Uğur’un bebek arabasını sürüp bir yandan da valizimi sürüklemeye çalışıyordum. kaldırım taşlarına takılan tekerleklerin sesi, yorgun düşüncelerimi bastırıyordu. Baba evine doğru yürüyordum, ama her adımımda geçmişin ağırlığı omuzlarıma daha çok biniyordu.
Babamın Muratı istememe sebebi muratın çapkın bir adam olmasıydı. Beni ne olursa olsun vermeyeceğini söylemişti. Babamın ilk başta beni düşünüp bu kararı aldığını düşünmüş ve o kadar mutlu olmuştum ki. tâki babamın abim ile olan konuşmasını duyana kadar sürmüştü bu mutluluk.
"Baba zaten Lale’yi evlendirmek istemiyor muydun? Al işte çocuk istiyor, ver gitsin. İşi gücü de var."
"Tabii ki evlendirmek istiyorum ama o çocuk ayran gönüllü, Mehmet. Bir gün başka bir kadının peşine takılırsa Lale ortada kalır, eve döner. Elalem ne der sonra?"Daha bu sözleri sindiremeden abimin babama hak veren sözlerini duymuştum zaten" doğru dersin baba, güzelde kız dul mul dinlemez peşine takılırlar birde katilmi olalım bu yaşta. Sen en doğrusunu bilirsin."
Hatırladığım anıyla gözlerimin dolmasını engelleyemedim.
"Elalem ne der"... Bu laf, ruhuma bir diken gibi saplanmıştı. Çay tepsisini taşıyan ellerim o kadar titremişti ki bir fincan neredeyse düşecekti. Ama inadım tutmuştu. O an "Ne olursa olsun, Murat’la evleneceğim. Mutlu olacağım ve bunu herkese göstereceğim." Diye söz vermiştim kendime. İyi de bok yemiştim.
Yıllar sonra, şimdi o inadın sonucu olan yıkımı taşıyordum sırtımda. Valizimdeki birkaç kıyafet ve kucağımdaki oğlumla, aynı yere geri gelmiştim. Kendi kararımın yükü ağır gelsede adımları geri geri gitmeye hevesli olsada, baba evine dönmekten başka çarem yok gibi geliyordu. Bir desteğe ihtiyacım vardı. O desteği Vermeyeceklerini bilsem de onlara ihtiyacım vardı.
evin kapısına vardığımda kalbim hızla çarpmaya başladı. Kapıyı çalarken derin bir nefes aldım. Kapının açılmasını beklerken uğuru kucağıma aldım. Kapının açılmasıyla babamın sert yüzü karşıma çıktı.
Babam bizi görünce bir an için duraksadı. Beni, uğuru ve küçük valizi gördüğünde yüzünde beliren ifade, zaferle karışık bir hayal kırıklığıydı.
"Sana söylemiştim," dedi, tok ve sakin bir sesle. "Haklıydım. O herif seni bırakacak, dememiş miydim?"
Yüzüm kızardı, ama gözyaşlarımı göstermemek için başımı eğdi. Babamın karşısında zayıf görünmek istemiyordum, ama kelimeler boğazımda düğümlenmişti. Sadece "Haklıydın, baba," diyebildim fısıldayarak.
Babam iç çektikten sonra kapıyı biraz daha açarak. "Geç içeri," dedi. Bir daha bize bakmadan içeri doğru yürümeye başladı.
babamın ardından kafasını omzuma yaslayıp sessizce beni izleyen oğluma gülerek baktım. "Halledeceğiz. Bir şekilde yapacağız." Ayakkabılarımı çıkarıp içeri adım attım. Mutfaktan çıkan annem uğurla beni görünce kaşlarını çattı. Arkada ki Valizimi görünce de yüzü değişti; öfke ve endişe arasında gidip gelen bir ifade vardı.
“Lale?” dedi. Sesinde bir tedirginlik vardı. “Ne oldu? Niye geldin?”
Derin bir nefes aldım ve gözlerimden yaşlar dökülmeden cevap vermeye çalıştım. “Anne, eve geldim. Yapamadım anne.”
"Neyi yapamadın lale. Sana ne dedim ben niye dinlemiyorsun sen bizi. Yaşadıklarından derste mi çıkarmıyorsun?"
annemin bu sözlerine ne kadar sinirlensemde cevap vermek için bir enerji harcamadım. Üzülmüyordum zaten artık. Annem şuan umurumda bile değildi. Önemli olan babamdı.
Anneme cevap verecekken babamın bağırtısı konuşmamızı kesti. "Gülbahar bırak kızı gelsin." babamın sözlerinin ardından anneme son kez bakarak salona yürümeye başladım.
Adımımı atarken, içimde bir şeylerin düzelmeyeceğini hissettim, ama en azından ailem tarafından ezilirdim bir şerefsiz tarafından değil.
