⚓⚓⚓⚓⚓⚓⚓
33. Bölüm
Bir gün bir yazı okumuştum. Uzun bir yola sırtımızdaki hafif bir yükle de çıksak yolculuk uzadıkça yükümüzün ağırlaştığını her adımda daha da taşınılmaz duruma geldiğini anlatıyordu.
Bu yazının somut bir yükten değil de soyut bir yükten bahsettiğini bugün daha iyi anlıyordum. Söylediğimiz yalanın sırtımızdaki varlığı her geçen gün daha da katlanılmaz boyuta geliyordu. Evliliğimiz ikinci ayını doldurmak üzereydi. Murat Abi ve Mina'nın Damla ile buluşmasının üstünden bir hafta geçmişti. Evdeki gerginlik ise ilk günkü kadar canlıydı. Çünkü Damla o günden beri her gün Murat Abi'yi ya arıyor ya mesaj atıyordu. Yine kahvaltı üzerinde çalan telefon yüzünden hepimiz irkildik. Bir de hep aynı zaman aralığında arıyordu manyak kadın! Sanki bile isteye huzur kaçırmaktı amacı. Murat Abi ceketini düzeltip ayaklanacaktı ki Nilay bu kez hiç beklemediğimiz bir şey yaptı ve hızla Murat Abinin telefonunu alıp cevapladı.
"Alo?"
Diğerlerinin de benim kadar şok olduklarını yüzlerindeki ifadeden de çok net görüyordum. Şu an Mina ve Ayaz bahçedeki küçük oyun alanlarında oynuyorlardı neyse ki...
"Alo?" diye tekrarladı Nilay. Sanırım karşıda çıt çıkmıyordu.
Nilay'ın yüzünde haz dolu bir mimik belirdi. Gülümseme ile öfke arasında minicik bir ifadeydi.
"Ben eşiyim."
Duraksayıp Murat Abi'ye baktı. Gözleri kısık ve tehditkârdı. Murat Abi ise gergin...
"Sizi tanıyorum hanımefendi. Büyüttüğüm çocuğun biyolojik annesini elbette tanıyorum. Bana söyleyin ben kendisine iletirim."
Duraksadı ve sakinleşmek ister gibi gözlerini yumdu.
"Sizin başkasının kocasıyla özel bir konunuz olamaz Damla Hanım. Mina büyüyünce onunla özel konularınız olabilir ve o zaman onun da telefonu olmuş olur. Onu arayıp konuşabilirsiniz. Her Allah'ın günü kocamı aramanız tacizdir. Mina ile sağlıklı bir iletişim kurmak gibi bir niyetiniz gerçekten varsa bu şekilde davranmayı bırakmayı size tavsiye ederim. Yoksa işler hoş olmayan yerlere varacak."
"Düzgün konuşun hanım efendi."
"Bakın son kez söylüyorum. Bir kez daha kocamı ararsanız Mina ile görüşemezsiniz."
"Hayır engel olmuyorum. Mina sizin kızınız tabi ki görüşmenize karışamam ama Murat benim kocam ve onun sizinle görüşmesine pek tabi engel olurum. Murat gelmezse Mina da gelmek istemeyecek yani evet görüşemeyeceksiniz ama buna engel olan ben değilim kızınız sizinle görüşmek istemiyor. Bunun da sebebini oturup bir düşünün isterseniz. İyi günler!"
Telefonu kapatıp Murat Abi'ye uzatırken yüzünde çok düz bir ifade vardı. Biz şaşkınlıkla ona bakarken Nilay kahvaltısına geri döndü. Sonra kendi telefonunu alıp bir şeyler yaptı ve yeniden masaya bıraktı. Çayını içip geri bıraktı. "Kendi numaramdan yazdım. Artık acil bir şey olursa beni arayacak. Sen hiçbir şekilde hiçbir şartta o telefonu kaldırmayacaksın."
Muhatabı, ona bakmasa da adını dillendirmese de Murat Abiydi. Murat Abinin yutkunma sesini duyduk sonra. İçimde bir coşku yükseldi ve sessizce "Kraliçe be!" diye söylendim. Sonra Derya'nın kıkırtısını duydum. Ardından birkaç gülüş ve aniden büyük bir kahkaha. Sadece Nilay ve Murat Abi gülmüyordu. Nilay oldukça düz bir ifadeye sahipken Murat Abinin ifadesi nutku tutulmuş gibiydi.
"Vay anasunu be! Cördiniz mi bizim hanumu?"
Yüzündeki şokla bize dönerken sorduğu soruya da sadece yüksek sesle kahkaha atmıştık. O kadın bunu çoktan hak etmişti.
Nilay bizim aksimize ters bakışlarını Murat Abiye kısa bir anlığına çevirip yemeğine dönmüştü. Nilay'ı biraz olsun tanıdıysam şu an kesinlikle 'Buna da çok yüz verdim. Biraz ağırlığımı koyayım' diye düşünüyordu.
"Abimi korkarken izlemek çok eğlenceli."
Derya'nın kulağıma fısıldadıklarına sessizce kıkırdadım. Tek çocuk olduğum için asla anlayamayacağım bir duyguydu kardeşlik ama bu ailede biraz olsun tadabiliyordum. Onur Can benim kardeşim değildi. Sadece aynı bedenden dünyaya gelmiştik ama bu, hukuki boyutunu bir yana bırakırsak bence kardeşlik değildi.
"Hak etmediğini söylemiyorum ama üzülüyorum Murat Abiye." diye fısıldadım ben de.
"Ben hiç üzülmüyorum valla hak etti." Melike konuştuklarımızı duymuş olacak ki dahil oldu. "Ben daha beterini yapardım."
Derya 'Kesinlikle yapardı' dermiş gibi şiddetle onayladı onu.
"Ben de abime üzülmüyorum. Karısı sessiz sakin diye bunu ona yapmamalıydı." Duha Abi de dâhil olunca iyice ses çıkarmaya başlamıştık. "Öyle deme bence Abi. Sen de karından yüz bulsan yapardın bence." Derya'nın yorumu üzerine Melike'nin katilden hallice bakışları Duha Abi'ye çevrildi. Duha abi gözlerini irice açarak "Zinhar!" dedi korku dolu kesin bir tonlamayla. "Ben zaten Melike ile evlenemeseydim kimseyle de evlenmezdim. Müzmin bir bekâr olarak ölürdüm."
Sahte garibanlığıyla boynunu büktü. Melike ona dudaklarını büzerek aşkla bakarken ben ve Kaptan onlara kıkırdadık.
"Ne konuşuyorsunuz orada siz? Bize de söyleyin belki bizim de bir fikrimiz vardır!"
Murat Abinin sesiyle hepimiz dikleşip bilmezden gelmeye başladık. Sonra Duha Abi'nin sözleriyle dayanamayıp kahkahayı patlattık.
"Yok abi sen ne kadar az fikir beyan etsen senin için o kadar sağlıklı bence."
⚓⚓⚓⚓⚓⚓⚓
"Evet hanımefendi. 40 Bin artı yüzde 5 gibi bir ücret alıyoruz. Zaten piyasa hemen hemen böyle. Elbette başka avukatlara da sorabilirsiniz."
Sanki sormamış... İlk burayı aramadığını bilmiyoruz sanki.
"Olur mu öyle şey canım? Ben düğünümü bu kadar pahalı yapmadım."
Bu devirde akılsız başın cezasını cepler çekiyor ne yapalım?
"Hanımefendi 2001 yılında evlenmişsiniz. O zamandan bu zamana çok şey değişti. Elbette bu kadar paraya yapmamışsınızdır."
"Bana avukatları bağlar mısınız? Sizinle muhatap olmak istemiyorum."
Ben sana çok meraklıyım sanki Allah Allah!
"Tabi hanımefendi. Sizi Onur Bey'e bağlıyorum."
Git en paragöz ve çirkef olanla muhatap ol ki aklın başına gelsin. İnşallah adam senin donuna kadar alır çirkef karı!
Onur Bey'in numarasını tuşladım. Telefonu açınca "Onur Bey bir müvekkil boşanma davası ücretini beğenmedi de bir avukatla görüşmek istiyormuş. Size bağlıyorum." dedim.
"Neyini beğenmemiş? Allah'ım ya! Sen halletseydin ya Asude. Uğraştırma beni bunlarla." Halledemedik ki size bağlıyoruz değil mi?
"Benimle muhatap olmak istemiyormuş." dediğimde duraksadı.
"Ne kadar ücret vermiştin? 40 Bin artı yüzde 5. Tarife buydu."
"Tamam. Ben hallederim bağla bana."
Bağladım ama konuşmayı merak ettiğim için telefonu sessize alıp dinlemeye başladım.
"Alo?"
"İyi günler Ben Avukat Onur Özgün"
"İyi günler Avukat Bey. Ben Fulya. 20 yıllık eşimden boşanmak istiyorum. Kendisi biraz zengin ama cimri. Boşanmak istediği halde hakkım olanı vermeyeceğini söylüyor. Bana sizin büronuzun adını verdiler. Ancak sekreterinizin verdiği fiyat çok fazla. Kendisinde anlama sıkıntısı var sanırım. Bir türlü anlatamadım."
Yüzümü buruşturdum.
"Anlıyorum hanımefendi. Size ne kadar demişti sekreterimiz?"
Ben az önce söyledim ya Onur Bey?
"Kırk milyar diyor. Bir de elde ettiğim malın yüzde beşini. Olur mu canım o kadar?"
Onur Bey kati bir sesle "Olmaz!" dedi.. "Olur mu öyle şey canım? Şu piyasada olacak şey mi?"
"Değil mi Avukat bey! Hay siz çok yaşayın!"
"Sekreterimiz bir karışıklık yapmış onun kusuruna bakmayın. Onlar bizim özel ve sürekli müşterilerimize özel tarife. Normalde 70 Bin Tl ve yüzde 7 alıyoruz."
Ne? Bir an donup kaldım ve Onur Bey'in sözlerinin doğruluğunu sorguladım. Kesinlikle böyle bir şey duymamıştım. Özel müşterilerimize elbette indirim yapıyorduk da tarife bu değildi.
Kadından da bir süre ses çıkmadı.
"Anlayacağınız bir hata olmuş. Hassasiyetiniz için teşekkürler. Ben asistanımızı uyaracağım. Böyle yaparsa zarar ederiz."
Kadın telefonu alelacele kapatırken beni bir gülme aldı. Bu Onur Bey de cins bir tipti ama eğlenceliydi bazen.
Telefon yeniden çaldığında açtım.
"Odaya gelir misin Asude."
Onur Bey cevap beklemeden telefonu kapatınca kaşlarım çatıldı. Cidden uyarı mı alacaktım yani?
Odanın kapısını vurup onay alınca içeri girdim.
Onur Bey"Gel Asude." dedi. Atilla Bey'e de başımla selam verip içeri girdim.
"Buyurun?"
"Asude bu tipler sık sık arıyor mu?"
"Nasıl yani?" Ciddi tavrı yüzünden ne düşüneceğimi şaşırmıştım. Azarlıyordu ciddi ciddi... Yani sanki?
"Bak. Bazı insanlar böyledir. Küçük dağları onların yarattığını sanır. Bu tiplerle uğraşma. Çok şükür biz bunları tolere etmek zorunda kaldığımız zamanları geride bıraktık. Artık bir adımız, camiada bir yerimiz var. Yani müşterileri bizim seçtiğimiz o yerdeyiz. Bu kadın ve bunun gibilerden gelecek o paraya ihtiyacımız yok. Sen de bir avukatsın ve bu büronun avukatıymışsın gibi davranabilirsin. Senin gereksiz çıkışmayacağını biliyorum ama gerektiğinde geri durmak da hiç senlik değil, yapma."
O kadar şaşırmıştım ki ne diyeceğimi bilemedim. "Şey. Tamam. Teşekkürler." diyebildim sadece. Atilla Bey de "Bir de Asude duruma göre indirim ve zam yapabilirsin. Hemen hemen oranları anlamışsındır. Gıcık olduklarına zam yap gitsin." diye gazladı beni.
Kıkırdadım. "Peki Atilla Bey. Seve seve."
"Melike çıktı mı?"
Başımla onayladım. "Evet. Yirmi dakika oldu. Öğleden sonra gelecekmiş."
Elindeki dosyayı bana uzattı. "Tamam. Bu sende kalsın. Gelince verirsin. Gelmezse de evde falan verirsin."
Elinden dosyayı alıp "Peki. Başka bir arzunuz?" dedim.
"Kahve" ikisi aynı anda kahve içmezlerse ölecekmiş gibi bir tonlamaya konuşunca gülüp "Hemen." diyerek odadan çıktım Dosyayı masama bırakıp mutfağa geçtim ve kahve yaptım. Kahveleri götürüp verdikten sonra tam masama oturacaktım ki kapı çaldı. Kapıyı açtığımda karşımda hiç ummadığım birini gördüm. Bu günlerde âşık olduğumu fark ettiğim kocam; Kaptan.
"Kaptan?"
"Asude?"
Bir süre karşılıklı bakıştık. Derya "İçeri almayacak mısın?" diye sorunca utançla gözlerimi yumup "Pardon. Geç tabi. Hoş geldin." dedim. "İşte olman gerekmiyor muydu? Şaşırdım."
"İki gün nöbet tuttum diye erken çıktım bugün. Ayakta uyuyordum."
Güldüm. "Doğru arkadaşının yerine de tutmuştun."
İçeri geçerken ilk kez geliyormuş gibi ofisi inceledi.
"Ne içersin?" diye sordum mutfağa yönelirken. Derya arkasında olduğum için arkasına dönerek "Zahmet etme hiç. Öyle bir geçerken uğradım seni meşgul etmeyeceğim." dedi. Ona gözlerimi gülerek devirdikten sonra mutfağa girip kahve makinesine kahve, şeker ve suyu koyup mutfak kapısından başımı ofise doğru uzatıp "Sen otur iki dakikaya geliyorum." diye seslendim.
Gerçekten şu makineler çıktığından beri iki dakikayı geçmiyordu kahve yapmak. İki bardak kahveyle ofise yanına gidip orta sehpaya bıraktım kahvesini.
Kahvesine uzanıp bir yudum aldıktan sonra beğeniyle mırıldandı. "Çok güzel olmuş. Ellerine sağlık."
Utançla kıkırdadım. "Afiyet olsun da makinenin eline sağlık ben yapmadım."
Sözlerim üzerine kaşları havalandı. "Öyle deme. Malzemesini sen koydun sonuçta. Diğer türlü de ocak pişiriyor o zaman."
Aslında kahve makinemiz biraz pahalıydı ve evdekine göre daha çok iş yapıyordu ama hazır Derya beni gözünde büyütmüşken bozmadım.
"Orası öyle."
"Ee Melike yok mu?"
Sorusu üzerine başımı iki yana salladım. "Yok çıktı. Bir duruşması vardı. Öğleden sonra ancak gelir."
Başıyla onayladı. "Sen ne yapıyorsun? Alışmışsın buraya gördüğüm kadarıyla."
Gülümseyerek onayladım. "Evet baya alıştım aslında. Daha önce hiç öyle bakmamıştım ama avukatlık fena bir meslek değil sanki ha? Havalı biraz."
"Bence bir mesleğe hava katan onu hakkıyla yapan insanlar. Melike'nin ne kadar hakkıyla yaptığına yakından şahit olduk zaten. Bence sen de hakkıyla yaparsın. Sen ne yaparsan yap hakkıyla yaparsın da..."
Kalbim bir anda atış hızını arttırdı. Öyle ki sesi ona kadar gidiyor diye korktum. Normalde beni birileri övmez ama övse diyelim bu kadar heyecanlanır mıydım yoksa Derya benim için özel olduğundan mı bu kadar etkiliyordu beni. Onun gözünde böyle biri olmak... Yani havalı olmak... Acaba bu durum hislerine ulaşıp bana karşı sevgi hissetmesini sağlar mıydı?
Ya da sağladığı için mi böyle davranıyor? O da bizi seviyor olabilir mi Asu-de?
Olabilir miydi? Ayrıca bizi değil diyorum sana! Beni... Severse beni seviyor seni tanımıyor bile!
Aman yesinler! Bensiz çok bir şeysin sanki!
"Bilmem ki... Şarkı söylemekten başka bir şey yapmadım hiç aslında. Bir de ders çalışmışlığım var ama o da zorla oluyordu tabi."
İç sesime takılmak yerine Derya'ya karşılık verdim. Ben de havalı biri gibi 'Aynen öyle. Tabi ki en başarılı benim' tavırları takınmak isterdim ama ona karşı artık o kadar iddialı olamıyordum. Ona bakarken bile nefesim kursağıma takılıyordu. Sanki bir an kendimi salsam boynuna yapışacaktım da zor zapt ediyordum kendimi. Bu hallerim yüzünden çok saçma duruyor olmalıydım ama o bana yine güzellikle geliyordu. Onu öpüp bir şey sorma dememe rağmen...
"Şarkı söylerken havalısın Asude. Mina ile iletişim kurarken, Ayaz'a ninni söylerken de havalısın, her ne kadar orada pası bana atmış olsan da..."
Kıkırdadım. Geçen söylediğim şarkıyı kastediyordu. "Babası meşguldü." dedim omuz silkerek. Gülerek kahvesini yudumladı.
"Normalde evin haşeresi küçükler olur ama biz Yaprak ile iki abimin ardını topluyoruz."
"Öyle deme yeri gelir onlar da sizin arkanızı toplar. Bakma yani işleri çok zor."
İç çekti. Gülümseyişi buruk bir tebessüme döndü. "Orası öyle. Mesela ben bir konuda gurur yapacağım zaman onları düşünüp vazgeçerim. Sadece kendilerine değil bence bize de büyük ders oldular."
Başımla onaylarken birden aklıma gelen detayla kıkırdadım. "Annen hariç ama değil mi?"
O da güldü. "Evet o hariç. Annemin huyu kurusun dilinin yanacağını bilse de sütü sıcak içmekten vazgeçmiyor."
Kapı açılma sesi gelince başımı kaldırdım. Tolga Bey odadan çıkmıştı. Bizi görünce Derya'ya baş selamı verdi. "Hoş geldin."
"Hoş buldum."
"Bir şey mi istemiştiniz Tolga Bey" deyip ayaklandığımda Tolga Bey "Fikri Günsoy'un dava dosyasını bana mail atar mısın diyecektim ama sonra da atabilirsin. Bir de kahve isteyecektim ama sen otur ben hallederim."
"Aa olur mu siz geçin ben hemen getiriyorum." dedim mutfağa yönelerek.
"Yok yok!" dese de çoktan mutfağa varmıştım. Dediğim gibi iki dakikalık işti.
Tolga Bey Derya ile sohbet ederken ona da kahve hazırladım ve "Odanıza mı götüreyim burada mı içersiniz?" diye sordum.
Elimdeki tepsiden bardağı alıp "Sen zahmet etme. Ellerine sağlık." dedi. Buradaki herkes-Onur Bey Bile- bana karşı çok iyilerdi.
O odasına gidince masama geçip istediği dosyayı ona mail attım. Dosyaların kâğıt halleri de mevcuttu ama hızlı olmak adına genellikle tablet kullanıyorlardı. Bazen ben de bazı dosyaları kendime mail atıp evdeyken düzenliyordum. Baktığınız zaman kolaylık sağlıyormuş gibi görünen teknoloji aslında evimize işi sokturup özel hayatımızdan da çalıyordu. Hem iyi hem de kötüydü bu durum ancak yenidünya düzeni maalesef buydu.
Tam yerime oturacaktım ki bu kez diğer odanın kapısı açıldı ve Atilla Bey çıktı.
"Ah Derya hoş geldin." dedi samimi bir şekilde. Derya ona da baş selamı verip "Hoş buldum." diye cevapladı.
"Asude biz yemek siparişi vereceğiz sen de ister misin diyecektim ama madem kocan gelmiş. Sen araya çık istersen."
Kolumdaki saate baktım. "Ama var daha araya."
Atilla Bey genişçe gülümsedi.
"Ah Asude! Biraz uyanık ol. Patronun izin vermiş işte ne eşeliyorsun? Biz buradayız zaten. Kocan kırk yılda bir işten çıkmış yanına gelmiş. Gidin vakit geçirin. Ara saati bitmeden de dönme erken çıktın diye."
Derya "Çok teşekkürler Atilla. Bu kıyağını unutmam." diyerek elime uzandığında zaten itiraz edecek bir durumum kalmadı. O hengâmede zar zor çantamı ve telefonumu alıp Derya'nın elimi tutan eli eşliğinde ofisten çıktık.
"Buradakilere de kendini sevdirmişsin işte. Ben burada daha önce çalışan kızları da gördüm hiç de böyle davranmıyorlardı. Sana karşı çok iyiler." Duraksayınca ben de durdum. Birden kısık gözleriyle yüzümü inceledi. "Herkes evli olduğunu biliyor değil mi?"
Söylediği şeyle gevşeyip gülerek omuzuna vurdum. "Deli ya! Tabi ki biliyorlar. Sen kendin gelip şov yapmamışsın gibi..."
"Ben şov yapmadım. Denk düştük."
Gözlerimi belerttim. "24 yaşındayım ben. Bunamadım daha!"
"Estağfurullah canım bunak demiyorum ama karıştırdın hayat yoğunluğundan."
Gözlerimi devirip "Hı hı aynen ondan." dedim. Gülerek otoparka geldiğimizde Derya arabaya yönlendirdi beni. Arabanın yanına gelene kadar da el eleydik ve ben hâlâ kalp krizi geçirmemiştim. Bu kesinlikle mucizeydi.
"Nereye gidelim?" diye sordu otoparktan çıkarken ama ben soruyu duymama rağmen hipnoz olmuş gibi direksiyonu çeviren tek eline ve kolundaki damarlara bakıyordum. Sapıkça mıydı emin değilim ama manevraları içimde kıpır kıpır bir his uyandırıyordu.
"Asude?" seslenince gözlerimi kırpıştırıp daldığım düşlerden sıyrıldım. "Hı? A şey geçen sahilde karşılaştığımız kafenin kahvaltısı gayet güzel. Orası olabilir." dedim.
Ondan kaçarken oyalandığım kafeye arkadaşlarıyla geldiğinde karşılaşmıştık. O da hemen hatırladı zaten. "Tamamdır hedefimiz orası o halde."
Yol oldukça kısa olduğu için hemen varmıştık. Arabasız da 15 dakikalık yoldu.
Oturur oturmaz iki kişilik kahvaltı tabağı istedik. Garson bize doldurmamız için liste verdi. İstediklerimizi işaretledik. Bu sayede israfı önledikleri için de artı puandı benim için.
Garson gelip listeleri aldıktan sonra Derya ile baş başa kaldık. Henüz öğle molaları başlamadığı için kafe de sakindi. Deniz'i izlerken birden "Seninle bir gün denize açılalım mı?" diye sordu. Bu soruyu o kadar beklemiyordum ki cevap veremedim şaşkınlıktan. Az önce bu teklif cidden yapıldı mı?
⚓⚓⚓⚓⚓⚓⚓
Sosyal medyayı takip etmek için
(Tiktok Twitter instagram) Busras.typwriter
busbckr (instagram)
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
8.17k Okunma |
1.1k Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |