Karargâha doğru ilerlerken aklımda dönen sorular içimi kemiriyordu. Gerçekten benim babam olabilir miydi şu an sürekli göz teması kurmaya çalışan adam? İçimde, derinlerde bir yerlerde ona karşı tuhaf bir yakınlık hissediyordum. Ama bu, bir hisle doğrulanabilecek bir şey değildi. Kesin bir şeyler öğrenmem gerekiyordu.
Albayın sert sesi düşüncelerimi böldü:
"Üsteğmen, sizinle ilgilenir, değil mi üsteğmenim?"
Hızla kendime gelip dik durdum.
"Emredersiniz, komutanım."
"Çıkabilirsiniz."
Önden ben, arkamdan özel harekât polisleri yürüyorduk. Düşünceler içinde o kadar hızlı adımlarla ilerliyordum ki Baturalp arkamdan seslendi:
"Deva, bu ne hız? Seni gören göreve gidiyoruz sanır. Sadece misafirleri kalacakları misafirhaneye götüreceğiz."
Baturalp’in sözleriyle aklımda bir şimşek çaktı. Bir an duraksadım, sonra ona dönüp kararlı bir sesle:
"Komutanım, sizinle iki dakika konuşabilir miyiz?"
Baturalp, özel harekâtçılara döndü.
"Siz burada bekleyin, biz birazdan geleceğiz."
Karargâhın bahçesinde biraz ileri yürüdük. Rüzgâr, yüzüme vururken derin bir nefes aldım ve belki de ilk kez tamamen kendim için bir şey isteyeceğimi bilerek konuşmaya başladım:
"Komutanım, sizden ilk defa bir şey rica edeceğim. Kendim için."
Baturalp başını eğerek, gözlerimin içine baktı.
"Tabii ki, dinliyorum."
"Rica etsem, Kahraman Candan’a ailesiyle ilgili sorular sorar mısınız? İçimde bir yerde onun babam olduğunu hissediyorum ama emin olmam gerek. Eğer öyleyse... neden beni hiç aramadıklarını bilmek istiyorum. Yıllık iznimi hiç kullanmadım. Ailemi bulmak için kullanacağım. Ama önce gerçeği öğrenmem gerek."
Baturalp, yüzüme dikkatle baktı. İçimdeki karmaşayı anladığını gösteren bir ifadeyle başını salladı.
"Seni anlıyorum, Deva. Konuşacağım. Ama sen de yanımda olacaksın. Her şeyi kendin duyacaksın."
Derin bir nefes verdim.
"Tamam, komutanım."
Misafirhaneye doğru yürümeye başladık. Yol boyunca tek kelime etmedim. Aklımdaki sorular o kadar ağırdı ki konuşmak için enerjim kalmamıştı.
Misafirhaneye ulaştığımızda, diğer polisler odalarına çekildi. Baturalp ve ben, Kahraman Candan ile görüşmek için bekledik. Kahraman, gözlerini bize dikerek doğrudan konuşmaya başladı:
"Binbaşım, sizinle özel olarak konuşmak istiyorum. Yarın ilk işim albay ile de konuşmak olacak."
Baturalp sakince,
"Biz aynı timdeniz merak etmeyin. Buyurun, sizi dinliyorum."
Kahraman derin bir nefes aldı, sesi çatallandı.
"Binbaşım, sözü uzatmayacağım. Bizi oğlum tuzağa düşürdü. Teğmen Güven Candan, özel kuvvetlerden."
Baturalp kaşlarını çattı.
"Nasıl yani, özel kuvvetlerden mi?"
"Evet. Güven, özel kuvvetlerde teğmendi. Çok iyi bir askerdi, birçok operasyona katıldı, sayısız kez takdir aldı. Ama bir yıl önce ortadan kayboldu. Sonra... sonra bir depoda karşımıza çıktı. Onun hain olabileceğini hiç düşünmemiştim. Ama örgüte çalıştığı anlaşıldı ve görevinden alındı. O günden sonra izini kaybettik. Annesi perişan oldu. Bir değil, iki evladını kaybetti."
Baturalp gözlerimi aradı, sonra tekrar Kahraman’a döndü.
"İki evladını kaybetti dediniz. Diğeri ne oldu?"
Kahraman gözlerini sıkıca kapattı. Nefesi titreyerek devam etti:
"Bir yaşında kayboldu kızım. Doğum gününde, annesinin kucağında uyuyordu. Sabah uyandığımızda kızımız yoktu. Sokak sokak aradık, günlerce, aylarca, yıllarca… Ama tek bir iz bile bulamadık. Başına bir şey gelmiş olmalı. Yoksa bulurdum onu."
İçimde garip bir sızı yükseldi. Kalbim hızla atıyordu.
"Ama siz özel harekâtçısınız. Nasıl bulamadınız?" diye sordum merakla.
Kahraman gözlerini yere indirdi.
"Bulamadım. Bütün arkadaşlarım, bütün çevrem seferber oldu ama kızım kayboldu gitti. O zamanlar işler bugünkü gibi değildi. Meslekte yeni sayılırdım ve görevim gereği uzak bir köyde yaşıyorduk. Belki de… belki de o kadının bedduası tuttu."
Baturalp kaşlarını çattı.
"Hangi kadın?"
Kahraman derin bir iç çekti.
"Çok eski bir mesele ama kadın... 'Benim ahım senin yanına kalmaz, evlatlarından çıkar,' demişti. Şimdi bakıyorum da… belki de haklıydı. Birini kaybettim, diğeri hain oldu."
Baturalp elini mavilerini gözlerime dikti. "Anladım Kahraman bey daha fazla üzmeyelim biz sizi" dedi aslında beni üzmek istemediğini bakışlarından anlamıştım.
"Biz şimdi çıkıyoruz. Arkadaşlar sizinle ilgilenecek. Hadi, Deva."
Tam kapıdan çıkarken Kahraman, gözlerini gözlerime dikti.
"Kızımın adı da Deva’ydı, üst eğmenim."
Kanım dondu. Mideme yumruk yemiş gibi oldum. Nefesim sıklaştı. Ellerim titremeye başladı.
Hızla dışarı çıktım, bir an bile arkama bakmadan. İçimdeki his, artık sadece bir his değildi. Gerçekti. O adam… benim babamdı.
Baturalp yanımda sessizce yürüyordu. Sonunda dayanamadı:
"Artık eminsin, değil mi? O senin öz baban. Seni seviyor, yıllarca aramış. İstersen konuşalım, kızı olduğunu bilsin. Daha fazla üzülmesin."
Sesim titreyerek fısıldadım:
"Hayır, komutanım. Bilmesin. Şimdilik… bilmesin. Zamanı geldiğinde ben söyleyeceğim. Önce annemi bulmam gerek. Kardeşim de varmış… Onu da bulmalıyım. Yıllık iznimi alır almaz gideceğim."
Baturalp sessizce başını salladı.
"Şimdi müsaade ederseniz evime gideceğim. İzinliyiz biliyorsunuz. Yeni görevden geldik. İyi günler, komutanım."
Daha fazla konuşmadan yürümeye başladım. Evime varmadan, yakındaki parka gittim. Banka oturdum.
Rüzgâr, saçlarımı savururken gökyüzüne baktım.
Hayatımın en büyük gerçeğini öğrenmiştim. Ama bu, cevaplardan çok yeni sorular getirmişti.
Bölüm sonu...
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere kendinize iyi bakın...
Lütfen yorum yapmayi unutmayın ...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
35.47k Okunma |
3.52k Oy |
0 Takip |
53 Bölümlü Kitap |