Salona girince televizyonu izleyen babama göz atıp. Uğuru halıya oturttup babamın tekli koltuğunun çaprazındaki ikili koltuğa oturup onun halının desenleriyle oynamasını izledim. Çocuk dünyasında her şey bu kadar basitken, benim karmaşıklığım göğsümü sıkıştırıyordu.
Babamın sesiyle gözlerimi uğurdan çekip babama baktım “Lale, ne oldu şimdi? Burası sığınacak yer mi oldu?”
Sözleri, taş gibi ağırdı. Hiçbir şey söyleyemedim.
Babam gözlerini televizyon ekranından bana çevirdiğinde bakışlarındaki sertliği hissetmemek imkânsızdı. Sözleri ağırdı, ama tonunda kızgınlık ve hayal kırıklığı vardı.
“Lale, sana zamanında ne dedim? O adamın seni üzeceğini, yarı yolda bırakacağını söyledim. Ama sen ne yaptın? Bizi dinlemedin, kendi kafanın dikine gittin.”
Babamın sesindeki öfke, kalbimde derin bir yara açıyordu. Gözlerimi sıkıca yumdum. İçimdeki sessiz fırtına, her an dışarı taşacak gibiydi. Haklıydı, belki benim de hatam vardı. Kaçmam bir hataydı. Ama kaçmamın sebebi de onlardı.
“Neden böylesin baba? Neden sevgisiz, neden bu kadar nefret dolusun? Ama bu nefretin sadece bize. Bana, ablama, anneme... Oysa en çok bizi sevmen gerekirdi. Saçlarımızı okşasan, birkaç güzel söz söylesen, ne ben o şerefsize kaçardım ne de ablam kendisine vuran adama bu kadar tahammül ederdi. Küçücük sevgi kırıntıları için bu kadar çırpınmazdık. Bütün bunların suçlusu sensin! Sen köpeğini taşlarsan, başkası öldürür, baba.”
Gözlerimde biriken yaşları silerken derin bir nefes aldım. Başlamışken durmak istemiyordum. Onun konuşmasına izin vermeden sözlerime devam ettim.
“Aşağıladılar beni, baba. Kızını küçümsediler. Yüzüme baka baka Murat’ın pisliklerini benden bildiler. Kendi öz annem, benim annem, ‘Otur yerinde, hevesi geçer,’ dedi. Bana destek olmak yerine sustu, beni yalnız bıraktı. Siz benim son çaremdiniz. ‘Aman duymasın, aman bilmesin.’ diye debelenip durduk. Biz senin korktuğun elalemden değil senden çekinip korktuk. Bir kere olsun, göğsümüzü gere gere, ‘Babamız var arkamızda,’ diyemedik. Buna hiç izin vermedin. Hatalıyım, biliyorum. Ama artık geri dönemiyorum, baba. Yapamıyorum. Eğer bir ihtimal olsaydı, bu bir hafta içinde geri dönerdim. Karşına dikilir, ‘Kimseyle evlenmiyorum, okuyacağım,’ derdim. Ama olmadı. Dönemedim. Ve işte buradayım. Karşında duruyorum ve ağlıyorum.”
Sözlerim biterken göğsümde biriken hıçkırıklar boğazımdan döküldü. Tüm gücümü kaybetmiş gibi hissettim. Ama içimde yıllardır birikmiş bu yükü dökmüş olmak, biraz olsun hafifletti beni.
Babam bir süre sessiz kaldı. Söylediklerim odada asılı kaldı, duvarlara çarpıp yankılandı sanki. O sert, güçlü duruşunun arkasındaki insanı görmek istiyordum. Gözlerimin içine bakmıyordu. Derin bir nefes alarak başını iki yana salladı.
Annemin sessizliği bir lütuf gibi gelirken, babamın soğuk ve otoriter sesi odayı doldurdu. Gözlerim, onun gözlerine kilitlenmişti. Televizyona doğru bakarken konuşmaya başladı.
“Biz bu evde seni barındırırız,” dedi, kelimeleri keskin bir kılıç gibi. “Ama burada kalırken yapman gerekenleri bil. Şimdiye kadar hata yaptın, ama bundan sonra yapmayacaksın. Toparlanacaksın, sözümden çıkmayacaksın. Buraya gelirken başına gelecekleri de tahmin etmişsindir. Sana tek bir şey söylüyorum, Lale: Tek bir yanlış… Yanlışında sonuçlarına katlanırsın.”
Son cümlesini söylerken gözlerini televizyondan ayırıp bana baktı. O sert bakışları, beni olduğum yere mıhladı. İçimde bir ürperti hissettim, ama belli etmemeye çalıştım. Yutkunup başımı salladım, konuşacak cesareti bulamıyordum.
Tam o anda, salonun kapısından annem hızla içeri girdi. Kaşları çatılmış, yüzünde öfke ve endişe karışımı bir ifadeyle bize doğru yürüdü.
“Kamil!” diye bağırdı, sesi keskin bir bıçak gibi havayı kesti. “Kız evli barklı! Elaleme ne diyeceğiz? Dul haliyle burada oturursa millet diline dolamaz mı? Torunla birlikte bu evde kalırsa, bizi rezil etmez mi?”
