İçeriye adım attığımda, mis gibi yemek kokusu beni karşıladı. Küçük ama sıcacık bir salondu. Perdeler temiz, koltuklar düzenliydi. Duvarlarda birkaç aile fotoğrafı vardı. Ortama garip bir huzur hâkimdi.
Adem’in annesi bizi kapıda karşılamıştı. Şimdi mutfaktan dönerken elindeki önlüğü çıkardı. Yüzündeki gülümseme, sıcacık bir kabul hissi veriyordu.
“Hoş geldin kızım,” dedi tekrar. “Oturun, ben hemen çay koyayım.”
Yeliz hemen kanepeye geçti, beni de yanına çekti. “ zahmet etmeyin efendim.”
Sahte bir kızgınlıkla bana baktı “Olur mu öyle şey? Gelen misafire çay koymadan olur mu?”
Kadının bu içten yaklaşımı beni rahatlatmalıydı belki ama hâlâ içimde bir çekingenlik vardı. Burada oturuyordum ama hevesim ve umudum yıkılacak mıydı?
Adem bey biz içeri girdiğimizden beri bir köşede sessizce durmuştu. Şimdi tekli koltuğa geçti, kollarını göğsünde kavuşturdu. Gözlerini üzerimde hissediyordum ama doğrudan bakmamaya çalıştım.
Kadın, çayları getirip önümüze koyduğunda sıcak bardaktan yükselen buhar yüzüme vurdu. Ellerimi bardağın etrafında ısıtırken, içerideki huzurlu atmosferin beni yavaş yavaş içine çektiğini fark ettim.
“tekrar Hoş geldin kızım,” dedi yumuşak bir sesle.
Yeliz hemen araya girerek beni tanıttı. “Anne, Lale işte! Hani bahsetmiştim ya, bizim mahalledeki kiralık evi görmeye geldi.”
Kadın anlayışla başını salladı. “Ne güzel, ne güzel. Önce bir tanışalım ben Nazan canım."
Kadının sıcaklığı içimi biraz olsun rahatlattı. Hafifçe gülümseyerek başımı salladım. "Memnun oldum Nazan Hanım."
Nazan Hanım elini hafifçe sallayarak güldü. "Aman, Hanım falan deme, yabancı gibi konuşma. Nazan teyze de, olur biter."
Yeliz hemen araya girip, "Annem herkesi hemen ailesinden biri yapar zaten," diye ekledi neşeyle.
Kendi içimde hâlâ temkinliydim ama buradaki sıcaklık hoşuma gitmişti. Bir an için gerçekten bir aile ortamındaymışım gibi hissettim.
Nazan teyze elini dizine vurdu. "Ee, anlat bakalım kızım. Nerelisin, ne yaparsın?"
kısa bir duraksamadan sonra başımı salladım. “buralıyım. Burada yaşıyordum zaten.”
“Demek öyle…” Kadın anlayışla başını salladı. “O zaman yabancılık çekmezsin pek.”
hafifçe gülümsedim.
Nazan teyze de hafifçe gülümsedi. “Bir insan bir yere alıştığında, zaman geçtikçe bir şeyler de değişiyor. Ne olursa olsun, başkalarına da açılmak lazım. Bak, biz seni burada tanıdık, belki de sana bir aile gibi olacağız, kim bilir?”
Yeliz’in gözleri parladı. “Evet, annem her zaman dediği gibi; ‘Aile yalnızca kan bağıyla değil, kalp bağlarıyla kurulur.’”
Bu sözleri duymak, içimde bir yerlerdeki yalnızlık hissini hafifletti. Belki de Yeliz ve annesiyle burada kurabileceğim bir bağ, bana ve oğluma iyi gelebilirdi.
Nazan teyze çayını yudumlarken, “Hadi bakalım, biraz daha anlat bakalım kızım.” diye sordu.
çayımı elimde tutarak birkaç saniye düşündüm. Ne anlatmam gerektiğini, nereden başlamam gerektiğini bilemiyordum. Çok fazla şey yaşamıştım. Daha doğrusu oğlumla beraber yaşamıştık ama hepsini bir çırpıda söylemek istemiyordum.
“ailemle birlikte yaşıyorduk zaten,” diye mırıldandım kısık bir sesle. “Ama… bazı şeyler değişti.”
Nazan teyze başını hafifçe yana eğerek anlayışla baktı. “Hayat işte… Bazen insanın düzeni bozulur, ama zamanla yeniden kurulur kızım.”
Nazan teyzenin sözlerindeki samimiyeti hissedebiliyordum. Bu, uzun zamandır duymadığı türden bir içtenlikti. Hafifçe gülümseyerek başımı salladım. Yaşı büyük birinden aldığım ilk güzel sözlerdi. Suçlayıcı ve merakla bakmamıştım.
Yeliz hemen araya girip neşeli bir sesle konuştu. “Anne, Lale bizim mahallede yaşarsa çok güzel olur, değil mi? Hem Uğur da burada büyür, sürekli severiz onu. Görmen lazım çok tatlı bir bebiş.”
Nazan teyze bana baktı, gözlerinde geldiğimden beri hakim olan şefkatle doluydu. “Evet, burası güvenli ve sakin bir yerdir. Eğer içinden geçiyorsa, neden olmasın? Ama en önemlisi, senin ne istediğin kızım.”
Bu soruya hemen cevap veremedim. Ne istediğimi tam olarak biliyor muydum? Kafamdaki soruların net bir yanıtı yoktu. Ama bildiğim bir şey vardı; Uğur için en iyisini yapmak istiyordum.
Parmaklarımı çay bardağının etrafında gezdirirken hafifçe başımı salladım. “Ben… Oğlum için en iyisini istiyorum. Güvenli, huzurlu bir yer… Onun mutlu büyüyeceği bir mahalle.”
Nazan teyze anlayışla gülümsedi. “Bir annenin yüreği her şeyin en doğrusunu bilir kızım. Sen onun için en iyisini düşündükçe, yollar da kendiliğinden açılır.”
Yeliz heyecanla ellerini çırptı. “O zaman buraya taşınmalısın! Hem ev de güzel, hem biz buradayız. Komşularımız iyidir, herkes birbirini tanır. Uğur’a da çok iyi gelir burası.”
Yeliz’in bu içten ısrarına gülümseyerek baktım. O kadar içtendi ki… acele etmek istemesemde artık düşünmek için pekte zamanım yoktu.
Adem bey, sessizce oturduğu yerden kalktı ve mutfağa doğru yöneldi. Hareketi fark ettiğimde göz ucuyla ona baktım, ama yüzünde herhangi bir ifade yoktu. Çok sessiz bir adamdı. Ne düşündüğünü merak ediyordum.
Nazan teyze, elini dizine hafifçe vurarak konuştu. “Eğer içine sinerse, evi bir gör kızım. Öyle karar verirsin.”
Yeliz heyecanla ayağa fırladı. “Evet, evet! Hem hava da güzel, yürüyerek gideriz.”
Ben bir an duraksadım. Şimdi mi? İçimde bir tereddüt vardı ama Yeliz’in coşkusu bana da geçti. Oğlum için iyi bir yer olup olmadığını görmek istiyordum.
“tamam o zaman,” dedim, çay bardağımı masaya bırakıp ayağa kalkarken.
Nazan teyze mutfağa doğru yönelip ocağı kapattı. “Adem, sen de git yavrum. bir bak bakalım, eksik bir şey var mı?”
Adem, annesinin sözleri üzerine kısa bir duraksadı ama itiraz etmedi. Sessizce montunu alıp kapıya yöneldi.
Birlikte dışarı çıktığımızda hava serinlemişti ama yürümek için hâlâ uygundu. Sokaklar sakin, etraftaki evler düzenliydi. Yeliz yanımda konuşup duruyor, mahallenin ne kadar güvenli ve sıcak olduğunu anlatıyordu. Ama ben daha çok çevreye bakıyordum.
Kısa bir yürüyüşten sonra arabayla gelirken gösterdiği küçük ama şirin bir müstakil evin önünde durduk. Yeliz koluma girerek kapıyı işaret etti. “İşte burası! Bence tam senlik.”
Adem beyin bahçe kapısını açmasını beklerken kalbim hızla çarpıyordu.
Adem bey bahçe kapısını sessizce açtı. Paslı menteşeler hafifçe gıcırdadı. "Uzun süredir kullanılmadığı için paslanmışlar yağlarım ben bunları." Yanımda bana bakan adamın sözlerine cevap vermeden İçeri adım attığımda, küçük ama düzenli bir bahçe bizi karşıladı. Köşede eski bir dut ağacı vardı, yaprakları rüzgârla hafifçe sallanıyordu.
Yeliz neşeyle etrafı gösterdi. “Bak, burası bahçesi! Uğur burada oynarken sen de rahat edersin.”
Bahçenin yan tarafında küçük bir sedir duruyordu. Yaz akşamlarında oturup çay içmek için hoş bir köşe olabilirdi. Ama şu an aklım daha çok içerideydi. Gerçekten burayı evim olarak görebilecek miydim?
Adem sessizce anahtarı çıkarıp kapıyı açtı ve kapıyı hafifçe iterek geri çekildi. “Buyurun,” dedi kısa bir şekilde.
İçeri adım attığımda, karşıma çıkan ilk şey geniş bir salon oldu. Geniş ve temiz bir odaydı yenilendiği çok belliydi. sade bir lamba ve pencereden süzülen solgun akşam ışığı… Ev biraz soğuktu ama huzurluydu.
Yeliz hemen içeri girdi ve pencereleri açmaya başladı. “Bence gayet iyi durumda! Ufak tefek temizlik yapılırsa sıcacık bir yuva olur burası.”
Yavaşça etrafı incelemeye başladım. Ahşap parke zemin hafifçe gıcırdıyordu. Mutfak, salonun hemen yanındaydı; küçük ama kullanışlı görünüyordu. Tezgâh küçük olsa da düzenliydi ve bize hayli hayli yeterdi. İçimde garip bir his vardı.evin bahçesini görünce bile içim kıpır kıpır olmuştu.
Adem bey biraz geride durmuş, sadece izliyordu. Yeliz konuşmaya devam ederken onun bakışlarını üzerimde hissettim.
“Odaları da görelim,” dedim sonunda, sesimde belli belirsiz bir heyecan vardı.
