Sabah.
Gözümü araladığımda gün çoktan başlamıştı. Güneş camdan içeri sızıyor, perdeyi yarı aralayan rüzgârla oynuyordu. Uğur, yanımda mışıl mışıl uyuyordu. Gözüm hâlâ mahmurken, bir içgüdüyle cama yöneldim.
Ve orada... Adem.
Sokağın başında, elini cebine sokmuş, hafifçe öne eğilmiş. Gülümsüyor. Karşısında da o kız. Adı Asumandı galiba.
Ramazan yürüyüşünde tanışmıştık. Fazla konuşan, fazla gülen, fazla dokunan türden. Ve şu an Adem’le konuşuyor. Yok yok, bu bildiğin flört çabası. Kıkır kıkır gülüyor. Bir de Adem’in koluna mı dokundu o az önce?
İçimden bir şey kabardı. İnat mı, kıskançlık mı... bilmiyorum. Perdeyi hızla geri kapattım. İçimden, “Sakin ol Lale. Kadın sadece konuşuyor,” dedim. Ama içim pek oralı olmadı.
Mutfağa gittim, kahve koydum. Ama elim bardağa giderken bile aklım hâlâ sokaktaydı. Ne konuşmuş olabilirler? Bu kadar gülünecek ne bulmuşlardı sabah sabah?
Kapı çaldı. Derin derin bir nefes alarak kendimi sakinleştirdim.
Açtım. Karşımda Adem. Elinde ufak bir poşet muhtemelen fırından bir şey almış.
“işe gitmek için fırının önünden geçerken poğaça alayım dedim,” dedi. “Belki Uğur yer diye düşündüm." Elimde ki kahveye bakıp "Hem kahveyle iyi gider.”
Ademi görünce sakinleştirdiğim sinirleri yine gün yüzüne çıkmaya başlamıştı. Ama sabah sabah bizim için poğaça almış olması bile içimi azıcık yumuşattı. Aslında bu kadar kıskanç değilim sadece asumanın hoşlandığını bildiğim için rahatsız oluyordum.
Ama hemen yumuşamayacağım.
Yüzümü buruşturdum. “Sağ ol,” deyip içeri döndüm. Hâlâ Asuman görüntüsü dönüyor kafamda.
Adem biraz şaşkın baktı yüzüme. “Bir şey mi oldu?” dedi.
“Yok,” dedim kısa. Poğaçayı tabağa koyarken omzumu silktim.
Ama Adem durdu. Gerçekten durdu ve baktı. “Bir şey var ama. Suratın düşmüş.”
Elimi belime koydum. “Niye düşsün suratım? Sabah sabah gayet neşelisin zaten, senin de modunu düşürmeyeyim.”
Baktı. Hâlâ anlamadı. Yani, içten içe anlamış gibi ama ya emin değil ya da anlamamakta direniyor.
“Neşeliyim evet,” dedi. “Asuman’la karşılaştım. Kahve içip çalışmaya gideceğini söyledi. Şeymiş... neydi ya... iş başvurusuna gidiyormuş. Ben de başarılar diledim.”
Bak bak bak! Ne güzel anlatıyor.
“Dokunarak mı dilemişsin başarıyı?” dedim, bakmadan.
O an gözleri açıldı.
“Yok artık...” dedi.
Bir saniye durdu, sonra gülümsedi.
“Sen... kıskandın mı beni?”
“Yok ya! Ne kıskanacağım. Mahallenin gönül adamını.”
Yine güldü. Eğildi, göz hizama geldi. “Yani... bence bu tatlı bir şey ama sen bayağı sinirlenmişsin.”
Kafamı çevirdim. “Ben sadece insanların haddini bilmesini seviyorum. Olay başka bir şey değil.”
O sırada içeriden Uğur’un sesi geldi. İkimiz de sustuk. Adem başını bana çevirdi.
“Bak... romantik ve çok ince bir adam değilim evet. Ama seni düşünüyorum, hep. Sabah gördüğümde içim huzurlu oluyor. Kızdığında bile... gülümsetiyorsun beni.”
Ben sustum. Ama gülümsedim. İçim hâlâ biraz sinirliydi ama... geçti. Belki tamamen değil. Ama %60 geçmişti.
Poğaçanın yarısını Adem’e uzattım. “Soğumasın bari,” dedim.
Aldı, mutlu çocuk gibi oldu. “Yani barıştık mı?”
“Sen fazla konuşma, hâlâ kıyıdayım.”
Güldü.
Sonra ben konuyu değiştirdim.
“Adem... ben Uğur’u bu hafta doktora götürmek istiyorum. Gelişimsel bir değerlendirme yapılsın. Yaşıtlarına göre bazı şeylerde biraz geride... gibi hissediyorum.”
Adem ciddileşti. “Hangi gün istersen. Ben de gelirim.”
Başımı eğdim. “Korkuyorum bazen. Yalnızım ya... ya bir şey çıkarsa, nasıl baş ederim?”
Adem yan bir şekilde bana sarılırken. Çenesini başıma yasladı. şunu dedi:
“Beraber öğreniriz. Ne çıkarsa birlikte baş ederiz.”
Kesinlikle bu adam benim.. bizim en büyük şansımızdı.
Poğaçanın son lokması boğazımda düğüm gibi kaldı. O tatlı anı fazla uzatmadan, Adem'in işine gitmesi gerektiğini hatırlattım.
“Haydi sen artık çık. İşin gücün vardır.”
Suratı düştü. Gerçekten, çocuk gibi.
“Ya bi’ on dakika daha dursam?” dedi, gözlerini kaçırarak.
“Olmaz Adem. Sabah sabah Asuman’la geyik yaparken iyiydin ama...”
Bir anlığına durdu, sonra kıkır kıkır güldü.
“Sen bu konuyu çabuk unutmazsın ha. Tamam, gidiyorum... Ama önce Uğur’a bir bakayım. Günaydın demeden gitmeyeyim.”
Uğur’un odasına yöneldi. Ben de peşinden. Uğur çoktan uyanmış, yatakta doğrulmuş bana bakıyordu. Bizi görünce gözleri parladı. Adem hemen yanına çöktü.
“Günaydın yakışıklım,” dedi. Uğur kıkır kıkır gülerek ellerini uzattı. Adem onu kucağına aldı, başını göğsüne yasladı.
Ben... o an içimde garip bir sıcaklık hissettim. Ama aynı anda biraz da kıskançlık. Sanki Uğur’u bana bırakmadan gidiyormuş gibi.
“Yeter,” dedim. “Daha çok sarılırsan, bu çocuk seni benden daha çok sevecek.”
Adem gülümsedi ama hemen bırakmadı. " O mümkün bile değil sen ikimizinde ilk aşkısın."dedi. Sözleriyle içimde bir şeyler kıpırdanmaya başlarken utançla saçlarımı önüme attım. Halime gülüp uğurun alnına Küçük bir öpücük kondurdu, sonra oğluşumu usulca yerine yani kucağıma bıraktı. Ben uğurun alnını öperken ademde benim saçlarımdan öptü.
“Şimdi çık,” dedim, kapıyı göstererek.
Omuzlarını düşürürerek kapıya yönelirken bende arkasından gülerek ilerledim Ama henüz kapının önünde ayakkabılarını giymişti ki arkasından Uğur’un ağlaması başladı.
“Da da da daaaa...”
Küçük elleri havada, gözleri Adem’de.
Adem kafasını ayaklarından kaldırıp hızla bana döndü, hemen. “Beni çağırıyor... gitmesem mi?” Ben onların bu hallerine şaşkın şaşkın bakarken.
Elimle onu bahçe kapısına doğru ittirdim. “Yok artık! Yirmi beş yaşında koca adamsın, oğlum ağladı diye geri dönmek mi olur?”
Ama ben de zor duruyordum. O sesi duyunca insanın içi yumuşuyor, taş olsa erirdi.
Adem bir daha baktı, "insan kendine de izin veremeyecekse kendi işinin olmasının ne anlamı var." O söylenirken ben gülüyordum. " gül sen gül lale hanım oğlum sana kaldı diye mutlusun tabi." Sözleriyle kalbim hızlanırken daha fazla güldüm. Kısa bir süre gözlerini yüzümde gezdirdi yüzünde garip bir gülüş oluşurken "merak etme dükkana gidene kadar gözlerimi açmayacağım. Mazallah birini falan görürüm. Kaşlarım hemen çatılırken hızla terliklerimi ayakkabılıktan aldım. "Bekle beni Adem geliyorum. Ben gözlerini oyayımda çok zorlanma." Kahkaha atarken kapıdan çıktı. Uğur hâlâ mızırdanıyordu. Ben Uğur’u kucağımda hoplatırken, Adem sokağın köşesinde ki arabasına bindi.
Tam o sırada…
Gözüm yine yola kaydı.
Ve orada… yine o.
Asuman.
Eli belinde, uzaktan bakıyor. Gözleri Adem’de. Yüzünde bir gülümseme vardı. ama bana bakınca gülümsemesi gitti.
Sanırım bana bir savaş ilan edildi, ama henüz tek taraflıydı.
İyi.
Ben savaşmam.
Ama oğlumu da adamımı da kimseye bırakmam.
Bir kere dilim yanmıştı. Murat savaşmaya değmeyen bir adamdı ama Adem tam tersiydi. Onu kaybedersem bu benim en büyük kaybım olurdu.
Uğur başımı çenemin altına yasladı. Derin bir nefes aldım.
Ve ben artık sadece anneliği değil, başka bir şeyi daha sahiplendiğimi hissediyorum.
Galiba… yavaş yavaş Adem’i de.
İçimden geçirdiğim bu cümle, sessizce kalbime yazıldı. Yüksek sesle söylemesem de içimde yankılandı: “Ben savaşmam. Ama sahip çıkarım.”
Uğur’u sıkıca sarıldım. Minik elleri boynuma dolandı, gözleri hâlâ kapıya bakıyordu.
***
Uğur’u yatağına yatırmış, koltuğa uzanmıştım ki kapı çaldı. Ağır adımlarla kalktım, kapıyı açtım.
“Selamlarrrrr!” diye cıvıldayan bir ses yankılandı.
Yeliz, elinde bir tabakla kapıda belirdi. Saçlarını atkuyruğu yapmış, üstünde mavi-beyaz çizgili bir tişört, bol bir kot pantolon… Ayakkabısının biri yarı çözülmüş, neşesi ise tamamıyla yerindeydi.
“Yeliz! Hoş geldin!”
“Hoş buldum!” dedi gülerek, ayakkabılarını tek ayağıyla fırlatır gibi çıkardı. “Annem poğaça yaptı. Dedim ki Lale ablam kahvaltı etti mi bilmem ama bunları kesin yer!”
Mutfağa geçtik. Çayı tazeleyip poğaçaları tabağa koyarken, o çoktan salonda yere çömelmiş, Uğur’un oyuncaklarını kurcalıyordu.
“Uyanık mı benim minik aşkım?”
“Uyuyor… ama sesinle uyanacak gibi.”
“Olsun! Uyansın, beni görünce uykusu kaçar zaten,” dedi şakacı bir ifadeyle.
Sonra çayı kaptı geldi, koltuğa kuruldu. Ayağını altına alıp başladı anlatmaya.
“Bugün ne oldu biliyor musun? Asuman geldi bize! Ay o kadar tatlı ki, incecik konuşuyor, ‘Nazan teyzeciğim şöyle, böyle’... Annem bayıldı kıza. Kahve içtiler, bir de mutfağa girip yardım etti düşün!”
“Öyle mi?” dedim çayımı yudumlayarak. Hafif bir gülümsemeyle dinliyor gibi görünsem de, içimde incecik bir sızı geziniyordu.
Asuman gelmiş… Güleryüzlüymüş… Nazan Teyze’ye yardım etmiş.
Ben? Ben hâlâ Nazan Teyze’nin karşısına çıkarken gözünü kaçıran, utangaçlıktan dili tutulan bir kadınım. İçimden gelen ses, o kıza benzemediğimi fısıldıyordu. Öyle kibar konuşamıyorum. Öyle zarif duramıyorum.
Yeliz devam ediyordu. “Bir de şey dedi… ‘Adem Abi çok efendi biri’ falan… Bilmem ne... Ay çok belli ya!”
“Ne belli?” dedim, kalbim sıkıntıyla sıkışıyordu.
“Yani hoşlanıyor gibi sanki Abim’den. Ama bilemem, tatlılıktan da öyle konuşuyor olabilir. Ama bence senin haberin olsun!”
Omzuma hafifçe dokundu, göz kırptı. Gülümsedim sadece. Ne diyebilirdim?
Niye bana haber olsun ki? Galiba herşeyden haberleri vardı. Aslında bu durum beni içten içe mutlu etti. Asuman kötü bir kız değildi biliyordum,yani tanımasamda tahmin edebiliyordum. ama işte içimde oluşan bu kıvılcımı engelliyemiyordum.
İçimde büyüyen o garip duygunun adını koymak istemiyordum. Kıskançlık gibi değildi tam. Belki biraz telaş. Belki kendimi kıyasa soktuğumda düştüğüm boşluk.
Asuman, Adem’i fark etmiş. ‘Çok efendi biri’ demiş. Demek dikkat etmiş. Oysa ben hâlâ mesafeliyim ona. Hâlâ kelimelerimi tartarak konuşuyorum. Asuman onun yanına daha kolay yaklaşabiliyor mu, diye düşündüm. Belki de öyledir.
O sırada ince, mızmız bir ses duyuldu.
“Uuh…”
Yeliz bir anda zıpladı. “Aaa uyandı mı o? Uğuuurrr!” diye bağırarak odaya koştu.
Gülerek arkasından baktım. Birkaç saniye sonra Uğur’u kucağında getirdi, yanağını yanağına dayamış, inceltilmiş sesiyle konuşuyordu:
“Bu ne güzel uyanmak böyle! Sen bana mı gülümsüyorsun aşkım!”
Uğur’un gözleri hâlâ uykuluydu ama Yeliz’in neşesi onu sarmıştı. Gıdıklayınca küçük kıkırtılar çıktı ağzından. Sonra ellerini uzatıp Yeliz’in saçlarını yakalamaya çalıştı.
İçimde bir başka ses belirdi.
Benim oğlum… Yine herkesi seviyor. Yine herkesin kucağında gülüyor. güzel ki böyle. Ama ben? Ben onun kadar cömert değilim kalbimle. Herkese kolayca gülümseyemiyorum. Herkesi olduğu gibi kabullenemiyorum. Asumana olan sinirimi engelliyemiyordum.
Yeliz başını çevirip bana seslendi:
“Lale abla! Sen bu çocuğu nasıl kıskanmıyorsun ya? Herkes onu çok seviyor! Resmen mahalle maskotu oldu!”
Güldüm. Gerçekten öyleydi. Ama o kahkahanın ardında bir şey daha vardı.
Keşke ben de Uğur gibi olabilsem. Sevilmekten korkmadan, kendimi yargılamadan…
Gözüm yeniden Yeliz’e takıldı. O neşesi, kendine güveni, insanlarla kurduğu sıcak bağ… Annesinin gönlünü kazanmak onun için ne kolay. Asuman da öyle biri miydi?
Ben ise neşeyle değil, çekingenlikle yaklaşıyorum insanlara. Adem’e de… Hâlâ.
Belki de kaybedeceğim her şeyin sebebi, bu suskunluğum.
Uğur yine kahkaha attı. O an, içimdeki bütün düşünceler o kahkahanın içine karıştı. Kıskançlık, utanç, endişe… Hepsi bir anlığına sustu. O gülüşte bir ferahlık vardı.
Yeliz başını çevirmeden konuştu:
“Biliyor musun? Bu çocuk çok sevilecek biri olacak. Şimdiden belli.”
İçimden, sadece kendime ait bir sesle fısıldadım:
İnşallah… Hep sevilsin. Ama en çok beni sevsin.
Yeliz'in neşeli kahkahaları Uğur'un minik cıvıltılarıyla karışıyordu salonda. Bir ara Yeliz'in telefonu çaldı. Arayan Ali amcaydı.
içten bir gülümsemeyle Yeliz'e baktım. Babasının sesini duyunca küçükbir kız gibi yerinde duramaz olmuştu
Yeliz'in neşeli sesi oda da yankılanıyordu. "Babam Uğur'u çok özlemiş Lale abla. Kaç gündür başımızın etini yiyor. Annem buraya gelmeden önce akşam yemeğine bize gelin dedi."
Gülümsedim. "Aslında çok isterdim Yeliz ama biraz işim var. Bir de duş almam gerekiyor. Uyumasını bekliyordum."
Yeliz hemen atıldı. "Aaa, sen hiç merak etme. Sen rahat rahat banyonu yap, işini gör. Ben Uğur'u alıp bize götürürüm. Biz birazcık oynarız. Sende işin bitince gelirsin."
biraz düşündüm. Ne zamandır onlarla görüşemiyordum benim içinde iyi olurdu ve Uğur da onları seviyordu. "Peki," dedim kısık sesle. "Ama sizi rahatsız ederse hemen getir olur mu?"
Yeliz, Uğur'u kucağına alıp yattığımız odaya yönelirken, büyük ihtimal bebek çantasını alacaktı "Sen merak etme lale abla. Hem bu minik adam hiç rahatsız edemez bizi. Çok seviyoruz biz onu. Gelince sana en güzelinden bir kahve yaparım, annemle oturup içeriz." diye seslendi.
Yeliz çantayı aldıktan sonra dış kapıyı doğru gitti. Uğuru kucağıma alarak ayakkabılarını rahat rahat giymesi için zaman tanıdım aynı zamanda uğurla konuşmaya başladım. " Oğlum uslu ve sakin ol tamam mı? Kimseyi zorlama. Ablanlara zorluk çıkarma. Tamam mı güzel bebeğim?" "Tamam anne." Yeliz'in sözleriyle kaşlarımı çatarak ona bakarken. "Lale abla çocuk nasıl konuşsun." Diyerek kendini savunmaya çalıştı.
Uğuru onun kucağına verirken. "Yaramazlık yap oğlum hiç durma tamam mı?" Diyerek oğluma döndüm. Uğur yelizin kucağındayken hafif zıplayarak ses çıkardı. Biz onun bh heyecanlı haline gülerken. Yeliz bana el sallayıp üç basamaklı merdivenden indi.Kapıyı kapattıktan sonra derin bir nefes aldım. Sıcak bir duş iyi gelecekti. Suyun altında gerginliğimi atmayı hayal ederken, zihnimin bir köşesinde hâlâ yelizin sözleri vardı.
Duştan çıktıktan sonra üzerini giyindim. Saçlarımı kurutup şöyle bir aynaya baktım. Biraz olsun rahatlamıştım. Şimdi gidebilirdim.
Nazan teyzelerin evine yaklaşınca, uzaktan gelen çocuk seslerini duydum. Kalbim hafif bir özlemle çarptı. Uğur'umu görecektim birazdan. Şu kısacık zamanda bile çok özlemiştim. Ve artık para suyunu çekiyordu işe girmem gerekiyordu. O zaman nasıl uzak kalacaktım.
Kapıya yaklaştığımda, bahçede bir hareketlilik gördüm. Yeliz ve Ali amca Uğur'la oynuyorlardı. Ama bir an duraksadım. Uğur, Yeliz'in kucağında değildi.
Küçük beden, bembeyaz bir elbise giymiş, uzun koyu saçlı bir kadının kollarındaydı. Kadın, Uğur'un minik ellerini tutmuş, ona bir şeyler anlatıyordu. Ve ben o kadını tanıdım.
Asuman.
Uğur, Asuman'ın kucağında kıkır kıkır gülüyordu. Asuman da ona sevgiyle bakıyordu. Adımlarım yavaşladı. İçinde yine o tanıdık, huzursuz edici duygu belirmeye başladı. Bu sefer kıskançlıktan daha fazlasıydı sanki. Benim bu duyguyu köreltmem lazımdı hemen. Yoksa kötü şeyler yapabilirdim.
Evin önüne bir arabanı. Park etmesiyle dikkatimi asumandan cekip arabaya döndüm.Adem'in arabası park halindeydi. Adem gelmişti. Araba kapısı açıldı ve Adem indi. uzaktan onları izlemeye başladım, ne yapacağını merak ediyordum.
Adem hızlı adımlarla bahçeye girdi ve hiç tereddüt etmeden Uğur'u Asuman'ın kucağından alarak kendi kollarına geçirdi. Uğur ademi görünce kollarını ona doğru uzattı ve minik elleriyle Adem'in yüzünü yakaladı. Bu sahneyi uzaktan, karmaşık duygularla izliyordum. İçimde bir rahatlama hissi oluşsa da, Asuman'ın orada olması hala kafasını karıştırıyordu. Adem Uğur'la konuşurken, Asuman biraz geride durmuş, onlara gülümsüyordu. Ne yapacağına karar veremeden öylece kaldım yerimde. Aslında yapılması gereken bir şey yoktu. Kızın bana bir zararı dokunmamıştı ve kendimi rezil etmekten aşırı korkuyordum.
Adem, Uğur'u kucağına alır almaz yüzünde kocaman bir gülümseme belirdi. Uğurda ademin sıcaklığını tanımış gibi mırıldanıyor, minik elleriyle Adem'in yanaklarını okşuyordu. Asuman, birkaç adım geride durmuş, onlara sıcak bir gülümsemeyle bakıyordu. Sanki bu manzara onun için de iç ısıtıcıydı.
Bahçe kapısında öylece durmuş, bu içten anı izliyordum. İçimdeki karmaşık duygular yavaş yavaş yerini daha ılımlı bir hisse bırakmaya başlıyordu. Belki de her şeyi yanlış yorumluyordum. Belki de Asuman'ın niyeti gerçekten de kötü değildi.
Birkaç saniye sonra Adem, Uğur'la konuşmayı bırakıp benim bahçe kapısında durduğumu fark etti. Yüzünde şaşkın bir ifade belirdi. "Lale? Niye orada bekliyorsun gelsene?" diye seslendi.
Asuman da bakışlarını bana çevirdi. Yüzündeki gülümseme silinmemişti. "Merhaba," diye nazikçe selam verdi.
Derin bir nefes alarak bahçeye doğru birkaç adım attım. "Merhaba," diye karşılık verdim, sesimi olabildiğince sakin çıkarmaya çalışıyordum. Bakışlarım önce Uğur'u seven Adem'e, sonra da nazikçe gülümseyen Asuman'a kaydı. O an, içinde yeni bir farkındalık filizlenmeye başladı. Belki de asıl savaş kendimleydi. Kendi güvensizliklerimle, kendi kıskançlıklarımla...
Yavaşça birkaç adım daha attım. Adem hâlâ Uğur’u tutuyordu. O kadar doğal, o kadar yerindeydi ki elleri Uğur’un sırtında... içimden "keşke"ler geçti.
Keşke Uğur’un gerçek babası o olsaydı.
Keşke ben bu kadar korkak olmasaydım.
Keşke hayat bizi daha erken tanıştırmış olsaydı.
Ama en çok da… keşke şu anki sıcaklık, içimde bu kadar çok şeyi karıştırmasaydı.
Asuman bana dönüp Uğur’u gösterdi. “Ne kadar tatlı bir çocuk. O kadar güzel gülüyor ki, insanın içi ısınıyor,” dedi.
Gülümsedim. Evet, Uğur güzeldi. Çünkü o her şeyin ötesinde, masumdu.
Ama o gülüşü yaşatmak, onu mutlu büyütmek... artık sadece benim sorumluluğum değil gibi geliyordu.
Adem’in elleri, Uğur’un sırtında öyle bir yer tutuyordu ki… ilk kez, kendimi yalnız hissetmedim.
Ben onun bu sözlerine gülerek cevap verirken devam etti "seni hiç yormuyordur umarım?"
Asuman’ın sözlerine gülümseyerek karşılık verdim. "Yormuyor… Keşke yorsa," dedim. "Hiç yaşı gibi davranmıyor. Yaramazlık yapmıyor."
Sözlerim ağzımdan dökülürken, içimden geçenler çok daha başkaydı. Bazen o kadar usluydu ki… korkuyordum. Bir çocuğun içinde taşımaması gereken kadar sessizliği vardı oğlumun. Sanki o da benim gibi dikkatlice çevresini süzüyor, kime güveneceğine karar vermeye çalışıyordu.
Adem başını bana çevirdi. Gözleri bir an duraksadı üzerimde. “Ama gülümsüyor,” dedi. “Demek ki sen iyi bir şeyler yapıyorsun, Lale.”
Sözleri boğazımda bir düğüm gibi kaldı. Yutkundum. Gözlerimi Uğur’un yanaklarına kaydırdım. Adem’in omzuna başını yaslamıştı şimdi. Gözlerini hafifçe kapamış, Adem’in kalp atışlarını dinliyor gibiydi.
İçim ısındı. Sonra biraz ürperdim.
Çünkü korktum.
Bir gün bu sahnelerin bir daha olmayacağından…
Adem’in Uğur’a alışmasından, Uğur’un Adem’e bağlanmasından…
Sonra, bir şekilde, her şeyin elimden kaymasından.
"Uğur... onunla ilgili içimde bir endişe var uzun zamandır. Aslında, bundan birkaç yıl önce bir doktora götürmüştüm onu. O zaman doktor, Uğur'un yaşıtlarına göre bazı gelişimsel gerilikleri olduğunu söylemişti. Özel bir eğitime ihtiyacı olduğunu da... Ama o dönem hayat o kadar zordu ki, kendi ayaklarımın üzerinde durmaya çalışırken, Uğur'la yeterince ilgilenemedim maalesef. O doktor raporu bir köşede unutulup gitti sanki."
Gözlerimi kaçırdım. "Şimdi... şimdi onu tekrar doktora götürmek istiyorum. İçim rahat etmiyor. Yaşıtları bazı şeyleri çoktan öğrenmişken, Uğur hâlâ... biraz geride gibi. Belki de sadece kuruntudur, bilmiyorum. Ama içim içimi yiyor."
Adem’in yüzündeki tebessüm bir anda silindi. Uğur’u daha sıkı tuttu kucağında. Asuman’ın da yüzündeki o rahat ifade gitmiş, yerini dikkatli bir dinleyişe bırakmıştı. Bahçedeki neşeli hava, bir an için durdu.
Sesim titriyordu hafifçe. Gözlerim dolmuştu ama ağlamak istemiyordum. Özellikle Asuman’ın önünde zayıf görünmek, çaresiz hissetmek istemiyordum.
Adem’in gözleri yüzümde gezindi. Anlayışlı, şefkatli bir bakıştı bu. İçimdeki düğüm biraz çözüldü gibi oldu. Ona güvenmek, yükümün bir kısmını onunla paylaşmak… Ne kadar da iyi geliyordu.
Asuman dikkatlice beni dinliyordu. Yüzünde artık sadece bir soru işareti değil, aynı zamanda derin bir empati vardı. Gözleri bir bende, bir Adem’deydi.
“Lale ” dedi Asuman birden, sesi sakin ve yumuşaktı. ona döndüm. “Ben özel eğitim öğretmeniyim. Yani… mezuniyetim o alanda.”
Kaşlarım havaya kalktı. Adem de Asuman’a baktı " Bugün kü iş görüsmen bu alanda mıydı?" Ademe dönmemek için kendimi zor tuttum. Hatırlıyordu da bey efendi. Bu sabah benim kıskançlıktan delirmemi sağlayan kadın, şimdi benim en derin endişeme potansiyel bir çözüm sunuyordu.
“Daha önce bahsetmedim, çünkü tanışıklığımız çok yeni,” diye devam etti Asuman. “Ama anlattıklarınız… Uğur’un yaşadığı durumla ilgili size yardımcı olabilirim. Tabi önce bir doktora görünmeniz en doğrusu. Gerekli değerlendirmeler yapıldıktan, raporlar alındıktan sonra… Eğer isterseniz ben de sürece dahil olabilirim. Rehabilitasyon merkezinde işe girdim bugün. Size yol gösterebilirim.”
Ne diyeceğimi bilemedim. İçimdeki o anlamsız kıskançlık bir anda utanca dönüşmüştü. Bu genç kadın, benim "rakip" olarak gördüğüm kişi, şimdi bana en hassas noktamda el uzatıyordu.
“Ben… çok teşekkür ederim Asuman,” dedim, sesim minnetle doluydu. “Hiç aklıma gelmezdi…yeni işin içinde tebrik ederim.”
“Teşekkür ederim” dedi Asuman sıcak bir gülümsemeyle. “Uğur çok tatlı bir çocuk. Erken teşhis ve doğru destekle harika adımlar atılabilir. Moral bozmak yok sakın. Sadece doğru yönlendirme önemli.”
Adem araya girdi. “Bu harika bir tesadüf oldu Asuman. Gerçekten… Çok teşekkür ederiz.”
“Önemli değil Ademcim” dedi Asuman. “Mesleğimi seviyorum ve yardımcı olmayı da.” çim ekini çok düşünmeden ademin
Kucağındaki Uğur’a baktım. Minik yüzünde bir huzur vardı. Belki de… belki de her şey daha iyi olacaktı. Bu tesadüf olamazdı. Bu, sanki evrenin bana uzattığı bir eldi. Asuman’a karşı hissettiğim o anlamsız kıskançlık, yerini büyük bir umuda ve minnettarlığa bırakıyordu.
“Randevu alacağım yarın,” dedim, sesim daha kararlı ve umutluydu. “İçim rahat etmiyor gerçekten. Ve… ve sonra seninle konuşmak isterim Asuman.”
“Elbette,” dedi Asuman gülümseyerek. “Ne zaman istersen.”
Adem, Uğur’un saçlarını okşarken konuştu. “İyi yaparsın Lale. Hangi gün istersen ben de geleceğim seninle. Konuşmuştuk bu sabah zaten. İşlerimi ayarlarım.”
Uğur, Adem’in kucağında uyuklamaya başlamıştı. Günün koşturmacası, insanların sesi, hepsi onu yormuştu anlaşılan.
Uğur’u Adem’den aldım. Küçük bedenin sıcaklığı içimi kapladı. Oğlum… Benim her şeyim… Ve şimdi, Adem’in desteği ve Asuman’ın sunduğu uzman yardımıyla, bu ‘her şey’ için daha umutlu hissediyordum.
“Nazan teyze ve Ali amca içerideler mi?” diye sordum.
“Evet, evet,” dedi Adem. “Hadi geçin içeri. Asuman, sen de gelsene, bir çayımızı iç.”
Asuman gülümsedi ama başını hafifçe iki yana salladı. “Çok teşekkür ederim Ademcim, çok naziksiniz ama benim gitmem gerekiyor. Bugün iş görüşmesi için gitmiştim biraz yorgunluk çöktü üstüme. Hem eve gidip biraz dinlenmem, hem de yarınki hazırlıkları yapmam lazım.”
Tam Adem tekrar ısrar edecekken, kapı açıldı ve bahçeye Nazan Teyze çıktı. Elinde küçük bir tabak vardı, muhtemelen Uğur için bir şeyler getirmişti. Bizi görünce yüzü aydınlandı.
“Kimler gelmiş, kimler!” diye neşeyle seslendi. İlk beni fark etti, elindeki tabağı kenara bırakıp hızlı adımlarla yanıma geldi ve Uğur’la ikimize birden sımsıkı sarıldı. “Kızım Lale, ! Hoş geldiniz, sefa geldiniz!”
Nazan Teyze’nin kolları etrafımda, Uğur da aramızda… İçimde bir sıcaklık dalgası yayıldı. Bu kadın, bana hiçbir kan bağı olmadan bu kadar annelik yapıyordu işte. Onun sevgisi, kalbimin en derin köşelerine işliyordu. Sanki uzun zaman sonra nefes almış gibi hissettim.
Nazan Teyze geri çekildiğinde gözleri Asuman’a kaydı. Yüzündeki gülümseme daha da genişledi. “Aa Asuman da daha gitmemiş Ne güzel! Gel gel içeri, otur. Ne güzel denk geldi.”
Yeliz haklıydı. Annesi Asuman’ı gerçekten sevmişti. Asuman’ın zarifliği, o incecik konuşması, Nazan Teyze’nin kalbini kazanmıştı bile.
Asuman mahcup bir gülümsemeyle, “Sağ olun Nazan Teyzeciğim, çok naziksiniz ama ben şimdi gitmek zorundayım. Başka bir zaman size doya doya misafirliğe gelirim inşallah,” dedi.
Nazan Teyze hafifçe kaşlarını çattı, anne şefkatiyle dolu bir ısrarla, “Olur mu öyle şey? Bir çayımızı içmeden nereye?
Adem de başıyla annesini onayladı. “Bende Söyledim anne, ama işi varmış.”
Asuman, Nazan Teyze’ye bir kez daha gülümsedi. “Gerçekten gitmem gerekiyor Nazan Teyzeciğim. Ama Lale’yle konuştuk, Uğur’un durumuyla ilgili yardımcı olabileceğimi söyledim. İnşallah görüşeceğiz.”
Nazan Teyze’nin gözleri bir an Uğur’a, sonra bana döndü. Yüzündeki ifade hem şaşkınlık hem de biraz endişe taşıyordu. Muhtemelen benim az önce Asuman’a bahsettiğim konuları bilmediğinden endişelenmişti. Ama hemen toparlandı. "Asuman kızım, ne iyi yapmışsın. Yolun açık olsun yeni işinde. Allah razı olsun."
Asuman, hem Nazan Teyze’ye hem de bize veda ederek bahçe kapısına yöneldi. Adem ve ben, Uğur kucağımda, onu izledik. Asuman kapıdan çıkıp sokağa adımlarken, içimde tarifsiz bir duygu vardı. Az önce onu kıskançlıkla süzerken, şimdi ona büyük bir minnetle bakıyordum. Hayat gerçekten garip tesadüflerle doluydu.
Nazan Teyze, kolunu omzuma attı. “Haydi kızım, geçin içeri. Uğur da uyumuş bak…”
Adem kapıyı açtı. İçeri girdik. Nazan Teyze hâlâ Uğur’un mışıl mışıl uyuyan yüzüne sevgiyle bakıyordu. İçimde biraz önce Asuman’a karşı hissettiğim anlamsız kıskançlık, yerini daha derin bir şükrana ve kabullenişe bırakmıştı. Belki de bu hikayede kahramanlık sadece Adem’in değil, aynı zamanda bu mahallenin sıcak kalpli insanlarının, hatta Asuman gibi beklemediğin yerlerden çıkan desteklerin de hikayesiydi.
Adem yanımda yürüyordu. Yüzünde hâlâ sabahki neşenin izleri vardı, ama gözleri ciddiydi. Uğur’un durumunu konuşmuştuk. Onun bu konuya ciddiyetle yaklaşması içimi ısıtıyordu.
"Yarın ilk iş randevu alacağım," dedim Adem'e, içeriden gelen Nazan Teyze'nin sesini bastırmayacak bir tonda. "Ve sonra Asuman'la da konuşacağım."
Adem başını salladı. "İyi yaparsın. Ben de gelirim sizinle."
Başımı hafifçe yana eğdim. "Tamam."
İçeriden Ali Amca'nın sesi duyuldu. "Geldiler mi nazan? Ne konuşuyorlarmış bu kadar yanlarından ayrıldığımızı bile fark etmediler."
Nazan Teyze seslendi, "Evet Ali, geldiler! Hadi gel sen de sofraya. Kendin sorarsın ne konuştuklarını.!"
Uğur'u yavaşça kucağımda düzeltirken, adımlarımız evin sıcaklığına yöneldi.
***
Selamlarrrr. Nasılsınız?
Bence bölüm çok tatlı olduuu. Siz nasıl buldunuz bölümü?
Yorumlar için teşekkür ederim.
Asuman hakkında ki düşüncelerinizi merak ediyorum.
Hoşunuza giden sahneler hangisi yada hangileriydi?
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
24.75k Okunma |
2.38k Oy |
0 Takip |
27 Bölümlü Kitap |