Mahkeme salonun duvarları o kadar üstüme üstüme geliyor gibiydi ki nefes almak bile zordu. Başımı dik tuttum, kalbim deli gibi atsa da... Tuğçe yanımdaydı, dosyalarını düzenlerken bana güçlü bir bakış attı. "Buradayım," diyordu gözleriyle.
Arka sıralarda Ahmet abi, Yılmaz, Çağan... gözlerinde ki pişmanlıkla bana bakıyorlardı. Yanlarında Deniz abla, Asya, Sedef de vardı. Bir an gözlerim Adem'i aradı; hemen kapının yanında ki sandalye de oturuyordu. O kadar sakindi ki... Ama bakışları...
Sanki "Bir şey olursa buradayım" der gibiydi. O an bütün korkum biraz olsun hafifledi.
Sonra Murat'ı gördüm. Yanında Nihan... Gülüşüyorlardı. Annesi de bana gözlerini dikip öyle kötü bakıyordu ki, içim ürperdi.
Hakim kürsüye çıktı. Dosyaları inceledi. O an sanki tüm salonun nefesi tutulmuş gibiydi.
"Dosya numarası 2025/114. Şikayetçi Murat server. Sanık Lale Dursun. Dava konusu: Azmettirme ve darp suçu iddiası."
Murat’ın avukatı söz aldı.
"Müvekkilim Murat Server, Lale Dursun tarafından azmettirilerek darp edilmiştir. Olay anında şikayetçi, ciddi fiziksel zarar görmüştür. Delillerimiz dosyadadır."
Murat karşı tarafta, yüzünde sahte bir mağduriyet ifadesiyle yerini almıştı. Vücudunda geçmişte kalan darp izlerini belgeleyen birkaç fotoğrafı mahkemeye sunmuştu. Ama hakimin elindeki dosyalar, hikâyenin yalnızca bir kısmını anlatıyordu.
Hakim sandalyesine yaslandı, gözlüğünü düzeltti.
"Şikayetçi Murat server, sanık Lale Dursun hakkında darp ve azmettirme suçlamasında bulunmuşsunuz. Ancak ifadelere göre, olay tarihinde Lale Hanım'ın, sizinle fiziksel bir temas kurmadığı ve olaydan doğrudan haberdar olmadığı beyan edilmiş."
Tuğçe, ayağa kalktı. Sesi titremeden konuşuyordu.
"Sayın hakimim, müvekkilim Lale Demir, olay tarihinde fiziksel veya psikolojik bir yönlendirme yapmamıştır. Kendisi mağdur konumundadır. Ayrıca olay olduğunda ahmet beyi, yılmaz beyi ve çağan beyi tanımadığı bir gerçektir. Gençlerin ifadeleri de müvekkilimin olaydan haberinin olmadığını doğrulamaktadır."
Salonda bir sessizlik oldu. Ben şaşkınlıkla tuğçeye dönerken o bana gözlerini açıp kapatarak sakin olmamı işaret etti. Bunu beklemiyordum. Hakim, Ahmet abilere dönerek sordu:
"Ahmet Çelik, Yılmaz Aydın, Çağrı Özdemir. Duruşma sırasında verdiğiniz beyanlarda olayın yanlış anlaşılmadan kaynaklandığını ve kendi inisiyatifinizle hareket ettiğinizi kabul ettiniz. Son sözünüz var mı?"
Ahmet abi yerinden kalktı. Yüzünde mahçup ama kararlı bir ifade vardı.
“Sayın hakim, Lale'yi tanımıyorduk o zaman. Asya'nın anlattıklarıyla hareket ettik. O gün Murat Beyin tam olarak ne yaptığını bilmeden gidip dövdük. Olay tamamiyle bizim kendi suçumuzdur. Lale'nin hiçbir yönlendirmesi olmadı. Hatta sonradan öğrendik lalenin kim olduğunu.”
Yılmaz da ayağa kalktı. “Lale bizim başımızı yakmak istemedi. Defalarca söyledik, ‘biz kendi hatamızın sonuçlarını üstlenebiliriz diye söyledik, ama bizi dinlemedi sizi karıştırmam dedi ’ dedi. "Ama biz içimiz rahat etmediği için gelip doğruları anlattık.”
Çağan başını salladı. “Aynen öyle hakim bey. Olanlar bizim sorumluluğumuz.”
Ben sustum. Gözlerim doldu. Kendimi yalnız hissetmemek, bu kadar acının ardından birilerinin beni düşünmesi… kalbimde öyle bir sıcaklık bıraktı ki anlatamam. Sessizce başımı eğdim, gözlerim Adem’e takıldı. Hâlâ kapının oradaydı. Ve evet, hâlâ bana bakıyordu. O an ne olursa olsun, bu insanların beni ve oğlumu gerçekten sevdiğini anladım.
Hakim bir süre dosyalara baktı, sonra başını kaldırdı.
“Sanık Lale Dursun hakkında azmettirme suçu sabit bulunmamış ve davanın kapanmadına karar verilmiştir. Ahmet Çelik, Yılmaz Aydın ve Çağrı Özdemir hakkında ise, olayla ilgili açılacak ayrı dava süreci devam edecektir.”
Tokmağın sesi yankılandığında içimde bir şey koptu. Omuzlarımdan bir yük kalktı sanki. Tuğçe gözümün içine baktı ve hafifçe gülümsedi. “Geçti,” der gibiydi. Olayların etkisinden sıyrılmaya çalıştım. Teşekkürü sonra etmek için geri plana attım. Şuan daha önemli bir işim vardı.
Asıl şov şimdi başlıyordu. Tuğçeye göz kırptıktan sonra hala yerinden kalkmamış hakime döndüm.
O peşimi bırakmıyorsa bende bırakmazdım.
Derin bir nefes aldım ve hâkime dönerek sesimi yükselttim.
“Sayın hakim, ben de artık şikayetçiyim.”
Hakim kaşlarını kaldırarak bana baktı. Murat’ın avukatı bir anda itiraz etmeye kalkıştı ama sözümü kestirmedim.
“Elimde belgeler var. Murat Server’le boşanma sürecimizde, bana ait olan çeyiz altınları karşılığında kendisinden nafaka talep etmeyeceğime dair bir anlaşma yaptık. Altınlarımı aldım. Fakat ardından bu anlaşmayı hiçe sayarak hem beni darp suçuyla suçladı, hem de şimdi altınları geri vermem için tehdit etti. Ayrıca… evliliğimiz boyunca beni yanında ki kadınla aldattı. Aldattığını ise gelip kendi itiraf etti. Bir oğlumuz var. Hafta sonları görmesi gerekiyorken bunu bile yapmıyor. Buna dair mesajlar, fotoğraflar ve tanık ifadeleri dosyamdadır. Bu sebeple maddi ve manevi tazminat talebinde bulunuyorum.”
Salondaki sessizlik, bu kez şokun sessizliğiydi. Murat’ın rengi attı. Nihan’ın sırıtan yüzü buz gibi kesildi. Murat’ın annesi bir şeyler söylemeye çalıştı ama kelimeler boğazına düğümlendi.
Tuğçe hemen dosyayı hakime iletti. Belgeleri, telefon kayıtlarını ve
Tanık listesinin nüshasını... Hakim dosyayı aldı, gözlüklerini tekrar taktı.
"Yeni şikâyet dosyasını değerlendirmek üzere inceleme başlatılacak. Murat Server hakkında,Lale dursunun iddialarıyla ilgili soruşturma açılmasına karar verilmiştir.”
Hakimin laflarından sonra eski kaynanam üstüme yürüyerek bağırmaya başladı.
" Yalan söyleme. Yalancı bu kadın hakim bey. Karılık etseydi aldatmazdı oğlum. Onlar evlendikten beri evimizde huzur kalmadı."
Hakim nesrin hanıma döndü. Bir eliyle önündeki dosyaları kapatırken, diğer eliyle bana “kendinize gelin hanımefendi. Bu nasıl bir üslup böyle.” sözleriyle nesrin sinirle kafasını eğdi.
Ben hâlâ gözümü Murat’tan ayırmıyordum. Sessiz kaldığında daha çok eziliyordu adam. Nihan bir adım geriye çekildi, sanki üzerine yürümüşüm gibi. Tam o anda hakim yine söze girdi:
“Dava dosyasına yeni şikayet talebiniz eklenecek. Tazminat talebiniz ayrıca incelenir. Gerekeni yapacağız.”
Kocaman gülümseyerek Ademe baktım, hâlâ kapının yanında bekliyordu. O an başımı ona çevirdiğimde, bakışları değişmişti. Önce hayret, sonra gurur… ve en sonunda, içinde sakladığı o şey. Sessizce ‘aferin’ diyen bir şey.
Ben başımı dik tuttum.
Çünkü artık yalnız değildim. Ve en önemlisi, artık korkmadan adım atabilirdim.
Sırtımı dikleştirdim. Teşekkür ederim demedim. Zaten gerek kalmamıştı. Ben yerime dönerken salondaki insanlar yavaş yavaş dışarı çıkıyordu. Herkes ne olduğunu anlamaya çalışıyordu ama benim içimde her şey çok netti artık.
***
Tuğceyle toplandıktan sonra Koridorda kalabalık arasından sıyrılarak, kapının önünde toplanan arkadaşlarımızın yanına gittik. Çağan, Yılmaz, Tuğçe, Asya, Deniz, Sedef… Hepsi yüzüme bakıyordu. O an hepsinin gözünde aynı şey vardı: “İşte oldu bu iş.”
Yaklaştığımda Ahmet abiye sarıldım. Oda hemen karşılık verirken "Teşekkür ederim. Her şey için teşekkür ederim." Dedim Hafifçe gülerek saçlarımın üstünden öptü. "Abiler bunun için vardır."
Boğazıma bir yumru oturdu. İçimden bir sızı yükseldi. Benim abim... O bana hayatım boyunca bunu hiç söylemedi. Sadece yük oldum ona. "Sen bizim adımızı kirlettin" diyen sesi çınladı kulağımda. Gözlerimi kapattım bir an. Kalbimde eski bir boşluk yankılandı.
Tam o anda Yılmaz gülerek araya girdi, “Lale Hanım bu kadar yeter sonuçta ahmet abi tek değildi, biraz da biz sarılalım artık,” diyerek beni Ahmet abiden ayırdı. Şaka yollu ama sıcacık bir tavırla sarıldı.
“ Yılmaz abi, teşekkür ederim ” diyerek kollarımı sırtında birleştirdim. ama o sırada biri kolumdan tuttu.
Adem.
Yavaşça ama kararlılıkla beni kendine çekti. Gözleri öfkeyle Yılmaz’a kaydıysa da, bana dönünce o bakış hemen yumuşadı. Kollarını omuzlarıma doladı, bir süre sadece sustu. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi.
Kulağıma eğilip çok sessiz bir şekilde fısıldadı:
“Bundan sonrası bizde. Tamam mı?”
Gözlerimi kapattım. İlk defa, biri "biz" dediğinde korkmadım.
Herkes durum değerlendirmesi yaparken "Nazan teyzeye de haber vermek lazım "dedim. Gülerek beni kendine daha çok çekerken. "Siz içerideyken aradı. Haberi de verdik senin için çok sevindiğini söyledi. Büşra yengemle Nisa yengemde oradaydı onlarda sevindiklerini söylediler. " Kafamı göğsüne yaslayarak arkadaşlarımıza dönerken. Teşekkür ettim. Omzumun üstünde ki eliyle burnumun ucunu sıkarken " Bu teşekkür işini halletmemiz gerekiyor. Çok teşekkür ediyorsun."dedi.
Birden dış kapıdan bağırışlar yükseldi.
“Murat geliyor!” dedi biri.
Ve evet… Murat kapının önünde belirivermişti. Yanında Nihan, annesi Nesrin Hanım ve avukatıyla buraya doğru geliyordu. Suratları öfkeyle gerilmişti. Murat yürürken gözlerini benden ayırmadan konuşuyordu:
“Ne yapmaya çalışıyorsun Lale? Beni rezil mi edeceksin? Sana soruyorum!”
Aramızdaki mesafe birkaç adımdı. Ama Adem bir adım bile geri çekilmedi. Önüme geçerek Bedeniyle beni tamamen perdeledi. O kadar kararlı duruyordu ki, Murat bir an duraksadı.
Murat bir adım daha attı. Öfkesi gözlerinden fışkırıyordu. “Cevap ver Lale! Ne yapmaya çalışıyorsun? Ne bu şov? Beni rezil etmeye mi çalışıyorsun?”
Adem bedenini gererek bir duvar gibi karşısında durdu, onun omzuna hafifçe dokunarak ileriye çıktım. Artık birinin arkasında durmaya ihtiyacım yoktu. Kendi kelimelerim vardı.
“seni rezil etmeye çalışmıyorum Murat,” dedim. sesim şaşırtıcı bir sükûnetle yankılandı. “sen zaten rezilsin Şimdi artık masken düşüyor diye korkuyorsun.”
Murat dişlerini sıkarak yaklaştı. “Benim kim olduğumu unuttun herhalde.”
“Hayır,” dedim. “Senin ne kadar rezil bir adam olduğunu unutmama imkan var mı sence? kim olduğunu çok iyi biliyorum. Sen pisliğin tekisin.” dedim.
sesim bahçede yankılanırken Murat’ın yüzündeki şok ifadesi yerini öfkeye bıraktı. Nihan bir adım geriye sendeledi, yüzünde korku ve şaşkınlık karışımı bir ifade vardı. Nesrin ise yerinden fırladı, gözleri nefretle üzerime dikilmişti.
“Sen ne yaptığını sanıyorsun sürtük!” diye bağırdı Nesrin üzerime doğru yürüyerek. Aynı anda Nihan da sinirle yanına yaklaştı.
“Sana gösteririm ben!” diye tısladı Nihan, elini havaya kaldırarak.
O an içimde bir şey kırıldı. Yıllarca suskun kalmış, aşağılanmış olmanın birikimiyle gözüm karardı. Artık ne olacaksa olsun dedim. Bu iki kadının bana daha fazla saldırmasına izin vermeyecektim.
Nesrin de üzerime atılmaya kalktığında, ani bir hareketle kolunu yakaladım. Yaşlı kadının dengesini bozarak onu hafifçe yana doğru ittim. Nihan araya girmeye çalıştı ama ona da aynı hızla döndüm. Saçından sıkıca yakalayarak onu kendime doğru çektim. Nihan acıyla inledi.
“Siz beni mi tehdit ediyorsunuz? Akıllanmadınız mı hala” diye tısladım, sesim öfkeyle titriyordu. Onu sertçe sarsarak saçlarına daha fazla asıldım. Nesrin Hanım tekrar üzerime gelmeye çalışınca, bu kez daha kararlı bir şekilde onu da savuşturdum. Yaşlı kadın sendeledi ve yere düşmekten son anda kurtuldu.
Murat şaşkınlıkla olanları izliyordu. Ne yapacağını bilemez bir halde bir bana, bir annesine, bir de Nihan’a bakıyordu. Sonunda kendine gelerek araya girmeye çalıştı.
“Lale, ne yapıyorsun? Dur!” diye bağırdı, kollarını açarak bana doğru yaklaştı.
Ona da öfkeyle döndüm. “Sen karışma Murat! Senin yüzünden bunca şey yaşamadım mı sanki?”
Tam o sırada Adem hızla yanıma geldi. Murat’ın bana yaklaşmasına izin vermeden onu sertçe itti. Murat dengesini kaybederek geriye doğru sendeledi.
“Ona dokunmaya kalkma bile!” diye tısladı Adem, gözleri öfkeyle kararmıştı.
Salonda tam bir kaos yaşanıyordu. Hakim ve görevliler şaşkınlıkla olanları izliyorlardı. Tuğçe panikle araya girmeye çalışıyordu. Ahmet abi, Yılmaz ve Çağan da ne yapacaklarını bilemez bir halde donakalmışlardı.
Asya, Deniz ve Sedef bir yandan onaylayıcı hareketler yaparken sözleriyle de destekliyorlardı “Helal Lale!”, “Vur Lale vur!”, “Göster onlara!” sesleri bana daha fazla gaz verirken nihanın saçlarına daha ne kadar asılabilirsem asılıp sağa sola sallamaya başladım.
"BIRAK BENİ!!! DELİ KADIN." Bağırtısıyla onu yere itip üzerine oturdum. Deliyi gösterecektir ben ona nasıl olsa ilk onlar saldırmıştı
"Deli mi? Deli ha. Siz delirttiniz beni. sizden kurtuluyorum gelip peşime takılıyorsunuz. Ne istiyorsunuz benden?"
Murat öfkeyle Adem’e döndü. “Sana ne oluyor lan? Karışma sen!”
“Ona dokunursan karşında beni bulursun,” diye karşılık verdi Adem, sesi buz gibiydi.
İkisi de birbirlerinin üzerine yürümeye başladılar. Murat öfkeyle yumruğunu sıktı. Adem de aynı şekilde karşılık verdi. Tam birbirlerine saldıracakları sırada siren sesleri duyuldu.
Bahçenin girişinde iki polis arabası belirdi. Polisler hızla bahçeye girdiler.
“Ne oluyor burada?” diye bağırdı bir polis memuru.
Nesrin ve Nihan ağlayarak polislere doğru koştular. “Bizi bu kadın dövdü! Yardım edin!” diye feryat ediyorlardı.
Polis memurları şaşkınlıkla bana ve Adem’e baktılar. Adem hala Murat’la gergin bir şekilde bakışıyordu.
“Sakin olun!” dedi başka bir polis memuru. “Burada neler yaşandı?”
Nesrin parmağıyla beni işaret ederek, “Bu kadın! Bize saldırdı!” diye bağırdı.
Polis memurları tereddüt etmeden üzerimize doğru geldiler.
“Hanımefendi, karakola gelmeniz gerekiyor,” dedi bir polis memuru bana.
Aynı anda başka bir polis memuru da Adem’e yöneldi. “Siz de gelin bakalım.”
Şaşkınlıkla polislere baktım. “Ben sadece kendimi savundum!”
Adem de sinirle, “Ona saldırdılar! O sadece kendini korudu!” diye itiraz etti.
Ama polisler dinlemediler. Kısa bir arbedenin ardından hem benim hem de Adem’in kollarına girdiler. Arkadaşlarım şaşkınlıkla olanları izliyorlardı.
“Bizi tutuklayamazsınız! Biz suçlu değiliz!” diyerek derdimi anlatmaya çalıştım ama nafileydi. Polisler bizi zorla polis arabasına doğru götürdüler.
Murat, Nihan ve Nesrin zafer kazanmış gibi bize bakıyorlardı. O an içimde büyük bir öfke ve çaresizlik hissettim. Kendi hakkımı savunmaya çalışırken şimdi suçlu durumuna düşmüştüm. Ve yanımda duran tek kişi de benimle birlikte tutuklanıyordu.
Polis arabasının kapısı kapanırken, Asya’nın çaresiz sesini duydum: “Lale! Adem abi!”
Ama artık çok geçti. Biz, adaletin soğuk kollarına teslim olmuştuk.
***
Nezarethanenin soğuk ve nemli havası ciğerlerimi yakıyordu. Beton duvarlar üzerime üzerime geliyormuş gibiydi. Yan hücrede Adem de aynı şekilde sessizce oturuyordu. Aramızdaki demir parmaklıklar sanki aramızdaki mesafeyi daha da artırıyordu. Az önce yaşanan öfke patlamasının ardından şimdi yerini derin bir yorgunluk ve belirsizlik almıştı.
Polisler ifadelerimizi almışlardı. Ben kendimi savunduğumu, onların bana saldırdığını anlatmıştım. Adem ise beni korumak için müdahale ettiğini söyledi. Ama Murat ve avukatının anlattıkları bambaşkaydı elbette. Onlara göre biz, sebepsiz yere saldıran, öfkeli ve kontrolsüz kişilerdik.
Şimdi ise kameralarda olayın izlenmesini bekliyorduk. Nasıl olsa ilk hamleyi onlar yapmıştı.
Yan hücreden hafif bir öksürük sesi duydum. Başımı çevirdim. Adem de benim gibi tavana bakıyordu. Yüzünde bir pişmanlık ifadesi vardı sanki.
"Adem?" diye fısıldadım. Sesim nezarethanenin sessizliğinde yankılandı.
Başını yavaşça çevirdi. Gözleri yorgun ama endişeliydi. "İyi misin Lale?"
"İyiyim," dedim. "Sen?"
"Ben de," dedi.
Bir süre sessizlik oldu. Sonra devam etti, "Ben... iyi bir baba olamayacağım," dedi. Sesi o kadar kırık çıkmıştı ki, ilk başta ne demek istediğini anlamadım. Kaşlarımı çatarak ona baktım.
"Ne için diyorsun bunu Adem? Ne babası?" diye sordum merakla.
Gözlerini kaçırdı. Beton zemine baktı. "Uğur... onu düşünüyorum. Ailenize girmek istiyorum ama uygun davranmıyorum. Babalar hiç nezarethaneye düşer mi? Lale sen hiç nezarete düşen baba gördün mü?" Sesi titriyordu.
O an anladım. Kendi tutukluluğundan çok, Uğur'u düşünüyordu. onun olumsuz etkileneceğini... oysa ki o daha bebekti ne anlayacaktır sanki. İçimde bir yumuşaklık hissettim.
Gülmemi zorla tutup bir kaç kere öksürdüm. Gülersem çok üzülürdü.
"Sen... elinden geleni yaptın," dedim sakinleştirici bir sesle. "Beni korumak istedin."
"Ama sonuçta ikimiz de buradayız," diye karşılık verdi çaresizce. "O zaman ben de iyi bir anne değilim. Hem bir de şöyle düşün ileride bunu bir kahramanlık gibi anlatabilirsin." diye fısıldadım.
Adem şaşkınlıkla başını kaldırdı. "Kahramanlık mı?" diye sordu, anlamayarak.
"Evet," dedim hafifçe gülümseyerek. "Ona diyeceksin ki, 'Baban, anneni kötü insanlardan korumak için hapse bile girdi!' Bence Uğur bunu çok havalı bulacaktır."
Adem'in dudaklarında yavaş yavaş bir tebessüm belirdi. O gergin yüz hatları biraz olsun yumuşamıştı. "Öyle mi dersin?"
"Kesinlikle," diye onayladım. "Çocuklar böyle şeylere bayılırlar. Hem," diye devam ettim, sesim biraz titreyerek, "ben de ona diyeceğim ki, 'Annen seni o kadar çok seviyor ki, seni üzenlere karşı kendini kaybetti!'"
Gözlerimiz bir anlığına buluştu. O bakışmada, ikimizin de Uğur'a duyduğu büyük sevgi ve onu koruma içgüdüsü vardı. O soğuk nezarethane hücresi bile o an biraz olsun ısınmıştı sanki.
Adem hafifçe kıkırdadı. "Sanırım... sanırım bu hikayeyi biraz daha yumuşatmamız gerekecek Uğur'a anlatırken."
"Belki," dedim gülerek. "Ama önemli olan, ona her zaman yanımızda olacağımızı hissettirmek."
Bir süre sessizce birbirimize baktık. O an, o zorlu koşullarda bile aramızda bir anlayış ve yakınlık oluşmuştu. Belki de bu olay, bizi birbirimize daha da yaklaştıracaktı. İkimiz de Uğur için endişeleniyorduk ve bu ortak endişe, bizi farklı bir şekilde birbirimize bağlamıştı.
"Teşekkür ederim Lale," dedi Adem sonunda, sesi içtenlikle doluydu. "Bunu duymaya ihtiyacım vardı."
"Ben de," diye fısıldadım. "Ben de..."
O an demir kapının gıcırtısıyla irkildik. Bir polis memuru gelmişti.
"Lale Dursun, Adem Çetin" diye seslendi.
Ayağa kalktık. Kalbim hala hızla atıyordu ama şimdi içinde biraz da umut vardı. "Biziz."
"Kamera kayıtları incelendi. İfadenizle örtüşüyor. Serbestsiniz."
Şaşkınlıkla polise baktım. "Gerçekten mi?"
Polis memuru başını salladı. "Evet. Ama Murat Server ve diğerleri hakkında soruşturma devam ediyor."
İçimde büyük bir rahatlama yayıldı. Dışarı çıkabilecektik.
Tuğçe, ahmet abiler ve ali amca görüşme odasında bizi bekliyorlardu. Bizi gördüklerinde ayağa kalktılar. Tuğçeyle Sıkıca sarıldık.
"Çok şükür Lale," dedi. "Çok korktum."
"Ben de," diye fısıldadım.
Tam o sırada Ali Amca da yanımıza geldi ve bana sarıldı. Babacan bir tavırla saçlarımı okşadı. "Lale, biz senin bizim oğlanı yola getirmeni umut ederken senin ona benzeyen oldu mu?" Benim yanaklarım utançla kızarırken Adem "Baba..." diye uyardı Ali amcayı.
Karakoldan çıktığımızda hava kararmıştı ama içimiz aydınlıktı. Ali Amca'nın arabasıyla onların evine gittik. Gidene kadar herkes dağılmıştı. Nazan Teyze kapıda bizi bekliyordu. Gözleri dolu doluydu. Hem bana hem de Adem'e sıkıca sarıldı. "Bir daha böyle bir şey yapmayın yüreğime iniyordu" diye mırıldandı.
Bizden ayrıldıktan sonra hemen sofrayı hazırladı. Bende o arada Uğur’a sarılıp öperek hasret gidermiştim. Özlemiştim yavrumu. Oda bana sıkica sarılmış kokumu içine çekiyordu. Uykusu gelmişti biraz daha böyle durursa uyuya kalacaktı. Saat geç olmuştu. Nazan teyze yemeği hazırladıktan sonra Uğuru kucağına aldı. Ne kadar zahmet etmemesini eve gidince bir şeyler yiyebileceğimi söylesemde ne o nede ali amca dinlememişti. O yorgunluğun üzerine sıcak bir yemek ne de iyi gelmişti.
Yemek sırasında Nazan Teyze sürekli bize şefkatle bakıyordu. Ali Amca da ara sıra şakalar yaparak ortamı yumuşatmaya çalışıyordu. O sırada Uğur, Nazan Teyze'nin kucağında uyuya kalmıştı.
Yemeğin ardından Nazan Teyze Uğur'u yatırmak istesede izin vermemiş gitmemiz. Gerektiğini söylemiştim. O da yorgunluğumu görmüş olacak ki tamam demişti.
Adem ayağa kalktı. "Ben sizi bırakayım."
Nazan Teyze ve Ali Amca kapıya kadar bizimle geldiler. Nazan Teyze bana sıkıca sarıldı. "Kendinize iyi bakın Lale'ciğim. Bir ihtiyacınız olursa çekinmeyin."
"Sağ ol nazan teyze," dedim içtenlikle. "Sizin de ellerinize sağlık her şey için."
Ali Amca da omzumu sıktı. "Dik dur Lale. Her şey düzelecek." Sonra Adem'e döndü. "Oğlum, dikkatli sür."
Adem başını salladı. Uğur kucağımda uyurken, Adem'le birlikte arabasına bindik. Onun evine doğru yola çıktık. Yol boyunca sessiz kaldık. İkimiz de o gün yaşananların yorgunluğunu üzerimizde taşıyorduk.
Evimin önüne geldiğimizde Adem arabayı durdurdu. "Yardım edeyim mi?" diye sordu, Uğur'u kucağımdan alarak.
O minik bedeni Adem'in kolları arasında görmek içimi ısıttı.
Birlikte sessizce evime girdik. Kapıyı açtım ve Adem'i yattığımız odaya yönlendirdim. Ay ışığı loş bir şekilde odayı aydınlatıyordu. Adem büyük bir özenle Uğur'u yatağa bıraktı. Üzerini ince bir örtüyle örttü ve bir an öylece, sevgiyle uyuyan oğluma baktı. O bakışında şefkat ve koruma içgüdüsü vardı.
Adem yanıma geldi ve omzuma dokundu. "Ona iyi bakacağız," dedi fısıltıyla. "Birlikte."
Başımı salladım. Birlikte demesiyle ne kadar doğru bir karar verdiğimi bir kez daha anladım. "Evet. Birlikte." Diyerek gülümsedim.
***
Selamlar nasılsınız?
Aslında cumartesi bölüm atacaktım ama cuma hastanede acildeydim. Sakinleştirici serum taktılar halim yoktu.
Bölümü nasıl buldunuz?
Ve yorumlar için çok teşekkür ederim çok güzelleri.
bölümü bir saat önce yayınladım diye taslağa kaydetmişim 😂😂😂
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
24.75k Okunma |
2.38k Oy |
0 Takip |
27 Bölümlü Kitap |