16. Bölüm

Uğur için

Büşra Sıla Duman
busra_sila

Derin bir nefes alarak Telefonu elime aldığımda parmaklarım titriyordu. Murat’ın numarasına bakarken içimde öfkeyle karışık bir çaresizlik büyüdü. Gerçekten bunu yapacak kadar ileri gitmiş miydi? Suçsuz olduğumu bile bile, beni böyle köşeye sıkıştırmaya çalışmak… O kadar ileri gitmişti ki, artık aklım almıyordu.

 

Derin bir nefes alıp tuşa bastım. Telefon çaldı, birkaç saniye boyunca açmasını bekledim. Sonunda tanıdık ama artık midemi bulandıran o ses duyuldu.

 

“Bekliyordum aramanı.”

 

Gözlerimi sıktım. Elim istemsizce yumruğa dönüştü.

 

“Murat.” Sesimi sakin tutmaya çalışıyordum ama beceremediğimi biliyordum. “Gerçekten bunu yapacak kadar düştün mü?”

 

Karşı taraftan bir kahkaha geldi, alaycı ve umursamaz. “Ne oldu, mahkeme kâğıdını mı aldın?”

 

Diğer elimle masaya yaslandım. “Beni suçluyorsun, yetmiyor, o adamlarıda da işin içine katıyorsun. Sen neyin peşindesin?”

 

“Beni dövdürenin sen olduğunu biliyordum.” dedi, umursamaz bir tavırla. “onlar beni dövdü. Ben de gerekeni yaptım.”

 

Gözlerimi kapattım, derin bir nefes alıp sakin kalmaya çalıştım. “Benim öyle bir şey yapmayacağımı sen de biliyorsun.”

 

“Aldattığım için bana kinlenmişsindir. İntikam almak istemişsindir.”

 

İçimden yükselen öfkeyi zor bastırdım. “Sen aldatmanın cezasını bile çekmeden hâlâ bana ahkâm mı kesiyorsun? Bir aileyi mahvettin, bir kadını çocuğuyla ortada bıraktın. Bütün bunları yaparken iyiydi ama değil mi?”

 

Sessizlik oldu. Murat belli ki söylediklerimi tartıyordu. Ama ben onun sessiz kalmasını bir pişmanlık işareti olarak görmeyecek kadar iyi tanıyordum onu.

 

Derin bir nefes aldım. “Bunu geri çek Murat. Benimle derdin neyse benimle hallet ama o adamları suçlama. Bir yanlış anlaşılma olmuş. Gerekirse özür dilerler.”

 

"Özür dilemekle olmuyorlar o işler. Millette rezil oldum. Üç kişi bir adama karşı olmaz. Yüzüm gözüm ne halde benim, haberin varmı senin?"

 

Derin bir nefes alarak gözlerimi devirdim. "Banane Murat. Bilmem yada takip etmem gereken bir konu değil bu. Metresin düşünsün onuda."

 

" önce dövdür sonrada telefonda atar yap. Nasıl bir insan oldun sen?"

 

"Sana karşı sabrı tükenmiş bir insan oldum. Uğuru da alıp bir daha seninle iletişime geçmememizi istemedin mi sen yapıyoruz işte. Sende davayı geri çek."

 

Bir süre sustu. Sonra, “Geri çekmemi istiyorsan,” dedi yavaşça. “Bana altınları vereceksin.”

 

Bir an donup kaldım. Gözlerimi kıstım. “Ne?”

 

“Duydun beni, Lale. Ayrılırken evdeki altınları aldın. Onları bana ver, ben de davayı geri çekeyim.”

 

Nefesim kesildi. O kadar sinirlenmiştim ki konuşmaya bile mecâlim yoktu. şimdi, sırf eline fırsat geçmişken sonuna kadar kullanmaktan çekinmiyordu.

 

Altınlar… Onları alırken Murat’tan kaçarken bir güvencem olsun istemiştim. Oğlumla bir başıma kaldığımda en azından bir çıkış yolum olsun diye. Ama şimdi Murat, bunu da elimden almak istiyordu.

 

“Sende hiç utanma yok mu?” diye fısıldadım.

 

“var yok bu seni ne kadar ilgilendiriyor? Bırakta bu konuyla nihan ilgilensin" dedi, sesinde soğuk bir kesinlik vardı. “Seçim senin, Lale. Altınları getir, yoksa mahkemeye çıkarsın.”

 

Elim yumruğa dönüştü. Gözümün önüne Uğur geldi, salonda masum masum oyun oynayan oğlum… Sonra ahmet abiler kötü bir niyetleri yoktu biliyordum … Murat gerçekten bencilliğin sınırlarını zorluyordu.

 

Gözlerimi sıktım. Beni yine bir köşeye sıkıştırmaya çalışıyordu. Ama bu sefer öyle kolay pes etmeyecektim.

 

Telefonu yüzüme kapatmasıyla birkaç saniye elimde tutmaya devam ettim. İçimde bir öfke, bir çaresizlik, bir de acı vardı. O kadar uğraşmıştım, o kadar mücadele etmiştim, şimdi yeniden bu bataklığa çekilmeye çalışılıyordum.

 

Ama hayır.

 

O eski Lale yok artık.

 

Nefesimi topladım. Ellerim hâlâ titriyordu ama zihnimde bir kıvılcım yanmıştı. Murat beni köşeye sıkıştırabileceğini sanıyordu, ama ben artık sadece savunmada kalmayacaktım.

 

Tekrar telefonu elime aldım, Murat’ın numarasını açtım ve hiç beklemeden aradım. Birkaç saniye sonra açtı.

 

“Ne oldu, çabuk mu vazgeçtin?” dedi, alaycı bir sesle.

 

Gözlerimi kıstım. “Hayır, Murat. Sadece sana bir şey söylemek istedim.”

 

Sesim artık titremiyordu. İçimdeki korkuyu bastırmıştım.

 

“Eğer bu davayı geri çekmezsen, ben de beni aldattığın için, o çok istediğin altınları bozdurup tazminat davası açacağım.”

 

Bir anlık sessizlik oldu. Sonra Murat’ın sesi duyuldu, ama bu sefer alaycı değildi.

 

“Ne?”

 

Sert bir şekilde devam ettim. “Evet, duyduğun gibi. Evlilik süresince sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiğin için seni mahkemeye vereceğim. Bunu yapmak istemezdim ama madem ki savaş başlattın, o zaman ben de kendimi savunacağım.”

 

Murat bir şeyler söylemek için nefes aldı ama sustu. Onun böyle bir şey beklemediğini biliyordum. O hep beni zayıf, çaresiz sandı. Ama artık eski Lale yoktu.

 

“Sana zaman veriyorum.” dedim, sesimdeki sertliği saklamadan. “Düşün taşın. Eğer hâlâ inat edersen, o zaman mahkemede görüşürüz.”

 

Ve bu sefer ben kapattım telefonu.

 

Elimden gelenin en iyisini yapacaktım. Bana destek olan insanları ne kadar hatalı olsalarda yüz üstü bırakmayacaktım.

 

***

 

Uğur, küçük elleriyle makarnayı tutup ağzına götürüyordu. Kaşığı önünde duruyordu ama ona hiç aldırmıyordu. Elini soslu makarnaya daldırıyor, sonra da minik parmaklarıyla ağzına tıkıştırıyordu. Bir yandan da gözlerini televizyondaki renkli görüntülerden ayırmıyordu.

 

İçimden gülmek geldi ama yapmadım. Başımı çevirip mutfağa yöneldim, bulaşıkları toplarken gözüm ara sıra ona kayıyordu. Yüzüne bir şeyler bulaştığını anladığında ufak bir şaşkınlıkla elini yüzüne sürüyor, sonra her yerine daha fazla makarna bulaştırıyordu.

 

Elimde bezle yanına yaklaştım. “Uğur, kaşığı unutmuşsun,” dedim.

 

Bana başını kaldırıp baktı, sonra elindeki makarnayı ağzına tıktı. O kadar masumdu ki… İçimdeki bütün sıkıntılar bir anlığına bile olsa hafifledi.