Adem bey önden yürüyüp kapıları açmaya başladı. Küçük bir koridordan geçtik. Bir oda oldukça genişti ve pencere bahçeye bakıyordu. Burası Uğur’un odası olabilirdi. İçeri girip camdan dışarı baktım. Bahçede büyüyen bir dut ağacına bakıyordu.
Pencereden dışarı bakarken içimde garip bir his vardı. Bu manzara, burada yaşama fikrini daha da somutlaştırıyordu. Bahçede büyüyen dut ağacına baktım. Dallar, rüzgârın etkisiyle hafifçe sallanıyordu. Uğur’un o ağacın gölgesinde oyun oynadığını hayal ettim. Küçük adımlarıyla çimlerde koştuğunu, neşeyle güldüğünü düşündüm.
İçim kıpır kıpır olmuştu ama yine de çekincelerim vardı. Burada gerçekten huzurlu olabilir miydik? Kendimizi birilerine kabul ettirebilir miydik?
“Bence çocuk odası için harika olur burası!” dedi Yeliz neşeyle. “Hem yandaki oda da sen kalırsın. Uğur’u rahatça duyabilirsin.”
Ona dönüp hafifçe gülümsedim. Kesinlikle melek gibi bir kızdı.
Adem beyin sesi duyuldu. Sakin ama net bir şekilde konuştu. “Evin eksiklerini bilmem önemli. Yeni tadilat yaptırdık ama hoşuna gitmeyen bir şey varsa söyleyebilirsin.”
Onun gözlerinin üzerimde olduğunu hissediyordum ama bakışlarını yakalamamak için yüzümü çevirdim. Söylediklerinde haklıydı. Burası tertemizdi.
Derin bir nefes aldım. “Diğer odayı da görebilir miyim acaba?,” dedim. Sesimde hafif bir heyecan vardı, belki de içinde umut barındıran bir heyecan.
Yeliz hemen öne atıldı, ben de peşinden yürüdüm. Arkada Adem’in sessiz adımlarını duyuyordum. O hiç konuşmasa bile varlığı fazlasıyla hissediliyordu.
İçeri adımımı attığımda, odanın genişliği dikkatimi çekti. Pencereden süzülen solgun gün ışığı duvarlara vuruyor, ortama huzurlu bir hava katıyordu. Oda boştu ama sanki içinde bir sıcaklık vardı. Burası benim odam olabilirdi.
Yavaşça içeri girdim, camın önüne kadar yürüdüm. Perdeyi hafifçe aralayıp dışarı baktım. Bahçe buradan da görünüyordu. Dut ağacı rüzgârda hafifçe sallanıyordu. Uğur’un kahkahalarını hayal ettim bir an. Onun burada büyümesi… Bu sokaklarda koşması…
“Bence gayet iyi,” dedi Yeliz arkamdan. “Boyasını beğenmezsen değiştirirsin. Ama burası gerçekten çok huzurlu, değil mi?”
Başımı salladım. “Evet,” diye mırıldandım.
Arkamda Adem’in sessizliğini hissediyordum. Odanın kapısında durmuş, bizi izliyordu. Bakışlarını üzerimde hissediyordum ama yine de ona dönüp bakmadım.
“Beğendin mi?” dedi Yeliz heyecanla. “Hem sessiz, hem güvenli. Üstelik biz de buradayız.”
İçimde hâlâ bir tereddüt vardı ama burada durdukça, bu fikre daha da ısınıyordum.
Adem sonunda konuştu. Sesi her zamanki gibi sakindi. “Eğer karar verirsen, birkaç eksik şey var, onları hallederiz.”
“Eksik derken?” dedim, kafamı kaldırıp Adem beye baktım. Sadece kısa bir bakış aldım, ama ne düşündüğünü anlamak zor oluyordu. Yüzü hâlâ sert, ifadesi bir o kadar soğuktu.
“Ufak tefek şeyler işte, yer yer tadilat yapılacak. Ama bunlar sıkıntı yaratmaz, sorun değil.” dedi ve sonra hızla ekledi: “Evin durumu oldukça iyi. Tadilata hic gerek yok. Zahmet etmeyin daha fazla.”
Yeliz’in gülümseyen yüzüne bakarak, ona güvenmeye karar verdim. Bu adım, hayatımın dönüm noktalarından biri olabilirdi. “tamam” dedim sonunda, sesimde hala biraz belirsizlik vardı ama bir nebze huzur bulmuştum. “Evi tutmak istiyorum.”
Yeliz’in gözleri parladı. “Gerçekten mi?”
Başımı salladım. “Evet. Burası, belki de oğluma ve bana iyi gelir.”
Adem beyin sesiyle bakışlarımıyelizden ayırıpona döndü, "Eğer beğendiysen, geri dönüp fiyatı konuşabiliriz," dedi. "Annemede tutacağınından haberi olsun, gereken belgeleri hallederiz."
Heyecanla başımı sallayarak, "Evet, tabii," dedim. Birlikte tekrar salonun kapısından çıktık. Eve doğru yol alırken, içimdeki heyecana , sessiz bir korkuda eşlik ediyordu. Bu yeni yaşamın kapılarını aralama süreci, bir yandan kaygılarımı artırıyor, bir yandan da umudumu besliyordu.
***
Eve geri döndüğümüzde, Nazan teyze bizi kapıda karşıladı. Gözlerinde bir beklenti vardı. İçeri geçip kanepeye oturduk, Yeliz sabırsızca annesine döndü.
“anne. lale evi tutacakmış!”
Derin bir nefes alıp gülümsedim. “Evet, evi tutuyorum.”
Nazan teyzenin yüzü aydınlandı. “Çok güzel bir karar verdin kızım. İnşallah çok mutlu olursun burada.”
Yeliz heyecanla ellerini çırptı. “Yaşasın! Şimdi sırada taşınma hazırlıkları var.”
Adem bey bahçenin kapısından içeri girerken. “ O zaman yarın işlemleri hallederiz.” dedi.
Arkamı dönerek "tabi çok iyi olur. Ben kızlarla gelirim yarın."
"Haydi bakalım girin içeri yemek yiyelim." Nazan teyzeye dönüp " Teşekkür ederim ama ben eve gideyim artık." Dedim
Nazan teyze, “Olmaz öyle şey, bir tabak yemeğimizi yiyip öyle gidersin,” diye ısrar etti.
Gülümseyerek başımı iki yana salladım. “Gerçekten çok teşekkür ederim ama kızlar evde yemek hazırlıyor. Beni bekliyorlar. Hem Uğur da akşam olmadan huysuzlanır.”
Nazan teyze anlayışla başını salladı ama yine de tamamen ikna olmuş gibi durmuyordu. “Peki madem, ama bir dahaki sefere bahane istemiyorum. Soframız her zaman açık, bunu unutma kızım.”
İçimde bir sıcaklık hissettim. Ne kadar ısrar etse de niyetinin samimi olduğu belliydi. Hafifçe gülümseyerek, “Söz veriyorum,” dedim.
Yeliz üzgün bir yüzle, “O zaman seni daha fazla tutmayalım,” diye mırıldandı.
Nazan teyze bir anda bana döndü. “Eve nasıl gideceksin kızım? Uzak orası, otobüsle mi gideceksin? uzun sürer.”
hafifçe omuz silktim. “Bir şekilde giderim, merak etmeyin.”
Nazan teyze kaşlarını çattı. “Olmaz öyle şey. Adem bırakır seni. Hadi oğlum kalkta Lale kızımı evine bırak."
Adem beyin yüzü bir an için ifadesiz kaldı, sonra başını hafifçe salladı. "Tamam, gidelim," dedi kısa bir şekilde.
Ben ise aniden üzerime çevrilen bakışlar karşısında biraz tedirgin oldum. "Gerçekten gerek yok, kendim de gidebilirim," diye itiraz ettim. Ama Nazan teyze elini hafifçe sallayarak güldü.
"Olmaz kızım, bu saatte tek başına gitmene içim el vermez."
Yeliz hemen araya girdi. "Hem zaten zahmet olmaz, değil mi abi?" dedi.
Adem bey bir an Yeliz'e baktı, sonra gözlerini bana çevirdi. Yüzünde belli belirsiz bir ciddiyet vardı. "Hadi gidelim o zaman," dedi.
İçimde garip bir huzursuzluk vardı ama artık itiraz etmek de boşunaydı. Biraz daha kapıya yaklaşarak Nazan teyzeye ve Yeliz’e teşekkür ederek sarıldım. Adem bey benden, arabaya doğru ilerledi.
Onlarla vedalaştıktan sonra arabaya doğru ilerledim. Adem bey direksiyona geçmişti bile. Tereddütle yan koltuğa oturdum.
Yelizlere el salladıktan sonra araba hareket etti. Yol boyunca bir süre sessizlik hâkimdi. Aslında adem beye hem teşekkür etmek hem de asyanın üzerine çok gitmemesi için konuşmak istiyordum.
Bir süre sonra göz ucuyla ona baktım. "Teşekkür ederim" diye konuştum aniden.
Kaşlarını hafifçe çatarak göz ucuyla bana baktı . "Neden?"
Omuz silktim. "Sabah ki kavgayı ayırdığınız için "
Derin bir nefes aldım, ellerimi kucağımda birleştirdim. "Önemli değil kavga edenler arkadaşımdı. Başlarının belaya girmesine göz yumamazdım. Hepsi asyanın başının. altından çıkıyor."
Tekrar sessizlik oldu. Arabanın içindeki bu durgun hava beni biraz rahatsız ediyordu.
Biraz cesaret toplayarak devam ettim. “Asya konusunda... üstüne fazla gitmeyin lütfen,” dedim. “Sadece olaylara biraz duygusal yaklaşıyor. Kötü bir niyeti yoktu.”
Adem bey bu kez hafifçe kaşlarını çattı ama bakışlarını yoldan ayırmadı. “kötü bir niyeti olmasada yaptığı doğru değil.” dedi soğukkanlı bir ifadeyle. “yaptıkları hem yılmazların hem de sizin başınıza bela açabilir. Yaptığı ve yapacağı şeylerin sonuçlarını düşünmeli artık.”
Sesinde sert bir koruma içgüdüsü vardı. Belli ki Asya’yı önemsiyordu.
“Bunu anlıyorum,” dedim sakince. “Ama bazen insanların hata yapmasına da izin vermek gerekir. Hata yapmadan doğruyu bulamazlar.”
Adem bey kısa bir an sessiz kaldı, sonra derin bir nefes aldı. “Belki,” dedi, ama sesinde tam bir kabulleniş yoktu.
Tekrar sessizlik oldu. Dışarıda sokak lambaları birer birer yanarken, ben de yeni hayatım üzerine düşünmeye başladım. Bu mahalle, bu insanlar… Gerçekten bana ve Uğur’a iyi gelecekler miydi?
Bir süre sonra Adem bey arabayı evin önünde durdurdu. Motoru kapatmadan önce bana döndü. “Eve taşınma işlerini hallederken bir şeye ihtiyacın olursa haber ver,” dedi.
Bu beklemediğim bir teklifti. Başımı sallayarak hafifçe gülümsedim. “Teşekkür ederim. Ama sanırım kızlarla halledebiliriz.”
Adem bey hafifçe başını salladı, sonra tekrar önüne dönüp direksiyona odaklandı. “Tamam,” dedi kısaca.
“ Bu arada Beni bırakmanıza gerek yoktu zahmet verdim size de ama yine de teşekkür ederim,” dedim yumuşak bir sesle.
Adem bey gözlerini yoldan ayırmadan başını hafifçe salladı. “Sorun değil,” dedi sadece.
Kapıyı açıp arabadan indim. Soğuk hava yüzüme çarptığında derin bir nefes aldım.
Adem Bey’in gitmek için benim apartmana girmemi beklediğini fark edince adımlarımı hızlandırdım. Üzerimdeki bakışlarını hissediyordum ve bu beni daha da huzursuz ediyordu. Bir an önce içeri girmeliydim.
Tam kapıya ulaşmak üzereyken o sesi duydum.
“Lale!”
Bütün vücudum irkildi. Boğazım kurudu, nefesim düzensizleşti. O sesi tanıyordum.
Başımı kaldırdığımda abimi gördüm. Gözleri öfkeden parlıyordu, yüzü asık, adımları sertti. Buz gibi bir korku içime yayıldı.
“Ne işin var burada?” diye sordu. Sesi kısılmıştı ama her kelimesi keskin bir bıçak gibi üzerime geliyordu.
İçgüdüsel olarak bir adım geri çekildim. “Abi, ben sadece—”
Cümlemi tamamlayamadan hızla bana doğru ilerledi. “Sen bu evi terk ettin, Lale! Şimdi de neyin peşindesin?” diye bağırdı.
Ellerim titremeye başladı, kalbim deli gibi çarpıyordu. “Sakin ol, lütfen…” diye fısıldadım ama o durmadı.
"Ne sakin olması Lale! Sen nasıl evden kaçarsın lan? Sen bizim şerefimizi kaç paralık edeceksin?"
Her kelimesi sanki bir mızrak gibiydi. Kafamda bir uğuldamayla yankı yapıyor, beni her adımda daha da eziyordu. Gözlerim ona odaklanmaya çalıştı ama içimden bir şey, bakmama engel oluyordu. O kadar öfkeliydi ki, gözlerindeki nefret bana bir soğuk dalga gibi çarptı.“Abi, ben sadece kendim ve oğlum için bir hayat kurmaya çalışıyorum, Ben kötü bir şey yapmadım, sadece oğlumu korumak istedim.” dedim, ama sesim, kelimelerim onun öfkesinin ve cahilliğinin yanında anlamını yitiriyordu.
Abim hızla bana doğru ilerledi, adımları gürültülüydü, bana yaklaşırken bir an bile durmadı. “Sen bu evi terk ettin Lale! Gittin, bir başına. Nankörlük ettin! Bizi herkesin gözünde rezil ettin!” diye bağırdı.
Her kelimeyi derinlemesine hissettim. Her birini içimde hissetmek, ne kadar acı vericiydi. Yavaşça geri çekildim, hala rezilliği düşünüyordu. Ne oldu kardeşim neden korumak istedin. Evden kaçacak kadar ne yaşadın diye sormuyordu. Sormazdı da zaten. Sonuçta şuan ki durumun bir sorumlusu da oydu.
O an, bakışlarını üzerimde hissettiğim Adem Beye baktım. Uzaktan bizi izliyordu. Aslında ne kadar düşünceliydi. Asyaya kızmasının sebebi yaptığı şeylerin sonuçlarının kötü sonuçlanıp ona zarar vermesini istemediğindendi.
“Bunu yapmaya hakkın var mı? Hem de bizim her şeyimizi, her çabamızı yok sayarak?” diye bağırmaya devam etti abim. “Herkesin bizi sofralarına meze yapacağını, dedikoduların hızla yayılacağını düşünemiyor musun? Senin yüzünden insanlar bizi hor görmeye başladı, bizi dillere düşürdün. Senin yüzünden her şey mahvoldu!"
Bütün vücudum sanki dondurulmuş gibiydi. Kalbim, bir savaşın ortasında gibi atıyordu, her atışı biraz daha gürültülüydü. Şimdi abimin söyledikleri bir kurşun gibi kalbime saplanıyordu.
"Sadece kendinizi düşünüyorsunuz, değil mi?" diye sordum, sesimde bir tiksinti vardı. “Bizim için hiçbir şey yapmadın abi. Sadece kendi yoluna gitmek istedin, ama benim ve oğlumun ne çektiğini düşünmedin. Çünkü bizim düşünülmeye hakkımız yoktu. Biriniz bile murata gelip hesap sorup, kızmadınız. Abi gelipte sen kardeşime bunları nasıl yaparsın diye sordun mu? Tabiki hayır. Yada elinde bir çikolata yada gofret ya gofret. Bir gün alıp oğluma uzattın mı? yok. varsa yoksa lale önüne bak, lale kuyruk sallama. Abi senin çok güvendiğin, ben yanlış bir şey yapmayayım diye emanet ettiğin dostun beni soyunma odasında sıkıştırdı. Ama ben kimse bana inanmaz diye saatlerce parkta oturup ağlayarak paydos saatini doldurmaya çalıştım.!”
Her bir kelimem, sanki içimden bir parça daha koparıyordu. Göğsümde ki ağırlığı hafifletiyordu. Nefes almak neredeyse imkansız hale gelmişti. "Ama ben…" diye başladım, ama bir türlü devam edemedim. Abim de olduğu yerde kalmıştı.
“Bizimle gururlanman gerekirdi, babam sizi eve aldı. naptık size sanki? Hasanda öyle bir şey yapmamıştır sen yanlış anlamışsındır.” dedi. Ve beni yıktı “Ama sen ne yaptın? Bizi arkamızdan bıçakladın! Bizi milletin önünde rezil ettin! Hadi, bir de bak, ne olacak şimdi? Bizi kimse ciddiye alacak mı? Senin yüzünden her şey dağıldı! Murat lan murat beni arayıpseni şikayet etti. Dövdürmüşsün adamı."
"Ben kimseye zarar vermedim,” dedim, dişlerimi sıkarak. Gözyaşlarım yanaklarıma düşmek için sabırsızlanıyordu ama onlara izin vermeyecektim.
Abim arkamda ki bir noktaya kitlenip " Bu adam için mi evi terk ettin? Hadi bizi boşver evladından da mı utanmadın?" Kafamı çevirerek abimin baktığı yere baktım.
Ne zaman yaklaştığını anlamadığım Adem beye bakıyordu. Utançla gözlerimi kapadım. " Abi ne saçmalıyorsun sen? Kendine gel. Sabahtan beri sana ne anlatıyorum ben, sen ne diyorsun."
"Arabasından indin lan. Senin elin adamının arabasında ne işin var?"
Abim derin bir nefes aldı, sonra aniden bileğimi kavradı. Sertçe sıktı.
“Bu böyle olmayacak. Bitti. Hadi, eve dönüyoruz.”
Bütün bedenim buz kesti. Hayır. Bunu yapamazdı. Bunu yapmasına izin veremezdim.
Bileğimi geri çekmeye çalıştım ama tutuşu çok sertti. “Bırak beni!”
Tam o an, arkamdan gelen bir sesle ikimiz de irkildik.
“Lale’yi bırak.”
Başımı hızla çevirdim. Adem Bey, gözleri öfkeyle kısılarak bize bakıyordu. Bakışları, abimin tuttuğu bileğime kaydı ve yüzü daha da sertleşti.
Abimin de Adem Bey konuşunca yüzü değişti, ama tutuşunu gevşetmedi.
Göz göze geldiler.
Ve anladım ki, işler daha da kötüleşmek üzereydi.
" sana ne birader. sana mı kaldı kardeşimin ne isteyip istemediği?"
Adem Bey bir adım daha yaklaştı. Gözleri sert, bakışları keskin ve kararlıydı. Abimin sıkıca kavradığı bileğime bir kez daha baktı, sonra gözlerini tekrar abimin yüzüne dikti.
"Evet, bana kaldı."
Abim küçümseyici bir kahkaha attı, ama içinde gerginlik de vardı. Elini bileğimden çekmemişti. "Sen kim oluyorsun da bizim meselemize karışıyorsun? Aile içi mesele bunlar, sana laf düşmez."
Adem Bey başını hafifçe yana eğdi, sanki sabrının sonuna geliyormuş gibi. Sesi hala sakindi ama içinde bir tehdit seziliyordu.
"Aile içi mesele diyorsun ama Lale onu bırakmanı istiyor. O istemediği hâlde ona zorla bir şey yaptırtamazsın. Kardeşin olması sana bunu yapma hakkı vermez."
Abimin yüzü iyice gerildi. Çenesini sıktı, gözleri öfkeyle parladı. Ama Adem Bey'in duruşu değişmedi. Güçlü, sarsılmaz ve koruyucuydu.
Ben hâlâ nefesimi düzenlemeye çalışırken bileğimi kurtarmaya odaklandım. "Abi, bırak," dedim, artık sesim titremiyordu. Gözlerim Adem Bey’e kaydı. O burada olmasaydı, ne yapardım bilmiyordum. Abim bir şey yaparsa duruduracakmış gibi durması bana cesaret vermişti.
Abim sonunda bileğimi itti ve beni bir adım geri savurdu. Sonra Adem Bey’e yaklaşıp, neredeyse burun buruna gelene kadar dikildi karşısına.
"Bana akıl mı veriyorsun? Biz böyle büyüdük, böyle yaşadık!"
Adem Bey hiç geri adım atmadı. O sakin ama keskin bakışlarını abimden ayırmadan konuştu.
"Ben senin nasıl büyüdüğünü bilmem. Ama şu an gördüğüm şey, sevgiyle alakalı değil. Eğer gerçekten kardeşini düşünseydin, onun ne hissettiğini, ne yaşadığını sorardın. Ama sen yalnızca namusundan, onurundan bahsediyorsun. Lale'nin yaşadığı onca şeyi görmezden gelip onu ezmeye çalışıyorsun."
Abimin yüzü kızardı. Elleri yumruk oldu. Adem Bey ise bir milim bile geri çekilmedi.
"Eğer gerçekten bir ağabey olmak istiyorsan, önce ona destek olup derdine ortak olmayı öğren. böyle zorbalıkla senden abi değil bir bok olmaz."
Bu sözlerden sonra derin bir sessizlik oldu. Abim, Adem Bey'e dik dik bakıyordu, ama Adem Bey de onunla aynı güçle bakıyordu.
Sonunda abim dişlerini sıkarak arkasını döndü ve bana bir kez daha bakarak tiksintiyle homurdandı:
"Sen bizim için öldün, Lale. Artık bizim ailenin bir parçası değilsin."
Sonra arkasını dönüp hızla uzaklaştı.
Ben ise yerimde donakalmıştım. Göğsümde bir sıkışma vardı ama aynı zamanda bir hafiflik hissediyordum.
Adem Bey başını bana çevirdi. Gözlerinde bir süre beni inceledi. Sonra yumuşak ama kesin bir sesle konuştu:
"İyi misin?"
Başımı salladım ama kelimeler ağzımdan çıkmadı.
Derin bir nefes alıp "Hadi burada daha fazla beklemede yukarı çık. Apartmana girene kadar buradayım korkma."
Adem Bey’in bu sözleriyle gözlerimi kırpıştırdım. İçimdeki fırtına hâlâ dinmemişti. Adem beye teşekkür etmem gerekiyordu ama halim yoktu. Derin bir nefes alarak başımı salladım.
yavaş adımlarla ilerledim. Ayaklarım ağırdı ama sonunda apartmanın kapısına ulaştım. Elimi titreyerek kapının koluna uzattım ve arkama son kez baktım.
Adem Bey hâlâ oradaydı. Elleri cebinde, omuzları dik, gözleri dikkatli ve koruyucu bir ifadeyle bana bakıyordu.
İçimde garip bir rahatlama hissi yayıldı. Adem Bey’in gözleri “merak etme buradayım ” diyordu sanki.
Kapıyı açıp içeri girdiğimde, derin bir nefes aldım. Göğsüm hâlâ sıkışıktı, bileğimse sızlıyordu. Abimin sert tutuşu, parmaklarının bıraktığı iz, her şey hâlâ tenimdeydi sanki. Ama en çok içimde yankılanan sözleri acıtıyordu:
"Sen bizim için öldün, Lale. Artık bizim ailenin bir parçası değilsin."
Gözlerimi sımsıkı kapattım. Midem kasıldı, boğazımda bir yumru oluştu. Benden vazgeçmek bu kadar kolay mıydı? Önce murat sonra ailem. Sorun bende miydi?
Bir insan ailesinden koparılınca ne hissederdi bilmiyorum ama ben… Ben hem hafif hem de ağır hissediyordum. Özgürlüğün yükü bu muydu?
Özgürlüğün bedeli bu kadar ağır mıydı?
Ayağımı merdivene attım. Yavaşça yukarı çıkarken içimdeki karmaşa büyüyordu. Abimin öfkesi, suçlamaları, geçmişin üzerime çöken ağırlığı… Ama en çok da Adem Bey’in sesi yankılanıyordu zihnimde.
"Eğer gerçekten bir ağabey olmak istiyorsan, önce ona destek olup derdine ortak olmayı öğren. Böyle zorbalıkla senden abi değil, bir bok olmaz."
O anda fark ettim. Adem Bey beni savunmuştu. Daha birkaç saat önce tanıştığım bir adam, kan bağım olan insanlardan daha çok benim yanımda durmuştu. Bu gerçek içimi hem acıtıyor hem de garip bir huzur veriyordu.
Dairenin kapısına vardığımda, derin bir nefes aldım. Bileğimi ovuşturup gözlerimi kapattım. Arkamda hâlâ Adem Bey’in beklediğini biliyordum. Söz vermişti: “Apartmana girene kadar buradayım, korkma.” diye.
Derin bir nefes alarak tavana baktım. ellerimle hava vererek kendime gelmeye çalıştım.
Biraz kendime gelince kapıyı çalıp beklemeye başladım.
Biraz patırtı gürültüden sonra kapı Sedef tarafından açıldı. Sedef’in yüzündeki gülümseme yerini hızla endişeye bıraktı. Beni tepeden tırnağa süzüp gözlerime baktığında, bir şeylerin ters gittiğini hemen anlamıştı.
“Lale abla? Ne oldu sana?” diye sordu, sesi kısık ama endişeliydi.
Kelimeler boğazıma düğümlendi. Ne anlatabilirdim ki? Derin bir nefes alıp başımı iki yana salladım. “Sonra konuşuruz,” dedim yorgun bir sesle.
Ayakkabılarımı çıkarmak için eğilirken "Uğur nerede. Yaramazlık yapmadı değil mi?" Diye sordum.
" Yok çok usluydu."
İçeri adım attığımda sıcak hava yüzüme çarptı ve bunun farkında bile olmadan ürperdim. İçimde hâlâ bir yerlerde abimin sesi yankılanıyordu, bileğimse hâlâ hafif hafif sızlıyordu.
Salonun kapısından Deniz ablanın kafası uzandı. Asya görünürde yoktu. “Ne oldu?” diye sordu.
" bir şey olmadı abla sadece çok yorgunum. Asya nerede?"
Deniz abla kaşlarını çattı ama ısrarcı olmadı. "Asya odasında, hiç çıkmadı odadan" dedi. Sonra bana dikkatlice baktı. "Gerçekten iyi misin?"
Başımı sallayıp zoraki bir gülümsemeyle, "Gerçekten, sadece hemen yemem lazım," dedim. Ama yüzümdeki yorgunluğu saklayamadığımı biliyordum.
Derin bir nefes alarak asyanın odasına yöneldim. "Sedef zahmet olmayacaksa sofrayı hazırlar mısın? Asyayı da alıp geliyorum."
"Tabi ne zahmeti hemen hazırlıyorum."
Derin bir nefes alıp bir kaç dakika odanın kapısında bekledim. Asyayla bu konuyu halletmem gerekiyordu.
Asya’nın odasının kapısını tıklattım ama içeriden ses gelmedi. Bekledim, yine de cevap alamayınca içeri girdim. yatağında oturmuş, kollarını göğsünde kavuşturmuş, dalgın bir şekilde tavana bakıyordu.
Yanına yaklaşıp yatağın kenarına oturdum. “Asya, nasılsın?” diye sordum sessizce.
Başını hafifçe yana çevirdi ama gözlerini benden kaçırdı. Omuz silkti. “İyiyim.”
Öylece baktım ona. “Gerçekten mi?” İç çekti ve başını geriye yasladı. “Bilmiyorum, Lale. Garip hissediyorum. Kötü bir niyetim yoktu. Sadece için soğusun istedim.”
Bunu bekliyordum. Bugün yaptıklarını da benim için yaptığını da biliyordum. Onu da anlamak istiyordum. “gerek var mıydı, Asya?”
Ellerinisıktı, gözlerini önüne dikti. “sadece o an mantıklı geldi. Adem abiyle konuştuktan sonra yanlış bir şey yaptığımı anladım. Çok özür dilerim.”
Sessizce bekledim. Kimse beni dinlememişti. Ben onu dinleyecektim.
Sonunda derin bir nefes aldı ve başını kaldırmadan konuştu. “O herif sana yıllarca zarar verdi, Lale. Ben hiçbir şey yapamadım. Ama bu kez duramadım. Onun öylece yoluna devam etmesini kaldıramadım.”
Gözlerimi kıstım. “Ama bu doğru bir şey değildi, Asya. Şiddetle hiçbir şeyi çözemezsin.”
Bana döndü. Gözlerindeki karmaşık duyguları görebiliyordum. “Belki de öyle, ama… İçimde o kadar büyük bir öfke vardı ki… Durduramadım.”
Elini tuttum. Soğuktu. “Beni korumak istemiş olabilirsin ama bu şekilde değil, Asya. Bu sen değilsin.”
Birkaç saniye sessizlik oldu. Sonra başını eğdi. Sesi neredeyse fısıltı gibiydi. “Biliyorum. Özür dilerim.”
Onun pişman olduğunu görmek içimi biraz olsun rahatlattı. Ama mesele özür dilemesi değildi. “Özür dilemen önemli değil, Asya. Önemli olan bundan sonra düşünmeden birşey yapmaman.”
Derin bir nefes aldı ve gözlerini bana kaldırdı. “Bundan sonra dikkat edeceğim ”
Hafifçe gülümsedim. “tabiki dikkat edeceksin ve kendini toparlayacaksın çünkü yarın ev temizlemeye gideceğiz.”
Odada hava biraz daha yumuşadı. Asya pişmanlık duyuyordu. Ve bu, bana yeter de artardı bile.
Heyecanla yerinde doğrularak ellerimi tuttu. "Tuttun mu evi?"
Gülümsemem büyürken "yarın belgeleri halledeceğiz." Dedim.
"Eee anlatsana Lale. Neden parça parça anlatıyorsun?"
Kahkaha atarak yataktan kalkıp kapıya yöneldim. " Hadi içeri gel. Yemek yerken anlatayım."
Kapı kolunu açacakken durup " Adem bey gibi bir abin olduğu için çok şanslısın Asya. Kızma ona olur mu? Herşeyi senin iyiliğin için yapıyor." Dedim.
Odadan çıkıp oğluşuma bakmak İçin kaldığımız odaya gittim.
***
Evett yeni bölümle karşınızdayım.
Nasıl olmuş?
Ve geçen bölüm fazla yorum gelmedi lütfenn yorum yapın.
Dediğim gibi 3 gün içerisinde attım.
Adem çetin
Murat server
Lale Dursun
Karakterler nasıl?
Eklememi istediğiniz karakterler varmı?
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
24.75k Okunma |
2.38k Oy |
0 Takip |
27 Bölümlü Kitap |