23. Bölüm

23) bölüm lunapark

defne çekirge
defne_yazar

her zamanki gibi uyandığımda önce giyinmiş daha sonra aşağıya inip kahvaltı sırasına girmiştim anlık kafamı kapıya çevirdiğimde bizimkilerin geldiğini görmüştüm diğerleri bana yaklaşırken resmen gözleri beni arıyor gibiydiler fakat daha sonra o yeşilimsi gözlerin odağı benim olduğum yerde bir süre takıldıktan sonra adımlarını benim üstüme yöneltmeye başlamışlardı arasın bakışları bir anda bana dönünce o anki utançla başımı hemen yere eğmiştim kafamı bir süre sonra kaldırdığımda ise onun başını eğmiş benim suratıma bakarken yakalamıştım onunla aynı anda gözlerimizi birbirimizden kaçırdığımızda ben bir adım geri gitmiş ve başka bir çocuğun üstüne düşmüştüm anlık olarak karşımda duran neredeyse bütün okul bana gülmeye başlamıştı oda dahildi buna sinirle ayağa kalktığımda ani olarak başımı metal bir dolaba çarpınca otomatik olarak kalktığım yere geri düşmüştüm fakat bu düşüsüm okuldaki bütün öğrencilerin bana kahkaha atmasını sağlamıştı ve buda beni çok sinir etmişti fakat genede düştüğüm yerden kalkmış ve kahvaltıyıda umursamayarak elime aldığım içinde yumurta ve yeşilikler bulunan tabağı bana gülen masalardan birine fırlatmıştım fakat o an düşünmediğim ve aklıma o anlık gelmeyen birşey vardı tabağı attığım masada ateş oturuyordu tabağı kimin attığına bakmak amacıyla alevler saçan gözlerini benim üstümde durduğunda ona o anki utançla ona en tatlı gülümsememi sunmuş daha sonrada elimle yüzümü kapattıp koşar adımlarla odama çıkmıştım kapıyı da kilitledikten sonra kapının arkasına oturmuştum telefonumuda elime alıp biraz sankinleşmeye ihtiyacım olduğuna karar vermiştim bir bakımdan elbette benimde sakinleşmeye ihtiyacım vardı yoksa kafayı sıyırıp bir delilik yapacaktım o anlık ne kadar zaman geçmişti bilmiyordum fakat odanın kapısının altından bir kağıt parçası gelmesiyle kapının arkasından çıkmış ve o kağıt parçasını elime almıştım kağıt parçasını bir müddet sonra içini açabildiğimde üstünde arasın el yazısının yazdığını farketmiştim kağıtta yazanları okuduktan sonra kaşlarım havaya kalkmıştı çünkü kağıtta yazan şeyler öğlende lunaparka gidecek olduğumuzdu ve aynı zamandada kağıda çizilmiş olan gülen yüz beni baya baya şaşırtmış olsada elime bir kalem almış ve kağıda tamam yazıp kapının altına geri koymuştum bir gölge kapının altındaki kağıdı alıp gittiğinde ise yüzüme pekte sevimli olmayan bir ifade yerleştirmiştim daha sonra üstüme birşeyler seçmek iin dolabıma ilerlemiştim dolabımın kapağını açtıktan sonra gözüme ilk çarpan şey ise beyaz bir mini etekti genel olarak lunaparka giderken böyle şeyler giymek için bir insanın akıl sağlığını falan yitirmesi gerekiyordu ama eğer benim gibi biri için ise bu tamamen eğlence amaçlı giyiliyordu.dolabımdan o beyaz mini eteği elime aldıktan sonra birde üstüme siyah birde bluz giydikten sonra nerdesye hazırdım beyaz etekle siyah bluz gerçekten çok iyi uyum sağlamıştı fakat asıl sorun ise kar yağacak havada yazlık giymiş olmamdı fakat onuda umursamayarak üstüme siyah bir tanede ceket giydikten sonra göz altılarıma birazcık kapatıcı sürmüş ve birazda rimel sürmüştüm daha sonra elime beyaz birde küçük çanta aldıktan sonra çantamın içine telefonumu atmış ve birde kulaklığımı koyduktan sonra hazır olduğumu düşünüp ayağımada beyaz botlar geçirmiştim odamın kapısından dışarı çıktıktan sonra ise kapıyı kilitlemeyi ihmal etmemiş ve onuda yapıp merdivenlerden aşağıya inmiştim aynı küçük bir çocukmuş gibi içimde kıpır,kıpır olan bir heyecan oluşmuştu çünkü ben daha önce hiç lunaparka