3 ay sonra
Elimde ki market poşetlerini yere bırakıp anahtarla kapıyı açtım.
Üç ay boyunca aynı döngü… Sabah erkenden kalk, işe git, akşam yorgun argın eve dön. Söylenen laflara göz yum. Bedenim alışmış olsa da ruhum tükeniyordu. Bugün de işler uzamış, eve ancak geç saatlerde dönebilmiştim. Evin kapısını yorgun bir omuz darbesiyle itip poşetleri elime alıp içeri adım attığımda burnuma annemin pişirdiği yemeklerin kokusu geldi. İçimde garip bir huzurla karışık suçluluk duygusu belirdi.
“Anne, ben geldim,” diye seslendim, ama cevap alamadım. Salona yöneldiğimde annemi kanepenin bir köşesine yığılmış halde buldum. Uğur, oyuncaklarının arasında huzursuzca mızıldanıyordu.
“Hoş geldin,” dedi annem nihayet, yüzüme bile bakmadan. Sesinde hoşnutsuz bir tını vardı.
“Yoruldun mu bugün?” diye sordum nazikçe, montumu çıkartırken.
“Ne zannediyorsun, Lale?” diye sert bir çıkış yaptı. “Bu yaştan sonra bir çocuğu taşı, besle, sustur, üstünü değiştir. Yorulmadım mı? Senin işin mi daha zor, benimkisi mi?”
“Anne, özür dilerim,” dedim hemen. “Bugün işler biraz uzadı. Yoksa daha erken dönmek isterdim.”
“İstersin tabii,” diye homurdandı annem. “Ama isteyenle olan bir şey değil bu. Çalışmak zorundasın. O da bana kalıyor. Bu evde herkesin yükü benim omuzlarımda zaten.”
Sustum. Söyleyecek bir şey bulamıyordum. Annem hep böyleydi. Şikâyet ederdi, laf çarptırırdı. Ama işini yapmaktan da geri durmazdı. Çocukluğumdan beri alışkındım buna.
“Uğur biraz huysuzdu bugün,” diye devam etti annem. “Daha bir yaşında, ama şimdiden insanın sabrını tüketiyor. Ağladı, ağladı, susturabilene aşk olsun.”
Uğur’a baktım. Masum yüzü, yorgun ama huzursuzdu. Annemin asık yüzünden uğurda etkileniyordu. Yoksa sakin ve akıllı bir çocuktu benim oğlum.
" eve birşeyler aldım." Diyerek daha fazla söylenmemesi için konuyu değiştirdim. Kapının kenarına bıraktığım poşetlerden Uğur için aldığım çikolatayı çıkarıp hızlıca Oğluşumun yanına gittim çok özlemiştim onu. Zaten bütün gün aklım onda kalıyordu. Annem söylensede, huzursuz bir kadın olsada iyi bakardı biliyordum.
Oğlumun yanına oturup elimde ki çikolatayı yanıma bırakarak bana uzattığı kollarından tutup kucağıma aldım.
Uğur’un minik elleriyle yüzüme dokunması bütün yorgunluğumu unutturdu. Gözlerindeki ışıltı, içimdeki bütün sıkıntıyı alıp götürüyordu. Yanaklarına öpücükler bırakmamla gülmeye başlamıştı. Öpmeyi bırakıp yanıma bıraktığım çikolatayı alıp paketini açmaya başladım.
“Canım oğlum, bak ne getirdim sana,” dedim yumuşak bir sesle. Gözleri hemen çikolataya kaydı. Minik elleriyle uzandı, ama hemen vermedim.
“Önce anneye bir öpücük,” dedim. Uğur, o tatlı saflığıyla yanağıma bir öpücük kondurdu yada kondurmaya çalıştı. Gülüp çikolatayı ellerine bıraktım.
Annem bu sahneyi izliyordu, ama yüzünde bir sıcaklık yoktu. Her zamanki gibi donuk ve yorgun bakıyordu. “O çikolatayı da yedikten sonra daha çok enerjisi olur, gece seni iyice uykusuz bırakır,” dedi alaycı bir tonla.
“Merak etme anne,” diye karşılık verdim. “Gece uykusuz kalsam bile buna değer. Yeter ki oğlum mutlu olsun.”
Annem omuzlarını silkti. “Sen bilirsin,” dedi, ama sesi ilgisizdi. Oturduğu yerden kalktı, mutfağa doğru ilerlerken bir yandan kendi kendine mırıldanıyordu.
Uğur, çikolatasını yerken bir yandan oyuncaklarını gösterip mırıldanıyordu. Henüz konuşmaya başlamamıştı, biraz ilgi alaka gerekiyordu farkındaydım. Fakat vaktim olmuyordu. Her yalnız kaldığımız da sohbet etmeye çalışıyordum. Çıkardığı sesleri sabırla dinleyip cevap veriyordum. bir şeyler gösterirken ki heyecanını hissetmek beni o kadar mutlu ediyordu ki. Ellerimle yüzünü okşarken, ona karşı duyduğum sevgi yüreğimi dolduruyordu.
“Anneciğim, bugün seni çok özledim,” dedim ona bakarak. Minik elleriyle yüzümü tutmaya çalıştı. O an her şey daha netleşti benim için. Ne kadar zor olursa olsun, ne kadar yalnız hissedersem hissedeyim, onun yüzündeki gülümseme her şeye değiyordu.
Bir süre sonra annem tekrar salona döndü. Elinde bir bardak çayla kanepenin köşesine oturdu. Beni ve Uğur’u bir süre sessizce izledi. Sonunda derin bir nefes aldı ve konuştu: “Sürekli elin kolun dolu gelirsen, cebinde para kalmaz,” dedi annem, çayından bir yudum alarak. Sesi hem uyarıcı hem de biraz alaycıydı.
Başımı kaldırıp ona baktım. “Anne, çocuk bu. İhtiyaçları var. Ayrıca bir çikolata ile altüst olacağımı düşünmüyorum ” diye karşılık verdim, sakinliğimi korumaya çalışarak. Zaten bir çikolata ile de altüst oluyorsam mahvolmuştum ben. Aklıma gelen şeyle gülümseme mi bastıramadım. Muratı terkederken bileziklerimi ve uğura takılan takıları da yanımda almıştım.
“Bunları alamayacak hâle gelirsen, asıl o zaman mutluluğun ne olduğunu anlarsın.”
Söyledikleri haklıydı belki, ama tonundaki keskinlik beni rahatsız ediyordu. Annem hep böyleydi; söylediklerinde doğruluk payı olurdu ama bunu dile getirme şekli, insanı içten içe yaralardı.
“Anne, yeter artık,” dedim derin bir nefes alarak. “Hayatımı nasıl idare edeceğime dair sürekli ders dinlemek istemiyorum. Zaten yeterince zorlanıyorum. Biraz destek ol, sadece biraz...”
Annem kaşlarını çattı, ama sessiz kaldı. Salondaki sessizlik o kadar ağırlaştı ki, Uğur’un çikolatasını yemesiyle çıkan hafif ses bile bir yankı gibi duyuluyordu.
Uğur’un saçlarını okşayarak yüzümü ona döndürdüm. Onun yanındayken öfkelenmek istemiyordum. Minik elleriyle oyuncağına uzanıp bana göstermeye çalışıyordu. Çocukluğun saf neşesiyle doluydu, annemin dırdırı bile bu mutluluğu gölgeleyemiyordu.
“Bak, anneciğim,” dedim Uğur’un gösterdiği oyuncağı alarak. “Bu senin en sevdiğin oyuncak değil mi?”
Uğur, büyük bir hevesle başını salladı ve güldü. Dayanamayıp Kucağıma alıp yanaklarına öpücükler bırakmaya başladım. Tam Uğur’un yanaklarından öpüp onu yere indirdiğim sırada kapı çaldı. Gözüm istemsizce saate kaydı, epey geç olmuştu. Babam gelmişti. "Lale kapıyı aç elim dolu." Annemin mutfaktan gelen sesiyle yerimden kalktım. Kapıyı açtığımda karşımda elindeki siyah poşetlerle duran babamı gördüm.
Hafifçe gülümseyerek "hoşgeldin baba" dedim kapının kenarına kayarak ayakkabılarını çıkaran babamın içeri girmesi için yer açtım.
İçeri girip elinde ki poşeti bana verdi.
Kaşları çatık, yüzü her zamanki gibi asıktı. Gözleriyle beni baştan aşağı süzdü.
“Geç oldu, daha yeni mi geldin?” dedi sert bir sesle, içeri girerken.
“Evet baba, işler uzadı,” dedim, sesimi olabildiğince sakin tutmaya çalışarak. İçimdeki yorgunluğa bir de babamın baskıcı tavırları eklenmişti.
Salona geçtiğinde annem hemen mutfaktan çıkıp yanımıza geldi. “Kamil, hoş geldin,” dedi alçak bir sesle. Ancak babamdan bir yanıt gelmedi. Gözleri Uğur’a takıldı, sonra bana döndü.
"Poşeti ver" diyince. Elimde olduğunu unuttuğum poşeti babama verdim. İçinden bir çikolata çıkarıp bana uzattı. "Uğura aldım bunu. Verirsin çocuğa ." Yüzümde ki gülümsemeye engel olamadan "tamam baba" Diyerek elindeki çikolatayı hızla aldım.
Elindeki poşeti sıkıca tutup anneme uzattı "Gülbahar, al bunu odaya götür. Emire aldım. Yarın mehmetler gelecek o zaman vereceğim." Babamın elinde ki poşete uzanıp elinden almaya çalıştım. "Ben zaten üstümü değiştirmeye gideceğim ben götürürüm. " annemin benden önce davranıp poşeti almasıyla kaşlarım çatıldı. " Ben götürürüm. Sen sofrayı kur" demesiyle kafamı sakince sallayıp içimi kemiren kurtla mutfağa doğru yürüdüm. Mutfağa girip dolapta ki tabakları almak için ilerlerken elimde ki çikolatayı fark edip gülümsedim. Adi bir çikolatayıdı. Eminim tadıda kötüydü. Belli ki en ucuz çikolatayı almıştı ama bana dünyaları vermişti. Oğlum aklına gelmişti belki de bize alışıyordu. Çikolatayı tezgahın kenarına bırakıp Yüzümde ki gülümsemeyle sofrayı kurmaya başladım.
Son kaşığıda masaya koyup. İçerdekilere seslendim. Babam ve arkasında Uğurla beraber annem geldi. Babam yerine otururken annemde kucağında ki uğuru bana uzattı. Kollarını bana uzatan oğlumu kucağıma alıp yanağına kokulu bir öpücük bırakırken bende yerime oturdum.
Babamın sesiyle beraber oğlumla beraber kafamızı yemekten kaldırıp babama döndük. Aynanda yaptığımız hareketlerle gülmek istesemde babamın sözleriyle gülüşüm kursağımda kaldı.
“Çocuk hâlâ konuşmuyor mu?” diye sordu. gözlerini Uğur’dan ayırmadan.
“Konuşacak baba,” dedim kararlı bir şekilde. “Zamanı var. Doktor da bir sorun olmadığını söyledi.”
Babam kaşlarını çatarak başını salladı. “Eskiden doktor falan yoktu. Çocuklar anasından doğar, konuşur, büyürdü. Şimdi her şeyin bir bahanesi var.”
Söyledikleri canımı sıkmıştı, ama tartışmaya girmek istemedim. Sessiz kaldım ve Uğur’a yemek yedirmeye devam ettim.
Benim güzel oğlum hasta değildi ki sadece ilgiye ihtiyacı vardı. İçime oturan sıkıntıyla derin bir nefes aldım. Bende ilgi veremiyorum. İyi bir anne olmamıştım galiba. Yetemiyordu ona.
Uğurun ona uzattığım ucunda tavuk olan çatala vurmasıyla kendime geldim. Doymuştu. Benim de ne iştahım vardı ne de halim zaten. Gözlerini ovalayan oğluma bakıp daha sıkı sarıldım. Uykusu gelmişti. " Yerimden kalkarken annemle babama döndüm. " Uğurun uykusu geldi onu yatırıp geleyim ben. Afiyet olsun size." Diyerek odaya gitmeye başladım.
