14. Bölüm

⚓14. Bölüm⚓

Büş Bckr
busbckr

İyi okumalar...

İnstagram: Busbckr/Busras.typwriter

Twitter: Busrastypwriter

Tiktok: Busras.typwriter

 

⚖⚖⚖⚖⚖⚖⚖

 

14. BÖLÜM
Bölüm Şarkıları: İmera- İmera Fera
Can Bonomo: Bardak Taşıyor

Alkış sesleri...

Yaptığın şeyin takdir görmesi...

Bakışlarımı Derya'nın gözlerinde tutmamın sebebi tam olarak neydi bilmiyorum. Eminim o da bilmiyordu. Yine de bana göre daha bilinçli durumdaydı ki dudakları kıvrılabilmişti.

Yalanımızı, hayatımızı, sırlarımızı bölüştüğümüz gibi bu kez de alkışları bölüşmüştük. Ben sesinin güzel olduğunu biliyordum. Yaklaşık bir hafta önce duymuştum hatta. Sahte düğünümüzde...

Ancak yüz ifadesine bakacak olursak o, hazırlıksız yakalanmıştı. Bakışlarımı sonunda yüzünden çekip dinleyicilere çevirdiğimde dudaklarım hareket edebilmişti benim de...

Alkışlara ıslıklar da eşlik ederken insanlar tek tek ayağa kalkmaya başladı. Biri "En sevdiğim iki solist düet yaptı!" diye bağırdığında kıza çevrildi gözlerim. "Allah'ım al canımı bu gece. Daha mutlu ölemem." diye devam ettiğinde gülüp mikrofona eğildim. "Allah korusun. Uzun ve mutlu bir ömrünüz olsun." dedim. Birden herkes alkışlarıyla ritim tutarak "Bir daha bir daha" diye bağırmaya başladığında dönüp Diyar'a ve Nazif'e baktım şaşkınlıkla. Onlar da dudak bükünce olay öyle muamma kaldı. Ben bu kadar popüler olduğumu bilmiyordum ya? Gerçi benden ziyade Kaptan Bey popüler görünüyordu ama neyse...

"Baya popülermişsin sanırım." dediğimde omuz silkti.

"Bence bu sizin popülariteniz..." deyince kaşlarım havalandı. Allah Allah...

Tam sahneden inmeye niyetlenmiştim ki sesler artmaya başladı. "Bir daha bir daha!"

Derya bileğimden yakalayıp beni sahneye geri çekti. "Bu insanları kırma bence." diyerek göz kırptığında kızlardan tiz bir çığlık yükseldi. Kamuya açık yerlerde göz kırpmak provokasyon sayılmalıydı. Kızlar tepkilerinde sonuna kadar haklıydı!

Ben sahneye çıkınca eli avucuma kaydı ve elimden tutup oturmamı sağladı. Bu kez tezahüratlar yerini 'Oooo'lamalara bırakınca elimi çektim hızla. Gülümsemeye çalışsam da alttan Derya'ya ters bakışlar atmayı ihmal etmiyordum. Çok rahattı maşallah!

Derya ise kıs kıs gülüyordu. Ters bakışlarım ısrarını sürdürünce Derya bakışlarını yüzümden çekip mikrofona doğru yanaştı.

"Bu gece aranızda tanıdık yüzler görüyorum." dediğinde bazı dinleyiciler ellerini masalara vurdular. Derya'nın gülüşü büyüdü.

"Kaç yıl oldu? Beş? Altı? Ben elbette okulumu bitirdim ve memleketimde asıl mesleğim olan doktorluğu yapmaya başladım." Her lafından sonra alkışlamasalar konuşma daha çabuk bitecekti bence...

Hem nerede benim fanlarım?

"Abi ayağını buradan çekememişsin gibi... Baksana senden sonraki solistimizi de çalmışsın." bu kez kaşlarım şaşkınlıkla havalanmasına rağmen ben de kahkaha attım. Öyle değil kardeş...

Derya'nın çapkın bakışları flört edercesine bana çevrildi. "Aslında bakarsanız ben Asude'nin -ki eminim hepiniz Asu diyorsunuzdur- burada çalıştığını bugün öğrendim. Başka şekilde tanıştık biz ve" dedi ve duraksadı. "Ben karımın sesinin bu kadar güzel olduğunu ilk kez bugün öğrendim."

Tüm ses bir anda kesildi. Ve GÜM diyen sesle yerimde sıçradım. Nazif yine baterisinden uzak duramamış olacak ki sahneyi Beyaz Show'un orkestrasına çevirmişti.

"Oha!" dedi biri. "Siz evli misiniz yani?" dedi başka biri ancak bu cümleyi kuran kişi bir kadındı. Oldukça hayal kırıklığı yaşıyor gibi bir tonlamaya sahipti sesi.

"Şimdilik..." diye mırıldandım, sadece Derya duymuştu tabi beni... Bir an bakışları bana değdi ve yeniden dinleyicilere döndü.

"Henüz bir haftalık taptaze bir çiftiz." dediğinde onu hiç bu kadar 'Minnoş' görmediğimi fark ettim.

"Balık baştan kokar derler." dedim bu kez mırıltıyla. Derya, derin bir nefes alıp işaret parmağını bana doğrulttu.

"Ben bir eşeklik yapıp düğünün ertesi günü denizaşırı bir yere iş için de olsa gittiğim için sevgili karıcım elbette bir hafta saymıyor bu süreyi. Haklı kesinlikle. Asu'yu eğer biraz tanıyorsanız ne kadar fevri bir insan olduğunu da biliyorsunuzdur. Her an beni boşayabilir." dedi ama bu kez hiç minnoş gelmedi. Gözlerimi kısıp yüzünü incelediğimde çılgın kalabalık bu kez de "Boşama! Boşama!" diye tezahürat yapmaya başladı. Hah! Buyur buradan yak! Halk olarak galeyana gelmeye fırsat kolluyorduk resmen.

O bir şey söyledi hemen inandınız. Ya, bir sorgulayın?

"Boşa boşa!" diye bağıran kızla herkes bir an susup uğuldamaya başladı. Karşı güruhtan bir kız "Saçmalama ya! Niye boşasın?" diye sorunca Derya "Aynen ya?" diye araya girdi.

"Ne demek niye? Senin bir hafta evlilik iznin yok mu kardeşim? Niye ilk günden kızı bırakıp gidiyorsun? Madem işin var onu da götür. İşin bittikten sonra balayınızı da yapın dönün."

Allah'ım şükürler olsun. Sorgulayan insan! Ateş keşfedildiğinde de acaba bu kadar heyecan yaratmış mıydı kâşife?

Derya bana bakınca kaş göz yaparak 'işte cesaret, işte fazilet, işte feraset, işte fedakarlık' bakışı attım konuşan kızı kaşlarımla göstererek. Bakışlarını kaçırdı. Kaçırırsın tabi... Kaçmak ve kaçırmak senin işin olmuş!

Bu kez mekânı bir uğultu kapladı. İşte insanlar, biri ancak böyle gözüne sokacaktı ki düşünmeye başlasınlar.

"Yani.." dedi Derya ve toparlamaya çalıştı. "Haklı yanların var ama iş öyle bir iş değildi maalesef."

Alayla güldüm. Tabi iş öyle bir iş değildi. Sevgilinle buluşacaktın. Bir de karını balayına mı götüreceksin?

Benim alaylı gülüşümün sebebini anlamış olacak ki gözlerini yumdu ve "Elbette karımla balayına gitmek isterim. Gideceğiz de bunun sözünü sizlerin önünde veriyorum." dediğinde kalabalıktan bir kız "Kaptan şu sosyal medya hesaplarını da bir aç ya! Bir tane ecnebi sevgilin vardı en son. O kapattırmıştı. Hazır yerli ve milli Asu'muzla evlendin onları da bir açıver. Asu bir şey demez." diye atıldı. İmalı bakışlarım Derya'ya dönünce gülümsemeye çalıştı.

"Zaman kaybı diye kapatmıştım ben." dedi gülümsemeye çalışarak. Hem zibidi hem de yalancı...

"Yememiştir canım. Şimdi açtığında hemen temizlik yapamaz. Yediği naneleri görürüm diye korkuyor ama hiç çekinme hayatım. Senin nane yiyen görüntün bana hiç yabancı değil." dediğimde bu kez tüm tezahüratlar banaydı.

"Asu! Asu!" Tezahuratlar karşısında elimi iki kez göğsüme vurdum. Bakışlarımı hafifçe yere eğdim. Müslüm Baba eyvallahı ile karşıladım bu destek selini.

Derya zoraki gülümsedi. "Bizim hanım bana çok kızgın anladığım kadarıyla. Eh az çektirmedim tabi geçmişte de... Başımın üstünde nazı da niyazı da atarı da gideri de... En nihayetinde İmera Fera olmak bunu gerektirir..."

Vay çakala bak sen... Şu pozlara şu rollere bak! İmera Fera, daha çok Karadenizliler tarafından bilinen Rumca bir tabirdi. Ve 'Gün ışığı' anlamına geliyordu. Kaşlarım havalandı çünkü bu bir mesajdı ve gerekli kişiler bu mesajı almıştı. Derya, Diyar ve Nazif 'İmera Fera' şarkısına giriş yapınca gülerek başımı iki yana salladım. Tam bir Şovmen. On üzerinden on beş falan...

"Habu Kizun Evinun

Kapilari Döşeme Kapilari Döşeme Kapilari Döşeme

Biraktum İşi Gücü

Düştum Yarun Peşine

Düştum Yarun Peşine

Düştum Yarun Peşine

Köyümun En Güzeli Yüreğumun Ateşi

Dağlarumun Güneşi İmera Fera"

Karadeniz ağzı Derya'ya çok yakışıyordu. Sahne ışığı denen şey onda vardı. Gerçi bu ışık sadece sahneye özgü de değildi. Gittiği her yerde ilgileri toplayabilecek kapasiteye sahipti. Bunun tek sebebi yakışıklı olması değildi. Bir dil vardı ki... Benimle yarışacak kadar uzun...

Sesimi beğendiğini söylemişti. Bilmiyorum ne kadar samimiydi ama ben samimi olarak söylüyorum ki sesi çok ama çok güzeldi.

Sıra bana geldiğinde hiç beklemediğim bir şey yaptı ve mikrofonunu çıkarıp bana uzattı. Tabi bunu yaparken taburelerimizi de dip dibe getirmişti. Böyle yaparak onu affedeceğimi sanıyorsa büyük hayal kırıklığına uğrayacaktı. Yine de dinleyicilerimizi hayal kırıklığına uğratmamak adına şimdilik ayak uydurdum ona.

"Kaldi mi Böyle Adam

Gece Işıktır Odam

Bu Adam Benum Sevdam

İmera Fera oyyy İmera Fera"

Beni dinlerken kaşlarının havalanmasının sebebi onun da haliyle ilk kez beni ağız yaparken görmüş olmasıydı. Ancak ben her yörenin ağzını kullanmayı çok severdim. Eh tabi, onun da bunu bilmesi imkânsızdı. Şarkı söylediğimi bile ilk kez bugün öğreniyordu sonuçta.

Seyirciye şov olsun diye ağzımın içine düşecekti. Bu yüzden beklemediği bir an elinden mikrofonu kaptım. Şov nasıl yapılır izle bakalım evimin direği demimin kaptanı Derya Bey!

"Dere Suyun Bitmedi

Denize Aka Aka Denize Aka Aka

Denize Aka Aka

Soyunda Asalet Var Boylarında Fiyaka

Boylarında Fiyaka

Boylarında Fiyaka"

Soyunda asalet olduğu konusunda çok emin olamıyorum ama şarkı böyleydi ne yapalım? Son dörtlüğü söylerken ayağı kalkmış Derya'nın çevresinde dolanıp tam arkasında durmuştum. Bir elimi omzuna atıp yüzüne doğru eğildim. Yakışıklılığını kullanarak, kalbini kırdığı karısını tavlayacağını sanan kocaya karısının karşı atak şoku full Hd izle...

"Kaldi Mi Böyle Adam

Gece Işıktır Odam

Bu Adam Benum Sevdam

İmera Fera"

Benim sözlerim bitince eğildiğim yerden kalkmadan mikrofonu ağzına doğru uzattım. Bunu yaparken göz kırpmayı da ihmal etmedim tabi... Şaşkın mı desem afallamış mı desem alık mı desem bilemediğim bakışlarını kırpıştırdı. Seyirci de coşmuştu. Gülümsediğimde kendine geldi...

Yani kısmen...

"Köyümun En Güzeli Yüreğumun Ateşi

Dağlarımın Güneşi imera Fera oyyy imera Fera"

O da ayağı kalktı. Demek pes etmiyorsun Kaptan? Mikrofonu tuttu ama çekmedi. İkimiz de tutuyorduk şimdi. Bu iki kardeşin kumanda kavgası gibi bir şeye dönüşmüş olabilir miydi acaba? Bu dörtlüğü beraber söylerken bile meydan okumaya devam ediyorduk. Dışarıdan romantik bir çift gibi görünmemiz bu gerçeği değiştirmiyordu...

"Memleketum Trabzon İstanbul'da Kalmişum

İstanbul'da Kalmişum İstanbul'da Kalmişum

Ben Habu Dertlerumi İmeramdan Almişum

İmeramdan Almişum İmeramdan Almişum"

Onun sırası gelince sustum ve geri çekilmeye yeltendim ama anlayacağınız üzere bu bir yeltenişten ileri gidemedi. Çünkü Derya elini belime koyup çekilmemi engelledi. Cümle âleme rezil oluyorduk şu an... Ancak onun da benim de cümle âlem hiç umurumuzda değildi nedense.

"Köyümun En Güzeli Yüreğumun Ateşi

Dağlarımın Güneşi imera fera"

Mikrofonu hafifçe dudaklarıma yaklaştırdı ama o da uzaklaşmadı.

"Kaldi Mi Böyle Adam

Gece Işıktır Odam

Bu Adam Benum Sevdam

İmera Fera oyyy İmera Fera oyyy İmera Fera."

Alkış kıyamet...

Bizi birbirimizden ayıran şey bu oldu. O zaman seyirciyi hatırladık ikimizde. Evet, onun da unuttuğunu şu anki mahcup bakışlarında görebiliyordum. Ancak asıl olay şuydu ki alkışların bu kadar gür çıkmasının sebebi mekânın kalabalıklaşmış olmasıydı. Bizim mütevazı kafemiz, hadi bistromuz diyelim ama yine de mütevazı mekanımız küçük bir konser alanına dönmüştü. Kafelerde insanlar ayakta kalır mıydı ki normalde?

"Oha..." dedi Nazif. "Abi resmen konser verdik." diye devam ettiğinde Derya'ya baktım. Dudağını büküp omuz silkti.

Derya ile biraz öne çıkıp hafifçe eğildik ve "Teşekkürler." temalı kısa kısa cümleler kurduk. Buldumcuk gibi görünmek istemediğim için kendimi çok sıkıyordum ama öyle mutluydum ki Allah biliyor şöyle sabaha kadar çalar söylerdim bu gazla... Kimsenin de buna hayır demeyeceğine emindim...

Kulise geçtiğimizde veryansınlar çığlıklar... "Ünlü olduk galiba." demekten kendimi alıkoyamadım.

"Acaba bu senin ünün olabilir mi?" diye sordu Diyar Derya'ya... Hemen de hevesimi kursağımda bırakın vallahi...

"Yani kalabalık olduğumuz zamanlar yok değildi elbette ama ben de hiç bu kadar kalabalık görmemiştim." diye açıklayınca gülümsemem yerine geri döndü. Bu kalabalığın yarısını hala sahiplenebilirdim. Nihahaha...

"Bence şu kavga videosundan sonra Asu'nun popülaritesi baya arttı. Onunla alakalı olabilir. Çünkü zaten o kavgadan sonra insanlar bizim performanslarımızı da paylaşmaya başlamıştı. İki ayda takipçilerim dörde katlandı." dedi Nazif.

Hiç öyle düşünmemiştim. Tamam, takipçilerimde bir sıçrama olmuştu ama dediğim gibi biz kaos sever bir millettik. O yüzden arttı sanıyordum ben de... Hala öyle sanıyorum da şu görüntüden sonra bilemedim...

Zaten mesajlarım ve yorumlarım da kısıtlı olduğu için takip etmediğim kişiler bana ulaşamıyordu. Bahsetmelerim de kapalıydı... Ve bunca kaosun arasında videoları falan da görmemiştim normal olarak.

Geçen geceki düet yaptığım sokak sanatçılarının beni tanıması da şimdi daha da anlam kazanmıştı.

"Ne kavgası?" diye soran Derya'ya gülümsedim ve kaşlarımı kaldırarak "Boş ver." dedim. Şu an komik göründüğümün farkındaydım.

"Sabahki kavgayla mı alakalı?" diye sorduğunda bu kez de Diyar ve Nazif "Ne kavgası?" diye sordu. O sırada Gözde kulisin kapısını açmıştı ki Diyar ve Nazif'in sorusu üzerine bakışları bana çevrildi. Sır olarak mı saklayacaktık yoksa söyleyecek miydik, bunu merak ediyordu.

Derya'ya döndüm ve onu cevapsız bırakmamak adına "Evet tam olarak onlarla ilgili." dedim ve arkadaşlarıma dönüp "Gecikmiş hesabımı faiziyle kapattım." diyerek saçlarımı havalı bir şekilde omzumdan geriye doğru attım.

Ancak Diyar bunu yemedi ve önüme geçti. "Ne yaptın?" diye sordu kaşlarını çatarak. Bu ani çıkışı benim değilse de Derya'nın da kaşlarını çatmasına sebep olmuştu.

"Hiç öyle bakma valla. Ben çok iyi sabrettim. Hatta siz bile şaşırıyordunuz sabrıma. Keyfimden değildi o sabır herhalde."

Gözlerini yumup bir şeyler mırıldandı. Muhtemelen o da sabır dileniyordu.

"Neden haber vermedin?" diye sordu zoraki bir kibarlıkla. Gülümsedim. "Benim yerime hıncımı alın diye mi? Yoooo bu benim meselemdi, bu yüzden ben hallettim."

"Anlat." dedi bana değil de Gözde'ye dönerek. Gözde ile göz göze geldiğimizde onu gözlerimle onayladım.

"Dani'yi, Görkem'i ve Orkun'u çağırdı. Biraz hır gür çıktı." dediğinde pişman oldumanlatmasına izin verdiğime. Bu kez gözlerimle onu engellemeye çalıştım. Niye abartıyordu? 'Konuştular' de geç işte.

"Bir şey oldu mu sana?" diye sorduğunda Gözde'ye kaş göz yaparken yakalanmıştım ama kaşlarım da gözüm de donup kalmıştı. Kızmak yerine durumumu soruyordu. İlginç.

"Olmadı." dedim.

Gözde "Daniela tekme attı." diye araya girdi. Neden herkese şak diye bu cümleyi kuruyordu? "Ya!" diye çıkışmıştım ki "Ne?" diye bağıran Diyar'ın sesi benim sesimi bastırdı.

"Ben de onun burnunu kırdım." dediğimde gözleri yuvalarından fırlayacak sandım.

Nazif'e baktığımda eliyle ağzını kapatıyordu. Bu görüntüsü bana şok bir dedikodu duyan Gülbeyaz Abla vibe'ı vermişti. Diyar sakinleşmek için gözlerini yumdu yeniden ve bir süre mırıldanmaya devam etti. Sonra bakışları Derya'ya döndü.

"Ve tüm bunlar olurken sen de?" dedi ve devamını açıklaması için sözü Derya'ya bıraktı.

"Ben Asu'nun tekme yemesinden hemen sonra müdahale edebildim." dedi oldukça sakin bir şekilde. "Aslında bakarsan kavganın başında müdahale edecektim ama karımın bir panter olduğu gerçeğiyle yüzleşmeye çalıştığım için bir süre kullanım dışı kaldım."

Sert bakışlarım Derya'ya döndü. Dişlerimin arasından "Keşke hep öyle kalsaydın." dediğimde gülerek kolunu omzuma doladı. "Hep böyle kindar mıdır?" diye sordu. Bu soru üçüne de yönelikti.

Gözde "Daniela'dan daha kötü bir duruma düşmek üzeresin diye düşünüyorum." diyerek aslında çok açık bir cevap vermişti ancak organları, enzimleri ve latince envai kelimeyi ezberlemekten beyni dolan ve kalan hücrelerini de yalan söylemek için harcayan Kaptan'ımız bu uyarıyı almadı.

"Bir burun değil mi? Feda olsun ona..." dese de hala durumun ciddiyetini anlamış gibi görünmüyordu ve daha fazla akıllarda soru işareti bırakmayalım diye omzumdaki kolunu itemiyordum. Temastan hoşlanmadığımı arkadaşlarım biliyordu ancak sonuçta temasta bulunan şahıs benim kocamdı. İnsan kocasının da temasından rahatsız olmazdı herhalde...

"Nerene geldi tekme?" diye soran Diyar için konu yeniden bana dönmüştü. Sanırım kocamın cilveleşmeleri benim umurumda olmadığı kadar onun da umurunda değildi.

"Önemli değil. Sıyırdı." dedim. Ancak kasığıma gayet de hacimli bir tekme yemiştim.

Diyar Gözde'ye baktı onay istercesine ve neyse ki Gözde bu kez pot kırmadan başıyla onayladı.

Diyar "Bir daha bulaşma onlara. Bırak ne halleri varsa görsünler." dedi, sesi çok yumuşak, tavrı çok şefkatliydi. Ancak omuzlarımdaki kollar için aynı şeyi söyleyemezdim. Gerilmiş, omuzlarıma yük bindirmişti.

Başımı iki yana salladım. "O tekmenin hesabını sorarım ben. Bugün olmasa da..."

Derya cümlemle gülünce bakışlarımı ona çevirdim. Hemen dudaklarını birbirine bastırıp hayali bir fermuar çekti.

Diyar ise ona göre çok ciddiydi. "Asu bak-" dediği an Derya, Diyar'ın sözünü kesti.

"Asude..." dedi bastırarak. "Eğer kayınbabacığım adının Asu olmasını isteseydi Asu koyardı. Ama Asude koymuş değil mi?"

Aman Allah'ım! Yanlış mı duydum yoksa o benim ona attığım tribi Diyar'a mı atmıştı?

Göz kapaklarım kırpışırken ağzım da bir parça aralanmıştı.

Diyar, Nazif ve Gözde de benim gibiydiler

Derya ise oldukça rahattı. Sanki hiçbir şey olmamış gibi...

"Asu ona Asu dememizden rahatsız olmuyor." dedi Diyar da meydan okurcasına. Yaa işte Diyar Bey, sen onu savunurken onun sana ettiğine bak...

Şimdi 'Sana ne? Bana Asu diyebilirler' de diyemezdim ki? Sonuçta kurduğu cümleyi bizzat ben ona kurmuştum. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu derdi.

"Yo, oluyor. Kırmamak için söyleyememiştir." dedi. Allah aşkına bu ne biçim bir gövde gösterisiydi? Ama ben bunun rövanşını alırdım. Şuraya yazıyorum...

Diyar'ın bakışları bana dönünce dudak büküp omuz silktim. O anlardı beni.

Gülümseyen ifadesi de anladığına kanıttı sanırım.

Derya ve Diyar arasındaki gerilimi kulisin açılan kapısı kesti. Caner Abi odaya alkışlarla girdi.

"Harikaydınız çocuklar. Bayıldım." diyerek yanımıza kadar geldi ve ikimize aynı anda sarıldı. Caner Abi zaten keyifli bir adamdı ama bu kadar keyifli olduğunu da ilk kez görüyordum.

"İçerisi ana-baba günü. Hiç bu kadar kalabalık olmamıştık." deyince gülümsedim. "Biz de şaşırdık." dedim Derya'ya bakıp.

"Ne yapıyorsunuz şimdi?" diye sordu.Dudak büktüm. "Otele gidecektim ama..." dediğimde başını iki yana salladı. "Bu geceden bahsetmiyorum. Zaten bu gece buradasınız. O kadar insan geldi sonradan. Hayal kırıklığına mı uğrasınlar?"

Caner abi ve ikna kabiliyeti... En iş görür taktiği ise acındırmaydı görünen üzere..

"Abi inan çok yorgunum." dedim. Kasıklarımda da bir ağrı mevcuttu. Dayanabileceğim kadar ama gittikçe yoğunlaşan bir ağrıydı. Yine de kimseye bir şey söylemek, onları endişelendirmek istemiyordum.

"Yapma be kızım! Senin için iş bile değil şarkı söylemek. Hem kocan da yanında."

Beni asıl yoran da oydu ya işte Caner Abi? Tabi sen nereden bileceksin? Sen de eminim karını yorup keyfine bakıyorsundur. Erkek milleti işte!

"Caner Abi aslında ben de yorgunum. Başka zaman olsa?" diye bana destek çıkan Derya'ya milyon paydada bir pay oranı kadar yumuşamıştım.

Caner Abi'nin omuzları düştü. Gerçekten yorgun görünüyor olmalıydık.

"Bari iki şarkı söyleyin. Gerçekten bir sürü kişi geldi. Ayıp olmasın." dediğinde Derya onay istercesine yüzüme bakınca başımı salladım. Caner Abi iyi bir patrondu ama ondan önce iyi bir adamdı. İnsanları boşuna buraya toplamış olmamak, onların eli boş dönecek olmasını istemediği için ısrar ediyordu. Biz de bu yüzden kabul ediyorduk.

Derya ile dışarıdan nasıl göründüğümüzü bilmiyorum ama besbelli ki insanlar enerjimizi sevmişti.

 

⚓⚓⚓⚓⚓⚓⚓

"Beni burada indirsene." dediğimde Derya'nın bakışları bir an bana döndü ve tekrar yola baktı. "Otele gidiyoruz işte-" Kemerimi çıkarttım. "Dur şurada Derya. Burada karı kocacılık oynamamızı gerektiren kimse yok. Bu yüzden beraber takılmamıza da gerek yok." Araba ani bir frenle durunca bir an afallasam da fazla duraksamadan kapıyı açıp indim.

Aracın kiralık olduğunu biliyorum ve normalde bu kadar düşüncesiz de değilimdir ama kapıyı Derya'nın yüzüne çarpıyormuşum gibi düşünüp kapatmıştım. Amacım araca zarar vermek değildi kesinlikle.

Beyoğlu sokakları her zamanki gibi yine hareketliydi. Ağrım vardı ama odada otursam da ağrım var olmaya devam edecekti. Bu şekilde en azından ağrıya odaklanmazdım. Ayaklarım beni Galata'ya götürürken yine bir sokak sanatçısı bulup yakınlarda bir kaldırıma oturdum.

"Engeller büyür.. Yine bu kervan yürür.

O gider ben kalırım arkasında hayallerim ölür.."

Parmaklarım dizlerimin üstünde minik dokunuşlarla ritim yaparken önümde duran ayaklarla bakışlarımı yukarı kaldırdım. Gördüğüm simaya elbette ki şaşırmamıştım. Bakışlarımı üstünden çekip başka yöne baktım. Arabayı uygun bir yere park edip gelmişti sanırım.

"Bu hiç senin tarzın değil yalnız." diyerek yanıma oturunca onu duymazdan geldim. Yalancılarla konuşacak enerjim yoktu.

"Sen genelde bir şey atacaksan bu trip olmaz. Ayakkabı olur, bardak olur, taş olur..."

Ona bakmasam da gözlerimi baktığım yönde devirdim. Tabi ona bakmasam da eminim o da bunu gördü.

"Konuşmayacak mısın?" diye sorduğunda "Susmayacak mısın?" diye soruyla karşılık verdim.

"Şimdi sen böyle sessiz kalınca ve bir anda sesini duyunca fark ettim ki senin konuşma sesin de çok güzelmiş."

Gülmemek için bir miktar çaba göstermem gerekti ama toparladım.

Hala ona bakmıyordum.

Birden elini çenemde hissettiğimde hafifçe yüzümü kendine çevirdi. "Çok kırıldığının farkındayım. Buraya gelmeden evvel eve uğradım. Anlattılar olanları."

Ortamın havası bir anda gerildi. Kendimi kastığımı hissediyordum. Rahat olmalıydım.

"İyi madem. Sen de burada gördüklerinle onlara hak vermişsindir. Bar kızı Asu!" dedim imayla. Ancak Derya'nın böyle düşünmediğini biliyor, yalnızca üstüne oynuyordum.

"Saçmalama Asude!" dedi hayret dolu bir sesle. "Senin gözünde ben böyle bir adam mıyım?" dediğinde ayağa kalktım ve popomu ellerimle silkeledim. "Benim gözümde bana yalan söylemeyeceğini düşündüğüm bir adamdın ama dakika bir gol bir. İlk günden yalan söyledin. Ayrıca annene bizim özelimiz dâhilinde bir şeyler anlatacak bir adam da değildin tanıdığım kadarıyla ama tanıyamamışım demek ki!"

Bir cevap verme fırsatı tanımadan yürümeye başladım. Onun yüzünden keyfimden olacak değildim. Gezime devam edecektim. Peşimden gelmesi sorun değildi. Beni zaten fazla çekemeyip bir yerde bırakırdı. İnsanlar genelde çabalamayı sevmezlerdi. Derya için çabalamaya değecek bir insan olmadığım da malumdu...

Ben de onun için çaba harcamayacağımdan sorun değildi. Kabul edilebilirdi.

"Yalan söylemedim Asude! Bir dinlesen, anlatacağım zaten. Annem konusunda ise haklısın. Bilemedim. Sana bulaşmasın diye kestirip attım yalan söyleyerek. Sherlock'çuluk oynayacağını tahmin edemedim."

Ofladım ama ona cevap vermedim. Çektiğim of yeterli bir cevaptı bence.

Önüme geçince durmadım ve yana kayıp yürümeye başladım. Yine önüme geçti ve bu kez geri geri yürümeye başladı.

"Asude lütfen dur bir. Konuşalım sonra sana yeterli gelmezse ve yine suçlamak istersen suçla."

Durmadım.

Kollarımı tuttu ve beni durdurdu. "Valeria ile hiçbir şey olmadı aramızda." dediğinde yüzüne dümdüz baktım. Bir süre yüzünü inceledim. Oldukça ciddi duruyordu ama kendim için aynı şeyi söyleyemeyecektim. Alayla kahkaha attım.

"Olsa da bana ne Derya? Sevgilinle aranızdaki şeylere karışacak değilim." dedim. Yüzü düşerken bozulduğunu saklayamadı.

"Sence benim tepkim buna mı yani? Üstelik Valeria ile buluşabilmek için benimle evlendiğini bile bile sence buna mı takılıyorum? Şu anki tepkimin kıskançlık olduğunu mu sanıyorsun yani?" dedim yüzümdeki öfkeli alayla.

"Ben..." dedi ama devamını getiremedi. Kollarımı kendime çekip elinden kurtuldum ve yürümeye devam ettim. Cevabı biraz daha düşünebilirdi. Hayatımı romantik komediye benzetmiş olabilirdim ama gerçekten romantik komedi filmi çevirmiyorduk. Gerçekleri bile bile ona kıskançlık yapacak değildim.

"Ben sadece derdimi anlatmaya çalışıyorum. Eğer sen de derdini anlatırsan..."

Bu kez kendi hür irademle durup ona döndüm.

"Benim derdim huzur Kaptan. Özgürlük benim derdim. Kimseden hiçbir şey istemiyorum. Sadece hiçbir şey yapmasınlar yeter. Bunun için bu kadar çabalıyorum. Dünyanın başka yerinde yaşıtlarımın zaten yaşadığı hayatı ben yaşamak için çok büyük fedakârlıklar yapıyorum. Bu yolda yanımda sandığım adam da aslında kendi yoluna bakıyormuş ve bu uğurda bana bile yalan söyleyebiliyormuş. Benim derdim bu." Başını iki yana sallarken yüzünü buruşturmuştu.

"Değil. Vallahi billahi yalan söylemedim sana. Ben Valeria'nın geleceğini bile bilmiyordum." dediğinde dudağımın kenarı alayla kıvrıldı.

"Bu yüzden bunu açıklamak yerine tüm gün aramalarımı görmezden geldin. Aradığımda kamerayı kapattın" başımla onayladım. "Suçlu psikolojisi..."

"Hayır. Geldiğimde anlatacaktım ama o şekilde görüp kafanda kur istememiştim. İnanmayacağını düşündüm."

"Sonuçta yine inanmıyorum." derken omuzlarımı silkmiştim. Gülümsedi.

"Haklısın. Annemin yaptıklarından sonra benim yaptıklarımla da yüzleştin. Artık inanasın da yoktur muhtemelen."

"Annenin yaptıklarıyla senin yaptığın şeyi birbiriyle bu açıdan ilişkilendirmiyorum. Ama eğer dersen ki annemin seni namusunla vurduğu şeyi ben rahatça yapıyordum diye. Haklısın buna biraz kızdım."

Yürümeye başladığımda yanımda yürüdü.

"Haklısın." dedi yine. "Annemi savunmuyorum asla. Savunulacak bir yanı yok da zaten. Ancak o kendini haklı çıkarmak için seni harcamak istedi muhtemelen. Hatalarını kabul edebilen bir yapısı yok pek."

"Bu beni ilgilendirmez Derya. Sizin aile içi sorununuz. Karşılıklı çıkar ilişkisi sağladığımız bir oyunda ben bu kadarını çekmek zorunda değilim."

Sözlerim fazla pervasız ve fazlaca da acımasızdı farkındayım. Ancak haklıydım ve haklı olduğum için de bir şey söyleyemiyordu.

"Benim kendi ailem sadece ima etti diye ben nişandan kaçıp onları küçük düşürdüm Derya. Ve inan bana ima ederken bile o sıfatı kastetmiyorlardı."

"Anlıyorum Asude. Bu konuda en ufak bir savunma yapmayacağım sana. Ama ben sana gerçekten yalan söylemedim." Birden beni kendine çekince daha ne olduğunu anlamadan yanımdan bir motosiklet geçti.

"Yavaş lan! Dar sokaklarda yaptığı hıza bak!" diye bağıran Derya'ya şaşkınlıkla bakıyordum ancak şaşırmam gereken konu sanırım bu değildi. Mesela belimi saran koluna şaşırmalıydım. Çünkü Gözde görse 'Sahiplenen Erkek Tutuşu' diye dalga geçebilirdi.

Hemen elinden kurtuldum. Benim ani hareketimle onun da söylenmeleri kesilmişti. Üstümü başımı düzeltirken "İyi misin?" diye sordu. Başımla onaylayıp yürümeye başladım. Ne diyordu en son? Hah evet yalan!

"O yüzden mi gecenin bir saati o haldeydiniz? Kusura bakma ama söylenenle gerçekleşen durum birbirine uymuyorsa biz ona da yalan diyoruz. Yanlış anlama, ne halde olursanız olun ama inkâr etme bari!"

Sesim keşke daha kendimden emin çıksaydı. Az önceki yakın halimiz yüzünden içimde bir yerlere kaçmıştı sanki.

"Valeria seni kıskanıyor." dediği an adımlarım zamk gibi yere yapıştı sanki. Bir anda adım atmayı kestim ve ona döndüm.

"Ne?" diye sordum hayretler içinde. Valeria beni neden kıskansın ki? Benden güzel, rahat bir yaşamı var. Sevgilisi onunla görüşmek için her türlü saçma yolu deniyor... Buna benimle evlenmek de dâhil... Bu hayatta birilerini ya da bir şeyleri kıskanması aşırı gereksiz olan iki kişi vardı. Bunlardan biri Valeria, diğeri Galata... Evet, benim için Galata'nın bir kişiliği vardı. Konu kapanmıştır.

"Öyle. Bilmiyorum bir anda ne oldu ancak huysuzlanıyor. Sürpriz yapmış sözde ama besbelli halimi tavrımı kontrol etmeye gelmişti." dediğinde yürümeye devam ederken gülümsedim. Ancak bu gülümseyiş de samimi değildi. "Boşanıyoruz yani." dediğimde adım sesleri kesildi.

"Konuları Arap saçına döndürdün Asude! Niye boşanalım Allah'ını seversen?" diye sorunca ben duraksamadığım için arkamdan hızlı adımlarla yürüyüp bana yetişti.

"Sonuçta onun için girdin bu oyuna Derya? İstemiyorsa boşanmaktan başka çaren mi var?"

"Evet ama o istedi diye girmedim. Tek çıkar yolumuz bu olduğu için girdim."

Aslında düşününce yani düşünürsek çok fazla çıkar yolu bulabilirdik. İkimiz de biraz heyecan aramıştık sanki. Ben planıma sadık kalabilirdim mesela. Hadi Derya beni yakalattı... Sanki babamın elinden yeniden kaçamaz mıydım? Ya da Derya ailesine Valeria'yı kabul ettiremez miydi? Bir kaç sene sürse de ikna olurlardı bence. Şimdi sakin kafayla düşününce biz neden bu yolu seçtik anlayamıyordum.

"İkimiz de henüz büyümemiş çocuklarız bence. Bu yolu heyecan olsun diye seçtik. Ya da ailemize inat olsun diye. Bilmiyorum." dedim.

"Asude." dedi yine önüme geçip dirseklerimi tutarak. Durdum.

"Bir düşün bak. Bu yaptığımız delilik. İnsanlarla alay ediyoruz resmen." dedim oldukça ciddi bir sesle.

Gözlerini yumdu ve sakinleşmeye çalıştı. Dudaklarını birbirine bastırırken birazcık sevimli göründüğünü itiraf etmeliyim.

"Biz deliyiz çünkü Asude. İnsanlar bizim hayatımızı oyuncak ettiler diye girdik biz bu yola. Alay ettiğimiz hayatlar için pişmanlık duymuyorum ben. Eminim sen de kızgınlıktan böyle konuşuyorsun. Yoksa gayet iyi gidiyorduk. Annemin laf bilmezliği ve benim düşüncesizliğim yüzünden kızgınsın."

Aslında daha çok kırgındım...

Boş ver Asu-de, biz hak etmedik bunları. Yüz verme şuna da adliyeye gidelim. Boşa gitsin...

Neyse ki şu zor günlerimde iç sesim bana acıyıp yanımda duruyordu.

"Asla sana yalan söylemem. Seni bir daha kimsenin yargılayıp yaftalamasına da izin vermem. Evimize dönelim." dediğinde yüzüne dümdüz bakıp "Ben o eve dönmem." dedim. Anlayışla gülümsedi.

"Yayladaki eve gidecekler zaten. Merak etme." dediğinde omuz silktim. Sonuçta yine gelirlerdi.

"Babaannem çok endişeli. Kadının tansiyonu kaç gündür 18'den aşağı düşmedi." dediğinde beni can damarımdan yakalamıştı.

"Zaten annemle konuşmuyor. Ayrı eve de gidebiliriz tabi istersen ama babaannem o zaman üzüntüden kahrolur. Laf aramızda en çok beni sever. E bir de seni de çok sevdi. Kendi gençliğine benziyormuşsun. Ha dersen ikna edelim o da bizimle gelir. Çalıştığım hastane ile sözleşmem ve orada baktığım hastalar olmasa burada kalalım da derdim." dedi ve etrafına bakındı. "Burada ne kadar mutlu olduğunu gördüm çünkü."

Mehpare Babaanne tüm planlarımı alt üst etmişti. "Mehpare babaanne acaba İstanbul'da yaşama fikrine nasıl bakar?" diye sorduğumda güldü.

"Babaannemi öldürsen Karadeniz dışına çıkaramazsın. Hele İstanbul..." biliyordum içten içe. Üzücü ama dedemle biraz ortak noktaları vardı.

"Annenle mücadele edebilirim Derya." dedim sonunda ciddi bir sesle. "Ancak bu mücadele ona zarar verir ve ben kesinlikle bunu istemiyorum. Gerçek bir evlilik içinde olmayabiliriz ama annenin o kızla hala iletişimde olması, o kıza benim hakkımda doğru ya da yalan bir şeyler anlatması, o kızın pişkince bu konuşmaları yüzüme vurması benim direkt olarak şahsıma hakaret. Anlatabiliyor muyum?"

Başıyla onayladı. "Çok iyi anlıyorum seni. Bu konuyu annemle konuştuk. Bir daha tekrarı olmayacağına sana söz veriyorum."

Başkaları adına söz verilmesinden hiç hoşlanmasam da bunu dile getirmedim.

"Beni ne zaman ve nasıl buldun?" diye sordum. "Mutlu olduğumu gördüysen bugünden bahsediyor olamazsın çünkü karşıma çıktığın andan beri yüzüm gülmedi."

Yaptığım imayı görmezden gelip önümden çekildi ve yanımda yürümeye başladı.

Sonra işaret parmağını uzattı ve bir noktayı gösterdi. Merdivenlerin olduğu yerdi.

"İki gün önce seni orada gördüm. Şarkı söylüyordun." dediğinde duraksadım ama o yürümeye devam ettiği için adımlarım yeniden hareketlendi. Az önce bu durumun tam tersini yaşamamış mıydık?

"İki gündür beni takip ettin yani? İyi de niye gelmedin yanıma?" diye sorduğumda dudağını büktü. "Çok mutlu görünüyordun. Beni görünce bu mutluluğunun bozulacağını bildiğim için görünmedim.

"O zaman niye karşıma çıktın?" diye sordum bu kez. Hadi cevap ver bakalım Kaptan... Öyle düşünceli, centilmen ayaklarını yemem ben.

"Çünkü darbe aldın ve hâlihazırda pek mutlu görünmüyordun." dediğinde gözlerimi devirdim. Her şeye de bir cevabı vardı. O söyleyince kasığımdaki ağrı da kendini belli etti yine.

"Hallederdim ben. O kadar büyük bir şey değildi."

"Ona şüphem yok zaten. Ben kıza bir de diş masrafı çıkarma diye karşına çıktım." dediğinde topu doksana taktım.

"Daniela için yani... Yabancı seviyorsun sen. Ben anladım." dediğimde ses çıkarmadığı için bakma gereksinimi duydum. Evet, ağzı ve gözleri açıktı. Baya açıktı...

"Avukatsın sen. Kız seni dava ederse tazminat ödersin diye... Gerçekten çok yanlış anlaşılıyorum sen tarafından..." dedi sahte bir alınganlıkla. Güldüm. "Eminim öyledir." dediğimde omuz silkti.

Galata Kulesinin önüne gelmiştik.

"Hadi girelim. Sana bir yemek ısmarlayayım." deyince dudaklarımı birbirine bastırdım. Nasıl söylenirdi bu... Başımı iki yana sallamak bir şey söylemekten daha kolay geldi.

"Neden? Çok seviyorsun sanıyordum." diye sordu. Başımı kaldırıp Galata Kulesinin heybetine baktım. "Çok seviyorum." dedim içten bir gülümsemeyle.

"Ama hiç girmedim. Uzaktan sevmeyi seviyorum sanırım ben. En azından doğru zaman değil diye düşünüyorum." dediğimde şaşkın olsa da sözlerime güldü.

"Neden? Rivayetler yüzünden mi?"

Cevap vermeyince "O yüzden." dedi şaşkınlıkla. "İlk kez çıktığın kişiyle evleneceğine inanıyorsun." dedi tespit yapar gibi...

Çok akıllısın valla! Kimse tahmin edemezdi bunu! Gerçi tam olarak öyle değil ama neyse...

"Aşka inanmayan biri için fazla romantiksin." dedi, hâlâ dalga geçiyordu. "İşine baksana sen! Çıkmak istiyorsan çık. Seni tutan var sanki! Sabır ya!"

Üzerime doğru eğilince çekilecek gibi oldum ama yüzü yanağıma yakın bir yerde durdu.

"Sana bir sır vereceğim." dedi fısıltıyla. Kaşlarım merakla çatılırken dudakları arasından çıkacak sözcüklere odaklandım.

Sıcak nefesini kulağıma üfleyerek "Sen zaten benimle evlisin..." dediği an geri çekildim ve "Hahahah çok komik." dedim gözlerimi kısarak.

Kahkaha atıyordu. Hafifçe ayağına tekme attığımda umursamadı bile. "Ya Asude biz hiç boşanmasak mı? Gençlik iksiri gibi bir şeysin sen! Sanırım benim ecelim gülerken gelecek." dediğinde kollarımı göğsümde bağlayıp kuleye yaslandım.

"Hıı aynen hatta tam şu an yolda gibi ecelin. Hazır gülüyorken tut elini gidin." dedim.

Hala gülerken uzanıp elimi tuttu. "Tamam tamam. Kulede olmasa da düzgün bir yerde gidip yemek yiyelim. Öğleden beri bir şey yemedik." diyerek yürümeye, beni de beşinden sürüklemeye başladı.

Elimi geri çektim. "Adım atmayı yeni öğrenmedim. Elimi tutmasan da dengemi korurum." dediğim an Allah bir mesaj gönderdi ve ayağım taşa takıldı. Beni yüz üstü yere düşmekten ise kendimi biraz önce kurtardığım eller kurtardı. Derya'nın elleri bugün üçüncü kez belimdeydi. İlki tekme yediğimde, ikincisi motor üstümüze sürdüğünde üçüncüsü ise şimdi, yere düşerken...

"Mesaj mavi tık oldu diye umuyorum Asude'ciğim. Hadi bakalım pıtı pıtı yürüyelim." diye dalga geçerken elimden hiçbir şey gelmiyordu. Çünkü elim yine avucunun içindeydi. Ama diğer elimden bir şeyler gelebilirdi. Bu yüzden koluna bir darbe indirdim. "Dalga geçme!"

Ağzına hayali bir fermuar çekerken hiç samimi değildi. Hala gülüyordu.

Hiç de komik değildi!

 

⚓⚓⚓⚓⚓⚓⚓

"Seninki çok güzel göründü. Sen benimkini yala ben de seninkini?" diyen Derya'ya çevirdim ters bakışlarımı. Bizi biri görmeden şu söylediklerini duysa yanlış anlayabilirdi ancak bahsettiği şey dondurmaydı. "Derya salak mısın?" dediğimde duraksadı. Sonunda söylediği şeyin farkında varmış olacak ki ağzı bir parça açıldı. "Ha şey... Dondurmayı yani." diyince gözlerimi devirmeden edemedim.

"Ben anladım da... Neyse... Bana ne? Alsaydın sen de bundan. Ben çikolatalı sevmiyorum." dediğimde omzuyla omuzumu dürttü. "Sen de ne pinti çıktın. Biraz tadına baksaydım." dedi.

Güldüm alayla. "Ben mi pintiyim? Bir top da karamelli almayan sen pinti değilsin yani?" diye sordum. Dudakları genişçe kıvrıldı.

"Bir top daha alsam o da çikolatalı olurdu. Yoksa para kaybı olarak görüyorum. Travma gibi bir şey oldu bu bende."

An itibariyle çocukluğuna döndüğü gözle görülebilirdi.

"Küçükken dondurma alırdık böyle kiloyla ama herkes çikolatalı sevmediği için karışık alınırdı. E alınan çikolatalı da paylaşıldığı için sevmediğim vanilyalı, çilekli, kavunluyu falan da yemek zorunda kalırdım. O yüzden şimdi çikolatalı dışında dondurma almıyorum."

Güldüm. "İyi o zaman sana çikolatalı dondurmanla mutluluklar." dediğimde elimdeki dondurmayı kaptı ve bir parça ısırdı. Asla çekinme, iğrenme belirtisi göstermiyordu. Utanma falan da zaten hak getire...

"Bu da güzelmiş." dedi dudaklarını bükerek. Ben ise pişkinliğine hayretle bakıyordum. "Arada bir buna da para verilir." dediğinde kendime geldim ve "Yuh!" dedim. "Beni de ye, çekinme!"

Yüzündeki serseri gülümseme, lafı, fesatlık ambalajında aldığını kanıtlasa da bir umut belki insan gibi bir şey söyler diye bekledim.

"İşte bu da evliliğimizin sahte olmasından dolayı yararlanamayacağın marifetlerimden biri. Düğün gecesi konuşmuştuk ya..." dedi imayla sırıtarak. Utanma enzimlerim, hormonlarım, bezlerim çalışsa da bunu hiç çaktırmadım. O erkek olduğu için rahatça bu konuyu açabiliyorsa birazdan rahatlığın âlâsını görecekti.

"Ya da şöyle diyebiliriz; Bu da evliliğimizin sahte olmasından dolayı dondurmamın aksine tadına bakamayacağın bir lezzet."

Ağzı tam da tahmin ettiğim gibi açıldı ve adımları duraksadı. Neredeyse otelin önüne gelmiştik.

"Benimle konuşurken bel altı muhabbetlere girmende sorun yok. Deneyimim olmasa bile bilgi birikimim ve içgüdülerim var. Bilgi kaynağı desen derya deniz... E anladığın üzere utanmam da yok." dediğimde dondurmamı kasten flörtüz bir şekilde yaladım. Göz kırpıp otele doğru yürüdüğümde "Geldik. Gerek yoktu ama bıraktığın için teşekkürler. Gidebilirsin." dedim ve önüme dönüp sessizce kıkırdadım.

Derya'nın en sevdiğim ifadesi bu şok olmuş ifadesi olabilirdi. Alık alık bakmalar, göz kırpıştırmalar. Ağzından sinek ve hatta hamam böceğinin girebileceği bir açıklık.

Otelin dönen kapısından girdiğimde kahkaha attım ama bu pek uzun sürmedi çünkü hemen arkamdaki bölmeye de Derya girmişti. İnşallah bu muhabbeti koyulaştırmak ve hatta işi inada bindirip uygulamaya dökmek istemiyordu... Çünkü o kadar uzun boylu değildi...

"Ne var? Niye geldin?" dedim kafamda dönen düşüncelere istinaden sesim sert çıkmıştı.

"Ben de dinlenmeliyim. Odama gideceğim müsaade edersen?" dediğinde sesinde bariz bir alay vardı. Az önceki şaşkınlığını üstünden atmış gibiydi. Sanırım atarken beni hedef almıştı ki bana bulaşmıştı şaşkınlığı...

"Anlamadım?" dedim vurgulu bir ses tonlamasında. Bu aslında 'Anladığım şey hiç hoşuma gitmedi.' demekti.

"Asude'ciğim sana bir dost tavsiyesi. Hayatı daha dikkatli yaşa. Etrafına bak biraz." dedi yanımdan geçerken bir eliyle omzuma hafifçe vurarak.

"İki gündür karşındaki odada kalıyorum mesela ama senin dünyadan haberin yok."

Bellboy Bey bir saniye bakar mısınız? Çenem yere düştü de odama kadar getirir misiniz? Ne diyor bu çocuk Asu-de?

Müsaaden olursa ben de onu anlamaya çalışıyorum içses.

"Ne?" diye sordum sesim yüksek notalarda çıkmıştı.

Alayla gülüp yanımdan geçip gitti.

Peşinden yürürken sorularım ivme kazanmıştı. "Tam odamın karşısındaki oda mı? Niye orayı tuttun? Beni sapık gibi takip mi ediyordun? Gerçi bu sorunun cevabı bariz zaten. Yoksa bugün beni nasıl bulacaktın?"

Duraksayınca yüzüm sırtına çarpmıştı. Alnımı ve burnumu ovarken kaşlarımı çatmıştım.

"Ben ona seninle konuşacak en uygun vakti kovalamak derdim. Sapık biraz bayağı oldu." dediğinde asansörü çağırma tuşuna basıyordu.

"Yok, bence sapık cuk oturdu. Madem kalktın geldin, karşıma çıkmalıydın. Hatta hiç gelmemeliydin. Bence sen bu gece dön Rize'ye." dediğimde asansör gelmişti. İçeri önden girmem için kenara çekildiğinde önce ben bindim arkamdan da o.

"Olur, hadi hazırlan ilk uçakla dönelim." dedi. Nefesimi sesli bir şekilde dışarı verdim. "Ben bir süre daha tatil yapmayı düşünüyorum." dedim.

"Tamam, tatilimiz bitince beraber döneriz." diye karşılık verdi.

"Ya ben seninle Rusya'ya geleceğim diye tutturdum mu? Sen de benim tatilime karışma!" diye söylenirken asansör kata gelmişti. İndiğimizde durdu ve bana döndü. Ben de durdum.

"Sen geleceğim diye tutturmadığın için başımıza bunlar geldi. Şimdi sen bana küssün. Eğer dönersem ve yine bir şeyler olursa ben de sana küsebilirim. Bu yüzden olmaz. Birimiz küsken diğerimiz yapıcı olmalı."

Allah Allah... Ben seni Doktor ve kaptan sanıyordum. Bir de başımıza ilişki koçu çıktı!

"Sen böyle bana karışmaya devam edeceksen işimiz var yalnız..." dediğimde yüzü bir düştü.

"Telafi etmeye çalışıyorum sadece..." dedi. Şimdi ses tonu da çok acıklı gelmişti. Birazcık üzüldüm galiba.

Acıma Asu-de sakın yumuşama... Seni o kadar kolay ikna edebileceğini düşünmesin...

İç sesim bugün haklılığının zirvesindeydi.

"Bu bir kaç sözle, iki şakayla telafi edebileceğin bir şey değil. Sanırım bu kadar bodoslama güvenmemeliydik birbirimize. Zamana ihtiyacımızın olduğunu düşünüyorum."

İç sesinim ben senin yeme beni. Çoktan yeniden güvenmeye başladın. Azıcık aklın varsa bu söylediklerini kendin de uygularsın Asu-de. Sonra senin derbeder halini ben çekiyorum... Bu da kafa ya!

Onu koridorda bıraktım ve odama yöneldim.

"Asu!"

Tanımadığım bir sesten adımı duyunca olduğum yerde durdum ve koridorun sonundaki kıza baktım. Sadece ses değil sima da yabancıydı. Kimdi ki bu?

Gülümsedim ve işaret parmağımla kendimi gösterdim. "Ben mi?" diye sorduğumda yüzündeki geniş gülümsemeyle hızla bize doğru yürümeye başladı. Derya'ya döndüğümde o da yanıma doğru yürümeye başlamıştı.

"Evet evet sensin. Aslında seni dün görmüştüm ama emin olamamıştım. Bugün kafede görünce emin oldum. Ben senin çok büyük hayranınım. Dört yıldır haftanın üç günü seni dinlemeye geliyordum. Bıraktığını öğrendiğimde yıkılmıştım. Çok ani olmuştu."

Çok güzel! Beni tanıyan biri. Ve evli olduğumuzu muhtemelen bu gece duyanlardan biri...

"Benim İnstagramda 86 Bin takipçim var. Bu gün benim attığım story yüzünden sanırım bu kadar kalabalık oldu mekân. Yani benden başka da hayranların var." Derya'ya göz ucuyla baktığımda tebessüm ediyordu. Kız "Ah adımı söylemeyi unuttum. Songül Ben." deyince elimi uzattım ve tokalaştık. "Memnun oldum." dediğimde elini Derya'ya uzattı. "Derya..." dedi Kaptan da kendini tanıtarak.

Kız neşeyle gülümsedi. "Evet, ben sizin zamanınızı görmedim ama Twitter yıkılıyor şu an. Birçok videonuzu gördüm. Resmen kader ağlarınızı örmüş. Asude'ye daha azı olmazdı zaten." dedi ve bana döndü. Zoraki gülümsemiştim.

Allah'ım nereye düştüm ben? Bir TT olmadığımız kalmıştı. Ne alâka ya? Acaba bir gün herkes bir dakikalığına ünlü olacak denilen şeyi mi yaşıyordum? Bir dakikayı da geçi ama...

"Öyle. Bence ben bile az kalırım Asude'ye ama bu fırsatı tepemezdim." dedi şakacı bir ifadeyle. Songül bu şakayı gülmeye değer bulmuş olacaktı ki şu an kahkahalarla gülüyordu. Ben de salak salak sırıtıyordum. Etkilendiğimden değil de oyunculuğuna ayak uydurayım diye...

"Bir fotoğraf çekinebilir miyiz?" diye sorduğunda gülümseyerek başımla onayladım. Yaptığım şey kesinlikle ünlü tribi değildi ama artık dağılsa mıydık?

"Sizinle birlikte." dedi Derya'ya bakarak. Derya izin almak ister gibi bana bakınca omuz silktim. Yani onunla aynı karede olmak istemeyecek kadar nefret etmiyordum tabi ki ondan.

Açıkçası hiç nefret etmiyordum...

Kendi telefonunu çıkaran Songül ikimizin ortasına geçti. Bir kaç poz çekildikten sonra "Paylaşabilirim değil mi? Seni de etiketlerim." dediğinde "Paylaşabilirsin ama beni etiketleyemezsin." dedim. Yüzündeki şaşkınlığa gülüp "Yani önce seni takip etmeliyim. Bahsetmelerim kapalı." dedim. O da rahatlayıp gülünce telefonumu çıkardım ve önce İnstagramdan sonra da Twitterdan takip ettim.

"Çok teşekkür ederim." dedi. "Sizi de çok oyaladım. Anladığım kadarıyla aranızda bir sorun vardı ve yeni hallettiniz. Sizi baş başa bırakayım. İyi akşamlar." dedi ve bizim bir şey dememize fırsat vermeden yanımızdan uzaklaştı. Hoş fırsat verse ne diyecektik?

Koridorun sonundaki camın önüne gitti ve telefonla uğraşmaya başladı.

Odasına girmediği için biz de dağılamıyorduk. Ayrı odada yattığımızı öğrenirse ve bunu bir yayarsa skandal! Benim araştırmacı gazeteci akrabalarımın gözünden kaçsa yedi yirmi dört elinden telefon düşmeyen Melike ve Yaprak'ın gözünden kaçmazdı.

"Gel hadi." diye fısıldadım Derya'ya. Bir an afallasa da Songül'e bir göz atıp olayı çabuk kavradı. Kartı okutup kapıyı açtığımda bel altı muhabbetten kızarmayan yüzüm dağınıklığımdan dolayı kızarmıştı...

"Şu üç dört günde sadece kafanı dağıtmamışsın anlaşılan." dedi gülerek. Bari iç çamaşırlarımı kirliliğe atsaydım!

"Kapat iki dakika gözünü." dedim iç çamaşırlarımın olduğu tarafa dönmesini engellemek için kollarını tutarak. Ancak o kafasını çevirip arkasına baktı ve görmemesi gereken ne varsa hepsini gördü. Kahkaha atarken "Bel altı muhabbetten utanmayan özgür ruhlu karım iki parça kumaştan mı utanıyor?" diye sordu.

"Utanmıyorum. Ama bakma. Görmesi gereken kişi sahte kocam değil herhalde?" dediğimde yüzündeki gülüş söndü. Omuz silkip burnumu kıvırdım. Gözlerini kapatınca-ki artık bir şey ifade etmiyordu. Göreceğini görmüştü- hızla ortalığı topladım ve elimdekileri sırt çantama tıkıştırdım.

"Gözünü açabilirsin." dediğimde gözlerini açıp pencereye doğru yanaştı.

"Galata kulesi..." diye mırıldandığında yanına doğru adımladım ve pencerenin önünde onun gibi durdum.

"Muhteşem... Değil mi?" diye sorduğumda dudaklarını büktü. "Bilmem, taş bir kule işte. Bir albenisi yok gibi." dedi.

Ay haspam! Çok biliyorsun sen...

"Kız kulesini sevsen anlarım. Denizin ortasında, bir hikâyesi var... Ne bileyim?"

Çoğu insanın yaklaşımı buydu.

"Sizin standart güzellik anlayışlarınız beni ilgilendirmiyor. Mesele bakmak ve görmek arasındaki farkta. Hem Galata Kulesinin de bir sürü hikâyesi var. Eğer mesele buysa... Hem deniz mi? Alt tarafı su değil mi? Dünyanın dörtte üçü sularla kaplı. Bu açıdan bakınca nadir olan kara. Nadir olan değerli değil midir?"

"Farklı bir yaklaşım. Ama hala neden Galata Kulesi? Onu anlamadım. Tam olarak seni büyüleyen hikâyesi ne mesela?"

Üst dişlerimi alt dudağıma bastırdım. Sonra dudaklarımı serbest bırakıp gülümsedim.

"Google'a yazıp bulacağın o hikâyelerden hiç biri değil." dedim. Ona bakmasam da camdaki yansımasından başını salladığını görüyordum.

"Anladım. Anlatmak istemiyorsun. Peki... Ne diyeyim?"

"Senin böyle çok sevdiğin bir yer ya da bir obje var mı?" diye sorduğumda güldü.

"Var tabi..." dedi. Kaşlarım havalandı. Merakla ağzından çıkanları bekledim.

"Şok olacaksın." dediğinde daha da meraklandım. Bir de sırıtıyordu. Gece kulübü falan mı diyecekti?

"Gemi..." dediğinde gülüp gözlerimi devirdim. "Of ben de ciddi ciddi dinliyorum."

"Gayet ciddiyim." dedi ama gülüyordu. "Hele dümenin başındayken... Mest oluyorum." dedi.

Yüzündeki tatminkâr ifade doğru söylediğinin kanıtıydı.

"Niye doktor oldun ki o zaman?" diye sorduğumda gülümsedi. "İkinci olmaktan en zevk aldığım yer ameliyathane olduğu için. Yani ne bileyim korsanlar ve doktorlar küçükken bana çok havalı gelirdi. Sonra büyüyünce korsanlığın kötü bir şey olduğunu anladım ama gemi sevdam bitmedi. Tabi o zamanlar teknemiz vardı. Sonra işleri büyütünce gemimiz oldu. Öyle işte..."

"Birini seçmen gerekse?" diye sordum bu kez...

"Gemi. Dedim ya ikincisi ameliyathane diye.. Birinci açık ara gemi..."

Başımla onayladım. "Şarkı söylüyorsun, doktorsun yani bu da zekisin demek, kaptansın da... Ama seni tanıdığımdan beri hep boş boş geziyorsun."

Kahkaha attı.

"Öyle oldu evet. Sağ olsun birileri sürekli başıma iş açıyor da... Şu an benim gemide olmam lazımdı mesela..."

Omuz silktim. "Olsaydın. Sonuçta ben gel demedim ki sana..."

Dirseğini omzuma koydu ve yükünün birazını bana doğru verdi. Bu kadarı bile beni yamultmuştu.

"Sen istemesen de hep gel diyorsun bana." dediğinde geri çekildim ve kaşlarımı çatıp "O ne demek?" diye sordum. Bana arkasını dönüp yatağa doğru yürüdü.

"Öyle işte... Bir gün fark edersin mutlaka..." deyince arkasından bakakaldım.

"Eee misafirine bir şey ikram etmeyecek misin?" diye sorup yerdeki abur cubur poşetimi gösterdi.

Telefonumdan saate baktım. Zamanı biraz geçmişti ama sonuçta günlük rutinlerimden biri olmuştu. Yapmasam olmazdı.

"O zaman bir misafir olarak bugüne kadar ve bugünden sonra geçireceğin en iyi zamana hazır ol." dedim ve havalı bir şekilde göz kırpmaya çalıştım. Ne yazık ki diğer gözüm de beraber kırpılmıştı. Göz kırpamayışıma kahkaha atarken ofladım. "Aslında çok güzel yapabiliyorum ama bazen kastığımda olmuyor. Havalı olmaya çalışmıştım." diye isyan ettiğimde yatağıma oturdu. Gülmekten gözlerinden yaş gelmişti resmen. Yeniden denedim. Bu kez oldu.

"Bak gördün mü? Yaptım." dedim. Bir kez daha denedim. Yine oldu. "Bak bak. Az öncekini unut. Bir talihsizliktir oldu." dedim.

"Valla en havalısı ilk olanıydı. Onu hatırlayacağım hep." dedi ve iki gözünü yumup açarak beni taklit etti. Pislik!

Küçük, tekerlekli masayı camın önüne çektim. İkili koltuğu da çekerken Derya yardıma geldi ve Galata manzarasına çevirdik koltuğu. Sonra cipsleri, krakerleri, çikolataları ve kekleri tek tek açıp masanın üzerine zar zor sığdırdım.

"Onların hepsini nasıl yiyeceğiz?" diye sorarken koltuğa yerleşmişti.

"Şimdi böyle diyorsun ama sonra hepsini yalayıp yutarsın sen. Tarzın bu senin. Çözdüm ben." dedim. Az önceki dondurma muhabbetine atıfta bulunuyordum.

Masum olduğunu sanan bir ifadeyle gülümsedi. "Hiç de bile. Ben yediğimi inkâr etmem. Zaten yemiyorum."

Başımı salladım 'tabi tabi' der gibi.

Asu-de sen de iyi ki affetmedin çocuğu en sevdiğin meyve suyunu çocukla paylaşıyorsun. Üstelik karışık olanını da ona vermişsin! Yuh yani! Daha ne diyeyim ben?

İç sesimin sessize alma modunu gören oldu mu? Misafirperverlik diye bir kavramdan haberi yok galiba!

"Aa dur Twitter'a İnstagram'a falan bakalım." dedim ve telefonumun internetini yeniden açtım. Az önce Songül'ü takip etmek için telefonumun uçak modunu kaldırıp interneti açmıştım ve o zaman takip bildirimlerini görmüştüm. Ancak daha sonra bakarım diyerek internetimi tekrar kapatmıştım.

Twitter'a girdim. Ve uzun zamandır yapmadığım bir şeyi yaptım. Takipçilerime baktım.

"Yuh!" dediğimde Derya da eğilip telefonuma baktı. "Ne oldu?" diye sordu umursamaz bir sesle. Şu an tıkınmakla meşguldu. Hah! Az yiyormuş, biz de yedik!

"Takipçim en son altı bin civarındaydı. Yirmi sekiz Bin olmuş bir ayda." Muhtemelen büyük çoğunluğu bu gece gelmişti ama olsun...

Bazı arkadaşlarımdan mesaj vardı. Buluşmak istiyorlardı. Onları geçip gündeme girdim.

AsDer mi? What?

Asu

İmera Fera

Oha gündeme tam üç kez girmiştik. Hihihi Derya tek başına girememişti. Ben daha popülerim.

"Sen yoksun gündemde. En azından bensiz." dedim nispet yapmıyormuş ama aslında yapıyormuş gibi yaparak. Meyve suyundan büyük bir yudum alırken "Ben kapattığımda 53 Bin falan takipçim vardı. Ve onlarca kez girdim gündeme." dediğinde kaşlarım havalandı. Bence yalan söylüyorsun ama bilemedim. Ciddi gibisin de...

"Niye gündem olasın ki sen?" diye sordum gözlerimi şüpheyle kısarak.

"Öncelikle, yakışıklıyım, solistim. Sonra... Aşırı yakışıklıyım ve aşırı güzel sesli bir solistim. E tabi Valeria'dan sonra daha çok gündem oldum. Biliyorsun model o. Öyle işte."

Ay sevgilisi yüzündenmiş... Ben de bir şey sandım.

"O zaman ben güzelim ve aşırı güzel sesli bir solistim diye bu gece gündem oldum yani..." dedim gerine gerine... Tabi çaktırmadan...

Güldü ama yemeye devam etti. Ağzıma bir cips alıp AsDer Hashtag'ine girdim.

"Allah'ım bugün öyle kötü bir gündü ki kendimi lanetli hissediyordum. Meğer tüm şansım akşama saklanmış. Derya geri dönmüş... Hem de kendinden bir sonraki solistle evlenerek #AsDer"

 

Tamam bu çok fazla benimle ilgili değildi. Olabilir... Diğer popüler twitlere bakalım.

"Ay Asu gelmiş dediler koştum bir de ne göreyim Kaptan da orada. Bu bimde bir kavanoz turşunun 1.50₺ boş kavonozun ise 2₺ olması gibi bir şey. Bir alana daha iyi bedava gibi bir şey. Bir de evlenmişler. Bu bir miktar fangirl kalbimi kırdı ama en azından Asu diye teselli ediyorum kendimi #AsDer"

 

Bu ne be? Ne biçim gündeme düşmek bu? Derya'yı övecekseniz beni niye taglediniz?

"Allah'ım Asu geri dönmüş!!! Ne yazık ki şehir dışındaydım. Orada olsam Asu'ya evlenme teklifi edecektim. Biri benim yerime yüzük falan götürebilir mi? Faturayla birlikte iban atmanız yeterli. Ayrıca #AsDer ne demek? Derya kız kardeşi mi?"

"Abi eksik istihbarat almışsın. Asu kocasıyla döndü. Derya da kocası.😅"

"Asu Lezbiyen miymiş?😱😱"

"Abi cahil misin? Derya unisex bir isim. Ve senden daha erkek olduğuna emin olabilirsin.

Evlilikmiş!"

Ay Allah'ım benim de Twitter'ı kapatmam için bir işaret mi bu? Popüler twitlerden hayır gelmeyeceğini anlayınca en yenilere girdim.

İşte! Ülkemizin büyük sorunu doğru düşüncelerin değer görmemesiydi. Nerede testesteron var kızlarımız oralara like bayılıyorlar. Oysa şuradaki twitlerin minnoşluğuna bakın.

"Şarkı hareketliydi ama yemin ederim dinlerken gözlerim yaşardı. Asu... Meğer ne çok kıymet bilmezler sığdırmışsın hayatına(kıymet bilmez: sen gitmeden önce biz) #AsDer"

 

"Size bir şey diyeyim mi? Ben bunun rüyasını görmüştüm. Eskilerdenim ben. Derya'yla Asu'yu düet yaparken görmüştüm geçenlerde. Medyum olmaya karar verdim İrtibat: salihguventuncgok İnstagramdan yazabilirsiniz kızlar. #AsDer"

 

"Abi #AsDer kim? Asude kim amk? Nereye döndü burası?"

Terbiyesiz! Sensin amk! Biraz twitleri oku tanırsın! Dur sana dava açayım ben de aklın başına gelsin amk!

Terbiyesiz! Sensin amk! Biraz twitleri oku tanırsın! Dur sana dava açayım ben de aklın başına gelsin amk!

"Yeter amk! #AsDer ne? Yeni ergen tiktok fenomenleri mi? Yine anacım babacım diye başlamayın! Yakında kim kimin gerçek çocuğu anlayamayacağız!"

 

Bir tiktok iftirasına maruz kalmamıştım! Neyse pis sitelerle de adım anılabilirdi. Buna da şükür.

"Sabaha kadar okuyacak mısın Asude?" diye soran Derya ile ekranımı kilitledim. "Bence de yeter. Biraz daha okursam adliyelerde sürüneceğim. Güldü. "Kapatırsan kafan kulağın rahatlıyor. Sadece dost tavsiyesi..."

Bugün bunun da dost olası tutmuştu. Ağzıma cips attım. "Kapatamam. Rize'ye dönünce yapacak başka bir şeyim kalmıyor. Telefonda takılıyorum hep..."

"Seni çaya götürelim. Sıkılacak vaktin kalmaz." dediğinde şeytani bir gülümsemeyle tek kaşımı kaldırdım. "Benim baskıcı dedem bile beni fındığa götürememiş. Sence gider miyim?"

Kahkaha attı. "Hiç fındık toplamadın mı yani?" diye sorduğunda omuz silktim. "Bir kere sadece. Büyük bir hevesle gidip harap halde dönünce ikincisi olmadı. Genelde hatalarımdan tek seferde ders almam ama bu büyük bir dersti. Almasam ayıp olurdu."

Kafasını koltuğun sırtına yaslayıp gülmeye devam etti.

Aklıma gelen şeyle tereddüt etsem de dayanamadım. "Twitter'ı Valeria yüzünden mi kapattın cidden?" diye sordum. Bir an duraksadı, sonra meyve suyunu içti. Ve bana çevirdi koltuğa yasladığı başını.

"Evet." dedi kısaca. Kaşlarım bir an havalandı. "Bugün Valeria konusunda gerçekten çok şaşırdım. Beni kıskanması, kıskanıp Twitter'ını kapattırması... Hiç böyle bir kız değildi. Hayır yani, bu kadar güzel olup beni kıskanması..."

Gülümsedi. "Bence iki konuda da kendince haklıydı." dediğinde ona daha çok şaşırdım. Ve bunu yüzüme yansıtmakta bir sakınca görmedim. "Saçmalama. Mina'nın gözünde bile çirkinim ben. Valeria ile kıyaslıyor beni. Ufacık çocuk bile farkında. Üstelik sırf onunla rahat buluşabilmek için evlendin benimle. Neyimi kıskanıyor?" dediğimde kendimi kötülüyor gibi dursam da alayla gülüyordum. Benim güzellik anlayışım biraz farklıydı. Güzel olmak gibi bir gaye içinde olmadım hiç. Olduğum halimi seviyordum.

Derya ise yine yüksek sesli bir kahkaha attı. "Mina sana çirkinsin mi dedi?" dediğinde gülerek onayladım. "Ahdım var, bundan bir on beş sene sonra karşısına çıkıp rakip gördüğü birine karşı çirkinsin diyeceğim. Nasıl hissettiriyormuş görsün." dediğimde güldü ve "Demek Valeria'yı kendine rakip görüyorsun?" diye sordu şüpheyle. Alayla baksa da ağzımı aradığını görebiliyordum.

"Ben görmüyorum da sonuç olarak dışarıdan görünen bu. O niyetle söylüyor." Cevabıma güldü.

"Farkındasın değil mi, Mina 6 yaşında?" Farkındaydım tabi. Ağaç yaşken eğilir.

"Bakma sen, biz kadınlar sinsilik evremizi 5 yaşında kazanıyoruz." Elime bir kaç kraker aldım. "Yani bana hakaret ederken bilinci gayet yerindeydi cadının. Bir de yüzündeki hazzı görsen..."

Sanırım gülmekten ölmesine beş falan kalmıştı.

"Yani... Dediğin gibi küçük olmasa ben de çirkefleşirdim de neyse. Küçük çocuklar canavardan beter olabiliyor. Daha fazla kışkırtmak istemiyorum."

O bir süre gülmeye devam ederken ben biraz bir şeyler atıştırdım. Saat gittikçe geç oluyordu. Bir süre Twitter'daki yorumlara geri döndüm. Videolarımız vardı. Onları izledim. Çeşitli hileli programlarla indirdim hatta. Çünkü çok güzel çıkmıştım. Başka bir amacım yoktu gerçekten.

Yavaştan bir uyku bastırırken iki dakikalığına gözlerimi dinlendirmek için arkama yaslandım. Derya da birazdan kalkıp giderdi.

En son hissettiğim şey başımın üstündeki baskıydı. Sanırım yine yanlış şeyler oluyordu...

 

⚓⚓⚓⚓⚓⚓⚓

Bölümü nasıl buldunuz? İşler yavaştan kızışıyor.

Asude affetmiş gibi görünebilir ama Asude affetmeyecek kadar umursamıyor aslında. İleride duyguları derinleştikçe gerçek Asude tribini okuruz :D Yeni sınırımız 320 Oy, 400 Yorum. Dolarsa bölüm erken gelir dolmazsa haftaya ya da on gün sonra görüşürüz bebekler. İmzaya gelebilecek herkesi bekliyorum. Görüşmek üzere :)))

 

Bölüm : 05.10.2024 13:15 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...