12. Bölüm
Büşra Sıla Duman / UĞUR / yeni bir hayatın eşiğinde

yeni bir hayatın eşiğinde

Büşra Sıla Duman
busra_sila

"YARDIM EDİN!!!" Duyduğum bağırtıyla köpüklü Ellerimi yıkayıp üstümde ki önlükle mutfaktan çıktım.

Odasından çıkan Deniz ablayla karşılaşınca yerimizde durarak birbirimize baktık.

 

"Lale bu bağırtı ne?" Sorusuyla dudağımı bükerek omuzlarımı silktim.

 

"MURAT! YARDIM EDİN LÜTFEN." Deniz ablayla şaşkınlıkla birbirimize bakıp içeri girdik.

 

" Asya ne oluyor?" Camdaki asya'ya doğru yürüyen Deniz ablanın sorusuyla Asya bize dönmeden cevap verdi.

 

"Birileri muratı dövüyor."

 

Tam o anda, içeriden gelen ayak sesleri duyduk. Yanımızdan hızla geçen Sedef, Asya’nın yanına gidip nefes nefese sordu: "Ne dedin?"

 

Asya kıkırdayarak, "Murat Bey dayak yiyor" dedi ve alaycı bir şekilde omuzlarını silkti.

 

Sedef, Murat’ın yerdeki hâlini görünce kaşlarını kaldırdı. Sonra sırıtarak kollarını göğsünde birleştirdi. "E, hayat işte. Ne ekersen, onu biçersin."

 

Ben şaşkınlık içinde ikisine bakarken. Deniz ablayla hızla cama yöneldik. Ben de Asya'nın yanına gelip dışarı baktım. Sokak lambasının altında, köşedeki duvarın dibinde birkaç kişinin hareket ettiğini görebiliyordum.

 

Murat, köşedeki duvarın dibinde iki büklüm olmuştu. Gömleği yırtılmış, yüzü kan içindeydi. Dudak kenarı patlamış, sol gözü hızla morarıyordu. Yüzü toz içinde, nefesi kesik kesikti. Dizlerinin üzerine düşmüş, bir elini yere dayayarak güçlükle doğrulmaya çalışıyordu. Ama bu çabası boşa çıktı.

 

Karşısındaki adamın karnına attığı sert tekmeyle yeniden yere kapaklandı.

 

"Kim bunlar?" diye fısıldadım.

 

Deniz abla gözlerini kısıp dışarıdaki sahneyi anlamaya çalıştı. Murat yerde kıvranırken, başında dikilen adam sert bir şeyler söylüyordu. Eğilmiş olan diğer adam ise yumruğunu sıkıp bir kez daha Murat'ın yüzüne vurdu. sevgilisi yolun kenarında panikle bağırıyor, ama kimse yardıma gelmiyordu.

 

Murat'ın uzandığı yerden doğrulmasına asla izin vermiyorlar üst üste tekme atıyorlardı. Murat'ın ağzından kan tükürmesiyle yüzümü ekşittim. Kesinlikle ölecekti.

Sevgiliside benim gibi düşünüyor olmalı ki yanlarına doğru koşarak adamları çekmeye çalıştı.

 

 

"Tanımıyorum," dedi Deniz abla, sesi tedirgin çıkıyordu. "Ama pek iyi niyetli tipler gibi durmuyorlar."

 

Asya ise umursamaz bir tavırla, "Hak etti," diye mırıldandı. "Ne sanıyordu? Yaptıklarının yanına kalacağınımı?"

 

Sedef kıkırdayarak, "Sadece izleyelim mi? Yoksa polisi mi arayalım?" diye sordu. Ama yüzündeki gülümseme durumun ciddiyetini pek umursamadığını sadece laf olsun diye söylediğini belli ediyordu.

 

Ben ise donup kalmıştım. İçimde bir şeyler kopuyordu ama ne hissettiğimi bile bilmiyordum. Öfke mi? Acıma mı? Yoksa sadece geçmişin bıraktığı derin bir yara mı?

 

Dayak yemesi hafiften beni mutlu etmiyor değildi. Ama çocuğumun babasıydı üzülüyordum. Murat benim 17 ve 18 yaşımdı. En güzel yaşlarım muratlaydı.

 

Deniz abla derin bir nefes alıp, "Bu böyle devam ederse kötü bitecek," dedi. "Polisi arayalım en iyisi."

 

"Ne polisi ya? Polis molis yok abla sakın!!" Asya'nın telaşlı sesiyle şaşkınlıkla ona döndük.

 

"Asya, ne demek polis yok?" diye sordu Deniz abla, kaşlarını çatarak.

 

Asya, dudaklarını ısırırken, gözleri hızla camdan dışarı kaydı. "Bilmiyorum... Belki Murat birilerine borçlanmıştır. Belki pis işlere bulaşmıştır. Bizi ilgilendirmez. Bırakın kendi pisliğinde boğulsun," dedi.

 

Sedef de başını sallayarak destekledi. "Evet ya, biz niye karışıyoruz ki? Bunca zaman Lale'ye yaşattıklarını düşünün. Şimdi onun acısını çekiyor işte."