 

Tam yanına oturup elini silmeye çalışırken kapı çaldı. Bir an duraksadım. Bu saatte kim olabilirdi?

 

Uğur, kapıya doğru baktı, sonra elindekini bırakıp minik kollarıyla havaya sıçradı. “Aaa!” diye neşeli bir ses çıkardı, sonra emekleyerek ya da daha doğrusu çalışarak kapıya yöneldi.

 

“Hooop, nereye bakalım?” dedim, onun önüne geçerken.

 

İçimde hafif bir huzursuzluk vardı. Kapının deliğinden baktım.Ahmet abi yanında da Yeliz kapının önünde duruyordu.

Derin bir nefes aldım, sonra kapıyı açtım. Ahmet abinin yüzü ciddiydi, yeliz'in ise biraz gergin.

 

“Girebilir miyiz?” diye sordu Ahmet.

 

Başımı salladım. İçimde bir şeyler sıkışıyordu ama belli etmemeye çalıştım. Uğur, yelizi ’i görünce heyecanla yerinde hoplayarak , kollarını açıp ona uzattı.

 

Yeliz gülümseyerek eğildi, Uğur’u kucağına aldı. “küçük adam, bakalım ne kadar büyümüşsün?” dedi.

 

Uğur ellerini çırptı, sonra da parmaklarını ağzına götürdü. Yeliz, “Sanırım biraz makarna yemiş,” dedi gülerek.

 

Ama ben gülmüyordum. İçimdeki sıkıntı daha da büyüyordu. Çünkü Ahmet abinin elindeki gördüğüm zarf, Murat’ın artık sınırları iyice aştığını gösteriyordu.

 

Ahmet abi içeri girerken zarfa bakmaya devam ediyordum. Yüzüme baktı, bir şey söyleyip söylememek arasında gidip geliyormuş gibi duruyordu. Yeliz, Uğur'u kucağında tutarken onun ıslak mendille sildiği minik ellerini öpüp kokluyordu ama göz ucuyla bizi izliyordu.

 

Dayanamadım, zaten açık olan zarfı elinden alarak içindeki kağıda baktım. Tahmin ettiğim şey olduğunu görünce gözlerimi sıkıca kapattım."Murat işi iyice çığırından çıkardı," " yılmaz abiyle, çağanıda şikayet etmiş mi?" Dedim. Sesim titriyordu ama öfkemi saklamıyordum.

 

Ahmet abi kaşlarını çatarken "evet de sen nasıl anladın onun olduğunu?" Diye sordu. Koltukları gösterirken "oturun anlatayım" dedim. Onlar koltuklara yerleşirken, masada ki belgeyi alıp Ahmet abiye uzattım. Bana merakla bakarken elimdeki belgeyi aldı. kollarımı göğsümde bağladım.

 

Ahmet abi, elinde ki mahkeme belgelerine bakarken kaşlarını çatmıştı. Yeliz, Uğur’u kucağında tutuyor, bir yandan da dikkatlice bizi izliyordu.

 

Derin bir nefes alıp "Murat bana da dava açtı," dedim.

 

Ahmet abi, bir an duraksadı. Kaşlarını çattı, sonra tekrar bana baktı. "Ne?"

 

"Senin bir alakan yoktu ki?" diye ekledi hemen ardından. Şaşkınlığı yüzünden okunuyordu.

 

Gözlerimi sıkıca kapatıp açtım. "Biliyorum. Ama Murat benim, ona pusu kurduğumu, adam tutup dövdürdüğümü iddia ediyor."

 

Ahmet abi’nin yüzü önce boş bir ifade aldı, sonra hızla gerildi. "Ne saçmalıyor bu herif?" diye çıkıştı. "Senin olayla hiçbir alakan yoktu! Asya'nın lafına uyduk biz seni tanımıyorduk bile."

 

Kollarımı çözerek"Yani sadece sizi dava ettiğini sanıyordunuz?" diye sordum, kağıtlara bakarak.

 

Ahmet abi başını salladı. "Evet. Sen bu işin içinde yoktun çünkü."