Babamın yüzü bir anda gerildi. Anneme dönüp öyle bir bakış attı ki, odadaki hava aniden daha da ağırlaştı. Sesi, düşük ama tehditkârdı.
“Seninle sonra görüşeceğiz,” dedi. Kelimeler, kesin bir uyarı gibiydi. Annem bu bakış karşısında bir an duraksadı, ama yüzündeki ifade hâlâ memnuniyetsizdi.
Sonra babam tekrar bana döndü, gözleri hâlâ sertti. Ama sesindeki tonu biraz daha düşmüştü. “Al çocuğunu da kaybol gözümün önünden,” dedi. “Bu evde seni kabul ediyorum, ama herkes kendi sınırını bilecek. Şimdi git. Yarın abini gelecek onunla konuşuruz.”
Gözlerimden dökülmek üzere olan yaşları zorlukla tuttum. Başımı eğip halıda bizi izleyen Uğur’u kucağıma aldım. Annemin memnuniyetsiz bakışları, babamın sert sözleri… Her şey içimi kemiriyordu. Ama şimdi kavga edecek gücüm yoktu.
“Teşekkür ederim,” diye fısıldadım, sesim titrek. Sonra hızla odadan çıkıp misafir odasına yöneldim. Odaya girdiğimde, içimde karmaşık bir his vardı. Kendi evimde, bir misafir gibiydim. Ama en azından bir çatı altındaydım. Ve bu, başlamak için yeterli olmalıydı. Yeterli olmadığını anlamam uzun sürmeyecekti ama.
Odaya girip kapıyı arkamdan kapattığımda derin bir nefes aldım. Uğur’u yavaşça yatağa bıraktım, o küçük elleriyle gözlerini ovuştururuken ben yatağın kenarına çöktüm. Odanın soğukluğunu hissettim, sadece fiziksel bir soğukluk değildi bu. Bu dört duvar, yıllar önce kaçmak için can attığım, hayallerim varken bile bana dar gelen o evdi. Şimdi ise çaresizliğin kollarında, yeniden buradaydım.
Gözlerim, yatakta kendi kendine oynayan oğluma takıldı bugün hiç ilgilenememiştim onunla bu durumda beni kahrediyordu. Babamın cümleleri çıkmıyordu aklımdan "Tek bir yanlış... Yanlışında sonuçlarına katlanırsın."
Elimdeki tek doğru Uğur’du. hafifçe gülümsedim. Küçük bir çocuğun masumiyeti her şeyden güçlüydü belki de. Ama onun da bu çatışmaların içinde büyümesini istemiyordum. Elimi saçlarına doğru uzattım, o da bana bakıp güldü. Küçücük gülüşü, karanlık bir odada parlayan bir ışık gibiydi.
Bir süre sessizce oturdum, zihnimde dönen düşüncelerle. Babamın sözleri, annemin yüzündeki memnuniyetsizlik, Murat’ın bana yaptıkları, hepsi zihnimde birbiriyle yarışıyordu. Her şey üst üste binmişti. Bir yandan öfkeliydim, bir yandan da korkuyordum. Burada ne kadar kalabilecektim?
“Anne” diye mırıldandım kendi kendime. “Beni birazcık anlasaydınız… Belki her şey böyle olmazdı.”
Uğur mızmızlanmaya başlayınca yatağa uzanıp kucağıma aldım onunda uykusu gelmişti. Yatağa uzanıp sıkıca sarıldım. “Biz ikimiz, oğlum,” dedim alçak bir sesle. “Kimse anlamasa da, kimse destek olmasa da biz başaracağız.”
Dışarıdan annemin ve babamın fısıldayan sesleri geliyordu. Konuşmalarını duyamıyordum ama tonlarından bir tartışmanın başladığını anladım. Yine “el âlem” meselesiydi büyük ihtimalle. Annem ne derse desin, onun umursadığı tek şey buydu: Ne derler, ne düşünürler? Bizim ne yaşadığımız, ne hissettiğimiz hiç önemli olmamıştı. Bu evde hiçbir zaman gerçekten önemsenmemiştik.
Ama artık değişmek zorundaydım. Bu evde tutunmanın, burada kalmanın bir yolunu bulmalıydım. Çünkü şimdi sadece kendim için değil, Uğur için de mücadele etmek zorundaydım. Babamın kuralları, annemin eleştirileri ne olursa olsun, oğlumun güvende olduğu bir yerde kalmak benim görevimdi. Gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım.
"Halledeceğiz," diye fısıldadım tekrar. "Bir şekilde yolumuzu bulacağız."
***
Evet yeni bölümle sizlerleyim.
Bölüm nasıl olmuş?
Bölüm hakkında ki fikirlerinizi belirtirseniz çok mutlu olurum.
İlerleme nasıl sizce?
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
24.75k Okunma |
2.38k Oy |
0 Takip |
27 Bölümlü Kitap |