 

Ama Deniz abla kararlıydı. "Ne olursa olsun, bir insanın gözümüzün önünde öldüresiye dövülmesine sessiz kalamayız. Eğer ölürse bunun vicdan yükünü taşıyabilir misiniz?"

 

Sessizlik çöktü. Asya ve Sedef birbirlerine bakarken ben hâlâ cama kilitlenmiş, içimdeki savaşla boğuşuyordum. Murat hak etmişti, evet.

 

Tam o sırada köşeden bir araba hızla döndü. Fren sesi sokakta yankılanırken içinden biri hızla indi. Adam, dimdik ve sert adımlarla murata sırayla dinlene dinlene vuran grubun yanına yürüdü.

 

Daha dikkatli bir şekilde baktığımda bunun dün asya'yı bırakan adam olduğunu gördüm. Polisi aramasın diye Deniz ablayı tutan kızlara döndüm.

 

"Asya dün seni bırakan adam geldi."

 

Asya bir kaç saniye yerinde durup yanıma gelerek camdan dışarı baktı.

 

Adam , Murat'ı döven adamlardan birine doğru yöneldi. Omzundan sertçe çekip geriye savurdu. Sonra diğerine döndü, ikisine de sinirle birşeyler söyledi. Adam'ın varlığı, sokaktaki atmosferi bir anda değiştirmişti. Adamların asyanın kuzenini gördüklerinde geri çekişmeleri kaşlarımı çatmama neden oldu.

 

Tanıyorlardı galiba birbirlerini.

 

Asya'nın yüzündeki ifade anında değişti. Az önce alaycı ve umursamaz olan hâli yerini gergin bir ciddiyete bıraktı. Cama biraz daha yaklaşıp gözlerini kıstı.

 

"Bu adam kuzenin değil miydi?" diye sordum fısıltıyla.

 

Asya korkuyla başını iki yana salladı. 'Mahvoldum ben. Bittim." Ama sesi, gözlerindeki tereddüt kadar güçlü çıkmamıştı.

 

Sokaktaki gerilim hâlâ devam ediyordu. Adam, Murat'ı dövenlere birkaç kelime daha söyledi. Bir an için ortalık sessizleşti, sonra adamlardan en genç olanı başını hafifçe eğdi, diğeri ise Murat'a son bir bakış atıp homurdanarak geri çekildi.

 

Murat kanlar içinde, bitkin hâlde yere oturmuştu. Sevgilisi panikle yanına koşup ona yardım etmeye çalıştı. Ama asıl dikkat çekici olan, Murat'ı kurtaran adamın gözlerini birden bize dikmiş olmasıydı.

 

Ve sonra birden, bana baktı.

 

Buz gibi bir ürperti omurgamdan aşağı kaydı. Tanımıyordum onu. Ama o, beni tanıyor gibi bakıyordu.

 

"Aaa bunlar Yılmaz abiler değil mi?" diye soran sedefle ne zaman düzeldiğini anlamadığım kaşlarım tekrar çatıldı, kesinlikle bir şeyler dönüyordu ve sebebinin ise yanımda korkudan titreyen Asya olduğuna adım kadar emindim.

 

"Asya, yılmazların burada ne işi var? İnşallah senin başının altından çıkmamıştır bunlar." Deniz abla sinirle konuşarak asyaya gözlerini dikti.

 

Asya nefesini tuttu, sonra hızla arkasını döndü. "Hemen aşağıya inmem lazım" diyerek kapıya yöneldi. Terliklerini giyip merdivenlerden inmeye başladı. kızlarla birlikte arkasından giderken Uğur ağlamaya başladı.

 

Deniz abla hemen sedefe dönüp " Sedef biz laleyle aşağıya inelim. Sen uğurun yanında bekle olur mu?" Diye sordu.

 

Sedefin konuşmasına izin vermeden ben cevapladım "Yok abla ben hiç gelmeyeyim. Muratla yüz göz olmak istemiyorum." Dedim.

 

Bir süre Kararsızlıkla bana bakıp. "Tamam o zaman nasıl istersen." Diyerek merdivenlerden inmeye başladılar.

 

Kapıyı kapatarak uğurun yattığı odaya gittim. Yatakta olduğu yerden dönmeye çalışarak ağlayan oğlumu kucağıma alırken " aşkım uyandın mı sen?"

 

Ağlaması hafifletmek başını omzuma koydu.

 

***

 

Deniz ve sedef hızla merdivenleri inerken, Sedef biraz tereddütle üst katta kaldı. Lale ise oğlunu kucağına almış, ağlamasını bastırmaya çalışıyordu. Küçük uğur uykusundan yeni uyanmanın verdiği huysuzlukla gözleri yaşlıydı. Lale, içini kemiren hisleri bir kenara bırakıp ona odaklanmaya çalıştı.

 

Alt katta, apartmanın eski demir kapısı gıcırdayarak açıldığında, dışarıdaki hava içeridekilerden daha soğuk ve daha gergin hissediliyordu. Murat, hâlâ kaldırımın kenarında, sevgilisinin yardımıyla doğrulmaya çalışıyordu. Yüzü şişmiş, kaşı yarılmış, dudakları kan içindeydi. Burnundan gelen kan hâlâ süzülüyordu. Sevgilisi endişeyle onun saçlarını okşayıp bir şeyler fısıldıyordu ama Murat neredeyse bayılacak gibiydi.

 

Adem etrafa sert bakışlar fırlatıyordu. Murat’ı döven Ahmet, Yılmaz ve çağan birkaç adım geri çekilmiş, arabalarına yaslanmıştı. Tehditkâr bakışları hâlâ muratın üzerindeydi, ancak ademin varlığı onları daha temkinli hale getirmişti.

 

Deniz, tüm cesaretini toplayarak birkaç adım ileri çıktı. “Ne oldu burada?” diye sordu, sesi sertti ama içinde bir tedirginlik saklıydı.

 

Adem başını ona çevirdi, bir kaç saniye baktı ama cevap vermedi. Onun yerine Asya’ya döndü.

 

"Asya," dedi, sesi düz ve duygusuzdu. "İçeri gir."

 

Asya olduğu yerde dondu. Korkuyla gözlerini kaçırdı. "Ben... ben sadece—"

 

"İçeri gir dedim." Ademin sesi bu kez daha sertti. İçinde tehditkâr bir nota vardı ve bu, Asya’nın olduğu yerde titremesine yetti. Fakat yukarı çıkmadan izlemeye devam ediyordu.

 

Yeliz Abisinin arabadan inmesiyle arkasından inerek olayları izlemeye başlamıştı. Bugün kuzeninin bekar evine oturmaya gelecekti. Abisiyle yolda karşılaşmış ve otobüsle uğraşmamasını ve bırakacağını söylemişti. Tabi ki bu duruma aşırı sevinerek hemen arabaya binmişti.

 

 

Adem, Murat’a bir kez baktıktan sonra ona saldıran adamlara döndü. Ahmet, Yılmaz ve Çağan hâlâ arabalarına yaslanmış, ancak gözlerinde temkinli bir ifade vardı. Adem’in varlığı belli ki işleri değiştirmişti.

 

Zaten ne akla hizmet asyanın aklına uymuşlardı ki.

 

“Sizinle sonra konuşacağız?” dedi Adem, soğuk bir sesle. Ardından kalkmaya çalışan muratın yanına gidip yerden kaldırmaya çalıştı. Murat ademin yardım için uzanan ellerini sinirle itip yerinden kalktı. Sevgilisi nihanı da iterek zar zor çıkan sesiyle " hepinizi şikayet edeceğim. Sürüm sürüm süründüreceğim sizi. Tek adama üç kişi saldırdınız. Adamlık mı lan bu? Bunu yaptıranıda bulacağım. Mahvedeceğim sizi." Diyerek apartmana doğru yürüdü.

 

Bu sırada Deniz ve Asya ve sedef sessizce olan biteni izliyordu. Yeliz ise hâlâ ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. İçinde bir huzursuzluk vardı. Adem’in öfkesi kolay kolay geçmezdi ve şu an oldukça gergin görünüyordu.

 

Murat'ın gitmesiyle sevgiliside son kez onlara bakıp muratın arkasından koştu. Asya, Adem’in yanına yaklaşıp fısıltıyla konuştu. “Abi, ben—”

 

Adem ona keskin bir bakış attı. “İçeri gir dedim.”

 

Asya yutkunarak geriledi, ama Deniz onu çekiştirerek apartmana soktu. Yeliz ve sedefte de peşlerinden gitti.

 

Adem, arabanın kenarında tedirginlikle bekleyen adamlara döndü bir tek eliyle burun kenarını sıkarak " ne yaptınız siz abi? Asyanın sözüyle nelere karıştınız? Ya adam sizi şikayet ederse? Haklı da."

 

Adamların cevap vermemesiyle derin bir nefes aldı. Eliyle çağan ve yılmazı göstererek " Hadi bunları anladım akılları bir karış havada ya sen abi kaç yaşında adamsın." Yine cevap almamasıyla kafasıyla apartmanı gösterdi. " hadi gidelim de asyayla konuşayım." Beraber kapıya doğru giderken ademin bakışları dün gece ki kadınla karşılaştığı yere takıldı.

 

Acaba bir daha karşılaşırlar mıydı?

 

Asya ve diğerleri apartmanın içine girdiklerinde Lale, Uğur’u sakinleştirmiş kapıda kızları bekliyordu. Deniz’in yüzü öfkeliydi. “Asya, ne haltlar çeviriyorsun sen?”

 

Asya başını eğdi. “Ben bir şey yapmadım…”

 

Yeliz ise hâlâ şok içindeydi. “Aşağıda ne oldu? Yılmaz abiler o adamı neden dövüyorlardı?”

 

"Neden dövdüklerini bilmiyoruz ama iyi oldu." Denizin kötü bakışlarını üzerinde hisseden Sedef dudağını ısırarak sustu.

 

Kızlar kapıya yaklaşırken içerideki sessizlik yerini uğur'un hafif mırıldanmalarına bırakmıştı. Lale, oğlunu sakinleştirmek için başını omzuna yaslamış, küçük sırtını usulca okşuyordu. Ama içindeki fırtına dinmemişti. Ne olduğunu tam olarak anlamasa da, Murat’ın başına gelenlerin bir şekilde kendisine döneceğini hissediyordu.

 

Merdivenlerden gelen ayak sesiyle murat ve nihanla göz göze gelmesi bir oldu. Hızla içeri girmeye çalışırken ağrılarına rağmen koşarak kolunu tutan muratla içeri giremedi.

 

"SEN!"

 

Deniz ve diğerleri şaşkınlıkla irkilirken, Lale donup kaldı. Birkaç saniye sonra deniz ve kızlar, merdivenleri ikişer üçer tırmanarak kendi katlarına çıktılar. Murat’ın yüzü kan içinde, gömleği yırtılmış ve nefesi düzensizdi. Öfkeden göğsü inip kalkıyor, gözleri delirmişçesine Lale’ye odaklanıyordu.

 

"Sen yaptın değil mi?! Senin işin bu! Beni dövdüren sendin, değil mi?"

 

Lale gözlerini kırpıştırarak geri çekildi. Kollarındaki Uğur aniden ağlamaya başladı. Küçük bedeni annesine daha sıkı sarıldı, başını omzuna gömüp hıçkırarak ağladı. Lale, içgüdüsel olarak oğlunu daha sıkı kavradı ve Murat’tan uzaklaşmaya çalıştı.

 

"Ne diyorsun sen Murat? Delirdin mi?" diye çıkıştı Deniz, araya girmeye çalışarak.

 

Ama Murat onu duymazdan geldi. Gözleri Lale’ye kilitlenmişti.

 

"Altınların ve paraların hepsini aldın ama yetmedi değil mi? Şimdi de adam tutup dövdürtüyorsun ha?! Senin bu kadar aşağılık olduğunu bilmiyordum ben!"

 

Nihan da hışımla ona katıldı. "Bunu sen yaptın! Murat’ı öldürmeye çalıştın! Polis çağırmalıyız, seni mahvedeceğiz!"

 

Lale neye uğradığını şaşırmıştı. Bedenini Uğur’un etrafında bir kalkan gibi sararak geriye çekildi. "Saçmalıyorsunuz! Benim hiçbir şeyden haberim yok!"

 

Ama Murat durmadı. Bir adım daha atıp, öfkeyle Lale’ye doğru eğildi. "Yalan söyleme! Seni tanıyorum ben, Lale! Mutlu olmamı kendine Yediremedin demi? Kendince intikam almaya çalıştın biliyorum!"

 

Tam o anda, alt kattan ağır ve sert ayak sesleri yankılandı.

 

Ve sonra Adem göründü.

 

Arkasında Yılmaz, Ahmet ve Çağan da vardı. Hepsi öfkeli ve tetikte görünüyordu.

 

Binaya girdiklerinde duydukları seslerle nasıl yukarı çıktıklarını bile anlamamışlardı.

 

Adem Sakin ama ürkütücü bir şekilde adımlarını attı. Bakışları doğrudan Murat’ın üzerindeydi. Katı ve soğuktu. Birkaç saniye içinde önlerine dikildi.

 

 

Ademin ve arkasındakilerin bakışlarını gören Murat’ın nefesi kesildi, ama öfkesini bastırmaya çalışarak Adem’e ters ters baktı. "Karışmayın bu işe. Sizinlede İlgileneceğim?"

 

Adem, ellerini cebine sokarak hafifçe başını yana eğdi. "Sesin çok çıkıyor." dedi, sesi sakindi.

 

Lale, Adem’in sesini duyduğunda garip bir şekilde rahatladı. Ama Uğur hâlâ ağlıyordu ve onun endişesi daha ağır basıyordu.

 

Murat dişlerini sıkarak, "Ne yani? Susturacak mısın beni?" diye hırladı. Gözleri hâlâ öfkeyle parlıyordu, ama bedeninin hafifçe geriye çekildiğini fark eden sadece Adem değildi. O an Murat bile farkında olmadan korktuğunu hissetmişti.

 

Adem aniden ciddileşti. Bir adım ileri atarak Murat’la arasındaki mesafeyi kapattı. Bakışları tehditkârdı.

 

"Beni ilgilendiren tek şey, burada kadına ve çocuğa bağıran bir adamın varlığı." dedi, sesi sakin ama delip geçen bir etkiyle. "Senin derdin ne olursa olsun, sesini keseceksin."

 

Murat bir an duraksadı. Adem’in gözlerinde, tartışmanın devam etmesi halinde olacakları gösteren bir karanlık vardı. Arkasındaki Yılmaz, Ahmet ve Çağan da sessiz ama tetikte duruyorlardı.

 

Deniz bile Adem’in bu kadar sert bir tavır almasına şaşırmıştı. Yeliz, Sedef ve Asya da bir köşede nefeslerini tutmuş izliyorlardı.

 

Murat, Adem’in bakışlarına birkaç saniye meydan okumaya çalıştı. Ama Adem hiç gözünü kırpmadan ona bakınca, istemsizce geri adım attı.

 

"Bu iş burada bitmeyecek." diye homurdandı ve Nihan’ın kolundan tutarak hızla merdivenlere yöneldi. "Sizi şikayet edeceğiz! Göreceksiniz!"

 

Ama Adem onu durdurmadı. Sadece arkasından izledi.

 

Murat ve Nihan merdivenlerden aşağı inerken, apartman yine sessizleşti.

 

Adem başını çevirip Lale’ye baktı. Onun hâlâ Uğur’u koruma içgüdüsüyle kasılmış hâlde durduğunu fark etti. Küçük çocuk, annesinin omzuna kapanmış, ağlamaktan nefessiz kalmıştı.

 

Lale, Adem’le göz göze geldiğinde, içinden geçen garip hisleri anlamaya çalıştı. Ama Adem hiçbir şey söylemedi. Sadece ona son bir bakış attıktan sonra döndü ve içeriye girdi.

 

Sıkıca kavradığı oğlunun hâlâ hıçkırarak ağladığını gören lalenin içi gidiyor kendide ağlamak istiyordu. Hepsinin Gözleri kısa bir an Lale’nin yüzünde gezindi. Onun korkup korkmadığını anlamaya çalışıyor gibiydiler.

 

 

Deniz derin bir nefes alıp Lale’nin yanına yaklaştı. "İyi misin?" diye sordu fısıltıyla.

 

Lale, Adem’in sert bakışlarından kaçınarak sadece başını salladı. Ama içi karmakarışıktı. Murat’ın ona böyle saldıracağını hiç beklememişti. Daha doğrusu, geçmişte yaşadıkları onca şeyden sonra, onu artık tamamen geride bıraktığını sanıyordu. Karşılaşmayacaklarını ve Muratın biraz da olsa mahçup olacağını düşünüyordu.

 

Adem, hâlâ Lale’ye bakıyordu. Sonra gözleri hızla Uğur’a kaydı. Küçük çocuğun hıçkırıkları hâlâ devam ediyordu. Adem bir şey söylemedi ama yüzündeki sertlik biraz yumuşadı. Sonra sessizce döndü ve arkasındaki adamlara bakarak, “Gidelim,” dedi.

 

"Asya, bizimle gel," dedi Adem, ve Asya’nın yüzü bembeyaz oldu. Başını eğdi, ama itiraz etmeden peşlerinden yürümeye başladı.

Adem birden olduğu yerde durup yelize döndü. " eve geleceğin zaman ara gelip seni alayım." Yeliz hızla kafasını sallayıp "tamam abi" dedi.

 

Yılmaz, Ahmet ve Çağan da Adem’in peşine takılarak apartmandan çıktılar.

 

Kapı kapandığında, içeride derin bir sessizlik hâkim oldu.

 

Sedef, nefesini tutmuş gibi görünüyordu. "Bu neydi şimdi?" diye fısıldadı.

 

"Öğreneceğim ama önce içeri girelim. Uğur ve Lale korktu." Denizin sözleriyle Yeliz kapıda ki lale'ye baktı. Çok güzel bir kadındı. Duru bir güzelliği vardı. Narindi de.

Lalede ki gözlerini uğura çevirince gözleri parıldadı.

 

Lale yelizde ki oğluna dönünce oluşan tepkiyi görünce ister istemez gülümsedi.

"Kucağına almak ister misin?" Yeliz kafasını hızlıca sallayarak " evet, hemde çok isterim."

 

"O zaman içeri girelim hadi" diyerek içeri girdi. Yeliz ve sedefte girince kapıyı kapatarak içeri girdiler. Sedefle, Yeliz uğurla ilgilenirken Lale ve denizin aklı sedefte kalmıştı.

 

****

"Naptınız siz? Adamı neden dövdünüz?"

Ademin bağıran sesiyle kaşları çatıldı Ahmetin. Tamam haklı olabilirdi ama onlarda kocaman insanlardı zaten Asya korkmuştu.

 

"Tamam Adem daha fazla bağırma yaptık bir şey. Kız korktu yeterince." Adem sinirle Gülerek Ahmete döndü.

" korksun zaten abi. O yaptırmadı mı? Yaptırdığı şeyin sonucuna da katlanacak."

 

" Elin adamını niye dövdürtüyorsun sen Asya? Hata bende ama arabadan inerken bir işler çevirdiğini anlamalıydım. Sen kahveye gidip hal hatır soracak kız mısın? Anlamalıydım bir sorun çıkaracağını."

 

Asya, Adem’in öfkeli bakışları karşısında dik durmaya çalıştı. Yüzü kızarmıştı ama suçunu inkâr etmeye niyeti yoktu.

 

“Evet, ben yaptırdım!” dedi meydan okur gibi. “Lale’nin ne yaşadığını biliyor musun sen? O adam onu aldattı, yıllarca aptal yerine koydu! Şimdi hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam ediyor. Bu kadar kolay mı sandın?”

 

Adem’in çenesi gerildi, sesi daha da sertleşti. “Sen aklını mı kaçırdın Asya? Aldattı diye adam dövdürmek de ne demek?”

 

Asya gözlerini kaçırmadı. “O, Lale’nin gözyaşlarının bedelini ödemeliydi. Hak etti. Bunu yapmazsam içim rahat etmezdi.”

 

Adem sinirle güldü, ama gülümsemesinde hiç eğlence yoktu. “Sen kendini kim sanıyorsun? İntikam meleği mi? Kime ne ceza kesiyorsun? Bedel ödetmek sana mı kaldı?”

 

Asya dişlerini sıktı. “Sen anlamazsın!”

 

Adem bir adım daha yaklaşıp gözlerinin içine baktı. “Doğru. Ben kimsenin kiralık kabadayısı değilim, kimseyi keyfine dövdürmem. Senin adaletin bu mu?”

 

Asya’nın içi titredi ama bunu belli etmemeye çalıştı. Adem’in yüzündeki hayal kırıklığı, en az öfkesi kadar ağır gelmişti.

 

Adem Asya'ya öfkeyle baktı, sesi soğuktu.

"Sana mı kaldı elin kızının intikamını almak?"

 

Asya gözlerini devirdi. "Elin kızı değil, Lale! O benim arkadaşım!"

Adem kaşlarını çattı. "Senin arkadaşın olabilir ama bu, gidip adam dövdürmeni haklı çıkarmaz. Ne sandın? Böyle yapınca Lale'nin yaşadıkları silinecek mi?"

Asya dişlerini sıktı. "En azından o da biraz acı çeksin istedim! Lale'nin çektiği acının yanında hiçbir şey ama olsun, yine de hissetsin!"

Adem acı acı güldü. "Ne güzel vicdanını rahatlatıyorsun. Ama farkında mısın, sen de o adam gibi olmuşsun?"

Asya bir an duraksadı ama hemen kendini topladı. "Ben asla onun gibi olmadım!"

Adem gözlerini kısarak ona doğru bir adım attı. "Gerçekten mi? O, Lale'yi kandırdı, sen de adamın başına bela oldun. İkiniz de başkalarının hayatını mahvediyorsunuz. Ama tabii, sen kendini haklı sanıyorsun."

 

Ahmet ademe yaklaşıp asya'dan uzaklaştırmaya çalıştı. "Ağır konuşuyorsun kendine gel."

 

Asya yumruklarını sıktı, öfkesi yerini hafif bir huzursuzluğa bırakmaya başlamıştı.

Ama pes etmeyecekti. "Ben haklıyım!" diye ısrar etti.

 

Adem başını iki yana salladı. "Hakkını aramak başka, intikam almak başka. Sen sadece kendi vicdanını rahatlatmaya çalışıyorsun, Asya. Ama bu yaptığın seni de pisliğe bulaştırıyor. Tek kendini değil o kadınıda bulaştırıyorsun. O kadın intikam almayı bilmiyor mu ? Biliyor ama kendini kurtarmışken bulaşmak istemiyor. Ama senin çocukça hareketlerin yüzünden o adamla yüz göz olmak zorunda kaldı. Umarım bir gün ne yaptığını fark edersin."

Sonra daha fazla konuşmadan arkasını döndü ve yürümeye başladı. Asya içinde garip bir boşluk hissetmeye başlamıştı.

 

Çağan elini asyanın omzuna koyarak gözlerine baktı. " üzülme Asya niyetin kötü değildi."

 

 

***

Asya hızla yukarı çıktı, içindeki öfke hâlâ yatışmamıştı. Odaya girdiğinde Lale ve diğer kızlar ona döndü. Lale’nin yüzü solgun ve asıktı.

 

 

“Asya, doğru mu bu?” diye sordu Lale, sesi titriyordu. “Gerçekten onu dövdürdün mü?”

 

Asya kollarını göğsünde kavuşturdu, meydan okur gibi. “Evet! Senin için yaptım, Lale. O herifin cezasını çekmesi gerekiyordu.”

 

Asya lalenin gittikçe asılan yüzüyle kaşlarını çattı. Şaşkınlıkla "Murata mı üzüldün?" Diye sordu.

 

Lale derin bir nefes aldı, gözlerini kaçırdı. “Asya… Ben Murat için üzgün değilim.”

 

Asya kaşlarını çattı. “O zaman neden böyle bakıyorsun? Neden sanki ben hata yapmışım gibi konuşuyorsun?”

 

Lale’nin dudakları titredi ama sesi kararlıydı. “Çünkü senin başın belaya girecek.”

 

Asya bir an duraksadı. “Ne diyorsun sen?”

 

Lale gözlerini ona dikti, içindeki korku açıkça okunuyordu. “Murat’ı umursamıyorum, ona ne olduğu umurumda bile değil. Ama sen… Sen bu işin içine girdin ve şimdi bunun bir bedeli olacak. O adamın peşine düşmeyeceğini mi sanıyorsun? Ya polise giderse? Sizi şikâyet ederse?”

 

Asya dişlerini sıktı. “Yapmaz. O kadar yüzsüz olamaz.”

 

Lale acı bir kahkaha attı, gözlerinde hüzün vardı. “Asya, sen onu benden iyi mi tanıyorsun? O adam kendi hatasını asla kabul etmez. Ve sen ona bir koz verdin! Şimdi sadece aldatan bir koca olmakla kalmayacak, aynı zamanda mağdur da olacak! İnsanlar onun bana yaptıklarını değil, senin ona yaptığını konuşacaklar. Eski karısı dövdürmüş diyecekler. Artık bu laflardan sıkıldım ben asya.”

 

Asya’nın kalbi sıkıştı. Bu ihtimali hiç düşünmemişti.

 

Lale bir adım daha yaklaştı, gözleri dolmuştu ama ağlamıyordu. “Siz benim en yakın arkadaşlarımsınız. Size çok minnettarım Ama beni gerçekten düşünseydin, bunu yapmazdın. Kendi öfken için değil, benim iyiliğim için hareket ederdin.”

 

Asya’nın boğazı düğümlendi, Adem’in sözleri aklına üşüştü: "Sen sadece kendi vicdanını rahatlatmaya çalışıyorsun."

 

Lale başını iki yana salladı. “Beni korumak istedin, ama aslında beni daha büyük bir belaya soktun.”

 

Asya’nın gözleri doldu ama inatla başını dik tuttu. İlk defa gerçekten yanlış yapmış olabileceğini hissediyordu, ama bunu kabul etmek çok zordu.

 

Odaya sessizlik çöktü. Sadece Lale’nin hayal kırıklığı, Asya’nın vicdanına bir hançer gibi saplanıyordu.

 

***

Salonda hep beraber oturuyorduk. Konuşmalar kesilmiş, odada bir sessizlik hâkimdi. Asya konuşmamızdan sonra odasına çekilmiş. İçeri bir daha gelmemişti. Bu durum içimi daraltsada sesimi çıkarmadım yaptıklarının sonuçlarını düşünmeliydi artık. Başını belaya sokacaktı artık. Deniz ablanın sesiyle elimdeki kahveyi sehpaya bırakarak ona döndüm.

 

"Artık sana bir ev bulmamız gerekiyor, Lale. Murat senin burada olduğunu öğrendi. Seni rahatsız edebilir."

 

Sözleri içimi ürpertti ama mantıklıydı. Burada kalmak, sadece kendim için değil, diğerleri için de tehlikeli olabilirdi.

 

Yeliz düşünceli bir şekilde başını salladı, sonra yüzünde hafif bir gülümsemeyle bana döndü:

 

"Annemin mahallede bir kiralık evi var. Şu an boş, kiracı arıyoruz. Çok nezih ve güzel bir mahalle. Hem müstakil olduğu için de daha rahat edersiniz. Gel, evi gör."

 

"Çok mantıklı! Hem yalnız olmazsın, biz de sık sık geliriz" Deniz ablanın sözleriyle gözlerimi halıda yelizin yanında oynayan uğura diktim. Yelizi çok sevmişti. Tabi bu sevgisi karşılıklıydı Yeliz uğura öyle sıkı ve içten sarılıyordu ki içim gidiyordu.

 

Sabahtan beri benim için bir ev ve olur yol bulmaya çalışıyorlardı. Bense hâlâ düşünüyordum. Gerçekten gitmeli miydim? Ama burada kalmak riskliydi ve bu yeni başlangıç fikri içimde küçük de olsa bir umut kıvılcımı yakıyordu.

 

Sonunda başımı salladım.

 

"Tamam, gidelim."

 

Yeliz heyecanla telefonunu çıkarıp yerinde birkaç kere zıpladı.

 

"Hemen abimi arayayım, gelip bizi alsın."

 

Elimi kaldırıp durmasını işaret ettim.

 

"Arama, Yeliz. Biz gideriz, buraya kadar zahmet etmesinler. Zaten bugün çok zahmet verdik."

 

Yeliz bana ters ters bakıp gözlerini devirdi.

 

"Ne zahmeti, Lale? Asıl abimi aramazsam bana çok kızar. Hem kendi dedi ara diye. Boş ver yani, takılmaz o böyle şeylere."

 

Daha fazla itiraz etmedim. Yeliz telefonu kulağına götürüp konuşmaya başlarken, kucağına aldığı Uğur’la odadan çıktı. Deniz abla bardakları alıp mutfakta yemek yapan Sedef’in yanına gitti.

 

Ben ise olduğum yerde kaldım, düşüncelere daldım.

 

Murat’ı döven adamlar, Yeliz’in mahallesinden birkaç kişiydi. Yeliz bunu söylerken sesi biraz tedirgindi ama saklamaya da çalışmamıştı. Abisi, yani Adem, yelizi bize bırakırken onları şans eseri görmüş ve arabayı kenara çekip yanlarına gitmişti.

 

Yeliz Dakikalarca onlarla konuşup, kötü insanlar olmadıklarını anlatmaya çalışmıştı.

 

Zaten anlamıştım. Kapıda bana bakarken gözlerindeki ifadeyi fark etmiştim. Mahcup ve bir o kadar da korumacıydılar. Beni tanımıyorlardı, benim için hiçbir anlamları yoktu ama yine de Murat’ı benim için dövmüşlerdi.

 

Yeliz odadan geri döndüğünde yüzünde hafif bir gülümseme vardı. Telefonunu cebine koyarken, gözleri benim üzerimdeydi.

 

"Abim geliyor. Gelince mahalleye gideriz. Ama önce bizim eve uğrayacağız, seni annemle tanıştırayım."

 

Söylediği şey birkaç saniye içinde zihnimde yankılandı. Karnıma hafif bir heyecan oturdu. Bilmediğim bir yere gitmek, tanımadığım insanlarla karşılaşmak, onların benim hakkımda ne düşüneceğini bilmemek…

 

Ama artık geriye dönmek istemiyordum.

 

Belki de bu bir başlangıçtı. Yeni bir mahalle, yeni bir ev, yeni insanlar… Belki de ilk kez gerçekten kendime ait bir yerim olacaktı. Bu beni o kadar çok heyecanlandırıyordu ki. Derin bir nefes alarak arkama yaşlandım. Bunun bu kadar çabuk gerçekleşeceğini düşünmemiştim.

 

Adem bey yelizi almaya geldiğinde uğuru deniz ablaya bırakarak. Yelizle aşağıya indim.

 

Kapının önüne çıktığımızda hava serinlemişti. Gecenin hafif esintisi tenime çarptığında, içimdeki heyecanla karışan bir ürperti hissettim. Yeliz her zamanki gibi neşeliydi. Benim içimde farklı duygular çarpışıyordu. yukarıda oturduğumuz da fark etmiştim. Çok neşeli ve heyecanlı bir kızdı.

 

Birkaç saat önce burada, kızların evinde oturuyordum. Şimdi ise yeni bir eve bakmaya, Bu değişim fazlasıyla hızlıydı ama garip bir şekilde içimde korkudan çok merak vardı.

 

Adem beyin arabası az ileride durduğunda Yeliz hızla kapıya yöneldi.

 

"Hadi Lale, donup kalma!"

 

Derin bir nefes alarak peşinden yürüdüm.

 

Adem bey direksiyon başında bizi bekliyordu. Gözleri önce Yeliz’e, sonra bana kaydı. Gözlerinde her zamanki sertlik vardı ama bu sefer daha sakin duruyordu. Beni beklemediği açıktı ama bozuntuya vermeden. Arabaya varmamızı bekledi.

 

Yeliz ön kapıyı açarak hemen içeri girdi, ben de tereddütle arkaya oturdum.

 

Adem bey arabayı çalıştırırken dikiz aynasından bana kısa bir bakış attı.

 

"Rahat ol, annem iyi biridir." Yelizin sesiyle Adem beyin siyahlarından gözlerimi çekerek

 

Yutkundum, başımı hafifçe salladım.

 

Yolculuk sessiz geçmişti. Bir ara yeliz benim eve bakmak İçin geldiğimi anlatmıştı.

 

"Bak işte burası" yelizin sesiyle camdan dışarı baktım. Mahalleye yaklaştıkça, içimde garip bir huzur hissi oluştu. Burası gerçekten de nezih ve sakin bir yerdi. Sokaklarda oynayan çocuklar, balkonlarından birbirleriyle sohbet eden komşular… Yeliz’in dediği kadar vardı.

 

Arabayla giderken Yeliz eliyle ilerideki iki katlı mütevazı evi işaret etti.

 

— İşte burası, dedi gülümseyerek. “Bahçesi de var, uğur için harika olur.”

 

Araba durmadan ilerlemeye devam ettiği için çok inceleyemesemde çok tatlı bir ev olduğu dışarıdan bile belliydi.

 

Adem bey arabayı iki katlı bir evin önünde durdurdu. Yeliz kapıyı açıp hızla indi.

 

"Hadi Lale, annem seni çok sevecek!"

 

İçimde garip bir gerginlik vardı ama Yeliz elimi tuttuğu gibi peşinden sürükledi. Adem beyin arkamızdan geldiğini hissediyordum ama utancımdan arkama bakamıyordum. Serseri biri gibi tipi vardı. Yeliz kapıyı çaldığında kısa bir süre sonra eşarplı zayıf bir kadın açtı. İçeriden mis gibi yemek kokuları geliyordu.

 

"Geldiniz mi kızım?" dedi gülümseyerek. Sonra gözleri bana kaydı.

 

Yeliz hemen araya girip beni tanıttı:

 

"Anne, bu Lale."

 

Kadının yüzündeki sıcak gülümseme biraz daha büyüdü. Adem bey tip olarak kesinlikle annesine benziyordu ama huy olarak pekte emin değildim. Bu kadın çok tatlıydı. Merhametle parıldayan gözleri ve sıcacık bir gülümsemesi vardı.

 

 

"Hoş geldin kızım," dedi yumuşak bir sesle. “Gel, otur, bir çay içelim.”

 

İçimdeki gerginlik biraz azaldı. Burası gerçekten de huzurlu bir yerdi. Belki de yeni bir başlangıç için doğru yerdeydim.

 

 

*** 

Çooookkkk özür diliyorum. Bölümü geç attım.

 

Malatya da yaşıyorum kar ve fırtına olunca alt yapımız olmadığı için İnternet gidiyor.

Birde 6 şubat dolayısıyla içimden pek gelmedi bölüm atmak.

 

Ama Bölümü uzun yazdım 3900 kelime olması lazım diğer bölümde 2-3 güne gelir inşallah.

 

Nasılsınız?

Bölümü nasıl buldunuz?

Murat dövülünce biraz rahatladık bence.

 

Bu arada geçen bölüm yorumlar azdı. O kadar oy istemiyorum tabi atarsanız mutlu olurum ama yorum beni daha mutlu ediyor.

 

Lütfen yorumm👏🏻👏🏼👏🏽

 

Karakter tanıtım bölümü yapayım mı yada diğer bölüme ek olarak mı atayım? Eğer karakterlere benzettiğiniz birileri varsa yazabilirsiniz.

 

Bölüm : 16.02.2025 23:22 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...