bile gitmemiştim bu yaşıma kadar hiçbir şekilde lunapark bile görmemiştim belkide sadece çok küçük yaşlarda hep lunaparkın içeris,ndeki banklara oturur lunaparktaki oyuncaklara binen çocukları izler mutlu olurdum fakat şunu söylemeliyim ki bu lunapark işi nereden çıkmıştı bilmiyordum fakat şuanda bu fikir kimden çıktıysa gidip onun alnından öpebilirdim.bir süre sonra araslar yanıma gelince önce onları baştan aşağı süzmüş daha sonra ise tekrardan önüme dönmüştüm aslında onları süzmemin amacı giydikleri kıyafetler yüzündendi açıkçası pek yalan gibi olmasın fakat aşırı yakışıklı olmuşlardı özelliklede bu kış havasında bu delilik fikrinin onların aklına nasıl geldiğini o kadar merak ediyordum ki anlatamam.birkaç dakika sonra bizim yanımıza denizde gelince neden iki saattir burada beklediğimiz anlamıştım çünkü deniz gelmeseydi eğer onlar boşuna beklemeyeceklerdi fakat işin içinde deniz de olunca cömertikleri tutuyordu bu dangalakların denizde yanımıza bir şekilde geldiğinde ise ilk defa bana bu kadar utangaç baktığını farketmiştim ona neden bana böyle bakıyorsun der gibi baktığımda ise lafa girmiş ve hemen anlatmaya başlamıştı motorların önünde durduğumuzda ise deniz hemen ege'nin arkasına oturmuştu ellerimi birbirine bağlamış denize sert bakışlarımı yolluyordum o ise bana sadece dil çıkartmakla yetinmeye çalışıyordu. bir süre sonra egeler motoru çalıştırıp ortalığı toz duman bırakarak gittiklerinde sadece arasın motoru birde ateşin motoru boş olunca içimden öfkeli bir nefes vermiştim daha sonra arası pas geçerek ateşin motoruna ilerlediğimde ise ateş ne kadar beni istemiyormuş gibi olsada birşey dememiş ve motoruna binmeme izin vermişti ben ateşin motoruna bindikten sonra ise pekte bir anda gözlerim iricee açılmıştı çünkü aras ilk defa onun motoruna binmediğim için bana şuanda öyle bir hayal kırıklığıyla bakıyordu ki sanki karşımda küçük yaşlarda minik bir çocuk varmış gibi hissettirmişti bana sanki karşımda üzülen aras değilde o küçük çocukmuş gibi hissettiriyordu o küçük çocuğu göremesemde hissedebiliyordum aras'ın içinde de o küçük çocuk vardı nedensizce yaralı bir ruh vardı sanki karşımda onun ruhunu yaralayan ben miydim bilemiyordum fakat karşımda duran bu yaralı ruhu sanki kucaklamak istiyordum ruhum karşımdaki ruhla sanki aynı kaderi yaşamışçasına ağlıyordu sanki iki ruh iki ayrı bedende ikl tek parçanın birer yarısı gibiydiler biri çiziklerle yaşarken diğeri ise aniden inen darbe sayesinde bir anda çökmüş gibiydi fakat hala sapasağlamdı fakat çiziklerle yaşayan ruh ise vücudundaki kan akıtarak girdiği bu savaştan ölerek çıkmıştı biri ölü biri hala yaşıyordu fakat iki ruhu birbirine bağlayan bir diğer şey ise aynı kaderi paylaşmaları değildi iki ayrı bedende tek bir ruhun iki ayrı parçasıydı sanki,sanki bir gün tek bir parçada birleşeceklermişçesine ümit eden iki ruhta verdikleri bu umut savaşında kaybetmişlerdi ikiside yorulmuştu iki ruhta yaşamak için savaş verirken aslında ölümleri için savaş veriyorlardı.bir şekilde motorda ateş ile didişe,didişe sonunda lunaparka geldiğimizde ise hemen lunaparkın içine doğru koşmaya başlamıştım lunaparkın gişe yerinde durduktan sonra kafamı biraz geriye çevirip bizimkileri izlemeye başlamıştım bizimkiler sonunda gelebildiklerinde aras direkt olrak gişelere gelmiş ve biletleri verip bizim geçmemizi sağlamıştı sonunda lunaparkın tam olarak içine girebildiğimizde direkt olarak gözüme çarpan en tehlikeli şeylerden birine binmek istemiştim çünkü insan son günü bile olsa tek dileğini gerçekleşmeden ölemezdi öyle değil mi?

ilk olarak hız trenine gitmiştim,hız treninde en öne oturduğum sırada aras'ta gelmiş ve benim yanıma oturmuştu pek kafama takmamıştım yanıma oturması açısından daha sonra hız treni çalışmıştı ellerimi kaldırdığımda hızlıca aşağıya inerken ağzımdan bir küfür savurmuştum bir anda bir anda tek kaşı kalkmış kafasını bana çevirmişti nedenini bilmediğim bir şekildede yüzünde bir anda afallamış bir ifade belirmişti daha sonra gözlerine baktım gözleri daha öncede gördüğüm gibiydi pembeleşmeye başlamıştı neden gözleri pembeydi bilmiyordum fakat onun pembeleşen gözleri yanaklarının da kızarmasına neden olmuştu bir anda başını benden çekmiş ve sanki yüzünü saklamaya çalışıyormuş gibi başını yan tarafa çevirmişti bu durum biraz garibime gitsede birşey dememiş ve eğlenceme kaldığım yerden devam etmiştim hız treni sonunda durduğunda hepimiz inmiştik ben egeyle birlikte ve aynı zamandada denizle birlikte gondola binmek istemiştim ve bu yüzdende benim ısrarım üzerine gondola binmiştik biz denizle yan,yana oturmuştuk ege ise denizin sağ tarafına oturmuştu gondol bir şekilde çalışmaya başlayınca gözlerim nedensizce onu arama başlamıştı onu göremeyince de içimde bir anlığına üzüntüyü hissetmiştim ama bu pek sıradan bir üzüntü değildi sanki daha çok içtendi sevdiğim için değildi nefret ettiğim içinde değildi anlamsız bir duyguydu sanki hissettiğim bu duyguyu tanımlamak zordu açıklanamazdı kanıtlanamazdı çünkü bu o kadar içtendi ki gerçeklik konusundan sadece bir his yada duygu olarak kalırdı.gondol nedensizce aşırı şekilde hızlanınca ellerimle gondulun demirlerine tutunmuştum ağzımdan bir küfür savurup daha sert bir şekilde demirlere tutunduğumda neredeyse takla atacaktık gondol o kadar kötü bir şekildeydik ki gondol resmen uçuyordu ve bu şuan olan şeylerde benim midemi bulandırmayı başarabiliyordu bir anda bana sarılan birşeyle yan tarafıma döndüğümde bunun deniz olduğunu farketmiştim fakat denize ay gibi sarılan başka bir kolla ona neyin sarıldığına bakmak için kafamı hafif sağa çevirmiştim o kişinin ege olduğunu görünce yüzümde tatlı bir tebessüm beliri vermişti.daha sonra çaktırmamak adına önüme geri döndüğümde neredeyse ters durduğumuzu farketmem yaklaşık bir dakikamı almıştı bir ne ara ters bir şekilde durmuştuk anlam verememiştim ve asıl merak ettiğimde nasıl düşmemiştik onuda merak etmiyor değildim göz bebeklerim kocaman olmuştu düşmemek adına daha sıkı bir şekilde demirlere sarılmıştım çığlık atmamak için ne kadar dirensemde ağzımdan o çığlık çıkmıştı resmen gondol bozulmuştu ve biz burada ters bir şekilde mahsur kalmıştık asıl en büyük sorun ise burada hiçbir görevli görmediğimdi burada çalışan tek kişi gişede çalışan biletçiydi ve onun dışında da burada hiçbir görevli yoktu ve asıl en büyük sorun ise bizim bindiğimiz aletleri kimin çalıştırdığıydı aklıma tek bir kişi gelmişti ve oda burada şuanda olmadığı için aklıma gelen şeyin belkide ne kadar da doğru olabileceğini kanıtlıyordu herkes bir alete binerken o hiç sadece hız trenine binmiş ve sonrada ortalardan kaybolmuştu gondolu çslıştırsan küçük kuübeye doğru kafamı çevirdiğimde onu görmüştüm yüzüne psikopatça bir ifade vardı sanki eğleniyormuş gibi gülümsüyordu gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı korkmuştu elbette fakat beni asıl korkutan oydu belki yükseklik korkutmazdı kolay,kolay ama onun gözlerindeki o kıvılcım titrek bir nefes aldırmakla kalmıyor adeta gözleriyle öldürüyordu aynı daha patlamamış ama patlamak üzere olan bir yanardağ gibiydi.bir anda tutunduğum demir kopunca korkuyla sarılacak birşey aramıştım daha sonra gondolun normal kemeri kopunca iyicene denize yapışmıştım hatta bir ara denizle ege'nin romantikliğini bozup ege'nin suratına tırnaklarımı geçirmiştim o ise beni kendi üstünden çekmiş ve bana bir küfür savurmuştu bunu ondan pekte beklemediğim için birazcıkta olsa ona sinirlenmemi sağlamıştı onun bu tavrı daha sonra gondolda büyük bir sartıntı olunca tutunamamış ve gondolun kenarına tutunmak zorunda kalmıştım durduğum yerde aşağıya bakınca büyük bir küfür savurmuştum çünkü şuanda tam olarak durduğum yerin aşağısından resmen yeri o kadar net görebiliyordum ki bir anlık kendimi buradan atmak bile aklımdan geçmişti fakat bunun pekte iyi bir ölüm olmadığını biliyordum daha doğrusu daha yaşayacağım bir sürü edeceğim kavgalar yada bir sürü yaşayacağım an varken şuanda ölmek pekte mantıklı gelmiyordu fakat şuanda ölmeme belkide dakikalar belkide saniyeler vardı ben ne kadar bu durumu kabul etmesemde aşağıya baktıkça başım dönüyor gözlerim bulanık görmeye başlıyordu bayılıyormuydum yoksa başka birşey falan mı oluyordu o an bilmiyordum fakat sanki etrafımdaki sesler boğuklaşmaya başlamıştı en sonunda tüm bedenim gücünü kaybetmiş ve kendimi sanki bir daha asla kurtulamayacakmışım gibi sanki asla gülümseyemeyecekmişim gibi karanlığa teslim olmuştum.kendimi daha fazla tutamayarak düşmeye başladığımda aklıma tek gelen tek bir güzel an olduğunu hatırlamıştım belki bu an benim ona aşık falan olduğumu sandırabilirdi fakat aslı hiçte öyle değildi malesef ki aslı şuydu aras'ın o gün ben kaza yaptığımda benimle dalga geçmesi ve daha sonra sanki içinde bir endişe varmış gibi davranıp beni oradan kurtarması düşerken hafifçe gülümseye başlamıştım belkide tek bir güzel anıydı bilemezdim fakat ailem dışında gerçektende onunla kavga etmeyi onunla birbirimizi zorbalamayı o kadar özleyecektim ki bu bir son olsa bile....... onunla asla dost olamasak bile belkide nefreti bile bir anıya dökmeyi başarabildiğimize karşı tebessüm etmeye başlamıştım.........

(aras'tan)

onun düşüsünü izlerken hemen oraya bir çırpıda koşmaya başlamıştım onu tam yere düşecekken tuttuğumda bir banka koymuştum onu yüzünü nazikçe incelediğimde belkide ondan ne kadarda nefret bile etsem genede onun ölmesine izin veremezdim.aslında amacım onu öldürtmek değildi fakat gondolun ayarını fazla kaçırmıştım asıl amacım onu korkudan dehşete düşürmekti fakat nereden bilebirdim ki az daha onu canından ettiğimi bilemezdim tabikide onun bileğini yavaşça kaldırıp avuçlarımın içine aldığımda kan akışına bakmıştım pekte normal görünmüyordu bu yüzden dışardan yanlış anlaşılacak ama aslı hiçte dışta göründüğü gibi olmayan şeyi yapmıştım onun koluna dişlerimi hafifçe geçirdikten sonra kan akışına tekrar bakmıştım normaldi derin bir nefes alıp rahatça nefesimi geri verdiğimde rahatlamıştım ellerini avuçlarımdan yavaşça bıraktıktan sonra aniden gözlerini açmıştı ona psikopatça gibi gelecek ama aslı tatlı olan gülümsememi sunduktan sonra başından kalkmıştım tam yavaşça arkamı dönmüş gidecekken adımı söylemesiyle içimde oluşan tebessümle ona geri döndürmüştüm bedenimi.

aras!!

efendim

ben neden buradayım en son gondoldaydım diye hatırlıyorum

evet gondoldaydın fakat aniden sen gondoldan düşünce seni buraya getirmek zorunda kaldık.

kaldık derken hatırladığım kadarıyla o anlık düşmede bir çoğul eki yoktu diye biliyorum ben.

ne alaka ya bal gibide çoğul eki var hatta seni ateş bulmuş bende seni buraya getirdim o kadar.

emin misin peki çünkü yüz ifadenden pekte bu işin içinde bir hayır yokmuş gibi geliyorda bana.

yoksa sana öyle gelmiştir hem sen beni bilirsin ben hep böyleyimdir.

hadi yedim bende ya bal gibide yüzünden okunuyor resmen bal gibide ateş yokmuş hem ayrıca ben düşmeden önce ateşi hiç yakınlarda falanda görmedim yalan atmayı kes bu yüzden şimdi ya doğruyu söyle yada..........

yada ne??!!

yada.......

ya söyle artık şunu.

yada seni hiç istemediğin bir şekilde denizden hoşlandığını söylerim denize.

bekle ondan hoşlanmak mı....benim ondan hoşlanmak için yada senden hoşlanmam için salak falan olmam lazım elbette tip olarak güzelsiniz bunu kabul ediyorumda size bakmak salakça birşey.

ben pekte öyle sanmıyorum ama da neyse hadi.

seninle konuşmaya çalışmak dahi benim beyin hücrelerimi yok etmeye yetiyor.

benimle konuşurken bana mı sordun.

Allah cezanı vermesin emi güneş gene boş konuşup kafamı allak bullak ediyorsun artık kiminle ve nasıl konuştuğuna dikkat etsen iyi olur bak seni asla karşıma almak istemiyorum ama sınırlarını zorluyorsun ve bu gittiğin yoldan ya vazgeçersin yada sana bir yel gibi eser seni yolun başına geri döndürürüm ona göre.

iyi tamam,tamam sırf sen daha fazla sahtelik akan sözlerinle benim duygularımı etkileme diye susacağım.

onun bu sahtelik akan sözlerine tabikide kanmamıştım niye kanayım ki sonuçta.sonunda bir şekilde çekip gittiğinde o kadar rahatlamıştım ki neredeyse nefesmi tuttuğumu farkedememiştim onun yüzünden fakat en sonunda onu hiçbir şekilde umursamamayı başarmış ve daha sonrada hızla çarpışan arabalara gitmeye karar verdiğimde bizimkileri orada beni beklerken gördüğümde hzılıca oraya koşmuştum onların yanına geldiğimde pembeli morlu olan arabaya bindiğimde orada hiçbir şekilde görevli olmadığı için arabaları aras çalıştırmıştı elbette bu belkide bir kaç dakika önce olan konuşmamız onu nedensizce üzmüştü bunu yüzünden anlayabiliyordum fakat anlayamadığım kısım ise bu adamın gerçekten bu kadar çok duygusuz olupta benimle olan konuşmalarına nasıl üzülebildiğini bir türlü anlayamamıştım fakat genede kafama fazla takmamaya çalışarak tam bana çarpıcakken sollayarak ege'den kurtulduğumda ona sanki intikam alıyormuşçasına çarpmıştım fakat asıl hesaba katmadığım kişi ise allah'ın kulu olan ateşti onu farketmediğim için arkamdan gelmiş ve benim arabaya çarptığı için baya bir afallamıştım fakat daha sonra öfkeyle kendime geldiğimde arabayı sanki bir araba yarışçısı edasıyla kullanmaya başladığımda neredeyse gözüm dönmüştü fakat asıl gözümün dönmesine sebep olan ateşin bana çarpmış olması değildi asıl mesele onun bana çarpıktan sonra bana senin ebende kesin senin gibi bir sürtüktür demesiydi elbette bana karşı hakaret edebilirdi fakat ne kadar annem benim bu hayatta bana ne kadar acı çektirmiş olsada onun helede böyle bir şekilde anneme hakaret etmesi hoşuma gitmemişti helede annemi küçük görmesi beni deliye çevirmişti adeta bu yüzdende ondan hiç almak istemediğim kadar çok intikam almak istemiştim belkide bu güne kadar hiç intikam almamama rağmen ilk defa bu kez cehennemi yaşayacaktım aynı zamanda da yaşatacaktım onunda benimle birlikte yanmasını istiyordum oda benimle birlikte cehennemde yanmalıydı oda acılar içinde ölmeliydi ne kadar ölümsüz olsada belkide onu öldürecek şey kazıklar olabilirdi fakat ben bu kazığı kullanmadanda onu kendi cehennemimle tanıştıracaktım.

(kana susamışlar akademisi)

simay demiştim bir anda neden bizi kimse takmıyor neden sadece üç kişi takılıyoruz diye sormuştum fakat o ise buradaki herkesin hem yakın hemde uzak olduğunu söylemişti pek ne dediğini anlayamasamda bu günkü on ikinci sorum olduğu için onu daha fazla darlamak istememiştim bu yüzdende ona kantine gideceğimi söyleyip sınıftan ayrılmıştım kantine geldikten sonra ise üçümüzede birer tane nescafe aldıktan sonra sınıfa geri çıkmıştım fakat garip olan ise simay sınıfta değildi birde diğer sınıflardan olan 9/C'sınıfından eceye bakmıştım fakat oda orada değildi kahveleri sınıfta bıraktığımda seslere odaklanmıştım belki birşeyler duyarım umuduyla ve istediğim gibide olmuştu simlaları duyabilmiştim fakat onlar şuanda bahçedelerdi ve batuhanla beraber birşeyler hakkında konuşuyorlardı hızlı koşabilmem sayesinde saniyeler sayesinde onların yanına gitmiştim tabikide onlara fazla çaktırmamam gerektiğinin farkındaydım çünkü eğer çaktırırsam benim açımdan pek iyi olmayacaktı bunu bilmemek imkansızdı neredeyse bunu bilebiliyordum bu yüzden fakat bir anda simaların konuştukları şeyin ne olduğunu anladığımda nutkum tutulmuştu çünkü tamam belkide karşı akademideki vampirlerin arasında bir insan kız öğrenci olabilirdi fakat onların konuştukları şey o insan kızı öldürmekti bu ne kadar cahilcede olsa ve ne kadar zevk verici gibide olsa anneminde zamanında bana hep dediği gibi olacak ve bu tür cinayetlere masum birinin daha kurban gitmesine engel olacaktım.saklandığım yerden yavaş adımlarla çıktığımda tam gidecekken onların dedikleri şeyle gözlerim irice açılmıştı korkuyordum fakat ilk defa kendim adına değilde bir başkası adına korkuyordum hemde belkide hiç karşıma çıkmamış belkide hiç görmemiştim o kızı fakat genede içimdeki bir his onu korumam gerektiğini söylüyordu nedenini bilemiyordum fakat genede hislere güveniyordum ve bunun doğru olduğuna inanıp yapacaktım ne kadar da karşımdaki düşmanımda olsa bu kötlüğü bir başkasına yapma fikri bana pekte akıl alırcasına bir fikirmiş gibi gelmiyordu bu yüzdende bir azcık riske girecek ve bu konuşulanları daha önce yüzünü bile görmediğim o yeni kıza söyleyecektim.

okulun bahçesinden sessiz adımlarla çıktığımda derin bir nefes almıştım çünkü az önceki konuşulanlar yeterince gergin olmayı bırak aşırı derecede strese sokucuydu ve bu durum zaten beni yeterince tükendirmişti.onların konuşmaları yeterince sinir bozucuydu zaten birde üstüne daha hiçbir şeyden haberi bile olmayan bir kızı öldürme planları yapmaları iğrençti evet belkide buradaki bütün vampirler kan içiyor olabilirdi fakat heleki birine gereksiz ve nedensiz bir ölüm vermek bana pekte mantıklı gelmiyordu çünkü zaten yeterince saçmaydı hatta birini öldürttecek kadar düşmüş olamazdı biri bu kadar düşük zekalı olmamalıydı'da.hızlı adımlarla okuldan dışarı çıktığımda hızlıca diğer akademiye doğru koşmaya başlamıştım hatta kadar hızlı koşuyordum ki belkide biri falan görse dünya koşusuna falan katıldığımı sanada bilirdi fakat işin aslı pekte öyle değildi kendi canımı belkide şuanda feda'da ediyor olabilirdim fakat bunu genede umursamamıştım çünkü birinin canı tabikide bir başka candan daha kıymetliydi benim için.

akademiye ulaştığımda kılık değiştirmem gerektiğini biliyordum çünkü kılık değiştirmeseydim güvenliklerin beni düşman akademiden geldiğimi anlarlardı ve bu yüzdende kılık değiştirmek zorunda kalmıştım bir şekilde akademiye girdiğimde ilk olarak gözlerimi kapatıp etrafımdaki seslere odaklanmıştım fakat o kızın sesine,kokusuna dair pekte birşey yoktu ortada biraz daha ilerledikten sonra koskoca karidorda daha sonra önüme gelen her sınıfa girmeye başlamıştım fakat bu diğer öğrencilerin dikkatlerini üstüme toplamasına neden olmuştu ve bu durumda pek iyi bir durum olduğuna pekte işaret değildi koskoca okulda o kızı ve arkadaşlarını aramış fakat bulamamıştım tedirginlikle okuldan geri çıktığımda ormanın içine dalmıştım daha sonra kılık değiştirdiğim halimden eski halime dönmüş ve bu seferde ormanda aramaya başlamıştım fakat ne kadar arasamda bulamamıştım fakat ormanın biraz çıkışına yakın olan benzin istasyonunda aldığım o mis,gibi olan kan kokusu dikkatimi dağıtmaya neden olunca bende benzin istasyonuna doğru yavaş adımlarla yürümeye başlamıştım o kıza söyleyeceklerim bir süre daha bekleyebilirdi ama bu leziz duran taze kan kokusu asla bekleyemezdi dişlerimin uzadığını hissetmeye başlayınca kendime karşı koymaya çalışıyordum bu iğrenç kan içme isteğinden vazgeçmeye çalışıyordum fakat karşı koymakta baya bir zorlanmaya başlamıştım beynimin içindeki sesler susmuyordu onun kanını iç öldür onu diyordu içimdeki sesler ve ben bu seslere nasıl karşı koyacağımı bile bilemiyorken nasıl kana susamışlar akademisindeki en masum öğrenci ben olduğumu idrak etmeyede çalışmıyor değildim gözlerim karamaya başlayınca daha fazla kendime karşı koyamayacağımı anlamıştım artık bu güce boyun eğmeliydim belkide bu eşsiz duran ama aslında berbat olan bu güçten kaçmamalıydım belkide kaçarsam daha çok önüme çıkacağını biliyordum bu gücün ve belkide bu güçten kurtulmanın bir yolunu bulmaktansa artık onu kabullenmem gerekmeliydi çünkü zaten biliyordum ki ömrüm boyunca bu güç benimle gelecekti ve beni her zaman kıskıvrak yakalamanın bir yolunu bulacaktı ve bende hazırlıksız yakalanacaktım her zaman ki gibi.

yavaş adımlarla benzin istasyonunda arabasına benzin dolduran adamın elinin kesildiğini görünce gözlerim kızıla çalan bir renge bürünmüştü hemen benzinliğin çatısına zıplamıştım ve adamı izlemeye başlamıştım adam aniden hareket edeceği sırada tam üstüne atlamıştım fakat tam olarak atlayabilmişmiydim bilemiyordum çünkü tam adamın üstüne düşeceğim sırada biri gelip beni kollarıyla tutup karanlık bir yere çekince şaşkına dönmüştüm çünkü burada benden başka kimsenin olmadığına o kadar emindim ki peki beni o adamın üstüneden çeken kişi kimdi yada neyin nesiydi o kadar merak ediyordum ki ama fakat beni çeken kollar bir anda yüzünü bana dönünce anlamıştım bunun o olduğunu bu şu meşur karşı akademiden ege kızıldı beni çeken o kollarıyla birbirine kenetlenen gözlerimizle derinlemesine baktığımız anlamdıramadığımız garip bakışlarımız neredeyse ezikçe bir lise dizisinin başrolü gibi hissetmiştim bir anda kendimi belkide başrol ben değildi yada bende olabilirdim fakat bu ezikçe ilk görüşte aşk dedikleri şey tam olarak nasıl birşey şimdi anlamıştım çünkü belkide aşık olmamıştım fakat o bakışları adeta büyülüyordu bir kızın isteyebileceği bakışları vardı o bakışlarda derin anlamlar taşınıyordu bunu görebiliyordum o bakışların ardında çok başka büyülerde olduğunu biliyordum adeta bir aşk iksiri içmiş gibiydim yada kafamda güzel olabilirdi bilemiyordum çünkü karşımda duran bu adamın tipi bile bir yunan heykelini andırıyordu adeta yakışıklılığı bir yana ses tonu bile büyüleyiciydi neredeyse ona bakmamak imkansızdı içimde oluşan o dalgalanmalar neredeyse beni sürüklemek istiyormuş gibiydi güneş tepede bu çekimin neyden oluştuğunu çözmeye çalışıyor gibiydi ağaçlar büyük bir fırtınada sanki koparcasına sallanıyor gibiydi bu güneşli hava bir anda kararmış ve sadece tek bir kalp için bir mum yakmış gibiydi adeta ve bende o mumun ateşiydim o ise mumdu tek,tük yayıyorduk ışığımızı beraber birlikte yanmak belkide mantıklı olmayabilirdi fakat benim için o kumsaldı bende onun deniziydim onun bakışlarından aklımdan o kadar çok böyle değişik cümleler geçmişti ki hangi birini anlatsam bilemezdim açıkçası çünkü ben sanırım ilk defa bir erkeğin bakışlarına büyülenmiştim.

hayat bir çekim gibiydi nerede aşk varsa bir mıklatısmışcasına çekerdi adeta.

Bölüm : 04.12.2024 19:58 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...