kimse yoktu.bir süre daha ormanda yürüdükten sonra şu meşhur okula baktım daha sonra camdan onu görmeye çalıştım okula kadar gelmiştim camdan onu izlemeye çalışıyordum ama kafetarya'da değildi daha sonra okulun etrafını biraz daha gezdim en sonunda bir pencerenin oradan onu gördüm dersteydiler fakat o beni görmüyordu bu biraz canımı sıksa'da surat asmadım onu biraz daha izledim camdan onu izlerken yüzüm nedensize gülüyordu onu izlemek bana çok ayrı bir zevk veriyordu onun sarı saçlarını onun o güzel gözlerini bebeksi cildini incelerken nedensizce gülüyordum o pembemsi dudakları ve hafif kızarmış yanaklarıyla bana çok tatlı gözüküyordu.bir süre iç çekerek ona baktım daha sonra kafasını benim olduğum cama doğru çevirdi yanaklarımın kızardığını hissetmemle ve onun bana baktığını görmemle hızlıca camın altına doğru saklandım beni görmemesi için çünkü görürse biliyordum ki utançtan kızaracaktım.daha sonra kafamı çok ufaktan yukarı doğru kaldırdım ve tekrar onu izlemeye başladım fakat ani olarak farkettiğim şeyle öylece kalakaldım o çatık kaşlarıyla bana bakıyordu utançtan yerin dibine girmek istiyordum fakat sadece öylece kalakaldım yüzümün kızardığını hissedebiliyordum fakat daha sonra onların derslerinin bittiğini ve tenefüse çıktıklarını anladım daha sonra o sınıftan çıktı bir süre tekrar bütün okulun çevresini dolaşmış fakat onu okulun hiçbir camından görememiştim tam arkamı dönmüş ormana geri gidecekken bir anda omzumda bir el hissetmemle kısa süreli bir an öylece kalakaldım daha sonra derin bir nefes alıp omzumu tutan kişiye doğru döndürdüm yüzümü fakat o yüzü görmemle bir süre korku ve şaşkınlıkla durdum onun yüzünü inceledim ve sadece durdum onun o güzel yüzünün güneşte ne kadar da iyi olduğunu gördüm cildi güneşte ne kadar da güzel parlıyor diye düşündüm bir süre sonra düşüncelerimden sıyrıldım ve bir kez daha onun yüzünü inceledikten sonra oda bunu farketmiş olacak'ki konuşmaya başladı ben ise utançtan gözlerimi ondan kaçırdım ve yere odaklanmaya başladım zeminin desenlerini inceledim...

ege: neden beni izliyordun

kübra: ne,ben seni izlemiyordum yani izliyordum yani izlemiyordum

ege: gerçekten yalan bile söyleyemiyorsun değil mi

kübra: ee..yani şey

ege: neyse boşver bu arada uzaktan bakınca ne kadar da komik durduğunu söylemeliyim(der gülerek)

kübra: ya neden gülüyorsun ki şimdi

ege: sana gülüyorum buradan bakınca bile ne kadar kızardığını görebiliyorum( der ona yaklaşarak)

kübra: hey çok yaklaştın bu pek iyi değil b-bence y-yani ş-şey n-neyse b-boşver.

ege: ne o birden kekelemeye başladın bu kadar yakınlık yoksa seni korkuttu mu hı

kübra: n-ne k-korkutması b-ben korkmam sadece bana çok yakınsın ve bu yakınlık bana pekte normal gelmiyor

ege: neden bu kadar yakınlıktan ne olabilir ki hem bence bu yakınlık gayet iyi( der daha da yaklaşarak ve gülerek)

onun biraz daha yaklaşmasıyla birkaç adım gerilemek zorunda kalmıştım şuanda onun bana yakınlaşması yüzünden yüzümün kıpkırmızı olduğundan o kadar emindim ki. fakat o daha da fazla yaklaşıyodu neredeyse yüz yüzeydik ve birbirimize o kadar yakındık ki neredeyse birbirimizin nefes seslerini duyabiliyorduk ve bu benim daha fazla kızarmama neden olurken o ise gülüyordu fakat daha sonra biraz daha yaklaştı ve hiç beklemediğim bir anda dudaklarını benim dudaklarımla buluşturdu...

Bölüm : 25.01.2025 00:51 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...