Döneceğimi, Kaptan-ı Derya'yı daha güzel günlere bırakacağımı söylemiştim ve buradayım. Şimdilik sizi ilk bölümle baş başa bırakıyorum. Artık buralardayım. İllaki görüşürüz <3
Bu satıra başlama tarihinizi yazar mısınız?
İyi okumalar...
İNSTGRAM: Busbckr/ Busras.typwriter
X: Busrastypwriter
Tiktok: Busras.typwriter
Telegram: Cherrange sohbet grubu
⚓⚓⚓⚓⚓⚓⚓
1.Bölüm
Bölüm Şarkısı: Yaşlı Amca- Giderdi Hoşuma
Mayıs, 2016
Bazen huzur sestedir diyor deli bir kız. Bazen huzur gürültüdür.
Nasıl olduğunu merak ettiniz değil mi?
Eğer kafanızın içinde acı bir haykırış olsaydı anlardınız. Ses her kesildiğinde ortaya çıkan o acı haykırış beyninizin içinde sinsice yayılır. Sonra bütün benliğinizi ele geçirir. Hep düşünürsünüz 'Acaba elimden bir şey gelir miydi?' diye. Sonra ikiye bölünürsünüz.
Evet, der bir yanınız. Elinden bir şey gelirdi. Kahrolursunuz. Önleyebilecekken önleyememişsinizdir çünkü.
Hayır, der diğer yanınız. Yapabileceğin hiçbir şey yoktu. Yine kahrolursunuz. İşe yaramaz, boş bir insansınızdır o an çünkü.
Gürültüye olan düşkünlüğüm bundandır benim. Sessizlik ıstırap verir çünkü. Sessizlik zulümdür bana.
"GEL GÖNLÜMÜ, YERDEN YERE, VURMA GÜZEL NE OLURSUN?"
Gözde'nin alkış tutarak ayak uydurduğu şarkıyı yüzüme karşı bağıra bağıra söylemesi de bundan sebeptir ki beni hiç rahatsız etmedi. Aksine ben de ona eşlik ettim.
"GÜL DURURKEN DİKENLERİ DERME GÜZEL NE OLURSUN!"
Nazif kolunu boynuma dolayınca kendimi hafif geri çektim. Kötü bir niyeti olmadığını biliyorum ama tensel temastan hoşlanmadığımı defalarca kez belirttim.
"GİT DİYEMEM, KAL DİYEMEM
SEN GONCASIN, GÜL DİYEMEM
ÇOK SEVERİM, SÖYLEYEMEM
SORMA GÜZEL NE OLURSUN"
Eğilip Gözde'yle karşılıklı söyledikleri sözlere gözlerimi devirdim. Süper kankalar(!) ya güya...
Yeni bir şarkının introsuna giren grupla yerimize oturduk. Galata'nın yamacında oturmuş, bir grup sokak şarkıcısına eşlik ediyorduk. Zaten burası hep böyleydi. Bir an bile sessizlik olmaması çok güzeldi.
"Fazıl Abi aradı. Akşam bir mekânda çıkacak bir grup arıyorlarmış. Aslında düzenli çıkan bir grupları varmış. Bir sebepten bırakmak zorundalarmış. Yerine yeni bir grup arıyorlar ama biz sadece bugünlük çıkacağız. Belki akıllarında birileri falan vardır."
Gözde ile göz göze geldik. Omuz silkince "Diyar'a sor o da tamamsa çıkalım. Yer seçecek lüksüm yok bildiğiniz üzere." diye cevapladım. Şansım olsa zaten...
Nazif gülerek "Aslında krallar gibi yaşarsın da inatla Galata'nın yanından ayrılmıyorsun." derken arkasında kalan Galata kulesini bakmadan işaret etti.
Gözlerimi karşımdaki şahesere çevirdim. Kimisi için sadece taş olabilirdi. Ama benim için umuttu. Belki daha fazlası...
"Şuna bak! Sözde aşka inanmıyor. Gözlerinde aşk var kızım aşk!" dedi Gözde omuzuyla omzuma vururken. Güldüm. Ona duyduğum hisler aşk kadar kirli değildi asla. Yine de bir yorum yapmadım aşk konusunda.
"Onun için katlandığım tüm sıkıntılara değer. Yeter ki camı açtığımda görebileyim."
Benim hakkımda çok fazla şey bilmenize gerek yok. Aslında hiç kimse hakkında çok şey bilmenize gerek yoktur.
Adım Asude, Asude Boztaş. Asu da diyorlar ama özellikle Asu denilmesinden hoşlanıyorum diyemem. Yine de sorun değil. İnsanlar bana 'Bu' diye hitap etmedikten sonra başka bir isimle çağırılsam bile sorun değil. Tikim var bu diye işaretlenmeye çünkü.
Hukuk Fakültesi birinci sınıf öğrencisiyim.
Neden mi hukuk?
Özel bir nedeni yok, esaslı bir bölüm kazanmadan İstanbul'a gelmem imkânsız olduğu için hukuk. Babamı ancak o şekilde ikna edebildiğim için hukuk.
Son olarak, Gözde'nin deyimiyle Galata Kulesine 'âşık' olduğumu bilmeniz yeterli. Ah bir de Galata Kulesinin yanında kalabilmek için yüklü miktarda kira ödediğimi ve bunun için çok fazla çalışmak zorunda kaldığımı da bilmeniz kafanızın karışmasına engel olur.
"Taş gibi kavramını yanlış anladığını düşünüyorum." Dedi Nazif ellerini arka cebine koyarken. Onu boş bakışlarımla süzünce açıklamak durumunda kaldı.
"Yani yakışıklı, bol baklava dilimli ve adonislere sahip erkeklere taş gibi diyorsunuz ya siz kızlar. Ben o kavramı yanlış anladığını düşünüyorum. Galata sadece taş. Ne baklavası var ne adonisleri."
Gözde ona en içten 'Salak' bakışlarını gönderirken ben de nefesimi bıkkınca dışarı verdim.
Gözde sakince(!) açıkladı. "Öyle değil yavrucum. Siz erkekler, sütun bacaklı, 8 vücutlu, balon dudaklı kızlara taş diyorsunuz. Bizim tabirlerimiz daha farklı." 8 derken elleriyle de doksan-altmış-doksan tasvirini yapmayı ihmal etmedi tabi.
Nazif "Ne gibi?" diye sordu küçümsercesine. Gözde cevap verdi. "Meteor?"
Nazif "Çok farklı gerçekten!" diye trip atınca Gözde dil çıkardı. "Yeryüzünde binlerce çeşit taş var. Sizin basit erkek kafanız taş diyerek geçiyor. Kızlar daha afili şeyler söylüyor. Sizin daha özel olduğunuzdan değil, bizim kafamız romantik çalışıyor. Kabul et, inan hazmetmesi daha kolay oluyor."
Güldüm. İşte başlıyorduk.
