HELÜ GENÇÇLİK
NASILSINIZ, UMARIN İYİSİNİZDİR
çok sıkılıyorummmm
şu geçen çıkan falı manifestlemem lazım gyujhghjn
Bu arada Athena grubundaki Gökhan abi ile aşırııı tanışmak istiyorum ADAM ÇOK SAMİMİİ
Bu arada bu bölüm aşırı iman içerir
İyi okumalar...
Oy: 39
Yorum: 49
Şarkı: Arsız Gönül
Irmak’tan
Tekrardan oflarken gözlerimi devirmemek için zor tuttum kendimi. Niye mi kendimi zor tutuyordum? Söyleyeyim hemen;
Haktan ile yürüyüşe çıkmıştık. Ve bir kadınla karşılaşmıştık. Ve bu kız, Haktan’ın eski bir davasından zengin bir müvekkiliydi.
Bakın, ona aşık olan bir müvekkil!
Saçları çakma sarıydı. Platin sarısı hem de. Saçları fena bir şekilde yanmıştı. Yüzü ise estetikten belli olmuyordu. Burnu mübarek Allah katına çıkıyordu. Elmacık kemikleri resmen “BEN BURADAYIM ULAN!” Diyerek bağırıyordu. Götüne sanki hiç dolgu yapmamış gibi, utanmasa kasıklarına kadar çıkacak bir elbise vardı üstünde. Parlak pembe. Evet. Kombininde tek normal olan şey beyaz spor ayakkabılarıydı.
İçine sütyen giymediğine kanıtlardım ama yemin edemezdim. Çünkü yemin etmeye değmezdi. Şimdi ise bir kafede oturmuş, sohbet ediyorduk. Daha doğrusu Haktan ile o sohbet ediyordu. Ben ise kadını süzmekle ve somurtmakla meşguldüm. Adı da Defne’ydi. Aslında güzel bir kız olabilirdi, yüzünde bu kadar estetik olmasaydı ve bu kadar zevksiz olmasaydı. En azından tırmık gibi takma tırnaklar kullanmıyordu. Kısa ve sadeydi.
“Ee,” dedi bana dönerken. “Sen niye konuşmuyorsun… Neydi?” dedi. “Heh, Irmak.”
“Biraz boğazım ağrıyor. O yüzden.” Dedim gülümseyerek.
“Sen ne iş yapıyorsun?” diye sordu tüm dikkatini bana vererek. Neden ben?
“Yazarım, yazarlık yapıyorum.” Dedim. Sonra ise ekledim. “Aslında tıp okuyordum, ama sonra vazgeçtim.”
“Ne güzel,” diye mırıldandı. Haktan’ınkilere benzeyen ela gözlerini kırpıştırdı.
“Haktan ile nasıl tanıştınız peki?” Haktan’a baktım yandan. O bana pür dikkat bakıyordu. Benden çekeceği vardı. Önüme döndüm.
“Uzun ve garip bir hikaye,” diye mırıldandım. Elimdeki yüzüğü kadının gözüne sokmak için her türlü hareketi yapmıştım ama bir kere olsun bakmamıştı bile. Pes yani.
“Ve bu hikayeyi ölümsüzleştirmek için bir adım da attık.” Dedi Haktan. Bakışlar elimdeki yüzükteydi. Defne’nin de aslında haberlerden görmesi lazımdı aslında Haktan’ın bana evlilik teklifi ettiğini. Ya da üç maymunu oynuyordu. Ama şuan müstakbel kocama yavşamamalıydı. Bakışlarıyla yemişti adamı! Kocam o benim kocam!
“Aa, ne güzel.” Dediğinde bozulduğunu anladım. Biliyordu, ama kendine hatırlatmak istemiyordu. Çözmüştüm bu kadını. “Çok mutlu oldum sizin adınıza.”
“Teşekkürler,” diye mırıldandım. Yani, kullandığı parfüm de, kendisi de iğrençti. Ağır parfüm kullanıyordu ya! Ciğerlerim iflas edecek utanmasa.
“Biz de bir ara Haktan ile bu seviyelere gelmiştik,” diye mırıldandı Defne.
Ne?
Ne dedi o az önce?
Bu seviyeler?
Haktan ile?
O?
Bir ara mı?
Yüzüme sahte bir gülüş yerleştirirken bir elim Haktan’ın eline gitti. Tuttum elini. Buz gibi olmuştu onun eli. Benim elim ise sıcacıktı. Elimi eline kilitleyip tırnaklarımı geçirdim hafifçe.
“Nasip değilmiş,” dedim bende iğneleyici sesim ile. Bu kadına çok pis kitlenmiştim.
“Eski kocam beni kaçırmasaydı, belki de Haktan ile tanışamazdık.” Haktan’a çevirdi bakışlarını. “Değil mi canım?”
Bir saniye, ne?
CANIM MI DEDİ O?
Burnumdan sert bir nefes verirken tırnaklarımı Haktan’ın avucuna iyice batırdım. Vücudu kaskatı kesilmişti. Bende bakışlarımı Haktan’a çevirdiğimde bana baktı. Yutkundu. Sonra ise Defne’ye döndü.
“Öyle…” diye mırıldandı. Sesi götüne kaçmıştı. Kaçardı tabii. Şükür etmeliydi ki şuan olay çıkartmıyordum. Yoksa abim, babam bana, bir aile bireyi demeden beni nanay yaparlardı.
“Ee,” dedim tırnaklarımı daha da Haktan’ın avucuna batırırken. “Sonra ne oldu?”
“Sonra,” dedi uzatarak Defne. Bakışlarını bana dikti. “İlk görüşte aşk gibi bir şey idi. Tıpkı bir mucize gibi.” Gülümsedim ve tırnaklarımı daha da şiddetli batırdım. Haktan’ın gözleri büyüdü. Kıskançlığımın kime çektiği belliydi: Abime… Ah be abi, seni şuan daha iyi anlıyorum. Şu an, şu yellozu şurada dövmemek için zor tutuyordum kendimi.
Bu sırada Defne’nin telefonu çaldı. Telefonu aldığında hızla ayaklandı. “Ay, sizinle burada vakit geçirmeyi çok isterdim. Ama önemli bir iş görüşmem var. Kendinize iyi bakın.” Dedi. Hızla kafeden çıktı. Bir süre arkasından baktım. Sonra ise Haktan’ın elini sertçe bıraktım ve ayaklandım.
“Irmak,” diye seslendi arkamdan Haktan, umursamadım. İlerlemeye devam ettim. O hızla masaya bir miktar para bırakırken benim peşimden gelmeye başladı. Daha da hızlı ilerlediğim sırada bir çift elin beni belimden tutup kendi bedenine yaslamasıyla bu girişimim yarıda kaldı.
“Bırak,” dedim sinirli çıkan sesim ile. Sinirli olmak istiyordum ama ciğerlerime dolan o güzelim kokusu ile sinirli durmak zordu.
Yüzünü yüzüme doğru eğip yanağımı öptü.
“Güzelim,” dediğinde hızla sözünü böldüm.
“Güzelin değilim ben.”
“Neyimsin o zaman?” o Munzur çıkan sesi ile. Hayır, duvarları indiremezdim.
“Hiçbir şeyin.” Deyip kollarının arasından kurtuldum. Ona doğru döndüm.
“O kız ile ne yaşadın?” dedim sert sesim ile. Kollarımı göğsümde bağladım.
“Cidden bunu mu konuşacağı-” derken bir anda duraksadı. Dudağının sol kenarı yukarı doğru kıvrıldı. “Sen, beni mi kıskandın?”
“Yoo,” dedim umursamaz bir tiple. Anlamaması lazımdı. “Ne alakası var? Küstüm ben sana.”
“Küstün mü sen bana?” dedi başını sağa doğru yatırırken.
“Ya Haktan!” dedim ayağımı yere vurup. “Azıcık ciddi olsana,”
“Gel bakayım sen,” deyip belimden tuttu beni. Şuan o trip atma modu, valizini sırtlamış gidiyordu. Niye gidiyordu? Ne güzel trip atacak sebep bulmuştum.
Kenardaki banka oturduğumuzda ona elimden geldiğinde bakmıyordum. Çenemden tutup ona bakmamı sağladı.
“Defne kendisi platonikti. Ben ona aşık falan değildim güzelim. Niye kendini saçma sapan şeylere üzüyorsun?”
“E ama dedi ya, ‘Biz di bir iri Hiktin ili bi siviyiliri gilmiştik,” diye. Demek ki ona da evlilik teklifi edecektin!” Sorgular bakışlarla ona baktım. Şuan gülmemeliydi. Hele ki gamzesi belli olurken. Beni kalpten götürecekti yoksa.
“Ney demiş, ney?” dedi gülerken.
“İski kicim bini kiçirmisiydi, bilki di Hiktin ili tinişimizdik. Diğil mi cinim?” Gür bir kahkaha atarken başını geriye attı. Adem elması gözüme çarptı o an. Ey iradem. Neden adem elmasını öpmek istiyorsun! Şuan trip atmalıyız!
“Küstüm sana ben,” deyip sırtımı ona döndüm. Gülme sesini işittim. Öyle güzel gülmemeliydi. Öperdim gülüşünden onu.
“Ben senin kitap karakterlerine aşık olmana takılıyor mu?” dediğinde kaşlarım havalandı, ona döndüm.
“Konu bu mu?”
“Konu aşık olduğumuz kişiler değil mi?” dediğinde iyice şaşırdım.
“Yani Defne’ye aşıktın?” Bir anda ne dediğin fark etti.
“Lafın gelişi dedim ben,” diye mırıldandı.
“Gidiyorum ben.” Deyip ayaklandığımda elimden tutup banka düşmemi sağladı.
“Güzel gözlüm,”
“Deme bana güzel gözlüm!”
“Ne diyeyim?” dediğinde bocaladım.
“Irmak de,” dedim sallayarak. Deme Ela Gözlüm. Bana hep “Güzel Gözlüm” diye seslen.
“Cık,” dedi dilini damağına vurarak. “‘Atatürk bakışlım’, nasıl?” İradem gitmek için çabalıyordu. Zor tuttum kendimi erimemek için. Ama bu söz çok değerliydi benim için. Çok… Bir altından, bir mücevherden değerliydi…
“Haktan,” dedim zorlukla. Bu çok güzel bir sözdü. Yutkundum. Bakışlarım elalarında kaldı.
(Yn: KISKANIYORUM. BEN NEDEN SİYAH GÖZLÜYÜM??? MAVİ GÖZLÜ OLMAK İSTİYORUM)
“Efendim, Atatürk bakışlım?”
“Yapma,” dedim.
“Neyi?” dedi muzip sesi ile. Ve en sonunda trip modum uçup gitti.
“Ne güzel sana trip atacaktım!” Dedim. “Niye yaptın ki şimdi böyle? Çok güzel bir sözdü bu.” Gülümsedi. Ama nasıl gülümsemek. Fethetti kalbimi. Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’u böyle fethetmemiştir. O derece.
“Ama öylesin, Atatürk bakışlısın.”
“Ben senin gibi güzel sözlerde söyleyemiyorum,” dedim üzgünce. Alt dudağımı büktüm. “İçimden geçenleri söyleyip, kelimelere dökemiyorum. Bir de yazarım yani,” Burada alaycı bir kahkaha attım. “Ama seni çok sevdiğimi bil. Hiçbir sevgi sözcüğü sana yetmiyor. Tek senin yanında güvende hissediyorum. Tek senin yanında bu kadar mutluyum. Benim limanım sensin. Benim yaşamımın konusu sensin. Temelim sensin. Hayat çizgim sensin.” Yutkundu ela gözlüm. Bu sözler benden mi çıktı diye sorguladım iki saniye.
Haktan elime uzandı, tuttu ve dudaklarına götürdü. “Sana sahip olduğum için o kadar şanlı bir insanım ki, dünyanın en şanslı insanıymış gibi hissediyorum.” Dedi. Öptü üst üste. Güldüm. O da güldü.
~
Haktan’dan
Arabadan inip kapıyı kapattım. Ve gelmiştim.
Camiye gelmiştim.
Camiye bakarken derin bir nefes verdim bu sırada. Yanıma mahalleden bir çocuk geldi. “Haktan abi, hoş geldin!”
“Hoş buldum, Berk.” Deyip saçlarını karıştırdım. Elinde top vardı. Kırmızı, plastik bir top. “Ben size ne getirdim,” deyip arabanın bagajını açtım. Koliyi aldım ve kenardaki mermere koydum.
“O ne?” diyordu diğerleri. Koliyi açtığımda hepsi kolinin içinde ne olduğuna bakmak için kolinin başına üşüştüler.
“Haktan abi,” dedi şaşkınlıkla Halil. “Bunlar çok fazla.”
“Yiyin oğlum, size aldım.” Bir koli çikolata almıştım. Farklı farklı vardı içinde. Bagaja yönelip bir de file içinde olan topları çıkarttım. Kenardaki Zafer’de dahil hepsinin gözleri parıldarken gülümsedim. Topları onlara verdim. Hepsi aynı anda konuşuyordu. Teşekkür ediyorlardı bana. Bagaja tekrar yönelip iki oyuncak bebek çıkardım. Kenarda oturan küçük kızların yanına gittim. İkizdiler. Birinin adı Ela, diğerinin adı Lina idi. Oyuncak bebekleri arkamda sakladım.
“Bilin bakalım Haktan abiniz size ne aldı?” diye sordum. Hızla uğraştıkları işten ayrılıp bana odaklandılar. Aynı anda, “Ne aldı?” diye sordular. Arkamdan bebekleri çıkartıp ikisine de uzattım.
“Oyuncak bebek aldım!” Lina, oyuncağı görünce sevinçten çığlık atarken; Ela kahkaha attı mutluluktan. Bu sesler çok huzur vericiydi işte. Bebekleri aldıklarında ikiside bana sarıldı. Bende onlara sarıldım.
Bu mahalle, Atatürk bakışlımın oturduğu evlerin oradaydı. Buradaki evler iki katlı ve genişti. Ama genelde normal gelirli aileler oturuyordu buralarda. Samimi bir mahalle ortamıydı. Bu çocuklarla da her geldiğimde bir şeyler alıyordum. Mahalle çocuklarıydı.
Ayağı kalkıp arabayı kilitledim ve camiye geçtim. Ahmed abi karşıladı beni. Köylümüzdü.
“Hoş geldun, Haktan oğlim.”
“Hoş buldum Ahmed amca.” Bana baktı bir süre.
“Kahve içeyirsun?”
“Yok, sağol amcam. İşim acele.” Dediğimde onayladı beni başıyla. Ayakkabılarımı çıkartıp ayakkabılığa koydum. İçeri geçtiğimde o huzur veren hava ile karşılaştım.
İki kişi vardı içeride. Biri yaşlı biri, biri ise küçük bir erkek çocuğu. Bunlar aşağı mahalledeki torun ile dedeydi. Saklambaç oynuyorlardı. Başka kimse yoktu. Hızlıca şükür namazımı kıldım. En sonunda ise bağdaj kurup cebimden vesikalık fotoğraf çıkarttım. Irmağın fotoğrafıydı bu. Okşadım yüzünü.
“Binlerce kez şükürler olsun ki sana sahibim.” Başımı sağ omzuma yatırdım. “Senin gibi bir güzele,” Derin bir nefes verdim. “Hayatımdaki tüm şansı seninle karşılaşmakta kullanmış olabilirim. Sen onu koru Allah’ım. Zarar gelmesin. Onun için her şeyin hayırlısını nasip eyle. Tüm korkularını al ondan, bana ver. Korkmadan uyusun, rahat gezsin.” Bu sırada telefonum çalınca ayağı kalktım. Yaka cebime fotoğrafı koyarken telefonumu çıkarttım. Annem arıyordu. Açtım.
“Alo, anne?” dedim.
“Oğlim, sen bir kiza evliluk teklifu etmişsen. Söylemiyirsen hiç. Ne ketumsun ula sen?”
“Anne, sizi tam da bunun için arayacaktım.” Dedim.
“Kimdir bu kiz, bahset da bize.” Ayakkabılarımı alıp giydim ve camiden çıktım. Arabaya bindim. Ve çalıştırdım.
“Hani bir tane polis arkadaşım var ya benim,”
“Soner oğlim mi?”
“Heh, evet. Onun kardeşi.”
“Güzelmiş oğlim,” Birkaç hışırtı sesi geldi. “Peki, o kiz cüzel midur?”
“Anne,” dedim sıkıntıyla. “Şuan konumuz bu mu?”
“Evet oğlim!” dedi. “Bir gelek, anasiyla babasiyla tanışak da,”
“Gelin anne gelin, biletleri alayım size.”
“Kizun fotoğrafinu atsana,” dedi annem muzip bir sesle.
“Anne!” dedim. “Tamam, atarım.” Telefonu kulağımdan çekip Irmağın bir tane fotoğrafını attım. Tekrar kulağıma dayadım telefonu.
“Anaa,” dedi annem. “Oğlim, gidup mankenluk ajansindan kari mi çaldun?” dedi babam da yandan.
“Ne alakası var ya,” dedim. Yüzümde silinmeyecek bir gülümseme vardı. “Nasıl, güzel mi?”
“Çok guzel oğlim. Çıti pıti,” Arkadan tencere sesleri geliyordu. “Oğlim bu kız sana nasil baktu? Bah, büyi yaptum deme.”
“Anne ya,” dedim gülerken. “Neyse, yoldayım. Kapatmam lazım.”
“Tamam anasunin güli, dikkatli ol.”
“Olurum. Allah’a emanet olun.” Deyip kapadım aramayı. Direksiyonu avucumun içi ile çevirdim ve sert bir virajdan döndüm.
Bu iş tamamdı.
THE ENDDDDDDDDDDDDDDDDDDD
NASILDI ÇABUK ÇABUK
Haktan ya ölürüz sana
GFTYUJHNBVGHNM
Babama BL 2 aldırmaya zorladım yaşasın kötülük WAOAHAHAHAH
Nasıl kahkaha ama hyujknhbghj
Defne'yi yazarken öyle keyifliydim ki FRTYHGVFRTGB ŞİZOFRENİM GALİBA (şaka)
neyseee
behlülün çok işi var oyüzden
BEHLÜL KAÇAR
BAHLÜL SİZİ SEVİYRO
ÖPTÜMM
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
79.11k Okunma |
7.34k Oy |
0 Takip |
99 Bölümlü Kitap |