Elimdeki peynir tabağını da masaya koyup demlenen çayı masaya almak için altını kapattım.
Bugün cumartesi olduğu için kimse kalkmadan kahvaltıyı hazırlamıştım. Dün yorucu bir gün olduğu için uğurda hala uyuyordu. Uyumasıda iyi olmuştu sessizce kahvaltıyı hazırlayabilmiştim. Birazda yesem çok iyi olurdu. Tabi kimse gelmeden yersem neler olacağını da tahmin edebiliyordum.
Ayak sesleri gelmeye başlamasıyla düşüncelerimden tezgaha doğru ilerleyip haşlanmış yumurtaları soymaya başladım .
Annem mutfağa girdiğinde bakışlarını hemen masaya çevirdi. Hazırladığım sofrayı göz ucuyla inceleyip kaşlarını çattı.
“Erken kalkmışsın,” dedi, soğuk bir sesle. “Kahvaltıyı da hazırlamışsın. İyi, bari yapman gerekenlerin farkındasın.”
Bu sözlere cevap vermedim. Annem, mutfaktaki dolaplardan bir şeyler alırken yüzünde hep aynı memnuniyetsiz ifade vardı.
Murat'ta beni istememişti ama bu kadar hissetirmemişti de. Annem son damlasına kadar hissetiriyordu. Bağıra bağıra "tamam, anladım bizi istemiyorsun" demek geliyordu. Gelmekle de kalmalıydı zaten alttan almam lazımdı başka çarem yoktu.
'Lale!! Ayy bu kız beni dinlemiyor." Yerimden sıçrayıp bana seslenen annemle, ne zaman geldiğini anlamadığım babama baktım.
"Kusura bakma anne dalmışım. Ne demiştin? " Masaya otururken bana ters ters baktı. "Böyle dalarsın işimiz yaş bizim. Uğur ağlıyor git çocuğu getir.
Soyduğum yumurtaları masaya bırakıp elimi yıkadım. "Getireyim hemen" Diyerek kaldığımız odaya gittim.
Uğuru kucağıma alıp yüzüne bir öpücük kondurdum. “Günaydın, küçük adam,” dedim. Ağlaması beni görünce hafiflerken küçük bir gülümseme belirdi yüzünde. Emzirdikten sonra Onu mutfağa götürüp kucağıma oturttum ve yiyebileceği şeyleri önünde ki tabağa doldurmaya başladım.
“Bugün Mehmet’le konuşacağım,” kafamı uğurun tabağından kaldırıp babama baktım. çayını aldı ve derin bir yudum içti. Ardından kaşlarını çatıp bana baktı.“Bak Lale, burası çocuk oyuncağı değil. Başımıza bela açmaya hiç niyetim yok. Önce bir hata yapıp o herife kaçtın, şimdi kucağında bir çocukla geri geldin. Daha ne kadar yüzümüzü kızartacaksın? Sonradan dönmek istiyorum dersen olacaklara ben karışmam. Hareketlerine iki kat daha dikkat edeceksin. O murat iti'yle bir daha görüştüğünü, ne duyacağım ne göreceğim.”
Bir şey söylemedim. Babamın söylediklerini tartışacak hâlim yoktu. Sessizce başımı sallayıp "kararım net baba boşanacağım." Bir süre bana ve elindeki yumurtayı yemeye çalışan uğura bakıp annemin tazelediği çayı alıp içeriye girdi.
Babamın gidişinden sonra annem mutfakta öfkeyle masayı toparlamaya başladı. Her hareketi, her homurtusu, içindeki rahatsızlığı haykırıyordu. Ama ne o bana açık açık bir şey diyordu ne de ben ona. Aramızda hep böyle sessiz bir savaş vardı. O, benim hatalarımla yüzleşmemi istiyor, ben ise hatalarımın yükü altında ezilmemeye çalışıyordum.
Uğurla ilgilenerek onu biraz oyaladım. Onun gülen yüzü, dünyadaki tüm acıları unutturabilirdi ama ne yazık ki gerçeklerden kaçmak mümkün değildi.
***
Tezgahı son kez silip bezi yıkadım, Arkamı dönmüş halının üstünde arabalarıyla oynayan uğura doğru yürümüştüm ki dış kapının sesi duyuldu. Hızlı adımlarla dış kapıya gidip kapıyı açtım.
"Anne,teyzoşumla uğurda mı gelmiş? Uğurla oynayabilir miyiz artık. Büyüdü mü?" Kapının arkasından gelen bıcır bıcır sesle gülümseme mi durduramadım. Ablam ve bıcırıkları yaseminle cancan gelmişti.
Hemen kapıyı açıp "Hoş geldiniz," diyerek ablam ve çocukları içeri aldım. Yasemin ve Can, içeri girer girmez koşarak Uğur’un yanına gidip arabalarıyla oynamaya başladılar. Uğur önce şaşkınlıkla onlara baktı, sonra da kıkırdayarak onların oyununa katıldı. Çocukların sesi bir anda evin kasvetini dağıtmıştı.
Nergis ablam kapıyı kapattıktan sonra “Lale,” dedi, hemen kolumdan tutarak. “Ne oldu? Annem dün akşam biraz bahsetti ama detayları bilmiyorum. Seni böyle görmek… Çok üzüldüm.” üzülmüştü biliyorum. Fikrinin diğerlerinden farklı olduğunu düşünmüyordum ama.
“içeri geçelimde anlatayım,” dedim. “Şu an sadece biraz sarılmaya ihtiyacım var. Annem bana sarılmadı. Sen sarılırmısın abla?” sorgulamadan sarıldı. Sakince güldüm bu duruma. Bu kucaklamayı içeride söyleyeceği şeyler için bir özür olarak kabul ettim. Tabi onun bu özünden haberi yoktu. O an sadece birinin sıcaklığını hissetmek istiyordum.
Ablam, bir süre sarıldıktan sonra beni bıraktı ve mutfağa yöneldi. Bende oyun oynayan çocuklara bakıp ablamın peşinden içeri girdim. "Annecim nasılsın?" Ablam çantasını kenara bırakıp masanın başında oturan annemi öptü. Sormasıyla annemin homurdanan sesi duyuldu: "Bak nergis, Lale boşanacağım deyip duruyor. Sanki Kolaymış gibi. Gelme dedim dinlemedi artık başka çaremiz yok boşanacak. Tek başına çocukla ne yapacak? Bizim de sırtımızda yük olacak. Kendi başınada dert çıkardı.Şu kızın aklını başına getirecek birkaç söz söyle, artık bıktım ben." Sözleri içime dokundu, ama karşılık vermedim.Çocuklar mutluydu; hiç değilse onların neşesini bozmayacaktım.
Ablam, annemin söylediklerini dikkatle dinledikten sonra derin bir nefes aldı. Gözlerini hafifçe kapatıp başını salladı. Sonra bana dönüp konuşmaya başladı:
“Lale, bak… Annem haksız değil. Boşanmak kolay bir şey değil, hele de bir çocuğun varsa. Hayatın tamamen değişecek. Emin misin? Yani, her şeyi tekrar gözden geçirdin mi?”
Ablamın bu sözleri içimi sıktı. Ondan da farklı bir şey beklemiyordum zaten. Tabi bu daha da yalnız hissettmeme sebep oldu. Dudaklarımı sıkarak cevap verdim:
“Eminim, abla. Murat’la devam edemem. O adamla bir hayat mümkün değil. Ne bana ne de Uğur’a faydası var. Aldattı beni evde oturup gelmesini mi bekleyeyim?”
Annem hemen araya girdi. Sesi daha da sertleşmişti:
“Tabii, tabii! Kaçıp gitmek kolay. Sonra hatalarının cezasını çekince de gel bu evde yaşamaya çalış. O çocuğu nasıl babasız büyüteceksin, tek başına nasıl bakacaksın?”
Derin bir nefes alarak gözlerimi kapatıp sakinleşmeye çalıştım. Ablamın sesiyle gözlerimi açıp Merakla ona baktım. Gerçekten daha ne diyecekler o kadar merak ediyordum ki.
"Çocukla zor olur Lale. Sen eniştenin melek gibi mi olduğunu düşünüyorsun. Sadece görmezden geliyorum. Göz yumuyorum bazı şeylere. Yoksa iki çocukla ne yapacağım ortada kalırım. "
Ablamın bu sözleriyle donup kaldım. Gözlerim istemsizce büyümüş, nefesim hızlanmıştı. Söyledikleri, sadece onun hayatındaki bir gerçeği değil, aynı zamanda bana da yöneltilmiş bir uyarıyı ifade ediyordu. Ama o "görmezden geliyorum" dediği her şey, benim kaldıramayacağım bir yük gibi geliyordu.
“Sen görmezden gelebilirsin, abla,” dedim, sesim titriyordu. “Ama ben yapamam. O beni aldattı. Yalan söyledi. Üstelik ne pişman oldu ne de değişeceğine dair bir işaret verdi. Ben böyle bir hayatı hak etmiyorum. Uğur da hak etmiyor.”
Ablam kaşlarını çatıp bir an düşündü. Annem ise oturduğu yerden sesini yükseltti:
“Hak ediyorsun, etmiyorsun… Bırak bu lafları! Herkes senin gibi düşünüp her zorlukta boşanmak isteseydi. Dünyada evli kalmazdı. Biz sana hep mi bakacağız, ha? Başına açtığın belayı düzeltmek yerine hâlâ dikleniyorsun.”
Öfke içimi yaktı. Sesimi daha fazla kontrol edemedim.
“Anne! Diklenmek falan değil bu. Ben sadece kendi ayaklarımın üzerinde durmaya çalışıyorum. Murat’la bir ömür geçiremeyeceğimi anladım. Bunun nesi yanlış?”
Annem, bir şey söylemek için ağzını açtı Yüzünde sert bir ifade vardı.
“Tamam, Lale,” dedi. “Kendi kararını vermişsin. Ama bu kararın sonuçları olacak. Yani, biri laf eder bir şey söyler susup oturacaksın.” O an bir kez daha yalnız olduğumu hissettim. Sanki herkes karşıma geçmiş, tek bir ağızdan beni suçluyordu. Ama yine de sakinleşmeye çalıştım.
“Haklısınız, zaten başka çaremde yok gibi arkamda kimsem yokmuş onu anladım ” dedim, sesi kısık ama kararlı bir tonla.
Bu sözlerim, annemin kaşlarını daha da çatmasına neden oldu. Ablam ise başını iki yana sallayıp bir şey demedi. Sessizlik, odanın havasını daha da ağırlaştırdı.
Kapının çalması ve yaseminin kapıya koşması bir oldu. "Dayım geldi. Dayım geldi." Yaseminin bağırtısı ile hepimiz ayaklanır kapıya doğru gittik. Abim ayakkabısını çıkarmış arkasından kapıyı kapatıyordu. Tekti yengem ve yeğenlerim gelmemişti. Iyiki de gelmemişlerdi. Üstümde daha fazla göz istemiyordum.
" Sen nasıl gelirsin lan bu eve. Kaçarken bir daha bu eve giremeyeceğini bilmiyormuydun?" Bağıra bağıra üstüme yürümesiyle korkudan bir kaç adım geriledim. İşte tüm korkum buydu abim.
Abimin yüzündeki öfke, içimde büyüyen bir boşluğu daha da derinleştirdi. Elleri yumruk olmuş, gözleri kızarmış bir şekilde üzerime yürürken, ne diyeceğimi bilemedim. Oyun oynayan Uğur ve can, abimin bağırışlarıyla ağlamaya başladılar. Korkudan titriyordum, ama ayakta kalmaya çalıştım.
“Abi, lütfen,” dedim, sesim çatallı ve zayıftı. “Ben buraya sığınmaya geldim. Daha fazla bağırma, çocuklar korkuyor…”
Sözlerim abimi bir an duraksattı. Gözleri Uğur’a kaydı ve birkaç saniyeliğine sessizlik oldu. Ama bu, öfkesini tamamen dindirmedi.
“ piçini de mi getirdin? Senin yüzünden biz ne hâle geldik, farkında mısın?” diye devam etti. “Annem, babam senin hatalarının sonucunda nasıl bir muammeleye maruz kaldılar! Kaçarken bunları düşünmedin mi?”
Her kelimesi içime işliyordu. Sadece kendi öfkesini kusmuyor, aynı zamanda ailemin üzerime yüklediği her suçlamayı da dile getiriyordu.
Gözlerim doldu, ama ağlamamak için kendimi zor tuttum. Ellerim yumruk oldu.
Annemi ve ablamı birer birer süzdüm. Kimse beni savunmuyordu. Tek bir kelime bile etmiyorlardı. İçimdeki o boğucu yalnızlık, artık dayanamayacağım bir noktaya geldi. Nefesim daraldı, başımı eğip Uğur’un yüzüne baktım. Her kelimesi içime işliyordu. Sadece kendi öfkesini kusmuyor, aynı zamanda ailemin üzerime yüklediği her suçlamayı da dile getiriyordu.
Gözlerim doldu, ama ağlamamak için kendimi zor tuttum. Ellerim yumruk oldu. “hatalarımın farkındayım abi,” dedim, sesimi yükseltmemeye çalışarak. “Sadece oğlumla kendime bir destek istedim."
bir kahkaha attı. Sert ve alay doluydu. “destek mi? Kaçıp gittin, o Murat denen herifin peşine takıldın. Şimdi de elin çocuğuyla bize yük olmaya mı geldin? Bu evin kapısı sana hep açık olacak mı sandın?”
Annemi ve ablamı birer birer süzdüm. Kimse beni savunmuyordu. Tek bir kelime bile etmiyorlardı. İçimdeki o boğucu yalnızlık, artık dayanamayacağım bir noktaya geldi. Nefesim daraldı, başımı eğip Uğur’un yüzüne baktım. Yaseminin arkasından korkulu gözlerle bizi izliyordu.
"Yeter artık Mehmet gel buraya konuşacaklarımız var" babamın salondan bağırmasıyla abim sinirle bana bakıp içeriye doğru gitti.
Annemle, ablamın bir şey demesine izin vermeden uğuru kucağıma alıp yattığımız odaya gittim. Bu sırada Uğur, kucağımda mızıldanarak bana sarıldı. Küçücük kollarıyla boynumu sardı ve bir şeyler mırıldandı. Sanki dünyadaki tek tesellim, o minicik kolların sıcaklığıydı.
Zaten bunların yaşanacağını bile bile gelmiştim bu eve. Ama bu yaşayınca üzülmeyeceğim anlamına gelmiyordu.
Bu evde kalmaya devam edersem ne olacak, nasıl olacak onu bile tahmin edemiyordum.
" teyzoş can ve ben geldik içeri girebilir miyiz?" Duyduğum tatlı sesle gözlerimi uğurdan çekip kapının aralığından bana bakan Yasemin ve cana baktım.
"Tabiki bebeğim gelebilirsiniz"
Odaya giren Yasemin ve Can, bir anda ortamın kasvetini dağıttı. Yasemin, elinde bir oyuncak bebeği sallayarak hemen Uğur’un yanına koştu. Can ise, yere oturup arabalarını tekrar dizmeye başladı. Çocukların neşeli sesleri, içimde bir anlığına da olsa bir huzur yarattı.
Uğur, önce çekinerek Yasemin’e baktı ama onun sıcak tavrıyla kısa sürede rahatladı. gülümseyerek onları izledim. Küçük mutluluk anlarına tutunmak zorundaydım.
"Sen de bize katılmak ister misin, teyzoş?" diye sordu Yasemin.
“Tabii ki!” yere oturup onlarla oynamaya başladım. Uğur’un kıkırdamalarını duydukça yüzümdeki gülümseme derinleşti. Hayat ne kadar zor olursa olsun, oğlumun mutluluğu onun için her şeye bedeldi.
***
"Lale babam çağırıyor içeriye gel"
çocukların neşesini yarıda bırakmak istemesem de derin bir nefes alarak yerimden kalktım. Yasemin’e dönüp, “Siz Uğur’la oynamaya devam edin, tamam mı?” dedim. Yasemin başını sallayıp oyununa devam ederken, kapının önünde bir an durdum. İçeri girmek için cesaret topluyordum. Babam artık kararını vermişti, bu kararın çokta iyi ve sevecen olmayacağını tahmin edebiliyordum.
Salona girdiğimde, babam abim’le karşılıklı oturmuş, elindeki çay bardağını yavaşça masaya bırakıyordu. Abimin’in yüzü hâlâ gergindi, ama biraz daha kontrol altındaydı. Annem ise sandalyesine yaslanmış, sessizce olanları izliyordu.
Babam, gözlerini bana dikerek “Geç otur,” dedi.
çekingen bir şekilde sandalyeye oturdum. Kalbim hızla çarpıyordu. Babamın gözlerindeki ciddiyet, konuşmanın ne kadar önemli olduğunu belli ediyordu.
“Bak kızım,” diye başladı. “Senin burada kalmana izin verdim. Çünkü ne olursa olsun, geldin bir kere . Ama burada kalmanın da bir bedeli var.”
Lale, kelimelerin nereye varacağını anlamaya çalışarak başını salladı. “Ne demek istiyorsun, baba?”
Babam derin bir nefes aldı, bir an sustu, sonra devam etti:
“Mehmet’le konuştuk. Boşanman konusunda kararlısın, tamam. Ama burada daha fazla böyle oturarak kalamazsın. Bir işe girmen lazım. Çocuğu getirdiysen tek başına da bakmanın bir çaresine bakacaksın.”
Babamın sözlerini dinlerken başımı öne eğdim. İçimde bir yerlerde bu sözleri bekliyordum. ama yine de duymak kolay değildi. Derin bir nefes alarak kafamı kaldırdım.
“Tamam, baba,” dedim. “Bir iş bulacağım. Sözünüzden çıkmayacağım. Laf söz getirmemek için elimden geleni yapacağım.”
Babam hafifçe başını sallayarak “Bunu en kısa sürede yap. Kimse burada uzun süre seni ve çocuğu çekmek zorunda değil. Kendi yoluna bakman lazım.”
Babamıın kararlı sözlerinden sonra sessizce koltuktan kalktım. Kalbime saplanan bu soğuk gerçeklikle Uğur’un yanına dönmek istedim. Salondan çıkarken abim’in mırıldandığını duydum:
“Bu kızın başı hep belaya girer. Göreceğiz bakalım.”
Derin bir nefes alıp omuzlarımı dikleştirdim. Benim için zorlu bir mücadele başlıyordu, ama oğlumun gülümsemesi, bu savaşta her zaman en büyük motivasyonum olacaktı. Hayatta kalmak zorundaydım. Kendim ve Uğur için.
***
Nasılsınız arkadaşlar?
Yorum yaparsanız çok sevinirim.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
24.75k Okunma |
2.38k Oy |
0 Takip |
27 Bölümlü Kitap |