 

Ahmet abi'nin yüzü giderek daha da sertleşti. Elindeki kağıdı masaya bırakırken parmaklarını şakaklarına götürüp birkaç saniye düşündü. Yeliz de başını iki yana sallayarak şaşkınlığını gizleyemiyordu.

 

"Bu adam gerçekten iyice çıldırmış," diye mırıldandı Yeliz.

 

Ahmet derin bir nefes aldı, sonra bana baktı. "Lale, biz Asya’nın söylediklerine inanıp harekete geçtik. Senin olayla hiçbir bağlantın yoktu. Hatta seni tanımıyorduk bile! Şimdi nasıl olur da seni de işin içine katar?"

 

Omuzlarımı silktim. "Bilmiyorum, Ahmet abi."

 

Ahmet abi başını iki yana salladı. "Hayır, bu iş böyle olmaz. Madem o böyle oynuyor, biz de ona göre hareket edeceğiz."

 

Yeliz, Uğur’un saçlarını okşarken Ahmet abi’ye baktı. "Ne yapacağız peki?"

 

Derin bir nefes alarak " bir şey yapmanıza gerek yok. Ben halledeceğim. Lütfen başınıza daha fazla iş açmayın." Dedim.

 

Ahmet abi sinirle bana bakarken "Ne işi Lale? Bu bizim suçumuz ve cezasını çekmeliyiz. Sen neyi halledeceğiz. Seni ilgilendiren bir şey yok."

 

Ahmet abinin kaşları çatıldı, gözleri öfkeyle parladı. Koltuğun kenarına koyduğu eliyle sertçe yüzüne sürdü, sonra bana dönerek sert bir sesle konuştu:

 

"Ne demek halledeceğim? Lale, biz sebep olduk buna! Bunu senin çözmen gerekmiyor, bizim çözmemiz gerekiyor!"

 

Yeliz, gerginlikle Ahmet abiye bakarken Uğur’u biraz daha sıkı tuttu. Uğur, Yeliz’in kucağında bir şeylerden habersiz, parmaklarıyla oynuyordu ama ortamın gerildiğini hissedip huzursuzlanmış gibiydi.

 

Ahmet abinin sert sesi içimde bir şeyleri tetikliyordu ama ona aynı sertlikle karşılık vermek istemedim. Derin bir nefes aldım, ellerimi koltuğun kenarında sabitledim.

 

"Ahmet abi, anlıyorum. Ama lütfen beni dinle. Murat, sizden değil benden intikam almak istiyor. Onun ne istediğini bilmiyorsunuz Bu onun için bir güç savaşı. Sizin karışmanız, onun ekmeğine yağ sürmek olur."

 

Ahmet abi, dişlerini sıkarak iç çekti. "Ya seni iyice köşeye sıkıştırırsa? Ya daha kötü bir şey yaparsa? Hem ne istiyor senden"

 

Başımı iki yana salladım. "Ben artık eskisi gibi değilim. Artık daha güçlüyüm. Kendi işimi kendim halletmeliyim. Uğur için… kendim için… ne istediği de önemli değil."

 

"Nasıl önemli değil? Ne istediğini bize söylemek zorundasın. Koca koca adamlarız hatalarımızın bedelini de ödeyebiliriz."

 

Bakışlarından Kesinlikle ne istediğini öğrenmeden bu işin peşini bırakmayacağını anlayınca sıkıntıyla nefes verdim.

 

"Altınları... boşanırken güvence olarak aldığım altınları istiyor."

 

Ahmet abi’nin yüzü daha da sertleşti. Çenesini sıktı, gözlerindeki öfke açıkça görülüyordu. Yeliz bile duraksayıp bana şaşkınlıkla baktı. Uğur, onun kucağında huzursuzca kıpırdandı ama kimse ona tam olarak dikkat edemiyordu.

 

Ahmet abi bir an durdu, gözleriyle beni süzdü, sonra sertçe başını salladı. “Tamam,” dedi. “O zaman altınları ben veririm.”

 

Bir an beynim durdu. Gözlerimi kırpıştırarak ona baktım. “Ne?”

 

Ahmet abi omuzlarını silkti. “Senin altınlarına dokunmasına izin vermeyeceğim. O yüzden ben vereceğim.”

 

İçimde bir öfke kabardı. Öyle bir şey olmayacağını söylemek için nefes aldım ama Ahmet abi devam etti: “Bu iş burada bitecekse, ucu size dokunmadan bitecek. elindekine dokunmadan, ben hallederim.”

 

Ayağa kalktım, ellerimi iki Yanımda sinirle yumruk olurken “Ahmet abi, ne dediğinin farkında mısın sen? Ben kimseden bir şey istemem. Hele ki Murat’a hakkı olmayan bir şeyi asla vermem!”

 

Ahmet abi de ayağa kalktı. “Lale, mesele bu değil! Bu bizim suçumuzdu ve daha fazla uzamadan kapatmak istiyorum.!”

Ahmet abi gözlerini bana dikti, siniri biraz azalmış gibiydi ama hâlâ kabul etmiyordum.

 

"Hayır! Bu sadece onun daha fazlasını istemesini sağlar! Sen ona altınları verirsen, yarın başka bir şey için kapıma dayanır. Anlamıyor musun? Onun istediği şey, altınlar değil, Bana boyun eğdirmek istiyor! Rahatsızlık vermek istiyor."

 

Ahmet abi derin bir nefes aldı ama siniri yüzünden okunuyordu. " sizin bizim yüzümüzden zarar görmenizi istemiyorum."

 

Kollarımı göğsümde bağladım, gözlerimi sıkıca kapattım ve nefesimi yavaşça verdim. Sonra başımı kaldırıp ona baktım. "Ahmet abi, yardımına minnettarım. Gerçekten. Ama bu, böyle olmaz. Ben kendim mücadele edeceğim. Bunu benim halletmeme izin ver."

 

Ahmet abi birkaç saniye yüzüme baktı, sonra dişlerini sıkarak başını iki yana salladı. "İnatçısın."

 

Yüzümü buruşturup gözlerimi devirdim. "Bu inat değil, bu benim hayatım. Ve ben artık birilerinin benim adıma bir şeyleri halledip, kararlar vermesini istemiyorum."

 

Ahmet abi bir kaç dakika sessizce bir şeyler düşünüp bana baktı.

"Bak Lale… Eğer bir noktada desteğe ihtiyacın olursa… Eğer işin içinden çıkamayacağını hissedersen, bunu bilmek zorundayız. Tamam mı?"

 

Gözlerimi ona kaldırdım. Ahmet abinin bakışlarında hâlâ öfke vardı ama bunun yanında bir de vicdan azabı ve koruma içgüdüsü vardı. İçimde bir şeyler yumuşadı. Kendini suçladığını biliyordum ama murata bir şeyler kazandırmak istemiyordum.

 

Başımı hafifçe sallayarak "Tamam Ahmet abi. Söz veriyorum, eğer bir şey olursa size haber vereceğim." dedim.

 

Yeliz sessizce başını sallayarak iç çekti. "O herifin daha ne kadar ileri gidebileceğini bilmiyoruz. Ama biz ne olursa olsun senin yanındayız, tamam mı?"

 

Küçük bir gülümsemeyle onayladım. İçimde hâlâ bir huzursuzluk vardı ama artık yalnız olmadığımı biliyordum.

 

Ama bu savaşı yine de kendim vermem gerekiyordu.

 

Ahmet abi ve Yeliz'e bakarak gülümsedim. "Çay içeriz değil mi?" diye sordum. Yeliz hemen "zahmet vermeyelim. Kalkalım artık annemler bekler beni.!" dedi, "ne zahmeti hazır zaten. Siz gelmeden önce demlemiştim. Annende kızmaz buraya geldiğini biliyor sonuçta." Bana kocaman gülümseyerek bakıp "tamam içerim o zaman" dedi. Ahmet abi ise hafif tereddütle ama gülümseyerek "Ben de alırım, teşekkür ederim," dedi.

 

Uğur'un yemek tabağını sehpadan alarak mutfağa geçtim. Çayları hazırlarken, bir yandan Yeliz ve Ahmet abinin uğurla oynamalrını izliyordum.

 

Bu durumun Ahmet abinin içine sinmediğinin farkındaydım. Bizi düşünüyordu. Abim bana orospu muamelesi yaparken bu adam daha fazla zora girmeyelim diye eski kocamla uğraşıyordu.

 

Tepsiyi hazırlayıp salona geri döndüğünde Yeliz ve Uğur yer değiştirmişti. Yerdeki oyun halısına oturmuş oyuncaklara bakıyorlardı. Ahmet abi ise koltuğa rahatça yerleşmişti. çaydanlıkları sehpanın üzerine yerleştirirken, Ahmet abi gülümsedi.

 

"Mahalleye alışabildin mi?" diye sordu. "Yani, buraları gezebildin mi biraz?"

 

Herkese çaylarını uzatıktan sonra kendiminkini de alıp koltuğa oturuken gülümsedim. "Evet," dedi. "Burada hayatım biraz daha sakin. İnsanları da sıcak. hem bugün uğurla biraz dışarı çıktık parka da gittik."

 

"Ramazan geliyor," dedi Ahmet abi, yüzünde bir tebessümle. "Hep beraber toplanıp iftar yapıyoruz. O zaman daha çok kişi tanırsın. Senin içinde güzel olur."

 

Kaşlarım, Ahmet abinin bu sözüyle havaya kalktı. İçten içe heyecanlanmıştım. Böyle şeylere ilk kez denk geliyordum. Birlikte iftar yapmak, tanımadığım insanlarla aynı sofrayı paylaşmak... Bu çok Güzel bir histi.

 

Yeliz, Uğur’u kucağında hafifçe sallarken gülümsedi. "Burası gerçekten çok sıcak bir yer, Lale. Uğur da burada büyüyecek. İyi ki tanıştık."

 

Yeliz’in samimi sözlerine karşı gülümserken, "İyi ki," dedim. Yavaşça başımı salladım, kalbimde bir huzur vardı. Bu mahallede yaşamanın bambaşka bir hissiyatı vardı.

 

"Ramazan’da hep birlikte iftar yapmak, gerçekten çok güzel bir gelenek," dedim, bir an düşüncelere daldım. "İnsanların birbirlerine daha yakın olduğu bir zaman. Özellikle burada, bu kadar sıcak bir ortamda… İnsanlar birbirine daha çok sahip çıkıyor, değil mi?"

 

Yeliz, "Evet, işte o yüzden Ramazan buranın en özel zamanlarından biri," dedi. "İftar sofralarında herkes bir araya gelir, birlikte dua eder, birlikte iftar yaparız. Burası sadece bir mahalle değil, bir aile gibi. Herkesin birbirini düşündüğü, destek olduğu bir yer. Tek ramazanda değil düğünler de çok eğlencelidir. Yazında hep beraber pikniğe gideriz."

 

Bir süre sessiz kaldım, bu düşünceler içinde kaybolarak. İlk kez böyle bir sohbete katıldığımda içimdeki eksikliklerin biraz daha yerine oturduğunu hissediyordum. Burası, sıcaklığı ve paylaşmayı kendine bir yaşam biçimi haline getirmiş bir mahalleydi. Toplandıkları bu etkinliklerin mahallenin en değerli anları olduğuna inanıyordum. Ve ben, bu anlarda yerimi alabilmek için daha sabırlı olmalıydım.

 

"Ben de burada olmayı dört gözle bekliyorum," dedim, gözlerimde yeni bir umut belirdi. "Uğur’un burada büyümesi, bu mahallede bu güzel gelenekleri yaşaması... Her şeyin bir parçası olmayı gerçekten çok isterim."

 

Yeliz gülümseyerek, "Zaten oldun bile," dedi. "Burası, bizimle birlikte bir aile olmanızı bekliyor. Hem zamanla daha da yakınlaşacağız, her şey çok daha güzel olacak."

 

***

"Ellerine sağlık Lale. Her şey için teşekkür ederiz." Ellerini cebine koymuş ayakkabısını giyen yelizi bekleyen Ahmet abiye bakıp gülümsedim.

 

"Afiyet olsun. Arada diğerlerinide alıp gelin. Hep beraber otururuz."

 

Yeliz edildiği yerden toplanırken "tabi geliriz. Hem bende daha çok uğuru severim." Dedi.

 

Onun dediklerine gülüp "Siz beraber mi gideceksiniz?" Diye sordum.

 

" Evet tek gelirsem belki rahatsız olursun diye. Geçerken yelizi aldım. Şimdi evine bırakayım Nazan teyze ve Ali amca daha fazla merak etmesin."

 

Anladığımı belirtmek için kafamı sallarken. İnce düşüncesi içinde ayrı bir mutlu olmuştum.

 

"İyi akşamlar" diyerek bahçeden çıkmalarıyla biraz arkalarından bakıp içeri girdim.

 

Uğur uyuyalı bir on dakika olmuştu. Parka gittiğimiz için Yorulmuştu.

 

Bende biraz etrafı toplayı televizyonun karşısına oturdum.

 

Odada sessizce oturmuş, televizyonun zayıf ışığına odaklanmaya çalışıyordum. Ekranda hiçbir şey anlamadığım bir dizi oynuyordu ama gözlerim boş bir şekilde sabitlenmişti. Bir yandan zihnimdeki karmaşayı toparlamaya çalışıyordum. Murat’ın açtığı dava, istediği altınlar, her şey bir ağırlık gibi üzerime çöküyordu. Ama bir yandan da, Mahalle'deki sıcak atmosfer, nazan teyzenin güven verici bakışları ve Uğur’un saf gülümsemesi içimi biraz olsun rahatlatıyordu.

 

Artık gece yarısına yaklaşmıştık. Bir yandan arka planda çalan televizyonun sesiyle birlikte akşamın sessizliği, bir iç hesaplaşma gibiydi. Burası, gerçekten de yavaş yavaş huzur bulduğum bir yer gibi hissediyordum. Ama huzurum ne kadar sürecekti, onu bilmiyordum. Murat’ın bana karşı olan öfkesi, her an daha da büyüyordu. Onunla ilgili her şeyden, her hatırlatıcıdan uzak durmak istesem de, gerçeği görmek zorundaydım.

 

İçimden bir ses "Ne yapmalısın, Lale?" diye soruyordu.

 

Bir yandan da aklıma, Ahmet abinin son söylediği sözler takılıyordu: "Eğer bir noktada desteğe ihtiyacın olursa..." Yardım almak zorunda kalmak, her ne kadar dirensem de, içimdeki gururu bir kenara bırakmayı gerektirebilirdi. Ama bu, başkalarının benim için kararlar vermesini kabul etmek demekti. Bunu yapabilir miydim?

 

Saat ilerledikçe gözlerim yavaşça kapanmaya başladı. Yatmaya karar verip kalktım, önce kapıyı kilitledim, sonra ışığı söndürüp yatağa uzandım.

 

Düşüncelerim durmuyordu. Murat, bu kadar kolay vazgeçer miydi? Ahmet abinin iyi niyetine rağmen, içimdeki korku hep vardı: Ya başarısız olursam? Ya her şey daha da kötüye giderse?

 

Ama bir an, içimdeki gücü hatırladım. Artık kimseye ihtiyaç duymadan, her şeyi kendi başıma çözmeliydim. Huzur bulmak için bu savaşı vermek zorundaydım.

 

Kafamı yastığa koyup gözlerimi kapadım. Uğur’un huzurlu uyku sesi, bir nebze de olsa içimi rahatlattı. Onun için, her şeyin iyi olmasını istiyordum. Onun bu dünyada güven içinde büyümesi, benim kendi mücadelemi kazanmamdan daha önemliydi.

Uğur için yapıyordum herşeyi. Bütün çabam onun içindi.

Gözlerimi tekrar kapatırken, derin bir nefes aldım ve yavaşça uykuya daldım. Herşeye rağmen huzurlu bir uyku çekecektim.

 

***

Selam.

Nasılsınız?

Bölüm nasıl olmuş?

Yorumlarınızı bekliyorummmm.

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 15.03.2025 15:48 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...