22. Bölüm
Büşra Sıla Duman / UĞUR / Sarsılan güven

Sarsılan güven

Büşra Sıla Duman
busra_sila

 

Bayram sabahı, camdan süzülen güneşle birlikte erkenden uyandım. Sessizlik hâkimdi eve. Uğur henüz uyanmamıştı, bu nadir anlardan biriydi. Birkaç saniye yatağımda sessizce yattım. Dün gece Nazan Teyze’nin evinden dönerken Adem arabayı yavaş kullanıyor, dikiz aynasından arka koltuktaki Uğur’a bakıyordu. Hiç konuşmadık. Sessizlik bazen rahatsız eder ama dün gece, ikimize de iyi gelmişti sanki.

 

Kalkıp perdeleri açtım. Bayram sabahının o kendine has sessizliği vardı dışarıda. Ne tam sessizlik, ne tam hareket… Sadece temiz bir hava ve uzaktan gelen çocuk sesleri.

 

Mutfakta çay suyunu koyarken Uğur uyanmıştı. Çığlık atarak bana seslendi. Yanına gidip kucağıma aldım.

 

"Bugün bayram, paşam," dedim usulca. "Hem de senin yürüyerek geçirdiğin ilk bayramın."

 

Kucağımda mutfağa döndüm. Masaya dün geceden nazan teyzenin bana paketlediği birkaç şey vardı, ama bu sabah özel bir şey yapmak istedim. Basit bir kahvaltı... belki yanına bir iki kızartma. Hem bizden başka kimse yoktu sofrada, ama bayram bayramdır. Nazan teyze ne kadar sabah kahvaltıya çağırsada çekinmiştim kalabalık oluyordu zaten bende daha fazla kalabalık yapmak istememiştim.

 

Tam domatesleri doğramaya başlamıştım ki dış kapıdan ses geldi. Komşu çocuklarının “İyi bayramlar!” diye bağırdıklarını duydum. Pencereden baktım. Üç dört tane çocuk kapıda gülüşerek bekliyordu.

 

Gülümsedim.

 

Mahalle uyanmıştı. Çocuklara şeker verdikten sonra mutfağa geri döndüm.

 

Telefonumun ekranının ışığının yanıp sönmesiyle gözüm masaya kaydı. WhatsApp’tan bir bildirim vardı. "İyi bayramlar Lale. Uğur’un yanaklarından öp benim yerime." Adem.

 

Ekrana biraz baktım. Hafif dudaklarımda kıvrıldı.Cevap yazmadım. Sadece içimden geçirdim:

“İyi bayramlar Adem.” diye.

 

***

 

 

Kapı ikinci kez çaldığında elimde çay bardağı vardı. Bu sefer kapıyı hafifçe tıklamak yerine zil çalmıştı. Uğur, salonda oyuncaklarıyla oyalanıyordu. Kapıya yönelip açtım.

 

Kapıyı açtığımda karşımdaki küçük kalabalık gözlerimi gülümsetti. En önde Barış vardı, elinde naylon bir poşet, yüzünde her zamanki afacan ifadesi.

 

"İyi bayramlar Lale Abla!" dedi cıvıl cıvıl bir sesle.

 

Arkasında Sezen, kibarca gülümsüyordu. "Barış ilk sana uğramak istedi," diye açıkladı hafifçe eğilerek.

 

Gülümsedim. "Hoş geldiniz çocuklar. Gelin, biraz bekleyin, hemen şeker getireyim."

 

Mutfaktan içi çeşit çeşit bayram şekeri dolu olan cam kaseyi alıp geldim. Barış kaseden gözünü ayıramıyordu. Poşetini uzattı, bir yandan da bana bakıyordu.

 

“Senin bayram şekerin en güzeli Lale Abla,” dedi usulca, utanarak. Sonra ekledi: “Sen de çok güzelsin zaten.”

 

Gülümsemem belli olmasın diye başımı hafifçe eğdim. Sezen hafifçe kıkırdadı. “Barış sabah da aynısını anneme söyledi, sonra da herkese seni sorup durdu.”

 

Barış hemen atıldı: “Ama ben hep seni seviyorum Lale Abla.”

 

Gülümseyerek başını okşadım. “Çok naziksin Barışcığım. Bende en çok seni seviyorum.”

 

Aralarında ki En küçükleri biraz çekingen duruyordu, diğerleri onu öne itti.

 

"Bu da Tuğçe Abla'nın yeğeni. İlk defa geliyor bizim mahalleye," dedi içlerinden biri.

 

"hoş geldin küçük hanım," dedim, gülümseyerek. Eğilip onun eline de şeker bıraktım.

 

“Uğur uyuyor mu?” diye sordu sezen, kafasını içeri uzatarak.

 

"Hayır, içeride. Gelin bakın isterseniz." dedim kapıyı biraz daha açarak.

 

Hepsi ayakkabılarını telaşla çıkardı, içeri doluştular. Uğur onları görünce şaşkın bir şekilde ayağa kalktı. Birkaç adım atarak Barış’a doğru yürüdü.

 

“Vay be!” dedi çocuklardan biri. “ yürüyor bu bebek. Hemde barışın anlattığı gibi ona yürüyor. !”

 

Barış gururlu bir abi edasıyla, “Ben demiştim, abi oldum ben,” dedi. Diğer çocuklar gülüştü.

 

Ben mutfağa geçip küçük bir meyve suyu bardağı ve birkaç kurabiye hazırlarken içeriden neşe dolu sesler geliyordu. Uğur’un kahkahası, çocukların bayram enerjisi eve dolmuştu.

 

***

 

Çocukları uğurladıktan sonra evi topladım, Uğur’u hazırladım. Sedef ve ademin aldığı seyleri giydirdim. İçimde bir huzur vardı; belki de bayramın getirdiği o geçici neşe. Belki de çocukların neşesinin eve sinmesi. O an, Nazan Teyze’nin evine gitmeye karar verdim. Elimde küçük bir çanta, Uğur kucağımda… çıktık evden.

 

Sokağın köşesini dönerken Tuğçe ve Yılmaz’a rastladık. Yanlarında Ahmet abi ve Çağrı da vardı. Tuğçe’nin gözlerinde ince bir yorgunluk vardı ama yüzünde her zamanki gibi zarif bir tebessüm.

 

“Bayramın kutlu olsun Lale,” dedi Yılmaz. “Uğura da iyi bayramlar!”

 

“Size de,” dedim, gülümsedim. “Nazan Teyze’ye gidiyorum, siz de mi oraya?”

 

“Evet evet, herkes orada zaten,” dedi Tuğçe.

 

Beraber yürümeye başladık.

 

Bahçeye vardığımızda masa hazırlanmıştı bile. Deniz, Asya ve Sedef oradaydı. Tabi içeriden çıkıp masaya doğru giderken bakan Adem de. Bir anda göz kırpmasıyla Kesinlikle kızardığıma emindim. Anneydim ben bu adam beni nasıl bu kadar utandırabilirdi. Kaşlarımın sinirle çatılmasıyla gülümsemesi daha fazla büyüdü. Uğur yere serilmiş kilimin üstünde oynarken bizde nazan teyzeyle ve ali amcayla bayramlaştık sonra çaylarımızı aldık, gölgede oturduk. İlkbahar havası… ne çok özlemişim. Kuş sesleri, toprak kokusu, çocuk kahkahaları…

 

Tuğçe bir yudum çay aldıktan sonra bana baktı. “Lale Mahkeme bir hafta sonra,” dedi.

 

Sedef gözlerini kaldırdı, “Hazır mısınız?” diye sordu.

 

Hazır mıydım? Aslında hazır olacak bir şey bile yoktu. Sonuçta bir suçum yoktu. Ama kimsenin uğraşmasını da istemiyordum.

 

Tuğçe başını salladı. “Hazırız tabi. Zor olacak ama halledeceğiz. En azından fazla yara almadan halletmeye çalışacağız.”

 

Bir sessizlik oldu. Ben de başımı öne eğdim. “Umarım düşündüğümüz gibi olur. Bazen adalet yerini buluyor gibi görünse de, olmuyor.”

 

Deniz uzandı, dizime hafifçe dokundu. “Ama senin suçun yok,” dedi. “Bu bile bana kazanacağınıza dair bir umut veriyor.”

 

Konu dağıldı sonra. Ali amca bir anısını anlattı, Yılmaz abi araya bir kaç espri sıkıştırdı. Gülüştük, kahkahalar yükseldi. Uğur bir ara sendeledi, yeliz onu tuttu. Kalbim sıcacık oldu.

 

Tam o sırada…

 

“Lale!”

 

Ses bahçe kapısının oradan geldi. Tanıdık ama uzun süredir duymadığım bir sesti. İçimi delip geçen bir çağrı. Kafamı çevirdim.

 

Annemle babam bahçenin girişindeydi.

 

Birkaç saniye boyunca nefesim durdu sanki. Gözlerim genişledi. Herkes susmuştu.

 

Babamın yüzü aynıydı… sert, ifadesiz. Annemse ağlamış gibi görünüyordu ama o da tıpkı eskisi gibi, sessiz, mesafeli.

 

Sesimi çıkaramadım. Ali amca'nın seslenmesiyle irkildim.

 

"Bunlar kim kızım tanıyor musun?"

 

" Annem ve babam" sesim ne kadar kısık ve titrek olsada herkes sustuğu için ortaya bomba gibi düştü.

 

Yüreğim sıkıştı. Haftalardır görmediğim, belki de görmek istemediğim o iki figür… karşımdalardı. Sanki kaçmak istediğim geçmişimden kalma bir gölge yeniden üzerime düşmüştü.

 

Bahçeye yaklaşmışlardı ama içeri girmemişlerdi. Kapının önünde durup seslendiler:

 

“Lale, gel buraya. Konuşmamız gerek.”

 

Herkes birbirine bakıyordu. Kimse bir şey diyemiyordu biliyordum. İçimden geçen o eski korkuyu bastırmaya çalışarak yavaşça ayağa kalktım.

 

Tuğçe hafifçe arkasından seslendi, “Lale... iyi misin?”

 

“İyiyim." dedim. Sesim sertti, ama ellerim titriyordu. Yanlarından ayrılıp kapıya yürüdüm.

 

Annemle ve babamla aramda birkaç metre mesafe kalana dek kimse konuşmadı. Sonra babam dik dik bakarak sordu:

 

Babamın bakışları, yıllardır sırtımda taşıdığım o tanıdık yük gibi üzerime çöktü.

 

“Amacın ne senin?”

 

Gözlerimi kıstım. Kalbim deli gibi çarpıyordu ama dışarıdan belli etmek istemedim. Annemse bir adım gerideydi. Göz göze geldiğimizde, kaçırdı hemen bakışını.

 

Babamın sorusu havada asılı kaldı:

 

 

Bir an hiçbir şey demedim. Sonra arkamı dönüp Nazan Teyze'ye seslendim:

"Nazan Teyze, Uğur’a bir iki dakika bakabilir misin? Lütfen..."

Nazan Teyze başını salladı, yüzündeki endişeyi gizleyemiyordu.

 

Adımlarımı yavaşça attım, başımı çevirip soğukkanlı bir şekilde konuştum:

"Burada konuşulmaz. Gelin."

 

Babam ve annem tereddüt etmeden arkamdan yürümeye başladılar. Bahçeden çıkıp evime doğru ilerledik. Biraz ilerleyişini ki babam artık daha fazla sabredemedi. Kesinlikle bünyem Gerginliği artık taşıyamıyordu.

 

"Ne rezillik bu böyle Lale? Kaçtın, bizi rezil ettin, bir de utanmadan tek başına tanımadığın bir yerde oturuyorsun. Biz sana sahip çıktık lan!"

 

Durdum. Derin bir nefes aldım. Gözlerim doldu ama göstermek istemedim.

"Ben buradayım çünkü kimse çocuğuma vurmadı burada. Çünkü burada bana yer açtılar. Çünkü burada... sevgi var."

 

"Sevgi mi? Tek başına bir evde oturmak mı sevgi? Hangi anne babaya nasip olur böyle bir evlat! Biz nerde hata yaptık gülbahar." diye bağırdı babam, sesi sokağı çınlattı.

 

Annem hâlâ susuyordu. Her zamanki gibi.

 

"Yeter!" diye bağırdım. Sesim çatladı. Ellerim yumruk olmuştu. "Ben sizin hiç olmadığınız kadar annelik yapıyorum şu an. Uğur için yaşıyorum! Nerde mi yanlış yaptın? ben sana söyleyeyim. Yaptığınher şeybir hataydı. Siz başlı başına anne baba olmamalıydınız."

 

Babam öne bir adım attı. Yüzü kıpkırmızı olmuştu. "Sen bize kafa mı tutuyorsun! Haddini bil!" deyip üstüme yürüdü.

 

Tam o an, arkamdan gelen ayak seslerini duydum.

 

"Lale!" Adem’in sesi yankılandı sokakta. Onun hemen arkasından Ali Amca'nın daha kalın sesi duyuldu. "Ne oluyor burada?"

 

Adem bir adımda yanımdaydı. Aramıza girip beni geriye çekti. Eli kolumun üzerinde koruyucu bir güç gibiydi. Gözleri öfkeliydi ama sesi sakindi.

"Beyefendi, lütfen sakin olun. Burada kimse kimsenin üzerine yürüyemez."

 

Babam Adem'e dik dik baktı.

"Sen de kimsin?"

 

Ali Amca usulca ama kararlı bir sesle ademin konuşmasına izin vermeden konuştu:

"Ben Ali. Bu mahallenin büyüğü sayılırım. Ademin babasıyım. Bu kız burada misafir değil, bizim evladımız gibi. Böyle davranmanıza izin vermem."

 

Babam bir anlık şaşkınlıkla sustu. Adem ise hâlâ yanımda duruyor, benim titrediğimi hissedince elini hafifçe omzuma koyuyordu.

 

Ben de gözlerimi babama diktim.

"Ne için geldiysen söyle. Sonra da gidin"

 

Babam, Adem’in duruşunu görünce geri adım attı. Gözleri hâlâ öfkeliydi ama sesi düşmüştü.

"Biriyle evlendireceğiz seni. Adam ciddi. Ama çocuk istemiyor. Onun için gelmiştik. Daha fazla başıboş dolaşarak bizi rezil etmene izin veremem."

 

Sanki içimde bir şey koptu o anda.

 

Babamın sözleri hâlâ kulağımda çınlıyordu:

"Biriyle evlendireceğiz seni... ama çocuk istemiyor."

 

O an babam konuşmaya başladı. Sesi sokağa yayılıyordu:

"Murat'ı dövdürmüşsün. Senin yüzünden adamın yüzü gözü dağılmış. Dava açmaya kalktı. Herkesin dilindeyiz. Rezil olduk Lale. Rezil!"

 

Bir yutkundum, sesimi zor toparladım.

"Ben kimseyi dövdürmedim."

 

Babam elini havaya kaldırdı, sonra beline koydu. Yüzü kıpkırmızıydı.

"Bize sormadan karar alıyorsun. Abini yolladık, geri çevirmişsin. Ne yüzle?"

 

"Neden gittiğimi bile sormadınız. Sadece beni suçlayarak hakkımda kararlar veriyorsunuz. İstemiyorum ben. Gelmeyeceğim sizinle mutluyum burada. "

 

Sert bir adım attı bana doğru. Geri çekilmedim. Adem aramıza girecek gibi olsa da babasının kafa hareketi yüzünden durdu.

"Ne yapacaksın şimdi, ha? Kimin yanında kalacaksın? Mahalledekiler mi bakacak sana, o çocuğa?"

 

"seni bu mahallede böyle tek başına bırakacağımızı sanma."

Gözleriyle etrafa baktı, ardından sesini biraz daha yükseltti.

"Bu kadar serseri dolu bir yerde… kadın başına, çocukla… olmaz öyle şey. Herkesin içinde rezil olmamıza izin vermem!"

 

Ne sesim çıkıyordu ne nefesim.

"Senin gibi bir kız nasıl bu kadar başına buyruk olur! Terbiyesizlik bu! Bizim adımıza leke sürüyorsun, hâlâ da konuşuyorsun!"

 

Sokağın tamamı durmuştu artık. Bahçeden çıkan kadınlar, kapı eşiğinde oturanlar, çocuklarını susturmuş anneler... Herkes izliyordu. Sessizlik, adeta bir patlamayı bekliyordu.

 

O an Adem ileri atıldı.

"Yeter artık!" dedi. Babamın önünde durdu, beni bir adım arkasına alarak babamı görmemi engelledi.

"Siz kim oluyorsunuz da onun onurunu böyle ayaklar altına alıyorsunuz? Bu sizin kızınız olabilir ama Lale artık yalnız değil!"

 

Babam gözlerini kıstı.

"Sen karışma! Bu aile meselesi."

 

Adem hiç tereddüt etmeden, dik bir sesle devam etti:

"O artık bizim ailemizden. Çünkü ben onunla evleneceğim!"

 

Bir anda sokak uğultuya boğuldu. Kalbim bir daha kırıldı. Yüzümde ki buruk gülümsemeyle ademin sırtına baktım. Yine biri bir karar vermişti. Bana sorulmamıştı. Ben neden hep sevdiğim ve güvendiğim insanlar yüzünden hayal kırıklığına uğruyorum.

 

Babam birkaç saniye ne diyeceğini bilemedi. Sonra gülmeye çalıştı ama sesi titriyordu.

"Ne dedin sen?"

 

Adem gözlerini ondan ayırmadan tekrarladı:

"Ben Lale’yle evleneceğim. Hem kendisi için, hem Uğur için. Çünkü biz onları burada kabul ettik. Sahip çıktık. Senin tehdidin, baskın, saygısızlığın burada geçmez."

 

Babam bir adım daha attı ama bu kez Adem'in arkasında sadece ben değil, sokağın neredeyse tamamı durmuş ona bakıyordu. Tuğçe usulca yanıma geldi, koluma dokundu. Yeliz arkasından çıkıp omzuma elini koydu.

 

Babam hırsla geri çekildi.

"Siz bilirsiniz!" dedi dişlerinin arasından. Sonra anneme döndü:

"Hadi gidelim."

 

Adem bana döndü, sesi yumuşadı.

"İyisin değil mi?"

 

Bir kaç saniye yüzüne boş boş bakıp tuttuğum gözyaşlarımı akıttım. Gözlerimde ki hayal kırıklığını görmüş olacak ki bir kaç adım geri attı.

 

Konuşmasına izin vermeden Uğur’un yanına döndüm. Nazan Teyze gözlerime uzun uzun baktı, hiçbir şey sormadı, sadece Uğur’u kucağıma verdi.

"Ne olursa olsun burası senin evin, yaptığı şey yanlıştı konuşacağım onunla. Sen yeter ki üzülme kızım" dedi usulca. Başımı eğip teşekkür ettim. Kapıdan çıkacakken Ali amca önümde durup bana sarılıp alnımdan öptü. "Üzülme kızım. ben bizim eşek sıpasının hakkından geleceğim. Bir sorayım bakayım kime sormuş böyle bir karar alırken." Dedi.

 

O kadar güzel sarıldı ki hıçkıra hıçkıra ağlayasım geldi. Sanki ağlasam birinin görmesine bile izin vermeyecek kadar güçlü bir adamdı. Yeliz çok şanslıydı.

 

Ben ise şansız.

 

Ali amcadan ayrılıp azıcık çıkan sesimle " Teşekkür ederim."dedim. "İyi varsınız." Dolu olan gözleriyle bana bakıp hafif gülümsedi "sizde iyi ki varsınız. Sakın korkma ben buradayım bir kere seslenmen yeter hemen geleceğim." Dedi.

 

Bu koca adam benim için ağlayacaktı.

 

Bazen kelimeler boğazında birikir de… söyleyemezsin.

Sanki konuşursan, kırılırsın.

Sanki birine baksan, düşersin.

O yüzden gözlerini kaçırırsın…

O yüzden ellerini sıkarsın…

Ve sadece yürürsün.

 

Yaralanmak böyle bir şeymiş meğer.

Birine güvendiğinde, en çok o acıtıyormuş.

 

Ali Amca’nın sıcaklığı hala üzerimdeydi sanki…

O sıcak sarılış, o “ben buradayım” diyen sesi…

Keşke babam bir kez olsun öyle sarılsaydı bana.

Keşke Adem…

Keşke bana sormadan karar vermeseydi.

Sevgi bazen bir kelime değil, bir sorudur.

Sormadan seven, çoğu zaman kırar.

 

Ali Amca'nın omzuma dokunuşuyla sıyrıldım düşüncelerimden.

Bir şey daha söyleyecekti belki ama artık dinleyemeyecek kadar doluydum.

Başımla hafifçe selam verdim, Uğur’u göğsüme bastırdım ve döndüm.

Gitmem gerekiyordu.

 

Yolun tam ucunda Adem duruyordu.

 

Yüzüne bakmadım.

 

Bakarsam... içimdekiler taşar diye.

Bakarsam... gözlerim anlatır her şeyi diye.

 

Ama Uğur...

 

Uğur ademin yanından geçerken küçük ellerini Adem’e doğru uzattı.

“Ah…” dedi kendince.

Minik bir çığlık gibi…

Belki bir selam, belki bir özlem.

 

Adem gözlerini bana ve Uğur’a dikmişti.

O an kalbim çatladı sanki.

İki parça oldu.

Biri Uğur’da kaldı.

Diğeri…

Diğeri Ademin gözündeki yaşta

 

Adem elini uzatmadı.

Adem hiçbir şey demedi.

Sadece orada, donmuş gibi durdu.

 

Ben geçip gittim.

Yüzüme değen güneşten bile kaçtım.

Sokağın bütün gözleri üzerimdeydi ama ben kimseyi görmüyordum.

 

Çünkü gözümden bir damla düştü.

O damla asfalta değdiğinde, içimden bir cümle döküldü:

“Ben… yine yalnızım.”

***

İstanbulda deprem olmuş. Yaşayan varsa geçmiş olsun. Dileklerimi iletiyorum. Bir daha yaşamamanızı diliyorum.

Yaaa Lale benim içimi yakıyor.

Selamlar Nasılsınız bakalım?

Yorumlarınız çok tatlıydı. Hepinize cevap vermeye çalıştım. Yorumlar içinde teşekkür ederim.

Bölümü nasıl buldunuz?

Sizce lalenin tepkisi nasıldı?

Ademin?

Ali amcanın?

Zaten lalenin anne ve babasını söylemiyorum bile. Ben yazarken dayanamıyorum. Gerçekte hayatta bunları çekenler var.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 26.04.2025 20:50 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...