"Hayatı zorlaştırdığınızı kabul ediyorsun yani?"
Ne cevap verecek diye Gözde'ye baktım. "Sonra da kadınları anlamıyoruz diye böğrünüze vurup, cilt cilt kadınları anlama kılavuzu çıkarıyorsunuz. Oysa problem tamamen sizin algılama kapasiteniz! Ben öyle mi dedim? Diyorum ki hayat düz bir çizgi değil, Gökkuşağında bulunandan daha fazla renk var hayatta, her rengin binlerce tonu var. 7 notayla binlerce farklı ritim türetilebilir. Yol var ama patika da var. Her zaman bir sorunun tek cevabı olmaz. Tekdüzelikten kurtul. Hayat tekdüze iken zor asıl."
Alt dudağımı sarkıtıp hayranlıkla Gözde'ye başımı salladım.
"Vay be! Bu güzeldi." diyerek hayranlığımı dile de getirdim.
Nazif'in de gözlerinde aynı hayranlığı gördüm. "Bence senin televizyona çıkıp bunları anlatman lazım. Herkes için kurtuluş yolunu anlattın resmen. Kadınları anlaşılmamaktan, erkekleri anlamamaktan kurtarırsın."
Gözde oturuşunu düzeltip duvara yaslandı yeniden ve ofladı. "Kendimi kurtarmanın derdindeyim ben Nazif. Bana ne kadınlardan-erkeklerden?"
"Çok bencil bir düşünce!"
Nazif, Gözde'yi kışkırtmaya bayılırdı. Günün sonunda kafasına yedikleriyle bayılmanın eşiğine çokça gelmişti zaten.
İkisini de bu hazin sondan kurtarmak adına Nazif'e "Diyarı arasana" diye buyurdum.
Nazif kolundaki, kayışının derisi yer yer soyulmuş eski saatine baktı. "Uyanık olduğundan emin değilim." Dedi. Ofladım.
"Akşam olmak üzere, bir zahmet uyansın!"
Gözde güldü. "Bence normal olan o! Tüm gece barda şarkı söyleyip, sabah derse giren siz nasıl ayakta duruyorsunuz anlamıyorum."
Uykuların ıstırap verseydi anlardın Gözde'cim.
"Derste uyuyoruz genelde." Dediğimde Nazif güldü. "Bazen kafanda bir hoca dikilip seni tüm sınıfa rencide ediyor ama onun dışında oldukça tatlı bir uyku." Diyerek durumumuzu açıkladı. Yüzde yüz katılıyordum ve onun aksine diğerlerine rencide olmamı da hiç umursamıyordum. Hepimiz rencide olacak şeyler yapıyorduk ve hep unutuluyordu bu.
"Baban para gönderdi mi bu ay?" diye sordu Nazif. Kiramı ödemek için babamdan gelecek parayı beklediğimi biliyorlardı.
Başımla onayladım. "Ama hepsi kiraya gitti neredeyse. Biraz da borcum vardı. Anlayacağınız acil para lazım yoksa Galata'nın muhteşem manzarasına karşı çelimsiz ve kokuşmuş cesedimi bulacaksınız iki hafta sonra."
Gözde kulağını çekip dudaklarını büzüştürdükten sonra kuş sesine benzer bir ses çıkarıp yumruğunu kaldırım taşına vurdu. "Allah korusun! Deme öyle şeyler! Biz ölmedik daha."
Gülümseyip elini tuttum. "Sağ ol canım benim ama sizle de nereye kadar acilen kalıcı bir iş bulmamız lazım."
Nazif kıkırdadı. "Ben sana buldum diyorum."
Dirseğimle yan tarafına vurunca inledi. "Kalıcı işten kastım garsonluk değil. Sahneye çıkmaktan bahsediyorum."
"Yanlış düşünüyorsun." Dedi Gözde eğilip dirseğini dizine yasladı ve yüzünü avucunun içine aldı. "Arada, bir gece çalışmak başka, tüm haftanı uykusuz geçirmek çok başka. Mahvolursun. Senin aynı zamanda mezun olman da lazım."
"Aslında benim için lazım değil, babamı ikna etmem için lazım."
"Üstelik baban barda çalıştığını duysa mahvolursun." Dediğinde keyfim iyice kaçtı çünkü haklıydı. Anadolu kültüründe pek çok-hemen hemen hepsi- baba kızının barda şarkı söylemesini hoş karşılamaz, Karadeniz babaları çeker vurur. Benim babam ise beni değilse bile bar sahibinden tutun güvenlikçisine kadar herkesi vurabilecek potansiyele sahip..
"Sanırım onu idare edebilirim. Hele bir düzenimi oturtayım da..." dedim keyfimin kaçtığını belli etmemek adına şarkı söyleyen gruba dönerek.
Sorunlar ortaya çıkmadan sorun sayılmazdı ne de olsa...
⚓⚓⚓⚓⚓⚓⚓
Bara geldiğimizde saat henüz çok geç olmamasına rağmen mekan hatırı sayılır bir doluluğa ulaşmıştı. Sahnede 4 kişilik başka bir grup vardı. Sanırım bırakacak olan gruptu bu. Dikkatimi başka bir şey çekmişti ama.... Hepsi erkek olan grubun üyeleri felaket yakışıklıydı. Altını çizerek tekrar söylemek istiyorum; Hepsi çok yakışıklıydı.
Gözde de benimle aynı fikirde olacak ki iç çekişini tüm gürültüye rağmen duydum.
Fazıl Abi'yi karşıdan gelirken gördüğümde elimle selam verdim, yerimizi belli etmek adına. Gereksiz bir hareketi çünkü zaten bizi görmüştü . Takılmadım, tek gereksiz refleksim bu değildi.
"Hoş geldiniz çocuklar. Sahnedeki grubun son şarkısı, bu günden sonra burada çıkmayacaklar." Dedi. Tahmin ettiğim gibi.
"Kalıcı bir iş mi?" diye sordu Diyar. Nazif bize açıklamıştı ama onun haberi yoktu. Fazıl abi iyice yaklaşıp sesini biraz daha yükseltti çünkü içerideki gürültü de bir anda artmıştı.
"Bu tamamen size bağlı, mekânın sahibi arkadaşım. Sizi de severim biliyorsunuz. Bu yüzden bugün en iyinizi yapmak zorundasınız." Şaşırmıştım çünkü hiç ümidim yoktu. Genelde düzensiz tek gecelik sahneler ayarlardı Fazıl Abi bize. Bunun da öyle olduğuna inanmıştım. Oldukça heyecanlıydım şimdi.
Heyecanlanmıştım çünkü en iyimi yapacağıma, yapacağımıza emindim. Diyar kolunu omzuma attı ve gülümsedi. Yine kendimi geri çektim. Diyar da Nazif gibi biraz haşır neşir biriydi. Ancak o benim kendimi çekmemi umursamadı. Daha da çekti kendine. "Avukat Hanım, yeni işimiz hayırlı olsun!" dedikten sonra yumruğunu bana uzattı vurmam için. Yumruğuna, yumruğumu vururken gülümsedim. "Hayırlı olsun Mühendis Bey."
Oysa ikimizin de –hatta Nazif'i de dâhil edersek üçümüzün de- mezun olması uzak bir ihtimaldi. Gözde ise iyi bir mimar olacaktı. Buna emindim.
O sırada müziğin sözleri kesildi, ardından müziğin sesi de giderek kısıldı. Son bir gitar darbesiyle de sona erdi.
Grubun solisti müşterileri coşkuyla selamladı. Aslında burası tam olarak bar değildi. Cafe ve Bistro demek daha doğru olurdu. Ancak sonuçta alkol tüketilen ve sarhoşların olabileceği bir mekândı ve babam öğrenirse bu cinayeti hafifletici bir sebep olmazdı.
"Son günümüzde bizi yalnız bırakmadığınız için çok minnettarız." Dedi grubun solisti. Salondan bir ahlamalar, vahlamalar ve ağlamaklı sesler çıktı ve bu sesler ancak ve ancak genç dişilere ait olabilirdi.
Ne diyebilirim ki? Hakları vardı. Yine de biraz abartmıyorlar mıydı?
"Artık gerçek mesleğimize dönme vakti geldi. Belki bir gün birinizi muayene ederken yeniden karşılaşırız. Tabi umarım bu şekilde bir karşılaşma olmaz. Sağlığınıza dikkat edin siz."
Tıp? Yok canım, hemşirelik falan? Ama hemşireler muayene etmez sanıyorum ki...
Ne yalan söyleyeyim şaşırdım. Bu kadar yakışıklı olup Tıp okumalarına da- Evet lanet önyargılarım- Tıp okuyup müzikle uğraşacak vakit bulmalarına da...
Ben de gerçekten hukuk okusaydım belki vakit bulamayabilirdim... Ancak Tıp öyle değildi. Kazanması da bitirmesi de zor, çok zor bir bölümdü. Sonuçta söz konusu insan hayatıydı...
Grup sahneden alkışlar ve tezahüratlar eşliğinde inerken gözlerim onlara kilitlenmişti. Ve gerçekten tamamen istemsiz bir odaklanmaydı bu. Bize yaklaşırlarken ve yanımızdan geçerken de gözlerimi ayırmadım.
Yanlış anlaşılmak istemem. Normalde insanlara gözlerini dikip bakan biri değilimdir.
Yanımızdan geçerlerken en sondakiyle -solist olan- gözlerimiz buluştu. Yanımdan geçip gidene kadar geçen zaman sanki bir saat falan sürdü. Hiç bitmeyecek sandım. Gözlerimi çekmek istedim ama bir güç buna engel oldu. Öyle tuhaf bir andı ki hayatım boyunca daha önce hissetmediğim bir şey hissettim. Tarif edemem. Ne yaşadığımı bilmiyorum. Öyle ki yanımdan geçip gittiğinde bile gözlerimi kırpamadım. Gözde kolumu çimdikledi.
"Sonunda birine vuruldun ha?" diyerek alaya aldığında başımı iki yana sallayıp toparlandım. "Saçmalama. Ne vurulması? Beni tanımıyormuş gibi!"
Niye sinirlendim, gerçekten bilmiyorum.
Diyar saçlarımı karıştırdı. "oy oy oy kıjdın mı çen? Hanimiş minik kaplan!" elimin tersiyle karnına vurdum.
"O kaplan seni parçaladığında ne kadar minik olduğunu görürsün Şam şeytanı seni." Diye tısladım. Yalandan korkmuş gibi yaptı. Burası biraz sıcakladı mı?
Nazif'le Fazıl Abi konuşuyorlardı. Fazıl Abi bizi kulise aldı. Gözde normalde bizim çıktığımız yerlere gelmezdi. Muhtemelen bugünden sonra da gelmeyecekti. Yurtta kalmanın bazı sonuçları vardır...
Bugün bende kalmasını kabul ettirebildiğim için gelmişti.
Aradan yarım saat geçtikten sonra ilk sahnemize çıktık. Ve uğurlu şarkımızı söyledik, kendimize has yorumumuzla.
'Sen giderken ben ışıkları söndürdüm, prangalar giyindim, tam dört yıl olmuş dün!'
⚓⚓⚓⚓⚓⚓⚓
Haziran, 2021
Hayat telaşı içinde pek çok şeyi fark edemeyiz. Kimi zaman şikayet ederiz, kimi zaman eğleniriz, ağladığımız, korktuğumuz, öfkelendiğimiz anların yanında büyük heyecanlar da yaşamışızdır. Aşık olmuş olabilirsiniz, büyük idealleriniz vardır. Onların peşinden koşmuş olabilirsiniz. Tüm bunlar olurken zaman hızla akar ve biz büyüdüğümüzü fark edemeyiz.
Zaman ne kadar geçmezse geçmesin, acı ne kadar bitmeyecek gibi olursa olsun bir gün gelir ve geçmişinde bir anı olarak kalır. Keza mutluluklar ve mücadeleler de öyle.
Uzatmaları oynadığım beşinci yılımın ikinci yarısındaki, üç yıldır alttan aldığım son dersin sınavından çıkarken burada, hayallerimin şehri olan İstanbul'da yaşadığım tüm anların benim anılarımda kaldığı gibi....
Sorun şuydu ki ben hayatımı İstanbul'da devam ettirmek ve var edeceğim binlerce anıyı da bu şehirde ardımda bırakmak istiyordum...
Ancak bunun için önümde bir takım engeller vardı. Bu takımın teknik direktörü de bizzat babamdı. Çünkü mezun olmamı beklediği geçen yazdan beri üstümde büyük bir baskısı vardı. Baskı dediysem beklentilerinden bahsediyorum. Ordu'ya dönüp orada bir büro açmam yönündeki beklentisiydi üstümdeki baskı. Hatta daha da ilerisi beni kendi işletmesinin işlerine bakmam konusunda ikna ettiğini düşünmesiydi üstümdeki baskıyı ağırlaştıran.
Ancak ne ben başarılı bir avukat olurdum, ne de bu yönde bir arzum vardı. Evet, ite kalka da olsa okulumu bitirmiştim ve hatta küçük bir itiraf; kasten uzatmıştım. Ancak babamı daha fazla oyalayamıyordum.
"Babana burada çok güzel bir iş teklifi aldığını söylesen?" diye sordu Gözde.
"Onların vereceği maaşın üç katını veririm, dön gel der." dedim denizin kokusunu içime çekerken. Babam İstanbul'dan nefret ederdi. Lisans hayatım boyunca da beni Ordu'ya yatay geçiş yapmam konusunda darlamıştı ama şükür ki Ordu'da okuduğum okuldan daha iyi bir okul yoktu.
"Staj?" dedi bu defa heyecanla. Güldüm. Benim kadar çok istiyordu İstanbul'da kalmamı.
"Gel benim işletmemde yap der." dedim gülerek.
Oflayarak gözlerini deviren Gözde'nin omzuna kolunu atan Nazif "Yüksek lisans yapacağım de. Onu da gel benim işletmemde yap demez ya!"
Kaşlarım şaşkınlıkla ve daha çok heyecanla havalandı. Doğru! Yüksek lisans diye bir şey de vardı değil mi? Aklıma gelen detayla heyecanım sönerken omuzlarım düştü.
"Ama ALES'e girmedim ki? Açıkçası şu an sen söyleyene kadar öyle bir şeyin var olduğunu bile unutmuştum."
Okumakta gözünüz olmayınca böyle oluyordu.
"Baban biliyor mu bunu?" dedi Diyar da öbür yandan. Güldüm. Ailelerin hep bahsettiği kötü arkadaşlardı sanırım onlar. Onlar için de ben öyleydim belki...
Sorun değildi, başkasının iyisi olmak zorunda değildik. Bizi tanımayan, zor günümüze şahit olmayan kimsenin yargısını umursamıyorduk.
"Çok riskli. Babamın çevresi çok geniştir. Gerçekleri öğrenmesi çok zor değil yani."
"Sen de gerçekten yüksek lisans yap. Mayıs'ta olanı kaçırdın ama Eylül'dekine girebilirsin."
"Önemli olan sınavı kazanmak. Girsem ne olacak? Hem Yüksek lisans falan da yapmak istemiyorum. Normal lisansımı zor bitirdim."
"O zaman tek çaren yapıyormuş gibi görünmek. Babana da her şekilde yalan söyleyeceksen sınava girdim, kazandım diyeceksin."
Omuzlarım düştükleri yerden kalkmasa da bu sinsi fikir aklıma yatmıştı. Tek çaremdi...
"Hem yüksek lisans için para isteyebilirim. Ucuz da değil zaten"
Nazif kahkaha attı. "İçindeki dolandırıcı potansiyelini avukat olunca ortaya çıkardın sonunda."
Ben de güldüm. "Yabancı değil ya kendi babamızı dolandırıyoruz."
Gözde sıkıntılı bir nefes verdi.
"Peki bu işin sonu ne olacak böyle? İki yıl da öyle oyaladın diyelim sonra ne yapacaksın? Nereye kadar barlarda şarkı söyleyeceksin?"
Bu hayatta en sevdiğim ilk beşin arasındaydı şarkı söylemek ve İstanbul. Sonunu düşünmek istemiyordum ama Gözde'nin haklı olduğunu da biliyordum.
Benim yerime Diyar karşılık verdi.
"Onu da iki yıl sonra düşünürüz. Şimdi bozma kızın moralini."
Gülümsedim ona. Esprili bir cevap verdim. "Buradan bir avukat bulup evlenirim."
Nazif "Sevgilin işletme okurken böyle bir şey demen ne kadar etik?" diye sordu alayla. Gözlerimi devirdim. "Doğru bir de o vardı değil mi? Hep senin yüzünden gaza gelip başıma bela ettim." Dedim Gözde'ye burun kıvırarak.
"Senin normal bir insan olduğunu düşündüğümden ısrar etmiştim ben. Ne bileyim başkasını kıskandırmak için çıktığın biriyle insan içine çıkmayacağını."
"En başından saçmaydı zaten. En en başından!" Dedi Diyar da kendince konuya dahil olarak.
"Bence de " dedi Nazif.
"Bence de" diye katıldım ben de.
"Of!" Diye nefesini verdi Gözde. Gözlerini de devirerek tepkisini net bir şekilde ortaya koymuş oldu.
Kimse bir şey demeyince Gözde iyice öne eğilip tane tane konuşmaya başladı.
"Bakın saçma falan değildi. Görkem bizim fakültenin en yakışıklı, en popüler ve en talep edilen erkeğiydi. "
"Ucuz mala talep çok olur." Dedi Nazif. Diyar ile yumruk tokuşturdular.
Gözde gözlerini devirip devam etti. "Ve Asude'den hoşlandı."
"Ne hoşlanma ama ayrılmak yerine aldatmayı tercih edecek kadar..." Dedim.
"Sonuçta bunu bilemezdik." dedi Gözde de bakışlarını boğaza çevirerek. Kayalıkların üstünde oturmuş dondurma yiyorduk.
"Bence gayet tahmin edilebilirdi." dedi Diyar.
Bence de...
Şu inat hallerim var ya! Sırf gıcık olduğum bir kız aşıktı diye konuşmuştum çocukla. Sonra da kız sürekli bana sataştığı için ayrılmamış, devam etmiştim çıkmaya. Hayatımın en sıkıcı dönemleriydi.
"Tamam çocuğu sevmiyordun anladık ama insan aldatılınca az biraz bozulurdu kızım be!" diyen Nazif bana uzaylıymışım gibi bakıyordu. Böyle bakarken de gülmeyi başarabilecek kadar oynak bir yüz ifadesi vardı.
"Az biraz bozuldum ben de." dedim umursamazca dondurmamı bir kez daha ısırırken. Sonra ekledim. "Bununla da kalmadım, çok gerek varmış gibi o kızın eski sevgilisiyle de sevgili oldum." dedim Gözde'ye sinirle bakarken.
Gözde gözlerini yine kaçırarak boğaza çevirdi. "Ben böyle aptalca şeyler yapan bir kız değilim normalde. Birileri sağ olsun."
Gözde yine bize döndü ve öne eğildi. "Eğer sevgilinmiş gibi davransaydın çok da aptalca bir şey olmayacaktı. haftada bir gün, o da bir saat görüşüyorsun çocukla. Onda da çocuğun askerlik arkadaşı gibi davranıyorsun."
Yine Diyar karşılık verdi. "Ne yapsın? Dudakları yapışık mı gezsin çocukla? Sırtına mı binsin? Zaten o Görkem denen pezevenk yatağa atamıyorum diye aldattım dedi resmen. İntikam için öbürünün mü koynuna girsin kız!"
Öfkeyle kurduğu cümleler sınırını aşınca "Yavaş!" diye uyardım. Elini kaldırıp "Pardon.." dedi.
Öfkeli bakışlarım bu defa Gözde'ye döndü. "İfade ediş şeklini beğenmesem de Diyar haklı. Görkem'in niyeti oydu ve ben onun elini bile tutmuyordum. O yüzden hiç umurumda değil ayrılmış olmamız ama aldatmak yerine ayrılmayı seçebilirdi. En azından Daniela denen o kızla el ele okula geleceğini bana söyleseydi aptal durumuna düşmemiş olurdum. Tamam aynı fakültede değiliz de benim öğreneceğimi biliyor değil mi? Daniela, Orçun'a gecesinde haber vermiş mesela..."
Bana tuhaf bakışlarla bakan arkadaşlarıma sadece omuz silktim.
"Başka alemlerde yaşıyorsun valla hem de baya iyi yaşıyorsun. Şu rahatlığa bak." Ayağımla Nazif'in ayağına vurdum.
"Tabi yaşayacağım. Beni aldattı diye hayatımı zehir mi edeyim? Niye? Ne günahım var? Çok lazımsa o kendine zehir etsin hayatı."
Diyar kafamı tutup kendine doğru çekince bildiğiniz savruldum. Tam kafamın tepesinden öptü.
"Zihniyetine hastayım kızım. Böyle delikanlı kal hep!" dediğinde elimle suratını ittim.
"Ayarsız mısın Diyar? Boynum koptu!" diye çıkıştım ama çok da kızgın değildim. Her zamanki Diyar'dı işte. Orantısız ve hoyrat...
Beni hiç takmadı. "Bu gece bir doğum günü organizasyonu varmış. Özellikle istedikleri şarkılar var. Hatta şöyle diyeyim kafamıza göre hiçbir şarkı söylememizi istemiyorlar."
"İyi." dedim. Nasılsa ben paramı alacaktım. Ne söylediğimin çok bir önemi yoktu. "Ama önden bir liste verdiler mi? Belki bilmediğimiz bir şarkı varsa önceden söyleyelim. çıkarsınlar"
Nazif "Baktım listeye. Sorun yok." dediğinde dondurmam bitmişti. Çubuğunu iyice kemirip ayaklandım. Çubuğu paketine koyup Diyar'ın eline tıkıştırdım.
"O zaman ben eve gidiyorum. Akşam orada görüşürüz." diyerek kayalıkları hoplaya zıplaya geçip düzlüğe ulaştım. Kimseye bir şey söyleyecek zaman tanımamıştım çünkü ısrar edeceklerdi kalmam için ama ben çok yorgundum. Sınav için güneşten önce başlamıştım mesaiye. Dün gece de sahne almıştık ve ben uykusuzluktan bayılacaktım.
"Akşam seni almaya geleceğim." diye bağıran Diyar'a bağırarak cevap verdim.
"Gelme! Ama sahneden bir buçuk saat önce ara. Ben açana kadar ara!" Tabi sesimi tüm Karaköy sahil sakinleri duydu. Olsun...
Otobüs durağında otobüsü beklerken ve uyumamak için dua ederken duamın ışık hızıyla kabul olduğunu gördüm. Durakta bir milyoncu açılışı varmışçasına bir kalabalık varken sanıyorum ki uyumamın mümkünatı yoktu.
Bu demek oluyordu ki otobüs de kalabalık olacaktı ve sorunsuz bir şekilde eve gidebilecektim...
⚓⚓⚓⚓⚓⚓⚓
Telefonun bangır bangır çıkan sesine içimden methiyeler(!) düzerek, gözlerimi araladım diyemesem de aralamaya çalıştım. Telefon susup tekrar çalmaya başladığında sonunda gözlerimin teki aralıklı kalmayı başarabilir duruma gelmişti. Koltuğun altına bıraktığım telefonu el yordamıyla bulup arayana baktım. Orçun'du arayan. Yani şu an sevgililik müessesesini ortak olarak kullandığım, Görkem'in beni aldattığı Daniela'nın eski sevgilisi olan kişi.
Allah'ım ben nereden düştüm böyle bir hataya? Telefon yeniden susup tekrar çalmaya başlayınca derin bir nefes alıp daha derin bir şekilde bıraktım. Ve kaçınılmaz sonum olan görüşmeyi başlattım.
"Alo?"
Öyle sert çıkmıştı ki sesim Orçun bir süre cevap veremedi. "Orçun?" diye seslendim bu defa.
"Evet, uyandırdım galiba?" dediğinde öksürerek boğazımı temizledim. "Sabah sınavım vardı. Erken kalktım. Gece de sahnem var." diye, aslında uyuduğumu onaylayan dolaylı bir cevap verdim.
"Anladım. Üzgünüm ama önemli olduğunu düşündüğüm için aradım."
Allah Allah! Demek o yüzden ısrarla arıyordun? Doğru, normalde pek araşmazdık.
"Bir sorun mu var?" diye sorduğumda önce bir şeyler geveledi ama anlamadığımı fark ettiğinde direkt olarak söyledi.
"Akşam sizin mekanda doğum günü partisi verilecek."
"Evet biliyorum ama-" demeye kalmadan sözümü kesti ve devam etti. "O partiye Daniela sevgilisiyle katılacak. Daha açık olmak gerekirse doğum günü sahibi Daniela'nın en yakın arkadaşı ve bunu sanıyorum ki Dani kasten yaptı. Senin orada çalıştığını bildiği için."
Çok çetrefilli işlerdi bunlar. Kafamın aldığını söyleyemezdim, ilgilendiğimi de...
"Yani garip tabi ki ama ne yapabilirim ki? " dediğimde Orçun'un sesi yine gelmedi bir süre.
Şaşırıyordu bu tavırlarıma biliyorum. Beni sevmediğini, Daniela'yı kıskandırmaya çalıştığını ve buna mahal vermediğim için benden bıktığını da biliyordum. Ancak doğru düzgün birlikte değilken de ayrılamıyordum. Ama o ayrılsa neden diye sormazdım bile...
O da ayrılmıyordu ve onu sevmediğimin farkında olduğuna emindim. Ben garip biriydim belki ama o da çok normal sayılmazdı bence.
"Akşam yanında olabilirim." dediğinde istemsizce gülümsedim. Kıskandırmak için daha uygun bir gün olamazdı tabi ki...
"Gerek yok ama gelmek istiyorsan, elbette gelebilirsin." dedim. Benim umurumda değilse de çocuk bu yola bu yüzden çıkmıştı. Şimdi taş koymanın da alemi yoktu.
"Peki, seni kaçta alayım?"
"Beni almana gerek yok. Orada buluşuruz." dedim. Karşı çıkıp "Yok hayır, o saatte tek başına gelme. Ben seni alırım." dedi ama o da farkındaydı ki yüzlerce kez tek başıma o saatte o bara gitmiştim. Yine de ses etmedim.
"Peki öyleyse dokuz buçuk gibi buluşuruz." dediğimde gayet resmi bir şekilde kapattık telefonu.
Demeye kalmadan telefon yeniden çaldı. Bu kez arayan Diyar'dı. Ona beni uyandırmasını söylemiştim çünkü. Saat akşam sekize geliyordu.
"Geç kaldın, uyandım." diyerek açtım telefonu. Diyar güldü. "Ben geç kalmalarımla ünlüyümdür zaten." dedi gülerek. Öyleydi gerçekten. 4 yıl boyunca geç kalmadan girdiği ders olmamıştı. Yani bunu kendisi söylüyordu.
"Saat dokuz buçuk gibi kapıda olurum." dediğinde sıkıntılı bir nefes verdim. Gelme demiştim ama o böyleydi işte. Çok yufka yürekli, çok centilmendi.
"Çok teşekkür ederim ama Orçun'la sözleştik." dediğimde saçımı kaşıyordum mahcubiyetle.
Bir süre ses gelmedi.
Sessizliğin ardından "Oysa bu defa geç kalmadığıma emindim, kaç saat önce söylemiştim zaten." dedi alınmış bir tavırla.
Diyar'la, Orçun yüzünden tartışmıştık geçen haftalarda. Çünkü o böyle bir şeye kalkışmamıza çok kızmıştı. Ve benden böyle bir şey beklemediğini söylemişti. Ki haklıydı da ben böyle bir şey yapacak biri değildim. Neyse ki aramızdaki sorunları halletmiştik ama o hala Orçun konusuna bozuktu.
"Ben de gerek olmadığını söyledim, Orçun'a da söyledim ama işte bir sebebi var." dediğimde "İyi, görüşürüz." deyip telefonu suratıma kapattı.
Yarın sabah bu Orçun meselesini kapatmam gerekiyordu artık. Diyar Anadolu'nun bağrından kopup gelen, babamın bir kaç düşük modeli bir Türk erkeğiydi. TC erkek terörünün dördüncü ya da beşinci derece militanlarındandı. -Babam da üçüncü derece olurdu sanırım.- O yüzden ona göre yaptığımız çok abidik gubidik bir işti ve hiç hoş değildi. Yakışık almıyordu falan. Haklıydı da bir şey de diyemiyordum ama şimdi tamam demiştim bir kere. Nasıl ertesi gün gidip hayır diyeyim ki? Zaten haftada bir görüşüp bir saat sonra işim var diyerek kalkıyordum yanından. O bir saat de ikimiz de telefonlarımızla ilgileniyorduk. Çocukla hiçbir münasebetimiz yoktu bile.
Diyar ile aramız açılmadan ben yarın bu meseleyi hallederdim.
Kalkıp mutfağa doğru yürüdüm. Bir artı bir evimde mutfak da salona dahil edilmişti. Küçük ve eski bir evdi ancak parası...
Bu parayla Ordu'da dubleks deniz manzaralı lüks bir daire rahatça kiralanabilirdi... Ancak hiçbir mavi, Galata'nın kirli kahvesinden güzel olamazdı gözümde...
Dolaptan bir şeyler çıkarıp sandviç hazırladım. Dolaptan çıkardığım meyve suyuyla birlikte afiyetle yedikten sonra yatak odama girdim ve hazırlandım. Gün içinde kullandığım makyaj ürünü sayısı iki ile üç arasında değişiyordu. Muhteşem üçlüm; Kapatıcı, rimel ve rujdu ama sahnede elbette bir grubun ana solisti olarak daha ağır bir makyaj kullanmam gerekiyordu. Ne yapmayı seviyordum ne de çıkarmayı ama kullanmam gerekiyordu ve kullanıyordum...
Öyle böyle derken telefonum titreyince gitar çantamı alıp kapıyı kilitleyerek evden çıktım. Tempolu adımlarla merdivenleri indikten sonra binadan da çıktım. bir kaç metre yürüdükten sonra köşeyi dönünce Orçun'un arabasını gördüm ve adımlarımı biraz daha hızlandırıp arabasına bindim.
Kırmızı, Hatchback bir otomobildi. Sade gösterişsiz ve daha samimiydi. Ancak Görkem öyle değildi. Çok zengin olmamasına rağmen biraz görgüsüzdü bu konuda. Gücünün yetmeyeceği bir ortamda takılıyordu ve kendini çok zenginmiş gibi lanse ediyordu. Yakışıklılığıyla kızların gözünü kör ettiği için kimse bunu göremiyordu ama bence Görkem çok varoş bir karakterdi.
Beni aldatan bir adama hakaret ederken erdem, etik, terbiye gibi kuralları düşünemezdim tabi ki. Onunla karşılaştığımız her an açıklarını aramaya ve bulduğumda haz duyup ballandıra ballandıra düşünmeye devam edecektim ve ne kadar harika bir insan olduğumun farkına varacaktım. Bu kadarı benim hakkımdı bence.
Bence derken öylesine dedim, hakkım olması konusuna itiraz kabul etmiyorum yoksa...
Eğilip öpmek için hamle yapınca kemerime uzanıp "Selam." dedim. Böyle sapık bir dünyada yaşarken insanların bana dokunurken aklından neler geçirdiğini bilmiyor oluşum böyle feminen bir etki bıraktı üstümde. Zira kadınların kara çarşafından dahi tahrik olacak insanlarla bir aradaydık ve kimin nasıl biri olduğu alnında yazmıyordu.
Eh tabi onlara bu şekilde davranmak da pek hoş durmuyordu kabul...
"Selam." deyip arabayı çalıştırdı.
"Gergin misin?" diye sorduğunda bile gergin olanın o olduğunu anlamıştım.
"Değilim. Niye gerileyim ki? Yıllardır yaptığım iş."
Ciddi miyim diye yüzüme baktı. Omuzlarımı kaldırıp indirdim.
"Yani ne bileyim? Seni aldatan sevgilin ve aldattığı kız orada olacak ve bunu onlar planlamış." dediğinde gözlerimi devirdim.
"Öncelikle eski sevgilim. Beni aldattıktan sonra bizim tüm bağımız koptu. Şu an kiminle nerede ne yapıyor inan hiç umurumda değil. Zaten dediğin gibi kasten, sırf ben orada çıkıyorum diye gelmişlerse de yapabileceğim bir şey yok. Anlamıyorum da amaçları ne? Ben sonuca bakıyorum. Paramı alacaksam sorun yok. Zaten benim için herhangi birinden farkları yok."
"Hayata bu kadar tek düze bakmak pek kızca değil gibi." dedi tebessümle. Daniela'yı seviyordu sanırım hala. Üzüldüm onun için. Zor olmalı.
Aynı şeyleri yaşamadık sonuçta, o sevdiği inandığı biri tarafından kandırıldı ben hiçbir duygusal çekim hissetmediğim biri tarafından...
"Kızca, erkekçe vs vs. Artık insanlar insanlıktan dahi çıkmışken kız ve erkek ayrımının kendini koruduğunu hiç sanmıyorum."
Sadece tebessüm edip cevap vermedi bu sefer.
Sonra iyice yaklaşmışken bir soru sordu. "Benimle niye birliktesin? Beni sevmiyorsun bu belli, İntikam almakla da ilgilenmiyorsun." Gözlerime merakla bakarken ben onun yerine de yola bakıyordum.
Kısa bir an ona bakıp gülümsedim. "Arkadaşımın gazına geldim. İntikam alacaktım güya ama hiç umurumda değil. Zaten sevmedim onu, tek bir an bile. Sadece bu şekilde olması nahoş oldu. Gelip başkasını seviyorum dese tebrik bile ederdim."
Gülüp başıyla onayladı. "Onunla neden beraber oldun sevmiyorsan?" Dürüst olmalı mıydım?
Yani neden yalan söyleyecektim ki? Hem Görkem'in kulağına gitse memnun bile olurdum. Salak! Bayılmıştım sanki ben ona!
"Sevmediğim bir kız ona aşık olduğu için." dediğimde kahkaha attı.
"Çok acayip bir kızsın."
"Öyle derler." dediğimde mekana gelmiştik. Orçun arabayı valeye teslim etti ve içeri girdik. bizimkiler gelmişti. Nazif Beni görünce bateride bir ritim çaldı.
"Assolistler sondan gelir." diye bağırınca Diyar arkasını döndü. Bakışları benim üzerimden Orçun'a kaydığında gözlerinin sertleştiğine an be an şahit oldum. Sanırım yarına bile kalmadan halletmiştim Orçun meselesini ama yine de bir nokta koymak gerekebilirdi. O yüzden bizimkilere şimdilik bir şey söylemedim.
"Selam." dedim onlara doğru yürürken. Nazif selamıma karşılık verirken Diyar başını çevirdi. Yanına gittiğimde elimi omzuna atıp sıktım. Bana bakınca da gülümsedim.
Diyar bu kadar fevriyken bu gece olacakları önceden bilmesi ve uyarılması daha uygun olacağından gerçekleri söylemeye karar verdim.
"Bu akşam Görkem ve Daniela da burada olacak ve kasten ayarlanmış bir karşılaşma olacak gibi duruyor. O yüzden uyarıyorum. Hiçbir sıkıntı çıksın istemiyorum. Biz işimizi yapıp bu geceyi sonlandıracağız."
Nazif'in eli ağzına giderken gözleri şaşkınlıktan büyüdü. Diyar onun aksine gözlerini kısıp kaşlarını çattı. "Olur mu öyle şey? Bir de onları mı eğlendireceğiz? Çıkmıyoruz bu gece!"
Ayaklanırken omzunu daha da sıkıp kalkmasına müsaade etmeden oturttum.
"Senin olmayabilir ama benim bu işe ihtiyacım var. Gitmek istiyorsan git. Ben tek başıma da hallederim." dediğimde çatık kaşlarını daha da çattı.
"Bazı olaylara büyük tepkiler vermen gerekir Asu. Bu da öyle bir olay. Seni aldattığı yetmiyormuş gibi sana boy gösterisi yapmasına izin mi vereceksin?"
Arada bakışları Orçun'a kayıyordu. Ben de odağı Orçun'a yönelttim.
"Gördüğün gibi hepimiz kendi hayatımızdayız. Böyle bir hamle yaptığına göre kuyruk acısı olan onlar. Ve bu bizim sorunumuz değil. Gitmek istiyorsan gidebilirsin ama kalacaksan akşam kesinlikle ne olursa olsun görmezden ve bilmezden geleceksin."
"Evet, sen yine sessiz kal, onlar sana nispet yapsın." dediğinde elimi omzundan indirip karşısına geçtim. "Anlamıyor musun Diyar? Onlar bana nispet yapamaz. Onları umursamıyorum. İki çocuk gelip oynayıp gidecek."
Bakışlarımı Orçun'a çevirdim. Gülümsüyordu. Benim gibi düşünmediğini biliyordum ama düşünme tarzım hoşuna gitmişti sanırım.
"İyi!" dedi arka tarafa geçerken. Gitmeyeceğini biliyordum da kendini tutabileceğine emin değildim.
Diyar'ın ardından bakarken "Arkadaşın senden daha çok sinirlenmiş o adama." diyen Orçun'a çevirdim bakışlarımı "Adam olsaydı belki ama o bana sinirlendi çünkü kendimi ezdirdiğimi düşünüyor." dediğimde kaşlarını kaldırıp indirdi.
"Çok değişiksiniz." derken gülüyor oluşu alay değil de hayranlık duyduğunu gösterir gibiydi. Öyle hissetmiştim.
"Öyle bir kıza aşık olan sen de pek normal değilsin bence."
"Daniela güzel bir kız." dediğinde başımı iki yana salladım. "Bunun üstüne söyleyecek bir sözüm yok. Haklı olduğumu sayende bir kez daha gördüm." dediğimde hiçbir şey anlamadı ama ben çok iyi anlamıştım.
Aşk diye bir şey kesinlikle yoktu. Tamamen şekillerin ardına gizlenmiş bir ilüzyondan ibaretti.
Saat 22.00'ye gelirken doğum günü davetlileri gelmeye başlamıştı. Gözde kulise geldiğinde bizim aksimize bir hayli neşeliydi. "Ne oluyor? Doğum günü sahibi doğmadan öldü mü?" dediğinde Nazif kahkaha attı. Benim de dudaklarım kıvrıldı sanırım ama Diyar öyle gergindi ki mimik oynatmadı.
"Geç otur tıfılcım. Ya da ayakta kal nasıl olsa tekrar kalkacaksın duyunca."
Nazif konuşurken çoktan sandalyeye oturan canım arkadaşım Gözde duyacaklarından habersiz "Neyi duyunca?" diye sordu.
Nazif'ten beklediğim cevap Diyar'dan geldi. "Bugün eğlendireceğimiz insanların Asu'yu aldatan dallama ve sevgilisi olduğunu duyunca." dediği an Nazif'in dediği gibi ayağa fırladı.
"Görkem mi geliyor?"
"Hayret tek seferde anladı!" diyen Nazif'i umursamadı bile Gözde. Bana döndü. "Çıkmayacaksınız değil mi?" diye sorduğunda Diyar ellerini aniden birbirine vurdu. "Bak işte aklın yolu bir!"
"Saçmalamayın ya! Sırf İstanbul'da kalayım diye babama kırk çeşit yalan söyledim. İşsiz kalırsam tüm bu çileyi boşuna çekmiş olacağım ve yarın yapacağım ilk iş Ordu'ya tek yön bir bilet almak olacak. Umurumda değil diyorum. Benim için yoldan geçen herhangi biri. Onun için hayatımı mahvedemem."
"Umurunda olmadığından değil işte, sırf başın belaya girmesin diye katlanıyorsun."
"Evet!" diye bağırdım. Beni çok iyi tanıdığı halde neden anlamazdan geliyordu ki hislerimi.
"Evet, başım belaya girmesin diye katlanıyorum. Beş senedir nelere katlandığımı en iyi siz biliyorsunuz. O kadar şeyin yanında bu devede kulak bile değil. Ordu'ya dönmemek için daha fazlasına da katlanırım. O yüzden bu akşam ne olursa olsun onlarla iletişim kurmayacağız."
Sustuğum an kapı açıldı ve içeri Orçun geldi.
"Geldiler..." dediğinde gözlerinde gördüğüm öfke, beni de gerdi. Bu geceyi sorunsuz atlatırsak on fakir doyuracaktım.
Orçun'un arkasında beliren Ahmet "Hazırlanın hadi. Neredeyse tüm davetliler geldi." dediğinde Nazif "Bismillah!" deyip ayaklanınca Diyar da oflayarak ayaklandı. Yanımdan hızla geçerken kolunu tuttum. "Diyar lütfen!"
Başıyla onaylayıp kulisten çıkınca Nazif'le ben de ardından çıktık. Sahneye çıktığımızda insanlar her akşam olduğu gibi bizi alkışladı. Mümkün olduğunca etrafıma bakmamaya çalışıyordum. İyi ki şu an bir enstrüman çalmıyordum yoksa bu gerginlikle her şeyi mahvedebilirdim. Hem durum hem nota kontrolü aynı anda pek kolay olmazdı anlayacağınız üzere.
Bize verilen listedeki ilk şarkı Yaşar'ın Sebepsiz Fırtına şarkısıydı.
Şarkıya giriş yaptığım an Görkem'le göz göze geldik.
Adi puşt!
Normalde oldukça yakışıklı bir çocuktu ancak bana yaptığı şerefsizlikten sonra gözümde Gargamel'den bile çirkindi. Özür dilerim Gargi...
"Gerilir büyür Ah.. Bir sebepsiz fırtına..." derken aynı fırtınanın benim içimde de gerildiğini hissediyordum. Ah hayır! Beni geren kesinlikle o puşt değildi. Diyar'dan yayılan negatif enerjiydi...
Gözlerimi devirmeyi ihmal etmeden bakışlarımı başka bir yöne çevirdim.
Şarkımı söylemeye devam ederken onlara bakmamaya çalışıyordum. Şarkı bitince diğer şarkıya geçmeden bir kaç dakika mola verdik. O sırada sahnenin yanından bana su şişesini uzatan Orçun'u gördüm. Çok istikrarlıydı gerçekten. Ne yaptığını biliyordum ve sanırım bunu ona borçluydum. Elinden suyu alırken samimi ve geniş bir gülümsemeyle karşılık verdim. Ardından bana bir peçete uzattı. İstek parça falan sandım ama eliyle yüzünü siler gibi yapınca terim için olduğunu anlayıp kendi şapşallığıma güldüm bu sefer.
Aniden yeni şarkının introsuna girilince Diyar'a baktım ve bir şey demek yerine yerime geçtim. Bugün çok aksiydi. Anlıyorum, arkadaşım ama hayatıma bu kadar müdahil olamazdı. O kadar da değil!
Art arda üç şarkı söylemiştik ve dilim damağım kurumuştu. Üçüncü şarkının sonundayken inanılmaz bir olaya şahitlik etti gözlerim. Daniela bir köşede Orçun'la konuşuyordu ve bu sahneyi analiz edecek olsam Orçun'a hesap sorduğuna dair güçlü yorumlarım olurdu ki daha bunu sindiremeden onlara doğru kızgın bir boğa gibi yaklaşan Görkem'i de görünce şarkı falan yalan oldu. Şarkı söylemeyi bırakıp Diyar'a baktım. Gözlerimdeki endişeyi görünce kaşları çatıldı ve bir açıklama yapmak yerine yeniden onlara baktığım an Görkem'in yumruğu Orçun'un suratında patladı. Ve ondan sonra olanlar oldu...
Ortalık ana baba gününe dönerken ve eski sevgilim ve çakma sevgilim, eski sevgilimin yeni sevgilisi, çakma sevgilimin de eski sevgilisi için kavga ederken ben durduğum yerde el aleme rezil oluyordum. Şu an kimse bunun farkında olmasa da yarının gündemi kesinlikle benim zavallılığım olacaktı...
Bu da sorun değildi ama şu berbat gün bir an önce bitmeliydi.
"İyi misin?" diye sordu Diyar bir elini omzuma koyup yüz hizama eğilerek. Bitkince nefesimi dışarı verip başımla onayladım.
"O kavgaya girip ikisini de yumruklamamı ister misin?" diye sorunca Gözde araya girdi. "Ben de Daniela'nın saçlarını yolabilirim."
Güldüm. "Biz bu işe hiç bulaşmayalım. Bizi ilgilendirmiyor."
"Seni gayet de ilgilendiriyor çünkü Daniela bir fenomen ve şu an yaşananlar tamamen onun egosunu okşarken seni aşağılayan şeyler." dedi Gözde isyan edercesine.
Hakkı vardı ancak yapacak bir şeyim yoktu. Buradaki işe ihtiyacım olmasa yapacak bir şeylerim olurdu mutlaka. Mesela şu an içimden geçen en baskın istek boks maçı sunmak. Ya da belgesel seslendirmesi de yapabilirdim ama elim kolum bağlıydı işte. En azından 6 yaşından beri öğrendiğim tekvandoyu devreye sokabilsem iyi olurdu ama neyse...
Kısa süre içinde güvenlik olaya müdahale edince Orçun ve Görkem ayrılmıştı ancak benim çekilecek çilem olduğu Daniela'nın bana doğru gelmesinden belli oluyordu.
Tam sahnenin önünde durup derin nefesler alıp vererek gözlerini yüzüme dikti. Ben de gözlerimi onun gözlerine diktim. Yüzümdeki alaylı ifade kasten yaptığım bir şeydi. Belki sinirli olmamı bekliyordu. Belki ağlayarak buradan uzaklaşmamı. Ne beklediğini bilmiyordum ama bu alaylı ifadeyi beklemediği aşikardı.
"Gördün değil mi?" dedi sık nefesleri arasından kalın sesiyle. "Beni paylaşamıyorlar."
"Bana, sen hangisini seçeceğine karar verememişsin gibi geldi daha çok ama öyle diyorsan?" dediğimde Nazif tuhaf bir 'vaov' sesi çıkardı. Aynı zamanda da kahkaha atmıştı. Gözde ve Diyar'ın güldüğünü de göz ucuyla görmüştüm.
"Haklısın, ben istediğimi seçebilirim ama sen elinde bile tutamıyorsun."
Diyar girdi araya. "Biri kendi arzusuyla senin yanında değilse tasmasını tutmanın bir anlamı olmadığını bildiğindendir."
Diyar'ı bir ara yemeğe çıkaracağım. O nasıl bir ayar reis?
Daniela, yanından geçen bir çocuğun kadehini eline alınca ben daha ne olduğunu anlamadan yüzüme fırlattı. Ben de tamamen refleks olarak ayağımı çenesine geçirdim. Daniela geriye doğru savrulurken ben hala olayın şokundan ağzımı kapatabilmiş değildim. Ve bir anda gözlerim kamaştı çünkü tek tük var olan flaş ışıkları bir anda gözlerimi kör edecek kadar çoğaldı...
Sanırım artık ben de fenomendim!
⚓⚓⚓⚓⚓⚓⚓
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
8.17k Okunma |
1.1k Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |