İyi okumalar.
⚓⚓⚓⚓⚓⚓⚓
24. BÖLÜM
Bölüm Şarkısı:
Oğuzhan Koç-Ayy
"Tahmini olarak ne zaman konuşmaya başlarsın Asude'ciğim? Eve kavuşmak üzereyiz de."
Derya'ya ters bakış atmam muhtemelen onun gözünde beni 'zeytinyağı' yapıyordu çünkü haksızken üste çıkıyordum ama sağ olsun ağzını açıp bir şey demedi bu bakışıma.
"Ayrıca sen nasıl koca bir sülaleyi nişana gönderip nişandan kaçabildin onu da anlamıyorum. Gizli bir şeyler yapmakta o kadar kötüsün ki!"
Asu-de! Sakın kendini savunma. Bu savunulacak bir şey değil! Bırak bir kere de altta kal. Bak lütfen diyorum.
"Hiç de bile. Nişandan kaçmak ne ki ben 5 sene babamla dedemi ayakta uyuttum. Onlar beni derslerimle meşgul sanırken ben ayrı eve çıkmış, kendi paramı kazanmaya bile başlamıştım. Sadece sana karşı vicdan yaptım."
Bak işte! Sen vallahi arlanmazsın! Tüh sıfatına!
"Ah ne kadar duygulandım anlatamam. Beni mi düşündün sen?"
Ters bakışlarım yeterli cevabı verdi bence. Ekstra bir şey söylememe gerek yok. Bir cevap vermek yerine "Hem hani senin ameliyatın vardı?" diye sordum. Bana yine yalan söylemişti. "Bu üçüncü yalanın oldu."
Alayla güldü. Daha doğrusu ağzından inanamıyormuş gibi 'Hah' sesi çıktı. "Çünkü senin bu yaptığın yalan söylemek değildi!"
"Değildi." Dedim utanmadan. "Google'dan da baktık ya."
Bu kez ters ters bakan taraf o oldu. "Sen bana arkandan iş çevireceğim dersen ben de senin arkanda dolaşırım Asude. Bu yalan değil, savunma." Bir es verip devam etti. "Bak var ya senden inanılmaz iyi bir avukat olur ama insan ilişkileri mahkeme salonuna benzemez."
Aa ama yeter! Ben bunları çekmek zorunda mıyım canım? Sevgilisi buluşmak istedi yani ne yapayım? Ayrıca kızı ikna edip gelip anlatacaktım da!
"Ben ne yapabilirim? Gidip sevgiline söyle. O benimle konuşmak istedi. Numaram olmasına rağmen de gitmiş bir de İnstagram'dan yazmış. Kaç gün sonra gördüm."
"Numaran onda yoktu. Sildim ben." Dedi öylesine bir şey söylüyormuş gibi sakin bir şekilde.
"Ne? Niye?"
"Çünkü sana taktı kafayı Asude. Düğün gününde olanları sosyal medyada o da görmüş. Açıklayamadım."
Beni öpmesinden bahsediyordu. Bir akrabamın sosyal medyaya sızdırdığı görüntülerden...
İmayla "Bana yaptığın açıklamayı ona da yapsaydın ya!" dedim. Gözlerini devirdi. "Boş ver şimdi onu. Sana dediğim gibi kafayı sana takmış. Son zamanlarda beni de çok darlıyor. Halledeceğim ben..."
Gözlerimi kıstım. Yoksa?
Oldukça tiz çıkan bir veryansınla "Kaptan!" dedim. Meraklı ve şaşkın bakışları bana dönünce "Yoksa sen beni Valeria olarak değil de gizemli kız sanarak mı öpmüştün o gün?" diye sordum. Hayır, beni Valeria olarak algılaması saçmaydı zaten. Ne saç ne göz ne ten rengimiz uyuyordu. Gizemli kızla ortak bir yanımız vardı en azından bildiğim kadarıyla. İkimiz de kıvırcıktık. Tabi o Derya'nın onu gördüğü gün saçlarını tesadüfen kıvırcık yapmadıysa. Bu da bir ihtimaldi sonuçta.
Cevap vermedi.
Bekledim.
Cidden cevap vermiyor. Aaa!
Elim ağzıma giderken 'O' şeklinde açılan ağzımı kapattım. "Hiihh! Çok kötüsün Derya! Bir de beni burada azarlıyorsun. Aynı anda üç kadını aldattın resmen sen."
Elimi ağzımdan çekip üst dişlerimi alt dudağıma bastırdım ve ona kınayan bakışlarımı attım.
"Yalanlarından biri buydu değil mi?" Bana tereddütlü bir şekilde baktığı birkaç saniyenin ardından tekrar yola döndü ve başını aşağı yukarı salladı.
"Valeria'ya da hak veriyorum. Kız ne umdu ne buldu? Şimdi de evliliğimizin gerçek olduğunu düşünmüş. Kızcağız ne bilsin gizemli kıvırcığın anılarının hortladığını. Benim suçum sanıyor."
"Kızcağız?" Şaşkın ama daha çok alaylı bir soruydu bu. "Sana bunu söylediğinde ağzının payını vermiştin. Ne ara empati kurdun da hak verdin acaba?"
"Derya, sence normal mi şu an üçümüzün -daha doğrusu gizemli kızımızı da sayarsak üç artı bir durumdayız- bu halde olmamız normal mi sence? Madem kafan karıştı her normal insan gibi sadeleştirme yap. Valeria'dan kaçma mesela. Açık açık konuş. O sorunu hallettikten sonra gizemli kızın peşine düşelim. Yardım ederim sana ama sarı çizmeli Memmet Ağa yani elinde hiçbir şey yok umudundan başka. Ve ayrıca senin benimle başka bir derdin var. Onu da halledelim."
Kaşları çatıldı ama bana dönmedi. "Seninle derdim olduğunu nereden çıkardın?"
"Dünden beri bana ters yapıyorsun. Anlıyorum herhalde salak değilim."
Yine inkâr edip düz bir tonlamayla "Yapmıyorum." Dedi.
"Yalan söylüyorsun şu an. Her yalanın bana yalan söyleme hakkı veriyor. Haberin olsun. Sonra böyle öğrenince kızma!"
Ben söylediklerime karşı çıkıp olayı büyütür ve tartışırız diye beklerken o kahkaha atmaya başladı. "Ah Asude ah Asude! Bazen sanki karşımda babaannem var sanıyorum. Öyle bilge bilge laflar ediyorsun ama bazen de karşımda Mina var sanıyorum."
Gözlerimi devirdim. "Ayna!" dedim avucumu ona göstererek. Çocukken biri bize küfretse böyle yapardık ve bu 'Sensin' anlamına gelirdi. İroni yapmıştım ama o daha çok gülmüştü.
"Gülme." dedim kendim de gülerken. "Ciddi sorunlarımız var şu an." Gülerek göz ucuyla bana baktı. "Ciddi bir şeyimizin olacağına inancımı kaybettim ben Asude." dedi yine alayla.
Yüzümdeki tebessüm yerini korurken gözlerimi devirdim yine ve "Sevgilini öylece arkada bıraktın Derya. Bu ciddi bir sorun. Çok ayıp ettin." diye uyardım onu. Ben Valeria'nın yerinde olsam paramparça olmuştum herhalde. Aşk ve sevgi neydi bilmesem de annem beni babama teslim edip giderken arkasından baktığımda Valeria'nın bugün hissettiklerinden çok farklı bir şey hissettiğimi sanmıyorum.
"Ayıp mı? Benim ayıp ettiğimi mi düşünüyorsun? Bir haftadır Rize'de ve bana değil sana söylüyor bunu. Gelip seni tehdit ediyor ve asla haberimin olmasını istemiyor. Sence ayıp eden ben miyim yani?"
"Kız aklınca gözdağı vermek istedi herhalde. Boş ver tehdidi falan. Sence ben pabuç bırakır mıyım? Takılma bu gibi şeylere."
Bana yine ters bakışlar atıp bir şey demeden önüne döndü.
"Ara mutlaka." dediğimde ise içinden sabır dilendiğini duydum. Sessizdi ama anlamıştım. "Burnu sürtsün biraz ararım."
Yazık Valeria'ya... Şu durumda, hem de onun tarafından tehdit edilmişken ona üzülmem biliyorum ki çok saçmaydı ama üzülüyordum. Aşk diye savundukları şey böyle bir şeydi işte. Kız aşkından kim bilir asla yapmayacağı şeyleri yapıyordu ama günün sonunda Derya'nın kalbinde başka biri vardı. Ve bambaşka birinin beline elini atıp yanından ayrılıyordu. Bu gibi illüzyondan ibaret duygulara kapılmak insanı bu hallere düşürüyordu. Tamam aşk vardı ama bence hâlâ tanımı insandan ibaretti. Aşk sadece bir kişinin hisleriydi. İki kişinin arasında olan şey aşk değildi. Aşk, bir insanın içindeki duyguların en ham ve işlenmemiş hali olabilirdi ancak.
Yaylaya geldiğimizde eve kavuşmadan önce Başak çıktı önümüze. Hava karardı, kararacaktı, güneş çoktan batış yoluna girmişti. Bu kızın neden şu an burada olduğu da tam bir muammaydı. Evine çok ters bir istikametteydi çünkü. El kaldırınca durduk.
"Bir de bu vardı tabi..." diye mırıldandım. "Etrafında neden bu kadar kadın var Kaptan?"
Bana inanamıyormuş gibi bakıp "Bu benim suçum değildi!" diye itiraz etti. "Ben de bundan kaçmak için evlenmiştim seninle hatırlarsan!"
Ben ona hatırladığımı söyleyemeden Başak gitti Derya'nın kapısının önünde durdu. Derya bir an dönüp bana bakınca gözlerimi baydım ve başımla onayladım onu. Derya kapıyı açmak yerine camı indirdi.
"Merhaba."
Bilmiyorum ben mi çok odunum ama yanında karısı olan ve geçmişte nahoş olaylar yaşadığın bir adama karşı bu kadar gevrek gülünmez bence ya!
"Merhaba." dedim adamın karısı olarak. "İyi akşamlar Başak."
Derya ise hafif bir tebessüm edip başını sallamış ve geriye yaslanmıştı, Ben Başak'ı daha rahat göreyim, Başak da beni daha rahat görsün diye. Başak önce bir afalladı ama karşısında muhatap bulamayınca bana mecbur kaldı.
"İyi akşamlar Asude'ciğim. Ben bizim Zeytin'in kardeşlerinden birini getirttim de onu haber vereyim dedim. Mina çok hevesliydi ya." Bunun bir bahane olduğunu sanırım hepimiz biliyorduk. Yoksa bunu söylemek için niye yollarımızda bekliyorsun? Değil mi ama! Ara Çiçek Hanımı! Zaten aranızdan su sızmıyor, yerli yersiz her şeyi konuşuyorsunuz! O Murat Abi ya da Nilay'ı arasın ve söylesin. Ama yok illaki gelip kocama bir gözükecek!
"Tamam Başak'cım. Ben Nilay ve Yaprak'a söylerim onlar yarın gelip alırlar Zeytin'in kardeşini. Malum bizim iş güç, zamanımız yok."
Bozuldu. Ne sanıyordu? Buradan onlara gidelim, onu da arabamıza alalım bir de! Pışık!
"Oldu o zaman." diyen Derya benim gerildiğimi ve Başak'ın da baya bozulduğunu görmüş olmalıydı ki araya girme ihtiyacı hissetti.
"İyi akşamlar tekrar." diyerek camı tekrar kapattığında hiç tereddüt etmeden gaza bastı. "Ben bu kızdan korkuyorum." dedi sonra gizli bir sırrını itiraf eder gibi. "Gözleri yiyecekmiş gibi bakıyor."
Sözlerinden ziyade yüzündeki dehşete güldüm. Çünkü gerçekten öyle bakıyordu ve Derya'nın bundan korkması komikti. Bu sözleri duyan biri bizim Kaptan'ı yeni yetme, eline kız eli değmemiş ergen sanırdı.
"Ciddi bir şey soracağım." Dedim aniden. O konunun arada kaynamasına izin vermek istemiyordum. Bir de beni manipüle edip kurtulmaya çalışmasına izin veremezdim.
"Sor."
"Bana tam olarak dün akşamdan beri bozuksun sen. Değilim deme yemiyorum çünkü" dedim. Kaşları çatıldı ama bir şey demedi. "Derya?"
"Sorunu bekliyorum." dediğinde bu kez benim kaşlarım çatıldı. "Doktor olmuşsun bir de! Neden bozuk olduğunu soruyorum sana."
Muzır bir şekilde güldü.
Ağam bu senle eylenir.
"Derya acaba ben bu ara sana çok mu yumuşak davranıyorum? Yani en baştaki halime mi döneyim istiyorsun?"
"En başından beri bir gelişim göstermiş miydin?" diye sordu gülerek. Ona en inanamaz bakışlarımı atıp "Hatırlamak ister misin?" diye sordum. Güldü. Sonra gülüşü sakinleşti ama tamamen silinmedi. "Bozuk değilim. Seninle de bir derdim yok." Diye cevapladı geçmişin tozlu sayfalarında kaldığını düşünmeye başladığım soruma cevap vererek. Ama ben değilim deme diye uyarmıştım onu!
"Derya!" diye uyardım yine. "Dünden beri bana karşı soğuksun."
"Değilim Asude. Yorgunum dedim ya."
"4. Yalanın haberin olsun. Benim gibi yalanlarla yaşayan birine çok koz veriyorsun."
"Of tamam." dedi pes ederek. Kollarımı göğsümün altında bağladım ve onu dinlemeye başladım. Araba durunca önüme döndüm ve evin önüne geldiğimizi gördüm. Onunlayken dış dünyanın farkına varamıyordum. Garip...
"Bozuldum sana." dedi Başımla onayladım. "Çünkü..." Bakışları ani bir hamleyle bana dönünce kaşlarım havalandı. "Allah aşkına Asude!" Niye birden parladı bilmiyorum ama irkildikten sonra bile ses etmedim. Devam etmesini bekledim. Patavatsız olduğumu bildiğim için bir şey yapmadım diyemiyordum. Parmaklarını saçlarının arasından geçirdikten sonra kemerini çözüp tam olarak bana döndü. "Tamam. Sana en başında her şeyi anlatmamış olduğum doğru ama gerçekleri anlattım değil mi? Çünkü sana en başındakinden daha çok güveniyorum." Başımla onayladım. Ne yapmıştım yahu bu kadar?
"Biliyorsun bunu ama hâlâ bana Valeria diyorsun. Bir şey olduğunda onunla vurmaya çalışıyorsun."
"Ne zaman yaptım bunu?" diye sordum hayretle. Böyle bir şey yapmamıştım. "Dün gece yaptın." dedi kesin bir tavırla. Dün gece mi yapmıştım? "Nasıl?"
"Asude, dün bana dedin ki annenin beni sevmemesi daha iyi. Valeria'yı daha kolay kabul eder."
Boş bakışlarım Derya'nın öfkeli yüzünde gezindi. "Böyle konuşmuştuk diye-"
Hiddetle başını iki yana salladı. "Ben sana hislerimi, geçmişimi anlattıktan sonra en başında konuştuklarımızı silmeliydin. Evet, hata yaptım. Valeria'ya üzüldüğüm için onu hayatıma aldım. Ona karşı dürüst olmak, şartlar sunmak bir bahane değil. Kesinlikle haklısın bu konuda bir şey demiyorum ama sonuçta tüm hislerimi bildiğin halde hâlâ Valeria diyorsun."
"Tamam." Dedim ne diyeceğimi bilemediğimde. "Ama Valeria hâlâ hayatında ve yok sayamam onu."
"Yok say Asude. O benim meselem ve ben halledeceğim. Bu konuda endişelenmek zorunda değilsin"
Kısacası sana ne diyordu ve haklıydı. Omuz silktim. "Peki, bundan sonra senin konularına karışmam."
İsyan edercesine başını iki yana salladı. "Bunu demek istemediğimi biliyorsun."
Bilmiyordum. Yani Derya da bence ne dediğini de ne istediğini de bilmiyordu. Valeria bir konuda haklıydı. O kız gelmeyecekti. Gelmişse bile Derya tanıyamayabilirdi. Bir anlık bir görüntü yanıltıcı olabilirdi. Kız saçlarını boyamış, lens takmış olabilirdi o gün. Şu an bambaşka bir durumda da olabilirdi. Bunu Derya'ya söylemedim. Takıntılıydı ve bu sözler hoşuna gitmiyordu. Olmayan bir kızı ölümüne savunuyordu.
"Boş verelim Derya ya. Biz işimize bakalım. Bir ay bitti neredeyse. Önümüzde iki ay daha var ve ondan sonra çok daha özgür olacağız."
⚓⚓⚓⚓⚓⚓⚓
"Mina çok şeker tamam ama benim şekere alerjim var. Uzak tut Peynir'i benden."
Evet, kardeşi Zeytin olduğu için bu minik beyaz köpekçik de maalesef Peynir olmuştu. İşin kötü kısmı fikir sahibi bendim. Şakasına söylemiş olsam da Mina aşırı derecede beğenmişti bu ismi.
"Asude Yenge ama baksana çok güzel."
Aman ya üf! Her güzeli sevecek miydik biz? Ne geldiyse güzeller yüzünden geldi başımıza! Yok Valeria'ymış, yok gizemli kızmış!
Tamam, konunun bununla alakası yoktu ama yine de.
"Alışverişe mi çıksak?" Melike'nin sorusu üzerine diğerleriyle göz göze geldik. Mina köpeğiyle ilgilenmeye geri dönmüştü. Açıkçası kimse yemek için gönüllü değildi. "Ne kadar ciddi bir şey bu yemek? Öyle filmlerdeki gibi cidden allı pullu elbiseler giymek zorunda mıyız?" diye sordum. Nilay omuz silkti. "Yok ya. Öyle değil. Genelde ortakların aileleri katılıyor. Daha samimi bir hava oluyor. Şık ama sade bir şeyler yeterli. Benim de bir sürü kıyafetim var zaten. Olmayana da veririm. Temmuz geldi neredeyse, beni bu sıcakta oradan oraya sürüklemeyin."
Katılıyordum. Beni de sürüklemeyin.
"Ben de hevesli değilim ama benim elbisem yok doğru dürüst. Hep takımlarım var."
"Elbise giymek şart mı ki?" diye sordum. Elbise şartsa benim de ihtiyacım olacaktı.
"Yok değil tabi de orası bir nevi gelinler güzellik ve şıklık yarışması sayılır. Elimdeki üç elbiseyi de onlar gördüler. Çünkü hepsini orası için aldım. O yüzden benim alışverişe çıkmam lazım. Zaman olsaydı internetten sipariş ederdim de yetişmez."
Yaprak "Yenge ben gelirim seninle." dedi. "Zaten epilasyona gideceğim. Ondan sonra buluşuruz."
"İşten sonra beraber gidelim o zaman. Ben de bir şeyler bakarım kendime."
Evlendiğimden beri hiç alışverişe çıkmamıştım. Kıyafetlerimin de çoğunu Ordu'da bıraktığım için hem kendime hafta sonundaki yemek için bir elbise hem de birkaç parça başka kıyafet alırdım. Hem iç çamaşırına falan da ihtiyacım vardı. Kararsız biri olmadığımdan onlar elbise alana kadar ben tüm alışverişimi tamamlardım bence.
"Siz gidin valla benim iki çocukla gözüm kesmiyor."
Nilay'ın asıl derdi belli olmuştu. Çocuklar için gelmek istemiyordu ama yüzündeki o imrenmeyi görebiliyordum.
"Şöyle yapalım. Yarın hep beraber kocalarımızı da alır alışveriş merkezine gideriz. Onlar çocukların başında dururlar. Oyuncaklar falan da var AVM'de. Onlar çocuklarla ilgilenirken biz de alışverişimizi yaparız. Yemeğimizi de yedikten sonra döneriz."
Pratik bir insan olduğumu söylemiştim. Zorluklarla mücadele etmenin ve hayata karşı tek başına savaşmanın sadece olumsuz yönleri yoktu. Biz de bazı marifetler edinmiştik.
"Kabul ederler mi ki?" Nilay'ın normalde çok güçlü bir kadın olup birine yük olma düşüncesi söz konusu olunca bu kadar çekingen olmasına üzülüyordum. O kadar iyi biriydi ki hayatımda almam gereken ama karakterim yüzünden asla alamayacağım rol modelim oydu.
Ben daha çok Melike'nin kalemindeydim.
"Sıkıyorsa kabul etmesinler." Melike'nin bu sözü benden önce söylemesi de düşüncemi kanıtlar nitelikteydi. "Yaparken hay hay bakarken hayır olmaz." diye devam etti ve gönlümü bir kez daha fethetti.
Nilay ikna olmuştu. Açıkçası ben de arkamda Melike gibi bir elti varken her şeye tamamdım. "İyi bari. Yarın Murat gelip bizi alsın da hep beraber felekten bir gün çalalım."
"Çal eltim." dedi Melike "Biri niye çaldın diye şikâyet ederse ben senin avukatın olurum."
"Bir şey soracağım ama." Yaprak'ın telaşlı ve endişeli sesi üçümüzün de gülüşmesini bıçak gibi kesmişti. Ona çevrilen bakışlarımıza da aynı şekilde tedirgin şekilde bakarak karşılık verdi. "Enes de orada olacak?"
Şu an olaya en az Eiffel Kulesi kadar Fransız kaldım.
"Aa doğru!" diyerek Yaprak gibi endişeli bir hale büründü Nilay.
"Enes kim?" diye sordum ama Melike "Ay yalnız da olmaz ki!" diye araya girince sorum havada kaldı. Aman Ya Rabbim N'oluyor? Enes kimdi ki bu kadar panik olmuştuk?
Yaprak kollarını göğsünde birleştirdikten sonra bir elini ağzına götürdü endişeyle başparmağının tırnağını kemirmeye başladı. "Ne yapmalıyım?" diye sorarak sırayla hepimize bakınca diğerleri ve hiçbir şeyden haberim olmadığı için haliyle ben sessiz kaldık. Sonra ben "Olayı açıklayabilirsin öncelikle." Dedim. "Zira ne olduğunu anlamadığım için tavsiye veremiyorum. Enes kim ve niye bu kadar gerildiniz?"
İç çekti. "Enes bir şerefsiz." Dedi kendinden emin bir şekilde. Onu Nilay takip etti. "Ve insanlıktan nasibini almamış bir yalancı."
Melike de elbette yorumsuz kalmadı. "Toparlayacak ve özetleyecek olursak Şerefsiz, yalancı, adi bir köpek, karaktersiz ve pezevenk."
Bu pek özet olmamıştı ama bozmadım.
"Çok güzel." Dedim onaylayarak. "Bu sıfatlara layık olacak ne güzellikler yaptı peki?"
Yaprak elinin tersiyle saçını omzunun gerisine itip "Şöyle Asude'ciğim..." Birden bana doğru eğilince ben de eğilmek zorunda hissettim kendimi.
"Biz bu şerefsiz Enes ile lisede tanıştık. Yani okulda değil, lise zamanında. Ailelerimiz ortak ya... Yine bu tarz bir yemekte tanıştık. Sonra bir gün baktım bu beni facebooktan eklemiş. Neyse kafanı şişirmeyeyim anlattıkça sinirlerim bozulacak zaten. Çıkmaya başladık ama nasıl aşığız, nasıl ölüp bitiyoruz anlatamam. 4 sene falan sürdü işte. Biz üniversitenin ikinci yılındayken böyle çok alakasız bir şekilde tuhaf davranmaya başladı. Hiç nedensiz... Bir gün ara verelim diye mesaj attı. Şok oldum, neden-niye diye sorsam da pek oralı olmadı. Ben de baktım kasten böyle yapıyor, bir sorun yok. Bitmiş demek ki bir şeyler ara vermeyelim ayrılalım dedim." Birden yükseldi. "Bak vallahi bunu dememiş olsam yine neyse! Kabul etmedi. Beni sevdiğini ve biraz zamana ihtiyacı olduğunu söyledi ama ben ayrılmışız varsayacağımı söyledim. İşte o da sabretmemi falan filan söyledi. Engelledi beni. 'Dayanamayıp mesaj atarım diye' falan dedi ama ben de gözlerinin önünde engelleyip 'Dayanamayıp mesaj atarsın.' diye dedim kalktım yanından."
Enes Efendi, hikâyenin sonunu duymamıştım ama sen bittin çoktan!
"İki gün geçti. Üniversiteden kızlarla buluştuk." Yüzünde alaylı bir gülümseme vardı ama altında yatan öfkenin kokusu buram buram geliyordu.
"Bak cidden söylüyorum Allah'ın lütfu yani. Arkadaşım kuzeninin sözünden bahsetmeye başladı. Her şey çok lüksmüş de damat çok yakışıklıymış da, zenginmiş de kuzenine tapıyormuş ve kuzeni çok şanslıymış."
Hikâyenin sonunu tahmin edebiliyorum. Enes Efendi, bitmek sana yetmez, mahvedeceğim seni!
"Sonra demesin mi 'Ay durun durumları hâlâ duruyordur.' Diye. Öyle de ilgisiz dinlemiştim ki sırf bir cümleyi 5 kez tekrarladı diye anlıyordum. Durumu açtı, şöyle bir göz ucuyla bakıverdim ve o da ne? Ne göreyim? Yakışıklı, zengin ve âşık damat benim şerefsiz, ex olduğunu bile kabullenemeyen, ex'immiş."
Gözlerimi kıstım. "Ne yaptın peki?" Güldü. "Hiçbir şey."
Yani aldatılınca ben de hiçbir şey yapmamıştım ama ben âşık değildim ve 4 sene sürmemişti. Bir de ben çocuğa asla yüz vermediğim için bir tık haklı buluyordum. Son yaptıkları bardağı taşırmıştı, o başka.
Kaşlarımı çattım. "Ne? Niye?" diye sordum şaşkınlıkla.
"Bu tavrım karşısında Allah başka bir fırsat lütfetti bana." Dedi ve arkasına yaslandı. "Şimdi ben görücü usulü evliliğe şiddetle karşıyım. Biliyorsunuz."
Bunu hiç konuşmamıştık ama ben de biliyordum. Bir bakışta anlayacak kadar tanımıştım onu.
"Aradan iki hafta geçti. Babamın kuzeni ile alışverişe gittik. Beni tuzağa düşürmüşler. Önceden hayır dediğim biri ile kendimi yemek yerken buldum. Çocuğa da peşinen 'Olumsuzum' dedim. O da yabaniliğimi çok sevememiş olacak ki 'İyi' dedi atarlı giderli bir şekilde. 'Çok sevindim çünkü ben de olumsuzum.' Dedi."
Herkes imayla gülerken Yaprak gururla gerindi. "Bence ben olumsuzum dedim diye ama neyse. Biz öylece otururken biri löp diye masaya oturdu. Bil bakalım kim?"
"Şerefsiz Enes." Dedim hırsla. "Aynen!" diyerek bir kez ellerini çırptı. "Bu bağırıp çağırmaya başladı. 'Sen ne biçim kızsın! İşte sevgin bu kadar mıydı? İki haftada başkasını mı buldun?' Falan filan."
Terbiyesiz!
"Ne yaptın sen peki? Masadaki yemekleri, mezeleri, içecekleri falan fırlatsaydın tabaklarla kafasına! Rezil!"
Gülüp başını muzır bir edayla iki yana salladı.
"Hiçbir şey yapmadım. Bağırıp çağırmasını herkes gibi izledim. Sonunda bitirdiğinde ise 'İstediğimle evleneceğimi, istediğimle gezip tozacağımı, istediğimle de düşüp kalkacağımı' açıkça ifade ettim. 'Çünkü ilişkiyi bitiren taraf bendim ve ilişkiyi bile bitirmeden başkasıyla sözlenen onun aksine ahlak ve adaptan bahsedebilirdim.' Bunları duyunca şok oldu. Açıklamaya çalıştı ama izin vermedim elbette. Masadan kalkmasını, rahatsız olduğumuzu falan söyledim. El mahkûm gitti."
Yaprak'ın bu çocuksu yanının altında asil bir leydi vardı. Hep gülüp şakalar yapan bu kız da derin bir acıyla sınanmıştı. Zor olmuş olmalıydı. Aşk acısından ziyade bir kadın olarak gururu zedelenmişti.
"Ee sonra?"
Keyfi yerine geldi. "Sonra mı? Elbette İlber tam on dakika sonra benimle evlenmek istediğini ama ondan önce beni tanımak istediğini söyledi."
İlber görücü usulü bey olmalıydı. Gülümsedim. O da omuz silkti. "İki yıl oldu. Hâlâ evlenmek istiyor ama ben hâlâ olumsuzum."
Melike iç çekti. "Bence İlber on numara bir adam. Kaçırırsan pişman olursun."
Nilay "Melike'ye yüzde yüz katılıyorum. Sırf görücü usulü tanıştığınız için karşısın sen de. İlber her şeyiyle tam istediğin gibi biri. Esmer, uzun boylu, babyface, veteriner. Ki sen hayvanları insanlardan çok seversin."
Kız çocuk halaya benzer lafının kanıtı Yaprak ve Mina'ydı.
"Bilmiyorum ya... O da fazla romantik biri."
Hah! Geldiniz mi sözüme? Aşk, nankörlüktür aynı zamanda. Her geçen gün ne kadar makul ve mantıklı bir insan olduğumu bana kanıtlıyorlardı da haberleri yoktu.
"Buldun, bunama istersen."
Melike'nin sözlerini yine başımla onayladım.
"Bir şey soracağım." Dediğimde bana döndüler. "Şerefsiz Enes o kızla evlendi mi?"
Nilay gözlerini devirdi. "Çocuk bile yaptılar. Evliliklerinin 5.ayında doğum yaptı kız."
Çüş!
"Hâlâ yazıyor bana biliyor musunuz? Şerefsiz! Ben engelledikçe fake hesap açıp yazıyor. Ne sanıyor bilmiyorum."
"Gemi iyice açıldığında siz milleti oyalayın ben onu denize atarım." Dedim. Güldüler ama ben çok ciddiydim, yapardım.
"Gülmeyin. Çocuktaki yüzsüzlüğe bak! Sen git söz tak ama Yaprak senden başkasına bakmasın diye bekle! Hayır, bir de ortaksınız, ne sanıyordu? Ortaya çıkmayacağını mı?"
Yaprak ellerini iki yana açıp 'Yani!' der gibi bir mimik yaptı. "Sanırım sevgimi gereğinden fazla hissettirmişim ona ki kendini vazgeçilmez sanmış. Bir şekilde beni ikna edebileceğine inanmış. Hastalıklı bir düşünce değil mi bu?"
Öyleydi. Kesinlikle şuursuz ve akıl işi olmayan bir düşünceydi.
"Bir süre gizli tutup sonra bana Allah bilir ne çeşit bahaneler ve yalanlar sunacaktı ki Allah izin vermedi. Çok alakasız bir zamanda ve yerde, çok alakasız kişilerce önüme çıktı. En iyi ihtimalle ayrılacağını, zorlama bir evlilik olduğunu söyleyecekti, en kötü ihtimalle de metres olmamı. Nereden bakarsan bak iğrenç bir şey."
"Dava edebiliriz, taciz ediyorsa seni." Dedim bu kez. Kafayı takmıştım. Melike "Söyledim ama istemiyor saftirik. Yuvası bozulsun istemiyormuş." Deyince Yaprak'a kınayan bakışlarımı attım. "Bu senin değil, onun sorunu görümceciğim. Yuvasını o korumak istemeli, sen değil. O karısı ve çocuğuna rağmen seni rahatsız ediyorsa umursamıyor demek ki! Hem o kadına ve çocuğuna da yazık bence. Çıkaralım ortaya."
Başını iki yana salladı. "Sadece o da değil. İş ortaklarımız onlar bizim. Babamların da arası açılır. Gerek yok, ben savuşturabiliyorum."
Diyebileceğim başka bir şey yoktu. Omuz silktim. "Sen bilirsin ama bence baban öğrenirse daha önce söylemediğin için kızar. Dursun Amca'yı biraz tanıdıysam o çocuklarının tırnağını tüm malına ve mülküne değişmez."
Sessiz kaldılar. "Neyse sen bir şey olursa söylersin bana, ben hallederim."
Melike, bana gururla baktı. Bir keresinde Yaprak bana 'Daima Derya Abimin eşiyle anlaşamayacağımızı düşünürdük. Nilay ve Melike'nin iyi anlaşması bir şanstı ama Derya Abimin eşinin kesinlikle zıt biri olacağına inanıyorduk. O kadar şanslı olmazdık. Valeria'yı pek tanımasak da sırf abim onu sevdiği için destekliyorduk ama onun bir model olması, kültür farkı ve soğuk duruşunun ileride bir gün aramızda sorunlar doğurabileceğini düşünüyorduk. Ki yüksek bir ihtimal veriyorduk bu ihtimale zaten. Diğer yandan annemin seçtiği Başak ile de pek yıldızımız barışmamıştı başından beri. O yüzden Valeria'yı daha destekler olmuştuk ancak hayatın sürprizleri bitmiyor işte. Bir anda hiçbir iz yokken sen hayatımıza girdin Asude. İlk başta tanıştığıımızda dik biri olduğunu ve anlaşamayacağımızı düşündüysek de bunun sebebinin bizim sana önyargı ile yaklaşmamız olduğunu anladık eve dönünce. Çünkü sen sadece bize karşı dik duruyordun. Murat ve Duha Abimle çok sevecen konuşmuştun Zaman geçtikçe buna daha çok emin olduk. Sen de diğer yengemler gibi harikasın" Demişti. Sözleri beni utandırmıştı. Hemcinsim, kayın akrabalarımdan bir hemcinsimden hatta böyle iltifatlar almak beni gerçekten utandırmıştı. Demek ki ilk geldiklerinde onlar hakkında yaptığım tespit doğru demiştim o zaman.
Ayağıma değen şeyle çığlık attım. Mina kıkır kıkır gülerken Ben yerimden fırlayıp Melike'nin arkasına geçtim. "Mina arkadaşını arka tarafa götürür müsün?"
Mina "Yenge sen çok korkaksın!" diyerek kıkır kıkır gülmeye devam edince toparlandım ve mağrur bir ifade takınıp elimle saçlarımı omuzlarımın gerisine ittim. "Hayır canım! Ne alakası var? Bitlidir falan! Yıkamadık daha."
Kızlar da bana gülüyorlardı. Karşılarında o kadar cesur pozlar kesip bir korkak görmek onları eğlendirmişti anladığım kadarıyla. Konuyu başka bir noktaya çektim. "Ayrıca" yavru köpeğe ters bir bakış attım. Sitemli bir tonlamayla isyan ettim. "Bu ses bunun neresinden çıkıyor!"
⚓⚓⚓⚓⚓⚓⚓
"Zengin hayatı böyle bir şey işte." Atilla'nın gemide yenecek yemek için yaptığı yorum böyle başladı. "Yiyeceğin patates püresinin bile adı antin kuntin bir şey olur, Deniz manzarası yetmez, denizin üstünde yiyelim derler. Vay be! Biz de elektriğimizi suyumuzu nasıl ödeyeceğiz diye düşünelim! Adaletin bu mu dünya?"
Melike gülerek gözlerini devirdi. "Çok heveslendiysen benim yerime sen git Atilla. Valla çok işime gelir."
Güldüm. "İlk kez görecek olmasam bu teklifi ben yapardım. Bir kez gittikten sonra ikincisi istemeyeceğim konusunda ikna edildim de."
"Aa tabi. Sen yeni gelinsin bir de. Çok fazla dedikodu dönüyormuş orada. Tüm gece senin üstüne oynanacak desene."
Melike elini omzuma koydu. Mutfakta oturmuş kahve içiyorduk üçümüz de. Onur ve Tolga Bey müvekkilleriyle buluşmak için çıkmışlardı. Dönmeyeceklerdi geri. Bizim de yapacak içimiz yoktu diye bizimkilerden haber gelene kadar ofiste oturup kahve içmeye karar vermiştik. Atilla Bey de gidecek bir yerim yok çok yalnızım diyerek bizimle kalmıştı.
"Asude hepsiyle baş eder. Ben onlardan taraf endişeliyim asıl."
Gülümsedim. Açıkçası hiç kimseden bir çekincem yoktu. Şu aralar yanında gerildiğim tek kişi Derya'ydı. Tuhaf...
"Kalabalıktı değil mi?"
Melike'ye baktım. Bu sorunun cevabını ben de bilmiyordum. Melike başıyla onayladı. "Otuzdan fazla kişi gelir sanırım. Kocaman bir masa kuruluyor ama hiç saymadım."
"Senin ilk seferin nasıldı?" diye sorduğumda muzır bir sırıtmayla kaşlarını oynattı. "İkincide halimi hatırımı sormak dışında konuşamayacakları kadar netti. Herkesi alttan alta tehdit etmiştim. Ay sana ne benim çene yapımdan? Sana ne saç rengimden?"
Oha!
"Dış görünüş yorumu da mı yapıyorlar? Hem de olumsuz!"
Güldü ve "Tabi!" diyerek onayladı. "En insaflı oldukları zaman hatta. Sen de hazırlıklı ol. Derya ile TT olmuştunuz ya oraları bile kurcalar, illa eleştirirler."
Çiçek Hanım'a hak vermemekle beraber, neden bu kadar tutucu olduğunu anlayabiliyordum sanırım. Kadın eleştirilmekten korktuğu için kendince her şeyi düzene koymaya çalışıyormuş ama bu bana karşı yaptığı ayıbı paklamazdı tabi ki de! Yatak odamı değil elin kızıyla konuşmak düşünmüş olması bile hataydı.
"Aman üf benim de dilim var. Çat çat yapıştırırım cevaplarını. Zaten Dursun Amca'yı uyardım. Bu riski göze alarak benim orada bulunmamı istedi."
Gerçi sadece karısı için uyarmıştım ama neyse...
Duha Abi Melike'yi çaldırınca ve Derya da bana mesaj atınca Atilla'ya veda edip bürodan çıktık. Büroyu o kapatacaktı.
Sırayla arka arkaya duran arabalardan arkadaki Derya'nın, öndeki ise Duha Abinin sürdüğü arabaydı. Melike'yle vedalaşıp, Nilay'a da selam verdikten sonra Derya'nın arabasına bindim.
"Selam." Dedim gülümseyerek. Derya bıkkın, Yaprak ise enerjik bir geri dönüt verdi.
Derya'yı kaşlarımla göstererek "Diğer ikisi de bunun gibi mi?" diye sordum Yaprak'a. Yaprak gülerek başını salladı.
Mina "Peynir'i de getirseydik keşke!" diye söylendi ve bana hitaben "Yenge izin vermediler Peynir'i getirmeme. Götürüp Zeytin'e verdi amcam." Dedi. Amcam?
Derya'ya imalı bir bakış attığımda "Duha Abim götürdü." Diye peşinen açıkladı. Bunun üzerine bakışlarım düzeldi.
"Yengeciğim, AVM'ye almazlardı zaten onu. Kardeşiyle oynar biraz o da. Sen Ayaz'dan ayrı kalınca özlemiyor musun onu?" diye sordum. Omuzları düştü. "Ama ben Peynir'i de özlüyorum." Dedi çaresizce.
"Sadece birkaç saat. Dönerken alırız Peynir'imizi. O da kardeşiyle vakit geçirsin hem. Sen de kardeşinle vakit geçirmiş olacaksın."
Mina başını uslu bir öğrenci gibi sallayıp gülümsedi. "Evet. Galiba doğru söylüyorsun. Biraz kardeşini görsün, sonra gidip alalım."
Yaprak gizlice Mina'nın bu hanımefendi tavrına kıkırdayıp ağzını oynatarak 'Çokbilmiş' dedi. Güldüm.
Derya'ya döndüm. "Asma suratını bu kadar. Abilerinle ve yeğenlerinle vakit geçireceksin." Diye söylendim. Ağzının içinden mırıldandı ama ne mırıldandığını pek anlamadım. Ardından "Sizinle alışveriş yapmayı yeğlerim." Dedi kendinden emin bir sesle. Yaprak "Kulaklarıma inanamıyorum. Bizimle alışveriş yapmayı yeğlediğini mi söyledin az önce? Bu neyin alameti ola ki?" diye abartılı bir şekilde konuşup birden sesini düşürdü. "Hanımcılığın mı?"
Derya dikiz aynasından kardeşine ters bakışlarını gösterdiğinde kıkırdadım. "O kadar istiyorsan ben senle alışveriş yaparım. Sonradan kızlara katılırız. Benim başka şeyler de almam lazım zaten." Dedim.
Derya'nın öfkeli bakışları yumuşayıp kardeşinden bana döndü. "Ciddi misin yoksa duygularımla mı oynuyorsun şu an?" diye sordu. Kahkaha atıp "Ciddiyim." Dedim. "Olur. Oh kurtuldum Ayaz'ı pışpışlamaktan!" diye asıl derdini itiraf edince kınayarak baksam da gülüyordum.
"Abi çok ayıp." Diye alaylı bir şekilde kınayan Yaprak'a yine dikiz aynasından sert bir bakış atıp "Sen bah o zaman küçuk hanum!" diye Rize ağzıyla terslenince çok hoşuma gitti. Derya'nın ağız yaptığını çok görmüyordum. Yaprak da bu değişimi çok hayra yormamış olacak ki ağzına hayali bir fermuar çekip "Diyen kaçtı." Dedi.
Balamir ailesi gerçekten beni çok mutlu ediyordu. Bu mutluluğa alışmak felaketim olabilirdi ama ben yine anı yaşıyordum. Umarım pişman olmazdım.
⚓⚓⚓⚓⚓⚓⚓
"Derya olayı bu kadar karmaşıklaştırmaya gerek yok. Düz bir şeyler alacağım ve kendim hakkında önemli bir bilgi vereyim sana; pullardan hoşlanmam."
Derya'yı alışverişe dâhil etmek hiç ama hiç doğru bir fikir değildi. Tekrarının olmaması için bunu aklıma taş devri tarzıyla yazdım. Kazıyarak!
"Ama sen dışarıdan bakınca cici bir kız gibi görünüyorsun. Valla bak çok yakışır."
Erkeklerin alışverişten nefret etmeleri gerekmiyor muydu? Neden bir işim de düz gitmiyordu ki benim?
Düz bir insan olmadığın için olmasın Asu-de?
Sen bir karışmaz mısın? Şurada veryansın ediyorum kendi halimde! Allah'ım erkeklerin bu huyu bir nimetmiş de bilememişiz meğerse! Lütfen erkeklere alışveriş nefreti genetik olarak yüklensin.
"Cici mi? Bir küsur aydır benimle yaşadığına emin misin Kaptan? Ben ve cici? Mazoşist misin diye düşünmeye başlayacağım artık! Sana olan davranışlarımdan keyif mi alıyorsun? Cici mi buluyorsun?"
Derya gülerek askılara göz atmaya devam edince beni ciddiye almadığını anlamıştım. "Seninle alışveriş yaparım diyen dilim kopsun!" diye mırıldandım sessizce.
Derya ise "Bir şey mi dedin?" diye sordu duyduğu halde. İç çektim. "Çabuk!" dedim yeniden iç çekerek. "Çabuk bitirelim bu alışverişi ki ikimizden biri bitmesin!"
Öylece alayla sırıtmaya devam edince omzuna, omzumla vurarak yanından geçtim ve oldukça seri bir şekilde tek renkli ama değişik modellerde birkaç tişört, iki etek ve 3 pantolon aldım. Aynı model pantolonun üç farklı rengini almıştım. Koyu ve açık kot ile düz siyah.
"Al bunları ve git artık Derya!" dedim. Gözlerimi belertmiş olmamdan ne kadar ciddi olduğumu anlaması lazımdı ama anlamadı. Elimdeki kâğıt poşetlere bakıp tekrar gözlerime çevirdi keskin bakışlarını. "Alışverişinin bittiğine emin misin?"
Bu gereksiz soruya verdiğim ilk tepki kaşlarımı kaldırmak olurken ikinci tepkim sözlü oldu. "Seninle olan kısmı bitti. Evet."
Hâlâ uzatıyor olduğum poşetleri elimden alıp "Peki madem. Öyle diyorsan-" deyince sözünü tamamladım. "Öyle diyorum."
Onu arkamda bırakıp hızlı adımlarla ilerlemeye başladım. Alışveriş merkezinin çevresini yarım tur döndükten sonra sonunda iç çamaşırı mağazası bulabildim. İçeri girip kendime birkaç renk ve desende iç çamaşır takımı seçtim çabucak. Gözde'ye göre iç çamaşırları çok önemliydi. Bir insanın kendine verdiği değerin ölçütü olacak kadar değerli hem de.
Bir keresinde 'Ama içeride ya, kimse göremiyor. Ne önemi var nasıl göründüğünün?' diye sorduğumda ise aşağılayıcı bir bakış atıp burun kıvırmıştı ve "Sen görüyorsun." Diye tezimi çürütmüştü. "Bir insanın iç çamaşırı ne kadar iddialıysa karakteri de öyle olur. Özgüven deposudur iç çamaşırı. Ve her an her yerde hazır bulunması gereken bir silahtır. Çünkü kimin onları ne zaman göreceğini bilemezsin."
O zaman bana saçma geliyordu bu sözleri. Şimdi de çok mantıklı gelmiyordu ama eskisi kadar saçma da bulmuyordum açıkçası. Cinselliğin tüm dünyada, tüm zamanlarda önemi herkes tarafından tescillenmiş bir şeydi sonuçta. Bazen, ama çok aşırı bazen ben de alımlı, daha iddialı bir ifadeyle seksi olmak istiyordum. Sonuçta beğenilme arzusu da gayet normal bir şeydi.
Birinin iç çamaşırlarımı görmesi benim için hâlâ çok uçtaydı ama en azından benim gözlerim kendimi öyle görmeye alışmalıydı diye düşünüyorum.
Cinsellik konusunu oturup enikonu düşünmemiştim hiç. Bu yüzden birkaç ıslak rüya ve izlediğim diziler -okuduğum kitaplar dışında tam olarak nasıl bir şey olduğunu bilmiyordum. Merak ediyor muydum? Emin değilim. Gözde'nin anlattığına göre ilk deneyimi felaketmiş ve ikincisi bu yüzden çok uzun bir süre olmamış. Hemen her ilişkinin ilki felaket olduğu için çok da hevesli olduğumu söyleyemeyeceğim. Ayrıca birinin bana dokunmasından nefret ediyorken çok aradığım bir şey değildi haliyle.
Gerçi Kaptan'a alıştığımdan olsa gerek ondan rahatsız olmuyorum. -Hayal ediyorsun Asu-de... Çapkın kız seni!- Kes sesini sapık iç ses, hayal falan edeyim deme! Kapat gözlerini!
Başımı iki yana sallayıp örgülü ve zincirli bir modeli elime aldım. İnanılmaz rahatsız görünüyordu, bunun içe giyilmesi ne kadar mantıklıydı ondan da emin değildim ama aynı zamanda çok havalı görünüyordu. Bu yüzden sepetime onu da attım.
Sonra biraz daha gezindiğimde mor, askıları fırfırlı şirin bir model görünce onu da sepetime attım. Bir tanesi dantelli, bir tanesi saten iki tane de büstiyer aldım. Bunları gömlekle de giyebilirdim sanırım. Mehpare babaanne ve kayınvalidem görürse sinir krizi geçirirdi muhtemelen. Mehpare Babaannenin diğer oğluna gittiği bir gün onu giyip kayınvalideme kesin gözükmeliydim.
Kasaya gelip aldıklarımı paketledim ve toplasak bir metre bile kumaşın çıkmayacağı şuncacık şeye binlerce lira ödedim. Bunların sebebi hep kapitalizmdi işte. Aldığım tek parça büstiyerlerin bir tanesi 479₺ idi. Çok pişman olmuş, geri bırakmak istemiştim ama utandığım için cesaret edememiştim. Çünkü 10 dakika sıra beklemiştim ve benim arkamda da bekleyen bir sürü kişi vardı.
Alooo o kadar zengin bir millet miyiz biz? Dona verecek ne çok paramız var alooo?
Elimdeki paketlerle mağazadan çıkarken suratım, masrafı çıkarmak için sirke satıyordu. Döndüğümde karşıma çıkan bedenle afallayıp geriye doğru sendelesem de çabuk toparladım. Derya beni tutmak için uzanmıştı ama o tutmadan toparlandığım için elini indirdi.
"Ne yapıyorsun sen burada?" diye sordum tersleyerek. Ben göndermedim mi bu adamı ya?
"Seni bekliyordum." Dedi alayla gülerek. "Neden?"
Sakin kalmak için büyük efor sarf ediyordum sahiden.
Kaptan ise gayet sakin ve rahattı. "Poşetlerini almak için." Dedi ve cevap beklemeden devam etti.
"Bu arada zevkine hayran kaldım. Bunları içine giyinecek olman ne yazık! Hele o zincirli olan ve dantelli büstiyerin! "
Beni kızdırmak ve utandırmak için yaptığını biliyordum. Benimle uğraşmak bu aralar en keyif aldığı şeydi.
"Sapık sapık konuşmanın sebebi intihara meyilli olman mı? Öyleyse en acısız yolu ben değilim, buna seni temin ederim. Onun dışında yazık olmasını istemiyorsan içime giymem. İşe giderken giyerim. Özellikle zincirli olan ve dantelli büstiyeri. Nasıl fikir? Yazık olmaz en azından."
Lakayt ve edepsiz bir tavrı yenebilecek tek tavır, aynı edepsizliği ciddiyetle yapmaktı. Onun şakasını ciddiyetle karşılamam gözlerinin irice açılmasına sebep oldu.
"Ayıptır söylemesi taş gibi fiziğim var, taşırım bence." Diye devam ettim
Ben daha ne olduğunu anlayamadan poşeti elimden çekip aldı. "Saçmalama Asude! Takılıyorum ben sadece. Adı üstünde iç giyim. İçe giyilir bu. Dışına mutlaka onu göstermeyecek bir şey giyilmelidir yani."
"Kim demiş?"
"Ben diyorum. Yani ben de görgü kurallarına dayanarak söylüyorum tabi ki. İş yerine o şekilde giyinerek gidemezsin. İş yerinin bir ciddiyeti var."
"Ha başka yerde giyinebilirim o zaman?"
Panik hallerine gülmemek için gerçekten zor dayanıyordum.
"Hayır Asude! Bunu giyebileceğin tek bir yer var o da başka bir kıyafetinin altı! İç çamaşırı bu, sutyen sutyen!"
Dayanamayıp kahkaha attım. "Anladım da neden kızardın?"
"Kızarmadım. Hava sıcak." Diye tersledi ve "Ben abimlerin yanına gidiyorum. Yengemler de son katta hâlâ. Sana daha önce söyledikleri mağazadalarmış." Diyerek hızla yanımdan ayrıldı. Arkasından gülerek asansörlere gittim ve eltilerim ve görümcemin yanına çıktım.
Onlar Derya'nın ahını fazlasıyla alacaklardı besbelli.
"2 saattir 10 metrekare mağazada neyi bulamadınız Allah aşkına ya?" diye söylenerek yanlarına vardım.
Yaprak cevap olarak kahverengi bir elbiseyi burnuma soktu.
"Yenge bu nasıl?"
Eltilerimle anlaşmışız gibi aynı anda, aynı cevabı verdik. "Kahverengi olmaz!"
⚓⚓⚓⚓⚓⚓⚓
"Anne ben bu hamburgeri istemiyorum. Asude Yengemin hamburgeri daha güzel görünüyor." Zaten yemeye pek hevesli olmadığım hamburgeri Mina'nın tepsisine bıraktım. "Afiyetle ye Şekerparem. Şifa olsun."
"Hayır Asude, al hamburgerini." Diyerek hamburgeri geri bırakmaya çalışan Nilay'la küçük bir mücadele yaşadık. "Kızım sen kendin istedin bunu! Şimdi aç gözlülük yapma."
"Ama et kokuyor bu!"
Kesinlikle haklısın Mina! "Kızım ne güzel işte ye etini!"
Murat Abi de ona muhalefet olunca Mina'nın omuzları düştü. "Ya koysana Nilay hamburgeri kızın tabağına! Ben sevmem zaten pek!"
Derya girdi araya "Yenge zaten Asude çok gönüllü değildi hamburger almaya, karar veremeyince aldık. Ben fazla pide aldım, biz onu yiyelim." Diyerek parçalara böldüğü kuşbaşı pideleri tepsime bıraktı. Yüzüm gülerken "Teşekkür ederim." Dedim cici cici. Tam da dediği gibi...
Derya göz kırpıp "Afiyet olsun karıcım." Deyince gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum. Derya patatesli pidelerden de tabağıma bölünce "Yeterli bu kadar hayatım. Yiyemem hepsini." Dedim.
"Yersin güzelim yersin. Karadeniz'de böyle çöp gibi gezmek olmaz valla takılırsın bir fırtınaya kendini suyun içinde bulursun."
Ben de diğer herkes gibi güldüm. "İyi ya kocam Kaptan değil mi? Gelsin kurtarsın."
"Yok, tabi kurtarırım da ıslanma boşuna diye dedim ye hadi."
Murat Abi derin bir iç çekip "Maşallah" dedi dedemi andıran bir olgunluk ifadesiyle. "Allah bozmaz da bozmaya çalışanlara fırsat vermesin. Size bakınca delikanlılık günlerim aklıma geliyor. Deel mi Hanum?"
"Sen hâlâ delikanlısın abi." Dedim hafif çenemi yana çevirerek. "Geçtiğin yerde kaç kalbi kırık kız bırakıyorsundur şimdi."
Nilay gözlerini baysa da gülüyordu. Murat Abi "E daha kırılsın kalpleri yapacak bir şey yok. Biz çatımızı başka bir kalbe kurduk."
"Oooo" Hepimiz bir ağızdan 'Ooo'larken Derya "Abimden geçti o işler güzelim. Artık biz kalp kırıyoruz." Diyerek yine Pick me girl moduna girdi. "Biz de kafa kırıyoruz Kaptan alır mısın? On numara hizmet! Tertemiz iş!"
Sanki gerçekten kafasına vurmuşum gibi eli başına koruma iç güdüsüyle kalkınca gülmeye başladık. "Şaka yaptım ya! Sen söyledin Murat Abi'ye o da evli?"
"Ula salak uşaq o testti da. Kuçcük gelun denedi beni."
Başımı sallayarak Murat Abiyi gösterdim. 'Bak bak adam nasıl anladı ama sen odun geldin kalas gidecen' demek istedim ve sanırım o da anladı.
Duha Abi "Abi o çiğ, ben pişiyorum sen yanmışsın. Yavaş yavaş zamanla." Dedi. Ardından Melike'ye göz kırptı. Melike başını onaylamaz bir şekilde sallarken gülüyordu.
Mina ona verdiğim hamburgerin de sadece yarısını yemiş ve "Baba söz verdin yemekten sonra o toplara gidecektim." Demeye başlamıştı.
Murat Abi "Bitirmemişsin ki?" diye kurtulmaya çalışsa da Mina duygu sömürüsü yaparak onu masadan kaldırmayı başarmıştı. Nilay da "Ben de gideyim, bu sabi de bir şeyler görsün. Bebek mebek ama çalışmayan uçağa bindirip geleyim yazık." Diyerek arkalarından gitti.
"Üf" diye içli içli nefes veren Duha Abi dikkatlerimizi üstüne çekmişti. "Nefret ediyorum şu ortaklarla yemeklerden. Ne kadar boş tip var zengin olmuş ve biz de bu kadar zenginin içinde gidip onları bulmuşuz."
Duha Abi de söylendiğine göre gerçekten kötü bir ortam olmalıydı. "Bu sene sıra bizde ama. Düğün yaptık çünkü."
Melike elini sırtıma atıp destek olurcasına sıvazladı. "Asude hepsini sinek gibi savar. Endişelenmeyin."
Omuz silktim. "Bence de. Beni onlar değil de Çiçek Hanım geriyor. Yani orada kalkıp bir laf söylese hayatta susamam sanırım. Derya baktın ben bir şey diyeceğim avucunu kapa ağzıma çekerek uzaklaştır annenin yanından."
"Yok ya. Annem onların yanında bir şey demez. Favori geliniymişsin gibi bile davranabilir. Ödü kopuyor onların ağzına laf vermekten."
Melike'nin mantık çerçevesine oturtulmuş açıklaması aklıma yattı. İçimi de rahatlattı.
Derya ise masanın üstündeki ellerimden birini iki eliyle kavrayıp "Sadece annem değil, kimseye ezdirmem seni. Ayrıca hiç de ağzını kapatmam, ne söylemek istiyorsan da söyle. Onlar öyle yapacak, senin de bir eksiğin yok onlardan." dedi kararlı bir şekilde. "Zamanında Melike yengem dik bir duruş sergilediği için ona bulaşamıyorlar ama Nilay yengem fazla iyi niyetli ve sessiz olduğu için üstüne çok gidiyorlar. Hadsiz hadsiz saçma sapan şey söylerler. Murat Abim de mutlaka ortalığı toz dumana çevirir sonra bir dahaki seneye dek onu konuşurlar. Böyle bir ortam işte orası."
Kraliyet balosu mu bu canım? Vallahi topuklumu çıkarır fırlatırım konuşanın ağzının ortasına.
"Yani durum buysa hâlâ nasıl ortaklığı sürdürebildiniz ki?"
"Erkekler, daha doğrusu işin başındakiler bu muhabbetlere pek dahil olmazlar ve zaten genelde öyle kaos da olmaz. Sadece can sıkarlar."
"Haa eğer öyleyse bunu benden daha iyi kimsenin yapabileceğini düşünmüyorum."
Derya güldü. "Aman ha sana karışmadıkları müddetçe karışma sen de."
"E herhalde. Kim kimdir tanımıyorum ki? Neye bulaşacağım zaten?"
Bana tereddütlü bir bakış attı. Bu bakış sanki şey diyordu... Şey...
Şey diyor Asu-de, birine bulaşman için onu tanımana gerek yok. Sana biri ters baksa sen ona bulaşırsın diyor. Haksız da değil sanki?
Biri bana ters baksa o bana bulaşmış olmuyor mu? Bu durumda ben bulaşmış sayılmıyorum mantıken. İç sesim ve Derya benim hakkımı yiyordu açıkça.
"Ha bak." Dedi Melike iç sesimi duymuş gibi "Herkes herkesi süzüyor ve bu süzüşlerden o yılan enerjileri rahatlıkla alabilirsin. Altta kalma, istediğine istediğin gibi bak sen de."
Gülümsedim. "Of aman ne bakacağım? Orada ilgimi çeken tek şey yemekler olur ki gözümü onlardan ayırmayabilirim bile."
"Kesinlikle!" diyerek bana katılan kayınımın heyecanı yüzümü daha çok güldürdü. "Hayata aynı yerden baktığımız konular da varmış Asude'cim. İstersen herkesi boş verip foodmate(*Yemek eşi) olabiliriz."
Güldüm. Hepimiz güldük. "Hiç fena bir teklif değil."
Melike "Duha'ya bakma sen Asude." Dedi gülerek. "Sen yemeğe gömülürsen bir sonraki seneye kadar oburluğun konuşulur. Hatta ilk 4-5 ay hamile olup olmadığın tartışılır karnın şişmezse de oburluğundan emin olup onu konuşurlar."
"Sonuca bakacak olursak yine kadın kadının düşmanı. Ne konuşmak isterlerse konuşabilirler. Dedemden daha beter olamazlar. Ben dedemle baş edebilmişim o yüzden gözüm pek korkmuyor."
Duha Abi "Doğru diyor." Dedi dudağını bükerek. "Annemle bile baş etti kız. Sen inanıyor muydun annemin bu kadar zaman yaylaya ayak basmayacağına." Diyerek son sorusunu Melike'ye yöneltti. Melike omuz silkti. "Bence annem haksız olduğunun farkında ama burnundan kıl aldırmıyor. Yoksa kesin gelirdi."
Açıkçası eğer o gelseydi ben giderdim. O yüzden gelmemesi gayet isabetli olmuştu. O kadar hakarete ve haksızlığa uğradıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi davransam kendime haksızlık etmiş olurdum.
Alışveriş merkezinden çıktıktan sonra Derya "Asude, siz de Yaprak'la Duha abimin arabasına geçin Siz önden gidin, benim bir işim var." Dedi. Derya'ya sorgularcasına baktım ama sadece göz kırpıp başka bir açıklama yapmadan yanımızdan uzaklaştı.
"Neydi şimdi bu?"
Murat Abi ile aynı duyguları paylaşıyordum. Dudak büktüm ve "Sanki açıklama yapmamak için kaçtı az önce." Dedim.
Yaprak "Yine bir işler karıştırıyor. Takip edelim mi yenge?" diye sorunca gülüp "Yok artık." Dedim. Şimdi açıklayamayacağımız bir haltlar yiyorsa açıklayamazdık. Daha sonra ben ağzını arar, sorulacak bir hesap varsa herkes adına sorardım.
Murat Abi kendi mini ailesiyle yola çıkarken ben ve Yaprak da Duha Abinin sürdüğü arabaya geçtik. Arabalar babalarının üstüneydi ve kaç tane vardı, kim kimin arabasıydı çok emin değilim. Arada bir farklı arabalar da gördüğüm için en az beş araba olduğunu düşünüyorum ama genelde Derya kırmızı 4x4 arabayı kullanıyordu.
Eve vardığımızda hepimiz dinlenmek için odalarımıza çekilmiştik. Çocuklar arabada uyumaya başlamışlardı zaten. Bugün onlar da en az bizim kadar yorulmuşlardı. Ben elbette uyuyamadım ve Derya'yı bekledim. Çünkü merak ediyordum. Birden ne olmuştu da kaçar gibi gitmişti?
Aslında Valeria ile ilgili olduğunu tahmin etmek zor değildi. Çünkü muhtemelen henüz buradaydı ve Derya ile aralarındaki büyük problemi çözmeden gitmemesi muhtemeldi. Şu an yatıp uyumam ve bu konuda bir şey sorgulamamam gerekiyor gibi geliyordu. Bu onun mahremine girmek olurdu. Bu yüzden uyuyamayacağımı bilmeme rağmen pijamalarımı giyip yatağa girdim. Işıkları kapatıp gözlerimi yumdum. Belki de uyurdum.
Dönüp durmamın ve serin havaya rağmen bunalıp üstümdeki pikeyi ayaklarımla üstümden atmamın üstünden ne kadar süre geçti bilmiyorum ama bir araba sesi duydum. Kalkıp camdan bakmadım. Muhtemelen Derya'ydı gelen. İşi her neyse baya uzun sürmüştü. Çünkü saat gece yarısını geçiyordu sanırım.
Birkaç dakika sonra odanın kapısı açılınca gözlerimi yumdum. Derya da ışığı açmadı. Dolaptan pijamalarını çıkarıp banyoya gitti ve üstünü değiştirdi. Yatağa girdiğinde nefesimi tuttum.
"Uyanık mısın?" diye sordu.
Uyuyan insanlar ölmez Asu-de! Nefesini tutarken ne düşünüyordun?
Bilmiyorum? Gerildim. Ne yapayım?
"Hıhı." diye mırıldandım. Çünkü o kadar uzun süre sessiz kalmıştım ki konuşsam sesim tuhaf çıkacaktı.
"Valeria'nın yanından geliyorum." Dedi. Ona döndüm ve gözlerimi araladım. Gözlerimin karanlığa alışması çok sürmedi. Bu yüzden net olmasa da gözlerinin karasını gördüm. Bir şey sormadığım halde gerçekleri anlatıyordu bana.
"Her şey bitti." dediğinde yine nefesimi tuttum. "Ne?"
"Valeria ile aramızdaki her şey bitti."
⚓⚓⚓⚓⚓⚓⚓
Bir dahaki bölüm yemek bölümü ve sadece okuyun derim... Tabi onun için öncelikle sınırın erken dolması lazım. Yoksa bekleyeceğiz hep beraber. Bir dahaki bölüm görüşmek üzere...
Buradan da takip ederseniz yaptığım duyurular akışınıza düşecektir. :)
İnstagram: Busras.typwriter/Busbckr
Twitter: busrastypwriter
Tiktok: Busras.typwriter
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
8.17k Okunma |
1.1k Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |