36. Bölüm

⚓36. Bölüm⚓

Büş Bckr
busbckr

⚓⚓⚓⚓⚓⚓⚓

36. BÖLÜM

Bölüm Şarkıları:

Turan Şahin- Ya Anlatamadum

Candan Erçetin- Annem

Bazı yolculuklar hüzündür, bazıları umut, bazıları ise tedavi. Ben hayatım boyunca bu üç yolculuğa da çıkmıştım. Annemle beraber Gürcistan'a taşındığım zaman tedaviydi o yolculuk benim için. Babam beni almaya geldiğinde, yani annem beni gönderdiğinde ise yolculuğun sıfatı hüzün olmuştu. Ordu'dan İstanbul'a doğru çıktığım tüm yolculuklar ise umuttu. Bugün çıkacağımız yolculuk neydi bilemiyorum ama en azından hüzün olmadığı için şükrediyordum. Belki bu yolculuk sonunda Derya ve ben biz olacaktık. Bu açıdan bakarsak bu benim için umuttu. Belki bu yolculuk, beraber geçireceğimiz zaman yaralarımı, yaralarımızı saracaktı. Artık daha iyimser, öfkesi azalmış biri olacaktım. Bu açıdan ise tedaviydi.

"Dikkatli sürün. İyi yolculular." diyerek elimi salladığımda Melike bana öpücüklü el salladı.

"Sizde dikkatli olun. Çok zor biliyorum ama Derya'yı denize atmamaya çalış."

Kahkaha attığımda Derya kolunu omzuma atıp "Ha ha ha çok komik." dedi sahte bir kahkahayla. Omzumdaki kolunu düşünmemeye çalışıp gülümsemeye devam ettim.

"Ben de abimi sağ görmek istiyorum. Başının etini fazla yeme."

Melike Derya'ya orta parmak gösterince benim şaşkınlıkla kaşlarım havalanırken Derya bu kez gerçekten kahkaha atıp omzumdaki kolunu uzatıp o eliyle gözlerimi kapattı.

"Gidin hadi gidin. Karıma kötü örnek olma."

Duha abi ve Melike sürmeye devam ederken Melike bir süre daha camdan elini salladı. Onlar İzmir'e doğru yola çıkarken bizi de limana bırakmışlardı. Derya kolunu omzumdan çekmedi.

"Gittiler." dedim yine de gözlerimle kolunu göstererek. Aslında hiç rahatsız olmuyordum ama kalp krizi geçirirsem sebebini açıklayamazdım.

"Asude." dedi Derya gevşek bir tavırla gülerek. "Bizim gemidekiler çok dedikoducudurlar. Evde bir rol yapıyorsak burada on yapmazsak laf söz çıkarır bunlar."

Gözlerimi kıstım. Sonra burada geçirdiğim neredeyse bir gün boyunca duyduklarım geldi aklıma. Çok haklıydı. Herkes boyna konuşuyordu.

Parmağımla kulak mememi sallayıp "Maalesef biliyorum. O küçük odada bu küçük kulakların neler duyduğunu bilemezsin." Dediğimde ise kahkaha attı.

Gülüşerek gemiye girince daha önceden davete gelmiş olmamıza rağmen gizlice girdiğim o günden beri ilk kez geliyormuş gibi hissettim. Saçma bir özlem ve heyecan vardı üstümde.

"Ne kadar sürer?" diye sordum. Çünkü diğer sefer bindiğimde aslında denizin ortasında bir süre durduğumuzu hatırlıyorum.

"Muhtemelen 8-10 saat falan daha erken de olabilir ama ağır ağır gitsek daha iyi olur. Bugün deniz biraz dalgalı."

Başımla onayladım. Bana uyardı. 10 gün de olsa ben okeydim.

"Sen mi kullanacaksın?" diye sorduğumda göz kırptı. "Benim mi kullanmamı istersin?"

Kıkırdadım. "Yani Kaptan'sın ondan dedim. Yoksa ben karışmam."

Güldü. "Yok bizim Ömer Kaptan var. Kendimi bildim bileli vardır. Bana da sürmeyi o öğretti. O sürecek. Ama tabi biz de bir ara dümeni devralırız."

Başımla onayladım. "Ben bir içeriyi kontrol edeyim demir alalım. Yavaştan çıkalım yola."

Gün daha çok yeni ağarmıştı. Aslında gece çıkacaktık ama Derya dün çok ağır bir ameliyatı asiste etmişti. Yorulduğunu öyle laf arasında söylediğinde ben gece çıkmamak için türlü türlü bahaneler sunup en azından birkaç saat de olsa uyumasını sağlamıştım.

Ben Derya'yı burun kısmında yaklaşık 20 dakika bekledikten sonra yanıma geldi. Başıma beyaz ve mavi bir kaptan şapkası takıp "Çıkıyoruz kaptan." dedi.

"Bence benden olsa olsa Miço olur ama sen bilirsin."

Gülüşü bana hak verse de "Kendine haksızlık etmemelisin." diyecek kadar da nazik biriydi.

Gemi demir aldı ve biz kıyıdan fazla uzaklaşmadan kıyıya paralel bir şekilde Batum yolculuğuna başladık. Bir süre öylece denizi izledik sonra Derya'nın bizim için hazırlattığı mükemmel kahvaltıyı baş başa yaptık. Anıları yâd etmek adına bir ara saklandığım malzeme odasına uğradım. Şimdi de Derya ile birlikte dümenin başındaydık. Derya bizi rotamızdan çıkarıp biraz daha denizin ortalarına doğru açıldı. Ömer Kaptan o sırada yemek yemeye gitmişti. Yukarı çıkıp ne oluyor diye kontrol edince Derya ona bilerek yaptığını söylemiş ve Ömer Kaptan'dan "Zampara" iltifatını kapmıştı. Her şey o kadar mükemmel gidiyordu ki Derya bana gemi kullanmayı öğretmeyi bile denemişti. Çok keyifliydi. Tabi ki sadece dümeni çeviriyordum ama olsun. Deneyim deneyimdir. Özgeçmişime yazardım bunu artık.

"Kaza yapar mıyız sence?" diye sorduğumda Derya kahkaha attı. "Dümenin başında uyursak tabi ki."

Ben de güldüm. Dümende durup gemi sürmek mi eğlenceliydi yoksa Derya ile vakit geçirdiğim için mi bu kadar eğleniyordum anlamadım. O kadar yüksektim ki böyle giderse yükselerek atmosferden çıkacaktım. Buna bir son vermem lazımdı. Çünkü yükseldikçe düştüğümde acının şiddeti artacaktı. Batum'a inelim bir orada itiraf edecektim. Şu an kızlar mı teklif etmeli erkekler mi tartışmasına girecek takatim kalmamıştı.

Günün ilerleyen saatleri çok daha güzel geçti. Arsani ile yüz yüze tanıştım ama ona onları duyduğumu söyleyemedim. Biraz solgun ve sessiz duruyordu. Muhtemelen zor zamanlar geçiriyordu gariban. İnşallah kavuşurlardı sevdiğiyle. Aşk acısı çok zormuş hakikaten.

Derya ile üst katta ayaklarımızı korkulukların arasından sallandırırken bir yandan çayımızı yudumluyor diğer yandan ise denizi seyrederek sohbet ediyorduk. Tam zamanı diye düşündüm.

"Kaptan!"

"Asude!"

Aynı anda birbirimize seslenince zaten var olan heyecanım ikiye katlandı ve kalp atışlarım canımı acıtacak şiddete ulaştı.

"Söyle." dediğinde ellerimin uyuştuğunu hissettim. Herhalde kalp krizi geçiriyordum şu an.

"Yok sen söyle önce." dediğimde gülümsedi. "Söylesene. Önemli bir şey diyecekmişsin gibi duruyorsun."

Valla şu an öldürsen bir şey söyleyemem Kaptan. "Sen de öyle duruyorsun. Hem söz büyüğün demişler. Sen söyle."

İnanın ne saçmaladığımı ben bile bilmiyordum.

Derya başıyla onayladı. Sonra yutkundu. Galiba geliyordu.

"Ben..." Sen Kaptan...

"Biliyorum kızacaksın."

"Kızmam." dedim hemen. "Rahat olabilirsin." Çocuğun gözünü baştan bu kadar korkutmasam böyle olmazdı belki de. Ne vardı Valeria gibi azıcık cilveli olsaydım?

"Asude... Yani demek istediğim... Bence hazır Batum'a gidiyoruz ya..."

Evet? Kaptan... Batum'a gidiyoruz.

"Acaba gitmişken annene de mi bir uğrasak?"

Ne? Tüm vücudum elektriği kesilmiş bir makine gibi yavaşça dururken göz kapaklarımı kırpıştırdım. Bu muydu yani? Yüzümün düşüşünü yanlış anlayan Derya kendini açıklamaya başlarken ben, yaşadığım yıkımı tolere etmeye çalışıyordum.

"Ona kızgın olduğunu biliyorum. Oradaki ailesini kabul etmediğini de ama ne bileyim, sanki bazen anneni çok özlüyormuşsun gibi hissediyorum. Onu yanında aradığını falan. Belki bana öyle geliyordur."

"Sana öyle geliyor." diyerek sözünü kestiğimde omuzları çöktü. "Kızacağını biliyordum" Derin bir nefes aldım. Ağlamamak için her zaman yaptığım gibi sesimi yükselttim.

"Kızmadım! Yani evet kızdım. Beni anladığınızı sanıyor olmanıza kızıyorum."

Anlamıyorsun beni Kaptan! Gözlerim dolunca başımı çevirdim. Derya'nın eli uzanıp çenemi kavradı ve yüzümü kendisine çevirdi.

"Tamam, gitmek istemiyorsan gitmeyelim ağlama lütfen."

"Ağlamıyorum." diyerek gözlerimi kaçırdım. Ağlıyordum ama içime içime. Kendimi şuradan atsam hemen ölür müyüm ki?

"Tamam. Ağlamıyorsun ama sinirlenme de. Kötü bir şey demedim. Sadece... Herkesin anneye ihtiyacı olur. O seni aradığında heyecanlandığını görüyorum. Tamam bunu da kabul etmeyeceksin ben hayal görüyorum o zaman." Her sözcüğünde değişen ifademle çark etmesi o an komik geldi, güldüm. Tabi sinirim de bozulmuş olabilir. Ben gülünce Derya da tebessüm etti.

"Sen özlemiyorsun, aradığında heyecanlanmıyorsun da anladım ama annen bence seni çok özlüyordur."

"Bırakmasaydı o zaman. Ben mi bırak dedim?"

Derya bir çocukla konuşuyormuş gibi güldü. Sanırım bir çocukla konuşuyordu zaten. Bu kadar mızmız olduğum için belki de hiçbir zaman bana diğerlerine baktığı gibi bakmayacaktı. Valeria'ya bile rakip değildim galiba.

"İnsanlar hata yapar Asude. Pişman olurlar. Sen hiç hata yapmadın mı?"

Formaliteden soruyordu tabi ki. 'Ben hiç hata yapmadım mı?' mı? Ben hataların vücut bulmuş haliyim.

"Bu hata değil. Bile isteye yaptı."

"Bence o zaman anneni anlamak için çocuk sayılacak bir yaştaydın. Bugün onu dinlesen her şey farklı olabilir. Hem zaten ne kaybedersin ki? Zaten uzaksınız onunla."

"En azından arada bir telefonla da olsa konuşuyoruz. Onu da kaybedebiliriz." dediğimde bana imayla bakmaya başladı. İlk önce anlamlandıramadım ama sonra dank etti. Kendi ağzımla Derya'yı haklı çıkarmıştım. Çünkü kurduğum cümle annesini önemseyen ve onu kaybetmek istemeyen bir kıza ait cümlelerdi. Her ne kadar Derya'nın dediği gibi dilbaz da olsam lafı buradan çevirmemin inandırıcı bir tarafı olmazdı.

"Kana kana içmek varken bir damlaya tamah etmek pek Asude'lik bir davranış değil sanki ha?"

Sözleri beynimde çanlar çalmaya başladı. Asude kimdi? Asude nasıl davranırdı?

"Bazen" dedim çayımı incelerken. Sonra yavaşça yudumladım. Sabırla bekledi beni. Bardağımı çay tabağına koydum ve yeniden ona döndüm. "Bazen beni gözünde büyüttüğünü düşünüyorum."

Dikkatle yüzümü inceledi. Beni taklit edip benim gibi o da çayını oyalanarak içti. Ancak onun bakışları bir an bile yüzümden ayrılmamıştı. Güldü. "Utandın sanki sen? Hayırdır?"

Biliyordu. Kesin farkındaydı hislerimin. Resmen oynuyordu benimle.

"Of Kaptan! İşin gücün goy goy biraz ciddi ol. Git adamlarını kontrol et falan!"

Kahkaha atıp kalan çayını da tek seferde kafaya dikti. Sonra ayaklanıp "Yine haklısın karıcım. Bugün onları çok boşladım." dedi.

Yine adamı yanından uzaklaştırdın Asu-de! Tam bir hayal kırıklığısın...

Farkındayım, kes sesini!

Gitmeden saçımı karıştırıp yanımdan uzaklaştı. Şimdi işaret dilinde bu ne demek oluyordu mesela? Heyecanım yerinde miydi yoksa yine abartıyor muydum?

Of!

⚓⚓⚓⚓⚓⚓⚓

"Amma nazlandiniz Kaptanum yav!"

Bahadır'ın sitemine karşın Derya ona sahte olduğu bariz belli olan sert bir bakış atarken ben sırıtıyordum. Derya'nın nasıl bir patron olduğunu bilmiyordum ama hayal ediyordum. Tam da hayalimdeki gibiydi her şey. Arkadaşlıkla-işveren arasında sıkışmış tavrı tam olarak Derya'lıktı. Şimdi de çalışanlarının konser isteğini reddediyormuş gibi yapıyordu. Çünkü Derya'ya göre kendini naza çekmek makul olandı. Çünkü bayılıyordu ilgiye. Yalvarsınlar, ısrar etsinler, daha çok övsünler istiyordu.

Paşamız tam anlamıyla paşaydı yani.

"İş çıkarmayın başımıza gidin dinlenin."

Derya'ya gözlerimi kısarak tüm teessüfümü ilettiğimde bana ateş etti- ay şey yani göz kırptı.

"Kaptan ayup edeysun valla. Biz senun şarki soyladuğunu bile internetten oğrandik. Kaç seneluk kaptanumuz olacasun bir da."

"Haklılar." dedim işaret parmağımla çocukları göstererek. "Sonuçta çalışan memnuniyeti de önemli."

"Hay ağzun bal yesun yengecuğum."

Allah'ım yenge kelimesine alerjim varken nasıl bu kadar hoşuma gidebilir anlamıyorum.

"Yalnız sadece benden değil, bizden istiyorlar konseri." dedi Derya sanki farkında değilmişim gibi.

"E tamam. Ben tamamen okeyim zaten. Nazlanan sensin Kaptancığım."

"Kaptancığım?"

Omuz silktiğimde Derya kahkaha attı.

"E tamam. Ben de tamam diyorum ama bu dalga sesinden, motor sesinden nasıl sesimiz duyulacak? Üstelik yanımızda gitar falan da yok."

"Heee Bekir'in kemençesi vardi. O olur mi?"

Derya bana bakınca hevesle başımı salladım. "Çok güzel olur tabi ki! Niye olmasın?"

Bekir kemençesini almak üzere uzaklaşırken Derya "Sen de bakıyorum dünden heveslisin." dedi. Ona gözlerimi devirip omuz silktim. "En azından olduğum gibiyim. Senin gibi istemem yan cebime koy yapmıyorum."

Oturduğu yerde doğruldu. "Ben öyle yapıyorum yani?"

Başımı salladım.

Dilini damağına vurup onaylamaz sesler çıkardı. "Nıç nıç nıç beni hiç tanımamışsın."

"He he" dedim dilimi çıkartarak. Derya çalışanlarının yanındayken endüstri meslek lisesi öğrencilerine dönüyordu ve bu normaldi ama benim de 20 dakikada o moda girmem galiba tuhaftı.

"Kaptan eyar beni kovmiyacağsan ben yenceme hak vereyrum."

"Kovamaz Bahadır. Kovarsa sen Melike'lerin büroya gel mahvederiz Kaptan'ı."

"Seni bu gemiye getirmek her geçen saniye daha fazla hata yapmışım gibi hissettiriyor Dilbaz Hanım. Tüm güvertemin gönlünü çalmanın kanunda bir yeri yok mu? Ben nereye başvuracağım?"

"Avrupa insan hakları mahkemesine başvur istersen. Hiçbir şey yapamazsın Kaptan'cığım."

Yine tatlı tatlı güldü. Biz atışırken Bekir de elinde kemençesiyle geldi.

Kaptan'a baktım. "Kemençe çalabiliyor musun?"

Dilini damağına vurdu. "Yok ya. Öğrenmeye çalıştım da sonra sarmadı. Murat Abim çalardı eskiden."

"Hmm"

"Bekir çalar biz söyleriz öyleyse. Değil mi Bekir?"

"Tabi yengecuğum."

Yengeniz yesin sizi. Tatlışlar. Ne kadar iyi insanlar vardı canım bu gemide?

"Ee ne söyleyeceğiz?" Kaptan'ın sorusuna cevap vermeden önce çocuklara döndüm. Soran bakışlarıma karşılık Bekir kemençeyi çalmaya başladı. Böylece ne söyleyeceğimiz de belli olmuş oldu.

Art arda üç dört şarkı çalındı. Ben çoğuna azıcık ucundan eşlik edebildim. Karadeniz şarkıları repertuarım sandığım kadar geniş değilmiş meğerse. Sonunda bildiğim bir melodi duyunca hemen dahil oldum.

"Ay vurur ayan beyan

Geldum kapina yayan.

Sen değil misun beni

Ha bu hallara koyan?"

Zorla horona dahil edilince bir an afalladım. Derya zaten iki tur dönmüştü. Derya'nın parmaklarıyla iç içe geçen parmaklarım 'Hayat bayram olsa' diye şakırken ben asıl şarkıya eşlik etmeye devam ettim.

"Ay dedun aya geldum.

Sana sevdaya geldum.

Rize'den İstanbul'a

Yürüdüm yaya geldum."

Şarkı hakikaten çok manidardı. Rize ve İstanbul bizim hikâyemizin iki uç noktasıydı.

"Ya ben anlatamadum.

Ya sen anlamayisun

Ellere yağmur oldun

Bana damlamayisun."

Hıh tam olarak burası bizi çok güzel anlatıyordu. Valeria'lara gizemli kıvırcıklara yağmur olmuş, beni görmüyordu.

Sonunda nefes nefese kaldığımda horondan çıktım. Ben çıkınca Derya da çıktı. Neredeyse varmıştık. Hava da kararmak üzereydi.

Yüzüncü ve son kez çay içtikten sonra demir attık çok şükür. Yükler limana indirilirken ben öylece oturuyordum. Aslıda buraya gelene kadar net olduğumu sanıyordum ama şu an içim içimi yiyordu. Kalbim çok hızlı çarpıyor aklım sürekli bir şeyler mırıldanıyordu. Galiba gerçekten annemi görmek istiyordum.

Derya yanıma geldiğinde çelişkilerimi yüzümde okumuş olacak ki "İyi misin? Rengin atmış?" diye sordu ve mesleki deformasyon herhalde eliyle ateşimi yokladı.

"Anneme gidelim mi?" diye sordum düşünmeden. Gerçekten düşünmemiştim bu yüzden sözlerim kulağıma geldiğinde benim de şaşkınlıktan gözlerim irileşti.

"Tabi ki! Aferin Asude! Doğru kararı vereceğini biliyordum." Benden çok sevinmesi de sevdaya dâhil midir acaba? Tabi ortadan bir sevda varsa...

"Bekle ben bir üstümü değiştirip Bahadır'ı yetkilendirip geleyim."

Başımla onayladım. Yarım saatliğine de olsa görmem iyi olurdu. O adam genelde çok geç geliyordu eve. Henüz evde değildir diye düşünüyorum. O yüzden sürpriz yapabiliriz. Sevinir sanırım.

Derya gelince yan yana yürümeye başladık. Sonra daha önce sanırım hiç düşünmediğim bir düşünce beynime sızdı. El ele tutuşmak...

Genellikle rol yaptığımız için Kaptan düşünmeden tak diye elimi tuttuğundan şu an yan yana yürürken birbirine sürtünen ama bir türlü birleşmeyen ellerimiz garip hissettirmişti. Bu yüzden taksiden indikten sonra annemin oturduğu apartmanın önünde Derya'nın elini ben tuttum. Şaşkın bakışlarına karşın gülümseyip "Burada da rolümüz devam ediyor sonuçta." dedim. Sonra üzüldüm. Sevdiğim adamın elini açıklamasız tutamıyordum bile.

Derya elimi sıkıca kavrayıp gülümsedi.

"Sonuçta mutluluğumuz rol değil. Değil mi?"

Sırıtıp başımla onayladım. Yaa ne demezsin! Şurada yüreğim pare pare yanarken bile sana hak veriyor yine de. Böylesine de şükür etmeli tabi.

Merdivenleri olabildiğinde yavaş çıkmamın sebebi neydi emin değilim. Annemi görecek olmanın gerginliği mi yoksa Kaptan'ın elimi tutan eli mi?

Sebebi ne olursa olsun o merdivenleri sanki üç saniyede çıkmıştık. Ve şu an kapının önündeydik.

Derya'nın bana baktığını hissedince yutkundum.

"Geri mi dönsek?"

Derya güldü. "Saçmalama Asude. Ben seni böyle tanımıyorum. Cesur ortağımı geri istiyorum. Hadi."

Ya evet... Cesur ortak... Benim. Aşırı cesurum sorma bile!

Asu-de çalacak mısın kapıyı artık? Yoksa burada işler karışık. Kalbin şahlandı Derya'nın dudaklarına yapışacağım diye tutturuyor. Beyninin yolladığı kan hücreleriyle zor zapt ediyoruz!

Hemen zili çaldım. Düşünmek için bir saniye bile izin vermedim kendime.

Bir süre bekledik ama kapı açılmadı.

"Yoklar herhalde. Gidelim." deyip arkamı dönmeye çalıştığımda Derya elimden çekti ve yine zili çaldı.

"Bekle biraz daha Asude."

Göz mü devirmişti o?

Dudağımı ısırdığımı fark ettim. Kabul etmem gerekirdi ki bu gerginlik değil düpedüz korkuydu. Çünkü anneme gelmek demek onu affettim demekti bana göre. Ve ben hâlâ annemi affetmemin kendime haksızlık olduğuna inanıyordum.

Düşüncelerimle boğuşurken kapı ağır ağır açıldı. Sonra kapının arkasından minik bir beden uzandı. Bu o çocuktu. Annemin oğlu. Onur Can...

Ama...

Ama bir problem vardı. Çocuğun kaşı yarık, dudağı yaraydı.

Bakışlarım aniden Derya'ya döndüğünde kısa bir an bana baktı ama hemen Onur'un önünde diz çökmek üzere ona döndü.

"Ufaklık?" Onur Can ürktü ve içeri kaçtı.

İçimi inanılmaz korkunç bir duygu kapladı. Beynimin herhangi bir komutunu beklemeden ayaklarım eve adımladı. Ayakkabımı dahi çıkarmamıştım. Oysa annem asla eve ayakkabıyla sokmazdı bizi.

"Asude!" Derya'nın seslenmesini umursamadan çocuğu takip edip onun gittiği odaya girdim. İşte o an tüm dünyanın başıma yıkıldığını düşündüm. Kulaklarım çınlamaya başladı ve kalbim inanılmaz hızlandı. Annem yüzü gözü kan revan içinde yatıyordu. O an attığım çığlığı tüm şehir duymuş olabilirdi ama annem tepki bile vermedi...

"ANNE!!"

⚓⚓⚓⚓⚓⚓⚓

Evett... Bir bölüm sonu daha. Bundan sonraki iki ya da üç bölüm hikayenin başından beri yazmak için heyecandan delirdiğim o sahneleri içeriyor. Sonra ise sonunda Kaptan-ı Derya Playlistini de sizinle paylaşacağım. Çok heyecanlıyım. Emeksiz yemek olmaz. Azıcık zor günler geçirecekler. Herkes! Çok güzel sürprizlerin yanında tadımızı kaçıracak şeyler de olacak... E sonuçta gerçek hayat da böyle. Hikayemizi çevrenize önermeyi, beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın aşklarım... Bu arada şimdiden kulağınıza su kaçırayım... Hikaye final yaptıktan bir süre sonra kaldırılabilir... Öyle bir ihtimal var... Başka bir planım var hikayelerim için. Mağduriyet yaşamanızı istemem. Sizi çok seviyorum. Görüşmek dileğiyle...

İnstagram: Busbckr/busrastypwriter

Twitter: Busrastypwriter

Tiktok: Busras.typwriter

Bölüm : 05.02.2025 22:43 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...