"Allah'ım ne kadar güzel bir bebek bu yaaa!!" Bir yandan kucağımda zıplatıp bir yandan da yanaklarından öpüyordum. Minik elleriyle kafamı iterek kahkaha atmaya başlamasıyla. Uğur kahkahalarla gülüyor, minik elleriyle beni itmeye çalışıyordu. O kadar saf ve masumdu ki içimdeki bütün sıkıntıları bir an olsun unutturuyordu. Onun neşesi benim huzurumdu. Yatağın kenarına oturup Uğur’u yavaşça yatağın üzerine yatırdım. Dolaptan rahat bir pijama çıkarıp giydirdim. Pijamanın altı ve penyesinin kolları kısa geliyordu artık. Uzamıştı benim minik adamım. Bu durum beni ne kadar mutlu etsede bir yandan da üzüyordu. Şuan yeni kıyafetler alamıyordum. Alirsam göze bakacaktım ve paranın hesabını sormaya başlayacaklardı. Altınlarıda söylemek istemiyordum. Onlar benim zor zamanım içindi. Onları murattan almakta zor olmuştu zaten. Boşanırsak sevgilisiyle evleneceğini duymuştum. Kadında uğuru istemiyordu. Bende eğer altınların peşine düşerse uğuru ona vereceğimi (bunu kesinlikle yapmayacaktım) ve boşanmada zorluk çıkaracağımı söyleyince bana bırakmıştı. Tabi annesine söylememesini de tembihlemiştim bir de nesrin hanımın sivri diliyle uğraşamazdım. Düşüncelerimden sıyrılıp boynunda asılı olan emziğini ağzına koyup, minik yorganını üzerini örttüm.
“Tamam oğlum, şimdi uyuma zamanı,” dedim yumuşak bir sesle. Ellerimle saçlarını okşarken gözleri yavaşça kapanmaya başladı. O minik nefesleri, yüzündeki huzur, beni başka bir dünyaya taşıyordu. Onu izlerken fark ettim ki, onun gülüşü benim en büyük ödülümdü. Ne kadar zor olursa olsun, onun için her şeye katlanabilirdim.
O uykuya dalarken yanı başına oturup bir süre gözlerimi ondan ayıramadım. İçimde garip bir duyguyla onu izliyordum. Murat’ın ihanetini, annemin sitemlerini, babamın sert sözlerini... Her şey, bu minik bedenin huzurunda anlamını yitiriyordu.
“Anneciğim,” diye fısıldadım, ona dokunmadan. “Seni çok seviyorum Oğluşum. Yaşadığım süre boyunca da sana bunu hep hatırlatacağım. ” çünkü ben bu sözleri duyamıyordum ve eksikliğini hissediyordum. Uğurun bu eksikliği hissetmesine asla izin vermeyecektim. Bıkacaktı artık 'Yeter söyleme' diyecekti ama ben yinede söyleyecektim.
Bir süre daha Uğur’un nefes alışverişlerini dinledikten sonra yerimden kalkıp usulca odadan çıktım. Mutfağa doğru adımımı atmıştım ki annemlerin odası gözüme çarptı. Poşetteki şeyi o kadar çok merak ediyordum ki o an asla yapmayacağım bir şey yapıp odaya girdim. Camın önündeki komodinin üstündeki poşeti alıp içine baktım gördüğüm bez parçalarıyla dolan gözlerimi, boğazıma oturan yumruyu görmezden gelmeye çalıştım. Marka Kıyafet takımı ve kaliteli çikolatalardan 3-4 tane almıştı.
Poşetin içindeki marka kıyafetlere ve kaliteli çikolatalara bakarken içimde hissettiğim acı bir tokat gibi yüzüme çarptı. Ağlamamak için hırsla gözlerimi silip poşeti yerine koyup odadan çıktım. Mutfağa girmeden önce salonun kapısının kenarından televizyonun karşısında oturmuş çayını içiyordu. içim paramparçaydı. Babam oğluma bir çikolatayı bile isteksizce verirken, kendi torunlarına en iyisini alıyordu. Bu gerçeği kabullenmek zordu, ama artık şaşırmıyordum. Yıllardır onların sevgisini, ilgisini hak etmek için çabaladığımı fark ettim. Ama her zaman bir yanım eksik kalıyordu. Yeğenlerime aldıklarında gözüm yoktu. Bu duruma sadece sevinebilirdim ama oğluma benden başka üzülecek kimsede yoktu. Yalnızdık ve bir şeyleri görmezden gelerek yaşamaya çalışıyorduk.
"Kız orada ne bekliyorsun? git annene yardım et" babamın sesiyle yerimden sıçrayıp suratına baktım. Belki biraz merhamet biraz da vicdan aradım ama sadece çatık kaşlar ve boş bakışlar görmemle.
"Gidiyordum baba" Diyerek Arkamı döndüm.
Mutfağa girince yemeklerini yediklerini gördüm. Annem mutfağı topluyordu. Masada ki tabağı alıp tezgaha bırakırken "bırak anne ben toplarım sen içeri girip babamla çay iç" dedim.
Zaten bunu bekleyen annem elindekileri bırakıp "tamam o zaman" Diyerek mutfaktan çıktı.
***
Elimdeki bezide yıkayıp lavabonun önüne serip. Bardak dolabına yöneldim. Çok susamıştım suyu doldurup tam içecektim ki tezgahın kenarında ki babamın uğura aldığı çikolata gözüme çarptı. Gözlerimin dolmasıyla suyu içmeden tezgaha bırakıp çikolatayı elime aldım.
Elimdeki çikolataya uzun uzun baktım. İnce bir kâğıda sarılmış, sıradan bir çikolata… Ama sanki ağır bir taş gibi elimde duruyordu. Babamın poşetinden çıkan kaliteli markaların yanında ne kadar basit, ne kadar değersiz görünüyordu. Gözlerim doldu, ama o gözyaşlarını dökmeyecektim. O kadar acı bir şekilde boğazıma oturdu ki bir an çikolatayı çöpe atmayı düşündüm.
"Yoksa gerçekten bu kadar önemsiz miyiz?" dedim kendi kendime. Elimdeki çikolata kağıdını buruşturdum ama sonra içimde bir kırılma oldu. Hayır, o basit bir çikolata değildi. Uğura yedirmeyecek olsam bile benim için önemliydi. Uğur değil ama ben bu çikolataya çok sevinmiştim. Babamın niyeti ne olursa olsun, bana yaşattığı o anki mutluluk cok farklıydı.
Paketi açıp bir parça kopardım. Çikolatayı ağzıma atarken o acı tat dilimde eridi. Ucuz bir çikolata olduğu belliydi; tadı biraz sert, biraz tatsızdı. Ama bu basit çikolata o an benim için çok daha fazlasını ifade ediyordu. Dışarıdan bakıldığında sıradan bir şey gibi görünebilir, ama o anda bana oğlumun gülüşünü, varlığını ve onun için her şeye katlanabileceğimi hatırlatıyordu.
Çikolatadan bir parça daha kopardım ve usulca çiğnerken derin bir nefes aldım. Gözlerimi kapatmamla göz yaşlarım akmaya başladı. Ne kadar yalnız hissetsem de, oğlum benimleydi. Ve onun yüzündeki bir tebessüm, her şeyden daha kıymetliydi.
Çikolatayı yavaşça bitirirken içimdeki burukluk, yerini kararlı bir sakinliğe bırakıyordu. Kendimi biraz daha güçlü hissettim. Babamın gözüne giremesem de, onların sevgisini hak etmek için uğraşmayacaktım artık. Uğur’un mutluluğu yeterdi bana. Yeterdi, çünkü artık biliyordum; onun için her şeye değecekti.
Küçük, basit bir çikolata... Ama aslında o gece bana kendimi hatırlattı. Güçlüydüm, yeterliydim ve oğlum için en iyisini yapacaktım. Paketin kâğıdını dikkatlice katlayıp çöp yerine cebime koydum. Belki bu kâğıt, bir gün bana hatırlatıcı olurdu. İlerde buna bakıp gülecektim.
Mutfaktan çıkıp salonun kapısında durdum. Annemle babam bir dizi izliyorlar. "Ben yatmaya gidiyorum." Diyerek dikkatlerini çektim. Annem çayından bir yudum alıp " tamam" dedi. Arkamı dönmüş gidecekken bir anda durup babama döndüm "Baba çikolata için teşekkür ederim. Uğur yediği için ona veremedim. Ama ben yedim hayatımda yediğim en güzel çikolataydı." Bir şey demesine izin vermeden. Odaya gidip üstümü değiştirdim.
Sıcaktan terleyen saçlarını çekip alnından öptüm. Ne konuşmaya halim vardı nede düşünmeye sadece uyumak istiyordum. Öylede yaptım.
***
Arkadaşlar Nasılsınız?
Bölümü geç attığım için sizden özür diliyorum.
Üniversite son sınıf olduğum için ders yoğunluğu yaşıyorum.
Yorum yaparsanız çok sevinirim.
Kitabın gidişatı nasıl sizce?
En hoşunuza giden sahne hangisi oldu?
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
24.75k Okunma |
2.38k Oy |
0 Takip |
27 Bölümlü Kitap |